Daily Archives: Mart 14, 2021

Twitter’da Düşüncelerim / 14 Mart 2021

Twitter’da Düşüncelerim /  14 Mart 2021

Kararlarımızda ve eylemlerimizde daha ciddi hale gelmeliyiz. Çocuklar gibi cezalandırıldıktan sonra, doğa kanunlarını iyileştirmemiz ve bunlara uymamız gerektiğini, bir olup, birbirimize zarar vermememiz gerektiğini anlamalıyız çünkü başka seçenek yok: tek bir gezegende yaşıyoruz.

“Çoğunluğun acısı, tesellinin yarısıdır.” Uzun bir karantinadan sonra, insanların sevinci önceki yaşam tarzına dönme heyecanını artırıyor. Ama Yaradan bu heyecanı “mahvedecek”. İnsanlığa yeni şekillerde gelişme yolunu gösterecek.

Doğa bizi yenecek – onun kanunlarına uyacağız.

Yaradan’ın cezası yoktur. Bir yıllık karantina bir ceza değil, ıslahtır. Doğa bize komşumuza ihsan etme ve sevgiden haz almayı öğretmek ister. Şimdilik bunun için anlayış ve hazdan yoksunuz.

Yakında geçmişe dönüşün olmadığını göreceğiz. Büyük değişiklikler geliyor.

İnsanlık yeni bir deneyim kazandı: alıştığı “oyuncaklar” olmadan yaşamak nasıl bir şey. Kısıtlı koşullar, iş ve eğlenceden kopma, bizi yaşam hakkında daha ciddi düşünmeye ve olup bitenlere farklı bir tutuma sahip olmaya uyandırdı.

Şu soruyu giderek daha sık soracağız: Nasıl ve ne için yaşıyoruz?

Yaradan Bizimle Saklambaç Oynuyor

“Oğullarım beni yendi” yani tek bir kişi değil, tam olarak birlikte. Yaradan’ı ifşa etmek isteyen herkes, kendisi gibi başkalarıyla birleşmelidir. Ve ancak kendilerini bir bütün olarak,  Yaradan’ın oğulları olarak hissettiklerinde,  O’na gelebilirler, O’nun gizlenmesini talep edebilir ve alt edebilirler.

Yaradan, biz O’nu arayabilmemiz için bilerek saklanıyor. “O, sonsuza dek kavga etmeyecek” çünkü O, Kendisini ifşa etmek ister ama ancak bizler O’nu ararsak ve O’nun ifşasına ihtiyaç duyarsak.

Bu nedenle, O’nu ne kadar çok ararsak, Yaradan’ın ifşası o kadar büyük olur, aynen söylendiği gibi: “Oğullarım beni yendi”, yani birçok oğul. Yaradan, arayışımızı bekliyor ve O’nu yendiğimizde sevinir. Sonuçta, O’nun tarafından yaratılan tüm gizlenme, bizi büyütmek, Yaradan’ı arayalım ve ifşa edelim diye, bizi uyandırmak için tasarlanmıştır.

Yaradan her zaman gizlilikten ifşa olur ve biz birleşmek için çaba göstermeliyiz. Aramızda işleyen tüm ayrılık güçlerini birleştirip ortadan kaldırdığımız ölçüde, onları ayrılık güçlerinden ifşa güçlerine çevireceğiz ve çabalarımız ölçüsünde, içlerindeki Yaradan’ı ifşa edeceğiz.

“Oğullarım beni yendi” demek, gizliliği ifşaya dönüştürüyoruz demektir. Elbette bunu kendimiz yapamayız, ancak Yaradan’ın bize yardım etmesini talep edebiliriz. Bu nedenle çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır: birincisi tek bir arzuya, tek bir özleme ulaşarak birleşmek ve ikincisi Yaradan’ı aramak ve O’nu Kendisini ifşa etmeye mecbur etmek. Her zaman karşılıklı olarak çalışıyoruz: “Ben sevdiğiminim, sevdiğim de benim.”

Gizliliği yenmeyi neredeyse başardığımızda, Yaradan hemen gizlenir ve bizi, O’nu tekrar aramaya zorlar. Ve tekrar tekrardan, çünkü sadece her iki formdan, gizlemeden ve ifşadan, Yaradan’ın tüm niteliklerini açıklığa kavuşturabilir ve onları kendi niteliklerimize dönüştürebiliriz. Yaradan’ın ifşası ancak form eşitliğinde, niteliklerimizdeki O’nun niteliklerinin yansımasında olabilir.

Bu nedenle, manevi ilerleme her zaman gizlenme ve ifşadan geçer. Ve durumumuzu ifşa ya da gizleme ile ilişkilendirmezsek, o zaman maneviyatla hiçbir şekilde ilişki kurmayız ve Yaradan’a yönelemeyiz. Sonuçta, Yaradan’a giden yolun yalnızca iki alternatifi olabilir: ya gizlenme ya da ifşa.

Üst dünyanın ifşasını arayan bir kişi, kendisini doğru bir şekilde yönlendirmeli, her zaman tüm nitelikleri ve eylemleri üzerindeki gizliliği ve ifşayı keşfetmelidir. Ve gizlenme ne kadar büyükse, ondan daha büyük ifşa gelir- biri diğerine karşıdır.

Yaradan’ı ifşa etmek için bir grup organize etmek gerekir çünkü Yaradan kendisini yalnızca on Sefirot olarak gösterir. Ve bu yüzden, manevi Partzuf’un on Sefirot’u gibi birleşmeye ve birbirini desteklemeye hazır hissetmek için, ortak bir niyetle uygun şekilde bağ kurmuş ve birleştirilmiş onlu da arzuyu keşfetmemiz gerekiyor. Hepsi hepsine dahildir ve tek bir gücün ifşası için hazır hale gelirler.

Ve her ne kadar tüm onlular çok farklı ve egoizmleri ile ayrılmış olsalar da, tek bir güçten ortaya çıktığımız için, o zaman egoizmimizi ortadan kaldırarak, yine tek bir bütün gibi oluruz ve bir ve tek olan, Yaradan’ın yeni formlarını ifşa etme fırsatına sahip oluruz.

Yaradan bizimle saklambaç oynuyor: O saklanıyor, biz O’nu arıyoruz ve buluyoruz ve O tekrar saklanıyor. Böylece O’nun peşinden koşarız ve bu arayışta yavaş yavaş O’nu inceler ve arzularımızı üst güçle eşdeğer olarak biçimlendiririz, onları üst ışığın tüm niteliklerinin ifşası için hazırlarız.

Onluda öğrenilen şey zaten sonsuza kadar Kelim’de kalan manevi bir kazançtır. Ancak tek bir kişi manevi düşünce ve duyguları kendi içinde tutamaz.

“Sosyal Kayıtsızlığın Kişisel Bedeli” (Linkedin)

İnsanlar bugün neredeyse hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünüyor. Bir şey bizi kişisel düzeyde doğrudan etkilemediği sürece, acı çeken toplumun tüm kesimlerine kayıtsız kalıyoruz. Haberleri izler, üzülür ve homurdanırız ve bu bizim toplumsal katılımımızın ölçüsüdür. Neden ilgisizlik sürekli artışta? Kayıtsızız çünkü çevremizden gittikçe daha fazla kopuyoruz. Böyle bir duygu, soluduğumuz oksijen kadar önemli olsa dahi, ait olma duygusundan yoksunuz. Her birimiz, geleceğimizin diğerleri ile ayrılmaz bir şekilde bağlı olduğunu anlamak zorundayız.

Bir kişinin temel yapısı, memnuniyet ve haz alma arzusu, doyum arzusu olarak tanımlanabilir. Her gelişim aşamasında, farklı şeylerden haz alırız ve bu hem bireysel yaşamlarımız boyunca hem bir insan türü olarak genelde geçerlidir. Gelişim aşamamız, sosyal katılım veya sosyal ilgisizlik seviyemizi etkiler. Örneğin, bir zamanlar çocuklar sosyal hayata karşı doğal bir eğilim hissederdi; günümüzde, en başından itibaren ekranların içinde kilitli durumdalar.

Dahası, geçmişte insanlar profesyonel dernekler ve sendikalar gibi grup üyeliklerinden dolayı gurur duyarlardı; onların içinde tatmin, güven ve güç buldular. Bugün hiç kimsenin bu tür şeyler hakkında bir söz dahi duyacak sabrı yok, ve kesinlikle böyle bir derneğe dahil olma isteği yok. İşyerinde görev süresi, iş güvenliği ve istikrar geçmişte kaldı. İnsanların bir yıl içinde bir işlerinin olup olmayacağı konusunda hiçbir fikrinin olmaması olağan hale geldi.

Bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki bu ve diğer değişimlerin bir sonucu olarak, çağdaş insan her hangi bir şeye ait olduğunu hissetmiyor. Şayet eski zamanlarda insanlar fiziksel hayatta kalmak için sosyal bağlara ihtiyaç duyduysa, bugün bizler, bağımsızlığımızı ödüllendiriyor ve sosyal zorunluluklardan ve taahhütlerden kaçınmaya çalışıyoruz. Ödememiz gereken vergileri ödüyoruz hepsi bu. İnsan doğası içsel gelişimini sürdürdükçe, kişi, bir ülke veya yerle daha az özdeşleşir ve çok daha egoist hale gelir. Sonuç olarak, toplum artık birbirine giderek daha fazla kayıtsız kalan, bağlantısız unsurların bir koleksiyonundan oluşmaktadır.

Kişinin yüksek düzeyde sosyal katılım görülebileceği tek yer çevrimiçi sosyal platformlardır. Aslında insanlar internette çok aktifler. Tek tük güzel sosyal girişimlere rağmen, sanal alanı esas olarak dolduran şey sinizm, hoşgörüsüzlük, çekişme, zorbalık ve tacizdir.

Bu eğilim bizi hangi kadere doğru götürüyor? Önümüzdeki yıllarda bizi ne bekliyor? Her bireyde haz alma arzusu gelişmeye devam edecek, ancak aynı zamanda insanlar artık kendilerini tatmin edecek her hangi bir şey bulamayacaklar. Toplumla iyi bağın kopması, kişiyi yavaş yavaş kendi özel kabuğunun içinde boğuluyormuş gibi hissettirecek. Bugünün kayıtsızlığı, yarının umutsuzluğuna yol açacak. İnsanlar, uğruna yaşanacak hiçbir şey olmadığını hissetmeye başlayacaklar. Kalbin derinliklerinde kendimizi dolduracak hiçbir şey; tutku, mücadele, umut yokmuş gibi bir his büyüyecek. Ölüm gibi olan kuruluk dışında başka hiçbir şey.

Sonunda sürpriz bir eğilimle, bu varoluşsal çaresizlik, bireysel ve toplumsal ilişkilerin evriminde bir sonraki seviyeye doğru bir dönüm noktasına yol açacaktır. Çevrimiçi sanal dünya aslında yeni bir gerçekliğe giden bir sıçrama tahtası görevi görecek. Şu anda yüksek teknolojiyi kullanma şeklimizle zarar verdiğimizi fark ettiğimiz noktada, onu akıllıca kullanmaya başlayacağız. Karşılıklı olmayı ve tamamlamayı temel alan ve teşvik eden bütünsel bir dünya görüşüne göre toplumu şekillendirmek için, sosyal medyayı bir araç olarak kullanmaya başlayacağız. İnsanlık, onu giderek daha fazla şeyler edinme ve maddi gelişmeyi arttırmaya yönelik mevcut dürtüye yardım etmek için kullanmak yerine, herkesin kalpleri arasında gerçek bağlar kurmaya yardımcı olmak için onu kullanmanın yollarını arayacaktır.

Akıllı yazılım, 21. Yüzyılın bağlantılı dünyasına uyan yaşam için tek formül olan “komşunu kendin gibi sev” ilkesini destekleyecektir. Aramızdaki ilişkilerin gelişiminde bir sonraki adımı birlikte tanımlayacağız ve sonra ihsan etme ve destekleme kaslarımızı kullanmaya çalışacağız.

Aramızdaki iyi bağlantılar güçlendikçe ve derinleştikçe, iletişim ağımızdan akan özel bir gücü hissetmeye başlayacağız – bizi canlandıran, büyüten ve bize, eşi görülmemiş bir düzeyde anlayış, duygu, düşünce ve haz veren bir güç. Birbirimizle bütünleşmemiz, bize mevcut bireysel algımızın sınırlarının ötesinde yeni bir gerçeklik hissettirecek. Böylesi bir dünyada kayıtsız toplum artık var olmayacak çünkü her birey, başkalarıyla olan birliktelik yoluyla çok daha fazlasını aldığını hissedecek – sınırsız sevinç noktasına kadar daha büyük bir memnuniyet, tatmin ve anlam.