Category Archives: Birlik

Twitter’da Düşüncelerim / 29 Temmuz 2020

Toplumsal bir değişimden değil, onun temellerinden birinin değişiminden geçiyoruz, egoizmden alturizme.

Koronavirüs, egoizme dayanan bir toplumun insan bağına dayalı bir topluma dönüşmesine “komşunuzu sevmemize” yol açarak eşlik eder. Bu değişiklik doğanın özünde var, olmalı ve şimdi oluyor.

Şimdi yeni bir toplum doğuyor. Bu tıpkı ana rahmindeki fetüsün gelişimi gibidir: bir şey fetusu geliştirir, baş aşağı çevirir (dünya görüşünü değiştirir) ve zorla yeni bir dünyaya atar. Bunu fark etmeli ve kendi doğumumuzda yer almalıyız.

Twitter’da Düşüncelerim / 27 Temmuz 2020

Bugün aynen dünkü gibi ilham alamıyorum. Bu yüzden gündüz ve gece yaratıldı, safhalarımızdaki değişiklikler. Bunun için minnettar olmalıyız ve bir önceki güne eklemek için her günü yeni olarak algılamaya çalışmalıyız.

Kralın hazinesine küçük bir fincanla girip, onu dolduruyoruz. Dışarı çıktığımızda gardiyanlar fincana çarpıyor, her şey dökülüyor ve fincan boş kalıyor. Hatırlamalıyız ki, sıfırla başlarsak, bu sıfıra geri döndüğümüz anlamına gelmez – bu yeni bir derecedir.

Yukarıdaki yardım, dostlara olan sevgimizi, dün elde edilen birlik ve bağa olan arzumuzu artırmamız gerekmemesinde yatar ancak eklemek için, sıfırdan ve hatta olumsuz bir tutumdan başlayabilmemize izin verilir. Büyük bir miktar bu şekilde birikir.

Her gün dünkü safhayı unuturum ve dostlarımda gördüğüm önemi, grupta çalışmayı, aramızdaki ilişkileri hatırlamam. Sıfırdan başlarım, hatta daha düşük bir derecede, tamamen reddedilişte. Bu yüzden çalışmak benim için daha kolay. Her gün çabalarım yenidir!

Her gün her şeye yeniden başlarız.

Bunun nedeni, her zaman daha önce sahip olduklarımıza ekleyebileceğimiz temiz bir sayfadan başlamamızdır. Bugün dün elde edilen yükseklikte başlasaydık, onu devam ettiremezdik.

Maneviyatın önemi artar ve azalır ancak esas olarak kişinin gruba karşı tutumunda ifade edilir. Manevi kap (Kli) böyle inşa edilir. Bu ego arzumuza, doğamıza karşı gider, tüm edinimlerimiz bir anda kaybolur, silinir.

Bu dünyada, Yaradan’dan, manevi Üst dünyadan hiçbir şey görmüyorum. Ama Kabalistik gruba katılıyorum ve bunun bana girebileceğim Üst sistem olarak verildiğini anlamaya başlıyorum. Manevi dünyadan, beni oraya dünyaya taşıyacak iki tekerlekli bir araba bana doğru iniyor.

Dünyamızda grup dışında manevi bir şey yok. Katılmam, eğilmem, kendimi iptal etmem çok zorsa – dostlarımın yardımıyla gerçekten ciddi bir yükseliş yaşayacağım. Grup bir uçan daire gibi, bizi bu dünyadan manevi dünya seviyesine taşıyor.

Binlerce yıldır egoist bir gelişme yaşıyoruz. Eskiler yeniyi doğururken öldü. Bugün, egoist ilişkilerin gerçek düşmanımız olduğunu anlamalıyız. Onların yerine karşıtları gelmelidir. Eski doğamıza karşı olmalarına rağmen onları değiştirmemiz gerekiyor.

 

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 3

Soru: Sürgün nedir? İnsanlar arasındaki bu ilişki nedir?

Cevap: Kabala’da “sürgün” terimi ihsan etme ve sevgi niteliğinden, birbirleri arasındaki bağdan sürgün anlamına gelir.

Bir çeşit bağ içinde olan bir grup aniden egoist arzularla ele geçirildiğini hissetmeye başlarsa ve insanlar içsel olarak birbirlerinden uzaklaşırlarsa, bu onların firavun, egoizmleri tarafından yönetildiği anlamına gelir. Bu duruma maneviyattan çıkarılma denir. Bu fiziksel değil, duyusal bir hissiyattır.

Yorum: Tarihten bile, o dönemlerde uygulamada insanların fiziksel olarak sürgün edilmediği ve Babilliler olarak adlandırılan, Süryani sürgünü sırasında insanların yerinde kaldığı ve sadece yönetici elitlerin sürgün edildiği bilinmektedir.

COVID-19 Günlerinde Bilmemiz Gereken 5 Şey (Linkedin)

Kimse onu anlamıyor. Nereden geldiğini, nasıl yapıldığını, amacının ne olduğunu, bizi nasıl etkilediğini, neden bu şekilde etkilediğini, hatta bir yolu varsa ondan nasıl kurtuluruz, gerçekten kimse bilmiyor. COVID-19 bizi köşeye sıkıştırdı, kendi merhametine göre ve bizler sadece birinin gelip bizi kurtarmasını bekliyoruz.

Ama gerçekte, bu az önce belirtilen soruları cevaplamaktan daha büyük bir sorunumuz var. Bizim sorunumuz virüse karşı tutumumuzdur, çünkü tavrımızı değiştirirsek, tehlikeyi bir lütuf haline getiririz. Aşağıda tutumumuzu değiştirmek ve bunu bir nimet haline getirmek için bilmemiz gereken beş şey var.

1. Bilmemiz gereken ilk şey virüsün vücudumuzdan daha da fazlasını etkilediğidir. Belirgin fiziksel etkilerinin yanı sıra, bizi duygusal ve zihinsel olarak da etkiliyor. Virüs, psikolojimizi değiştiriyor. Bizi karantinaya zorladı ve doğru kabul ettiğimiz birçok değeri yeniden değerlendirmemizi sağladı. Her an bir şeyler satın almamanın ya da alışveriş fırsatlarını aramamanın sorun olmadığını gösterdi. Çevremizdeki insanlara, anne babamıza, çocuklarımıza, eşlerimize ve dostlarımıza karşı gözlerimizi açtı. Ne kadar sabırsız olduğumuzu, ne kadar yardımsever olup olmadığımızı ve akrabalarımızı ne kadar önemseyip önemsemediğimizi gösterdi.

2. COVID-19 karşılıklı sorumluluğun öğretmenidir. Hasta hissetmesem, genç, güçlü ve sağlıklı olsam bile, taşıyıcı olabilirim ve virüsü o kadar genç, güçlü, sağlıklı olmayan ebeveynlerime veya büyükanne ve büyükbabalarıma iletebilirim. Bu nedenle, onlara sarılıp öpmekten veya bazı işleri yapmak istediğimde çocukları onlarla birlikte olmaya göndermekten kaçınmalıyım. Ve bunu virüsü yakalamak istemediğim için değil, onlara iletmemek için yapmalıyım. Yetkililer virüsü başkalarına, tüm yabancılara iletmemek için, dışarı çıktığımda bu yaklaşımı uygulamam gerektiğini söylüyor! Bu tamamen yeni bir sosyal yaklaşımdır, ancak yine de aşırı bulaşıcı virüsler günümüzde hayati önem taşımaktadır.

3. Bilinmesi gereken bir diğer önemli şey de virüsün ekonomiyi yeniden yapılandırdığıdır. İster beğenin ister beğenmeyin, o, tüketimciliği öldürüyor, kapitalizmi yok ediyor ve NY Times köşe yazarı Thomas Friedman’ın “kalplerle ve kalpler arasında daha fazla değer yaratan” işler dediği şeyi tanıtıyor. Bu, 20 yüzyıl komünizmi veya sosyalizm değildir. Herkesi aynı şekilde gören bir ekonomi değildir.  Aksine, herkesi benzersiz olarak görmekte ve herkesin benzersiz becerilerinden ve yeteneklerinden faydalanmaya çalışmaktadır. Buna göre, toplum,  her bireyin katkısını tanır ve toplumu yaşamak için daha iyi bir yer yapma çabalarından ötürü takdir ederken, her bireyin kabiliyetlerini ve yeteneklerinin gelişimini destekler ki  kişi, o zaman toplumu bir bütün olarak geliştirmek için mutlu bir şekilde çalışır. Böylece toplum, hem insanların katkılarından faydalanır, hem de insanlar mutlu bir şekilde katkıda bulunur çünkü bu onları güçlendirir, hayallerini gerçekleştirir ve onları insan olarak değerli ve faydalı hissettirir.

4. Koronavirüsü bizi iş piyasasında radikal değişiklikler yapmaya götürecektir. Maddi düzeyde toplum, insanların temel ihtiyaçları ile ilgilenecek; yiyecek, su, barınak, sağlık, eğitim, hatta eğlence için endişelenmelerine gerek kalmayacaktır. Topluma katkısı, herkese hammadde üretimi ve temini olacak insanlar olacaktır. Halkın geri kalanı boş oturmayacak, Friedman’ın söylediği gibi, sosyal dayanışmayı ve uyumu arttırarak “kalpleriyle değer” yaratmakla meşgul olacaklardır.

5. Yeni Koronavirüs pandemisinin nihai sonucu, insanlarının temel ihtiyaçlarını zahmetsizce alan, gün boyu birbirleriyle sosyalleşen, birbirleriyle ve doğa ile barış içinde yaşayan bir toplum olacaktır. Aşırı alışveriş artık insanları memnun etmeyeceğinden, ihtiyaç duyduklarından fazlasını tüketemeyecekler ve gezegenin kaynaklarını yok etmeyecekler. Doğa iyileşecek, iklim dengeye dönecek ve insanlar kendi aralarında ve tüm doğayla birleşmiş hissedecekler.

Son Neslin Zamanı Geliyor

Yorum: Şu anda Koronavirüsten sonra ne olacağı konusunda çok fazla spekülasyon var. Çoğunlukla iş olmayacağı gerçeğinden çok fazla korku var. İnsanların şu anda parası yok. Yeni virüslerden korkuyorlar, evlerini terk etmekten korkuyorlar, çocukları anaokullarına vb. göndermekten korkuyorlar.

Anketler, az sayıda insanın tünelin sonunda ışık gördüğünü gösteriyor. Kabalistler bunun “son neslin” zamanı olduğunu söylüyorlar.

Birçok insan bu “son” nesil kelimesinden korkuyor. Sonuçta, son ondan sonra hiçbir şey olmayacağı anlamına gelir.

Lütfen sıradan insanlara son neslin ne olduğunu açıklayın.

Cevabım: Son nesil koşulunda, yavaş yavaş kendimizi bir sonraki koşula, ruh koşuluna geçmeye hazırlıyoruz. Bunu yapmak için fiziksel olarak ölmek gerekli değildir, sadece yaşamaya başlamak, manevi bağ koşulunun içinde var olmak gereklidir.

Son neslin işareti, insanlığın, egoizmini ıslah etmeye ve ondan kurtulmaya yaklaşmış olmasıdır.

Tüm maddi ve egoistik değerleri sürdürmemiz gerekmeyecek. Artık maddi değerlere, maddi hayata dikkat etmeyeceğimiz noktada, sakin, basit bir şekilde var olabileceğiz. Sadece maneviyata doğru yani aramızdaki bağa doğru yöneleceğiz. Aramızda sadece karşılıklı bağa değer verdiğimiz bir koşula geleceğiz.

Dostlardan daha fazlası olmak için, hatta tek bir bütünden daha fazlası olmak için birlikte çalışmaya başlayacağız.

Soru: Sizce insanlık şimdi bu yönde ilerliyor mu?

Cevap: Kesinlikle net bir şekilde görüyorum. Dahası bu hareket oldukça yoğundur.

Soru: Doğanın bu bağa gelmemizi sağlayacağını söylüyorsunuz. Eğer buna direnirsek, bizi sürekli zorlayacak. Bir kişinin bunu hissetmesini nasıl sağlarım? Tamamen bir egoist olduğunu hissetmesi mi gerekiyor? Önemli olan şey bu değil mi?

Cevap: O bunu ilerledikçe hissedecek. Bir yandan, başkalarına yakınlaşması için baskı hissederken, diğer yandan bunu yapmaya başladığında, egoizminin direncini hissedecektir. Bağ kurmasını engelleyen şeyin egosu olduğunu anlayacak. Kişi nerede olduğunu, egoizminin nerede olduğunu bile bilmiyor.

Soru: Son neslin yasaları nelerdir?

Cevap: Prensip olarak, bunlar birlikten gelen yasalardır.

Soru: Kişi başka bir çıkış yolu olmadığını anlamalı mı?

Cevap: Kesinlikle! Başka seçeneğimiz yok. Zaten yola çıktık. Artık geri dönüş yok.

Soru: Yani şimdi görevim bununla hemfikir olmak, kabul etmek ve yavaş yavaş düzgün bir şekilde bu bağa doğru ilerlemek, onun hakkında konuşmaya ve düşünmeye başlamak mı?

Cevap: Kesinlikle. Var olan her şeyin entegre bir şekilde birbirine bağlı olduğunu anlayın. Ve birbirimizle ve doğanın geri kalanıyla karşılıklı olarak bağ içinde olmalıyız. Birbirimizi “kurtlar koyunlarla yaşayacak”, kadar çok sevinceye dek, görevimizi gerçekleştiremeyeceğiz.

Başka bir deyişle, tüm doğayı, insanlar birbirlerinin bakımını üstleneceği için, doğanın tümünün birbiriyle ilgileneceği karşılıklılık ve sevgiye yönlendirmeliyiz.

Soru: Her şey insanlarla mı başlar? Bu en üst mü? Bir kişi bu duruma ulaşır ulaşmaz, her şey çözülecek mi?

Cevap: Evet. Doğadaki bütünlüğe doğru gidersem, bütün doğa integral hale gelir.

Kişi bunu zaten virüsten görebilir. Ve virüs gitmemize izin vermiyor, bu yüzden, bu işten çıkabileceğimizi düşünmüyoruz. Bizler sadece küresel integral etkileşime doğru gitmeliyiz. Orada doğru, iyi, kolay bir varoluş bulacağız. Yani, burada kendimizi yeniden yapılandırmamız gerekiyor.

Soru: Kendimizi yeniden inşa etmemiz için insancıl, sevgi dolu bir doğa bizi büyük acıya götürebilir mi?

Cevap: Bizler, egoistler olarak değişmek istemiyoruz. Bize öyle geliyor ki, insancıl ve sevgi dolu doğanın bizi olduğumuz gibi kabul etmesi gerekiyor. Doğa bizi nihai, ıslah olmuş koşulumuzun tam tersi olarak yarattı ve bu koşullar arasındaki farkı öğrenip anlayabilmemiz için, yavaş yavaş bizi buna getiriyor. Ve sonrasında yetişkinler olacağız.

Sosyal Salgın İçin Aşılama (KabNET)

Kaygıyı, bilinmeyenden daha güçlü bir tetikleyici yoktur. Ve bizler şu anda bilinmezliğe doğru zorlu bir dönemden geçiyoruz.

Bu bizi korkutuyor. Kafa karışıklığı, karantina ve endişe, COVID-19’un yansımaları nedeniyle Amerikan akıl durumuna yönelik bazı tehditlerdir. Uzmanlar durumun sosyal bir salgına yakın olduğuna inanıyorlar. Bu çalkantılı sularda, su üzerinde kalmanın tek yolu bir destek ağı aracılığıyla, insan bağlantısı yoluyla kaygıya karşı bir bağışıklık sistemi inşa etmektir.

Gerçekte, sayısız gizli nedenlere dayanan, toplumumuzun çeşitli yönlerine olan güveni kaybettiğimiz, öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen birçok unsur var. Bu insanları endişelendiriyor.

Elli yıl önce, gelecekten bu kadar korkmuyorduk. İlerleyeceğimizi ve her şeyin daha iyi olacağını düşündük. Şimdi yarının ne getireceğini ve çocuklarımız için bir şeylerin iyileşip iyileşmeyeceğini bilmiyoruz. Bu artık bir spekülasyon değil, görüyoruz ki dünya geriliyor. Yaklaşmakta olan sıkıntılar konusunda gerçek bir korkuyla karşı karşıyayız.

Kişi doğal olarak gelecekteki ihtimalleri bilmek ister; aksi halde şimdiki zamanda nasıl hareket edeceğinden emin olmaz. Geçmişte çoğu insan hayatlarının akışının ne olacağını büyük ölçüde düşünebilirdi. Hayat sade, toprağa yakın, mevsimlerin rehberliği eşliğinde ve doğaya yakındı.

Yıllar geçtikçe, doğanın yaşamın kökü olarak, içinde bulunduğumuz yüce sistem olarak algılanmasından uzaklaştık. Kendimizi birbirimizden uzaklaştırdık, bireysel başarıları yücelttik ve büyüyen egoizmin bize hizmet etmek için yaratıldığını hissetmemize sebep olan, acımasız rekabeti teşvik ettik.

Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Bizi neyin etkilediğini veya nasıl doğru bir şekilde tepki vereceğimizi bilmiyoruz. Doğadan uzak ve toplum olarak parçalanarak, sürekli belirsizliğin içine düştük.

Giderek dünyayı etkileyen şoklara alışmaya devam ederken, gerçekte hangi gücün hareket ettiğini ve tüm bu olayları bize getirdiğini merak ediyoruz. Çevremizdeki her şeyin kaynağını bulmaya çalışmak ve bunun doğa olduğunu anlamak, bizim için belirsizlik unsurunu gerektirir. Bu, bizi ona benzer hale getirmeye, birbirine bağımlı ve karşılıklı olmaya zorlayan aynı kuvvettir.

Muazzam acılar ve sıkıntılar aracılığıyla, güçlü ve anlamlı insan ilişkilerinin kalesi inşa etmenin önemini yavaş yavaş kabul ediyoruz. Bu önermeyi içselleştirdiğimiz ve bağlantılarımız üzerinde çalışmaya başladığımız için, sıcaklık ve şefkati, destekleyici düşünceler ve başkaları için endişeyi doğuruyoruz. Bu eylemler geleceğe olan güvenimizi artıracak ve mevcut belirsizlik durumumuzda bizi güvenli bir şekilde yönlendirecektir.

Gelecekteki toplum, insanların aralarında bağ kurmak için yaşadıkları bir toplum olmalıdır çünkü bağın içinde neşe ve bütünlüğü keşfedeceklerdir.

İnsanlar sosyal varlıklardır. Topluma o kadar bağlıyız ki, kıtlık ve korku hissettiğimizde, o bizlerin güvenli cennetimiz olmalıdır. Güven duygusu, karşılıklı garanti veren bir çevre yaratmalıyız. Sosyal salgının iyileşmesi için gereken tek şey budur.

Ortak İpliklerle Bağlı (Linkedin)

Her şey ortak ipliklerle birbirine bağlıdır. Demir, Dünya ‘ dan ve yıldızlardan gelir ve kanımızda oksijen taşımaya yardım ederek bize hayat verir. Bakteriler, yaklaşık 2.5 milyar yıl önce fotosentez yoluyla oksijen üretmeyi öğrendiler ve bu da sonunda insanlığın evrimini sağladı. İnsanlık on binlerce yıl boyunca gelişti ve günümüz bebekleri insanlığın birikmiş bilgisiyle doğmaktalar.

Aslında, doğum veya ölüm yoktur, ancak aynı varlığın tüm gerçeklikten oluşan sürekli bir gelişim süreci vardır. Kabala’nın “ruh” dediği varlık tüm özelliklerimizi, hislerimizi, deneyimlerimizi ve düşüncelerimizi içerir.

Her şey ortaktır. “Biz” olarak gördüğümüz şeylerin hiçbiri gerçekten kişisel değildir. Benliğimizi korumak için mücadele etmek yerine, ortak ruha bağlanmalı ve tam bağlı olmamızın sistemini hissetmeliyiz. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Gerçekte, bize başkalarından gelmeyen ve bizden tüm insanlığa ve tüm evrene gitmeyen tek bir hücre, düşünce, arzu veya dürtü yoktur. Egomuz olmasaydı hepimiz bunu hissederdik. Egoizm, hakkaniyet, ayrılık ve başkalarından yabancılaşma hissi, bu bütün bağlılığı deneyimlememizi engelliyor. Birlikteliğimizin mutlak bilinci yerine, tamamen karanlığın içinde, egomuzun duvarlarıyla çevriliyiz.

Ama biz bu şekilde kalmaya mahkum değiliz. Kaderimizde bu duvarları yıkıp, bilinçli insanlar olmak var. Bu yüzden toplum bize verildi, böylece birbirimizle bağ kurarak “pratik” yapabiliriz. Aramızda şefkatli bağlar kurmaya çalışırken, gerçekliği oluşturan önceden var olan bağları taklit ediyoruz ve böylece onları hissetmeye başlıyoruz.

Gerçek bilgelik, bilgi biriktirmekten değil, başkalarından gelen bilgiler, bize ve bizden başkalarına akarken, diğerleriyle bağı güçlendirmekten gelir. Öğrenmemiz gereken tek beceri başkalarını sevme zanaatıdır ve o zaman dünyanın tüm bilgisi kalbimizde ve aklımızdadır. İşte bu yüzden tüm sorunlarımızın çözümü samimi bağlarda, önemsemede ve karşılıklı sorumlulukta yatmaktadır. Bu duygular ve bu tutum bize sadece sosyal dayanışmayı değil, egoist benliklerimizle sınırlı kaldığımız sürece hayal bile edemeyeceğimiz bilgi ve farkındalığı kazandıracaktır.

Twitter’da Düşüncelerim / 24 Temmuz 2020

Dünya ısrarla küresel bir toplumsal eşitlik talep ediyor. Bu talep artan eşitsizlik karşısında büyüyor. Eski toplumsal eşitsizlik teorilerinin hiçbiri bugün geçerli değil. Dünya toplumunun barışa, ancak doğal egomuzun bağlarından kademeli bir kurtuluşu ile geleceğini anlamalıyız.

İnce eleyip sık dokumak ve inşa etmek, Kabala’nın önerdiği gibi, kırmak değildir! Fakat doğanın yasalarına uygun olarak inşa etmektir.

Yeni nesil, geçmişe yönelik nefretin üzerine değil, doğa ile uyum içinde olmanın gerekliliğinin anlaşılması üzerine inşa ediliyor. Aksi takdirde acı çekmek bizi inşa ettiğimiz kusurlu toplumu düzeltmeye zorlar.

Neden Karşılıklı Bağı Hissetmiyoruz?

Soru: Hepimiz birbirimizle ve doğayla bağlıyız. Belli ilişki zincirleri var.

Örneğin, galaksilerin çarpışması, yıldızların oluşumuna neden olur. Yıldızlar, demirin oluşumuna neden olur. Demir, damarlarımızdan akar ve kalbimiz böylece atar. Sanki hepimiz ortak bir kalp atışıyla birbirimize bağlıyız.

Başka bir zincir: İki buçuk milyar yıl önce yaşayan ve oksijen oluşturan bakterilerin fotosentezi sayesinde bugün yaşıyoruz.

Başka bir örnek: Ortak bir bilinç var. Şu anda insanlar geçmiş kuşakların deneyim, bilgi, duygularının biriktiği bir yerde doğuyorlar.

Bu nedenle, bizler ortak bir nefes, ortak bir kalp atışı ve ortak bir bilinçle bağlıyız. Ve bunu anlasak da hissedemiyoruz. Aramızda henüz bilmediğimiz başka hangi gizli bağlar var?

Cevap: Bizler, ortak bir ruha bağlıyız. Bizim niteliklerimiz, hissiyatlarımız, deneyimlerimiz, düşüncelerimiz — tüm bunlar ortaktır.

Hiçbirimizin kişisel bir şeyi yoktur. Her birimiz için geriye kalan tek şey, ortak bir ruha bağlanmak ve tamamen birbirine bağlı sistemimizi hissetmektir. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Soru: Düşünceler ve arzuların yanı sıra başka neyle bağ kuruyoruz?

Cevap: Tamamen her şeyle. Başkalarından almadan veya kendimden başkalarına geçirmeden, kendim için sahip olacağım tek bir hücre, tek bir düşünce, tek bir arzu, tek bir dürtü, hiçbir şey yoktur.

Soru: Bunu neden hissetmiyoruz?

Cevap: Çünkü egoizmimiz bizi birbirimizden ayırıyor. Tamamen bağımlı ve birbirimize entegre olmamıza rağmen, öyle hissetmiyoruz. Egoizm, olduğu gibi bilincimizi alır ve birbirimizle mutlak, tam, mükemmel bir bağda olduğumuzu anlamayız.

Büyüleyici Bir Perspektif

Soru: Sonunda, bizi bir virüs aracılığıyla bir olmaya zorladıktan sonra, bağ kurma metoduna ihtiyacımız var mı yoksa bu darbeler birlik olmak için yeterli mi?

Cevap: Hayır, bu yeterli değil. Darbeler altında, sadece başlangıçta, metodolojiye getirildiğinizde ilerleyebilirsiniz. Daha sonra kendinizi ilerletmek istersiniz.

Bu nedenle, darbeler olmadan hareket, sizin kalıcı durumunuz olacaktır. Dahası, bu, darbelerin etkisi altında değil, gelecekteki iyi durumlara-ileriye yönelik özleminize olan çekiciliğin etkisi altında ortaya çıkacaktır.

Bağ metodumuzda hala öğrenecek çok şeyimiz var ve sonra anlayışımızda, duygularımızda, kendimize ve dünyaya olan güvenimizde, tam anlamıyla sürekli olarak nasıl yükselebileceğimizi göreceğiz. Bu o kadar heyecan verici bir ihtimal ki vazgeçmemelisiniz.

Soru: Bir kişi bir sonraki darbeleri beklemeden, acı çekmeden iyi bir şekilde ilerlemek için ne yapmalıdır?

Cevap: Ne yapılması gerektiğini öğrenmeli. En azından küçük bir grup insanla olabildiğince bütünsel olarak birbirine bağlı olmalı çünkü bu henüz tüm dünyayla mümkün değildir.

Bu şekilde kişi, darbelerden kaçınır. Ve ilaveten, bu bütünsel ilişkiye herkesi çekmeye ve birliğe çektiği kişilerle birlikte daha da yükseğe ilerlemeye çalışın.