Category Archives: Kabala

Dünyamız En Karanlık Yerdir

Soru: İnsanın çalıştığı malzemeye göre zihin değişir mi? Örneğin, Kabala bilgeliğini çalışan kişinin zihni ile astronomi çalışan kişinin zihni farklı mıdır?

Cevap: Evet. Kabala bilgeliğini çalışan bir kişi, Yaradan’ın eylemleri hakkında çalışır. Farklı düşünür.

Biri diğerinin içinde olmak üzere beş dünya vardır. Üst ışık tüm dünyalardan merkeze kadar gider. Bu dünyalara Adam Kadmon (İlk İnsan), yani insanın prototipi, Atzilut, Beriya, Yetzira ve Asiya denir. Merkezdeki en küçük daire, içinde yaşadığımız dünyamız olarak adlandırılır.

En karanlık yerde yaşıyoruz, üst ışık ise Ein Sof dünyasından tüm dünyalar aracılığıyla bize ulaşır.

Soru: Etrafımızda çok fazla ışık var ama dünyamızın bölümü karanlıkta mı kalıyor?

Cevap: Kişinin bu ışığa ihtiyacı yoktur, çünkü ihsan etme ışığına dayanamayız. Bizim için ölümdür. Biz sadece egoistik ışığı algılayabiliriz ve onun içinde yaşarız.

“O’ndan Başkası Yok” Mistik Bir Mantra Mı?

Soru: Neden “O’ndan başkası yok”a ulaşma ihtiyacından bu kadar sık söz ediyorsunuz? Her şeyin yukarıdan kaynaklandığını anlamak neden bu kadar zor? Birçok insan bunu biliyor. “O’ndan başkası yok” Kabala ilminde eşsiz bir mantra mıdır?

Cevap: Hayır, bu bir mantra değil, bir hissiyat anlamına gelen bir edinimdir. Bizi tamamen kontrol eden ve bunu açıkça hissettiğimiz bu eşsiz gücün içindeyiz. Bundan daha fazla kaçamazsınız.

Bu hissiyat içinde var olmalıyız. Bu gerçekten doğrudur.

Doğanın tek gücü bu! Bilim adamları ve fizikçilerle konuşsanız bile, bu gerçeği inkar etmeyeceklerdir. “Evet, belli ki öyle, henüz keşfetmemiş olmamıza rağmen” diyeceklerdir.

Üst Sevgiye Nasıl Ulaşılır?

Soru: Üst yönetim gücü sevgidir ve ona akılla ulaşılamaz. Ona nasıl ulaşabiliriz?

Cevap: Üst yönetim gücü sevgidir. Buna ancak kişinin kendi içinde geliştirdiği ölçüde ulaşılabilir. Bizim dünyamızda, koşullarımızda bu duygu hiç yoktur.

Dünyevi sevgimiz egoisttir. Bir kişinin diğerine karşı doğru, doğal, gerçek tutumu değildir. Bununla birlikte, Kabala bize içimizde gerçek sevginin niteliğini oluşturan üst ışığı, üst enerjiyi çekme fırsatı verir.

“İyi Kararlar Nasıl Verilir?” (Linkedin)

Görünüşte, sürekli kararlar veriyoruz. Pratikte ise, bugüne kadar hayatın anlamı veya içimizde saklı olan içsel potansiyel hakkında gerçekten önemli tek bir karar verdiğimiz pek de kesin değil.

Bir an için durup tipik bir gün veya hafta boyunca yaşadığımız her şeyin haritasını çıkarırsak, yaptığımız eylemlerin çoğunun gerçekliğimizin içindeki zorunluluktan çıktığını görürüz. Taahhütlerimiz, önceden belirlenmiş eylem planlarımız, gündemlerimiz vardır. Yaptığımız ana seçimler, ilgilenmemiz gereken en acil şeylerle (ve burada ne yapacağımızı önceden bilmek önemlidir) ve görevlerimizi nasıl önceliklendireceğimiz ve sorumluluklarımızı yerine getirmek için zamanımızı nasıl planlayacağımızla ilgilidir.

Sıradan kararlarda uzmanlara danışmak, güvendiğimiz kişilerin görüşlerini dinlemek vb. iyi bir fikir olabilir. Ancak kendi hayatımızın özüyle ilgili önemli kararlarda en içimizdeki iç sesi dinlemek önemlidir. Sadece.

Ve burada, diğer insanların, hatta ebeveynlerin veya arkadaşların fikirlerine değil, gerçekten bize ait olan en içteki ses için çaba göstermeliyiz. Varlığımızın en önemli sorularını yanıtlamak için gerçek iç benliğimizi dinlemek zorundayız: Ben kimim? Neye doğru çekildim? Ne için yaşamak istiyorum?

Eğer hayatta bizim için neyin en önemli olduğunu ve en anlamlı yaşam hedeflerimizi belirlemek için içsel bir dürtü hissedersek, tüm günlük kararlar bu kılavuzu takip edecek ve sorunsuz bir şekilde yerine oturacaklar.

Genel olarak, akıl ve duygu arasındaki dengeyi korumak önemlidir ve bu basit değildir. Bir yandan akıl, duyguların eksik olduğu yerlerde karar vermeye yardımcı olur. Öte yandan, sadece aklımızı takip edersek, doğru kararı vermeyi sağlayan daha geniş resmi değerlendiremeyebiliriz. Bu nedenle, akıl ve duygu arasındaki denge, duygusal eylemlerin bilinçli bir sürecin sonucu olacağı şekilde birbirlerini tamamlayacağı ve rasyonel kararların onları duygusal olarak da sürdürebileceğimiz şekilde olacağı anlamına gelir.

Gelişimin en ileri düzeyinde, kendimizin yani duygularımızın ve aklımızın, alışkanlıklarımızın ve düşünce kalıplarımızın üzerinde olmayı öğreniriz. Bu da zaten içinde kendi içsel benliğimizi, kendi içimizde neyi ıslah etmemiz gerektiğini ve en iyi kararları vermek için bu sezgileri nasıl kullanacağımızı keşfettiğimiz bir manevi gelişim seviyesidir.

Kabala bilgeliği bize doğamızın ne olduğunu, çevremizdeki dünyanın doğasının ne olduğunu ve evrimin insan ırkını nerede zorunlu olarak ilerlettiğini açıklar. Ve tüm gelişim haritası önümüzde açılmaya başladığında, neyi etkileyebileceğimizi ve neyi yapamayacağımızı, özgür seçimimizin tam olarak nerede olduğunu keşfederiz. Bu, doyurucu ve anlamlı bir yaşam için mümkün olan en üst düzeyde karar verme sürecini tanımlar.

“Bugünün En Önemli Açıklanmamış Hikayesi Nedir?” (Quora)

İnsanlık gelişimine eski Babil’de başladı. Egoizmin insanlık içinde ilk kez alevlendiği yer burasıdır. Kabala bilgeliği, egoizmin sonucuyla birlikte o zamanlarda açığa çıkmaya başladı. Bu, egoizmin nasıl evcilleştirileceğini ve doğayla nasıl dengeye getirileceğini anlatan bir bilgeliktir. Ancak insanlık bu yola girmeyip bencilce gelişmeye devam ettiği için, Kabala ilmi insanlığın gelişiminin sonuna kadar gizlenmiştir. Bu konuda eski kaynaklarda 5000 yıl önce bile yazılanlar bunlardır.

Çağımızda, insanlık her türlü oluşum ve problemler vasıtasıyla egoist gelişimin sonuna gelmiştir. Şimdi ne kadar hatalı ve yanlış bir egoist gelişimin olduğunu görüyoruz. Şimdi bir kez daha, doğayla dengeyi sağlama metodunu kabul edemediğimizde, başladığımız yolun sonunu görmeyi hak ediyoruz. 5.000 yıl sonra egonun maksimum büyümesine ulaştık ve gelişimimiz boyunca ne kadar hata yaptığımızı görüyoruz. Böylece kendimizi o eski zamanlarda içinde bulunduğumuz durumda buluyoruz: Kabala bilgeliği yeniden ifşa oluyor ve onun yardımıyla doğa ile dengemizi yeniden kazanabiliriz – ama bu defa egoist gelişimimizin maksimum seviyesinde.

Geçmişte, gelişimimizi dengeleyebilmiş ve büyüyen ego ile birlikte yavaş yavaş gelişmeye, kendimizi doğayla karşılıklı sevgi içinde dengelemeye başlayabilmiştik. Ancak farklı bir yol izlemek istedik ve böylece Babil Kulesi’ni inşa ettik. Kaynaklar, insanların birbirlerini anlamaktan vazgeçtikleri, birbirlerine karşı nefretle ilerledikleri ve dünyanın farklı ülkelerine yerleştikleri o zamanları, bizim egoistçe nasıl “cennetlere ulaşmak” istediğimizi alegorik olarak anlatırlar.

Bugün bunun fayda sağlamadığını görüyoruz. Bununla beraber, bizler tek bir insanlığa, dünyanın her yerine yerleşmiş tek bir gruba aidiz. Biz yine de, hala aynı bu küçük sistemiz, aynı Babil uygarlığıyız, sadece sekiz milyar insanın büyüklüğüne ulaşmak için büyüdük. Bu önemli değil çünkü buna rağmen Kabala bilgeliğinin bahsettiği doğa ile denge yasasını uygulamakla yükümlüyüz. Kabala’nın bugün bu kadar talep görmesinin ve şimdi herkese ifşa olmasının nedeni budur: doğa ile dengeyi ve huzurlu ve uyumlu bir yaşamı elde etmenin gerçekten nasıl mümkün olduğunu insanlığa göstermek için.

Yemek Sırasında Sessizlik

Soru: Sessizlik unsuru Kabalistik yemeklerde sıklıkla kullanılır. Bunun anlamı nedir?

Cevap: Anlam sessizlikte değil, niyettedir. Manevi yolda dostlarınızla yemek yerken, amaca doğru nasıl birlikte çabalayacağınıza, nasıl birleşeceğinize, şimdi ve sonra Yaradan ile bu bağdan ne kadar daha büyük bir bağ geliştirmek istediğinize dair çok güçlü içsel niyetleri derinlemesine araştırırsınız.

Bu nedenle, insanların sessizce oturmaları çok önemlidir.

Not: Kabalistik melodiler de yemeklerde sıklıkla kullanılır.

Cevap: Evet, İnsanların birlikte söylediği, genellikle sözsüz belirli melodiler vardır.

Tüm bu unsurlar, manevi kaynağa, Yaradan’a olan ortak içsel bağa yükseltmek için, onların içsel olarak bir araya gelmelerine yardımcı olur.

Üst Dünyayı Anlamak Mümkün Mü?

Soru: Akıl, üst evreni nasıl yöneteceğini anlayamıyor. Bu sadece hissedilebilir, ancak muhtemelen öğretmek imkansızdır. Üst dünyayı anlamak mümkün mü?

Cevap: Üst dünya, görmediğimiz ve hissetmediğimiz elektronları ve atomları hayal ettiğimiz gibi tamamen dıştan incelenebilir ve anlaşılabilir. Bu şekilde, manevi öz ve manevi eylemler hakkında bilgi sahibi olabiliriz.

Üst dünyayı ancak egoist alma arzusundan özgecil ihsan etme arzusuna geçişimiz ölçüsünde anlamak mümkündür.

Böyle bir değişiklik, Kabala bilimini çalışmanın etkisi altında yavaş yavaş içimizde meydana gelir.

Soru: Bir Kabalist ilerleme için hangi araçlara sahiptir?

Cevap: Kalbinizde hissetmek ve aklınızla anlamaktan başka bir şey yoktur.

Yaradan’a Dönün!

Soru: Doğal olarak Yaradan’a tabi olduğumu anlarsam, nasıl doğru bir şekilde komşumu kendim gibi sevebilirim?

Cevap: Sadece kendinizi sevdiğiniz için komşunuzu her hangi bir şekilde sevmenin imkansız olduğunu ve size her şeyi Yaradan’ın verdiğini anlarsanız, o zaman O’na dönmelisiniz. Hepsi bu.

Ülkenizde ve genel olarak tüm dünyada olup bitenlerden sadece Yaradan sorumludur. O, bütün bunları, O’na yönelmemiz ve O’ndan doğamızı değiştirmesini istememiz için yapar.

Sonuçta, kendi isteğimizle Yaradan tarafından doğamızın değişmesi ile birlikte, tüm sinyallerin indiği en yüksek yönetim derecesine bir erişim vardır. Böylece, giderek O’nun yönetim düzeyine yükseliriz. Yaradan, evrensel bir yasadır, doğanın küresel gücüdür, her şeyi kendi içinde içerir, mutlak olarak her şeyi üretir ve kontrol eder.

O’na yükselerek, kendi içimizde üzerine çıktığımız alt katmanları hissedebiliriz. Bu yüzden her şeyi O ayarladı. Denilen şey şudur: “Kötü bir eğilim yarattım ve onun nereden geldiğini ve onu kimin düzeltebileceğini anlayacaksınız.” Herhangi bir kötülük, herhangi bir kötü tezahür, O’na dönmeye başlamamız için sadece Yaradan’dan gelir.

Bu çok basittir. Sadece bir araya gelip uygulamaya başlamamız gerekiyor.

Üstelik bunu bir kişinin yapması çok zor; kişi kendisi gibi düşünen insanlardan oluşan bir grubun içinde olmalı. Ne de olsa grubun desteğiyle herkes birbirini Yaradan’a doğru itip doğru yönlendirdiğinde, onlu içinde toplandığında ve aranızda ortak bir sistem oluşturduğunuzda; Yaradan’a, O’nu size karşı tutumunu değiştirmeye zorlayacak bir yakarışta bulunabileceksiniz.

Yaradan, O’ndan bizi değiştirmesini istememiz için sorunları bize özellikle verir. Ve O, Kendisi değişemez, O mutlaktır. O’nun doğasını ve bize karşı olan iyi ve nazik tutumunu anlamaya başlamamız için bizi O değiştirebilir.

Egoist doğamız özgecil bir yapıya dönüştüğü ölçüde, dünyayı, kendimizi ve çevremizdeki herkesi nazik, hoş ve birleşmiş olarak görmeye başlarız. Ama her şeyden önce, yalnızca O’nun bizi ıslah etmesi için Yaradan’a dönerken birbirimize destek olmalıyız.

Genellikle, Yaradan’dan Kendisini değiştirmesi ve bize daha iyi davranması istenir. Ve Kabala bize, O’nun bizi ıslah etmesi için Yaradan’a nasıl döneceğimizi öğretir. O zaman O’nun bize doğru ve iyi davrandığını anlayacağız. Biz değiştikçe, bunu hissetmeye başlayacağız.

Örneğin, bir çocuk, her zaman onu sınırlandıran ve eğiten ebeveynlerinin ona nasıl davrandıklarından hoşlanmaz. Ama daha akıllanınca bunun kendi iyiliği için olduğunu anlar ve her şeyi doğru şekilde kabul eder. Öyleyse iyi çocuklar olmaya çalışalım.

Gezegenler Kaderimizi Kontrol Eder Mi?

Soru: Geleceği planlamak için astroloji ve Ay’ın etkisi gibi bilimleri çalışmalı mıyım?

Cevap: Kabala, gök cisimlerinin ve diğer birçok şeyin sadece üst güçlerin üzerimizdeki etkisinin göstergeleri olduğunu öğretir.

Belirli güçler gezegenlerin hareketini kontrol eder ve böylece kaderimizi etkiler. Ve biz, gezegenlerin hareketiyle aslında, diyelim ki Ay’ın bizi etkileyen kuvvet olduğunu sanırız. Hayır. Ay’ı kontrol eden üst güçtür.

Bu nedenle, Kabala çalışarak, cansız gök cisimlerine değil, kaderimizi yöneten gerçek üst güce erişim kazanırız. Onlar kendi başlarına  hiçbir şey yapmazlar.

Kabalistlerin yıldızların üzerinde olduğu söylenir. Yani ışığın kaynağıyla, göksel ve dünyevi eylemleri, nesneleri ve olguları yöneten üst güçle ilgilenirler ve bu yüzden bize kaderimizi onlar belirliyormuş gibi gelir. Bu hata geçmişten kaynaklanır ve piramitleri ve rahipleriyle Firavunlara kadar uzanır.

“Cesaret Nedir?” (Quora)

Cesaret, dünyaya inat (dünya sana gülse bile, dünya sana inanmasa bile, dünya senin vermek istediğini istemese bile)ayağa kalkmak ve dünyaya neyin fayda sağladığını, dünyaya neyin barış getirdiğini ve bugün insanlığın kurtuluşuna neyin fayda sağladığını tüm dünyaya sevgi, sabır ve yüksek bir moralle anlatmaktır. Böyle bir duruma kısa sürede ulaşamasak da ve bunu açıklamak zor olsa da, alacağımız cevap kabul görmeme, kınama, anlamama ve reddetme olsa da — yine de bizler doğanın genel yasası hakkındaki bilgileri dünyaya getirmekle yükümlüyüz.

Bu inanç değildir ve Yahudilik, İslam, Hıristiyanlık, Konfüçyüsçülük veya Budizm olsun, herhangi bir dinle de ilgili değildir. Bu, dünyanın temel aldığı ve dünyanın onu kabul etmesi gereken evrenin genel yasasıyla ilgilidir. Bu genel doğa kanunu, herkese “Komşunu kendin gibi sev” ilkesine göre davranmak zorunda olduğumuzu belirtir. Doğa bizi buna zorluyor. Bu nedenle, mümkün olduğu kadar çok araç ve formatla bunu dünyaya tekrar tekrar açıklamamız gerekiyor.

Özünde, herkese olumlu davranmak ve olumlu bağ kurma ihtiyacı hakkındaki bilgeliği yaymak, insanlığın sahip olduğu en büyük cesarettir. Böyle bir süreçte, aklımız ve gururumuzla başkalarına karşı tavır almayız, tam tersine insanlığa hizmet ettiğimizi, herkesin altında olduğumuzu ve herkese ihtiyacımız olduğunu hisseder ve onlar için en iyisini dileriz.

Gerçek cesaret budur ve bu şekilde her şeyden önce egomuza meydan okur ve kendimizi dünyanın hizmetkârı yaparız. Sadece egonun üstesinden gelenler gerçek kahramanlar olabilir.