Monthly Archives: Temmuz 2020

Yeni Hayat 1108 – Bağlantılı Bir Ağda Yaşamak

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Bizler, “Üst dünya” adı verilen manevi bir bağlantı ağında yaşıyoruz.  Kişi bu ağ tarafından beslenir, bu yüzden bu ağda nasıl doğru bir şekilde davranacağını öğrenmelidir. Kabala ilmi insanlara nasıl küçük gruplar halinde birbirleriyle bağ kuracaklarını ve seveceklerini ve ebedi dünyada yaşayacaklarını öğretir.  Manevi ağın yasaları egoist doğamıza karşıdır. Bu ağın keşfi, bir insanı hayatında dengeler ve var oluşun en yüksek hedefine ve ruhun kaynağına ulaşmasına yardımcı olur.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1108-baglantili-bir-agda-yasamak/

“İnsanlar Neden Birbirlerinden Nefret Ediyorlar?” (Quora)

Nefret, insanlara özgü bir niteliktir.

İnsan doğası, başkalarının yararından önce kendi yararını gözeten, kendi kendine hizmet eden egoist bir arzudur.

Ne kadar gelişirsek, egoist niteliğimiz o kadar artar ve benzer şekilde, diğer insanlar ve ekoloji pahasına kendimize daha fazla fayda sağlamaya çalışırız.

Başka bir deyişle, ne kadar gelişirsek, birbirimize olan nefretimiz o kadar artar.

Olumsuz bir nitelik gibi görünse de, insanlıkta giderek artan nefretin olumlu bir yönü vardır: artan olumsuz hissiyat, bizi hayatta kalmak, gelişmek ve mutlu olmak için egoist insan doğamızı değiştirmemiz gerektiğini keşfedeceğimiz, ciddi bir kendi kendini incelemeye götürür.

Egoist doğamızın dışındaki, olumlu, özgecil, sevgi dolu ve şekillendiren doğa, düşünme ve hareket etme şeklimize zıt olarak davranır.

Bu nedenle, nefretimize göre hareket edersek, bu bize yalnızca doğanın yasalarının farkında olmadığımızı ve ayrıca doğa ile tutarsızlığımızı ve dengesizliğimizi gösterir.

Gerçek nefret böylece bizler sevgiye doğru giderken kendini ifşa eder. Yani doğanın nihai yasası olarak, kendimizi sevdiğimiz gibi birbirimizi sevme yoluna ayak basarsak, o zaman içimizde nefretin ortaya çıkmasını, başkalarını gerçekten sevmek için düzeltmemiz gereken bir nitelik olarak görmeye başlayacağız.

Ve neden başkalarını sevmek isteyelim ki?

İstesek de istemesek de, doğa hepimizi mutlak bir sevgi koşuluna, doğanın temel niteliğine yönlendiriyor. Kendimizi başkalarını sevmeye ayarlayarak, yükselen nefretin üstünde birbirini sevmek için destekleyici bir çevre oluşturarak kendimizi, aksi halde istemsiz olarak ortaya çıkan nefretten doğacak olan çok fazla ıstıraptan kurtaracağız.

Bugünün birçok dünya olayları, insanlıktaki muazzam nefreti ifade ediyor. Yaşamın birçok alanında başkalarına karşı taraf tutuyoruz ve bölünmüşlüklerimizi birbirine bağlamak düşünülemez görünüyor.

Egoist insan doğamızın bizim üzerimizde nasıl işlediğine, bizleri böldüğüne dair anlayışımızı yönlendiren, bölünmelerin üzerinde destekleyici bağlar geliştirebilmemiz için herhangi bir eğitim uygulayamadığımızdan, egonun taleplerine defalarca düşeriz ve nefret de kusursuz bir şekilde egemen olur.

Nefretimizin kaynağını – insan egosunu – nasıl düzelteceğimizi öğrenmeliyiz ki böylece onu sevgi ile nasıl örteceğimizi bilelim.

Şu anda dünyada olup bitenler üzerinde bir durum kontrolü yaparsak, çok önemli bir geçiş döneminde olduğumuzu görürüz: egonun kötülüğünün giderek daha fazla farkına vardığımız bir yerdeyiz.

Geleceğimiz hakkında çok daha kötü, daha depresif, stresli, endişeli ve belirsiz hissediyoruz ama yine de olumsuz duyumlarımızın nedenleri ve etkileri ile bu konuda neler yapabileceğimizin farkında değiliz.

Ancak, eninde sonunda egoist insan doğamızın, sevgiye geçmek için “çekebileceğimiz”  bir kaldıraç olduğunun farkına varmak zorundayız.

Hayatlarımızı dolduran artan nefret ve olumsuzluk olmadan, içimizdeki giderek çözülmekte olan bu kötülük, gerçek bir sevgi duygusunun ortaya çıkması için daha fazla arzu ve özlem eklediğinden, sevgide daha dolu bir haz duygusu da hissedemeyiz.

Yine de, egoist doğamızın değişmesini istemek için onu kötü olarak kabul etmeye, acı ve ıstırabı beklememize gerek yoktur.

Destekleyici bağlar kurmak, kendimizi birbirimizi sevmeye yönlendirmek ve zaten yöntemin rehberliği ile inşa ettiğimiz çok daha güçlü bir sevgi ve olumlu bağ örtüsü içinde, olumlu bir şekilde bağ kurmaya ve nefret kaynağımızın – her birimizin içinde yaşayan ego – ifşasını hızlandırmaya başlamak için uygulayabileceğimiz bir bağ metodu vardır.

Kısacası, bize nefret gönderilir, böylece birbirini sevmeyi amaçlayan bir toplum inşa etme konusundaki aktif çabalarımız sayesinde, nefreti onarabilir, sevgi ile örtebiliriz ve bunu yaparak, topluma yayılmış yeni bir uyum ve mutluluk duygusu yaşarız.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 5

Doğa Sert Bir Öğretmendir

Soru: Baal HaSulam, doğanın darbelerinin kusursuz olarak ve toplumun gelişme düzeyine uygun olarak gerçekleştiğini yazar. Yani toplum geliştikçe doğa bizi ıslah eder.

Bugünkü ıslah, 100 yıl önceki virüslerden ve felaketlerden nasıl farklıdır?

Cevap: Gelişimimize uygun olarak, doğadan gittikçe daha fazla darbe alıyoruz. Bize öyle geliyor ki doğa bizi cezalandırıyor. Ama bu doğru değil. O, bize öğretir, hangi seviyede ve ne ölçüde yanıldığımızı gösterir. Birbirimizle bütünleşme ve doğanın küresel resmiyle  birleşme çabasından sapıyoruz.

Genel olarak doğanın söz dinlemeyen, bilgisiz katılımcıları olduğumuz ortaya çıkıyor. Ne yapmamız gerektiğini anlamıyoruz. Ya da anlıyoruz, ama duymak istemiyoruz.

Sonuç olarak, doğa bize her zaman işaret eder, burnumuzu hatalarımıza sokar ve biz onları görmeyiz. Aramızda en başarılı olanların, bu hatalara daha az dikkat eden, etraflarındaki dünyada olan bireylerin tutarsızlıklarını umursamayanlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlar,  her şeyi kendi yollarıyla yaparlar ve aynı zamanda başkalarının anlayışında en başarılı olarak kabul edilirler.

Yorum: Ama doğa hala bizi ortaklık, işbirliği, dayanışma yönünde itiyor. Bazı felaketler meydana geldiğinde, insanların birbirine daha hassas ve nazik davranmaya başladığını görüyoruz.

Cevabım: Bir şeyleri fark ettikleri için değil, zorunluluklar yüzünden. Ve tehdit edici durum geçer geçmez derhal birbirlerine karşı durmaya geri dönerler.

Soru: Darbeler yardımcı olmazsa, doğa bizi dayanışmaya, hassas ilişkilere nasıl yönlendirebilir? Onların amacı nedir?

Cevap: Doğa yine de onun ne kadar bütünleyici olduğunu görmemize ve kendisiyle benze şekilde, ne kadar bütünleyici olmamız gerektiğini hissetmemize yol açar.

Soru: Öyleyse, doğa hala insan olarak, yaratılışın tacı olarak bunu tek başımıza fark etmemizi ve birbirimizle hassas bir şekilde bağ kurmayı istememizi mi talep etmekte?

Cevap: Evet. En üst seviyede birleşmek için, doğanın içsel, itici gücünün tamamını hissettiğimiz ve onunla aynı olduğumuz bir sistem yaratırız: sonsuz, mükemmel ve her şeyi edinme.

Soru: Yani toplumda değerlerin bir çeşit sıfırlanması mı gerekir?

Cevap: Tabii ki. Her birinde.

“Kadın Gücü Zamanı” (BizCatalyst)

BIZCATALYST dergisinde yayınlanan “Kadın Gücü Zamanı” konulu yeni makalem

Realite, eril ve dişil olmak üzere iki güçten oluşur. Aralarındaki dengeli tamamlayıcı etkileşim, çevremizde gördüğümüz her şeyi, tüm evreni yarattı. Ama insanlar farklıdır. İçimizde eril güç bin yıl boyunca baskındı ve acımasız sonuçları aşikardır. Yaşamı yaratan ve onu besleyen dişil güç, sadece birkaç on yıl öncesine kadar insan toplumunda büyük oranda eksikti.

Ama her şey değişiyor. Sadece birkaç on yıl içinde, kadınlar toplum üzerinde neredeyse hiçbir etkisi olmayan işlerden, devlet başkanlıklarına, Uluslararası Para Fonu ve ABD Federal Rezervi gibi en önemli para kurumlarının başkanlıklarına ve diğer önemli pozisyonlara geçtiler.

Bu bir tesadüf değildir.

Tıpkı doğada olduğu gibi, eril ve dişil güçler eşit derecede güçlüdür, ancak belirgin şekilde birbirinden farklıdır ve her biri bütüne kendi yaşamsal katkısını sağlar, insan toplumu şimdi kadınların topluma nasıl olumlu ve yapıcı bir şekilde dahil edileceğini öğrenmelidir.

Şu anda, yönetim pozisyonlarına ulaşan birçok kadın, çoğu durumda eril tutumları benimseyerek bunu yapmıştır. Bu ters etki yaratır çünkü tam olarak ihtiyacımız olan besleyici ve önemseyen dişil niteliktir.

Toplum hala bir öğrenme sürecindedir; dişil unsuru kamusal yaşama katmanın ne anlama geldiğini henüz keşfetmedik. Bununla birlikte, aslında bir örneğimiz vardır: kendi ailelerimiz. Ailede, erkek geleneksel olarak ailenin başı olarak kabul edilir; ancak şimdiye kadar evli olan her erkek, ailedeki gerçek patronun kadın olduğunu itiraf edecektir. Bir kadın, tüm aileyi tek bir birim olarak görme konusunda doğal bir yeteneğe sahip olduğu ve herhangi bir erkekten çok daha iyi görev yapabildiği için, ne yapılması gerektiği ve ne zaman yapılması gerektiğini doğru bir şekilde önceliklendirebilir.

Hane halkında olduğu gibi, iş ve kamu yaşamında da kadınların doğuştan gelen yeteneklerine gereken saygı gösterilmelidir. Durum, bugün onlarca yıl öncesine göre çok daha iyidir, ancak hala iyileştirilmesi gereken çok şey vardır. Kadınlara onları erkek gibi davranmaya zorlamadan, liderlik içindeki haklı yerlerini nasıl vereceğimizi öğrenmemiz gerekiyor – o zaman onların katkıda bulunabilecekleri niteliği kaçırıyoruz- ve eril niteliğin de gerekli olduğu gibi, sadece ikisi birlikte uyumlu bir şekilde çalıştığında refah sürdürebilir.

Gerçekten de, dünya giderek kadının daha fazla başrol oynadığı bir döneme doğru ilerlemektedir ve insanlık sadece bununla kazanabilir. Bununla birlikte, her şeyde olduğu gibi, ona doğru bir şekilde geçiş yapmalıyız ve eril olanları kaybetmek yerine dişil nitelikler de kazandığımızı görmeliyiz, böylece ikisi birlikte insanlık ve tüm yaşam için aile benzeri bir dünya inşa edecektir.

Twitter’da Düşüncelerim / 29 Temmuz 2020

Toplumsal bir değişimden değil, onun temellerinden birinin değişiminden geçiyoruz, egoizmden alturizme.

Koronavirüs, egoizme dayanan bir toplumun insan bağına dayalı bir topluma dönüşmesine “komşunuzu sevmemize” yol açarak eşlik eder. Bu değişiklik doğanın özünde var, olmalı ve şimdi oluyor.

Şimdi yeni bir toplum doğuyor. Bu tıpkı ana rahmindeki fetüsün gelişimi gibidir: bir şey fetusu geliştirir, baş aşağı çevirir (dünya görüşünü değiştirir) ve zorla yeni bir dünyaya atar. Bunu fark etmeli ve kendi doğumumuzda yer almalıyız.

Yeni Hayat 1107 – Kendini Gerçekleştirme

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Kabala bilgeliğine göre, kendini gerçekleştirme, tüm realiteyi yöneten üst gücü yönetme kapasitesine ulaşmak anlamına gelir. Maddi başarılara dayanan diğer metotların aksine, insan tüm yaşamın kaynağını bilir ve mükemmellik ve sonsuzluğu yaşar.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1107-kendini-gerceklestirme/

Bu Dünyada Yaşarken Cennete Ulaşın

Soru: Bağın hazzı bizim için cazip gelmiyor.  Neden?  Arzuların piramidine göre, bunun tam tersi olmalıdır.

Herkesin çemberlerde oturacağını ve sosyalleşeceğini söylediğinizde, kulağa şaka gibi geliyor.  Örneğin, cennet ve cehennem hakkındaki anekdotlarda cehennemde, hayatın şiddetli olduğu ve cennette her şeyin çok pastoral, sakin olduğu söylenir: huzurlu, keyifli, “manevi”.  Bu neden böyle?

Cevap: Bu bizim cennet ve cehennem hakkındaki fikrimiz değil, Kabala görüşüne göre cennet, insanlığın evrensel bağlantısı ve Şehina olarak adlandırılan, doğanın mükemmel, birleşmiş gücünün edinilmesidir.

Denir ki “Erdemliler oturur (yani onlar Katnut [küçüklük] koşulu içindedirler) ve birleşirler, Şehina’nın (birliğin görkeminin, mükemmelliğin, doğanın evrenselliğinin) tadını çıkarırlar.”  Bu, yaratılışın deneyimleyebileceği en büyük haz ölçüsüdür.

Ben kimseyi bana çekmeye çalışmıyorum.  İnsanların yaşamalarına ve sahip olduklarının tadını çıkarmasına izin verin.

Ama en azından bir insanın, hala bu dünyada yaşarken anlayabileceği gerçek bakış açısını ifade etmek istiyorum.  Bu insanın gücü dâhilindedir.  Ve ona bunu teklif ediyorum.

Soru: Bu, doğa tarafından, insanların bu tür tekliflerle cezbedilmemesi için özel olarak mı böyle yapılır?

Cevap: Kesinlikle.  Böylelikle bilinçli olarak buna doğru geliyoruz, gerçeği ortaya çıkarmak için soruyoruz, talep ediyoruz ve yatırım yapıyoruz.

Eyn Sof (Sonsuzluk) – Yaradan’ın Yaratılan Varlıklara Karşı Tutumu

Baal HaSulam, Şamati 3: “Manevi Edinim Meselesi”:  Eyn Sof yaratılışın düşüncesidir. Bu: “O’nun yaratılanlarına iyilik yapma arzusudur.” Bu koşula Eyn Sof denir ve Atzmuto ile ruhlar arasındaki iletişim noktası budur. Biz bu iletişimi: “Yaratılanları mutlu etme arzusu” olarak algılıyoruz.

Eyn Sof, Yaradan’ın yaratılan varlıklara karşı tutumu olarak belirlenir. Yaradan, O’nun yaratıklarına memnuniyet verme ve onlara sonsuz, bütün ve mutlak haz verme arzusunda sonsuzdur.

Yaratılan varlık bunu ancak nitelik ve nicelikten haz alma arzusu olduğu ölçüde anlayabilir. Kişi Yaradan’dan alır ve O’nun kişiye karşı tutumunu ve kendisinin Yaradan’a karşı tutumunu belirler.

Böylece, “Biz Seni yaptıklarınızdan biliriz” yani sadece O’nun içimizdeki eylemleriyle ilgili bazı şeyler dışında, Yaradan hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. Bu eylemlerden O’na dair izlenimimizi oluştururuz.

Manevi dünyada olan insanlar, Yaradan’ı iyilik yapan İyi olarak hissederler ve O’na iyi olan her şeyin kaynağı derler. Öte yandan, doğru edinime henüz ulaşmamış olan bizler,  O’nu nasıl tanımlayacağımızı bilmiyoruz. Her biri O’nu her an farklı tanımlar.

Soru: Yaradan’ın iyi olduğunu söylüyorsunuz. Bu zaten O’nu edinenler için Yaradan’ın adı mıdır?

Cevap: O’nu edinenler için öyle. “iyilik yapan İyi” Yaradan’ın gerçek adıdır. Bu Yaradan’ın bir izlenimidir ve O’na özlem duyarak O’nu bu şekilde ifşa ederiz.

Kabalistik Terimler: “Gimar Tikkun”

Gimar Tikkun, egoyu zıt niteliğe dönüştürdüğümüz zaman, egoizmin, ihsan etme ve sevgiye tam ve son ıslahıdır.

Burada Kabala bilimi yardımımıza gelir. Bu metodolojinin yardımıyla üst ışık, egoist arzuyu yavaş yavaş yeni arzulara yükseltir: ihsan etme, sevgi ve başkalarıyla bağ kurma. Bu, özümüzün tersi yönünde ciddi bir değişikliktir.

Soru: Bunun dünyanın benmerkezci algısından, dünyanın bütünsel algısına bir değişim olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Tabii ki.

Twitter’da Düşüncelerim / 27 Temmuz 2020

Bugün aynen dünkü gibi ilham alamıyorum. Bu yüzden gündüz ve gece yaratıldı, safhalarımızdaki değişiklikler. Bunun için minnettar olmalıyız ve bir önceki güne eklemek için her günü yeni olarak algılamaya çalışmalıyız.

Kralın hazinesine küçük bir fincanla girip, onu dolduruyoruz. Dışarı çıktığımızda gardiyanlar fincana çarpıyor, her şey dökülüyor ve fincan boş kalıyor. Hatırlamalıyız ki, sıfırla başlarsak, bu sıfıra geri döndüğümüz anlamına gelmez – bu yeni bir derecedir.

Yukarıdaki yardım, dostlara olan sevgimizi, dün elde edilen birlik ve bağa olan arzumuzu artırmamız gerekmemesinde yatar ancak eklemek için, sıfırdan ve hatta olumsuz bir tutumdan başlayabilmemize izin verilir. Büyük bir miktar bu şekilde birikir.

Her gün dünkü safhayı unuturum ve dostlarımda gördüğüm önemi, grupta çalışmayı, aramızdaki ilişkileri hatırlamam. Sıfırdan başlarım, hatta daha düşük bir derecede, tamamen reddedilişte. Bu yüzden çalışmak benim için daha kolay. Her gün çabalarım yenidir!

Her gün her şeye yeniden başlarız.

Bunun nedeni, her zaman daha önce sahip olduklarımıza ekleyebileceğimiz temiz bir sayfadan başlamamızdır. Bugün dün elde edilen yükseklikte başlasaydık, onu devam ettiremezdik.

Maneviyatın önemi artar ve azalır ancak esas olarak kişinin gruba karşı tutumunda ifade edilir. Manevi kap (Kli) böyle inşa edilir. Bu ego arzumuza, doğamıza karşı gider, tüm edinimlerimiz bir anda kaybolur, silinir.

Bu dünyada, Yaradan’dan, manevi Üst dünyadan hiçbir şey görmüyorum. Ama Kabalistik gruba katılıyorum ve bunun bana girebileceğim Üst sistem olarak verildiğini anlamaya başlıyorum. Manevi dünyadan, beni oraya dünyaya taşıyacak iki tekerlekli bir araba bana doğru iniyor.

Dünyamızda grup dışında manevi bir şey yok. Katılmam, eğilmem, kendimi iptal etmem çok zorsa – dostlarımın yardımıyla gerçekten ciddi bir yükseliş yaşayacağım. Grup bir uçan daire gibi, bizi bu dünyadan manevi dünya seviyesine taşıyor.

Binlerce yıldır egoist bir gelişme yaşıyoruz. Eskiler yeniyi doğururken öldü. Bugün, egoist ilişkilerin gerçek düşmanımız olduğunu anlamalıyız. Onların yerine karşıtları gelmelidir. Eski doğamıza karşı olmalarına rağmen onları değiştirmemiz gerekiyor.