Category Archives: Ekonomik Kriz

Bağ Kurmak İyilik Adına Olmadığında

Yorum: Prensip olarak, dünyamız bağ üzerine kuruludur. Her iki durumda da, insanlar bir tür girişim yaparak, örneğin futbol vb. bir fikir etrafında toplanırlar.

Cevabım: Onlar egoist bir amaçla bağ kuruyorlar – diğerinin kazanmasına izin vermek yerine, bağdan kar elde etmek. Başkalarını yenmek için güçlü olması gereken mafya veya bazı örgütler gibi.

Bağ kurmak, iyiliğe, barışa, sevgiye veya üst gücün ifşasına yönelik değilse, yapılmamalıdır. Her durumda bu, birlik, kardeşlik, eşitlik ve dayanışma fikirlerinin bozulduğu Sovyetler Birliği örneğinde gördüğümüz gibi, kötü bir sonuca yol açar. Başlangıçta gerçekten herkesi bu fikre çağırıyorlardı, herkes kardeş, eşit kabul ediliyordu, herkes birleşmişti, bir istek vardı ve herkesin yüz yirmi ruble (çok az) kazanması önemli değildi.

Bu insanları cezbetti ve Batı’da katbekat daha fazla para kazanmalarına rağmen, buna eşdeğer bir şey öne süremediler. Öyle ki biri beş yüz kat, diğeri ise sadece beş kat daha fazla alıyordu ve insan için aradaki bu fark her şeyi yok eder. Ama herkes yüz yirmi kazandığında, o zaman bu daha iyidir. Keşke bu fikir desteklenebilseydi…

Ama bu manevi bir altyapı gerektirir. Bu nedenle, kimsenin bunun nasıl yapılacağını anlamadığı o zamandaki uygun eğitimin eksikliği, bu sonucunu verdi.

2022 Kötüydü, 2023 Daha İyi Olmayacak

Önümüzdeki hafta 2023 yılı başlıyor. 2022’ye baktığımızda sevinecek çok az şey var. Her şeyden önce, Ukrayna’daki savaş dünyayı birçok düzeyde altüst etti. Bir ülkeyi harap etti, diğerini tüketti, dünya çapında enerji fiyatlarının fırlamasına neden oldu ve tüm gezegenin ekonomisini alt üst etti. Savaş olmasa bile ekonomi kötü durumdaydı ve endüstri Covid’in etkisinden kurtulamadı, ancak iki darbenin birleşimi hepimizi ağır bir şekilde etkiledi. Ek olarak, uçsuz bucaksız uluslararası ilişkiler, aşırı hava olayları, yayılan madde bağımlılığı ve sosyal yozlaşma, her şeyin küresel düzeyde hızla yokuş aşağı gittiğine dair sağlam temellere dayanan bir duyguya katkıda bulundu.

Bir insan hasta olduğunda, en önemli görev ve çoğu zaman en büyük zorluk, hızlı ve net bir tanıya ulaşmaktır. Genellikle sorunu teşhis ettiğinizde prognoz netleşir ve olası tedavi planlarını bir araya getirmek daha kolaydır. Ama nedense, toplum olarak, patojenin insanlığın tüm kesimleri arasında husumet olduğunu gösteren tüm belirtilere rağmen, bunu görmezden gelmeye devam ediyoruz. Sebebini aramak yerine, semptomları hafifletmeye çalışmakta ısrar ediyoruz. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, semptomlar kötüleşiyor ve düşmanlık hastalığı yayılıyor ve yoğunlaşıyor. İnsanların birbirlerinin varlığına tahammül edemeyecekleri seviyeye gelindiğinde 3. Dünya Savaşı çıkacaktır.

Düşündüğünüzde, şaka, bizimle ilgili olmasaydı komik olabilirdi. İnsanlığın kaderinden sorumlu eğitimli yetişkinler, kum havuzundaki anaokulu çocukları gibi çekişiyor. Öğretmenleri onları kibar ve düşünceli davranmaya, birbirlerine karşı daha nazik olmanın hepsinin yararına olacağını açıklamaya çalışıyor, ancak çocuklar kalın kafalı, inatçı ve çoğunlukla taş kalpliler.

Böyle bir durumda öğretmenin çocukları yani ulusları, bir sonraki derste, 2023 dersinde daha da sert cezalandırmaktan başka çaresi kalmayacak. Örneğin, Covid’in ortaya çıktığı Çin, acımasız “sıfır Covid” politikasını terk etmek zorunda kaldı ve oradan gelen raporlar, her gün on milyonlarca kişinin virüse yakalandığını ve hastanelerin çökmekte olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki birkaç ay içinde milyonlarca kişinin ölmesi bekleniyor.

Ukrayna’daki savaş yakında bitecek gibi görünmüyor, Ukrayna’nın enerji altyapısı neredeyse tamamen yıkılmışken, yıkıcı Rusya zaten yıpranmış olan rezervlerini zorunlu askere alma yoluyla tüketiyor. Sonuç olarak, yüzbinlerce Rus, Ukrayna’ya top yemi olarak gönderilmekten kurtulma çabasıyla ülkeden kaçtı.

Ekonomi de toparlanıyor gibi görünmüyor ve 2023’ün bu açıdan da zor bir yıl olmasını bekleyebiliriz.

Ve belki de bir başlangıç olarak, Kuzey Amerika, Noel’i donma sıcaklıkları, şiddetli rüzgarlar ve yoğun karla mücadele ederek milyonlarca kişinin tatili elektriksiz, ısınmadan veya kaçış yolu olmadan geçirmesine neden olarak geçirdi. Meteorologların tabiriyle bu “bomba kasırgasının” ölü sayısı henüz bilinmiyor ancak düzinelerce insanın mahsur kalan arabalarda donarak öldüğü, ulusal muhafızların birçok şehirde kapı kapı dolaşarak kendi evlerinde hipotermiden ölen yaralıları aradığı biliniyor.

Öğrenmediğimiz için, tıpkı öğretmenlerin kötü ve asi çocuklara yaptığı gibi, durumu düzeltmeye başlamak için yapmamız gereken ilk şeyin herkesi susturmak ve kavga etmeye devam etmesinler diye, herkesin elini bağlamak olduğunu düşünüyorum. Bunun kolay olduğunu söylemiyorum ve bunu kimin yapması gerektiğinden veya yapabileceğinden emin değilim, ancak eğer birbirimizle mantık yürütebilmek istiyorsak, o zaman kabadayı gibi davranan herhangi bir ülke, açık ve basit bir şekilde, uluslar ailesinden koparılmalıdır. Yalnızca korku, ülkeleri saldırganlığa başlamadan önce iki kez düşünmeye zorlayabilir.

Aynı zamanda, ancak birlikte çalışırsak durumumuzu iyileştirebileceğimiz mesajını yaymaya devam etmeliyiz. Saldırganlığın işe yaramadığını gösterebilsek de göstermeliyiz. Son olarak, işbirliğinin faydalarını elimizden geldiğince göstermeye çalışmalıyız. En azından, insanların akıllarında saldırganlığa bir alternatif olması gerekir. Belki de insanlar yeterince uzun süre acı çekerlerse, zihinleri kaba kuvvet dışında başka eylem biçimlerine ve “en güçlü olanın hayatta kalması” dışında başka paradigmalara açılacaktır.

Optimist değilim; İnsanlığın dinlemeye hazır olduğunu düşünmüyorum, ancak yapabildiğimiz sürece savaş ve nefret yerine, insanlığa ıstırap ve yıkım getirmek yerine herkesin yararına olan alternatifler olduğunda ısrar etmek bizim görevimiz.

 

“Hayatı Garanti Eden Üstün İlkeler” (Medium)

Parçalanan sadece Amerika değil. Hollanda hükümeti bütünüyle istifa etti, Almanya Başbakanı Angela Merkel seçimlerden çekiliyor, İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde ve Koronavirüs tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Aşılar geliştirildi bile, ancak yeni ve daha bulaşıcı türlerin, aşıların öncesine göre daha hızlı ve daha yüksek bir ölüm oranıyla yayıldığı ortaya çıktı. Ve en kötüsü, eski dünyanın çöküşünde yeni bir aşamaya geçiyoruz: iş eksikliğinden yiyecek eksikliğine. Çok geçmeden uyanmazsak, açlık felaketine uyanacağız ve insanlar çocukları için bir parça ekmek nedeniyle her şeyi parçalayacaklar.

Yaklaşan iflası önlemenin tek yolu, toplumu yeni, egoist olmayan ilkeler altında yeniden inşa etmektir. Bu, özgecil olmamız gerektiği anlamına gelmez, fakat birbirimize karşı bencilce davranmaya devam edersek öleceğimizi anlamalıyız; bu kadar basit.

Yeni toplumun temeli olması gereken yeni ilke, bağ kurmak ya da daha doğrusu karşılıklılıktır. Kısaca, karşılıklılık, her kim olursa olsun herkese eşit davranmamız gerektiği anlamına gelir. Her bir kişinin, makul bir geçim sağlamaya izin veren temel gereksinimleri aldığından emin olmalıyız. Bu ilke, insanlar arasındaki herhangi bir sınırı, görüşü, ırkı, cinsel kimliğini, inancı veya diğer herhangi bir farklılığı geçersiz kılmalıdır.

Dünyanın karşı karşıya kalacağı sorun temel besinlerin eksikliği olacağından, bağımızın ilk ve en önemli ifadesi, herkese yeterli beslenmesinin sağlanması olmalıdır. İnsanlar ister Komünist ister Nazi, ya da hayal edebileceğiniz başka bir aşırı uçta olsun, yine de istisnasız herkese yaşamın temel ihtiyaçlarını sağlamalıyız.

Bunu başarmaya çalışırken, her ülkedeki herkesin bu temel ürünleri almasını garanti edecek küresel, kapsayıcı bir organizasyona ihtiyacımız olduğunu göreceğiz. Açıktır ki, böyle bir çatı örgüt, aşırı güç kullanımına ilişkin tüm haklı endişelerle küresel bir hükümet imajını akla getiriyor. Bununla birlikte, gıda üretimi ve dağıtımının küresel koordinasyonu olmadan, her yerde kaos ortaya çıkacaktır.

Kendi kendine yeten ulus devletler dönemi sona erdi. Korona virüsün tüm dünyaya bir çalı ateşinden daha hızlı yayılması gibi, herhangi bir kriz de ilerleyecektir. Gerçekten herkesin iyiliğini isteyen küresel iş birliği olmadan, hayatta kalamayacağız. Ve küresel iş birliğimizi başlatmak için, gezegendeki her bir kişiye gıda tedarikini garanti etmekten daha uygun bir şey olamaz. Bu sadece şimdiye kadarki en büyük sınavımız olmayacak, aynı zamanda insanlığın, tüm insanlığın refahına hizmet edecek yeni kurumlarını inşa etmek için uygun bir temel olacaktır.

Görünüşte bitmeyen kriz akışının hepsinin, birbirimize ve doğaya karşı tutumumuza bağlı olduğu zaten belli olmuştur- ve ben de bunun hakkında defalarca yazdım. Sayısız bilim adamı ve bilimsel kurum, diğer insanlara ve tüm doğaya yönelik kötü tutumumuzu küresel ekosistemimizin çöküşüne bağlayan çalışmalar yayınladı. Mevcut küresel kurumlar güçsüzdür; onlar gerçek bir güce sahip olmayan kuklalardır ve belki de bu sadece en iyisidir, çünkü aslında kendi ülkelerinin çıkarlarını temsil ederler ve insanlığın refahı için gerçek bir endişeleri yoktur.

Bu yazının başında da söylediğim gibi, gıda tedarik projesini denetleyecek küresel kurumun özgecil kişilerden oluşması gerekmez. Ayrıca, bildiğimiz gibi bu günlerde özgecilleri bulmak çok zor. Bunun yerine, bu projeyi yönetecek kişiler, herkesin refahını garanti altına almanın egoist çıkarımıza olduğunu veya küresel sistemin çökeceğini anlayan kişiler olacaktır. Bu anlayış zorunludur ve böyle insanları bulmak gerçeğe uygundur.

Anlaşılır bir şekilde, hükümetler böyle bir kuruma herhangi bir güç sağlamaktan mutlu olmayacaklardır ama doğaya işini yapması için güvenebilir ve onları hepimizin pahasına zor yoldan uymaya zorlayabiliriz. Önümüzde zorlu zamanlar var, ancak hayatımızın tehlikede olduğunu ve onları nasıl kurtarabileceğimizi anlarsak, belki başarabiliriz.

“Avrupa’nın Çöküşü – Dünyanın Bir Yansıması” (Linkedin)

Avrupa’da neler olduğuna bakın: Hollanda hükümeti çocuk bakım yardımları skandalı nedeniyle toplu olarak istifa etti; İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde, Almanya başbakanı Angela Merkel seçimlerden geri çekiliyor ve siyasi gelecek belirsiz; Estonya başbakanı Juri Ratas, yolsuzluk skandalı nedeniyle istifa etti ve hükümeti çöktü. Eğer bu yeterli değilse; Belçika ve Fransa’da göçmenlerin ve radikal siyasi grup üyelerinin camları kırması, arabaları ve bir polis karakolunu yakması ve düzinelerce kolluk kuvvetleri personelini yaralaması ile şiddetli ayaklanmalar patlak verdi. Yukarıdakilerin yanı sıra, Koronovirüs daha önce hiç olmadığı gibi yayılıyor ve aşıya ve kapatmalara rağmen her gün binlerce can alıyor.

Bu bir tesadüf değildir. Dünyanın bütünlüğünü, onun amansız birbirine bağlılığını deneyimliyoruz. Bizler her seviyede birbirimize bağımlıyız. Kovid-19, bizi bir yerdeki bulaşıcı hastalığın her yerde bulaşıcı olduğunu kabul etmeye zorladı. Şimdi, uyanışımızın bir sonraki aşamasına geçmek ve herhangi bir şeyde olan bir krizin, her şeyde bir kriz olduğunu anlamak zorundayız. Koronavirüs küresel ekonomiyi mahvetti, sayısız ülkede toplumu parçaladı ve sonuç olarak hükümetler dağılıyor. Bunların hepsi, aynı sürecin parçalarıdır; şu anda küresel bir domino etkisiyle parçalanmakta olan eski, bireysellik odaklı dünyanın çöküşü.

Kriz her yerde. Küresel karşılıklı bağlılık, küresel koordinasyon ve işbirliği esasına dayanır. Bizler birbirimize bağlı isek bunun bir anlamı olur ve bir şeyleri hepimiz için daha iyi yapmak adına işbirliği yapacağız.

Pek çok kişi, zaten birbirimize bağımlı olduğumuzu fark etmiş olsa da, bu yeterli değildir. Şimdi, birbirimizden sorumlu olduğumuzu da anlamamız gerekiyor! Şu anda ülkeler, inanılmayacak kadar dik bir kayaya tırmanan dağcılar gibi davranıyor. Hepsi birbirine bağlı olduğunun farkında, ama karşılıklı bağlılıklarını zirveye çıkmak için kullanmak yerine, onları bir arada tutan ipleri kopartmaya ve zirveye giderken birbirlerinin kafasının üstünden tırmanmaya çalışıyorlar. Herhangi bir acemi dağcı size böyle bir davranışın verebileceği tek bir sonuç olduğunu ve bunun da iyi bir sonuç olmadığını söyleyecektir. Yukarı çıkmanın tek yolu, birlikte, birbirini kollayarak, herkesin kayaya iyi tutunduğundan emin olarak ve eğer biri kayarsa, ayağını tekrar basana kadar diğerlerinin onu beklemesidir.

Artan küresel kargaşa, bize mutlak karşılıklı bağlılık içinde olduğumuzu ve herhangi bir ülkeyi devirmeye çalışmanın bir anlamı olmadığını, çünkü hepimizin onunla birlikte batacağımızı öğretmelidir. Amerika’daki başkanlık seçimlerinde ne olduğuna bakın; Birden bire fark ettik ki Amerika’daki seçimlere herkes burnunu sokuyor; Rusya, Çin, Ukrayna, İran ve hatta diğer ülkeler. Bilmediğimizi iddia etmenin bir anlamı yok. Başka yolu olamaz! Eğer bir ülkede olanlar diğer tüm ülkeleri etkiliyorsa, doğal olarak, bu diğer ülkeler her yerde olanları etkilemek isteyeceklerdir. Bunu herkes herkese yapıyor, bu nedenle bunun olmadığını savunmanın bir anlamı yok.

Sorun şu ki, böyle bir oyun ancak bu kadar uzun sürebilir ve bizler onun sonuna yaklaşıyoruz. Hükümetlerin ve toplumların hızla çöküşü, tam bir çöküşün eşiğine geldiğimizi gösteriyor. Bu gerçekleştiğinde, iki seçenekten biriyle baş başa kalacağız: İlki ve daha az olası olanı, hükümetler son dakikada güç açlıklarını kontrol altına alacaklar ve herkes tarafından kabul edilebilir ve dünyadaki tüm ülkelerin refahını garanti altına alacak dengeli bağlar kurmayı kabul edecekler.  İkincisi ve ne yazık ki daha muhtemel olan seçenek, acımasız çekişmenin tam bir yıkımla, bir nükleer dünya savaşıyla sonuçlanmasıdır. Geçtiğimiz aylarda yaşanan bölgesel çöküşler uyarı işaretleri idi. Eğer onlara kulak asmazsak, büyük olan takip edecektir.

“İş Paylaşımı Harika Bir Fikirdir (Teoride)” (Linkedin)

İş paylaşımı, (genellikle) iki kişi aynı pozisyonu paylaştığı ve işi aralarında bölüştüğü zamandır,  en azından 1970’lerden beri görülmektedir. Bununla birlikte, son aylarda, Koronavirüsün “teşvik etmesi” ve işlerin ve çalışanlara olan talebin hızla uçup gitmesiyle bu,  aile ve boş zaman gibi yaşamın diğer alanlarında geliri güvence altına almanın yanı sıra, işlevselliği sürdürmenin daha yaygın ve genellikle uygun bir yolu haline geldi. İş paylaşımını dahil eden, daha önde gelen işverenler arasında Qualcomm ve hatta ABD Federal Hükümeti gibi çok büyük olanlar da var.

Bazı kişiler için, bazı şirketlerde ve bir süre için bu uygun bir düzenleme olabilir. Ancak son zamanlarda iş paylaşımı, Covid-19 salgını nedeniyle azalan iş fırsatlarına bir çözüm olarak lanse edildi. Toplu istihdam için bir çözüm olarak, bunun umutsuz bir fikir olduğunu düşünüyorum. Ne çalışanların ne de işverenlerin, çok sayıda ve iyi bir sebeple çalıştırılırsa böyle bir deneyin sonuçlarından memnun olacağını sanmıyorum.

Şirketler ile başarılı iş paylaşımı arasında duran engel, insan doğasıdır. Yaşamın amaçlarına ve diğer insanlara karşı yepyeni bir tutum geliştirmeden, temel rekabet içgüdülerimiz ve (esas olarak) kıskançlığımız, iş paylaşımının toplu olarak uygulanmasına yönelik her türlü girişimi yok edecektir. Bu tür bir düzenleme, insanların birbirlerini tamamlayabilmelerini, karşılıklı olarak birbirlerinin güçlü yönlerinden yararlanabilmelerini ve birbirlerinin zayıflıklarını karşılıklı olarak telafi edebilmelerini gerektirmektedir. Birbirlerine karşı doğal olarak düşman olan insanların, kibar gülümsemelerin ardında, kapsamlı ve derin bir eğitim süreci olmadan bunu nasıl yapabileceklerini anlayamıyorum.

Tıpkı çocukların paylaşamayacağı gibi, yetişkinler de paylaşamaz. Tek fark, yetişkinlerin bunu, sahte gülümsemelerin ve sahte dostluk jestlerinin arkasına saklamasıdır. Ama onları, kendi fikirlerinden bile olsa kendilerinden bir şeyler feda etmeleri gereken bir duruma soktuğunuzda, “dostluklarının” değerini hemen göreceksiniz.

Koronavirüs bizi iş ve istihdam paradigmalarımız da dahil olmak üzere, her şeyi yeniden düşünmeye zorluyor ve bu, onlar bir asırdan fazla bir süredir toplum için zehirli olduğu için harika bir şeydir. Bununla birlikte, başarılı paradigmalar inşa etmek için önce pandeminin başlattığı değişimin doğasını anlamamız gerekir. Covid-19, yalnızca bugün burada bulunan ve bir aşı olduğunda yok olan bir virüs değildir. İnsanların birbirine bağımlı olduğu ve bu nedenle iletişim kurması ve bağ kurması gereken yeni, daha işbirlikçi bir çağın başlangıcıdır.

Yine de iş paylaşımı gibi derin bir seviyede iş sağlamak, Komünist Rusya’daki tüm insanları eşitliğin değeri ve bu değerlerin neden asil olduğu (eğer onlara inanıyorsanız)  konusunda eğitmeden, eşit yapma girişimine benziyor. Bu daha başlamadan önce biler tüm Komünist deneyi kaderine terk etti.

Bu günlerde odaklanmamız gereken şey, meslek değil eğitimdir: istesek de istemesek de var olan, içinde yaşadığımız dünya, karşılıklı bağımlılığımız ve karşılıklı sorumluluğumuz hakkında eğitim.

Topluluklarımızda, dayanışma ve karşılıklı ilgiyi geliştirmeli ve oradan büyümeliyiz. İş paylaşımı gibi değişimler, işverenlerin, devletin ve hatta koşulların zorladığı bir şey olarak değil, insanların birbirlerine yardım etme arzusunun bir sonucu olarak, doğal olarak gelmelidir. Bu sebepler, insanların motivasyonunu uzun süre sürdüremeyecektir.

İşsizlik büyük bir sorundur, ancak hükümetler bunu insanlara verecekleri yardımlarla çözmelidir ki, böylece az önce bahsettiğimiz karşılıklı bağımlılık hakkında bilgi veren kurslara veya eğitimlere katılmaya bağlı olarak, makul bir yaşam standardı, faydalar sağlayabilir. Bu şekilde, insanlar, neden toplumsal ilişkilerimizi birbirine bağlamamız ve geliştirmemiz gerektiğini ve bunu nasıl başarabileceğimizi anlayacaklar. İnsanlar anladığında, çok daha sıkı bir şekilde iş birliği yapar ve toplum sakin ve istikrarlı kalabilir. Bu nedenle, ülkelerine yardım etmek isteyen, ülkelerin ve işverenlerin yalnızca iki şeye odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum: ihtiyaçların sağlanması ve karşılıklı sorumluluk ve toplumsal dayanışmanın teşviki hakkında eğitim.

“2021 Yeni Yılından Ne Beklenmeli” (Medium)

Alışılmadık bir yılı bitirmek üzereyiz ve insanlık, bir sonraki için neyin beklediğini merak ediyor. 2021, şimdiye kadarki deneyimlerimizin amacının, insanlığı daha olumlu bir şekilde yeniden düzenlemek olduğu gerçeğini hepimizin hissedeceği, anlayacağı ve kabul edeceği bir yıl olacak. Karşılaştığımız zorluklar, bizi nasıl yeni bir gelişim aşamasına, yeni bir insan varoluşuna ilerlettiklerini incelememize yardımcı olmak için, bizim lehimize çalıştı.

2020, kutuplaşma, ekonomik kriz, doğal afetler ve dünya çapında bir kapanmaya neden olan küresel bir salgın ile tanımlandı. Virüs bizi düzenlemek, silkelemek ve toplumdaki, insan ilişkilerimizdeki ve gezegenimizle olan dengesizlikleri düzeltmek için geldi.

Bu, doğanın bizimle ilgilenme şeklidir. Covid-19 rastgele bir virüs değildir. Onun arkasında, bizim gezegenin büyük bir bölümünü yok etmemizden sonra harekete geçen doğal bir sistem vardır. Sanki doğa, “Yeter artık. Dünyayı mahvediyorsunuz. – Toprağı kuruttunuz, okyanusları kirlettiniz, havayı kirlettin ve toprağı çöp yığınları haline getirdiniz. Yeryüzü’nün kaynaklarını tükettiniz. Şimdi dünyayı yeniden inşa etmeye başlayın. ” dedi.

Bizler üzerimize düşeni yapana kadar, doğanın sakinleşmeyeceğini daha ne kadar anlamakta başarısız olacağız? Suçluluğumuzu tek tük fark etmeye, gerçekte neler olup bittiğini anlamaya başlıyor gibiyiz. Sürekli bir şekilde yanıltıcı olan medya olmasaydı, insanlık sorumluluğunu uzun zaman önce kavramış olabilirdi.

Ve olabildiğince acımasız görünse de, doğal sistem bizimle oldukça nazikçe konuştu, neredeyse tarihteki diğer salgınlarda olduğu kadar acımasız değildi. Bize doğanın neyi istediğini anlamamız için zaman veridi. Ama uyarıyı dikkate almazsak ve rotamızı dengeye doğru değiştirmezsek, önümüzdeki yıl doğal olarak daha güçlü bir tepki bekleyebiliriz.

Yeni aşıların ortaya çıkmasıyla pandemi sona mı erdi? İnsani gelişimde bir sonraki aşamaya geçiyoruz, bu yüzden belli ki bazı değişiklikler olacak. Değişim bizim için rahatlama yönünde mi olacak? Bunu belirlemek zordur, çünkü genellikle gerekli düzeltmeler yapılana kadar, doğanın darbeleri en hafiften en ağıra doğru hareket eder. Örneğin, bir çocuktan bir görevi yerine getirmesini isterseniz ve o yapmazsa, muhtemelen bir dahaki sefere onunla daha sert bir tonda konuşursunuz.  Bu yardımcı olmadıysa, duruşunuzu güçlendirmeniz ve ona daha katı şartlar ve koşullar sunmanız gerekirdi.

Aşılarla ilgili bile, önümüzdeki yılın nasıl görüneceği alın yazısı değildir. Gerçekte, gelecek bize bağlı. Doğanın bize ne söylediğini, ne kadar anlamaya çalışacağımıza bağlı. Mesaj net. Çevreyi tahrip eden gereksiz şeylerin üretimine odaklandığı için, endüstrimizin yeni dünyaya uygun olmadığı açıktır. Mevcut eğitim sisteminin, doğa kanunlarıyla uyumlu olmadığı açıktır çünkü kendimizi, birbirimizle rekabet edecek ve bölünme yaratacak şekilde eğitiyoruz.

Bu nedenle,  yeni yılın ana görevi bütünsel bir dünya kurmak, birbiri için ve tüm doğayla, insan ortaklığı yaşamına girmek olmalıdır.

İnsanlığın değişiklikler yapması, gerçekten önemli olan ve olmayan şeyleri yeniden hesaplaması gerekecek. Vazgeçilmez olmayan her şeyden kurtulmalıyız, mağazalarımızın ve işletmelerimizin yaklaşık % 80’ini kapatmak zorunda kalacağımızı anlamalıyız. Elbette, insanların nereye ve hangi amaçla (yani, daha dengeli bir dünyaya) yol aldıklarını anlamadan, bu kadar büyük değişikliklere katılmalarının imkanı yoktur.

Bu arada, insanlar, bu kadar belirsizlik ve sosyal huzursuzluk varken nasıl bir insan toplumu inşa edileceğini sorgulayarak, geçimlerini nasıl sağlayacağından endişe duyarak, yaygın işsizlik endişesiyle bu yılı bitiriyorlar. Herkesin geleceğe umutla bakabilmesi için, herkesi hesaba katan yeni bir düşünce tarzını nasıl benimseyeceğimizi kendimize sormalıyız.

2021’in bir geçiş yılı olacağını düşünüyorum. İhtiyacımız olan tam geçiş birkaç yıl sürecek olsa da, en azından ulaşmamız gereken gelecekteki koşulları anlamaya başlayacağız. Gerekli olmayan şeyleri yaratmamalıyız. İnsan eğitimine, karşılıklı dayanışma içinde birbirimize yaklaşmayı hedeflemek için, kendimizi eğitmeye büyük önem vermeliyiz.

Eğer birleşirsek, tüm güzelliğin önümüzde olduğunu anlayacağız. Bu bilince ulaşmak, bizim gücümüz dahilindedir. Her şey, gözlerimizi açmaya, zihnimizi açmaya ve doğanın (“Tanrı” ve “doğa” için İbranice kelimeler, Gematria’da aynı sayısal değere sahip ) bizimle ne yaptığını anlamaya ne kadar istekli olduğumuza bağlıdır. Aramızdaki gelişmiş bağlar sayesinde, bütünlüğe ve tam doyuma ulaşmak için, gerçekte her şeyi yöneten yüce gücü ifşa edeceğiz.  Bu, sadece düşünürsek ve birleşmeye doğru hareket edersek bizi bekleyen olumlu gelecektir.

Koronomi – Kovid Kaynaklı Ekonomi (Medium)

Şiddetli Akut Solunum Sendromu Koronavirus 2 veya kısaca SARS-CoV-2, Koronavirüs Hastalığı 2019’a diğer adıyla COVID-19’a neden olan Koronavirüs türü – sadece on ayda bir milyondan fazla insanı öldüren ve yalnızca daha öldürücü ve şiddetli büyüyen salgındır. Aynı zamanda dünya ekonomisini de mahvetmiştir.

Daha iyi bir seçenek görmeyen hükümetler, sanki yarın yokmuş gibi para basıyorlar. Ama bunu sürdürürlerse gerçekten yarın olmayacak, en azından yaşamak istediğimiz bir yer olmayacak.

Böyle bir zaman, tanıdık olan durum sizi hayal kırıklığına uğrattığında, kutunun dışında düşünmek için doğru zamandır. İnsanların sahip olması gereken temel ihtiyaçlar olduğunu biliyoruz. Yemek, kıyafet ve barınma çok temel şeylerdir. İnsanlar bunlara sahip değilse, sadece hayatta kalmaya çalışmak için ülkeyi yok edecekler. Bu nedenle, herhangi bir hükümet bu temelleri sağlamalı veya bunların her bir vatandaşa verildiğini görmelidir.

Herkese temel ihtiyaçların sağlanmasını garanti etmek için, hükümet, dağıtımın tüm insanlara ulaştığını görmelidir. Şu anda, üretilen gıdanın yaklaşık yarısı, son satış tarihi satın alınmadan önce sona erdiği için veya fiyatı yüksek tutmak için üreticiler ve / veya perakendeciler tarafından çöpe atıldığı için veya nakliye maliyetleri dağıtımı kârsız hale getirdiği için tüketicilere ulaşmıyor.

Yiyecekler için geçerli olan şey, her mevsim sonunda atılan tonlarca giysiler ve hatta barınma için de geçerlidir. Boş duran sayısız ev ve daire ve sokaklarda yaşayan milyonlarca insanla, açıkçası sistemde temel bir kusur var.

“Bu kapitalizmdir” diyebilirsiniz, ancak oturabilecekleri çok sayıda ev varken insanları sokakta tutmak insani bir anlam ifade etmiyor. Ve eğer kapitalizm insani anlam ifade etmiyorsa, o zaman kapitalizm bugünün dünyasında bir anlam ifade etmiyor. Başka bir deyişle, kapitalizme veda etmenin ve daha düşünceli ve insancıl bir yaklaşımı benimsemenin zamanı geldi (yine de şimdilik onu isimsiz bırakmamızı öneriyorum).

Şu anda önemli olan şey, insanların, hepimizin sorumlu olduğunu ve hepimizin birbirimizden ve tüm doğadan sorumlu olduğumuzu anlamasına yardımcı olmaktır. Yaşam tarzımız gezegenimizi dev bir çöplüğe dönüştürdü. Çöplükte yaşıyoruz ama hastalandığımızda şikayet ediyoruz. Nasıl yaşadığımızla bunların bizi nasıl etkilediği arasındaki bağlantıyı kurmamızın zamanı geldi.

Bu yüzden herkes hayatta kalmak için temel ihtiyaçları aldıktan sonra, yaşam tarzımızı yani birbirimize karşı tutumumuzu değiştirme zamanıdır. Kapitalist rekabet yıkıcıdır. Bizi mağaralardan çıkardı ama bakın bizi nereye getirdi. Rekabet etmemiz gerekiyorsa, kimin daha fazla insanı bir araya getirdiği, kimin birleştirdiği, kayıtsız ve bencil olmaktansa onları kimin şefkatli ve düşünceli kıldığı konusunda rekabet etmeliyiz.

Elbette, Kovid kaynaklı tüm bu ekonomi kavramını silip atabilir ve kapitalizme geri dönebiliriz ama işe yaramayacaktır. Kovid, 2019’a geri dönmek için her girişimi öldürecek. Değişimle ne kadar uzun süre durursak, Kovid’in dürtüsü o kadar zor ve acı verici olacak. İnsanlık için dilediğim bir şey varsa, o da herkesin hızla nereye gittiğimizi anlaması ve az önce bahsettiğim tedaviyi, darbeye maruz kalmadan önce kullanmasıdır.

Hükümetlerin Güçsüzlüğü ve Toplumun Pasifliği

Soru: Daha önce, İtalya’nın neredeyse tüm güney kısmı turizm sayesinde hayatta kaldı.  İşsizlik varsa, insanlar ailelerini nasıl besleyecekler?

Cevap: Artık birçok mesleğin, pozisyonun, kuruluş ve işletmenin önceki durumuna geri dönemeyeceğini anlıyorum.

Gerçek şu ki, kesinlikle açık bir devlet programı uygulamak gerekiyor.  Bu sadece bir sadaka şeklinde değil, tüm toplumun bu sorunun çözümünde planlı olarak katılımı olmalıdır.

Bu, gerekli olmayan iş gücünü azaltarak çözülür.  En azından şimdilik.  İnsanları eve göndermek ve onlara asgari normal bir  gelir sağlamak daha iyidir.

Nasıl yeni bir toplum yaratılacağını anlamalıyız.  Bunu yapmak için sürekli olarak görüşmeler, konuşmalar yapmalısınız, ancak şimdi çeşitli hükümet yetkililerinin davet edildiği televizyonda yapıldığı ve ihtiyaç duyduklarını öğütledikleri gibi değil.

Uzmanları, bilim adamlarını davet etmek gerekir, ancak başbakan olmayı hayal eden her türlü kamu figürünü değil.  Ve o zaman aydınlanmış olacağız ve gerçekten hangi koşula gelmemiz gerektiğini göreceğiz.  Bizim için daha da parlayacak ve ben bunu görüyorum.

Soru: Sadece devlet sistemlerinin istihdam sorunlarını çözebileceğini söylüyorsunuz. Eğer böyleyse, o zaman Kabalist’in manevi gelişim yerine Koronavirüs temasını ele alma sebebi nedir?

Cevap: Devletlerin bu sorunu çözebileceğini söylemiyorum.  Bu, toplum ve üreticiler için bir sorundur.  Toplum neye ihtiyacı olduğuna ve artık neye ihtiyacı olmadığına karar vermelidir ve devletin her şeyi yönetmek için ondan aldığı işlevleri üstlenmelidir.

Gerçek şu ki, hükümetlerde hüküm süren bu tür rekabet yasaları ile bu sorunları çözemeyebilirler.  Onları suçlamıyorum çünkü insan doğası bizi böyle bir duruma getirdi.

Hiçbir şekilde bunun hükümetlere bırakılması gerektiğine inanmıyorum.  Eğer toplum, gösteriler ve protesto yürüyüşleri düzenleyerek onları protesto ederse belki bir şey yapabilirler, en azından şimdilik. Gerçekten de, birçok firma ve işletme normal faaliyetlerine geri dönemeyebilir.

Bütün Acılar İçin, COVID-19 Bir Ceza Değildir (Linkedin)

Her gün, insanlardan bana sadece altı ay önce hayatın onlara gülümsediğini ve şimdi kaybolduklarını söyleyen e-postalar ve telefonlar alıyorum. Dünyaları yıkıldı ve hiç bir gelecek görmüyorlar. Bu yürek parçalayıcı. Her geçen gün insanlık daha fazla çaresiz, tedirgin ve yolunu kaybetmiş hissediyor. İnsanlar çocuklarını besleyemeyeceklerinden korkuyorlar.

Virüsün, mikrobu başkalarına bulaştırmamayı düşünmemizi zorunlu kıldığı gibi, yiyecek, su, konut ve güç kaynağı söz konusu olduğunda da başkalarını düşünmeye başlamak zorundayız. Ama olan şey yukarıdan bir ceza değildir; bu, birleşmek için, kendimizden ziyade birbirimizi düşünmek için bir çağrıdır. Sadece birlikte çalışırsak geleceğimizi garanti edebiliriz.  Çok uzun zamandır yaptığımız gibi, yalnız davranmak ve sadece kendimiz için endişelenmek, durumu daha da kötüleştirecektir. Ne kadar uzun süre oyalanırsak, kıtlık çemberine o kadar çok insan katılacaktır.

COVID-19, karşılıklı sorumluluğun ideal katalizörüdür: maske takmaz ve mesafemizi korumazsak, sadece virüse yakalanma riski taşımayacağız; başkalarına iletme ihtimalini de daha fazla arttıracağız.

Kendimize ve diğerlerine, şu ya da bu nedenle halen nefret ettiğimiz insanlar da dahil olmak üzere, herkese sıkı bir şekilde bağlı ve bağımlı olduğumuzu öğretmek zorundayız. Hepimiz bunun içinde beraberiz, tüm şehir, tüm ülke, tüm dünya.

Eğer çok fazla kişi hastalanırsa, gıda üretimi ve tedarik zincirleri aksayacak ve açlık insanları şimdiye kadar gördüğümüzden çok daha kötü bir çaresizliğe sürükleyecektir. Her Amerikalının temel ihtiyaçlarını, sadece esas ürünleri aldığını görmek için, her topluluk, şehir, eyalet ve tüm ülke bir araya gelirse,  hepimizin aynı teknede olduğumuzu anladıklarından dolayı, bu, ülkeyi yeni ve iyi bir geleceğe hazırlamak için yeterlidir. Ve o zaman Koronavirüs’ün verdiği tüm acılar için, bunun bir ceza değil karşılıklı sorumlulukta bir ders olduğunu anlayacağız.

Düşen Doğum Oranları İnsanlık İçin Ne Anlama Geliyor? (Medium)

Şimdi bu dünyaya daha fazla çocuk getirmek doğru mu? Bu, ekonomik, sosyal ve çevresel belirsizliğin kadınları annelik hakkında iki kez düşündürdüğü günümüzde, her zamankinden daha fazla alakalı görünen bir soru. 2019’da yapılan resmi bir araştırmaya göre, ABD ‘ de doğum sayısı son yirmi yılda en düşük seviyelere ulaştı. Koronavirüs salgınının neden olduğu sıkıntıların rekor kıran istatistikleri daha da düşüreceği tahmin ediliyor. Ama rakamların ötesinde, asıl endişemiz dünya nüfusu için yaşam kalitesini, toplum yararına ilişkilerimizin kalitesini yükseltmek olmalıdır.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından yayınlanan son bir rapora göre, bir neslin yerini almak için gereken kadın başına doğurganlık oranı şu anda karşılanmayan bir düzey olan 2.1 çocuktur. Ön araştırmada ortalama olarak Amerika ‘ da kadınların sadece 1.71 çocuk doğurması bekleniyor. Ayrıca, geçen yıl toplam doğum sayısının 2018’den yaklaşık % 1 daha az olan 3.7 milyona düştüğünü de ortaya koyuyor.

COVID-19 karantinasının sonucunda tahmin edilen bebek patlaması gerçekleşmeyecek. Tam tersi: Amerika ‘ da virüs salgını nedeniyle doğum kontrol istekleri neredeyse iki katına çıktı. Yükselen işsizlik ve ekonomik baskı sonucunda ekonomistler, önümüzdeki yıl Amerika ‘ da yaklaşık 500,000 daha az doğum görmeyi bekliyor.

Günümüz toplumu çocuk sahibi olma arzusu geliştirmiyor. İnsanlık geliştikçe, insanların egoları büyüyor, hayatın her yönüyle ben merkezli bir yaklaşım üretiyor, çocuk sahibi olmak konusunda giderek isteksizleşiyor. Ego günden güne, nesilden nesile büyüyor ve insanları, bugün birçok gencin evlenmek bile istemediği noktaya kadar, kendilerini memnun etmeye odaklanmasına neden oluyor. Çiftler hayata karşı yeni bir yaklaşım geliştirdiler, kendini tatmin etme etrafında merkezli ve birçok kişi neden özgürlüklerini kaybedip çocukların ihtiyaçlarını gidermek için kendilerini bağlamaları gerektiğini sorguluyorlar.

Aynı zamanda, tıbbi gelişmeler bize doğumlar üzerindeki kontrol hissi verdi. Kadınlar artık çocuk isteyip istemediklerini, ne zaman ve nasıl olacağını, kariyerlerine veya yaşam önceliklerine bağlı olarak seçebilirler. Bebeğin cinsiyetini bile gebe kalmadan önce seçebiliyorlar. Hamilelik ve doğum hakkında çok az bilgi sahibi olan geçmiş toplumun naif çiftinden, iyi planlanmış ve dikkatle hesaplanmış bir doğum toplumuna dönüştük.

Doğurganlık oranlarındaki ani düşüş, çalışmaların teyit ettiği gibi birçok ülkede küresel bir eğilim olarak gözlendi. Ama bu illa olumsuz bir durum değildir. İnsan şu soruları sorabilir: ′′ Zaten dünya çapında 8 milyarlık bir nüfusumuz olduğuna göre, bunu neden artırmamız gerekiyor? Ne için?”

Aslında kişinin amaca, sadece yaşamaktan daha yüksek bir amaca ihtiyacı vardır. Bir insana doğurganlık ne verir? Her insanın yeryüzündeki hayatı amaçlıdır. Her insan kendi egoist doğasını düzeltmek içindir. Bu hedefe, yeni bir insanlık, karşılıklı sorumluluk ve birliğe dayanan bir insanlık doğana kadar, aşamalı olarak başkalarıyla bağ kurma süreci ile ulaşılabilir.

Dünyanın şu anda ihtiyacı olan şey nitelikli bir değişimdir, nicel bir değil. Her insanın kendi egoist doğasının üzerine yükseldiği ve çevresine fayda sağlamayı amaçladığı bir toplum, milyarlarca insana ihtiyaç duymaz. Bu, niceliksel bir değişiklik yerine, niteliksel bir değişikliği özetler.

Aklımızı işgal etmesi gereken şey doğum sayısı değil, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimize dair endişedir. Çocuklarımızı başkalarını sevme, hayatın amacı, insanlar arasındaki doğru bağı keşfetme yönünde eğittiğimizde, bu mümkün olduğunca çok sayıda çocuğu dünyaya getirmenin zamanı olacak.  Küresel ve bütüncül bir sistemde, her çocuk tüm insanlığın gelişimine muazzam faydalar getirir.