Monthly Archives: Mart 2022

İdeal Bir Yargıç İmajı

Yargıçlar döneminde, yargıcın temel işlevi, kişinin kendi niteliklerini yargılamaktı: ne zaman iyi olduklarını ve ne zaman olmadıklarını ve tam olarak neyin iyi veya iyi olmadığını bilmek ve böylece kendini ıslah etmek için ilerlemek, dua etmek, ihsan etme ve sevme niteliğini vermesi ve insanı egoist doğasının üzerine çıkarması için Yaradan’a dönmektir.

İdeal bir yargıç imajı, kişini içinde, egoizminden kesinlikle kopabileceği, kendine bir dereceye kadar hakim olabileceği, kendini kontrol edebileceği ve daha yüksek bir ihsan ve sevgi niteliğine dönüşebileceği niteliktir.

Bu nedenle, öncelikle yargıç neyin iyi neyin kötü olduğunu belirlemek zorundadır. Ve sonra kötü olanın üzerine çıkarak iyi olanın seviyesine yükselir.

Soru: Bu bir insanın içinde yetiştirilebilir mi yoksa kalıtsal mıdır?

Cevap: Bu insanın içinde geliştirilebilir.

Gelecek, Kadın Liderlere Mi Ait?

Yorum: Bloomberg’in, Covid Direnç Sıralamasına göre Finlandiya, İsveç, Danimarka, Norveç ve Bangladeş salgına en dirençli ülkeler arasında yer alıyor. Bu ülkelerin hepsinin ortak noktası, başbakanlarının kadın olmasıdır.

Bazıları, kadın liderlerin, özellikle kriz durumlarında, dinlemeyi bilme, arabuluculuk becerileri, gerçek pragmatizm, çatışmalara direnç gösterme ve ayrıca nasıl ekonomik olunacağını bilme gibi avantajlar sağlayan niteliklere sahip olduğunu öne sürüyor. Ayrıca kadın liderlerin kriz durumlarında erkek meslektaşlarına göre daha iyi çalıştıkları ve bu krizde sağlık hizmetlerini ekonomiden daha ön planda tuttukları ileri sürülmektedir. Son zamanlarda, bir kadının, insanlığın ilerlemesini yönlendirebileceği gerçeği hakkında giderek daha fazla konuşuyorsunuz.

Yanıtım: Evet, ilerleme sağlayabilir.

Tanrı da erildir; her erkek gibi kadınlardan korkar. 🙂

Soru: “Onlarla uğraşmamak daha iyidir.” O’nun söylediği bu mu?

Cevap: Evet.

Soru: Kadınlar gerçekten böyle özel niteliklere sahip mi?

Cevap: Onlar yeteneklidir. Hayatları boyunca çevrelerindeki insanlarla, başka kadınlarla, çocuklarla, kocalarla çatışma içindedirler. Her şeyi idare etmeleri gerekir – ev işleri, çalışma hayatı…

Erkek her şeyi kadına bırakır ve siyasete girer, kimsenin ihtiyacı olmayan bir işe girer. Bu işler bozulmaya ve krizlere girer. Ancak kadın için her şey olduğu gibi kalır (iş, ev, çocuklar) bunların yanında çocuk taşır, doğurur ve besler.

Bu nedenle, bir kadın gerçekten yeni bir dünya doğurma yeteneğine sahiptir. Bu bir erkeğin işi değildir.

Soru: O halde geleceğin kadınlara ait olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu anlarsak, ilerleyecek miyiz?

Cevap: Evet. Tora’da Tanrı’nın İbrahim’e, “Sara’nın sana söylediklerini dinle” dediği yazılıdır. Çünkü O, her şeyi böyle yaratmıştır. Islah edilmiş egoizmi dinleyin.

Yorum: Bu zaten Kabalistik bir kavram.

Cevabım: Bu çok önemlidir. Kendinizi değil, ıslah edilmiş egoizmi dinleyin. Esas olarak, günlük seviyemizde bir kadın, erkeklerden çok daha pratik, çok daha makul ve çok daha dengelidir.

Kabala Hakkındaki Spekülasyonlar

Soru: “Kabala” kelimesi birçokları tarafından mistik bir şey olarak algılanıyor. Madonna’dan kim bilir kimlere kadar, Kabala ile meşgul olduklarını haykıran tüm insanlar, gerçekten Kabala mı yoksa şov dünyası ile mi uğraşıyorlar?

Cevap: Elbette şov dünyasıdır. Kabala, Yaradan’ın bu dünyada bir insana ifşası ile ilgili bir öğretidir. Herkes Kabala uygulayabilir. Ancak gerçekten sonuçlara ulaşmak için, kişinin çok ciddi bir şekilde içine girmesi gerekir.

Soru: Eğer öyleyse neden istisnasız tüm Yahudiler Kabala öğrenmiyor?

Cevap: Birincisi, insanlar yeterince gelişmediği için, bir zamanlar bununla meşgul olmak yasaktı. Ancak 14. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar Kabala’nın uygulanmasına zaten izin verilmişti. Rambam ve Ari gibi büyük Kabalistler bunun hakkında yazdılar. Ve 20. yüzyılda Kabala herkese açıklandı, böylece bugün herkes onu çalışabilir.

Ama gerçek şu ki, Kabala etrafında şov dünyası yaratan ve birçok hile yapan birçok sahtekar var: Kabala ve tıp, Kabala ve büyüler, Kabala ve de-nur’un nabzı ya da her neyse. Bu saçmalık! Onlar, insanları hizada tutmak için masallardır.

Soru: Yani insanlar bunu kendileri için mi uydurdular?

Cevap: Onu uyduranlar insanlar değil, onların liderleriydi.

Bir Çocuk Güçlü Olmak Zorunda Mı?

Soru: On beş yaşındaki genç Ethan Crumbley’nin ebeveynleri Amerika Birleşik Devletleri’nde tutuklandı. Ethan okulunda dört kişiyi vurdu.

Bir öğretmen, çocuğu, kurşun resimlerine bakarken görmüş. Çocuk, ailesinin atıcılık sporlarıyla uğraştığını belirtmiş. Okul bu konuda hemen annesini bilgilendirmeye çalışmış, ancak bir gün sonra anneden doğrulayıcı bir yanıt almayı başarmış.

Ertesi gün, vurulma günü, bir öğretmen çocuğun yarı otomatik bir silahı, vurulmuş bir kişiyi, gülen bir emojiyi ve “Her yer kan” ve “Düşünceler durmayacak. Bana yardım edin.” sözlerini gösteren çizimlerini görmüş. Okul, velileri bir görüşme için çağırmış ve velilerden çocuğu eve götürmelerini istemiş Ebeveynler bunu reddetmiş ve oğullarını okulda bırakmışlar. Ayrıca, çocukta babasının oğlu için satın aldığı bir silah olduğunu da söylememişler.

Aynı gün 15 yaşındaki çocuk, Michigan’ın Detroit banliyösünde bir lisede düzenlediği silahlı saldırıda dört öğrenciyi vurarak öldürdü ve 7 kişiyi de yaraladı. Dört öğrenci öldü ve yedi kişi de yaralandı.

Bunlar ne biçim anne baba?!

Cevap: Onlar bizim toplumumuzun, bizim durumumuzun birer ürünüdürler. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Neler olduğunu bilmiyorlar. Buna nasıl tepki vereceklerini bilmiyorlar. Bir çeşit kafa karışıklığı içindeler. Ve yalnızca onlar değil.

Soru: Ama bir çocuğa askeri silahlar alıyorlarsa veya bir şekilde ona öldürmeyi öğretiyorlarsa, ebeveynlerin düşüncesi nedir? Onların felsefesi nedir?

Cevap: Buradaki düşünce, en nihayetinde bu korkunç dünyada çocuk kendini koruyabileceğidir.

Yorum: Bu, öncesinde  “Oğlum, dünya korkunç ve güçlü olmalısın” dedikleri anlamına geliyor.

Cevabım: Evet. Hissettiği bu.

Soru: Böyle bir felsefeyle nereye varacağız?

Cevap: Birbirimizi yok edeceğiz.

Soru: Ama biz kendimiz de öleceğiz, değil mi?

Cevap: Yani, o zaman öleceğiz.

Yorum: Esasen bir çocuk doğuruyoruz ve aynı zamanda şöyle diyoruz: “Hayatta kalmak için güçlü olmalısın, herkesten güçlü olmalısın.”

Cevabım: Evet, dünya böyle işliyor. Devlet liderlerinden sokakta gördüğünüz herkese bakın.

Soru: Peki ya çocuklarımızın hep mutlu olmasını istediğimizi sürekli dile getirdiğimiz bu düşünceye ne olacak?

Cevap: Mutluluğun ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Belki de mutluluk, bir şarkıda dedikleri gibi, “sıcak bir silahtır”.

Yorum: Mutluluk kavramı tamamen karışık. Mutluluk anlayışı bir şekilde sıcak, yakın veya sevilen olmaktan çıktı.

Cevabım: Hayır, hayır, bunun uzun bir süre ve gerçekten küçük yaşlardan itibaren öğretilmesi gerekiyor. Kolay değil. Bugün dünya artık öyle değil. Bugün böyle değerlerden bahsederseniz size gülerler ve böyle bir çocukla kimse arkadaş olmaz.

Soru: Yani çocuk güçlü mü olmalı? Sınıfın en güçlüsü mü?

Cevap: Ondan korkulması gerekir. Güç kültü, esasen zamanımızın kültüdür. Birinci olmak.

Ülkeler ve devletler arasında, her türlü şirket ve insanların her biri arasında yapılanlara bakın. En önemli şey güçlü olmak, bir vücut geliştirici gibi fiziksel olarak güçlü olmak, parada güçlü olmak, bir oyunda, bir şeyde güçlü olmaktır. Genel olarak güçlü olmalısınız. Ve böyle bir durum umutsuzluğa yol açar; sadece bir silah satın almak ve linç “yasasını” kullanmak daha kolaydır.

Soru: Çocuğun böyle bir umutsuzluğa sahip olması, katliam günü yazdıklarının da gösterdiği gibi: “Bana yardım edin! Dünya korkunç!” – bu ebeveyn şefkatinin, ebeveyn sevgisinin bir sonucu mu?

Cevap: Belki. Çünkü kendisiyle ilgili olarak, dış dünyadan ve anne ve babasından ne kadar farklı olduğunu görüyor. Ailesi ona her şeyi vermek için her şeyi yapmaya hazır. Hatta silah almaya bile.

Soru: Peki dediğiniz gibi sevgimizle dünyayı ilk bozan biz miyiz?

Cevap: Bu, bu şekilde ortaya çıkan yanlış ebeveyn sevgisinden kaynaklanmaktadır.

Soru: Günümüz dünyasında, farklı bir çocuk büyüsün, her şey farklı yürüsün diye ebeveynler sevgilerini nasıl yönlendiriyor?

Cevap: Hepsinin değiştirilmesi gerekiyor. Kökte, özde değişmemiz gerekiyor. Ve eğer dünyamızın temeli egoistse ve bununla ilgili düşünmüyorsak, o zaman silah stoklamaktan ve her birimiz kendimizi çitle çevirmekten, dizginlemekten ve böyle yaşamaktan başka bir şey düşünemeyiz.

Soru: Ve karşı ateş açmak mı?

Cevap: Evet. Bundan kaçış yok. “Benim evim benim kalemdir.” Ve düşünmenin ve hareket etmenin yolu budur.

Soru: Peki çocukları nasıl yetiştirmeliyiz?

Cevap: Eğitimin yolu şudur: sürekli olarak kendi güvenliği hakkında düşünmesi ve endişelenmesi gerekiyor. Ve çevredeki dünyanın ona empoze ettiği kendi güvenliği hakkındaki bu tür düşünceler, uygun sonuçları çıkarmasına yol açar: Bir silaha ihtiyacım var ve en sonunda, düşmanlarımı yok etmeliyim.

Soru: O zaman soru şu: Bu dünyayı nasıl değiştireceğiz? Bu dünyayı değiştirmek için ne yapmalıyız?

Cevap: Silahları yasaklayamazsınız; bu anlaşılabilir. İnsanlar arasındaki nefreti yasaklayamazsınız. Yapabileceğiniz tek şey onlara sevgiyi ve nefreti doğru kullanmayı öğretmek.

Soru: Bunu nasıl yaparsınız? Bunları nasıl doğru kullanırsınız?

Cevap: Bu zaten bütün bir bilimdir ve okulda öğrenilmesi gerekir.

Ve sınıftaki diğer tüm bu etkinlikler, okulda okudukları her türlü konu, coğrafya, tarih vb. ikincildir. Kişiye öğretilmesi gereken en önemli şey, başkalarıyla ve çevresiyle – cansız, bitkisel, hayvansal ve insanlarla, doğru bir şekilde etkileşimde bulunmaktır. Bu en önemli şeydir. Ve onlara bunu öğretmiyoruz.

Annelerinden çıktılar, doğdular ve bir şekilde ilk yıllarda onlara bu dünyayla nasıl etkileşime gireceklerini öğretiyoruz. Ve sonra, onlara bu dünyayla nasıl doğru bir şekilde etkileşime girileceğinin bilimlerini öğretmemiz gerektiği zaman da, onları her türlü boş malzeme ile dolduruyoruz.

Ama diğer insanlara nasıl davranılacağını, onlarla doğru toplumu nasıl yaratacağını, bir kişinin size nasıl olumlu bakmasını sağlayacağınızı veya nasıl bir topluluk oluşturulacağını öğretmiyoruz.

Soru: Ve bu öğretilmeli mi?

Cevap: Bu en önemli şey! Bunun için bir okul olmalı. Çünkü okul, neredeyse annesinden yeni çıkmış küçük bir çocukla -ilk 5-6 yıl hala annesinin yanındadır- ve sonra yetişkinlik arasındaki geçişte vardır. Ve yetişkin hayatı yabancılarla, diğer insanlarla vb. ile olur. Yani okul, doğumdan dünyaya açılmaya geçiş sürecinde olmalıdır. Bu hazırlığı vermiyoruz.

Soru: Yani çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için olan bir okuldan mı bahsediyoruz? Çünkü evde de aynı atmosfer olmalı.

Cevap: Elbette, evet.

Soru: Ve öğretmenler için de mi bir okul?

Cevap: Bu doğal olarak ortak bir görevdir.

Buna pedagoji denir; buna öğretim denir; buna çocuk yetiştirmek ve eğitmek denir. Bunun adı ebeveynlik!

Ve onlara ne veriliyor? Tamamen gereksiz bir eğitim veriliyor. Bu ebeveynlik değil.

Soru: Peki, silah hala çocuğun elindeyse o zaman ne olacak? Eğer sizin dediğiniz gibi yetiştirilirse bu silahla ne yapacak?

Cevap: Herkesi koruyacak. Kimden? Hayvanlardan, uzaylılardan, bilmiyorum. Herkesi koruma fikrine sahip olacak. Bu Dünya ve bunların hepsi benim. Herkesin iyi hissetmesini istiyorum, diyecek.

“Hâlâ Dünyayı Kurtarabiliriz” (Linkedin)

İnsanlık içinde her zaman çatışmalar olmuştur. Ülkeler arasında, Kuzey ve Güney arasında veya rejimler ve ideolojiler arasında çatışmalar olmuştur. Ama bugünkü çatışma daha derin. Bu, birbirlerini oldukları gibi kabul etmek istemeyen ve birbirlerine eziyet etmek isteyen ulusların çatışmasıdır. Yine de dünyayı çöküşünden kurtarmak için çok geç değil ve bizler, çeşitliliğin değerini anlayan insanlar, bunu yapabilecek olanlar sadece biziz.

Barışçıl bir dünya toplumu inşa etmek için, çeşitliliği takdir edecek insanlara ihtiyacımız var. Sadece farklılıkların üstünde bağı arayan insanlar, çeşitlilik arttıkça güçlenen bir toplum inşa edebilirler.

Evrimin testinde, hayatta kalmış her şey, birbirini tamamlayan zıtlıklardan oluşur. Atom seviyesinden evrendeki en karmaşık yapılara kadar her şey, bir elementin karşı elementin sahip olmadığını telafi ettiği güçlü bir yapı oluşturmak için işbirliği yapan karşıtlardan oluşur. Bu nedenle, rakibinizi yok ederseniz, kendinizi de yok edersiniz.

“Sadece ben haklıyım” tavrını sürdürdüğümüz sürece dünya bozulmaya devam edecektir. Kimin haklı olduğu hiç fark etmez. Bütün tarafları içermeyen, gerçeğin yegane hakkını talep eden, karşıtını, muadilini inkar eden bir yaklaşım, böylece kendi varlığını geçersiz kılar.

“Gece” olmadan “gündüz”, “nefret” olmadan “sevgi”, “sonbahar” olmadan “bahar” veya “zalimlik” olmadan “iyilik” düşünün.” “Olumlu” terimlerin hiçbiri, “olumsuz” karşıtları olmasaydı mevcut olmazdı. Aynı şekilde, birbirini tamamlayan ve birbirlerinin “eksikliklerini” telafi eden karşıtlar arasındaki denge olmasaydı, tüm dünyamız var olmazdı.

Dünyadaki mevcut durum ne kadar istikrarsız olursa olsun, aynı zamanda bir fırsattır. Şimdi, yalnızca rakiplerimizi kabul ederek ve hatta kucaklayarak kendimizin gelişebileceği fikrini yayabiliriz. Artan siyasi gerilimler, bizi her bir sağduyu belirtisine karşı dikkatli kılıyor ve bugün aklın sesi şunu ilan etmelidir ki; sonuna kadar savaş demek, herkesin sonu demektir.

Bu savaşta aklın kazanacağını umuyor ve dua ediyorum.

 

 

İnanç Olmadan Dua Etmek Mümkün Mü?

Soru: İnanç olmadan dua edebilir miyim?

Cevap: Nasıl dua edeceksiniz? Kime? Niye? Ne için dua edeceksiniz? Sonuçta, Yaradan ile kesinlikle hiçbir bağınız yok.

Tabii ki, bu bağı elde etmek için dua edebilirsiniz. O zaman, duyularınızda pratikte bulunmayan Yaradan’dan isteğiniz, O’nu hissetmeye başlamanız olmalıdır. İçinizde ortaya çıkmaya başlayan bu histen, yavaş yavaş Yaradan ile bir bağ geliştireceksiniz. Bu şekilde yapılmalıdır.

O’na dönmekten korkmayın. Yaradan ile bir arkadaş, bir ortak gibi, kim olduğu önemli değil, konuşmaktan korkmayın. O, sizi gerçekten anlar. Sadece O’nunla bir diyalog başlatmalısınız ve O’na her şeyi anlattığınızda ve O’ndan bir cevap almak istediğinizde bu bir diyalogdur.

 

Doğru Eğitim Olmadığında

Soru: Günümüzde çocuklarımıza neler oluyor? Şu anda gençlerin beyinlerinde neden bu kadar çok olumsuzluk var? Neden hem erkekler hem de kızlar cinsiyetlerini tam tersine değiştirmeye çalışmaktalar? Dünya’da neler oluyor?

Cevap: Sorun şu ki, insanlık yerinde durmuyor. Hayvan dünyası bile yavaş yavaş gelişiyor. İnsanlık da gelişiyor çünkü içinde egoizm gelişiyor; bu almaya, ele geçirmeye ve arzulamaya yönelik yaşamımızın ana gücüdür.

Kişi doğru eğitime sahip değilse, egoizmi kontrol edilemez hale gelir, kişinin kendisini yer ve bu da toplumu korkunç, çirkin koşullara götürür. Bugün dünyada gördüğümüz şey budur.

Bırakın O Aramızda Barış Yapsın

İçsel savaşı kazanmanın tek bir yolu vardır: tüm suçları sevgiyle örtmek ve kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışmanın ötesine geçmek. O zaman içsel savaşın bir sonucu olan dünyevi savaş da sona erecektir.

Savaş, her şeyden önce manevi anlamda zaferle bitmezse, o zaman dünyevi zafer yardımcı olmayacaktır. Savaş bir süreliğine yatışabilir, ancak kesinlikle devam edecektir.

Bu nedenle, tüm suçları sevgiyle örtmek için savaşmalı, bu çatışma ve yüzleşmede gerçeğin kimin tarafında olduğunu bulmaya çalışmamalı, her iki kutbun üzerine çıkmalıyız. Bu yalnızca, tüm çatışma güçlerinin Yaradan’dan geldiğini ve ancak onların kaynağına yükselerek, O’na yükselerek, onları uzlaştırabileceğimizi anlarsak mümkündür.

Çatışma Yaradan tarafından düzenlenir, O’ndan başkası yoktur. Sadece iki karşıt gücü birleştirerek, iki çizgiden hangisinin doğru olduğunu seçerek değil, orta çizgide yürüyerek kazanabiliriz. Yaradan savaşı başlattı ve yürütüyor ve bu nedenle, yalnızca O’na bu anlaşmazlığı uzlaştırma talebiyle başvurulursa bunu sona erdirilebilir. Yazıldığı gibi: “O, göklerinde barışı sağlayan, bize barışı versin.”

Islahları zamanında yapmadık ve bu nedenle yolsuzluklar ihmal edilmiş bir hastalığın alevlenmesi olarak birikmiş ve patlamış durumda. Ve şimdi olan da budur. Onlarca, hatta yüzlerce yıldır bu sorunlar insanlığın içinde saklanıyor, bir iç hastalığın belirtileri olarak orada burada patlak veriyor.

Bir problem ortaya çıktıysa, bunun daha önce de var olduğunu anlamalıyız. Şimdi, bu görünür olduğunda, onu düzeltme ve ıslahın sonuna ulaşma fırsatına sahibiz.

Yaradan bizim için parçalamayı ayarladı. Egoist gücün hüküm sürdüğü paramparça bir dünyaya sahip olmamız bizim suçumuz değil. Sadece bunu ifşa etmemiz ve Yaradan’dan bir ıslah yapmasını istememiz gerekiyor, çünkü bunun aracılığıyla bizler Yaradan’a bağlıyız.

Her şeyi o yapar, biz değil. Sadece ortaya çıkan tüm problemlerden önce O’na dönmeliyiz. Tüm bunların O’nun tarafından düzenlendiğini ve O’ndan ıslahlar istememiz için bilerek yapıldığını anlıyoruz. Buna ‘Oğullarım Beni yendi’ denir.

“Neden Bazıları Diğer İnsanları Gözetlemekten Hoşlanır?” (Quora)

Başkalarını gözetleyen insanların ilk dürtüsü, kendilerini gözetledikleri kişilerden üstün olarak değerlendirmektir. Kısacası, “onlar beni görmüyor ama ben onları görüyorum.” yaklaşımıdır. İkincisi, duruma göre gözetleyenlere, gözetledikleri kişilere karşı avantaj elde etme, onlara bir şekilde komuta etme veya kendilerini onlara karşı savunma fırsatı verebilir.

Bununla birlikte, genel olarak gözetleme, insan egosuna, yani başkalarının pahasına haz almak için doğuştan gelen arzumuza hizmet eder. Egoyu büyütür ve bizim, yöneticiler veya patronlar gibi daha kontrollü hissetmemizi sağlar.

Böyle bir duygu ne iyi ne de kötüdür. Daha ziyade bu, insan egosunun (diğerlerinden daha iyi, daha güçlü ve daha akıllı olma arzularımız) kusurlu olduğunu anlamamız için değerlerimizi yeniden değerlendirmemize yol açmalıdır.

Doğa bizi tek bir bütün olarak, tek bir insanlık olarak görür. Kendimizi doğru konumlandırmak için, kendimizi aynı şekilde görmeyi hedeflememiz ve birbirimize olumlu bir şekilde bağ kurmamız gerekir. O zaman kaderimizi, kendimizi ve dünyayı doğru bir şekilde kontrol edebileceğiz. Birbirimizle pozitif bağ kurma vasıtasıyla, özgeciliği özgeciliği arttırıp büyütürüz ve egoizmi azaltırız. O zaman egoist doğamızın üzerine çıkabiliriz ve gözetlemek gibi eylemleri kötüye kullanmayız.

Her Zaman İhtiyacımız Olanı Alırız

Soru: Kendimize çektiğimiz ışıkla ne yapabiliriz?

Cevap: Talep ettiğiniz şey ıslahın ışığıdır. Size gelir gelmez, onunla ne yapacağınızı hemen anlamaya başlarsınız. Ne de olsa, bu gücün, bu anlayışın, bu ışığın size gelmesi için bir talepte bulundunuz.

Bu nedenle, sadece harekete geçin. Ne istediysen ona göre alırsın.

Aslında, her zaman ihtiyacımız olanı alırız. Belki kendi taleplerimizi anlamıyoruz ama her an ihtiyacımız olanı alıyoruz. Üstelik sadece Yaradan’dan alıyoruz, O’ndan başkası yok. Sadece bunu nasıl doğru kullanacağımızı düşünmeliyiz.