Daily Archives: Aralık 15, 2020

Milliyetçilik ve Irkçılık Nasıl Önlenebilir?

Soru: Artık dünyada saf kan insanlar yok. Babil’den bu yana, 4000 yıldır, herkes hemen hemen karıştı. Yine de milliyetçiliği ve ırkçılığı engelleyemedik. Bu fenomenin nedeni nedir? Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hiçbir şey yardımcı olmuyor, karma evlilikler bile.

Cevap: Hayır, hiçbir şey yardımcı olmaz çünkü sadece karışmamalıyız, aynı zamanda bu farklılıkların olmadığı ve artık maddesel bir biçimde de var olmadığımız, bir sonraki seviyeye yükselmeliyiz.

Yani, bizi birbirimizden ayıran kişisel egoizmimizi tamamen özgeciliğe, ihsan etmeye ve sevgiye dönüştürmeliyiz. Kendi üzerimize yükselmeliyiz. O zaman bu gerçekleşecektir.

Soru: Irk reddetme, genetik olarak belirlenmiş bir fenomen midir yoksa sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu mudur?

Cevap: Hayır, bu sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu değildir. Eğitim de bir sonuçtur. Kökümüzde, dört parçaya bölünmüşüzdür ve bu nedenle kendimizi ıslah etmeden birbirimizle barışık olamayız.

Soru: Irkçılığın birkaç nedeni vardır: toplumun zengin ve fakir olarak tabakalaşması, farklı ırkların önceden hazırlık yapmadan eğreti bir şekilde karıştırılması, insanların ayrılması, salgın sırasında insanların zorla tecrit edilmesi ve farklı ülkelerdeki çatışmalar.

Irkçılığın, başkaları için kötü olduğunda, haz alma arzusundan kaynaklandığını yazıyorsunuz. Bunun nedeni bu mu?

Cevap: Elbette. Bu şekilde, kendimizi diğerlerinin üzerine yükseltiriz. En yüksek egoist kaderimizi deneyimlememiz, her zaman başkalarından üstün hissetmenin hazzındadır. Bu nedenle ırkçılık, egoizmin en yüksek şeklidir.

Soru: Arzularımız büyüdükçe insanlar arasındaki nefret de sürekli artıyor. Toplum ne kadar gelişmişse, insanlar arasında o kadar çok nefret olduğunu görüyoruz. Uluslar arasında, az ya da çok yeterli duygulara neyin neden olabileceğini ve bunu kimin gerçekleştirebileceğini açıklayabilir misiniz?

Cevap: İnanıyorum ki sadece yaratılış ve önceden belirleme ile ilgili bir bilim olabilir çünkü bu, herkesi aynı köke yükseltecektir. Sadece ona doğru ilerleyerek aramızdaki birliği sağlayabiliriz.

Boşu Boşuna Yaşanmayan Yıllar

Soru: İnternette hayatın hızlı akışına alışmış insanlar için gerçeklik çok sıkıcı görünüyor. Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: Her şeyin nereye aktığına bağlı. Bizi tonlarca yeni, çeşitli ve gereksiz veriyle doldurmak için mi? Her gün, İnternette kimsenin ihtiyaç duymadığı her türden büyük bilgi havuzları oluşturmak mı ?! Ne için?

İnsanlığın şimdiye kadar sahip olduğu her şeyi kesinlikle silebilirsiniz. Doğru davranmak ve yaratılış amacına ulaşmak için bunlardan hiçbirine ihtiyacımız yok.

Ancak bunlar boşa harcanmış yıllar değildir çünkü onların temelinde, kendimizi değiştirmemiz gerektiği sonucuna vardık.

Bununla birlikte, tüm olumlu değişiklikler, yalnızca doğru yaşama yönelik gerçek arzumuz ve onu yukarıdan, doğanın içinden oluşturabilecek güçler vasıtasıyla ortaya çıkacaktır.

Hanuka Nedir? (Quaro)

Hanuka (aynı zamanda ” Hanukkah ” İbranice “חנוכה” olarak da yazılır), doğanın birleşik gücünü hissetmemizin başlangıcını belirtir. Bu dünya ile manevi dünya arasındaki sınırdan ilk yapışmayı gösterir.

Hanuka kavramları ve gelenekleri, egoist ve özgecil algı arasındaki bu sınırın geçilmesi ile bağlantılıdır, bu başkalarına fayda sağlamak yerine kendine faydayı önceliklendiren, doğuştan gelen arzularımızın üzerine yükselmeyi gerektirir.

Makabiler –  Yunanlılar savaşı, içimizde, egomuzun mantıksal düşünmesi (Yunanlılar) ve doğanın gücünü bağımıza (Makabiler) çeken birleşme eğilimi arasında içsel olarak gelişir.

Fakat  bizi egoist varlıklar olarak tanımlayan insan doğamızın sınırını nasıl aşabiliriz?

Ek olarak, bir araya gelme, sevme ve başkalarını önemseme arzularımız, egoya kıyasla çok küçüktür ve bu da bizi başkalarının pahasına haz almaya sürekli zorlar.

Hanukkah mucizesi bu ikilemde devreye girer.

Kişisel çıkarlarımız üzerinde arzularımızı birleştirmeye olan ısrarımız, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ kurma gücünü çeker ki bu aynı zamanda Kabala bilgeliğinde “Işık” olarak da adlandırılır.

Kendimiz için alma arzularımıza yani para, onur, saygı, güç, kontrol, şöhret ve bilgi gibi materyalist arayışlarımıza kıyasla, birleşmek, sevmek, başkalarını önemsemek gibi nispeten çok küçük arzularımız olsa da, bizi kendimiz için alma arzularımızın üzerine çıkmamızı destekleyen,  teşvik eden sosyal bir atmosfer yaratarak, kendimizi egolarımızın üzerinde birleşmeye yönlendiririz.

Sonunda, başkalarının pahasına haz almak için doğuştan gelen arzularımızın üzerinde birleşmeye, sevmeye ve birbirimize değer veren bir topluma katılırız, sonra doğamız gereği egomuzun üstüne çıkamayacağımızı hissederiz. Hanuka hikâyesinde bu, Makabilerin, Yunanlıları yenmekten aciz hissetmeleri olarak kabul edilir.

Bu kritik noktada, mucizevî bir ışık belirir – doğada yaşayan sevgi, ihsan etme ve bağın birleştirici gücü, bize egoist arzularımızı birleştirici, sevgi dolu ve verici bir eğilimle yenmek için ihtiyacımız olan enerjiyi verir. Makabilerin, Yunanlılara karşı savaşı kazanmasının anlamı budur.

Bir yandan savaşı kazanmak için bir zorunluluk hissettiğimizde, diğer yandan kendimizi seçeneklerin dışında ve çaresizlik içinde yani Yunanlıların saldırısı altında bulduğumuzda başarılı oluruz. Saldırı altındayken, sahip olduğumuz her şeyle savaşmaya devam etmemiz gerektiğini hissederiz, ancak görünürde hiçbir başarı yoktur. Her halükarda, savaşı kazanmak için bir sorumluluk hissettiğimiz için, havlu atmayız, çünkü bu, egonun hücre hapsinde kilitli kalmayı kabul etmesi gibi olur.

Bu noktada mucize gerçekleşir – birlik, sevgi ve ihsan etme ışığının aydınlatması. Bizi her yerde var olan enerjisiyle yükler ve savaşı kazanırız.

Hanuka savaşı içseldir, egoist arzularla birlik, sevgi ve ihsan etme arasındaki sınırda gerçekleşir. Egoist arzularımız ve düşüncelerimiz, bizi çevreleyen ve bize nüfuz eden sınırsız sevgi ve ihsan etme gücüne ilişkin algımızı filtreleyen şeydir ve egoist arzularımızın üstünde birleşme savaşını kazandığımızda bu gücün ifşasından haz alırız.

Kısa Eğitim Ansiklopedisi, Bölüm 2

Soru: Bebek bekleyen ebeveynler, hamilelik süresince nasıl davranmalıdır?

Cevap: Birbirimize karşı saygılı olmalıyız, özellikle kadına. Ve hamilelik sırasında bir kadının iyi düşüncelere sahip olmasına, müzik dinleyip, kitap okumasına gayret edin. Genel olarak, onu olumlu ve daha yüksek duygular ve bilgi ile etkilemek için. Bütün bunlar çocuğu çok etkiliyor.

Soru: Ne tür müzik seçerdiniz?

Cevap: Ben şahsen klasik müziği destekliyorum çünkü en doğru, en eksiksiz olanı. Elbette ağır değil ama yumuşak klasikler.

Soru: Hamilelik sırasında bir kadın ne düşünmelidir?

Cevap: Tora’da bununla ilgili olarak bir kadının sadece içinde olanı, gebe kalınan ve büyümekte olan kişi hakkında düşündüğü yazılıdır. Sadece onun hakkında. Doğa bunu zaten öngörmüştür, yani müdahale etmeye gerek yoktur.

Soru: Hamileliğin en kritik zamanı nedir?

Cevap: Kural olarak, ilk birkaç ay. O zaman çocuğun temeli atılır.

Soru: Çocuk ne zaman anneye teslim edilmelidir?

Cevap: Çocuğu hemen annesine bağlı olduğunu hissetmesi için anneye vermelisiniz.

Soru: Bu ona daha fazla güvenlik mi sağlar?

Cevap: Hem çocuğa hem de anneye. Bir bağ olmalıdır. Bu çok önemlidir.

Soru: Anne sütü bebeğin büyümesi için ne anlama geliyor?

Cevap: Anne sütü mutlaka annesinden değil, başka bir kadından da olabilir. Yine de çocuğun annesinden süt alması tercih edilir. Ve bu süt çocuğa en yakın maddedir, şüphesiz pek çok element taşır.

Soru: Bebek anne sütüyle ne elde eder?

Cevap: Bunu ifade etmek imkansız. Annesinin sütüyle, yukarıdan Ohr Hasadim denilen üst ışığı, merhamet ışığını alır.

Soru: Bir anne, emzirilen bir bebekle nasıl iletişim kurar?

Cevap: Bebeğiyle bunun aracılığıyla konuşur. Bebek anneyi göğsü vasıtasıyla hissediyor, anne de bebeğini göğsü vasıtasıyla hisseder. Bu hem hayvanlarda hem de insanlarda inanılmaz bir mekanizmadır.

Soru: Bir anne bebeğini ne kadar süre emzirmelidir?

Cevap: Genellikle iki yıla kadar tavsiye edilir.

Yorum: Bunu kimse uymuyor.

Cevabım: Kimsenin buna uymadığını biliyorum. Ancak manevi yasaya göre emzirme iki yıla kadar sürmelidir.

Soru: Peki bugün olduğu gibi işe gitmek gerekiyorsa?

Cevap: Tamam, herkes gidiyor, bu doğru. Bazı manevi veya doğa yasaları kimin umurunda dimi?

Yorum: Her şeyin önceden belirlenmiş olduğunu ve tüm eylemlerin de önceden belirlenmiş olduğunu söylüyorsunuz.

Cevabım: Hayatınızı mahvederseniz, doğayı suçlamayın.

Soru: Yani hayatı bizler mi çok mahvettik? Anneleri altı ay, bir yıl vb. içinde çalışmaya gönderiyoruz.

Cevap: Elbette.

Soru: İşleri doğru yapmak için ne yapılması gerekiyor?

Cevap: Doğru yapmak için – kadın hiç çalışmamalıdır.

Yorum: Bu, elbette günümüzde imkansızdır.

Cevabım: Neden? Sadece erkek çalışıp ailesi için yeterince kazanırsa bu neden kötü olsun ve ailenin normal, sakin ve sessiz yaşaması için bu yeterli olmaz mıydı?

Soru: Söyleyin bana, eğer anne kızmışsa ya da babayla kavga ettikten sonra, çocuğu o anda beslemeli mi yoksa beslememeli mi?

Cevap: Bu iyi değildir. Çocuk bunu kendi üzerinde fazlasıyla hissedecektir ve bu nedenle, bu tür durumlar kesinlikle istenmeyen bir durumdur! Kadın korunmalı, olumsuz, istenmeyen etkilerden izole edilmelidir.

Soru: Yani, tüm bunlar çocuğa hem kızgınlık hem de nefret olarak mı giriyor?

Cevap: Elbette. Bütün bunlar çocuğa sızacak ve olumsuz sonuçlarla tezahür edecek.

Soru: Bebek, genellikle ebeveyn ilişkilerinde evde neler olduğunu hissediyor mu?

Cevap: Elbette. O her şeyi hisseder. Her şey,  bitişik evde, başka bir şehirde olsa bile onun tarafından “hava aracılığıyla” hissedilir. Bunların hepsi aktarılır. Bebek çok hassastır. Onun için anne, dinlediği ve algıladığı bir alıcı gibidir, ona hiçbir şey söylemese bile. Ama anneyi etkileyen her şeyi, tamamıyla hisseder.

Soru: Görünüşe göre anne onun için altıncı his gibi mi?

Cevap: Elbette. Bize anneden çıktı ve göbek kordonu kesildi gibi gelir. Hiçbir şey kesilmez.