Category Archives: Kabala

Bizler Öncüleriz

Soru: Fiziksel bir grup ile sanal bir grup arasındaki fark nedir?

Cevap: Dostlar aralarında doğru bir şekilde çalışırlarsa, muhtemelen bir fark yoktur.

Neden muhtemelen? Bunu yapabilmek için gelişimin belirli aşamalarından geçmemiz, bir şeyi başarmamız, onu anlamaya ve algılamaya başlamamız, bu aşamaları işlememiz ve sonra ilerlememiz gerekir. Bu anlamda öncüyüz çünkü tarihte hiç yapılmamış bir şey yapıyoruz.

Sonuçta, İbrahim’in eski Babil’de toplayıp, İsrail adını verdiği grup, farklı koşullarda çalıştı. Onlar parçalanmadılar ve İlk Tapınak seviyesine yükseldiler, bu da tam ıslahın bir seviye altı anlamına gelmektedir.

Sonrasında, Birinci Tapınak seviyesinde, kısmen parçalandılar ve İkinci Tapınak seviyesinde tamamen parçalandılar. Manevi durumdan, başka bir 2.000 yıllık ayrılık yaşadılar. Bugün yeniden bağ kurmaya başlamamızın nedeni budur.

Babilliler o sırada tüm dünyaya dağıldığından ve İbrahim’in grubu da dünyaya dağıldığından ve diğer uluslarla karıştığından, şimdi nerede ve nasıl olduğunu bilmeden yavaş yavaş yeniden bir araya gelmeye başlıyoruz. Yine de bunlar kendi bağımsız eylemlerimiz değildir, Yaradan’ın etkisinin sonucudur, genel ışığın üzerimizdeki etkisidir.

Dolayısıyla yeniden bir araya geldiğimizde, nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz. Tek ruhun, kırık Kli’sinin (kırık kabının) ıslahının genel şemaları, genel kuralları vardır. Ama ne sorarsanız sorun, cevabından kesinlikle emin olsam bile, size böyle olması gerektiğini söylemeyeceğim, çünkü manevi dünyada “Tecrübeliden daha bilgesi yoktur” kuralı vardır.

Bilge bir adam, her şeye maruz kalan ve bunun hakkında yalnızca kendi deneyimlerinden bahsedendir, ama şu anda yaşadığımız seviyeleri kim bilir? Bizim neslimizde böyle insanlar yoktur. Yine de bu sonraki nesil için daha kolay olacaktır. Onlara öğretmenlerimizi, izlenimlerimizi bırakacağız, onlara yeniden inşa etmeye başladığımız kırık Kli’yi (kırık kabı) bırakacağız ve elbette böylece yapmaları daha kolay olacaktır.

Grubun edinim seviyelerini nasıl geçeceğinden tam olarak emin değilim. Küçük adımlar atarak ilerliyoruz ve oldukça hızlı ilerliyor olsak da, her küçük adım hala yeni, yani zaman gösterecek. Yoğun bir şekilde ilerleyeceğiz ve nasıl çalıştığını kendimiz göreceğiz.

Genel olarak, eylemimiz Kabalistlerin önceki nesillerde yaşadıkları durumlara benzemekte, ancak grup çalışmasının ilk kez uygulanmasından bu yana değişiklikler de olabilir. Bu yenidir, çünkü tarih boyunca genel ruhun kabının, kırık Kelim’in (kırık kaplar) birleşmesi asla tamamlanmamıştır.

“Fiziksel Sevgi ile Manevi Sevgi Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

Fiziksel veya bedensel sevgi, birinden veya bir şeyden haz almaktan gelir.

Aksine, manevi sevgi ise, başkalarından nefret ve reddedilme hissettiğimiz anlamına gelir ve bu olumsuz hislerin ötesinde, sevgi dolu bir tutum inşa ederiz.

Manevi sevgi hakkında “Sevgi tüm günahları örtecek” diye yazılmıştır (Özdeyişler 10:12). Manevi sevgi, nefretin yerini almaz, ancak onun üzerinde ortaya çıkar.

Böylesi bir nefretten ıstırap duyduğumuz yani başkalarını sevmek istediğimiz ancak kendimizi, istediğimiz sevgiyle çelişen zıt duygular içinde bulduğumuz ölçüde, bu tür olumsuz hislerin üzerinde pozitif bağ kurmamız manevi sevgiyi uyandırır.

Böylece, manevi sevgi, sevmek istediğimiz kişiye olan mesafemize göre ölçülür. Bu nedenle manevi sevgiyi edinmek, aynı zamanda, tüm yaratılış için ulaşmamız gereken bir tutum olduğu anlayışıyla, büyük miktarda öğrenme ve hazırlık gerektirir.

Kabala bilgeliğine göre yaratılış, haz alma arzusudur. Gerçekte algıladığımız her şeyin arkasında, tek bir haz alma arzusu yerleştirilmiştir.

Özünde haz alma arzusu, sadece madde olduğu için sorun teşkil etmez. Haz alma arzusu, başkalarının pahasına, bireysel olarak fayda sağlanmak istendiğinde sorunlar ortaya çıkar. Bir organizmadaki hücreler arasında böyle bir eğilim, kanser olarak kabul edilir. Biz insanlar arasında, hayatta yaşadığımız her sorunun temelini başkaları pahasına bireysel olarak fayda sağlama arzusu oluşturur.

Ne kadar çok gelişirsek, haz alma arzusu da o kadar büyür ve kendimizi o kadar çok sorunun ve krizin bataklığında buluruz. Böyle bir süreç, bizi, Kabala bilgeliğinin “kötülüğün farkındalığı” olarak adlandırdığı bir duruma götürür, burada, tüm sorunların kökü olarak başkalarının pahasına kendi kendine fayda sağlamak isteyen egoist doğamızın farkına varırız. Bu noktada, içimizdeki egoist doğadan nefret ettiğimizi ortaya çıkaracağız ve sonra ona karşı sevgi dolu bir tavır sergilemeyi gerçekten özleyeceğiz.

Haz alma arzusu bizim doğamızdır. Ondan kurtulamayız, onu yok edemeyiz, buna ihtiyacımız da yok. Diğer insanlardan ve doğadan haz alma arzusu üzerine olumlu ve sevgi dolu bir tavırla inşa edilmek zorunda olduğumuz, ikinci kat ve üst katın inşa edildiği bir binada, doğamıza yalnızca zemin katı olarak bakmamız gerekir.

Böyle bir manevi sevgiye nasıl ulaşabiliriz?

Bu, daha yüksek bir dereceden isteyerek yapılır. Haz alma arzusu yaratılışın doğasıdır ve onu yaratan doğanın tam tersidir: ihsan etme, sevme ve verme arzusu. Kabala bilgeliğinde, ihsan etme ve sevme arzusunun “Yaradan”, “üst güç”, “ışık” ve ayrıca “doğa” dahil olmak üzere birkaç adı vardır. Bunlar, doğuştan gelen arzularımızdan gizlenmiş, gerçekte var olan vermenin ve sevginin niteliğini tanımlar. Başkalarını manevi olarak sevmek için samimi bir arzuya ulaştığımızda yani bu sevgiye bağlı kişisel bir fayda sağlamak istemediğimizde, o zaman Yaradan’a bu kendini dönüştürmeyi gerçekleştirmesi için gerçek bir talebe – bir duaya – ulaşırız.

Neden böyle bir duruma ulaşmak isteyelim ki?

Çünkü böyle yaparak kendimizi hayatımızın kaynağına yakınlaştırıyoruz, hayvansal varoluş derecesinden, terimin tam anlamıyla insan olmak için yükseliyoruz. İbranice’deki “İnsan” (“Adam”), “en yüksek olana benzeyen” (“Adameh le Elyon”) ifadesini ifade eder. Bu nedenle, manevi sevgiye ulaşmak, Kabala tarafından yaşamın amacı olarak tanımlanan – dünyamızda yaşarken elde edebileceğimiz en yüksek, en uyumlu ve dengeli algılama ve hissiyat hali – Yaradan’a benzerlik elde etmek anlamına gelir.

Zohar Kitabına Neden İhtiyacımız Var?

Soru: Zohar Kitabına neden ihtiyaç vardı? Sonuçta, ilk kısmı Musa tarafından yazılmış olan Tora var. Temel kabul edilir.

Cevap: Tora’nın içinde ne var? Onunla ilgili hiçbir şey anlamıyoruz. Ve Zohar’ı açarsanız, bunun Tora üzerine Kabalistik bir yorum olduğunu söyler.

Kabalistik yorum ne demektir? Musa gerçekten temel bir kitap yazdı, ama o şifrelenmiştir. İçinde tek ama çok derin bir kod vardır. Dalların dili denilen durumda yazılmıştır.

Kabala bunun ne olduğunu açıklar ve Musa’nın kitabında tam olarak neyin ima edildiğini anlamamıza yardımcı olur. Sonuçta, Tora herkes tarafından eski bir kabilenin tarihini anlatan tamamen sanatsal bir eser olarak algılanır. Anlatı dili ile yazılmıştır.

Kabala bize bunun aracılığıyla üst kökleri görmeyi öğretir – dünyamızda karşılık gelen eylemlere neden olan güçleri, bu güçlerin seviyesine yükselmeyi, dünyamızı yöneten sistemi anlamayı ve bu sisteme dahil olmayı öğretir, böylece dünyamızı onun aracılığıyla aktif olarak yönetebilir ve kendimizi ve tüm dünyayı düzeltebiliriz.

Yedi Yıl Bolluk ve Yedi Yıl Kıtlık

Soru: Mısır’da olmak (egoizm içinde), insanların geçirdiği “yedi yıl bolluk”tur. Bu koşul nedir?

Cevap: Onlar, Mısır’dan önce hiç olmayan, birlikte çalışmanın kendilerine yarar sağladığını anlamaya başlıyorlar.

Aslında yararı; daha çok anlamalarında, daha çok bilmelerinde ve kendi birliklerindeki bazı dünyevi başarılarında görürler. Ve buna “yedi yıl bolluk” denir.

Yorum: Bilim, bugün bile insanlar karşılıklı etkileşime girdiğinde bunun birçok fayda sağladığını kanıtlıyor.

Benim Yanıtım: Evet. Ama bu kesinlikle Yaradan’ı anlamaya doğru bir hareket değildir.

Soru: Ve sonra yedi yıllık kıtlık başlar. Bunun anlamı nedir?

Cevap: İçinde bulundukları şeyin onları doğru sonuca götürmediğini, onlara Yaradan’la, ulaşmak, ifşa etmek ve anlamak istedikleri şey ile bir bağ kurmadığını anlamaya başlarlar.

O zaman, Yaradan’a: Ne yapmalıyız? diye haykırmaya başlarlar. Sonuçta bu bizim arzumuzdur. Sonuçta, biz Yakup’un oğullarıyız. Yaradan’ı ifşa etmek, onu anlamak istiyoruz. Biz bunun için varız. Ve birdenbire her şeyin bize egoizm içinde verildiğini, Yaradan’ın niteliklerinde hiçbir şey verilmediğini anlarız. Hiçbir şekilde O’na yakınlaştığımızı hissetmiyoruz.

Onlar tarafından algılanan bu duruma “Pithom and Ramses” denir.

Soru: Neden bu yedi yıl devam eder? Yedi rakamı nereden geliyor?

Cevap: Ruh, on Sefirot’tan, on kısımdan oluşur; üçü baş kısım (Keter, Hochma ve Bina) ve baş kısımların yansıtıldığı yani onları doldurduğu, içinde hareket ettiği, yedi alt kısım.

Bu nedenle, yedi alt Sefirot (Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod ve Yesod) ruhun başından alır. Ve böyle devam eder; yolun değersizliğini, boşluğunu ve çıkmazını fark etmeden önce yedi yıl bolluk ve ardından yedi yıl kıtlık. Bolluk egoizmde, kıtlık ondan kurtulma arzusundadır.

Kabalanın Düşüncesi

Soru: İbrahim’in çevresindekileri toplayıp onlara birliği öğretmeye başladığı söylenir. On binlerce insan onu takip etti. Peki, kişi kendi içinde ne toplamaya başlar? Biraz destek ya da arzu mu arar?

Cevap: Kişi, tüm arzularını, düşüncelerini ve dürtülerini içinde toplamalı ve onları Yaradan’a, yani tek bir güce, tek bir amaca ve tek bir niteliğe – ihsan etme niteliğine – yönlendirmelidir. Kişi, kendi içinde değil, kendi dışında çalışır.

Soru: Eğer dünyamızın tüm nesnelerinin ve olaylarının arkasında tek bir gücü değil de, başka bir güç görürse, o zaman bu onun farklı tanrılara hizmet ettiği anlamına mı gelir?

Cevap: Evet. Bu dünyada her birimiz bazı özel, küçük bir hedef için çabalıyor ve ona ulaşmaya çalışıyoruz. Dünyamızda insanın böyle çalışması, egoistçe, önemsiz ve boştur.

Kabala düşüncesi, tüm güçleri ayrı olarak bütünsel bir algıda görürken, kişinin benmerkezci dünya algısını değiştirmektir.

İbrahim – Büyük Reformcu

Soru: İbrahim’e kim öğretti? Neden bu kadar bilge bir adam oldu?

Cevap: İbrahim, Adem’den başlayarak müritler dizisinde yirminci sıradadır. Adem, 5,781 yıl önce yaşadı ve İbrahim’e ulaşıncaya kadar yirmi nesil boyunca müritleri vasıtasıyla manevi metodu aktarıldı.

İbrahim ile ilgili olarak, kendisini çeşitli kabilelerden oluşan tüm Babil halkının birdenbire egoizm patlaması hissettiği ve insanların birbirinden nefret ettiği bir durumda bulması dışında, özel bir şey yoktur.

Sonra İbrahim bu olguyu araştırmaya başladı ve bunun egoizmdeki keskin bir artıştan kaynaklandığı ve bu konuda bir şeyler yapılması gerektiği sonucuna vardı. Egoizmin üzerinde bir bağ kurma sistemi inşa etmenin gerekli olduğu, ıslah metodunu ortaya çıkardı. Bütün Babillileri buna çağırmaya başladı.

Büyük bir lider olduğu için bazı Babilliler onu dinledi ve takip etti. Daha sonra onları Babil’den İsrail ülkesine götürdü, ancak insanların çoğu orada kaldı ve daha sonra dünyanın dört bir yanına dağıldı.

İbrahim büyük bir reformcuydu. Aralarındaki bağda, doğanın tek gücünü ifşa etmeye çalışan bir grup topladı ve içinde bu ihtiyaç gelişmemiş olan kişiler Babil’de kaldı.

Mutluluğun Ne Olduğunu Anlamak!

Kırılma, görebildiğimiz, hissedebildiğimiz ve deneyimleyebildiğimiz doğal egoist arzularımızda ifşa olur. Bu nedenle, isteksizliğimizi, ıstırabımızı, yanlış anlamalarımızı, duygu karmaşamızı – tüm olumsuz duygularımızı- ifade etmek için elimizde zengin bir kelime dağarcığına sahibiz.

İnsanların çektiği zor, acı verici, dramatik durumlar hakkında pek çok roman yazılmış ve birçok film yapılmıştır. Acıyı tarif etmek için birçok sözcüğümüz, hislerimiz ve ifadelerimiz vardır. Ve iyi durumlar hakkında söylenecek neredeyse hiçbir şey yoktur – sadece iyi hissediyoruz,  hepsi bu kadar!

Neden mutsuzlukta olduğu kadar, mutlulukta da incelik yok? Sonuçta, biri diğerine karşı var olmakta değil midir? Ve bunların hepsi, mutluluğu anlamadığımız ve derinlemesine hissedemediğimiz içindir, bizler iyiliği kötülüğün üzerine inşa etmiyoruz.

Bunu yapsaydık, sevgiyi ifade etmek için şu anda sahip olduğumuzdan çok daha fazla kelime bulabilirdik. Acı hakkında durmaksızın konuşabilir, romanlar ve filmler yaratabiliriz. Ve iyi son çok kısa olur: sarıldılar, öpüştüler, birbirlerine gülümsediler ve film biter.

Sorun şu ki, gerçekten mutlu olmanın ne demek olduğunu bilmiyoruz. Dünyamızda, kötülüğe karşı iyiyi inşa etmiyoruz, ki böylece tüm günahlar sevgi ile örtülür. Sevgiyi gerçekten anlamak ve bağın tüm yönlerini, bağdaki tüm gölgeleri ve duyumları ifşa etmek istiyorsak, o zaman daha önce var olan çelişkileri silmemeli, yalnızca sevgi ile örtmeliyiz.

Sonrasında bağımız, ıstırabın, parçalanmanın içinde olan, tüm nüansları, tüm incelikleri özümseyecektir. Bu nedenle, Yaradan basit bir kap yarattı, onu basit bir ışıkla doldurdu ve sonra onu kırdı, böylece bu kırılmada ne kadar incelik olduğunu, aramızdaki birçok çelişkiyi ve nefretin, reddetmenin ve uzaklaşmanın tezahürlerini ortaya çıkarabilecektik.

Dünyamızda, yalnızca tatsız deneyimlerimizi araştırır ve birbirimizle ilişkilerimizi sürekli olarak sıralarız. Bütün bunlar onları sevgiyle örtmek içindir. Şu an sevgi için renkli ifadelerimiz ve sözlerimiz yok ama onu acı gibi, aynı zengin renklerde hissedebiliriz ve böylece Yaradan’ı ifşa ederiz.

Aksi takdirde, O’na layık duygulara, ifade edecek sözlere sahip değiliz. Sadece beyaz hareketsiz ışık var ve başka hiçbir şey yoktur. Onu hissedemiyorum, içinde tutunacak hiçbir şeyim yok. O tüm evreni eşit ölçüde doldurur ve benim onu hissetme şansım yoktur.

Bu nedenle, üzüntü ile neşeyi, kötü ve iyiyi birleştirmeye çalışmalıyız. Ve o zaman, hoş olmayan duyguları ve eylemleri ifade etmek için sahip olduğumuz tüm zengin kelime dağarcığını, acı ve hoşnutsuzluğun tüm uçurumunu, Yaradan’ı onlara göre ifşa etmek için, olumlu izlenimler ve mutluluk duyguları olarak yansıtabilir ve aktarabiliriz.

Mahsom Mu Yoksa Son Islah Mı?

Soru: Hangi durum öncekilere göre daha derindir: Mahsom’u geçmek mi yoksa son ıslah mı?

Cevap: Elbette son ıslah.

Mahsom’u geçmek çok ciddi bir aşamadır, kişinin gelişiminde, ruhun gelişiminde bir atılımdır, ancak onu daha sonra gelenlerle karşılaştıramazsınız. Mahsom şimdi önümüzde olan şeydir, ilk derecedir.

Ve daha derin ve daha yüksek, Yaradan’a daha yakın olandır.

En Doğal Eylem

Yorum: Kabala ilmini inceleyen bir kişi bazen o kadar belirgin bir duyguya sahiptir ki, o kadar büyük, görkemli, neredeyse anlaşılmaz bir ifşa onu beklemektedir ki, bunu yapabileceğine inanmaz.

Cevabım: Doğrudur. Ama gerçek şu ki bu ihtişam, sonsuzluk, mükemmellik ve dünyalar bizim içimizdedir. Kendimizi değiştirerek tüm bunları anlarız ve bu içimizde ifşa olur. Aslında, kişinin “ben” ini ifşa etmesi, kişinin kökenine, geldiği yer olan babasının evine, sizi yaratan Yaradan’a geri dönmek, insanın en doğal işidir. Sonuç olarak, yaratılış noktasına geri dönersiniz. Bu, en mükemmel, en iyi koşuldur. Bu nedenle de, gelişimin en doğal, dolaysız yoludur. Çok yakındır.

Soru: Birkaç kişinin nereden geldiklerini hatırladığı, büyük bir Kabalistin benzetmesini biliyorum. Ve en akıllısı, doğduğunda göbek kordonunun nasıl kesildiğini hatırlamış. Bu bir tür manevi eylem mi?

Cevap: Elbette, çünkü o, oradadır.

Manevi dünyada, kişi sıfırdan başlar, gerçek sıfırdan. Bu nedenle, başına gelen her şeyi kendisi belirler, onunla aynı fikirde olur, tüm koşullarını seçer, rahim içi manevi gelişimine, doğumuna ve sonrasında başına gelen her şeye katılır.

Kabalist Bir Öğretmenin Çok Yönlü Çalışması

Soru: Bir Kabala öğretmeni, öğrencilerinin maneviyatı doğru hissetmeyi ve ona doğru cevap vermeyi öğrenmesi için ne yapar?

Cevap: Bir öğrencinin bunu bilmesi önemli değildir. Öğrenci, öğretmeninin her gün ders verdiğini, öğrencileri sorularıyla uyandırdığını ve Kabalistik kaynakların söylediklerini gerçekleştirebilmeleri için aralarında karşılıklı bağ kurmaya, onları yaratılış amacına doğru yönlendirmeye çalıştığını görür.

Öğretmen, öğrencilere kaynaklarla çalışmayı ve onlardan soru ve cevap çıkarmayı öğretir. O, öğrencileri şekillendirir, böylece bağımsız olarak çalışabilirler. Yani öğretmenin öğrenciler üzerindeki çalışması çok yönlüdür ki eğitim budur.