Daily Archives: Mart 1, 2021

Twitter’da Düşüncelerim / 1 Mart 2021

Grup (onlu) benim tek kazancım! Onun içinde toplayabileceğim her şey – sonsuza kadar benimdir! İfşa olan Yaradan ile beraber! Bize katıl!

Onlunun Merkezinde İnşa Etmek

Bizler, hakkında “ters bir dünya göreceğim.” denilen, manevi dünyaya giriyoruz. Şimdi bu ters çevrilmiş dünyayı bizim dünyamızdan hayal etmek imkânsızdır çünkü bu beyaz yerine siyahın olduğu basit bir negatif değildir.

Bu dünyada ihsan etmeye ve sevmeye çalışsak bile, bunu manevi dünyaya doğru şekilde yansıtamayacağız. Manevi dünyayla ilişkilendirecek hiçbir şeyimiz yok: anlayış yok, his yok, tat yok.

Bu yüzden gözlerimiz kapalı gitmeliyiz. Gerçekte de, gözlerimiz kapalı ve hiçbir şey görmüyoruz çünkü sadece egoist arzumuzun içine bakıyoruz. Bakışlarımız içe dönüktür ve sadece midemizle ilgileniriz.

Ve maneviyat tam tersi yönde işler. Bunun tersini hayal edemiyoruz. Tersini yaparsam, manevi olmayacaktır. Bu çok yaygın bir yanılgıdır.

Bilgelerle inançla yürümek, gözleriniz kapalıyken Kabalistlerin talimatlarını takip etmek anlamına gelir, böylece Yaradan’ın yardımı ile içimizdeki ruhun tezahürünü uyandırırız ve Yaradan’ın imgesini, ihsan etme niteliğini, Bina’yı ifşa ederiz. Kişi en azından bunun için bir yer inşa etmeye başlamalı, üst gücün açığa çıkması koşulu bu, böylece bu alan bir şekilde Yaradan’a benzer hale gelir.

Öyleyse ilk olarak, bu alanı egoist arzulardan kurtarmak için bir kısıtlama yapmak ve ardından onun üzerine kat kat ihsan etme aşamalarını inşa etmeye başlamak gerekir: 0-1-2-3-4.

İhsan etme yapısını inşa edebileceğimiz yani Yaradan’ın Kendisini ifşa etmesine ve onu inşa etmesine izin verebileceğimiz alma arzumuzdan temizlenmiş boş bir platform hazırlıyoruz. “Ben” i, egoizmimi kaldırmalı ve onun yerine Yaradan’ın görünmesine izin vermeliyim. Yaradan, yalnızca O’na sunduğum saf yerde görünür.

Ve bunun için gerçekten dostlarımızın yardımına ihtiyacımız var. Egoizmimizin tam merkezinde, biz egoistlerin birleştiği merkezi noktada, onlunun merkezinde, Yaradan’ın ifşasına, ihsan etme niteliğinin tezahürüne yer açmalıyız, böylece ruh en alt seviyeden, kaynaktan daha da gelişmeye başlar: embriyo, emzirme, olgunlaşma.

İhsan etme niteliği, annenin vücudunda büyüyen bir embriyo gibi, biri diğerinin içinde biçimlenerek, alma niteliği içinde gelişir. Ve her ne kadar embriyo anne için yabancı bir cisim olsa da doğa, annenin onu reddetmemesini, tam tersine onu mümkün olan her şekilde, özenle ve sevgiyle destekleyip büyütmesini ayarlamıştır. Annenin tüm büyük vücudu yalnızca embriyoyu büyütme işlevi görür.

Ve bizlerin, aynı sevgiyle, çocuk bekleyen şefkatli bir anne gibi, onluda birleşmemiz ve aramızdaki ihsan etme niteliğini dikkatlice geliştirmemiz gerekiyor. Hiçbirimiz onu kendi başımıza büyütemeyiz, ancak yalnızca aramızdaki bağda, ihsan etme niteliğini hayal edebilir ve onu alma niteliğimizin üzerinde daha fazla büyütebiliriz.

Alma arzusu temeline dayanan tüm bedenimiz, içinde insan, Adem olarak adlandırılacak olan manevi embriyoyu, ihsan etme arzusunu geliştirmek için çalışacaktır, çünkü o Yaradan’a (Domeh) benzeyecektir.

Ruhunuzu ancak eksiksiz bir manevi organizma yoluyla inşa edebilirsiniz: kendi merkezinde manevi rahmin olacağı ve ihsan etme niteliğinin ortaya çıkacağı bir yer açarak kendisini fesheden bir grupta.  Söylendiği gibi: “Beni sen yarattın.”

Bizim tarafımızdan alanı alma arzusundan özgürleştirerek ve alma arzusu içinde ihsan etme arzusunun büyümesine izin vererek, Yaradan diğerinin içinde bir form oluşturabilir.

Bu nedenle tüm çalışmalarımız sadece grup çalışmasıdır. Yaradan’ı dostlarım aracılığıyla aramazsam, o gerçek Yaradan değildir. Bütün dünya Yaradan ile bağ kurmak, O’na dönmek istiyor. Ancak bu girişimlerin ne kadar umutsuz olduğunu görebiliriz. Ve hepsi, insanların Yaradan’ı doğru bir şekilde hayal etmedikleri içindir: insanlar arasında bir bağ olarak.

Yaradan, egoizmimizden özgür olduğumuz bir alanda, aramızda inşa ettiğimiz ihsan etme niteliğidir. İhsan etme formunu alan, alma niteliklerimiz aracılığıyla Yaradan’ı ifşa ederiz.

Yaratılanları sevmeden, Yaradan’a ulaşmak imkansızdır. Bu yüzden şöyle denir: “İnsan sevgisinden Yaradan’ın sevgisine; yaratılanların sevgisinden Yaradan’ın sevgisine.” Bunlar sadece güzel sözler değil, aynı zamanda gerçek ifşaya ulaşmak için gerekli bir koşuldur.

Herkes – Kendi Zamanında

Soru: Tüm insanların kalpteki noktaya sahip olduğunu söylüyorsunuz, ancak bazılarında uyanıyor, bazılarında uyanmıyor. Kalpteki noktası uyanmamış bir kişi için aydınlık ve karanlık nedir? Hayatının anlamı nedir?

Cevap: Kalpteki nokta içimizde uyanıncaya kadar diğer insanlarla aynı şekilde yaşıyoruz. Diğer herkesin hayatının boşa gittiğini düşünmeyin. Onların da bu koşullardan geçmeleri gerekir çünkü onlarsız herhangi bir manevi duruma erişemeyecekleri ve manevi dünyaya giremeyecekleri bazı Reşimotlar (bilgi kayıtları) içlerinde birikir.

“Ulusal Sınırların Geleceği Nedir?” (Quora)

Gelecekte sınırlar, milletler veya ülkeler olmayacak.

Hepimiz, herkesin anlayabileceği bir dille, tüm dünyayı kapsayan bir ulusun üyeleri haline geleceğiz.

Ayrıca dinler, inançlar ve gelenekler önemlerini yitirecek ve süreç içinde kaybolacaktır.

Diğer bir deyişle, sonunda, doğanın bütünleyici yasalarıyla denge içinde, tek bir bütün olarak birbirine bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı anlayacağız.

Her türlü coğrafi ve ideolojik sınırları değiştirmek tüm insanlar arasında iyi ve olumlu bir tutum olacaktır.

Bu son koşula geçiş, egolarımızı bir dereceye kadar kabul etmedikçe iyi bir yaşama ulaşamayacağımızı anlayarak gerçekleşecektir.

Şimdiki gerçekliğimizde, böyle bir resim ütopik ve gerçekçi görünmese de ve her birey, grup ve ulus yalnızca kendisinden ve kendi vatandaşlarından sorumlu olsa da, doğa yasaları, bu tür bir bağ içinde bulunan karşılıklı önemseme tutumlarıyla, mutlak bir bağ koşuluna doğru ilerlememiz gerektiğini şart koşar.

Bu tür bir bağ, nesiller boyunca geliştirdiğimiz, sınırlar, cinsiyet, ırk veya dil olsun, dünyamızda sahip olduğumuz her sınırın üzerinde var olur.

Kısacası, doğa bu süreci zorunlu kıldığından, hiçbir şey birbirimizle bütünleşmemizi engelleyemez.

Manevi Çalışma Açısından Toplumun Üç Bölümü

Birçok farklı insanla çevrili bir toplumdayız. Manevi çalışma ile ilgili olarak, kişi, tam olarak niyetle elde edilen Yaradan ile birleşmek istediğinde, toplum üç bölüme ayrılabilir.

Birinci bölüm, doğrudan Yaradan’a doğru çabalayan İsrail halkıdır (İsrail-El).

İkinci bölüm “Mısırlılar”dır yani maneviyatı hiç umursamayan bir insan topluluğudur. Kendileri için iyi olduğunu düşündükleri şeyi doğal olarak yaparlar. Ne yaptıklarını anlamayabilirler ve bu onlar için önemli değildir. Önemli olan, kendilerini iyi hissetmeleridir.

Üçüncü bölüm “Erev rav” (büyük karışım) yani kişinin emirlere niyet olmaksızın itaat etmesi gerektiğine inanan insanlar.

Niyet tamamen farklı bir tanımlamadır. Kişi kendi egoizminin üzerine çıkmalı, üst ışığı kendisine çekmeli, egoizmi özgeciliğe dönüştürmeli ve kendi içindeki her şeyi kesinlikle değiştirmeli ve daha yüksek dünya olan, Yaradan’ı hissetmeye başlamalıdır.

Bu çok büyük ve çok zor bir manevi çalışmadır. Bu nedenle, yapılmaması gerektiğine inanan insanlar vardır. Onlar, bir zamanlar başkalarının iyiliği için ve Yaradan’ın iyiliği için doğru niyet seviyesinden, kendileri için olan egoist niyetin içine düşmüşlerdir.

Özgürlük ve Anarşi Arasındaki Fark

Soru: Özgürlük ve anarşi arasındaki fark nedir?

Cevap: Özgürlük, diğer insanlarla düzgün bir şekilde iletişim kurabileceğiniz bilinçli bir ihtiyaçtır. Ve anarşi, herkesin yetenekleri, güçleri vb. sayesinde istediklerini yapmasına izin verildiği zamandır.

Özgürlük, kendimi sınırladığımda kısıtlayıcı bir anarşidir, çünkü aksi takdirde kısıtlanacağım.

Soru: Öyleyse Kabala açısından insanın doğası kötüdür ve özgürlüğü kısıtlanmalı mıdır?

Cevap: Evet. Ancak bunu eğitim, kamuoyu ve diğer yöntemlerle sınırlıyoruz. Bu nedenle, genel olarak, doğada eğitici ve teşvik edici olma haricinde kısıtlamalar zorlanamaz.

Zohar Kitabı’nın Büyülü Mekanizması

Soru: Zohar Kitabı’ndan metinleri okuduğumuzda bize ne olur?

Cevap: Zohar Kitabı’nı okuyarak, doğrudan veya dolaylı olarak üst ışığı kendimize çekeriz, eğer arzuladığımız şey buysa. Zohar Kitabı, kitabı okurken arzumuzla tetiklenen bir mekanizmadır.

Bir düğmeye basarak mekanik olarak başlattığımız mekanizmalar vardır. Bir ses, bir bakış veya bir düşünceyle başlayan mekanizmalar vardır. Ve arzu ile ateşlenebilenler vardır.

Eğer arzularımız onları hedefliyorsa, manevi güçleri tam olarak arzularımızla uyandırırız. Ama aynı zamanda, İlgili mekanizmanın önünde olmalıyım.

Zohar Kitabı, benim önümdeki sistemdir, mekanizmadır. Ama bir bakışta, parmağım satırlar boyunca hareket etmesiyle ve herhangi bir dilde yüksek sesle okuyarak etkinleştirmiyorum, ancak dili olmayan arzumla, bu Kitaptan ışığı alma arzumla, beni değiştiren, geliştiren ve beni tüm evrenle, tüm doğa ile birleşme haline getiren güçle harekete geçiriyorum.

Eğer buna sahipsem, o zaman bu arzunun ölçüsünde, üst gücün etkisini kendi üzerimde uyandırırım. Böyle gerçekleşir.

Soru: Peki, eğer bu arzuya sahip değilsem ve diyelim ki bir aktör olarak kullanabileceğim bazı sırların bana ifşa edileceğini düşünerek bu kadim Kitabı açarsam?

Cevap: Önemli değil, çok iyi. Her durumda, bu Kitapla zaten bir bağa sahipsiniz. Onun bir şeye sahip olduğunu anlarsınız. Ne olduğunu bilmiyorsun ama herkes çok ilginç, gizemli, bazı sırlar, numaralar, büyücülük, sihir olduğunu söylüyor. Yeter ki ondan bir şey alma arzusu olsun.

Rehber Olmadan Maneviyata Ulaşmak İmkansızdır

Bilgelere inanç olmadan, mantık ötesi inanca ulaşmak ve Yaradan ile bağ kurmak imkansızdır. Sonuçta, egoist arzumuz ile ihsan etme arzusu arasında doğrudan bir bağ yoktur.

Egoizmin içinde olduğumuz için, ihsan etme arzusuna sıçrayamıyoruz ve ne olduğunu ya da ona nasıl yaklaşacağımızı bile anlamıyoruz. Bu nedenle, bizi bu dünyanın hissinden üst dünyayı hissetmeye götürebilecek bir rehbere ihtiyacımız var.

Biz bu dünyadayız yani alma arzusu içindeyiz ve dünyayı ancak onun aracılığıyla hissediyoruz. Egoizm, tüm niteliklerimizi belirler, kalbimizi ve zihnimizi kontrol eder. Aynı zamanda bizler, ihsan etme arzusu içinde gerçekliği hissetmek isteriz.

Ancak, “zıt bir dünya göreceğim” denildiği gibi, ihsan etme arzusunun ne olduğunu ve başka bir gerçekliği hissetmek için onu nasıl geliştireceğimizi bilmiyoruz. Uzun zaman alabilen ve bu dünya ile bir sonraki dünya arasında birçok ara durumu, alma arzusunun hakimiyetini ve ihsan etme arzusunu içeren özel bir koşuldan geçmemiz gerekiyor.

Böyle bir geçiş bir anda olamaz, ancak söylenenlere göre: “Hayatımın her günü beni sadece iyilik ve merhamet takip edecek.”

Bu nedenle, her iki dünyada aynı anda yaşayan ve bize böyle bir geçişi nasıl yapacağımızı öğretebilecek bir bilgeye ihtiyacımız var. Manevi dünyanın edinimi içinde olan herkes böyle bir rehber olamaz. Bu, her iki dünyayı anlamada duygu ve anlayışta tutarlılık ve bir dünyadan diğerine adım adım nasıl geçiş yapılacağına dair bilgi gerektirir.

Bu rehberin niteliğine Musa denir. Bir yandan Yaradan’ın nitelikleri içindedir, öte yandan “sadık bir çoban” gibi, bu dünyadan manevi dünyaya, insanlara öğrencilere rehberlik etmek ve Yaradan’ın talimatlarını yerine getirmek için bu görevi üstlenebilir.

Manevi yolda öğretmen anlamına gelen, bilgelere inanç, yolun kendisine inanmakla, Yaradan’a ve gerçekleştirdiğimiz tüm eylemlere inanmakla aynıdır. Başarı, öğretmene ne kadar bağlı olduğuma ve onu ne kadar takip ettiğime bağlıdır. Bu sanki ciddi bir yürüyüşte, tehlikeyle dolu bilinmeyen bir bölgeden geçerken, ıssız yollarda, uygun kıyafetlere ve ayakkabılara, uygun bir bastona sahip olmanız, önünüzde giden kişiyi takip etmeniz ve önünüzde olanın izini takip etmeniz gerektiği gibidir. O zaman güvenle ilerleyebilirsiniz.

Bu, yeni başlayanların manevi yola girerken öğrenmesi gereken ilk kuraldır, ona bilinmeyen ve kafa karıştıran, basılmamış bir yoldur. Bu nedenle, ilk yürüyen, çok fazla deneyime sahip ve bu yolu zaten kendi başına yürüyen bir kişidir. Ama onu takip edenler yolu bilmemektedir.

Bunu fiziksel bir yürüyüşte ve hatta daha da ötesi manevi bir yürüyüşte yapmak gelenekseldir, çünkü orada tek bir doğru adımı atmak için ne yapmamız gerektiğini hiç bilmiyoruz. Dahası, egoizm her zaman kafamızı karıştırır ve bizi yoldan çıkarır. Bu nedenle, tökezlemeden ve düşmeden ilerlememize yardımcı olacak, mümkün olduğunca çok sayıda net göstergelere sahip olmamız gerekir.