Daily Archives: Temmuz 12, 2020

Yeni Hayat 1091 – İyiyi ve Kötüyü Ayırt Etmek

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Ebeveynler ve eğitimciler olarak bir çocuğun neye ilgi duyduğunu belirlemek ve onun doğal eğilimlerini geliştirmek önemlidir. Doğal eğilimler doğuştan iyi veya kötü değildir, ancak onların dışavurumları olumsuz veya olumlu olabilir. Çocuklarımızla, yaşadıkları şeyler ve onlara ilişkin düşünceleri hakkında konuşmalıyız. İyi eğitim, insanlığın egoist doğasını ve başkalarına iyiliğe, nasıl teşvik edileceğini açıklar. Ebeveynler olarak, çocuklarımızı sakinleştirmenin en iyi yolunun kendimizi düzeltmek olduğunu hatırlamamız gerekir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1091-iyiyi-ve-kotuyu-ayirt-etmek/

İnsanları Nasıl Derecelendirdiğimizi Gözden Geçirme Zamanı

Bir kişiyle ilk toplantıda sorulan ilk sorulardan biri “Ne yapıyorsunuz?” yani yaşamak için ne yapıyorsunuz sorusudur. Bu soruyu sorduğumuzda genellikle bilmek istediğimiz iki şey vardır: 1) Ne kadar kazandığınız ve 2) Sosyal tabakadaki sınıfınız nedir? Aslında, yeni tanıştığınız birine ne kadar kazandığınızı hemen söylediyseniz, yaptığınız işin türü veya sosyal sınıfınız hakkında sorgulama yapmazdı. Sizin kazancınız,  yalnızca o kişinin sizi derecelendirmesine olanak tanır.

Ama para anlamsız olsa ne yaparsınız? İştigal edilecek iş olmayacağından dolayı, birçok iyi insanın kendi iradeleri dışında kalıcı olarak işten ayrılacağı, genel bir işsizlik gerçeğine doğru gidiyoruz. Bu fütüristik bir senaryo değildir. COVID-19 bu gerçeği körükledi. Başlangıçta insanlar öfkelendiyseler de, şimdi gittikçe daha fazla şirket sürekli düşük talep gerçeğine uyum sağladıkça, işten çıkartılmaktadırlar.

Hükümetlerin işsiz insanlara temel gelir sağlama yükümlülüğü ve bu gelirin kendilerine işten çıkarılma gerçeğini öğreten oturumlara katılmaya bağlı olması konusunu, sayısız kez makale ve kitaplarda yazdım. Dünyanın tamamen birbirine bağımlı hale geldiğini ve hayatta kalmak için birbirimizden sorumlu olmamız gerektiğini bilmek şart olsa da, insanların özgüven duygusunu da gözetmeliyiz.

Başka bir deyişle, tatmin edici bir yaşam sürdürebilmek için insanların sağlaması gereken üç unsur vardır: 1) fiziksel giderler (temel gıda vs.), 2) yaşadıkları dünyayı anlamak ve 3) haysiyet veya özsaygı duygusu. Bu üçünden herhangi biri olmadan, insanlar umutsuzluğa sürüklenecek ve birçoğu toplumu parçalayacak olan, şiddete başvuracaktır.

Çünkü günün sonunda, halk figürleri halkın arzularına hitap eder, halk, topluma veren ve daha da önemlisi onları bir araya getiren insanlara saygı duyduğunu göstermelidir. Uyumlu bir toplum, dayanıklı bir toplum olduğu için, sorun yoktur. Ayrıca, insanlar destekleyici bir ortamda yaşadıklarında daha mutlu olurlar. Bunun istediğimiz toplum olduğunu ve bizi saygı, haysiyet ve onurlandırmayla bir araya getirmeye yardım eden insanlara yatırım yaptığımızı göstermeliyiz. Eğer bunu inançla yaparsak ve kararlı bir şekilde başkalarını sömüren insanları, en zenginleri bile kınadığımızı gösterirsek, en güçlü insanlar takdir edilme karşısında, güçlerinden ve servetlerinden vazgeçeceklerdir.

Bu nedenle, sosyal değerler değişirse, insanların arzuları da değişecektir çünkü hiçbir şey, insanların görüşünden daha güçlü değildir. Hangi değerleri istediğimizi, ne tür bireylere saygı duyduğumuzu gösterirsek, bu insanlardan oluşan bir toplum yaratacağız.

Öğretmenimin babası, üretken düşünür ve Kabalist Baal HaSulam, tüm konsepti kısa bir paragrafta ifade eder: “Gerçekten de, deneyimli herhangi bir kişi, dünyanın hayal edilebilir zevklerinin en büyüğünün, insanların sevgisini kazanmak olduğunu bilir. Bu imrenilen şeyi elde etmek, her türlü çabaya ve dünyevi taviz vermeye değer. Bu, her neslin en iyilerinin çekildiği ve tüm dünya yaşamını önemsizleştirdikleri mıknatıstır.”

Beraberliğimize katkıda bulunan insanlara saygı duyduğumuzda, bu katkı yeni para birimi olacaktır. Ne kadar çok insan buna katkıda bulunursa, saygı yeni para birimi haline geldikçe, toplumun gözünde ve dolayısıyla kendi gözlerinde onlar “zengin” olacaklardır. Bu taktiği kullanırsak, topluluklarımızı ve ülkelerimizi COVID-19 ve ötesindeki fırtınalı sulardan, güvenliğe doğru yönlendireceğiz.

Kabala Eleştirisine Nasıl Cevap Vermeliyiz?

Soru: Karantina döneminde Kabala’ya yönelik olarak, aileden gelen sert eleştirilere nasıl cevap vermeliyiz?

Cevap: Ailenize Kabala’nın insanlar arasında nasıl iyi ilişkiler kurulacağını, çocukların doğru bir şekilde nasıl yetiştirileceğini, araba kullanırken başkalarına çarpmamaya veya önünüzdeki arabaya çarpmamaya ve başkalarına yol vermeye nasıl dikkat edileceğini anlattığını söylemelisiniz. Kişi, toplumun bütünsel olduğunu ve iyi ilişkilerle, bağ kurmanın onun için ne kadar yararlı olduğunu anlamalıdır.

Kabala, her şeyin tek bir organizma gibi sorunsuz bir şekilde çalıştığı, doğru toplumsal yapıyı açıklar. Böyle bir organizma yaratmak, kesinlikle buna zıt olan, egoizmimize tamamen aykırıdır. İçinde bulunduğumuz durum budur, ama yine de kendimizi ıslah etmenin bir yolunu bulmalıyız. Kabala bunun nasıl yapılabileceğini anlatır.

Doğada olumlu bir güç vardır — özgecilik. Olumsuz gücü (başlangıçtan içimizde var olan egoizmi) dengelememize yardımcı olması için onu çekmeliyiz. O zaman dürüst, dostane, iyiliksever bir toplumda yaşayacağız. Aksi takdirde, kendimizi karşılıklı yıkıma sürükleyeceğiz.

Bunu ailenize söyleyin. İtiraz edebilecekleri pek olası değildir.

Kabala, bizim ayrı ve uzak olma egoist niteliğimize karşı, doğanın olumlu gücünü, ihsan etme niteliğini, bağın niteliğini nasıl kullanacağımızın bilimidir.

Bu, insan toplumundaki iki karşıt gücün dengelenmesi bilimidir: olumlu ve olumsuz. Onları dengeleyerek, aileyi, toplumu ve çevreyi iyi ve olumlu bir şeye dönüştürürüz.

Hayatın Gerçek Değerini Anlamak

Soru: Koronavirüs, bir yandan insan yaşamının değerinin ne kadar büyük olduğunu, diğer yandan, ona bir darbe vurmanın ne kadar kolay olduğunu gösterdi. Bu iki karşıtlık nasıl birbirine geçmekte?

Cevap: Hayatta her zaman olan şey budur. Bir yandan paha biçilemez; öte yandan, değersizdir. Bu paradoksu çözemeyiz çünkü yaşamın gerçek değerini anlamıyoruz.

O, hayvansal seviyede değil, maddesel seviyeden daha yüksek olan manevi seviyede bulunur çünkü o, sonsuz ve mükemmeldir. Sadece orada hayatlarımızı ve özlemlerimizi karşılaştırabilir, ilişkilendirebilir ve tartabiliriz.

Dünyevi yaşamımız hakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyoruz. Eylemlerimizin anlamını ya da tutumlarımızın anlamını bilmiyoruz. Bize gerçekten ne olduğunu bilmiyoruz. Bize sanki yaşıyoruz, kalkıyoruz, işe gidiyoruz, eve gidiyoruz, hobilere sahip oluyoruz ve çocukları büyütüyoruz gibi geliyor. Bu hayatta ne yapıyoruz? Hiçbir şey.

Sadece, eğer hayatın anlamını ciddi bir şekilde bilmek ve buna dayanarak ve ona göre hayatımızı inşa etmeye başlamak istiyorsak, o zaman gerçekten var olduğumuzu söyleyebiliriz.

Nede Geride Kalıyoruz?

Soru: Virüs öncesi hayat bize arabalar, cep telefonları, modern tıp, insanlığa tüm faydaları verdi.

İnsanlık yeni bir hayatın içinde mi gelişecek yoksa zirveye ulaştık mı?

Cevap: Hayır, teknik olarak gelişmeye devam edebiliriz, aynı zamanda sosyal olarak da.

Endüstriyel, teknolojik medeniyet, toplumsal gelişime kıyasla çok ileri gitmiştir. Bizler vahşi hayvanlar olarak kalıyoruz ve birbirimizi bastırmak için tüm modern teknolojileri kullanıyoruz.

Aramızda iyi ilişkiler geliştirmemiz gerekiyor ve bu konuda geride kalıyoruz.