Category Archives: Kabala

“Mesih Ne Zaman Gelecek?” (Quora)

Kabala bilgeliği, Mesih’in (İbranice Maşiah) bir kurtuluş gücü olduğunu açıklar. Bizi egomuzdan çıkarır ve bizi sevgiye ve karşılıklı bağa getirir. Mesih anlamındaki İbranice kelime Maşiah, “çekmek” anlamındaki Limşoh kelimesinden gelir. Bizi kötüden iyiye (kendine faydaya öncelik veren egoist bir gerçeklikten, sevgiye ve aramızdaki pozitif bağa öncelik veren özgecil bir gerçekliğe) çeken bu güç, biz istediğimiz zaman ortaya çıkacaktır ve henüz ortaya çıkmamasının nedeni de henüz onu arzulamamış olmamızdır.

Mesih’in beyaz bir eşek üzerinde geleceği yazılıdır. İbranice “eşek” (“Hamor”) kelimesi, “madde” veya “öz” (“Homer”) kelimesinden gelir. Yaratılışın maddesi veya özü, haz alma arzusudur. Bu madde beyazlaşınca Mesih gelecektir. Bu hiçbir şekilde fiziksel anlamda renklerle ilgili değildir, ancak içsel olarak, siyah ile temsil edilen egoist niteliğimizden kurtulmak ve onu insanlığa ihsan etmenin beyaz maddesine dönüştürmek istersek, o zaman Mesih gelecektir.

Mesih bir kişi veya hayali bir figür değildir. Mesih, egomuzdan kaynaklanan bu kötülükten  (aramızdaki rekabet ve temelsiz nefretten) kendimizi çıkarmak isteyeceğimiz biçimde içimizde uyanan içsel arzudur. Bizi yönetmesini istediğimizde, bu güce “Mesih” denir.

Doğal olarak, bizler Mesih’i bekliyoruz.

“Küresel Farkındalık İçin Eğitim” (Linkedin)

Bugün çocuk yetiştirdiğimiz bütünsel gerçeklik, büyüdüğümüz yerden çok farklı. Birbirine bağlı bir dünyada gelişebilmeleri için, bizim ne kadar birbirimize bağlı olduğumuzun bilincinde olmalılar ve onlara bunu ne kadar erken öğretmeye başlarsak o kadar iyi.

Onlara Dünya gezegeninde yaşadığımızı açıklamalı ve onlara Dünya’nın nasıl olduğunu göstermeliyiz. Onun sadece yuvarlak şeklini değil, aynı zamanda toprak, bitkiler, hayvanlar ve insanlar ve hepimizin tek bir sistemde nasıl bağlı olduğumuzu göstermeliyiz.

Daha sonra onlara güneş sistemimizi, güneşin ve ayın Dünya’yı nasıl etkilediğini, mevsimlerin nasıl değiştiğini ve doğal güçlerin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini anlatmalıyız. Ayrıca, medeniyetlerin ve milletlerin birbirinden koptuğunda düşman olduklarını, kendilerini yakın hissettiklerinde de birbirlerine yardım ettiklerini göstermeliyiz.

Göstermemiz gereken asıl nokta, doğanın tüm güçlerinin tek bir bütünsel mekanizmadaki birlikteliği ve bunun bizi nasıl etkilediğidir. Bir mobil cihaz veya bilgisayar aracılığıyla bağlı olsak ve sanal alemde yaşıyor olsak bile, fiziksel dünyada sadece diğer insanlarla değil, her şeyle bağlı olduğumuzu görmemiz gerekiyor.

Sonuç olarak, çocuklar çevreleriyle – çevrelerindeki insanlarla ve tüm doğayla, iyi ilişkiler geliştirmenin ne kadar önemli olduğunu bilerek büyüyecekler. Hem sosyal hem de doğal olarak çevreyi önemsemezlerse, onun da kendilerine kötü davranacağını hissedecekler. Bu şekilde, bugün bizim başımıza geldiği gibi, cehaletin sonuçlarına katlanmak zorunda kalmayacaklar.

Başkalarına ve Dünya’ya yönelik davranışlarımızı daha çok bir ilişki açısından düşündüğümüzde, karşılıklılığın gerekli olduğunu görmek kolaydır. Başarılı bir ilişkinin her yönden dikkate alınması gerektiği ve arkadaşlara ve sevdiklerinize sahip olmanın faydalarının, çabalardan çok daha ağır bastığı açıktır. Hepimizin birbirine bağlı olduğunu göremediğimizde, düşünceli olmak için bir dürtümüz olmaz.

Başkalarına kasten zarar vermek istemeyen hayvanlardan farklı olarak, insanlar “insanın kalbinin eğilimi gençliğinden beri kötüdür” örneğinde olduğu gibi doğasında olan kötü niyetle doğarlar. Bu nedenle, şu anda olduğu gibi karşılıklılığı ve karşılıklı önemsemeyi geliştirmeden çocukların büyümesine izin veremeyiz. Her şeyin birbirine bağlı ve iki taraftan bağımlı olduğunu görmek için, onları ve kendimizi eğitmeli ve buna göre davranmalıyız.

Dünya Savaşlarını Önlemek

Soru: Bir Kabalist, Yaradan’ın dünya savaşları ve felaketler gibi eylemlerini haklı çıkarmalı mı yoksa onları engellemeye mi çalışmalı?

Cevap: Bunları önlemek veya haklı çıkarmak farklı şeylerdir. Bir Kabalist her durumda bu eylemleri engellemeye çalışmalı ve ayrıca onları haklı çıkarmalıdır.

Soru: Bnei Baruch bir üçüncü dünya savaşını önleyebilir mi? Yoksa Yaradan’ın bu eylemini haklı mı çıkarmalıyız?

Cevap: Bu bize bağlıdır: Birliğimizin dünya çapında ne kadar ifşa olacağına, dünyayı kendi egoizminden koruyan bir koruyucu haline ne kadar geleceğine bağlıdır. Sorun şu ki, egoizm durmaksızın büyüyor ve dünya savaşları gibi sorunları tetikleyip bunlara davetiye çıkarıyor. Burada yapacak bir şey yok. Baal HaSulam’ın üçüncü ve hatta dördüncü dünya savaşı olasılığı hakkında yazdığını görüyorsunuz. Yine de eylemlerimizin bunu engelleyeceğini ve birlik metodunu tüm dünyaya yaymamızı mümkün kılacağımızı umuyoruz. Eylem! Kendi aranızda ve çevrenizde harekete geçin.

Aile ve Kabala Çalışması

Soru: Manevi yolda olan kişinin evlenmesi gerekli midir?

Cevap: Bu erkek için arzu edilir. Kadın için gerekli değildir.

Soru: Kişi, ailede doğru kişiyle birlikte olduğunu nasıl anlar? Karı ve kocadan bahsediyoruz.

Cevap: Manevi çalışmanıza müdahale etmeyen, sizi bu konuda destekleyen, hatta belki sempati duyan ve kendisi de çalışmada yer alan kişidir bu.

Soru: Kabala bilimini çalışmaya başlayan bir çift, çocuğun potansiyelini nasıl açığa çıkarabilir?

Cevap: Bazen çocuğun önünde bu konuları konuşarak, ona internet kütüphanemizden kitaplar vererek ve böylece Kabala ile ilgilenip ilgilenmediğini belirleyerek. Bence bir şeyler onu ilgilendirecektir.

Soru: Yani, yetişkin gibi çocuğun da bu konuda bir çeşit seçme özgürlüğü var mı?

Cevap: Elbette. Sonuçta kimse onu zorlamıyor.

Soru: Manevi gelişimimizde çocuktan bir şeyler öğrenebilir miyiz?

Cevap: Genellikle çocuklar ebeveynlere bu tür birçok örnek verir. Yani yetişkinler bu fırsata sahiptir.

Maneviyatta Doğum Öncesi Gelişim

Soru:  Kişi, manevi doğum öncesi durumunu hisseder mi?

Cevap:  Bizler hepimiz Yaradan’ın içinde olduğumuzu hissetmeye başlamalıyız, şöyle yazıldığı gibi: “O’ndan başkası yoktur.”

Kendimi, Elokim denilen manevi üst annenin rahminde olduğum hissine sokarsam,  bu da beni yükselten, benimle tamamen ilgilenen ve tüm duygularımı, düşüncelerimi belirleyen Bina’nın niteliğidir, tüm gücümle ona tutunmaya çalışırım, bu da ona, rahmine bağlı olduğum ve sadece onunla uyum içinde hareket etmek istediğim anlamına gelir. Bu şekilde gelişirim.

Her zaman şunu düşünmeye çalışın: “O’ndan başkası yoktur. Ve tüm bunlar sadece beni doğru yönde geliştirmek içindir.  O, iyi ve iyilik yapandır.” Her zaman böyle düşünmeye devam edersem, o zaman üst olana hep bağlı kalırım ve manevi annenin içinde olduğumu hissetmeye başlarım.

Bu tür birçok aşamadan geçtikten sonra doğarım yani O’nu daha fazla anlamaya, hissetmeye, görmeye başlarım. Doğum süreci bu şekilde gerçekleşir, belki çok hoş değil, biraz da dramatik ama görece kısa.

Ve sonrasında, zaten daha fazlasını anladığınızda, daha fazlasını bildiğinizde, çocukça konuştuğunuzda, manevi anlamda gülümsediğinizde ve farklı bir tepki hissettiğinizde sadece daha yüksek bir seviyede sürekli akan, üst ile farklı bir bağ gerçekleştirilir.

Sizler bir bağa sahipsiniz ama sizin için asıl şeyin kavramak olduğu cansız bir seviyede değil ve hala hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Bu, henüz ilgili algı duygularına sahip olmadığınız için size gerçekten tepki vermeyen duyarsız bir anneye benzer.

Ve sonra, algınızı geliştirerek, annesini hissetmeye başlayan bir çocuk gibi, onu farklı bir şekilde görürsünüz.

Çağların Derinlerinden Gelen Birlik

Yorum: Ortak bir ruhsal metot, “Osho öğretisi” dir. Kabala gibi, birlikten ve evrenin tek bir bütün olarak algılanmasından bahseder.

Cevabım: Çok sayıda insan birlik hakkında konuşuyor. Günümüzde fizikçiler ve hatta ekonomistler bile her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Bununla ilgili olarak Rus jeolog Vladimir Vernadsky (1863-1945) “noosfer” teorisini geliştirdi. Esasen birlik, Kabala’dan önce var olan eski bir kavramdır.

Kabala dört bin beş yüz yaşındadır. Antik Babil’de ortaya çıkmıştır. Ancak bundan önce bile insanlar doğadaki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğuna inanıyorlardı. Bir yandan güneşe, aya, yıldızlara ve doğanın çeşitli güçlerine tapıyorlar, diğer yandan ise kendilerini birleştiren bir şeyin olduğuna inanıyorlardı.

Ortaçağ bilim adamı Rambam, ilk başta tüm insanların tek bir gücün varlığına inandığını yazdı. Daha sonra doğada her türlü olayın farklı güçlerin: ay, güneş, rüzgar, su vb.nin etkisindeymiş gibi gerçekleştiğini gördüler. Kendilerinden gizlenen tek gücün, çeşitli özel güçler aracılığıyla kendini gösterdiğini fark ettiler ve bariz bir görüntü gördükleri için onlara tapmaya başladılar. Böylece çoktanrıcılık ortaya çıktı.

Başlangıçta tek tanrıcılık, tek bir üst güç olarak hüküm sürdü. İnsanlar bu üst gücün çeşitli tezahürlerine tapmaya başladıklarında bile, meleklere yani tek bir üst gücün temsilcilerine taptıklarının farkına vardılar.

Tüm bu nedenle, Osho’nun veya diğer yöntemlerin bahsettiği birlik, oldukça eski bir esastır.

 

Yaş Bir Engel Değildir

Yorum: Mutlu olmak için insanın çok düşünmesine gerek yoktur. Kişi kendine ve sağlığına uygun bir şekilde bakabilir, bu da zaten yeterli olacaktır. Ve sonra gidip başka şeyler keşfedebilir.

Cevabım: Kabala bilimine dayanarak, kişi içsel dengeden dışsal dengeye gelebileceğini kesinlikle net bir şekilde anlayabilir ve ters yönde bunun gibi, diğerleriyle doğru dışsal etkileşim yoluyla kişi kendini içsel huzura ve dengeye getirebilir.

Soru: Yani yaş burada bir engel değil mi?

Cevap: Yaş hiçbir şekilde engel değildir. Kesinlikle değil! Her şey yalnızca kişinin kendini ve etrafındaki dünyayı nasıl algıladığına bağlıdır. Ruh ölümsüzdür ve bu nedenle beden bizim üzerimizde kontrol sahibi olmamalıdır.

 

İnsanlarda Nelerin Değişmesi Gerekiyor?

ABD Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan küresel eğilimler Raporu, pandemiyi 2017’de öngördü. Önümüzdeki 20 yılın kaotik ve çalkantılı olacağı konusunda uyardılar: nüfus artışının yavaşlaması, nüfusun büyük ölçüde yaşlanması ve iklim değişikliği; fırtınalar, kasırgalar, seller sıcak hava dalgaları göçün artmasına neden olacak. Uluslararası İlişkiler öngörülemez hale gelecek, bağlar kurulamayacak ve potansiyel olarak parçalanacak. Kıtlıkta da bir artış olacak. Pandeminin uzun vadeli bir etkisi olacak. Tıp, bilim, yetkililer ve siyasete yönelik güvensizlik artacak, protestolar ve ayaklanmalar da patlamalar yaşanacak. Kısacası rapora göre kasvetli bir gelecekle karşı karşıyayız.

Değişmemiz için birçok nedenin ortaya çıktığını görüyoruz.

İnsanlığa iyi bir gelecek verin ve o tamamen vahşileşecektir. Sovyetler Birliği’nde işlerin daha iyi olacağı, on yıl içinde vaat edilen sloganla komünizme ve kapitalizme varacağımız söylendi: “Endişelenmeyin, ticaret büyüyecek ve her şey daha iyi olacak.” Görünüşe göre daha iyi bir gelecek vaadi bugün çok da iyi bir fikir değil. Bu ideolojiyi yayanlar bize şöyle diyor: “Bırakın önderlik edelim ve gelecekte her şey sizin için harika olacak. Bu süre içerisinde, olduğunuz gibi devam edin ve hayatınızdan memnun olun.” Ancak, her şeyin daha iyi olacağına dair net bir umut ve inanca sahip olmak çözüm değildir.

Doğanın yönüyle ve bizim yönümüz uyumlu değilse, doğa bizi kendimizi düzeltmeye, değişmeye zorlamalıdır. Bu bir süreçtir ve başlangıçta değişmememiz durumunda geleceğin kasvetli bir resmini görmemiz gerekir. Kişinin içsel durumu ile doğanın dışsal durumu arasında açık bir bağımlılık ve bağlantı görmemiz gerekir. Başka bir deyişle, eğer değişirsek, etrafımızdaki her şey de değişir. Doğa bizi bu şekilde, zıt, olumsuz bir bağlantı yoluyla etkiler. Bizi her türlü sorunla değişmeye zorlayacak ve bunu yaparak bu bağımlılığı keşfetmemizi sağlayacak.

Başka bir çıkışımız olmadığını ve bu çürüyen bedensel varoluştan kurtulmanın tek yolunun kendi kendini değiştiren bir varlık olmak olduğunun farkına varacağız. İnsan, Yaradan gibi olmak için çabalayan kişidir. Bu İbranice’de, “Adam” (“insan”) kelimesinin “Domeh le Elyon” (“en yükseğe benzer”) kelimelerinden kaynaklandığı şekilde ifade edilir. Yaradan, doğanın muazzam birleşik gücüdür, kendisinden yayarak her şeyi doğuran, veren güçtür. Bu güce benzer olmaya ihtiyacımız var. Dışımızdaki her şeye tam bir sevgi ile davrandığımız bir duruma ulaşmamız gerekiyor ve sonra her şey yerine oturacaktır.

Gerçekten de değişmeli ve sevgi, nezaket ve sıcaklık yaydığımız, Yaradan’a benzer bir duruma ulaşmalıyız. Bir gün bu durumu hayatın kendisinden daha çok arzulayacağız. Dahası, böyle bir uyuşmadan başka bir şeye ihtiyacımız yok. Ayrıca, salt kendi kendini dönüştürmenin ötesinde düşünmeli ve tüm dünyanın sevgi ve ihsan niteliğini kazandığı küresel dönüşümü göz önünde bulundurmalıyız. İnsan seviyesi aracılığıyla, canlı, bitkisel ve cansız seviyeler de değişecektir. Sonunda, kesinlikle her şey -cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyeleri- karşılıklı, sonsuz ve sınırsız sevgi derecesinde olacaktır. O zaman, dört seviyede de ortak olacak olan bu büyük arzuda, üst güç tezahür edecek ve kendi içindeki her şeyi saracaktır ve dünya tekil bir form alacaktır.

Bu dönüşümün temelleri atılıyor ve bu doğa eylemine ve kişisel arzumuza, onu insanlığa seslenişimizle doğru yönlendirmek için, en uygun şekli vermeliyiz. Duyarlı varlıklar olduğumuz için, bu da olacaktır. Gözümüz korkutulabilir, diz çöktürülebilir, zorlanabiliriz ve bize bu şekilde öğretilmiş olabilir. Şu anda, doğa bize daha çok yaramazlık yapan gençler gibi davranıyor ve yapmamız gereken değişime uyanmamız için bize darbeler veriyor. Bir hayvanı terbiyeli bir hayvan olma noktasına kadar eğitebilirken, bir insanı doğasının üzerinde yükseleceği şekilde değiştirebiliriz.

Günümüz uzmanlarından gelen rapor, kibarca söylemek gerekirse, çok kabul edilebilir ve gerçekçidir. Farklı yönlerden farklı dalgalar olacak ve bizi hırpalayacaklar. Bizler daha akıllı olmadıkça, etkili çözümler üretemeyecek ve ayak uyduramayacağız. Bizi zorlayan üst güçle yavaş yavaş bir anlaşmaya varacağız. Mevcut salgın azalacak ve yerini bir sonraki dalgaya bırakacaktır. Bir sonraki dalgayla da kendi çabalarımızla başa çıkmaya çalışacağız, bu konuda bir şeyler yapmaya çalışacağız. Her türden ıstırabın bu dalgalarının, bizi ne kadar seçici bir şekilde etkileyeceğini ve bizi değişmeye zorladığını anlamaya başlayacağız.

İlk ve en önemli farkındalığımız, acının, bilgeliğin kaynağı olduğunu görmek olacak. Doğa bizi hırpalamaya devam edecek ve doğadan alacağımız nispeten sürekli darbeler sayesinde doğanın bizi nereye yönlendirdiği konusundaki anlayışımızı geliştireceğiz. Bu dalgalar zekamızın boyutuna bağlı olacaktır. Burada, şimdiden daha yüksek ve daha bağlantılı bir bilinç düzeyine girebiliriz ve bu bilinçle temas eden insanlar ellerinden gelenin en iyisini yapmalıdırlar.

“Zengin Adam ve Oğlu” Alegorisi

Mektup 25, Baal HaSulam: Bir gün zengin adam uzun yıllar sürecek bir geziye gitmek zorunda kalmış. Fakat oğlunun o yokken servetini iyi yönetemeyeceğinden korktuğu için varlığını değerli taş, mücevher ve altınla değiştirip, tüm bunları saklamak için toprağa derin bir mahzen kazdırmış ve oğlunu da buraya koymuş.

Sadık hizmetkârlarını etrafına toplamış ve oğlunun yirminci yaş gününe kadar mahzenden çıkmasını engellemeleri emrini vermiş. Her gün ona yiyecek ve içecek götürecekler fakat asla ateş veya mum vermeyeceklermiş. Ayrıca güneş ışığının girmemesi için mahzenin duvarlarını sık sık kontrol etmelerini ve her bir çatlağı sıvayla kapatmalarını emretmiş.

Sağlığı için ise her gün onu bir saat dışarıya çıkartmalarını, şehirde yürütmelerini fakat kaçmaması için çok dikkatli olmalarını, yirminci doğum gününde ise ona mum verip, camı açmalarını ve dışarı çıkmasına izin vermelerini tembihlemiş.

Alegori bizim durumumuzdan bahsediyor. Büyük, bilge ve çok nazik baba (Yaradan), sahip olduklarımıza doğru şekilde davranabilmemiz için kasıtlı olarak bizi karanlık bir bodrumda tutar. Bizler daha akıllı hale gelene kadar etrafımızdaki hazineleri görmemeliyiz.

Öte yandan, Kabala çalışırken, dışarı çıkıp başkalarının nasıl eğlendiğine ve her türlü aptalca şeyi yaptığına bakma fırsatımız vardır. Bazen zamanlarını nasıl geçirdiklerini bile kıskanırız. Ve oturup henüz bir şey alamadığımız için üzülürüz.

Zaman geçtikçe, bu dünyada var olanlardan, üst dünya ve Yaradan hakkında sürekli düşünmek için feda ettiğimiz ve vazgeçtiğimiz şeylerden yavaş yavaş çeşitli izlenimler ediniriz, gerçi bu konuda henüz bir şey anlamayız. Bütün bu koşulları sindirirken, büyük ıstırap hissederiz.

Doğal olarak oğlanın ıstırabı dayanılmazdı, özellikle kendisi gün ışığından birkaç dakika yararlanıyorken, dışarı çıkıp diğer çocukların belli bir saate bağlı kalmadan ve yanlarında gardiyanları olmadan sokaklarda yediğini içtiğini gördüğü zaman.

Dışarıdaki yürüyüşler onu daha da kötü hissettirir çünkü durumunu başkalarına göre görür.

Ve kaçmaya kalkarsa acımasızca dövülecekti.

Görüyoruz ki, Kabala’dan ayrılırsak daha iyi durumda değiliz; kendimizi yiyoruz: “Bu dünyada ne yapıyoruz? Ne için? Neden?” İki taraftan da memnun değiliz: Hem bundan hem de ondan.

Fakat en çok da öz babasının emirlerinin bu ıstıraba neden olduğunu duyduğu zaman üzülmüş…

Sonuçta, bu yönetim bize Yaradan’dan geliyor. İyi ve Mutlak bunu bize neden yapıyor?!

…çünkü onlar, babasının emirlerini yerine getiren babasının hizmetkarlarıydı.

Yani tüm dünyamız ve içindeki her şey ve etrafımızdaki tüm insanlar Yaradan’ın emirlerini yerine getirirler.

Doğal olarak, babasını gelmiş geçmiş tüm zalimlerin en zalimi sayıyordu, çünkü böyle bir şeyi kim duyup görmüştü ki?

Bu, kendi durumunda farkına varmaya başladığı şeydir. Bu tıpkı bize benzer. Hâlâ Yaradan’ı haklı çıkaramasak da, ne kadar kötü hissettiğimizi anlarız. Bir yıl, iki, beş yıl ya da daha fazla, oturur, öğrenmeye çalışırız, bir şeyi anlamaya çalışırız ve tüm bilgileri kendi içimizde çözeriz; ve yine de hiçbir şey anlamıyoruz, kavrayamıyoruz ve giderek artan bir karanlık içindeyiz.

Yirminci doğum gününde babasının emrettiği gibi hizmetkârlar ona mum indirmiş. Oğlan mumu yakıp etrafına bakınmış. Aman tanrım bir de ne görsün? Çuvallar dolusu altın ve her türden değerli mücevher.

Bütün dünya onun önünde! İstediğini yapabilir, kesinlikle her şeyi kullanabilir! Her şeyi anlar, her şeyi bilir; her şey onun elinde: sonsuzluk, sınırsızlık, mükemmellik – her şey!

Ancak bundan sonra babasının gerçek merhametini, tüm bu zorluğun onun iyiliği için olduğunu ve hizmetkârların onu mahzenden çıkaracağını anlamış. Mahzenden çıktığında başında ne gardiyan ne de zalim hizmetkârlar varmış. Tersine, dünyadaki insanların en zengini soylu bir adam haline gelmiş.

Ne oldu? Baal HaSulam şöyle yazıyor:

Gerçekte burada yeni bir şey yok çünkü başlangıçta da bu kadar zengindi fakat algısında kendini tüm bu günler boyunca mahsene sıkışmış bir halde yoksul ve sefil olarak gördü. Şimdi ise tek bir anda muazzam zenginlikler elde etti ve çukurun dibinden çatının tepesine çıktı.

Açık havada yürüyen, akşamları kafelerde oturan, buluşan diğer gençleri kıskanır, mutsuz ve boş, soğuk bir bodrumda amaçsız bir hayat sürer.

Aslında, bunların hepsi sadece kendi hislerindeydi. “Yoksul ve sefil olduğunu, bütün günlerini çukurda ezildiğini, şimdi ise bir anda muazzam zenginlikler elde ettiğini” hissetti. Ona zengin olmuş gibi geliyor, ama aslında o her zaman zengindi. Bu, bir kişinin aniden banka hesabında miras olduğuna dair bankadan bir bildirim almasıyla aynıdır. Bu miras kendisine 10 yıl önce vasiyet edilmiş olmasına rağmen, banka bunu ancak şimdi fark etmiş ve kendisine haber vermiştir. Olur böyle şeyler.

Bu bana da bir defasında olmuştu. Bir zamanlar Petach Tikva’ya 30 kilometre uzaklıktaki küçük bir kasaba olan Rehovot’ta yaşadım. Orada bir banka hesabım vardı. Tabii ki, onu unuttum. Bankalar bunu müşterilerine hatırlatmaktan hoşlanmazlar. Onlara borçluysanız, bu başka bir konudur, ancak size borçlularsa parayı alırlar. Onları çalmıyorlar, sadece size haber vermek zorunda değiller.

Arkadaşım bu hesabı tesadüfen keşfetti. Kendi işi için bankaya gitmiş ve aynı zamanda “Laitman’ın hesabında ne var?” diye sormuş. Bankadaki çalışan, hesabımda 90.000 şekel olduğunu söylemiş. Uzun zaman önceydi ve o zaman büyük bir paraydı.

Bu nedenle birdenbire, gerçekten zengin ve asil olduğunu, her şeyi anladığını ve bildiğini ve her şeyi kontrol edebildiğini keşfeden bu genç adamı anlıyorum. O, ebedi, mükemmel, sonsuz ve sınırsız hale geldi. Aslında, Baal HaSulam’ın yazdığı gibi, yeni bir şey olmadı, çünkü bu sadece kişinin kendi algısında gerçekleşti.

Hepinizin karanlık bir bodrum katında oturduğunuzu hayal edin! Oradan çıkamazsınız! Orada belirli bir süre geçirmeniz gerekecek ve ardından size bir el feneri verilecektir. Ve bodrumdan çıkmanıza bile gerek olmadığını göreceksiniz; etrafınızda her şey vardır! Artık bunu doğru bir şekilde kullanabileceksiniz ve bu nedenle sizden bir şey saklamaya gerek yoktur.

Bu hikâyeyi kim anlar? “Günahın” bir kişinin dahi dışarıya çıkmaması için dikkatle gözlemlenen derin mahzen olduğunu anlayan kişi.

Bu çok basittir: Mahzen ve dikkatli gözlemin hepsi “imtiyazlar” ve babanın oğluna olan merhametidir. O olmadan babası kadar zengin olması, akıllı ve bilge bir hale gelmesi imkansız olurdu. Bu nedenle çocuğu mahzene atmak ve böylece onda farklı duyumlar hazırlamak için onu eğitmek gerekir.

Fakat hatalar değil, “günahlar” asıl günahtır. Yukarıdan zorlama yoktur. Daha ziyade zenginliği tekrar elde etmeden önce bu his kelimenin tam anlamıyla hüküm sürer. Fakat bir kez zenginliğini geri kazandığında, görür ki tüm bunlar babasının zalimliği değil, merhametidir.

Şunu anlamak zorundayız ki, baba ve biricik oğlu arasındaki tüm sevgi bağı, mahzene ve karanlığa ve dikkatli nöbete ilişkin babanın oğluna duyduğu şefkatin farkına varmasına bağlıdır, çünkü oğul, babanın bu merhametlerinde büyük bir çaba ve derin bir bilgelik görür çünkü büyümüştür ve bunu takdir edebilir.

Mutlak Sağlık Noktası

Bir insan için en önemli şey dünya ile birlik duygusunu keşfetmektir çünkü bunu yaparak mutlak dengeyi buluruz. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, içimizde ve çevremizde hangi güçleri dengelememiz gerektiğini açıkça anlarsak, prensipte bu mutlak sağlık noktasıdır.

Kabala biliminin ilgilendiği şey budur. Kabala, yalnızca iki gücün hüküm sürdüğü bir dünyada var olduğumuzu belirtir: birçok farklı alt güçlere bölünmüş olan alma gücü ve ihsan etme gücü. Eğer dengeye gelmek istiyorsak, o zaman bizim görevimiz bu güçleri öyle bir şekilde dengelemektir ki almak, ihsan etmek ve aynı zamanda mutlak rahatlık içinde olmak mümkün olur.

Soru: Hayatta bir insana vereceğiniz en basit tavsiye nedir?

Cevap: İlk ve en basit tavsiye, bilinen kurallardır: “Nefret ettiğin şeyi, dostuna yapma” ve “Komşunu kendin gibi sev”.