Category Archives: Birlik

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 2

İsrail halkının on kabilesi neden kayboldu?

Yahudi halkının birliğinin zirvesi Kral Süleyman döneminde idi. Onun ölümünden sonra, Nebukadnetsar’ın İsrail’i fethine ve esirleri sürgüne götürmesine kadar insanlar arasındaki bağda yavaş yavaş azalma yaşandı. Bu hem fiziksel hem de içsel düzeyde oldu.

Tabii ki, çok savaştılar, acı çektiler, mücadele ettiler ve konumlarından kolayca vazgeçmediler. Fakat yine de, egoizm gelişirken buna direnmek çok zordur.

Yorum: Baal HaSulam’a göre Yahudiler, hala manevi topluluk hissiyatı içinde kalanlara ve onu terk edenlere ve tamamen egoizmleri tarafından yönetilenlere ayrıldı.

Benim cevabım: Buna, on kabilenin dünyanın tüm ulusları arasında dağıldığı, on kabilenin on ikiden ayrılması denir.

Soru: Genellikle, Yahudiler asimile olduklarında, onları bir arada tutan antisemitizm yasası yürürlüğe girer. Bu yasanın yürürlüğe girmediği yegane olay buydu ve on kabile ortadan kayboldu. Bu güne kadar da onların nerede olduklarını bilmiyoruz. Bunun nedeni nedir?

Cevap: Söyleyemem. Ama yakında bunu öğreneceğiz. Onlar ve iki kabile arasındaki bağın kopması nedeniyle ortadan kayboldukları açıktır.

Her halükarda, kayıp on kabile geri dönecek. Bu, günlerin sonunda ifşa olmalıdır.

Soru: Doğada gizemler olmalı mı?

Cevap: Bu bir gizem değildir. Onlar, dünyanın bütün uluslarının arzularını özümsemek ve bu arzularla geri dönmek için kayboldular.

Kabalistler bunun olması gerektiğini söylüyorlar çünkü tam bir ıslah için dünyanın tüm uluslarının egoizmine ihtiyacımız var.

Bu nedenle, önce kendi egoizmini ıslah etmesi, daha sonra dünya uluslarının içinde absorbe edilen on kabileyi çekmesi ve tüm on iki kabilenin ıslahını tamamlaması gereken, küçük bir grup var. Ve daha sonra bu tüm dünyaya yayılacak.

Bu arada, biz ilk aşamada, geri kalan iki buçuk kabilenin ıslahı içindeyiz.

Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi için: Yahudi Seçimi: Birlik veya Antisemitizm, Yahudi Sosyal Anlaşmazlığının Bir Yansıması Olarak Antisemitizm Üzerine Tarihsel Gerçekler, adlı kitaplarımı okuyun.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 1

Birbirinden Nefret Etmenin Nedeni

Soru: Yahudi halkının gelişim tarihi boyunca, aralarında her zaman nefret ortaya çıktı. Bu, Mısır’dan çıkan İsrail halkının Mısır’da “büyük karışma” (Erev Rav) ile karşı karşıya gelmesiyle başladı. Bu çatışma İsrail kabileleri arasında çölde devam etti.

M.Ö. 10. yüzyılın sonunda, İsrail Krallıkları ve Yahuda arasında bir bölünme başladı ve aralarında çekişmeye yol açtı. Daha sonra, iktidardaki seçkinler içinde patlak veren nefret, Birinci Tapınağın yıkılmasına yol açtı. Sonra Makabilerin Helenistik Yahudilerle savaşı, gruplara bölünme, Roma İmparatorluğu zamanında kardeş sevgisinin yıkılışı ve İkinci Tapınağın çöküşü oldu.

Ortaçağ İspanya’sında ilk engizisyon mahkemesi üyeleri Yahudilerdi. On altıncı yüzyılda, Yahudilerin en büyük Kabalist Ari’ye karşı olan ihmaller ve sert ifadeler belgelenmiştir. Yirminci yüzyılın başında Rav Kuk ve Baal HaSulam kitaplarının yayınlanması hakkında hahamlık yasağı vardı.

Bu liste uzayıp gider.

Bugün, yaklaşık 50 sağ ve sol blok parti sayısıyla, bu çatışma hali hazırda İsrail devletinin kendisinde görülmektedir. Yahudiler arasındaki nefretin nedeni nedir?

Cevap: Bu nefret ideolojik, doğal ve tamamen farklı seviyelerde beliriyor. Gerçek şu ki, İbrahim’in çağrısında, birlikte büyük bir grup oluşturan İsrail ulusu, tüm Babil halklarının temsilcilerinden toplandı.

İbrahim onları doğal kökenleri, karakterleri vb. nedenlerle aralarında olan tüm ayrılıkların üzerinde birliğe çağırdı. İnsanlar tek bir bütün, tek bir aile ya da tek kalpte tek adam olmak için çok ciddi bir şekilde kendi üzerlerinde çalıştılar. O günlerde her şey biraz farklıydı.

Bu şekilde kişisel egoizmlerini bastırmak ve başkalarıyla dostça bağ kurma seviyesine yükselmek için sürekli kendi içlerinde savaşarak yıllarca ilerlediler.

Böylece “Mısır sürgünü” veya esareti olarak adlandırılan, bir dönemden geçtiler. Egoizmleri o kadar yükseldi ki gerçekten birbirlerinden ayrıldılar; egoizm onları ayırdı. Bu, Firavun’un (egoizm) üzerlerinde hükmettiği “Mısır sürgünü”dür. Ancak daha sonra karşılıklı reddedilişin üstesinden gelmeyi başardılar, bu da Mısır’dan çıkmalarına ve farklı bir düzeyde bir sonraki birliklerine yol açtı.

Mısır sürgünü döneminde içlerinde gelişen egoizmin üzerine çıkmak için, yukarıdan yeni bir güç, üst ışık, Tora’nın ışığı, yani ihsan etme ve sevginin gücü, karşılıklılık ve çekim gücünü almak zorundaydılar.

Bunu aldılar ve birlikte kalmak için onunla çalışmaya başladılar. Her gün egoizmleri gittikçe büyüdü ve onlar da her seferinde onun üzerine geliştiler. Özgeciliğin, egoizmin üzerindeki kademeli gelişimi, nefretin üzerinde karşılıklı bağ, ulusun, “Tapınak” olarak adlandırılan, güç ve hacim birliğine yol açtı.

Buna ek olarak, koşulları İsrail Toprakları’na giriş olarak adlandırıldı. “Toprak”- “Eretz”, “Ratzon” kelimesinden gelir ve “arzu” anlamına gelir ve “İsrail”, Yaradan için çabalamak anlamına gelir.

Böyle bir bağ seviyesine yükseldikten sonra, kendi aralarında “Tapınak”- ortak bir ev, ortak bir kalp denilen bir ilişki kurabilirler. İçlerindeki egoizm sürekli olarak geliştiği için insanlar, çok kısa bir süre bu koşulun içindeydi. Buna direnemediler ve aralarındaki bağın çöküşü anlamına gelen, Tapınak yıkılana kadar, birbirlerinden ayrılmaya başladılar.

Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi için,  Çok Dar Bir Köprü: Yahudi halkının kaderi ve Bir Demek Başak Gibi: Neden Birlik Ve Karşılıklı Sorumluluk Bu Zamanın Çağrısıdır, adlı kitaplarımı okuyunuz.

Birliğin Özü Ve Kökü, Bölüm 6

Zıtlıkların çeşitliliği ne getirir?

Soru: Anladığım kadarıyla, doğanın amacı, tüm parçalarını kutupsal zıtlıklarının durumuna göre geliştirmek ve sonra birleştirmektir. Böyle bir zıtlıktan ne kazanabiliriz?

Cevap: Olumsuz ve olumlu,  iki güç arasında var olarak, onları dengeye getirmeliyiz. İyi ve kötü yoktur. Onların doğru kombinasyonuna yol açan, zıt parçalar arasında sadece doğru denge vardır.

Soru: Salatada olduğu gibi mi: ne kadar çok malzemeye sahipse, o kadar lezzetlidir?

Cevap: Her şey başlangıçtan itibaren, doğa tarafından kanıtlanmıştır. İnsanlık geliştikçe, doğal olarak, bileşenlerin sayısı artar.

İnsanların nasıl geliştiğini görüyoruz, biri diğerine benzemiyor. Bununla birlikte, doğru bir şekilde etkileşim kurarken ne kadar çeşitli olursak, toplum ve gelişimimiz de o kadar zengin olacaktır.

Virüs Değil Gelişmiş Bir Yazılım (KabNET)

Gelişmiş bir yazılım gibi, COVID-19 bizi işletmekte ve bizi içten değiştirmektedir. Virüs, insan olarak gelişimimizi öne çıkarıyor ve bizler, bencil insan ilişkilerimizi düzeltene kadar salgının devam eden dalgalarını yaşamaya devam edeceğiz.

Doğanın programı ile uyum sağlayana kadar etrafımızdaki durum değişmeyecek.

Koronavirüsü aracılığıyla doğa bizi insan bağlantısını yeniden tanımlamak için arkadan itiyor. Ancak, bizler henüz karşılıklı düşünceye, desteğe ve sorumluluğa yönelik insan ilişkilerini geliştirerek, salgınlara doğru bir şekilde yanıt vermedik. Toplum içindeki sektörler arasındaki sürtüşmeleri azaltmadık. Bu nedenle virüs bize tekrar ve tekrar vuruyor. Onun için, etkileşimlerimizi integral, tamamlayıcı bir şekilde düzenlemeye kendimizi zorlamalıyız.

Tıpkı doğanın tüm parçalarının birbirine bağlı olduğu bir sistem olması gibi, insan ırkı da tüm üyeleri arasında bütünleşik bir bağlantılar ağı geliştirmelidir. Ancak içgüdüsel olarak hareket eden hayvanların aksine, tek bir insanlığın eşit derecede hayati parçaları olana kadar, bilinçli olarak bağ kurmaya doğru ilerlememiz gerekir.

Virüs davranışımızı nasıl algılıyor ve yanıtlıyor? Biz ve virüs aynı doğa sistemindeyiz, tüm gerçekliği kapsayan ve tepkilerimize ve içinde olan her şeye cevap veren geniş bir sistemiz. Davranışlarımız sistemden beklenenin tersini yapmaya devam ederse, egoist ve dar görüşlü olmaya devam ederse, doğanın güçleri bizi tekrar hizaya sokmak için, sistemin daha güçlü bir şekilde yanıt vermesini gerekecektir. Davranışlarımızı değiştirmezsek, dünyanın hiçbir yeri pandemi için kalıcı bir tedavi bulamayacak çünkü virüs mutasyona uğrayacak ve tekrar tekrar kendisinin yeni versiyonlarını oluşturacaktır.

İlk ve en önemli sorun insanların birbirlerine karşı düşmanca tutumudur. Bu nedenle, virüs tam olarak bu karşılıklı önemseme noktasında baskı uygulamaktadır. Baştan sona tutumumuzu yeniden yapılandırmadıkça, birbirimize yaklaşmamıza veya normale dönmemize bile izin vermez. Doğanın, bizim ayrı, bağımsız birimler olduğumuzu hissetmemize bakmaksızın, bizi onun tek integral sisteminin bir parçası olarak gördüğünü anlamamız gerekir.

Diğer taraftan, aramızda düzgün bağlar kurarsak, dünyayı tamamen farklı bir şekilde şekillendirebiliriz. Aramızdaki yeni davranışlara ve ifadelere yol açacak, birbirimize karşı önemli bir algı, zihniyet ve tutum hissedeceğiz. Süreci fark etsek de etmesek de, çevrenin etkisi ile tüm içsel dünyamız daha iyiye doğru değişecek.

Sonunda virüsün geçtiği zaman gelse de eskisinden farklı insanlar olduğumuzu, değiştiğimizi keşfedeceğiz. Artık dünyanın bir köşesinden diğerine koşmak ya da piyasaya her yeni bir telefon modeli çıktığında alışveriş merkezlerine hücum etmek gibi bir dürtümüz olmayacak. Hayat daha basit, daha doğal olacak ve memnuniyetimiz esas olarak insanlar arasındaki daha yüksek kaliteli ilişkilerden gelecek.

Çevremizdeki her şeyle daha sorumlu bir şekilde bağ kurma ihtiyacını, dünyamızı mahveden boş materyalist hedeflerin peşinde koşma ihtiyacını anlayacağız. Şimdiye kadar, elde etme ve biriktirme fikri bizi kontrol altına aldı: İnsan her şeyin en iyisini kendi için almak, servet kazanmak ve her ne pahasına olursa olsun kontrol etmek istedi. Daha da geliştikçe, bir insan türü olarak en iyi yaşamımızın, ilişkilerimizi doğanın geri kalanında var olan bütünlükle uyumlu hale getirdiğimizde olacağını keşfedeceğiz.

Bütünlük, insan evriminde bir sonraki adımdır. Bu fikrin benimsenmesi ve içselleştirilmesi ve insanlar arasında gerçekleşmesi, bizi doğanın en güçlü içsel gücünü, doğanın tüm seviyelerini ve güçlerini tek bir bütünsel sisteme bağlayan tek gücü keşfetmeye götürecektir.

Zamanımızın krizleriyle başa çıkamamamız (dünyamızı her alanda ve her seviyede dolduran tüm karmaşa, bölünmeler ve yolsuzluk), gerçekliğin geri kalanını yöneten dengeli sisteme ne kadar zıt olduğumuzu keşfetmemize yardımcı olur. Öğrenme iki yoldan biriyle olabilir: Koronavirüs gibi daha küresel felaketlerin, tek bir sistemin parçası olduğumuzu, birbirimize bağımlı ve birbirimizin kaderini etkilememizi göstermek için bize vuracağı hoş olmayan yolla ya da kendimizi tek bir bütünsel sistem kavramına soktuğumuz ve aramızda önemseme, karşılıklılık ve tamamlamaya dayanan, yeni niteliksel ilişkiler geliştirmek için koruyucu önlemler almaya başlayarak, daha kolay bir yoldan öğrenebiliriz.

Gelecek kaderimiz, doğanın bütünsel gücünün elindedir. Yani Birbirimize ne kadar yaklaşırsak ve ilişkilerimizle doğa ile bütünleşmek için ince ayar yaparsak, şimdi bizi rahatsız eden tüm sıkıntılardan daha çabuk ve daha acısız bir şekilde kurtulabiliriz. En derin ve en anlamlı yazılımla uyum sağlamak için insani bağımızı iyileştirerek, yepyeni bir insani gelişim seviyesine yükselmeyi başarabiliriz.

Virüsler Sıraya Giriyor

Soru: Dünyanın yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz; örneğin, bu sonbahar?

Cevap: Virüsün gideceğini sanmıyorum. Mutasyona uğrayacak ve değişecek. Doğa bizi rahatsız etmeye başlayacak ve hasta olmamak ve bu darbeleri deneyimlememek için, neye benzememiz gerektiğini düşünmeye zorlayacaktır. Umarım doğadan doğru bir şekilde öğrenir ve ona göre davranırız.

Ve gerçek şu ki şimdi kaç kişinin hastalandığını sayıyor olmamız hiç önemli değil. Tüm sorunlarımızın sadece aramızdaki yanlış karşılıklı ilişkilerden geldiğini açıkça hissetmeliyiz.

Bu nedenle, yaz mı yoksa sonbahar mı olduğu önemli değil. Elbette, mevsimler önemlidir, ancak esas olan şey değildir. Bütün bu virüsler, içimizde ortaya çıkmak için sırada duruyorlar.

Kapitalizm Bitti, Sırada Ne Var? (Medium)

Uzun zamandır ölüyordu ama biz bilmiyorduk. Onu uyguladığımızı düşündük; insanoğlunun bugüne kadar gördüğü en gelişmiş ekonomik sistem sanıyorduk, aslında uzun zamandır kaputtu ya da Webster Sözlüğü ‘ nün tanımladığı gibi “tamamen bitti, yenildi, yok edildi, işlev göremedi”. Gerçekten de kapitalizm, sermayeleştirmeyi amaçladığı güç tarafından yok edildi: insan egosu.

İnsanlığın üzerine ilk kez doğduğunda, kapitalizm doğru zamanda doğru şeydi. Gelişmeyi, sağlıklı rekabeti ve birçok durumda, insanın çok çalışma isteğine dayalı iyi bir yaşam kurma şansını kolaylaştırdı. Ancak son on yıllardır emek ve gelir arasındaki bağlantı parçalandı ve ezildi, yerine finansal sihirbazlık ve siyasi kazanç için finansal gücün sömürülmesi veya tam tersi konuldu.  Ve sadece bağlantıyı kanıtlamak için kendinize şunu sorun: Eğer ülkedeki her endüstri ve her hizmet şu anda rekor seviyelere düşüyorsa, Wall Street nasıl en yüksek rekoru kırıyor? Emek ve kazanç arasındaki bozuk bir bağlantı böyle bir şeydir. Bu yüzden çok az kazanç elde edilir.

Şimdi Koronavirüs sayesinde, kapitalizmin normal seyrini sürdürdüğü belli oluyor. COVID-19’un ilk vurduğu, ilk düşüşten sonra gördüğümüz stoklardaki dalgaların kapitalizmin Son Gösterisi olduğuna inanıyorum. Son çöküşten önce ölmekte olan bir adamın ani iyileşmesi gibi, Wall Street de şu anda kutlama yapıyor. Ama kısa ömürlü olacak. Çok yakında, son düşüşüne başlayacak. Bu daha uzun bir süreç ya da daha kısa bir süreç olabilir, ancak her iki durumda da kapitalizm kendi yolunu çizmiştir.

Bana göre daha rahatsız edici soru “Sırada ne var?” Çünkü eğer dikkatli olmazsak, işaretler yeni bir karanlık dönemi gösteriyor. Radikal güçler giderek daha sertleşiyor ve demokrasiyi ve kapitalizmi devirmeye ve totaliterliği kurmaya çalışıyor. Komünizm, Faşizm veya Nazizm biçimini alabilir, ancak hangisi olursa olsun, normal halktan yararlanamayacaktır.

Ancak, bu sadece boşta kalırsak olur. Bugün dünyanın, parçaları birbirine bağlı olan ayrılmaz bir sistem olduğu herkes için nettir. Her birimizin yaptığı her şey tüm insanlığı etkiler. Böyle bir sistemde sadece kendimizi önemsemek, göze alamayacağımız bir ayrıcalıktır. Hareketlerimizi sadece kendimize göre değil, topluluklarımız, şehirlerimiz, ülkelerimiz ve nihayetinde dünyanın yararına göre hesapladığımız, daha kapsayıcı bir düşünce geliştirmeliyiz. Eğer bunun farkındaysak, o zaman oturup olayların kendi başlarına gelişmesine izin vermek için hiçbir mazeretimiz yoktur. Birbirimizden sorumlu olduğumuz sözünü yaymamız gerekiyor.

Şu anda gördüğümüz şiddetli mücadeleler, sadece nefret ve ayrılığı artırdıkları için, karşılıklı sorumluluk amacına zarar vericidir. Birbirine bağlı ve birbirine bağımlı olmak, birbirimizi önemsediğimiz anlamına gelir. Ve aynı fikirde olmadığım ailemin bir ferdine karşı şiddet gösteremeyeceğim gibi, her ne sebeple olursa olsun hoşlanmasam da başkalarına karşı şiddetten kaçınmalıyım.

Sosyalizmi desteklemiyorum ve kesinlikle herhangi bir komünizmi de desteklemiyorum. Özel bir siyasi bağlantım da yok. Benim ilgim, insanlığın refahı. Buna göre, önemseme, karşılıklı düşünme ve karşılıklı sorumluluğu destekliyorum.

Kapitalizmin yıkılışından sonra ortaya çıkan ekonomik sistem, daha önce hiç denemediğimiz bir şey olacak çünkü aile olmadıkça, birbirimize hiç değer vermedik. Bu yeni ekonominin net bir taslağı yok çünkü henüz birbirimizi önemsemeye başlamadık ama önemsemeye başlar başlamaz, ne yapmamız gerektiğini bileceğiz.

Bu biraz ilk defa anne olmak gibi. İlk çocuğuna sahip olana kadar nasıl anne olacağı hakkında hiçbir fikri yoktur. Ama çocuk doğar doğmaz aniden öğrenir. Yapması gerekeni hisseder çünkü sevgisi, anneliğine rehberlik eder.

Aynı şey önemsemeye dayalı bir toplum için de geçerlidir. İnşa etmeye başlayana kadar nasıl olması gerektiğini bilemeyiz. Ama ilk adımımızı attıktan sonra bilgi, birbirimize olan ilgimizden gelecektir.

Bu mümkün ve acildir. Eğer beklersek radikal, totaliter güçler çok fazla çekiş kazanacak ve toplumu tam tersi yola sokacaktır.

Çeşitliliğin Faydaları (Medium)

Mişna’da (Sotah, 9:15) günlerin sonunda nefretin yükseleceği yazılır. Bugün olanlara baktığımızda, günlerin sonuna yaklaşıyoruz. Sosyal medya, gazeteler ve televizyonda asla bu kadar nefret duyulmadı ve dalga sadece daha da yükseliyor gibi görünüyor. Artık sessiz yer yokmuş gibi ama genel görüş, açıkça zehirlidir. Çizginin dışında tek kelime – çizgiyi aşmak da çok kolaydır –  ve yasaklanırsınız, dünyadan aforoz edilirsiniz.

Son zamanlarda gördüğümüz ırkçı-nefret ve ırkçılık-karşıtı protestolar bu karanlık gelgitin bir parçasıdır. Tüm dalgalar gibi ırkçılığa dayalı isyanların doruk noktası ve inişleri olacaktır, ama bu eğilim kesinlikle dev bir fırtınaya doğrudur.

Nefret orada bitmeyecek. Nefret yoğunlaştıkça ve yayıldıkça, her grup içindeki parçalar ana birliklerden ayrılacak ve birbirlerine karşı savaşacak daha küçük kamplar oluşturacak. Toplum parçalanacak ve anarşi hüküm sürecek. Talmud’da (Sanhedrin 98b), en büyük bilgelerin bile günlerin sonunda yaşamak istemeyeceği yazılmıştır.

Açıkçası, henüz orada değiliz, ama oraya gidiyoruz. Eğer rotayı tersine çevirmezsek, düşündüğümüzden daha erken oraya varcağız.

Nefretin Rolü

Sorun şu ki, nefretin tamamen kötü ve zararlı olduğunu düşünüyoruz. Nefret etmemeye çalışıyoruz ama bunu yaparak daha yoğun bir nefret patlamasıyla yüzleşene kadar onu düzeltme şansını kaçırıyoruz.

Nefret, bizde olmayan her şeye karşı hissettiğimiz antipatidir. Benzersizlik duygumuz ruhumuzun derinliklerine dayanır, ancak iyi bir nedenden dolayı oradadır: Bizler sadece zıtlıklar vasıtasıyla algılarız. Karanlığın duygusunu kavrayamamış olsaydık, ışık olduğunu bilemezdik. Soğuğun ne olduğunu hissetmeseydik sıcaklığı hissedemezdik. Aynı şekilde, nefreti hissetmeseydik, sevgiyi hissedemezdik.

Bu nedenle nefret ortaya çıktığında, onu bastırmaya veya reddetmeye çalışmamalıyız. Bunun yerine nefretimizin nesnesine olan sevgimizi, ortaya çıkan nefretten daha büyük olana kadar arttırmak için bilinçli bir çaba sarf etmeliyiz. Nefretin tezahürüne katılan tüm taraflar çabaya katılırsa, sonuç her zamankinden daha fazla sevgi olacaktır. Tüm taraflar katılmazsa, tüm süreç umutsuzdur.

Toplumun tüm kesimleri bu çabaya girerse, dünyamızdaki sevgiyi daha önce hiç görmediğimiz seviyelere yükseltiriz ve bunun nedeni, bizi uygun bir sevgi seviyesini oluşturmaya zorlayan, benzeri görülmemiş nefret seviyesinden kaynaklanacaktır. Nefretin meşruiyetini inkar ederek, sevgi dünyasını inkar ediyor ve onu yakında gelecek olan nefretin daha yoğun göstergelerine mahkum ediyoruz.

Bu paradigmaya göre, nefret ettiğimiz her şey aslında daha büyük sevgi yaşamak için bir sıçrama tahtasıdır. Eğer bugün, ırklar arasındaki en yoğun nefret ortaya çıkarsa, işte tam olarak sevginin yeni seviyesinin ortaya çıkması gereken yer burasıdır. Ancak, bu, her iki taraf da aralarındaki sevgiyi mevcut nefretin ölçüsünde artırmak için birlikte çalışırsa gerçekleşir.

Bunun tamamen yeni bir fikir olduğunun farkındayım ve bize öğretilmiş olan her şeyle çelişiyor. Ancak öte yandan, bize öğretilenler artık çalışmıyor, bu yüzden yeni bir yön denemenin zamanı geldi.

Fikir basittir: Diğer kişi benden farklı; Diğer kişiden hoşlanmıyorum ve o kişinin incinmesini veya en azından gitmesini istiyorum. Bu nefret, son haftalarda ve aylarda gördüğümüz tüm şiddeti körükleyen şeydir. Eğer onu bu şekilde bırakırsak, tüm ülkeyi havaya uçuracak. Bu yüzden, onun azmasına ve büyümesine izin vermek yerine, hepimiz açıkça sahte olmasına rağmen, birbirimize olan sevgimizi artırmak için bilinçli çaba harcamalıyız. Şaşırtıcı bir şekilde çabalarımız meyve verecek ve bir dakika önce dayanamadığımız insanları sevebileceğimizi göreceğiz.

Çok pratik bir paradigmadır; cesaret ve bağlılık gerektirir, ülkenin tamamen erimekten kaçınması için tek umududur.

Seçme Özgürlüğü, Bölüm 7

Gündelik bakış açıyla “kader”

Soru: Kaderi son ıslaha göre değil de gündelik bakış açıdan düşünürsek: kim olacağım, kiminle evleneceğim, ne tür çocuklara, hangi problemlere sahip olacağım vs. gibi, bu değiştirilebilir mi?

Cevap: Bu çok zor çünkü bunun için gelecekteki çiftleri; yaşamın anlamını, yaşamın amacını, bu amacın gerçekleştirilmesini ve buna ne kadar hazır olduklarını anlama konusunda, önceden eğitmeliyiz.

Bu çiftlerin hazır olduklarını belirlemek demek, neyi feda etmeleri gerektiğini, neleri bırakmaları gerektiğinin aksine, birbirlerine nede yardım etmeleri gerektiğinin ve bu hedefe ulaşmak için birbirlerini nasıl desteklemeleri gerektiğinin anlaşılması demektir. Burada çok fazla çalışma yapılmış olması gerekir.

Umarım bizim neslimizde değilse de bir sonraki nesilde insanlar bunu yapar çünkü insanlık, aile sorunlarına her hangi bir çözümden ayrılma koşuluna gelecektir. İnsanlar evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı bırakacaklar. Buna neden ihtiyaç duyduklarını anlamayacaklar! Cinsel içgüdüleri bile içlerinde “donacak”. Bu, ıstırap konusuyla ele alınacak bir problemdir.

Soru: Ama öte yandan, bir üst gücün olduğunu anlar veya inanırsam ve bu beni yaratılışın amacına götürürse, neden bir şeyi değiştireyim ki?

Cevap: Bu sizi acının yoluna yönlendirir. Bununla birlikte kendinizi bir insan olarak gerçekleştirmezsiniz. Eğer akışla giderseniz, o zaman bir hayvansınız.

Soru: Kendimi değiştirmek için bilinçli çaba göstermezsem, o zaman üst güç benim üzerimde acı formunda mı etki eder?

Cevap: Herhangi bir hayvanda olduğu gibi. O anda size hayvan denir. Ve siz, sadece hedefi kendiniz gördüğünüzde ve ona yakınlaşmak için güç harcadığınız anlarda, insan olarak adlandırılırsınız.

Hayatın Anlamı, Bölüm 8

Niyetimizle Onların Yaradan’a Olan Arzularını Yükselteceğiz

Soru: Hayatın anlamını aramayan insanlarla, Yaradan’ı ifşa etmek mümkün mü?

Cevap: Hayır.

Soru: Yani bu, ortak bir amacı olan bir grup insan olması gerektiği anlamına geliyor? Diğer 8 milyar ne için?

Cevap: Diğerleri, yaşamda hiçbir amaca sahip olmadıklarını, belki henüz Yaradan’ın edinimine değilse de, bir şeye ihtiyaç duyduklarını yavaş yavaş hissedeceklerdir. Bununla birlikte, her türlü olumsuz niteliği, yaşamlarının olumsuz yönlerini hissedecek ve keşfedecekler ve onlardan kurtulmak için, yine Yaradan’a ulaşan gruplarda toplanmak zorunda kalacaklar. Bu seviyede değil ama daha düşük bir seviyede.

Hayatın anlamı, sadece küçük bir grubun kaderidir. Geri kalan 8 milyar, Yaradan’a çeşitli nedenlerle yöneleceklerdir. Örneğin, çocuklarının, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamaları gerektiği vb. için.  Varoluşun anlamı hakkında bir soruları olmayacaktır.

Buna rağmen, onların bazı materyalist hedefler için istekleri yeterli olacaktır çünkü egoist arzularıyla bile bizim arzularımıza girecekler ve bizler niyetimizle Yaradan’a olan arzularını yükseltebileceğiz.

Sadece bir amaç olduğunu bilmeleri yeterlidir ve yavaş yavaş buna alışmak, ona adapte olmak gerekir. Bu, onların niyetlerini özgeciliğe yükseltmeden bile, amacı, kitlelerin içinde ortaya çıkarmak için yeterlidir. Çünkü onlara niyetlerimizi vereceğiz, onlar da bize arzularını verecekler.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 2

Doğanın Deneyi

Soru: Doğanın bizi zorla bütünleşmeye doğru nasıl ittiğini görüyoruz. İlk başta, insanlar hayatta kalmak için birleştiklerinde bu, kabile, toplumsal bütünleşmesiydi, daha sonra zorla imparatorluk bütünleşmesi, sömürgeleştirme ve ardından kültürel, dini, ulusal ve sınıf bütünleşmesi geldi. Bugün ekonomik ve bilgisel bir bütünleşme var.

Bütün bunlar bizim katılımımız olmadan, doğanın etkisi altında gelişti ve hiç kimse bunu özellikler istemiyordu. Ve aniden bizi ayıran, tüm bağları durdurmamıza neden olan bir virüs var.

Bu neye yol açıyor? Bu doğaya aykırı gibi gözükmüyor mu?

Cevap: Prensip olarak, birbirimizden yavaş yavaş uzaklaşmaya doğru ilerliyoruz. Bir zamanlar topluluklarda, köylerde ve çiftliklerde yaşadık, ama şimdi herkesin kendi dairesi var.

Bugün, yeni evliler ebeveynleri ile yaşamıyor ve bu bir zamanlar doğaldı. Şu anda, her küçük çocuğun kendi odası, kendi kişisel alanı olmalı. Çocuğun egoizmi o kadar büyük oluyor ki, sadece 5-10 yaşında olmasına rağmen, kendisi için hala ayrı bir alana ihtiyaç duyuyor: “Bu benim ve girmeyin!” Başka bir deyişle, kişinin egoizminin büyüdüğünü görüyoruz.

Ve şimdi doğanın kendisinin bize gösterdiği, onun bir sonraki seviyesi ifşa oluyor. Birbirinize yakınsanız, ilişkileriniz sizi hastalığa ve ölüme götürür. Yani, birbirinizden iki ila 10 metre mesafede olmalısınız. Bunun nereye gideceğini kim bilebilir?

Temelde, bu oldukça doğaldır. Bu şekilde birbirimize daha az zarar verebiliriz.

Soru: Sanki doğa, egoistçe olduğu için, birbirimizle bağda olmamızı yasaklıyor mu?

Cevap: Burada başka bir şey öğreniyoruz. Bir yandan, ister istemez çalışmayı bıraktık ve bir süre kendimizi aile çemberinin içinde bulduk. Bu nedenle, insan bu yaşam tarzına alışık olmadığından, bazı problemler yüzeye çıktı.

Öte yandan, problemler sadece eşler arasında değil, aynı zamanda ebeveynler ve çocuklar arasında, çocukların kendileri arasında vb.de ortaya çıkmaktadır. Onlar, doğası gereği sosyaldir ve bunun çok büyük sonuçları olacaktır.

Doğa bizi belli bir deneyden geçiriyor; ben böyle görüyorum. Doğaya, bizleri, nasıl davranmamız gerektiğini anlayacağımız belirli bir duruma getiren, üstün bir zeka olarak bakıyorum.

Üst akıl, gerçekte nasıl davrandığımızı, koşullarımızı nasıl belirlediğimizi ve onların nasıl farkında olduğumuzu, hoş olanı hoş olmayanla karşılaştırarak, gelişimle, çeşitli hareketlerle bir çıkış yolu bulabileceğimizi bilir. Alışkanlıklarımızın, geleneklerimizin ve sosyal sorunlarımızın ve çözümlerinin nasıl değiştiğini görür.

Şimdi tüm ülkeler aynı anda farklı kültürlerde, farklı derecelerde bu tür bir yeniden yapılanmaya maruz kalıyorlar ve bu her şeye rağmen gerçekleşiyor.