Monthly Archives: Temmuz 2020

Arzulara Bağımlılık

Soru: Arzularıma bağımlı olduğumun farkına nasıl varırım ve daha sonra bunların benim arzularım olmadığını nasıl anlarım?

Cevap: İlk önce onların sizin arzularınız olduğunu ve onların içinde olduğunuzu ve onların sizi yönettiğini keşfedersiniz. Onlardan çıkmaya ve onların üzerine yükselmeye çalıştığınızda, aslında sizi kontrol ettiklerini ve onların sizin arzularınız değil, sizin kötü ev sahibiniz, egonuz olduğunu anlamaya başlarsınız ve böylece yavaş yavaş onlardan çıkarsınız.

Soru: Bir Kabalist, sıradan insanların aksine, bir sonraki anda içinde hangi arzunun, hangi düşüncelerin ortaya çıkacağını etkileyip, seçebilir mi?

Cevap: Hayır, ancak hangi düşünceye veya hangi arzuya uyacağını seçebilir ve sadece uymakla kalmaz, kendi takdirine göre kullanır ve yerine getirir.

Çeşitliliğin Faydaları (Medium)

Mişna’da (Sotah, 9:15) günlerin sonunda nefretin yükseleceği yazılır. Bugün olanlara baktığımızda, günlerin sonuna yaklaşıyoruz. Sosyal medya, gazeteler ve televizyonda asla bu kadar nefret duyulmadı ve dalga sadece daha da yükseliyor gibi görünüyor. Artık sessiz yer yokmuş gibi ama genel görüş, açıkça zehirlidir. Çizginin dışında tek kelime – çizgiyi aşmak da çok kolaydır –  ve yasaklanırsınız, dünyadan aforoz edilirsiniz.

Son zamanlarda gördüğümüz ırkçı-nefret ve ırkçılık-karşıtı protestolar bu karanlık gelgitin bir parçasıdır. Tüm dalgalar gibi ırkçılığa dayalı isyanların doruk noktası ve inişleri olacaktır, ama bu eğilim kesinlikle dev bir fırtınaya doğrudur.

Nefret orada bitmeyecek. Nefret yoğunlaştıkça ve yayıldıkça, her grup içindeki parçalar ana birliklerden ayrılacak ve birbirlerine karşı savaşacak daha küçük kamplar oluşturacak. Toplum parçalanacak ve anarşi hüküm sürecek. Talmud’da (Sanhedrin 98b), en büyük bilgelerin bile günlerin sonunda yaşamak istemeyeceği yazılmıştır.

Açıkçası, henüz orada değiliz, ama oraya gidiyoruz. Eğer rotayı tersine çevirmezsek, düşündüğümüzden daha erken oraya varcağız.

Nefretin Rolü

Sorun şu ki, nefretin tamamen kötü ve zararlı olduğunu düşünüyoruz. Nefret etmemeye çalışıyoruz ama bunu yaparak daha yoğun bir nefret patlamasıyla yüzleşene kadar onu düzeltme şansını kaçırıyoruz.

Nefret, bizde olmayan her şeye karşı hissettiğimiz antipatidir. Benzersizlik duygumuz ruhumuzun derinliklerine dayanır, ancak iyi bir nedenden dolayı oradadır: Bizler sadece zıtlıklar vasıtasıyla algılarız. Karanlığın duygusunu kavrayamamış olsaydık, ışık olduğunu bilemezdik. Soğuğun ne olduğunu hissetmeseydik sıcaklığı hissedemezdik. Aynı şekilde, nefreti hissetmeseydik, sevgiyi hissedemezdik.

Bu nedenle nefret ortaya çıktığında, onu bastırmaya veya reddetmeye çalışmamalıyız. Bunun yerine nefretimizin nesnesine olan sevgimizi, ortaya çıkan nefretten daha büyük olana kadar arttırmak için bilinçli bir çaba sarf etmeliyiz. Nefretin tezahürüne katılan tüm taraflar çabaya katılırsa, sonuç her zamankinden daha fazla sevgi olacaktır. Tüm taraflar katılmazsa, tüm süreç umutsuzdur.

Toplumun tüm kesimleri bu çabaya girerse, dünyamızdaki sevgiyi daha önce hiç görmediğimiz seviyelere yükseltiriz ve bunun nedeni, bizi uygun bir sevgi seviyesini oluşturmaya zorlayan, benzeri görülmemiş nefret seviyesinden kaynaklanacaktır. Nefretin meşruiyetini inkar ederek, sevgi dünyasını inkar ediyor ve onu yakında gelecek olan nefretin daha yoğun göstergelerine mahkum ediyoruz.

Bu paradigmaya göre, nefret ettiğimiz her şey aslında daha büyük sevgi yaşamak için bir sıçrama tahtasıdır. Eğer bugün, ırklar arasındaki en yoğun nefret ortaya çıkarsa, işte tam olarak sevginin yeni seviyesinin ortaya çıkması gereken yer burasıdır. Ancak, bu, her iki taraf da aralarındaki sevgiyi mevcut nefretin ölçüsünde artırmak için birlikte çalışırsa gerçekleşir.

Bunun tamamen yeni bir fikir olduğunun farkındayım ve bize öğretilmiş olan her şeyle çelişiyor. Ancak öte yandan, bize öğretilenler artık çalışmıyor, bu yüzden yeni bir yön denemenin zamanı geldi.

Fikir basittir: Diğer kişi benden farklı; Diğer kişiden hoşlanmıyorum ve o kişinin incinmesini veya en azından gitmesini istiyorum. Bu nefret, son haftalarda ve aylarda gördüğümüz tüm şiddeti körükleyen şeydir. Eğer onu bu şekilde bırakırsak, tüm ülkeyi havaya uçuracak. Bu yüzden, onun azmasına ve büyümesine izin vermek yerine, hepimiz açıkça sahte olmasına rağmen, birbirimize olan sevgimizi artırmak için bilinçli çaba harcamalıyız. Şaşırtıcı bir şekilde çabalarımız meyve verecek ve bir dakika önce dayanamadığımız insanları sevebileceğimizi göreceğiz.

Çok pratik bir paradigmadır; cesaret ve bağlılık gerektirir, ülkenin tamamen erimekten kaçınması için tek umududur.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 3

İnsanlık Tek Bir Organizmadır

Soru: Bizler, birbirine bağlı bir dünyada yaşıyoruz ve bu bağ her seviyede kendini gösterir. Herkes kelebek etkisi, domino etkisi, kolektif zeka, kalabalıkların bilgeliği vb. gibi fenomenleri bilir.

Her türlü problemi çözmek için kalabalığın bilgeliğini kullanan “kitle kaynaklı çalışma” adı verilen, bir disiplin bile vardır. Birbirine bağlı olmayı; karşılıklı sorumluluk, birinin veya bir şeyin birbirine bağımlılığı, hiçbir tarafın diğeri olmadan yapamayacağı bir ilişki olarak tanımlar.

Kabala’da, bu karşılıklı garanti yasası 3000 yıl önce tanımlanmıştır. Bu yasa nedir?

Cevap: Karşılıklı garanti (Arvut),  hepimiz birleşik bir entegre sistemi temsil ettiğimiz zamandır.

Henüz dünyadaki tüm insanlardan bahsetmiyoruz, ancak prensipte doğa bizleri, birbirimize tamamen bütünsel olarak bağlı olduğumuzu fark etmeye doğru iter. Bu nedenle, tamamen birleşik tek bir organizma olabilmemiz için, birbirimize karşı tutumumuzda, ilgimizde ve karşılıklı yardımlarımızda değişmeliyiz. Bir beden!

Bu şu anlama gelir; tıpkı bedenime özen gösterdiğim ve içgüdüsel olarak bunun için en iyisini istediğim gibi, doğada da aynı rolü üstlenmeli ve herkesin aynı seviyeye ulaşması için çabalamalıyım.

Kabalistik Terimler: “Masah”

Masah (perde), bir kişinin üst ışık yardımıyla kazandığı anti-egoist gücü temsil eder.

Kişi, sanki arzusunun üzerine bir perde koyar ve sonrasında onunla ters yönde çalışabilir ve başkalarına ve Yaradan’a karşı iyi niyetli davranabilir. Daha sonra kendi iyiliği için hiçbir haz almadan, ihsan etmek için çalışabilir.

Soru: Kendi iyiliğiniz için almayla ilgili sorun nedir?

Cevap: Bununla, Yaradan’dan ayrılırsınız, üst dünyayı hissetmeyi bırakırsınız ve kendinizi sadece dünyamızın hissiyatıyla sınırlandırırsınız.

Yorum: Ama Yaradan bizi böyle yarattı.

Cevabım: O, bizi öyle bir yarattı ki, bu koşuldan O’na yükselip, O’nunla birleşme koşuluna döneceğiz.

Soru: Bu neden gizlendi? Bilgeler neden son bin yıldır bunu öğretmediler?

Cevap: Kişinin içinde özgür irade yanılsaması yaratmak için.

Yorum: Ama bu bana okulda öğretilmiş olsaydı, seçme özgürlüğüm olmadığını bilirdim.

Cevabım: Bu şeyleri çocukluğunuzda kabul edemezsiniz ve bunların içinizde otomatik olarak var olmasını sağlayamazsınız. Onları kendiniz arzu etmelisiniz.

İnsanlara bunu genç yaştan itibaren öğreten nesiller vardı ve hiçbir problemleri yoktu. Ama bunlar ilk nesillerdi. Ve şimdi, muazzam bencilliğimizle, yolculuğumuza Mahsom’dan çok önce, Yaradan’ın tezahüründen önce, nerede olduğumuzu ve kiminle ilgilendiğimizi anlamadan önce başlamalıyız. Bu bizim ıslahımızın bir parçasıdır.

Yeni Hayat 1094 – Purim Bayramı

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Purim koşulu, rolümüzü yerine getirmemize ilham vermek için, tarihte birçok kez İsrail halkına gelmektedir. Kraliçe Esther, gerçekliği yöneten gizli mekanizma olan, Malhut’u temsil eder. Haman, başkalarını kontrol etmek ve kullanmak isteyen kötü gücü temsil eder. Mordehay, gerçekliğin tüm parçaları arasında küçük bir pozitif bağın ve sevginin gücünü temsil eder. Megillah, kötülüğümüzü bulmanın ve mükemmel iyiliğe ilerlemenin yolunu açıklar.

 

 Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1094-purim-bayrami/

Seçme Özgürlüğü, Bölüm 7

Gündelik bakış açıyla “kader”

Soru: Kaderi son ıslaha göre değil de gündelik bakış açıdan düşünürsek: kim olacağım, kiminle evleneceğim, ne tür çocuklara, hangi problemlere sahip olacağım vs. gibi, bu değiştirilebilir mi?

Cevap: Bu çok zor çünkü bunun için gelecekteki çiftleri; yaşamın anlamını, yaşamın amacını, bu amacın gerçekleştirilmesini ve buna ne kadar hazır olduklarını anlama konusunda, önceden eğitmeliyiz.

Bu çiftlerin hazır olduklarını belirlemek demek, neyi feda etmeleri gerektiğini, neleri bırakmaları gerektiğinin aksine, birbirlerine nede yardım etmeleri gerektiğinin ve bu hedefe ulaşmak için birbirlerini nasıl desteklemeleri gerektiğinin anlaşılması demektir. Burada çok fazla çalışma yapılmış olması gerekir.

Umarım bizim neslimizde değilse de bir sonraki nesilde insanlar bunu yapar çünkü insanlık, aile sorunlarına her hangi bir çözümden ayrılma koşuluna gelecektir. İnsanlar evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı bırakacaklar. Buna neden ihtiyaç duyduklarını anlamayacaklar! Cinsel içgüdüleri bile içlerinde “donacak”. Bu, ıstırap konusuyla ele alınacak bir problemdir.

Soru: Ama öte yandan, bir üst gücün olduğunu anlar veya inanırsam ve bu beni yaratılışın amacına götürürse, neden bir şeyi değiştireyim ki?

Cevap: Bu sizi acının yoluna yönlendirir. Bununla birlikte kendinizi bir insan olarak gerçekleştirmezsiniz. Eğer akışla giderseniz, o zaman bir hayvansınız.

Soru: Kendimi değiştirmek için bilinçli çaba göstermezsem, o zaman üst güç benim üzerimde acı formunda mı etki eder?

Cevap: Herhangi bir hayvanda olduğu gibi. O anda size hayvan denir. Ve siz, sadece hedefi kendiniz gördüğünüzde ve ona yakınlaşmak için güç harcadığınız anlarda, insan olarak adlandırılırsınız.

Hayatın Anlamı, Bölüm 8

Niyetimizle Onların Yaradan’a Olan Arzularını Yükselteceğiz

Soru: Hayatın anlamını aramayan insanlarla, Yaradan’ı ifşa etmek mümkün mü?

Cevap: Hayır.

Soru: Yani bu, ortak bir amacı olan bir grup insan olması gerektiği anlamına geliyor? Diğer 8 milyar ne için?

Cevap: Diğerleri, yaşamda hiçbir amaca sahip olmadıklarını, belki henüz Yaradan’ın edinimine değilse de, bir şeye ihtiyaç duyduklarını yavaş yavaş hissedeceklerdir. Bununla birlikte, her türlü olumsuz niteliği, yaşamlarının olumsuz yönlerini hissedecek ve keşfedecekler ve onlardan kurtulmak için, yine Yaradan’a ulaşan gruplarda toplanmak zorunda kalacaklar. Bu seviyede değil ama daha düşük bir seviyede.

Hayatın anlamı, sadece küçük bir grubun kaderidir. Geri kalan 8 milyar, Yaradan’a çeşitli nedenlerle yöneleceklerdir. Örneğin, çocuklarının, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamaları gerektiği vb. için.  Varoluşun anlamı hakkında bir soruları olmayacaktır.

Buna rağmen, onların bazı materyalist hedefler için istekleri yeterli olacaktır çünkü egoist arzularıyla bile bizim arzularımıza girecekler ve bizler niyetimizle Yaradan’a olan arzularını yükseltebileceğiz.

Sadece bir amaç olduğunu bilmeleri yeterlidir ve yavaş yavaş buna alışmak, ona adapte olmak gerekir. Bu, onların niyetlerini özgeciliğe yükseltmeden bile, amacı, kitlelerin içinde ortaya çıkarmak için yeterlidir. Çünkü onlara niyetlerimizi vereceğiz, onlar da bize arzularını verecekler.

Bir İşe Mi İhtiyacınız Var? Bağ Koçluğu Yapmayı Düşünün (Linkedin)

Eskiden sizin için doğru düğmeye basacak asansörcüler vardı.  Ve buzdolapları bulunmadan önce, büyük buz bloklarını kesip müşterilere teslim eden buzcular vardı. İş dünyası sürekli bir evrim geçiriyor ve bu günler, bu her zamankinden daha hızlıdır. Şu anda Koronavirüs sayesinde, bu nerdeyse anında çok çabuk hızlanmış ve artmıştır.

Temel/gerekli iş olmayan her şey, mücadele halinde ya da elenmenin çeşitli aşamalarındadır. COVID-19, işlerini kaybettikleri için insanları alışveriş yapma dürtüsünü kaybettikleri veya ellerinde olanı korumak zorunda oldukları noktaya kadar şok etti.

Yine de, biraz dinozor döneminin sonu gibi, eski “türlerin” ölümü yenilerine yol açar.  Kavramak zor olabilir, ancak bu süreç zaten gerçekleşiyor.  Bir sürü yeni meslekler var ve bunların çoğu tek bir alana ait olacak: insan bağları.

Daha önce akıl hastalıkları, DEHB ve çeşitli davranış anomalileri ile uğraştık.  Umutsuzca parçalanmış ilişkileri düzeltmekle uğraştık ve zorbalığa karşı savaştık.  Ama bunlar yarın ortaya çıkacak olan meslekler değil.

Yarının insan bağlarının/ilişkilerinin uzmanları; ortaya çıkan medeniyetin – insanları birbirine bağlı ve bağımlı bir insanlık- kurallarına meraklı insanlar olacak. Bizler asla bütün insanlık için sorumluluk hissetmedik, ancak bugün daha azına razı olabiliriz ve bunu nasıl başarılı bir şekilde yapacağımızı öğrenmemiz bilgi ve beceri gerektirir.

İnsan ilişkilerinin koçları, onlu bir grubu ya da tamamen yabancılardan oluşan bir grubu alıp, birbirlerine karşı bir yakınlık hissetmeyen,  bazen de karşıtlık hissedenleri, bir saat içinde en iyi arkadaşlara dönüştüren, insanlar olacaktır. İntegral Eğitim (IE) uygulayacak olan bu koçlar, herkesin aynı şeyi yapma yeteneğini veya arzusunu tehlikeye atmadan, kendilerini rahat, kabul edilmiş ve kendilerini tam olarak ifade edebilmelerine nasıl yardımcı olacaklarını bileceklerdir.

Bu eğitimlere katılacak insanlar, tam potansiyelinizi gerçekleştirmek istiyorsanız, bunu, ancak her biri ortak bir hedefin- grubun birliği- başarısına azami katkıda bulunan, diğer insanlarla birlikte çalışırsanız yapabileceğinizi göreceksiniz.

Spor takımları, şampiyon olmak istiyorsanız, takımın iyiliği için kendinizi feda etmeniz gerektiğini bilir.  IE (integral eğitim) farklıdır. Hiçbir şeyden fedakârlık etmezsiniz ve her zaman verdiğinizden on kat daha fazlasını alırsınız.  Ve bunun en iyi yanı, IE’de kaybeden olmamasıdır;  herkes kazanır çünkü birlik ancak herkes herkesin başarılı olmasını istediğinde elde edilir.

Aramızda bu yaklaşımı hiç denemedik, ama şimdi başka seçeneğimiz yok.  İnsanlık, benmerkezci bir zihniyetten, işbirlikçi bir zihniyete geçiş aşamasına ulaşmıştır ve başkalarına yardım edecek olanlar, dünyanın en mutlu ve en meşgul insanları olacaklardır.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 2

Doğanın Deneyi

Soru: Doğanın bizi zorla bütünleşmeye doğru nasıl ittiğini görüyoruz. İlk başta, insanlar hayatta kalmak için birleştiklerinde bu, kabile, toplumsal bütünleşmesiydi, daha sonra zorla imparatorluk bütünleşmesi, sömürgeleştirme ve ardından kültürel, dini, ulusal ve sınıf bütünleşmesi geldi. Bugün ekonomik ve bilgisel bir bütünleşme var.

Bütün bunlar bizim katılımımız olmadan, doğanın etkisi altında gelişti ve hiç kimse bunu özellikler istemiyordu. Ve aniden bizi ayıran, tüm bağları durdurmamıza neden olan bir virüs var.

Bu neye yol açıyor? Bu doğaya aykırı gibi gözükmüyor mu?

Cevap: Prensip olarak, birbirimizden yavaş yavaş uzaklaşmaya doğru ilerliyoruz. Bir zamanlar topluluklarda, köylerde ve çiftliklerde yaşadık, ama şimdi herkesin kendi dairesi var.

Bugün, yeni evliler ebeveynleri ile yaşamıyor ve bu bir zamanlar doğaldı. Şu anda, her küçük çocuğun kendi odası, kendi kişisel alanı olmalı. Çocuğun egoizmi o kadar büyük oluyor ki, sadece 5-10 yaşında olmasına rağmen, kendisi için hala ayrı bir alana ihtiyaç duyuyor: “Bu benim ve girmeyin!” Başka bir deyişle, kişinin egoizminin büyüdüğünü görüyoruz.

Ve şimdi doğanın kendisinin bize gösterdiği, onun bir sonraki seviyesi ifşa oluyor. Birbirinize yakınsanız, ilişkileriniz sizi hastalığa ve ölüme götürür. Yani, birbirinizden iki ila 10 metre mesafede olmalısınız. Bunun nereye gideceğini kim bilebilir?

Temelde, bu oldukça doğaldır. Bu şekilde birbirimize daha az zarar verebiliriz.

Soru: Sanki doğa, egoistçe olduğu için, birbirimizle bağda olmamızı yasaklıyor mu?

Cevap: Burada başka bir şey öğreniyoruz. Bir yandan, ister istemez çalışmayı bıraktık ve bir süre kendimizi aile çemberinin içinde bulduk. Bu nedenle, insan bu yaşam tarzına alışık olmadığından, bazı problemler yüzeye çıktı.

Öte yandan, problemler sadece eşler arasında değil, aynı zamanda ebeveynler ve çocuklar arasında, çocukların kendileri arasında vb.de ortaya çıkmaktadır. Onlar, doğası gereği sosyaldir ve bunun çok büyük sonuçları olacaktır.

Doğa bizi belli bir deneyden geçiriyor; ben böyle görüyorum. Doğaya, bizleri, nasıl davranmamız gerektiğini anlayacağımız belirli bir duruma getiren, üstün bir zeka olarak bakıyorum.

Üst akıl, gerçekte nasıl davrandığımızı, koşullarımızı nasıl belirlediğimizi ve onların nasıl farkında olduğumuzu, hoş olanı hoş olmayanla karşılaştırarak, gelişimle, çeşitli hareketlerle bir çıkış yolu bulabileceğimizi bilir. Alışkanlıklarımızın, geleneklerimizin ve sosyal sorunlarımızın ve çözümlerinin nasıl değiştiğini görür.

Şimdi tüm ülkeler aynı anda farklı kültürlerde, farklı derecelerde bu tür bir yeniden yapılanmaya maruz kalıyorlar ve bu her şeye rağmen gerçekleşiyor.

Twitter’da Düşüncelerim / 14 Temmuz 2020

Tüm dünya “zorunlu ve yeterli” düzeyine daraltılacaktır. Bu bağlamda, bedenlerimiz gerçekten hayvan olduğu gibi insanlar hayvanlar gibi olacak. Ve sadece manevi olarak tüm çabamızı Yaradan gibi olmak için harcayacağız! Bu tür bir büyüme sınırsızdır!

Herkes Koronavirüs pandemisinin bitmesini bekliyor. Ama bu sadece başlangıç. Sonuçta tüm insanlığın zihniyetini değiştirmesi gerekiyor. Ve insanlığın hala bu safhayı hissetmek, bu safhanın bizi nereye ve hangi sona götürdüğünü anlamak için zamana ihtiyacı var.

Ve sonra birliğe doğru nasıl değişileceğini anlamak için!

Bugün Tapınağın duvarlarını, perdeyi yeniden inşa etmeye hazırlanırken o kırılmayı hatırlıyoruz!

Üç Hafta (Bein ha-Metzarim), içinde manevi baskıya dayanmamız gereken manevi bir safhayı sembolize eder. Fakat Tapınak’ın, manevi perdenin, aramızdaki bağın yıkıma sebep olana dayanmada başarısız olduk.

Üçüncü Tapınak’ın insanlar tarafından taştan inşa edilmediği, ancak canlanan, tek bir kalp haline gelen taş kalplerden inşa edildiği yazılıdır. – Yaradan ile, sevginin ışığı ile dolu bir tapınak.

Kadınlar yalnızca birleşerek dünyadaki durumu değiştirebilir ve düzeni yeniden sağlayabilirler. Genellikle kadınlar aile kavgalarına benzeyen kendi hakları, eşitlik için savaşırlar. Ben manevi bir savaştan bahsediyorum. Kadınlar insanlığın anneleridir.

Bütün dünyayı değişmeye mecbur etmelidirler.

Mücadele kadın hakları için değil toplumu etkileme becerileri için olmalıdır. Kadınlar ilerlemek isterse çok şey öğrenmeli ve buna göre doğru bir şekilde birleşmeli, misyonları hakkında bilgi edinmeli ve uygun sağ duygu ve bilgelikle amaçlarını gerçekleştirmelidirler.

Her gün gerçekliğin doğru algısına yaklaşıyoruz, her gün olup bitenlerin izlenimi tam bir ölüm olsa da. Bizi yalnızca Yaradan’ın kendisinin düzeltebileceğini bize fark ettirmek, Yaradan’ın işidir. Biz kabul edersek, o bizi düzeltir!

Bir insanın yüksek sinir sisteminin aktivitesini, algının ve karar vermenin alturistik bir programına dönüştürebilen virüslerin müdahalesi olmadan, algımızın egoistikten alturistiğe geçişi imkansız görünüyor.