Category Archives: Kabala

Işığa Nasıl Geçilir?

Bizler, sanki bilincini kaybetmiş gibi manevi süreçte hiçbir şey görmediğimizi anlamalıyız. Manevi dünyadan tamamen kopuğuz ve eğer bu bilince geri dönmek istiyorsak, Kabala bilgeliğinin öğrettiklerini yerine getirmeliyiz: kendimizi egomuzdan ayırmak ve kendi dışımızda başkasının arzusuyla bütünleşmek.

Yabancı bir arzu, Yaradan’ın bana tamamen zıt olan arzusudur ve bu yüzden ona öylece geçiş yapamam. Kendimden Yaradan’a nasıl geçiş yapabilirim? Bunu yapmak için bana bir araç verildi: grup.

Üst ışık Sefirot boyunca yukarıdan aşağıya dört aşamada yayılır -Keter, Hohma, Bina, Zeir Anpin ve Malhut- ve Malhut’un içinde alma arzusunu inşa eder. Ve ışığa geçmek için aynı basamakları tekrar tırmanmak zorundayım.

Eğer bir on’lu grup toplar ve kendimi onların önünde ilk yüksek Sefirot’a doğru Malhut olarak iptal edersem, o zaman Keter gibi olma arzumu ifade ederim. Onlu grubun, grubun yardımıyla kendi tarafımdan Yaradan’ın tarafına geçerim. Tüm imtiyaz budur.

Yaradan’ı Neden Yumuşatamıyoruz?

Yaratılışın amacına yükseldikçe, bize ifşa edilen egoizm daha büyük ve daha saldırgan hale gelir. Yazıldığı gibi: “Dostundan daha yüce olanın eğilimi daha büyüktür.” Biz bu egoist arzuyu ıslah ederiz ve bu şekilde yükseliriz.

Yükselebilmemizin tek yolu, bilgi ağacının günahından yani Adam HaRishon sisteminin parçalanmasından miras aldığımız kırık arzular dağına tırmanmaktır. Yaradan, bize çalışma ve ıslah için bir yer vermek için bu sistemi kasten kırdı.

Düşüş bitmiyor, sadece yoğunlaşıyorsa o zaman onu yeterince ıslah edememişimdir. Bu düşüşle onluya daha da fazla dahil olmam ve bu düşüşü bir yükselişe dönüştürmek için herkesi dahil etmeye çalışmam gerekiyor.

Bizler bu şekilde ilerleriz: bir düşüş, sonra aynı yüksekliğe bir çıkış, sonra daha da derin bir düşüş, daha da yüksek bir yükseliş, ta ki en derin düşüşe gelene kadar ve sonra maksimum yüksekliğe, nihai ıslah seviyesine çıkana kadar yükseliş.

Bu nedenle yükselişin derecelerini tırmanabilmek ve düşüşlerde mümkün olduğunca az kalabilmek için grup içinde kendimizi daha çok güçlendirmemiz gerekiyor.

Mümkün olan her şeyi yaptıysam ama yine de düşüş durumundan çıkamıyorsam, Yaradan bana burada bir duanın eksik olduğunu gösteriyor demektir.

Yükseliş için iki koşul vardır:

  1. Grup içinde bağ;
  2. Yukarıdan yardım.

Yukarıdan yardım alabilmek için düşüşten bir dua yükseltmem gerekiyor, MAN ve yukarıdan yardım almam gerekiyor, MAD. O zaman yükselmek için gücüm olacaktır.

Bütün bunları grup içinde uygulamam gerekir. Eğer kişi bir grupta değilse ve MAN’ı dostlarıyla birlikte yükseltemiyorsa, yukarıdan yardım, MAD alamaz ve yükselemez. Sonra bu yörüngeden çıkar ve eski durumuna geri döner. Grup içinde bağ olmadan daha yüksek bir dereceye yükselmez.

Bu nedenle, egoizminin içinde kalır ve öğretmene, gruba ve Yaradan’a lanet okuyarak içindeki her şeyi tartar. Bunun neden başına geldiğini anlamak için, bu egoizm üzerinde her gün çalışması gerektiği üzerine doğru bir hesaplama yapabilirdi.

Yükseliş için özel bir asansöre ihtiyacımız var: grup içinde bağ ve Yaradan’a bir talep. Asansöre giriyorum yani gruba giriyorum, Yaradan’a dönüyorum ve O sadece beni değil hepimizi birlikte yükseltiyor.

Kabala bize doğanın kanunlarını açıklar. Onlarla hemfikir olsak da olmasak da değiştirilemezler. İlerlemek istiyorsanız, onları inceleyin ve tutun. Doğa yasalarını öğrenmez ve onları tutmazsak, hiçbir şey yardımcı olmaz. Yaradan onlarda hiçbir şeyi değiştirmeyecek. O’nu yumuşatamayacağız ve O’na doğanın kanunlarını değiştirmesi için yalvarmayacağız. Bu asla olmadı ve asla olmayacak. Sonuçta, Yaradan’ın Kendisi doğadır.

Gezegenin Nüfusunu Azaltmak Gerekli Mi?

Soru: Dünya küreselleşmekte. Birçok ekonomist ve bilim adamı bu konuyla ilgili yazmakta. Ama Kabala açısından, bu bilgi bana sıradan bir insan olarak ne verir?

Cevap: Bu bilgi, nereye gittiğimizi anlamıyorsa, kişiye hiçbir şey vermez. Küreselleşme dünyanın yuvarlak olduğunu ve hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu gösterir.

Dahası, burada iki tür ilişki vardır. Ya zayıf, egoist bir şekilde bağlıyızdır ve o zaman kavgalara girip birbirimizden kopmaya başlarız ya da bir şekilde aramızda uygun iletişim yollarını bulabiliriz.

Bu nedenle, bir yandan, ciddi bilimsel hesaplamalara göre, gezegenin nüfusunu %60 ila %70 oranında azaltmak gerekiyor, yoksa gezegen bizi desteklemeyecektir.

Ya da kendimizi doğayla karşı karşıya bırakabilir ve muazzam acılar, salgın hastalıklar veya savaşlarla nüfusumuzu hızla ve acımasız bir şekilde azaltabiliriz.

Veya bu, kendimizi azaltmadan ve hatta belki daha da geliştirerek (bizimle doğa arasında doğru bağlantıyı bulursak) bizim tarafımızdan farklı bir şekilde yapılabilir. Ve doğa bize karşı gelmeyecek, ama bizim ona davrandığımız gibi bize iyi davranacaktır.

 

Arzu İle Çalışmak Mümkün Olmadığında

Soru: Maneviyatta “öldürmek” nedir?

Cevap: Eğer arzu doğru ıslah edilemezse ve henüz onunla çalışamıyorsam, onu öldürdüm denir.

Soru: Kasıt olmadan öldürmek ne anlama geliyor?

Cevap: Çalışmam için bana verilen şeyi yerine getiremediğimde olur. Ya da bunun tam tersi olabilir, bana egoist bir arzu verilmiştir ve ben onu pozitif, özgecil bir arzuya dönüştürmek yerine sadece öldürmüşümdür.

Onun doğru şekilde üstesinden gelemedim ama ben sanki onu yok etmiş gibiyimdir, şimdilik benden kaybolur. Aslında hiçbir yere gitmez ama ben artık onunla çalışamam.

Soru: O zaman benim içimdeki yargıç kim?

Cevap: Esasen, bu bir sonraki derecemdeki benim. Ayrıca beni ileriye götüren diğer gruplar, dostlar ve Joshua, hepsi bana nerede olduğumu açıklayan özel güçlerdir.

Prensipte, yargıç, bir sonraki daha yüksek dereceden, daha düşük seviyeye bakış açısıdır.

 

Evrenin Zıt Uçlarında Yan Yana

Bağa ulaşmak için, fiziksel olarak aynı odada mı yoksa birbirimizden çok uzakta mı olduğumuz önemli değildir. Maneviyatta önemli olan fiziksel mesafe değil, arzudur. Eğer arzularımız aynı amaca yönelikse biz beraberiz, yan yanayız demektir.

Evrenin zıt uçlarında olabiliriz, ancak tüm bu maddi evren, içindeki yıldızları ve galaksileriyle birlikte sonsuz manevi dünyanın içinde yalnızca küçük bir noktadır.

Ne de olsa, sonsuzluk bir sonun olmadığı anlamına gelmez, “son” arzunun tam olarak gerçekleştiği yerdir.

İnsan Derecesi Ve Geri Kalanı Arasındaki Fark

Soru: İnsanlar uzun zaman ülkelerin kurulmasıyla ilgilendiler. Bu konuda yaygın olarak kabul edilen dokuz teori var. Kabala bu süreci alma arzusunun gelişimi olarak görüyor. Nedir bu süreç?

Cevap: Ben ne siyaset bilimcisiyim ne de devletlerin oluşumunda uzmanım. Ama bilim adamlarını dinlediğimde, ne kadar anlaşılamaz olduklarını görüyorum: her birinin kendi teorileri var ve bu teorilerden bir sürü var, bilim adamları onlarla dolu.

Kabala her şeyi çok daha basit bir şekilde açıklar. Yaratılış özü, haz alma arzusudur yani egoist bir arzudur.

Cansız, bitkisel ve hayvansal dünyada bu arzu, varlığının korunmasında ilkel bir biçimde kendini gösterir.  Kristaller, mineraller ve metaller yapılarını korumaya çalışırlar, kristal kafes, atomlar veya moleküllerin yapısında olduğu gibi.

Bir bitki, doğal olarak, zevk alma, hayatla dolma arzusuna en uygunu ilkesine göre var olabilmek için hayatta kalmaya çalışır. Hayvan organizmaları da hareket etme, belirli bir şekilde çoğalma yeteneğine sahiplerdir, çünkü egoizmleri böyle bir gerçekleşmeyi gerektirir.

İnsana gelince, bu arzu kendini, kişinin kendini başkalarıyla kıyaslamasıyla yeni arzular edinmesiyle kıskançlık, çekememezlik ve acı şeklinde gösterir; başkalarına bakarak yeni arzular çeker. Yani yabancı arzuların akışı nedeniyle gelişmek için sonsuz bir yeteneği vardır. Kıskançlık ve çekememezlik yüzünden her zaman kendisi için yeni hedefler bulur.

Bu nedenle, insan seviyesi diğerlerinden çok farklıdır. Örneğin, Büyük Patlama’dan ve evrenin daha da genişlemesinden sonra oluşan cansız doğa, belirli yasalara göre gelişir ve bununla ilgili herhangi bir sorun yoktur.

Bitkisel doğa var olur, ölür, yeniden doğar ve böylece milyonlarca yıldır değişmektedir. Canlı doğada da özel bir şey olmaz; hayvanların alışkanlıklarını ve karakterlerini biliyoruz. Doğru, farklı hayvanlar ve hatta çeşitli türleri nispeten farklı karakterlere sahiptir ama hayatı boyunca önemli değişiklikler yaşayan bir insan gibi değil.

İnsanlar kendi aralarında doğal olmayan, anlaşılmaz kombinasyonlar kurarlar. Bu, bir çiftin yavruları doğurduğu, büyüttüğü hayvanlar dünyasında olduğu gibi sadece bir aile değildir,  varlıklarının amacı da budur.

Hayvanlar, belirli gruplar veya daha büyük sürüler kurarak, hiç hata yapmaksızın içgüdüsel doğa yasasına göre yaşarlar. Fakat bütün bunlar içgüdüyle yönetilir ve asla değişmez. Liderler değişir, ancak yaşam tarzının kendisi her hayvan türü için sabittir.

Bir insan için böyle değildir. Egoizmi değiştikçe, kendi etrafında yarattığı şeyler de değişir. Bir zamanlar insanlar da hayvanlar gibi gruplar halinde yaşamışlardı. Belki de ortak çocukları, ortak eşleri ve ortak kocaları vardı.

Daha büyük egoizmin tezahürü ile paylaşılmaya başlandı. Fakat birbirlerini destekleme, kendilerini vahşi hayvanlardan koruma ya da birlikte avlanmaya gitme ihtiyacı ortadan kalktığında, insanlar birbirlerinden ayrılmaya ve kendi hanelerini kurmaya başladılar. Yavaş yavaş, uzmanlıklar bu şekilde oluştu: biri ayakkabıcı, biri demirci vs.

Yani çeşitli gruplar ve klanlar oluşturulmuş, insanlar arasında çok karmaşık bir ilişki sistemi kurulmuş, avukatlara, ekonomistlere ve diğer uzmanlara ihtiyaç duyulmuştur.

Bütün bunlar antik dünyada bile bağlantı sistemini korumak için vardı: mahkemeler, ordu, vergi tahsildarları ve diğer her şey.

İçsel egoizmi nedeniyle sürekli gelişen insan bedeni bizden, sıradan bir insanın anlayamadığı yeni, giderek karmaşıklaşan ve kafa karıştırıcı bir organizasyon talep etmektedir.

Dünyamız Manevi Bir Yükseliş Noktasıdır

Yaşadığımız dünya, üst dünyanın ardı ardına alçalması ve “dünyamız” denilen son noktaya ulaşana dek giderek kendini küçültmesiyle oluşmuştur. Bu manevi yükseliş için en iyi koşuldur.

Yükseldikçe, bu koşulu unutmuyoruz, aksine onu yeni bir şekilde kavramaya, hissetmeye, onaylamaya, haklı çıkarmaya başlarız. Mükemmellikten uzak olan bu en alçak dünya sayesinde, yükselmekte olduğumuz mükemmelliği takdir edebileceğimizi görürüz.

Aynı zamanda, manevi dünyayı gittikçe daha fazla genişletip açarız ve özellikle bizim için yaratılmış olan içinde bulunduğumuz bu koşulun bir ceza olarak değil, mükemmelliğin tam tersi olarak mecbur edildiğini anlamaya başlarız. Ve iki dünya arasındaki kıyaslamayla üst dünyanın ne kadar mükemmel olduğunun farkına varabiliriz.

Bu nedenle, eğer kişi dünyamıza bir yükseliş noktası olarak doğru davranmaya başlarsa, artık onu lanetlemez, onu nasıl kullanacağını bilir, takdir eder ve değer verir. Bu dünya bizim için gerçekten iyi bir başlangıçtır.

Soru: Bu hissiyat düzeyinde değil de sadece algı düzeyinde mi oluyor?

Cevap: Bu, onu nasıl anladığınıza bağlıdır. Örneğin, hastalanırsam, doktor bana iğne yapar. Bu canımı yakar, hoş değildir ama minnettarlıkla katlanırım ve hizmeti için ona ödeme yaparım çünkü bunun iyi bir sonuç vereceğini bilirim. Bu nedenle, doktor bir aracı olarak benim gözümde haklıdır, istenendir.

Yani, nihai sonucu görmek için gözlerinizi açmanız yeterlidir. Kabala’nın bize verdiği şey budur. Ve o zaman bütün bu dünya gerekli, arzulanan ve doğru hale gelir; karşıt duruma dayanarak mükemmelliğe ulaşmak için onu nasıl kullanacağınızı bilirsiniz.

Soru: Bu bağlamda, dünyamızı bir şekilde geliştirmek/iyileştirmek mi istiyoruz?

Cevap: Hayır. Sadece kendimizi yükseltmemiz gerekiyor. Dünyayı değiştirecek hiçbir şey yok. Sürekli onu iyileştirmeye çalışıyoruz ama daha da kötüye gidiyor çünkü dünyayı değil kendimizi değiştirmek zorundayız.

Her Şeyi Kontrol Edin!

Soru: Bir kişinin üst dünyanın idrakine ancak Kabala yardımıyla gelebileceğini söylüyorsunuz. Peki insan idrakinin açılmasını başardıklarını iddia eden diğer yöntemler için ne dersiniz?

Cevap: Tıpkı benim gibi, kimseye güvenmemelisiniz. Bu dünyada neden bana ya da başka birine güvenesiniz ki? Biri daha uzun sakallı olacak, diğeri daha güzel konuşacak, üçüncü biri ise sizi başka bir şekilde manipüle edecek. Her şeyi kendiniz kontrol etmek zorundasınız.

Ve öncelikle doğru şekilde kontrol ettiğinizden emin olmalısınız. Yani herhangi bir bilim adamı gibi uyguladığınız test yardımıyla duyularınızı, düşüncelerinizi, araçlarınızı kalibre etmeniz gerekir.

Başka? Diyelim ki artık birine güvenmeye başladınız. Bütün hayatınız böyle geçecek ve sonunda yanlış şeye inandığına ikna olacaksınız. Bir dahaki sefere bu dünyada olduğunuzda, gözleriniz kapalı olarak başka bir öğretiye inanacak ve onu izleyeceksiniz.

Kabala der ki: “Hayır, İlk önce gerçekte ne kullandığımızı, neyin deneyimlendiğini, onu doğru bir şekilde oluşturduğumuzu ve doğru bir şekilde analiz edip etmediğimizi kontrol etmemiz ve ancak ondan sonra bu sisteme doğru yaklaşmamız gerekir.”

Yeni bir öğrenci olarak Kabala’ya geldiğimde, iyi hissettiğim tek metod buydu. Bir şeye inanabileceğimi hayal bile etmemiştim. Neyde? Tanrı’nın varlığı hakkında bana ne söylendi ki? Ben inanmak istemiyorum! Bilmek istiyorum!

Kabala sizin için bilginin ifşa olmasını sağlar. Üst dünyayı yani dünyamızın ötesinde duran ve onu kontrol eden ek bir sistemi algılarsınız. Onun içine girersiniz ve onu görmeye başlarsınız. Bu size bu maddesellik aracılığı ile gösterilir.  Bu maddeselliğin nasıl işlediğini, tüm parçalarının nasıl birbirine bağlı olduğunu görürsünüz. Tüm metotlar sadece bunun hakkında konuşur ancak Kabalist bunu görür. Onunla çalışır.

Hayatın anlamını soran her insan, her şeyi bizzat yaşamak zorundadır. Hiç kimse onun yerine bunu yapamaz.

Ve eğer kişinin kalbi başka bir metotta rahat ederse, bırakın orada kalsın. Kabala hiçbir şekilde kimseyi kendine zorla çekmez veya propaganda yapmaz. Kabala binlerce yıl boyunca gizlendi çünkü insanlığın buna ihtiyacı yoktu, insanların hayatın anlamı hakkında acil bir sorusu yoktu. Ama o zamanlar insanlık şimdi olduğu kadar birbiriyle bağlı değildi.

Kabala İstisnasız Herkes İçindir

Soru: Hayatın anlamı ile ilgilenen birinin neden Kabala çalışabileceğini düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu sözlerimi, Babilli önder İbrahim’in Kabala’yı herkese ifşa ettiği antik Babil’de olanlara dayandırıyorum. O,  Kabala öğretmeye başladığı küçük bir grup insanı topladı, onları bir ulus adı altında topladı ve daha sonra onları Babil’den çıkardı.

Ama bu bir ulus değildi, sadece eski Babil uygarlığından uzaklaşan bir gruptu. Sonuç olarak, Kabalistik metodoloji tüm dünyaya sunulmalıdır.

Yorum: Kabala çalışmak isteyen insanlar var ama araştırırken çeşitli rabbilere yöneliyorlar ve onlar sadece dindar bir Yahudi’nin Kabala öğrenebileceği ve bir kadının kesinlikle çalışamayacağı gibi argümanlarla mümkün olan her şekilde insanları caydırılıyorlar.

Cevabım: Kabala’nın bize neden verildiğini anlamayan insanlar hakkında ne söylenebilir ki? İstisnasız herkese öğreten iki tarihi şahsiyet olan İbrahim ve Sarah’dan örnek almalıyız. Tora da şöyle der: “Ve herkes Beni tanıyacak, genç ve yaşlı. Ve benim evime tüm uluslar için dua evi denilecek.”

Hangisini Seçmeli: 10 Milyon Dolar Mı Yoksa Hayatın Anlamı Mı?

Soru: Zor bir dönemden geçiyoruz, insanlar açıkça olgunlaştı, birçoğu hayatlarını yeniden gözden geçiriyor ve geleceği düşünüyor. Bu çerçevede sosyologlar basit bir soru sordular: “Ne tercih edersiniz: hayatın anlamını aramak mı yoksa piyangoda 10 milyon dolar kazanmak mı?” %85’i parayı seçti.

Yakın gelecekte Kabala kursları açacağız. İnsanlara ne söylerdiniz? Bu kurslarda ne bulacaklar? Hayatın anlamı mı ya da ya da paranın eşdeğeri günümüze, geleceğe ya da başka bir şeye güvenmek mi?

Cevap: Dünyamızın küçük bir küre olduğunu anlıyorsunuz ve üzerinde uçuyoruz, onu Munchausen gibi [Baron Munchausen’in Rusya’daki Muhteşem Seyahatleri ve Kampanyalarının Anlatısında] çekirdekten havasız boşluğa, henüz bizi canlandırmaya, desteklemeye, beslemeye veya sulamaya kesinlikle hazır olmayan, karanlık uzaya, ölü uzaya dek sürüyoruz.

Bu durumda, yalnızca evrenimizin bu küçük parçasında özel koşullar olması nedeniyle yaşıyoruz. Dahası, evrende bu tür koşullar ne kadar aranırsa aransın, asla mevcut değildir!

Bu mavi gezegen çok özeldir. Ve eğer ona özen göstermezsek, o zaman orada varlığımızı sonlandıracağız. Dolayısıyla bizim için en önemli şeyin para olmadığını düşünüyorum. Bizim için en önemli şey gezegenimizi korumaktır.

Fakat onu korumak için, var olan ve onun bağlı olduğu güçleri bilmemiz gerekir. İşte bu yüzden Dünya denen bu küçük canlı organizma gerçek canlı bir organizmadır! Onun sayesinde varız, o da var olmalı. O yüzden, her şeyden önce bunu düşünmeliyiz.

Dünyada her yıl kitle imha silahlarına trilyonlarca dolar harcandığını duyduğumda kendimi çok kötü hissediyorum. Çünkü bugün bu dünyanın yanlış yöne sürüklenmesi için güçlü, modern bir atom bombası yeterli. Bariz bir şekilde yanlış yola!

Yörüngesi azıcık kaysa, bir şey olsa, bittik! Hayat, yaşadığımız küçük bir pandemi yüzünden değil, çevresel koşulların bu kadar çok bozuluyor olmasından değişiyor, nefes bile alamıyoruz, bu kadar radyasyonla var olamayız vb.

Bence bu en önemli şeydir. Dünyanın sürdürülebilir gelişiminin gerekliliği ve içinde bulunduğumuz koşullar gereği, öncelikle atmosfere, içinde yaşadığımız çevreye özen göstermeliyiz. Kabala tam olarak bundan, geleceğimize nasıl düzgün bir şekilde bakmamız gerektiğinden bahseder.

Soru: Ve bu mavi küreyi her şeyin temeli olarak mı koydunuz?

Cevap: Evet. Mavi çünkü hala üzerinde küçük bir oksijen bloğu var. Ama uzanması için oksijen bloğu kalmadığında, o zaman işler değişecek! Mars gibi kırmızıya, Venüs gibi maviye ya da başka bir şeye dönüşecek. Kırmızıya, maviye dönecek ve bitecek.

Soru: Ya sonra? Kabalistler ekolojist değiller, hadi “Ekolojiyi kurtaralım” demezler.

Cevap: Hayır. Ancak ben sadece var olmaya devam etmek isteyen, bu Dünya’da yaşmaya devam etmek isteyen insanlara sesleniyorum. Bu yüzden diyorum ki, 10 milyon dolar yerine hayatınız, güvenliğiniz ve gelişiminiz için çok daha fazlasını yapabilirsiniz.

Soru: Peki hayatın anlamını bunun içinde bulacaklar mı?

Cevap: Kabala ilmine iyice dalmadıkça hayatın anlamını hiçbir şeyde bulamazlar. Daldıklarındaysa sadece hayatın anlamını değil, hayatın kaynağı ile de bir bağ kuracaklar. Ve onun aracılığıyla, genel olarak var olan her şeyin, evrenin, Dünya’nın, kendilerinin, her dakika başlarına gelen her şeyin, olmuş ve olacak her şeyin anlamını zaten bulacaklar. Bütün bunları ancak dünyayı doğru anlamaya başlarlarsa bulacaklardır.

Soru: Sizce Kabala kurslarımızda buna gelecekler mi?

Cevap: Evet. Bunu başka hiç bir yerde bulamazlar. Bence bu zaten kanıtlanabilir ve başka bir yerde bir şey bulmaya çalışmanıza gerek yok. Kabala bilimi, diğer tüm bilimler, teoriler, felsefeler vb. ile karşılaştırıldığında, böyle pratik bir metodoloji ortaya koyar ve cinsiyeti veya dini ne olursa olsun herkesi bu konuda ustalaşmaya ve hayatın anlamı sorusunun ötesine, yani hayatın kaynağına davet ediyor.

Ve o zaman kesinlikle kişinin içinde ortaya çıkan tüm sorular, soruyu sormadan önce bile ona net hale gelir.

Sizleri dersleri almaya davet ediyorum. Günümüzde bir kişi bu soruları kendisi için cevaplayamıyorsa, o zaman kendini düzgün bir şekilde donatamayacağına inanıyorum.

Soru: Hangi sorular?

Cevap: Hayatın anlamı. Neden bunlar oluyor? Her şeyi nasıl düzeltebilirim? Bunlar varoluşun en temel sorularıdır.

O halde bu bilimde ustalaşmak zorundayız. Zor değil. Laboratuardaki bir bilim adamı vb. gibi içinde olmaktan, içinde çalışmaya başlamaktan bahsetmiyorum. Hayır.

Bu, bir insanın kendi kaderinin yaratıcısı olabileceği ölçüde, formdadır.

Soru: Yani kendi kaderinizin yaratıcısı olabilir misiniz?

Cevap: Elbette! Yaratıcı olun!

Soru: Kendi kaderinizin yaratıcısı olmak mükemmel bir şey mi?

Cevap: Evet. Olmalıyız da. Yaradan her şeyi yaptı, hazırladı, yarattı ve bize ihtiyaç duyulan her şeyi bilme, anlama, değiştirme ve düzeltme fırsatı verdi ve böylece kendimiz için mümkün olduğunca rahat hale getirebileceğimiz bir dünyada yaşamamızı sağladı.