Category Archives: Birlik

Bireysellik ve Birbirine Bağlılık

Soru: Biyologlar birçok canlı organizmanın kolektif kararlar alabileceğini keşfettiler. Örneğin, bazı bakteriyel ortamlarda, tekdüzelik, belirli bir kimyasalın salınmasıyla elde edilir. Birbirleriyle bu şekilde iletişim kurmaları bir tehlike işareti olabilir.

Balık sürüsü, bir yırtıcı balığı bireysel balıklardan daha hızlı ve daha kesin olarak tanır. Tek başına insanlar, hatta yüksek zeka seviyesine sahip en akıllı olanlar bile, bir ekibin çözdüğü sorunları çözemezler. Yani, kolektif aklın açık belirtileri vardır.

Fakat burada bir çelişki var: Bir yandan doğa tarih boyunca bireyselliğimizi geliştiriyor. Öte yandan da, hayatta kalanların en güçlüler değil, işbirliğine daha fazla adapte olan kişiler olduğunu gözlemliyoruz. Bu paradoks nasıl çözülebilir?

Cevap: Bireysellik, bütünlüğe, karşılılığa veya birbirleriyle doğru bağa aykırı olmamalıdır.

Her sistemde ayrı elemanlar vardır. Her biri kendi yolunda çok önemli ve mükemmeldir. Ancak aralarındaki etkileşim kalibre edilmelidir, böylece duygularında, etkilerinde ve birbirleriyle kombinasyonlarında, ortak bağlarından dolayı yönlendirildiklerini hissederler. Bu nedenle, biri diğeriyle çelişmez.

Bir yandan, dahi ve sıra dışı insanlardan oluşan bir takım toplamak istiyoruz. Öte yandan, bunlar arasında mutlak etkileşim, bağ ve entegrasyon olmalı. Aksi halde bu bireyler ne işe yarar ki?

Soru: Öyleyse doğal seleksiyon ve birlikte gelişim, beraber mi var olmakta?

Cevap: Gerçek şu ki, gelişim bize doğa tarafından verilmektedir. Ancak gelişim ile birlikte, ya da belki de bazı yönlerden ona karşıt olarak, doğa her bir nesneyle birleşmemizi ve birbirimizle daha bağ içinde olmamızı ister. Bunu birçok nesil boyunca yapmadık ve bu nedenle çok acı çekiyoruz.

Twitter’da Düşüncelerim / 3 Ağustos 2020

Yeniden doğuş sürecini ancak birliğe yönelik arzuyla hafifletebiliriz!

Şu anda bizler doğum sancılarından geçmek, yeni bir nitelikte, alma niteliğinin dışında, ihsan etme niteliğinde doğmak zorundayız. Yani başka seçeneğimiz yok. Bu, doğa tarafından önceden programlanmıştır. Süreç devam ediyor! Ve bundan kaçamayız.

Bizleri bekleyen manevi doğumumuza doğru, birlikte çaba gösterelim.

Doğa, fetusu baş aşağı çevirir ve onu anneden dışarı iter. Yani bizler, dünyaya karşı tutumumuzu egoistten özgecile değiştirmeliyiz. Çevre bize yardım eder, ancak fetüsün kendisi doğum sırasında muazzam çaba gösterir.

Doğumdan önce baş aşağı dönmek, değerlerin kişiselden kolektife dönmesi demektir. Doğmak istediğim yeni dünyada, eski değerler (yemek, cinsiyet, aile, para, güç, bilgi) önemini yitiriyor.

Bağ, içinde yeni realitenin ifşa olduğu, en yüksek öncelik haline gelmekte.

Yaradan’ın darbeler gönderdiğinde, bununla O’nun iyileştirdiği yazılıdır. Bizim için egomuza darbeler göndererek, birlikte yakınlaşmaya özlemi sağlamak ve ona alan yaratmak için bizi zorlar. Ve bizler sadece darbelerin baskısı altında birbirimize yakınlaşabiliriz!

Ancak onları oldukları gibi kabul ederek ve anlayarak, zamanı hızlandırıyoruz ve acıyı hafifletiyoruz. Virüs iyileştirir!

Bu günlerde bir ıslah yapmak çok önemlidir. Dünya, yarın ne olacağını anlamadan, koşuldan koşula, kafa karıştırıcı durumlardan geçmekte. Bu, yüksek bir ilerleme hızına ve dünyanın nereye gittiğine veya nerede bitmesi gerektiğine dair anlayışımızın eksikliğine işaret ediyor.

Sadece Kabala, aydınlatılmış yolu gösterecektir.

Koronavirüs’ün yol açtığı kriz yeni bir dünyanın doğuşudur. Yeni dünyada doğuma hazırlanma sürecine, bir embriyo olarak girdik. Yaradan, Doğa hamile ve bizi doğurmalı. Bizler O’na yardım etmeli, bu sürece katılmalı, daha fazla birleşmeli ve doğum için hazırlanmalıyız.

Birleşerek, yeni doğan insanlığın bedenini inşa ediyoruz, sağlıklı bir şekilde doğmamız için birleşmeliyiz. Koronavirüs, manevi doğuma doğru ilerlememize ve sadece zorunlulukları bırakmamıza yardımcı oluyor. O, kriz için bir tedavidir, bir ceza değil. Yaradan’ın darbeleri, O’nun şifa vermesidir!

Manevi embriyo, -doğduğu Hasadim ışığında- annenin sularında yüzer. Sağlıklı bir embriyoda birleşirsek, merhamet denizinde, Hasadim ışığında olduğumuzu hissedeceğiz. Biz, ruh, embriyo büyüyecek ve yeni dünyayı anlamayı öğreneceğiz. Orada doğmadan önce!

Kabala bilimi doğanın iki zıt gücünün doğru kullanımını öğretir: alma ve ihsan etme, nefret ve sevgi. Hiçbir şey yok edilmemeli! Onları doğru bir şekilde birleştirir ve dengelersek, Yaradan’a benzerliğe ulaşacağız.

Dünyada gereksiz bir şey yoktur, sadece bu güçleri dengelememiz gerekir.

İbrahim (3500 yıl önce) öğrencilerine doğanın en yüksek yasasına göre yaşamayı öğretti, “Dostunu kendin gibi sev”, “Sevgi tüm günahları örter.” Bu yasalara uyulması, İbrahim’in grubunu, daha sonra bütün dünyaya yayılmış olan dünyanın diğer tüm uluslarından ayırdı. Ancak İbrahim’in grubu da 2000 yıl önce egonun içine geri düştü.

Doğal olarak bir çelişki içeriyoruz çünkü iki zıt niteliğe sahibiz: tüm egoizm, Yaradan’a zıt bir formdayken, kökümüz Yaradan’dan gelir. Bu iki zıt arasındayız ve onları birleştirmeye çalışıyoruz, ancak bu bağlantı çarpışma yoluyla gerçekleşir.

Yaradan’ın kıvılcımının yardımıyla bir Sözleşme yaparız. En düşük, en korkunç durumdan, mükemmel, ıslah olmuş Kli’yi inşa ederiz. Av’ın 9’u bütünüyle kırılmanın günüdür ve aynı koşul, insanın, ıslahın yeridir .“Karanlık ışık gibi parlayacak” ve böylece kendimizi yeniden hayata döndüreceğiz.

Koronavirüs egoist gelişimimizi durdurdu çünkü biz kendimizi durduramadık. Her şeyde Yaradan’ın yol gösteren elini görmeli ve olan her şeyin bir ıslah olduğunu ve dünyada kötülük olmadığını anlamalıyız.

Egom, onun yalnız faydalarını aradığım sürece, geleceği görmeme izin vermez.

Sevgi, korku ve inanç, bizi birbirine bağlayan ağın nitelikleridir. Gezegenin üzerinde, tek bir ağla bağlıyız. Hayal edelim ve onun gerçekten var olduğunu ve güce sahip olduğunu hissetmeye başlayalım. Bizi bu bağa uyandıran, bize güç veren ve bizi destekleyen Yaradan’dır.

Koronavirüs’ten alınan darbeler, nihayetinde tüm insanlığın boyun eğmesine, bastırılmasına ve sakinleşmesine, burada çalışan, istediğimizi yapmamıza: ne sağda ne de solda, izin vermeyecek bir Üst gücün olduğunun fark edilmesine neden olacaktır.

Üçüncü gücün – Yaradan’ın etkisine boyun eğmek zorunda kalacağız.

Dünya kötülükten kaçmaya çalışıyor, ama sadece kaçmamalıyız – iyiliğe ulaşmalı, Yaradan’ın ifşa olduğu ilişkiler inşa etmeliyiz. Günümüzün krizi, yeniden inşa etmek için, Yaradan’ın ifşa olduğu bir kab olacak, bağların ağını düzenlememiz için bir fırsattır.

İnsanlığın Zorlu Yolu

Soru: İnsanlık için doğru yol nedir?

Cevap: Birbirimizle mutlak etkileşime ulaşmak için, sevgiyi yükseltmek. Kabala ilmi bundan bahseder. İbrahim’in insanlara öğretmek istediği şey buydu. Bundan sonrasında, onların itibarlarını başarıyla karalayan tüm dinler geldi ve sonuç olarak tüm önermeler sadece kağıt üzerinde kaldı.

BM, UNESCO ve dünyadaki insanlarla bir şekilde ilgilenmek için çağrılan diğer büyük kuruluşlar nerede? Sonuçta, egoizmi ıslah edene kadar, iyi bir şey olmayacak. Ve onu ıslah etmek için, belli ki akut bir cerrahi eyleme ihtiyacımız var.

Soru: Bu zor yolda hangi pratik adımları görüyorsunuz? Her ülke bu konuda ayrı ayrı mı çalışmalı yoksa tüm devletlerin ortak bir karara varacağı bir tür toplantı mı yapmalı?

Tabi ki, insanlar sizinle aynı fikirde olacak. Tek bir aile gibi sevgi içinde yaşamaya itiraz edecek çok fazla insan olduğunu sanmıyorum.  Ama pratikte bu nasıl yapılır? Ülkeler hangi adımları atmalılar?

Cevap: İlk adım, kişiyi eğitme ihtiyacının farkına varmaktır. Yeniden eğitim sistemi oluşturmak için, bizler zaten buna dair bir temele sahibiz. Günümüzde, her şey internet üzerinden gerçekleştirilmekte ve her insana sorunsuz olarak ulaşmaktadır.

Normal var oluşumuz için hangi işletmelerin gerçekten gerekli olduğunu net bir şekilde ortaya çıkarmalıyız. Her aile, bir daireye, gıdaya, giyime, güvenliğe ve tıbbi bakıma sahip olmalıdır. Yani, ihtiyacınız olan her şeye. Ama daha fazlasına değil. Kabala biliminin söylediği şey budur.

Ve geri kalan her şey eğitimimize harcanmalıdır. Örneğin, sekiz milyar insanın yarısı tüm işlerden serbest bırakılabilir veya dönüşümlü olarak çalışabilir. Onlar, öğrenmeyle ve uygulamalı olarak, Çevre edinerek birbirleriyle ilişkiler kurmakla ilgilenecekler.

Bu, insanların burs alacakları ya da diğer işçi düzeyinde olanların ödenek alacağı, zorunlu bir meslek haline gelecektir. Bunu uygulamaya başlamalıyız çünkü bu olmadan, dünyada hayatta kalamayacağız.

Soru: İnsanları birleştirmeye ne itmeli?

Cevap: Farkındalık veya ıstırap.

Soru: O zaman kim karar vermek zorunda? Mevcut liderler? Yoksa ülkeler bu tür dramatik değişikliklerin önemini ve gerekliliğini anlayacak yeni insanları mı aday gösterecek?

Cevap: Onların hiçbiri toplumu yeniden eğitemez, çünkü egoistlerden yeni bir şey beklenemez. Hala sistemlerini – akıllarında ve ruhlarında olan şeyi devam ettirecekler.

Kararlar, zengin ve fakir herkesle birlikte kapsamlı bir şekilde verilmelidir, aksi takdirde dünya hayatta kalamaz. Bugün olduğu gibi böylesi bir yapıda, genel doğa çerçevesinde onun var olma hakkı yoktur, çünkü doğa, şimdi bizlere mutlak bütünlüğünü göstermektedir.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 4

Yahudi Halkının Gelişiminde Üç Eğilim

Soru: Tarih boyunca, Yahudi halkında sürekli olarak üç ana eğilim ortaya çıkmıştır.

İlk eğilim, Tora’nın diasporadaki emirlerinin korunması ve sıkı bir şekilde yerine getirilmesidir. İkincisi, Yahudilerin asimilasyonu, etraflarını saran uluslara benzemeleridir. Üçüncüsü, küçük peygamber grupları, bilgeler veya Kabalistler (farklı dönemlerde farklı şekilde adlandırıldılar) kendi aralarında birliği sürdürmeye ve manevi metodolojiyi başkalarına aktarmaya çalışarak birliğin korunmasıdır. Bu eğilimler bugüne kadar var oldu. Bu tür farklı ideolojilerin temsilcileri birlikte var olabilir mi?

Cevap: Günümüzde, Yahudi halkı içindeki herhangi net bir bölünme hakkında konuşmak çok zor. Tabii ki, farklı eğilimlere ayrılan dindar Yahudiler de var.

Tüm bunlarla hiçbir ilgisi olmayan laik insanlar var, özellikle de zamanımızda, herkesin herkesle çok güçlü bir şekilde karıştığı bir zamanda. Onlar sadece sözde Yahudiler olarak doğdular ve bu temelde İsrail halkına aitler. Bundan geriye ne kalacağı söylenemez bile.

Dini ve laik insanlar arasında hala başka küçük gruplar da var.

Ancak genel olarak, bu sorun görünüşünü çok hızlı bir şekilde değiştiriyor. Kimse Amerikan Yahudilerinin bu kadar absorbe olunacağını, Amerikan halkıyla bu kadar karışacağını hayal etmiyordu. Bugün, dindar olmayan Amerikan Yahudilerin neredeyse % 70-80’i farklı dinden/ırktan olan kimselerle evli.

Soru: Bu sorunun Kabala açısından anlamı nedir?

Cevap: Kabala açısından böyle bir sorun yoktur.

Soru: Ancak tüm yaratılışın amacının birbirine karışmak olduğunu söyledik. Asimilasyon nedir?

Cevap: Manevi açıdan asimilasyon, gerçek, manevi Yahudilik fikrinin dünyanın diğer uluslarına nüfuz etmesidir. Ve onlar, Yahudiliğin, kendilerini ve tüm doğayı farklı bir şekilde, ihsan etme niteliğinde, bağ ve sevgi niteliğinde hissetmek için, insanın egoist doğasının üzerine, bu dünyanın doğasının üzerine yükselmekten ibaret olduğunu anlamaya başlarlar. Sonrasında tamamen farklı olaylar meydana gelir.

Soru: Yani birbiriyle karışma, kişinin, halkının herhangi bir dışsal geleneğini reddetmesi değil mi?

Cevap: Hayır. Bu sadece herkesin herkesle karışmasıdır. Burada özel bir şey yoktur, çünkü hem dindar, hem de dindar olmayan ailelerde ulusun birliğine, dayanışmasına dair hiçbir fikir yoktur. Karışma, sadece bir ulus içinde gerçekleşen çok ciddi içsel süreçleri göstermek için vurguladığımız bir gerçektir.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 6

Geleceğin Toplumunda Doyum

Soru: Kişi geleceğin toplumunda ne ile doyum sağlayacak?

Cevap: Gelecek toplumda kişi, sadece doğanın tüm özelliklerinin ve güçlerinin, Şehina’nın parıltısı olarak adlandırılan, bütünleşik resminin şaşırtıcı bağının daha iyi anlaşılması nedeniyle doyum sağlayacaktır. Bu eşsiz, uyumlu eylemin anlayışı, bir kişi için en büyük haz olacaktır.

Soru: Kişi diğer insanlarla bağ kurma sürecinden haz alacak mı ve bu doyum sağlayacak mı?

Cevap: Evet. Diğer insanlarla bağlı olarak, doğanın tek gücünü ifşa etmeye başlayacak ve bu onu dolduracak ve yüceltecektir.

Soru: Buna sevgi denilebilir mi?

Cevap: Sevgi deyin. Aslında bizim görüşümüze göre sevgi, tamamen zıt bir şeydir, bencil bir hazdır.

Pandemi Ne Zaman Bitecek?

Soru: Şimdi birçok eski zevkler arka planda kayboluyor. Bazı insanlar alışkanlıklarını değiştiriyorlar. Diğerleri eski hayatlarını geri getirmek için acele ediyorlar ve bu durdurmak imkansız çünkü insanlar yemek, içmek, sıcak kalmak zorundalar.

Peki o zaman insanlar nasıl değişmeye başlamalılar?

Cevap: Değişiklik, insanların yemeleri, içmeleri, ısınmaları için ihtiyaç duydukları şeyleri, kendilerine en gerekli olanı sağlamaları, ancak ihtiyaç olanın dışında bir şey sağlamaları gerekmediğini anlamaları gerçeğiyle başlamalıdır. Ve o zaman salgın sona erecektir. Herkes toplum için gerekli olan işte uygun bir şekilde görevlendirilecektir. Ama bundan daha fazlası değil.

Virüs, sadece kağıt parçaları kazanmak için geçmişe dönmemize izin vermeyecek. Bu olmayacak.

Soru: Dünya Sağlık Örgütü de dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan, insanların sonbahar ve kış aylarında yeni hastalık dalgalarına hazırlanmaları gerektiğine dair bilgiler geliyor. Bizi korkutmak isteyip istemedikleri veya bunun gerçek bir varsayım olup olmadığı belli değil mi?

Cevap: Bence aynı salgın devam edecek. Dalgalar halinde gelip gidecek ve hiçbir aşı bize yardımcı olmayacak.

Sonuçta, bu tıpla ilgili değil, insanların doğaya, çevreye ve topluma karşı tutumlarını doğru bir şekilde algılamalarıyla ilgili. Bu değişmelidir. Eğer insanların tutumları değişirse, bu aşı olacaktır.

Koronavirüs İnsanların Etkileşim Şeklini Sonsuza Kadar Değiştirecek Mi? (Quora)

Koronavirüs gerçekten de ciddi değişiklikler geçirmemize neden oluyor.

Davranışlarımız, düşüncelerimiz, hırslarımız, umutlarımız ve beklentilerimiz zaten değişti, bu bizlere Koronavirüsün bizi etkileyen küçücük fiziksel bir parçacık olmadığını gösteriyor.

Koronavirüs,  daha ziyade realitemize giren, bizi davranışsal ve psikolojik olarak dönüştüren yeni bir programdır. Pandemi ne kadar uzun sürerse, bizlerin değerlerimizi, zevklerimizi ve tutumlarımızı yeniden değerlendirmemizi o kadar sağlayacaktır.

Sanki yoğun şekilde materyalist Koronavirüs öncesi dünya – bireysel servet birikimini, şöhreti ve gücü başarı işaretleri olarak gördüğümüz yer –  ile pandeminin derinlerine doğru ilerlerken, bu değerlerin çok daha az öneme sahip olduğu anlayışı arasında bir köprü üzerinde yürüyormuş gibiyiz.

Koronavirüsün sadece bulaşıcı bir hastalık olduğu vizyonundan bir anlığına geri adım atıp, Koronavirüse, özellikle insan etkileşimlerini değiştirmek için ortaya çıkan, doğa tarafından gönderilen evrimsel bir olgu olarak bakabilirsek, o zaman doğanın, ilişkilerimizi ve bağlarımızı iyileştirmek için bize nasıl ustaca rehberlik ettiğini görürüz.

Böyle bir görüş, doğanın bizi nasıl geliştirdiği anlayışından kaynaklanır: tamamen çeşitliliği ve bireyselliği arttırmak, daha sonrasında, daha ileri seviyelerde işbirliği ve bağ kurma ile çözülen kriz aşamaları vasıtasıyla.

Elisabet Sahtouris gibi evrim biyologları, bu doğa sürecini, parçalarını daha fazla bağlantıya ve daha evrimleşmiş yaşam formlarına yönlendiren olarak örneklendirmişlerdir ve bu, Kabalistlerin doğanın amaç ve plan tasvirleriyle tutarlıdır, ki bu insanlığın tek bir bütün olarak olumlu bir şekilde birleşmesi ve bunu yaparak doğa ile dengeye ulaşmasıdır.

Ne kadar gelişirsek, o kadar birbirine bağlı ve birbirine bağımlı hale geliriz. Sorun şu ki, artan bağımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için birbirimize karşı tutumlarımızı etkin bir şekilde geliştiremiyoruz.

Bu nedenle doğa, Koronavirüsü öncelikle bizlere birbirimizi önemsememize bir ders vermek amacıyla gönderdi.

Örneğin, virüsü bilmeden taşımamız durumunda, başkalarına bulaştırmamak için şimdi maske takmamız gerekiyor. Başka bir deyişle, kendi sağlığımız için değil, başkalarının sağlığı için maske takıyoruz ve kendi sağlığımız aynı şekilde bizi “önemseyen” başkalarına da bağlıdır.

Ayrıca, ekonomik alanda, Koronavirüs birçok işletmeye ve işe bir darbe vurduğundan, bizleri, sıkışık bir durumla karşılaşan herkesi düşünmeye ve herkesin en azından temel gereksinimlerini karşılayabilmesi için yeni çözümler hakkında düşünmeye zorluyor. Böylece yetkililer de kendi halklarını daha fazla düşünmeye ve harekete geçmeye mecburi hale geliyor.

Doğa kaynaklı kriz zamanlarında, insanlar ihtiyaçtan dolayı bir araya gelirler ve Koronavirüs pandemisi nihayetinde birbirimize karşı tutumumuzu geliştirmeye yarayan bir kriz gibidir.

Karşılıklı olarak sorumlu ve saygılı ilişkilerin, gelişimimizin bir sonraki aşaması olduğunu ne kadar çabuk anlarsak ve birbirimize karşı daha sorumlu ve düşünceli davranmaya yardımcı olmak için etkin adımlar atarsak, o zaman doğanın bizi yönlendirdiği daha gelişmiş bağ koşuluna o kadar erken geçeriz – ve o zaman, istemeden değişimimizi zorlamak için salgın hastalıklara ve diğer krizlere ihtiyacımız olmaz.

Bu nedenle, Koronavirüs, etkileşim şeklimizi değiştirme sürecini çoktan başlattığından, önümüze koyduğu koşullara bağlı kalmak ve başkalarına karşı daha saygılı bir biçimde düşünmeye ve davranmaya çabalamak akıllıca olur.

Bu bizlerin pandemiden çıkmak ve daha mutlu, daha güvenli ve daha sağlıklı, doğanın nihayetinde bizden ne istediğinin daha fazla farkında olacağımız bir dünyaya girmek için, biletimiz olacaktır.

Umudum, bu değişime daha etkin bir şekilde girmemizdir ve bu, bizi oraya götürmeyi doğaya bırakmaya devam etmemizden daha hızlı ve daha keyiflidir.

Neden Bir Virüse İhtiyacımız Var?

Soru: Virüsten sonra birleşmemizi nasıl gerçekleştirebiliriz?

Cevap: Böylelikle bu virüs artık var olmaz. Yeni bir birleşme sistemi oluşturmak için virüse ihtiyacımız var. Onsuz bunu yapamayız. O bizlere kendi aramızda ne tür bir birlik oluşturmamız gerektiğini gösteriyor.

Şu anda hala onu anlamıyoruz ve hissetmiyoruz. Virüse bir engel gibi, kötülük gibi bakıyoruz ama gerçekten yakında onun üzerine çıkacağız ve onunla çalışacağız. Bağımızdaki çalışmayı başka nerede iyileştirmemiz gerektiğini gösterecektir.

Soru: Bütün insanlar sadece krizin sonunu bekliyorlar. Bir sonraki salgını nasıl önleyebiliriz?

Cevap: Yaşamış olduğumuz şeye dayanarak doğru bir şekilde davranmaya başlarsak, daha sıcak ilişkiler ve karşılıklı yardım için çabalarsak bir sonraki krizi önleyeceğiz. Eğer yapmıyorsak, o zaman bir sonraki salgına şimdiden girmeye başlıyoruz.

“İnsanlar Neden Birbirlerinden Nefret Ediyorlar?” (Quora)

Nefret, insanlara özgü bir niteliktir.

İnsan doğası, başkalarının yararından önce kendi yararını gözeten, kendi kendine hizmet eden egoist bir arzudur.

Ne kadar gelişirsek, egoist niteliğimiz o kadar artar ve benzer şekilde, diğer insanlar ve ekoloji pahasına kendimize daha fazla fayda sağlamaya çalışırız.

Başka bir deyişle, ne kadar gelişirsek, birbirimize olan nefretimiz o kadar artar.

Olumsuz bir nitelik gibi görünse de, insanlıkta giderek artan nefretin olumlu bir yönü vardır: artan olumsuz hissiyat, bizi hayatta kalmak, gelişmek ve mutlu olmak için egoist insan doğamızı değiştirmemiz gerektiğini keşfedeceğimiz, ciddi bir kendi kendini incelemeye götürür.

Egoist doğamızın dışındaki, olumlu, özgecil, sevgi dolu ve şekillendiren doğa, düşünme ve hareket etme şeklimize zıt olarak davranır.

Bu nedenle, nefretimize göre hareket edersek, bu bize yalnızca doğanın yasalarının farkında olmadığımızı ve ayrıca doğa ile tutarsızlığımızı ve dengesizliğimizi gösterir.

Gerçek nefret böylece bizler sevgiye doğru giderken kendini ifşa eder. Yani doğanın nihai yasası olarak, kendimizi sevdiğimiz gibi birbirimizi sevme yoluna ayak basarsak, o zaman içimizde nefretin ortaya çıkmasını, başkalarını gerçekten sevmek için düzeltmemiz gereken bir nitelik olarak görmeye başlayacağız.

Ve neden başkalarını sevmek isteyelim ki?

İstesek de istemesek de, doğa hepimizi mutlak bir sevgi koşuluna, doğanın temel niteliğine yönlendiriyor. Kendimizi başkalarını sevmeye ayarlayarak, yükselen nefretin üstünde birbirini sevmek için destekleyici bir çevre oluşturarak kendimizi, aksi halde istemsiz olarak ortaya çıkan nefretten doğacak olan çok fazla ıstıraptan kurtaracağız.

Bugünün birçok dünya olayları, insanlıktaki muazzam nefreti ifade ediyor. Yaşamın birçok alanında başkalarına karşı taraf tutuyoruz ve bölünmüşlüklerimizi birbirine bağlamak düşünülemez görünüyor.

Egoist insan doğamızın bizim üzerimizde nasıl işlediğine, bizleri böldüğüne dair anlayışımızı yönlendiren, bölünmelerin üzerinde destekleyici bağlar geliştirebilmemiz için herhangi bir eğitim uygulayamadığımızdan, egonun taleplerine defalarca düşeriz ve nefret de kusursuz bir şekilde egemen olur.

Nefretimizin kaynağını – insan egosunu – nasıl düzelteceğimizi öğrenmeliyiz ki böylece onu sevgi ile nasıl örteceğimizi bilelim.

Şu anda dünyada olup bitenler üzerinde bir durum kontrolü yaparsak, çok önemli bir geçiş döneminde olduğumuzu görürüz: egonun kötülüğünün giderek daha fazla farkına vardığımız bir yerdeyiz.

Geleceğimiz hakkında çok daha kötü, daha depresif, stresli, endişeli ve belirsiz hissediyoruz ama yine de olumsuz duyumlarımızın nedenleri ve etkileri ile bu konuda neler yapabileceğimizin farkında değiliz.

Ancak, eninde sonunda egoist insan doğamızın, sevgiye geçmek için “çekebileceğimiz”  bir kaldıraç olduğunun farkına varmak zorundayız.

Hayatlarımızı dolduran artan nefret ve olumsuzluk olmadan, içimizdeki giderek çözülmekte olan bu kötülük, gerçek bir sevgi duygusunun ortaya çıkması için daha fazla arzu ve özlem eklediğinden, sevgide daha dolu bir haz duygusu da hissedemeyiz.

Yine de, egoist doğamızın değişmesini istemek için onu kötü olarak kabul etmeye, acı ve ıstırabı beklememize gerek yoktur.

Destekleyici bağlar kurmak, kendimizi birbirimizi sevmeye yönlendirmek ve zaten yöntemin rehberliği ile inşa ettiğimiz çok daha güçlü bir sevgi ve olumlu bağ örtüsü içinde, olumlu bir şekilde bağ kurmaya ve nefret kaynağımızın – her birimizin içinde yaşayan ego – ifşasını hızlandırmaya başlamak için uygulayabileceğimiz bir bağ metodu vardır.

Kısacası, bize nefret gönderilir, böylece birbirini sevmeyi amaçlayan bir toplum inşa etme konusundaki aktif çabalarımız sayesinde, nefreti onarabilir, sevgi ile örtebiliriz ve bunu yaparak, topluma yayılmış yeni bir uyum ve mutluluk duygusu yaşarız.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 5

Doğa Sert Bir Öğretmendir

Soru: Baal HaSulam, doğanın darbelerinin kusursuz olarak ve toplumun gelişme düzeyine uygun olarak gerçekleştiğini yazar. Yani toplum geliştikçe doğa bizi ıslah eder.

Bugünkü ıslah, 100 yıl önceki virüslerden ve felaketlerden nasıl farklıdır?

Cevap: Gelişimimize uygun olarak, doğadan gittikçe daha fazla darbe alıyoruz. Bize öyle geliyor ki doğa bizi cezalandırıyor. Ama bu doğru değil. O, bize öğretir, hangi seviyede ve ne ölçüde yanıldığımızı gösterir. Birbirimizle bütünleşme ve doğanın küresel resmiyle  birleşme çabasından sapıyoruz.

Genel olarak doğanın söz dinlemeyen, bilgisiz katılımcıları olduğumuz ortaya çıkıyor. Ne yapmamız gerektiğini anlamıyoruz. Ya da anlıyoruz, ama duymak istemiyoruz.

Sonuç olarak, doğa bize her zaman işaret eder, burnumuzu hatalarımıza sokar ve biz onları görmeyiz. Aramızda en başarılı olanların, bu hatalara daha az dikkat eden, etraflarındaki dünyada olan bireylerin tutarsızlıklarını umursamayanlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Onlar,  her şeyi kendi yollarıyla yaparlar ve aynı zamanda başkalarının anlayışında en başarılı olarak kabul edilirler.

Yorum: Ama doğa hala bizi ortaklık, işbirliği, dayanışma yönünde itiyor. Bazı felaketler meydana geldiğinde, insanların birbirine daha hassas ve nazik davranmaya başladığını görüyoruz.

Cevabım: Bir şeyleri fark ettikleri için değil, zorunluluklar yüzünden. Ve tehdit edici durum geçer geçmez derhal birbirlerine karşı durmaya geri dönerler.

Soru: Darbeler yardımcı olmazsa, doğa bizi dayanışmaya, hassas ilişkilere nasıl yönlendirebilir? Onların amacı nedir?

Cevap: Doğa yine de onun ne kadar bütünleyici olduğunu görmemize ve kendisiyle benze şekilde, ne kadar bütünleyici olmamız gerektiğini hissetmemize yol açar.

Soru: Öyleyse, doğa hala insan olarak, yaratılışın tacı olarak bunu tek başımıza fark etmemizi ve birbirimizle hassas bir şekilde bağ kurmayı istememizi mi talep etmekte?

Cevap: Evet. En üst seviyede birleşmek için, doğanın içsel, itici gücünün tamamını hissettiğimiz ve onunla aynı olduğumuz bir sistem yaratırız: sonsuz, mükemmel ve her şeyi edinme.

Soru: Yani toplumda değerlerin bir çeşit sıfırlanması mı gerekir?

Cevap: Tabii ki. Her birinde.