Category Archives: Birlik

“2021’i Nasıl Şimdiye Kadarki En İyi Yılımız Yaparız?” (Linkedin)

İnsanlar her yıl 28 Aralık’ta, önceki yıla ait kötü anıları temsil eden nesneleri, resimleri veya notları fırlatıp, parçaladıklarında veya yaktıklarında Şükür Kurtulduk Gününü kutlarlar. Bu yıl, Latin Amerika geleneğinden esinlenen etkinlik, insanların kötü anılarını parçalamak için Times Meydanı’nda sıraya girmesiyle özellikle dikkat çekiciydi. Ne de olsa 2020, fırlatıp parçalamak için pek çok şey sağlamadı mı?

İnsanların neden kötü anıları parçalamak istediklerini ve neden bir daha asla geri dönmeyeceklerini ümit ettiklerini anlıyorum. Ama aynı zamanda kötü anıları “parçalamanın” yani onları geride bırakıp unutmanın, onların geri döneceklerini garanti etmenin en iyi yolu olduğunu ve muhtemelen eskisinden daha yoğun bir şekilde olacağını da biliyorum.

Hoş olmayan olayları talihsizlik olarak ele alıyoruz ama değiller. Ne kadar acı verici olursa olsun, hoş olmayan olayların amacı yoksa, o zaman, bizi memnun eden ve bizi iyi hissettiren hoş geldin etkinliklerinin bir amacı var mı? Bir şey anlamsızsa, onun tersi nasıl anlamlı olabilir?

Geçen yıl, özellikle ABD’de ortaya çıkan şey, esas olarak Sol ve Sağ arasındaki nefrettir. Üstesinden gelebilselerdi, her şeyde başarılı olurlardı: sağlık, eğitim, ekonomi ve diğer her anlamda. Amerika’yı yok eden, Sol ile Sağ arasındaki ve Siyahlar ile Beyazlar arasındaki nefrettir.

Kendi içindeki nefreti ortaya çıkarmak kötü değildir. Kötü olan, bu konuda hiçbir şey yapmadığınız zamandır. İnsanlar arasındaki nefret açığa çıkar ki biz onun üzerine çıkalım. Ne kadar bastırmaya çalışırsak çalışalım, işe yaramayacaktır. Amerikalılar muhtemelen köleliğin başlangıcından beri Siyahlar ve Beyazlar arasındaki nefreti bastırmaya çalışıyorlar. Irkçı nefret yüzünden iç savaşla mücadele ettiler, yine de ırkçılık, her zaman olduğu gibi şimdi de canlı ve azgın durumda. Üstelik şimdi bu, tüm Amerikan toplumunu yok ediyor.

Bu bize bir şey öğretmeli: Nefreti silemeyiz; sadece onun üzerine çıkabiliriz. Yani birleşme arzumuzu, birliğin hayatta kalmamız için gerekli olduğu anlayışımızı, nefretimizi ifşa etmekten daha önemli olduğu noktaya kadar, tam olarak nefret ettiğimiz kişiyle birliğin daha önemli olduğu noktaya kadar artırabiliriz.

Bunu yaptığımızda, birliği bizim için bu kadar önemli hale getirdiğimizde, ilk etapta nefreti deneyimlemenin tüm amacının bu olduğunu anlayacağız. Nefretin ifşası olmasaydı, bu kadar güçlü bir birliktelik kurmamıza gerek kalmazdı. Şimdi, önceki düşmanlık sayesinde, varlığından asla haberdar olmadığımız seviyelerde birlik oluşturduk.

Bu yüzden, sevmediğimiz hiçbir şeye “şükür kurtulduk” dememeliyiz. Aksine, bize göstermek için geldiği, kusuru bulmaya çalışmalıyız. Ve bu kusur, öyle ya da böyle, her zaman birbirimizi sevmememizle ilgili olacaktır.

Böylelikle,  önümüzdeki yıl için herkese, olayların neden olduğunu, neden birleşmemiz gerektiğini ve bunu nasıl başarabileceğimizi anlamaları için, bir hesaplaşma/değerlendirme yılı diliyorum. Bu, 2020’ye amaç ve anlam verecek ve 2021’i şimdiye kadarki en iyi yılımız yapacak.

“Dalgalar Bizi Boğmadan Önce, İnsanlığı Uyandırın” (Linkedin)

2020 özetlerinin çoğu (hatta bunu deneyen çok az kişi) 2020’den sanki hayatları çalınmış gibi, bir trajedi olarak bahsediyor. Bana göre bu olgunlaşmamış bir bakış açısıdır. Küçük bir çocuk arkadaşlarıyla dışarıda oynadığında ve annesi ödevini bitirmesi için onu çağırdığında, çocuk onun korkunç bir anne olduğunu düşünür, ama biz yetişkinler daha iyi biliriz. Tabiat Ana’nın yapmamız gerekeni yapmamız konusundaki ısrarı karşısında, öfke nöbeti geçiren o çocuk gibiyiz. Doğa, insanlığa kötü bir şey yapmadı; bizi sadece ödevimizi yapmamız için çağırdı. Ve hepimizin bildiği gibi, eğer ödevimizi yapmazsak, sınavda başarısız oluruz. Ve test hayatlarımızla ilgili olduğunda, bu, başarısız olmak istediğimiz bir şey değildir.

Evdeyken, Tabiat Ana’nın bize dayattığı ilk karantinada, ödevimizi yapmaya başlamalıydık. Bizi eve gönderen virüsün, bizi, annelerinin ayrı odalarına göndermekten başka çaresi kalmayacak kadar geçinemeyen ve kavga eden kardeşler gibi, sadece birbirimize kötü davrandığımız için gönderdiğini anlamalıydık. O, bir süre yalnız kaldıktan sonra, birbirlerine yaptıkları gibi davranmamaları gerektiğini anlayacaklarını ve geçinmenin bir yolunu bulacaklarını ummaktadır.

Bir süre sonra, anne, onların anneleri olduğu için onları dışarı çıkarır ve hayattan zevk almalarını ister. Ancak barış yapmak yerine eskisinden daha da kötü kavga etmeye başlarlar. Zavallı annenin, bu sefer öğreneceklerini umarak, onları daha şiddetli bir şekilde cezalandırmaktan başka seçeneği yoktur. Çocuklar sessiz olduklarında, Annenin onlara iyi davrandığını bilirler. Ama kardeşler, birbirlerinden o kadar şiddetle nefret ederler ki, birbirlerini gördükleri anda kendileri için en iyi olanı unuturlar ve tekrar çekişmeye başlarlar.

Bizler buradayız. Doğanın darbeleri, annenin öğütleri veya cezası gibidir ve biz inatçı çocuklarız. Öğrenmek yerine,  maskelerimizi çıkarabilmemiz için aşılara güveniyoruz, böylece birbirimize bir kez daha küfür edebiliriz, sosyal mesafeyi kaldırabiliriz, böylece birbirimizi vurabiliriz ve bu duygusal katliamı “özgürlük” ve “normallik” olarak övebiliriz.

Doğa her seferinde başka bir ceza gönderdiğinde, bize çarpan ve bizi geri çekilmeye zorlayan bir dalga gibidir. Geri çekilme sırasında, birbirimizle olan davranışlarımız üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Ama yapmıyoruz. Sonunda, su çekilir ve barınaklarımızdan sadece kavga etmek, aşağılamak ve birbirimizi eskisinden daha fazla sömürmek için çıkarız. Bu, bizi düşünmeye zorlayarak bir sonraki dalgayı daha önemli hale getirir. Çok geçmeden düşünmeye başlamazsak, dalgalar bizi boğacak. Onlar her türlü yoldan gelebilirler; Doğa, cezalar söz konusu olduğunda çok yaratıcıdır ama onları ilk elden deneyimlememiz için hiçbir neden yoktur. Bunun yerine, onun verme ve önemseme konusundaki yaratıcılığını keşfetmeyi seçebiliriz.

Koronavirüse bakın. Herkesi orijinal suştan aşılamadık bile ve hali hazırda Birleşik Krallık ve Güney Afrika’dan her ikisi de çok daha bulaşıcı olan, iki yeni suşla uğraşıyoruz, zaten onaylanmış olan aşının da işe yarayıp yaramayacağını bilmiyoruz. Bu, doğanın pes etmeyeceğinin bir işaretidir. Biz öğrenene kadar durmayacaktır.

Aşı ile birbirimizi tedavi etme şeklimize bakın. Neden satın almaya gücü yetmeyen ülkeler, bunun için yalvarıyor? Hepimizin, bu işte birlikte olduğumuzu öğrenmemiş miydik? Herhangi bir yerdeki enfeksiyonun, her yerde enfeksiyon olduğunu görmedik mi? Aşıyı, hiçbirini dışlanmadan,  tüm ülkelere dağıtmak, karşılıklı sorumluluk konusundaki ilk testimiz. Şu ana kadar başarısızız.

Şimdi gördüğüm kadarıyla, Koronavirüs ve onun mutasyonları ile uzun yıllar yaşayacağımızı düşünüyorum. O, birbirimize karşı daha farklı bir şekilde, daha özenli, daha dikkatli ve sorumlulukla yaşamayı öğretmek için geldi. Biz öğrenene kadar, kaybolmayacak. Dalgalar gelip gidecek, ancak öğrenmede ne kadar duraksarsak dalgalar o kadar etkili hale gelecektir. Başlangıçta virüs çocukları etkilemiyordu; şimdi etkiliyor. Başlangıçta esas olarak akciğerlerimizi etkiledi; şimdi beynimizi ve kalbimizi etkiliyor. Bize anlatmaya çalıştığı şeyi öğrenmeden önce, bize daha ne yapmasını istiyoruz?

Anne alegorisini hatırlayın: Kavgayı bırakmazsak, Doğa Ana bizi ayrı odalarımıza gönderecek veya bizi cezalandırmanın başka yollarını bulacak ve bu da gittikçe daha acı verici olacaktır.

Islahın Başlangıcının İşaretleri

Soru: Kabala’da eller, ağız, uzaklık gibi çok önemli semboller var. Şimdi, salgın sırasında kişinin ellerini yıkaması gerekiyor. Kabala’ya göre eller alma arzusudur. Birbirimize söylediğimiz çeşitli kötü şeyleri yaymamak için maske takmak gerekiyor. Ve tabi ki mesafe bir kısıtlamadır. Bu şeyler arasında bir bağlantı var mı?

Cevap: Hayır. Pek hoş olmayan her türlü durum aracılığıyla, bizler birbirimize karşı tutumumuzu istemeye istemeye düzeltmeye yeni başlıyoruz, bu da bize yavaş yavaş, metodik olarak, birbirimizle nasıl doğru bir şekilde etkileşim kuracağımızı öğretecek.

Umarım yavaş yavaş insanlık bu sonuca ulaşır. Bunu kaderin bir darbesi, savaşlar ve her türlü felaketle ıslah olarak görmek istemiyorum. Gerçi bu da olanaksız değildir.

Umalım ki, sadece virüs değil, tüm doğa, insanlar arasında egoistçe reddetmeye neden olan, karakter ve niteliklerimize rağmen, bize nasıl düzgün bir şekilde etkileşime girip, bir araya gelebileceğimizi öğretsin.

Soru: Bunların, doğanın bize öğretme şekline dair işaretler olduğunu söyleyebilir miyiz? Ellerimi yıkamak zorundayım yani kendi iyiliğim için, toplumdan almam gerekenden fazlasını almamalıyım. İftira etmemeliyim, bu yüzden konuşmayı ve nefes almayı zorlaştıran maskeler takıyoruz. Ve en önemlisi, herkes mesafesini korumalı. Bunlar, ıslahın başlangıcına dair işaretler değil mi?

Cevap: Hayır. Bunlar doğanın eylemleridir, dolayısıyla ıslah olarak adlandırılamazlar. Islah, egoizmimizin farkına varma ile başlar.

Henüz egoizmimiz üzerinde çalışmaya başlamadık. Umarım yakın gelecekte bunu açıklayabileceğiz ve insanlar, sorunun sadece egoizmimizde olduğunu anlamaya başlayacaklar.

Gerçek şu ki ellerinizi yıkayıp,  maske takmayı kendiniz için yapıyorsunuz. Bunu, egoizminizin üzerinde, başkalarının iyiliği için yaptığınızda, başkalarına bulaştırmamak için maske taktığınızda, o zaman ıslah başlayacaktır.

Virüs İçin Tedavi

Yorum: İnsanlar arasındaki bağın virüslere çare olduğunu söylüyorsunuz. Ama tam tersine, çarenin mesafeyi korumak, karantinaya almak olduğunu görüyoruz.

Cevabım: Karantina, virüs için tedavi değildir. Bunun yerine, virüsün tedavisi insanlar arasında sıcak bir bağdır,  virüsün aramıza, duygularımız arasına, ilişkilerimiz arasına yerleşmesini engellediğimiz zamandır. Tek kalp, tek adam gibi olmaya çabalayarak, aramızda virüse yer bırakmayız.

Ama şimdilik bir geçiş koşulundayız. Bu tür koşullar bize neyin iyi neyin kötü olduğunu, değişmeyi kabul etseniz de etmeseniz de, öyle ya da böyle yaparsanız ne olacağını öğretir. Burada henüz doğru sonuçları çıkaramayız.

Fakat hiç şüphe yok ki yakın gelecekte insanlık, insanlar arasındaki kişisel, doğru ilişkilerin toplumu iyileştirdiğini anlamaya başlayacaktır.

Bütün Mesele Bu!

Hepimiz bütün, mükemmel bağ ile bağlıyız. Bu, en başından böyle yaratıldı ama bu bağ bize sadece bozuk, kopuk bir biçimde ifşa olur ki böylece kendimizi bağlı, bağımlı, birbirimize yardım eden ve mükemmel, bütünsel bir sistemde çalıştığımızı görmek isteyelim diye.

Bunu kendimiz istemeliyiz ve o zaman karanlıktan ışığı ifşa edeceğiz, rızamıza, arzumuza ve ıslah eğilimimize göre mükemmel bir sistem bize ifşa edilecektir. Islahı, sadece kendi içimizde yapmalıyız, başka hiçbir yerde değil. Algımız dışında hiçbir şeyin ıslah edilmesine gerek yoktur.

Makinenin bir parçası bile düzgün çalışmıyorsa, o zaman makinenin tamamı çalışmaz. Bu nedenle, her birimizin onlusunu, Kabalistlerin tavsiyelerine göre ıslah etmemiz gerekiyor. Aramızdaki bağı ıslah edersek, Yaradan ile bağımızı bulacağız. Yaradan’dan bizi ıslah etmesini talep ederiz ve bizi bağlayıp bağlamadığını anlarız.

Birbirimizle ilişkiler kurarak ve genel sistemi ıslah ederek, Yaradan ile bağa geliriz.  Sonuçta, her zaman O’na dönmeli ve yardım istemeliyiz. Böylece, Yaradan ile giderek daha fazla bağlanırız ve bu en önemli şeydir! Asıl mesele aramızdaki bağ değil, bunun için Yaradan’a ihtiyacımız olması ve O’na bağlanmamızdır. Bütün mesele budur!

Aramızdaki bağı ıslah ederek, aslında Yaradan’ı ifşa ederiz, üst gücün var olduğunu ve her şeyi belirlediğini, her şeyin ona bağlı olduğunu ve sadece talep etmemiz gerektiğini keşfederiz. Ve bu üst gücün benim için belirlediği şey dışında, ben de kendim değilimdir. Ve dostlarıma karşı, dostlarımın bana karşı tavrı da benim veya onlar tarafından değil, Yaradan tarafından belirlenir.

Böylece, tüm realitede sadece Yaradan’ın var olduğunu ve O’ndan başka hiçbir şeyin olmadığını anlarız.

Hanukkah — Yaradan’a Hizmet Etmek

Soru: MÖ 2. yüzyılda, İsrail Devleti’ndeki mevcut bölünme olan Makabiler ve Yunanlaşmış Yahudiler olarak ikiye ayrılan olayların izini sürmek mümkün müdür?

Cevap: Sanmıyorum. İsrail’de ıslah olmak isteyen insanlar olduğunu görmüyorum. Manevi bir soydan geldiğimize kimse inanmıyor.

Makabiler zamanında, bir ideoloji savaşı vardı: İnsanlar nasıl ilerlemeli, Yaradan’a nasıl hizmet etmeli, yani “Komşunu kendin gibi sev” ilkesine ulaşmalı.

Günümüzde bu manevi kuralı başarmak için, bir yöntemi olan var mı? Bunu, herhangi bir partinin veya toplumun herhangi bir bölümünün programında görüyor musunuz? Ama o günlerde vardı.

Rabbi Akiva ve 24.000 öğrencisi ve birçok diğerleri, “Komşunu sev” ilkesinin yerine getirilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Ama egoizmlerine karşı koyamadılar çünkü insanların geri kalanı ters yönde ilerliyordu.

İyi Bağı Nasıl Artırabiliriz?

Soru: İyi bağı nasıl artırabiliriz?

Cevap: Sadece birbirimizle bütünleştiğimizde, birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu sürekli olarak ifşa ederiz çünkü sadece doğru bağ vasıtasıyla, birbirimiz arasındaki ilişkiler aracılığıyla, üst dünyanın ve Yaradan’ın ifşası gerçekleşir. Her birimizin içinde değil, aramızda.

Manevi bir ağ, insanları ve arzularını görmediğimiz, ama arzular arasındaki bağlantıları gördüğümüz bir boyuttur. Bu iletişim bağları, genel ruhun kabıdır.

Birliğimizin Sonucu

Soru: Onludaki birliğin bir sonucu olarak dünyamızda etkilediğimiz bir şeyi belirtebilir misiniz?

Cevap: Söyleyemem çünkü bu dünyamızda hiç uygulanmamış eylemlerle ilgilidir. Bizler, dünyayı aşağıdan yukarıya doğru değiştirmek ve geliştirmek için bu konuda ıslahı başlatan öncüleriz.

Soru, dünyamızdaki tepkinin hangi seviyelerde ortaya çıkacağı ve cansız doğa, ekoloji, iklim veya insan toplumu düzeyinde olup olmayacağıdır. Sonuç, insanlar arasında daha fazla yakınlık ve toplumlar ve devletlerarasında daha büyük bir denge olmalıdır.

Her seviyede ortaya çıkacağına inanıyorum ama bana öyle geliyor ki toplumsal düzeyde değişimleri çok yakında ifşa edeceğiz çünkü bu en dinamik ve bize en yakın olanıdır. Ondan gelen işaretler her şeyden daha ciddi, daha güçlü ve daha keskindir.

Bu deneyde birlikte yer alacağız ve sonuçlara bakmaya ve onları ayırt etmeye başlayacağız.

Yaradan Neden Bizden Gizlenir?

Şöyle yazılmıştır: “Beni sen yarattın.” Öyleyse, Yaradan evrende var olan tek güç ise bu nasıl olabilir? Bu güç, her şeyi içerir ve onun dışında hiçbir şey yoktur, hiçbir şey onun sınırlarının ötesine geçemez. Biz dahil her şey Yaradan’da hayat bulur.

Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? O’ndan başkası olmadığı için, bizi Yaradan yaratmadı mı? Yaradan zor bir işi göze aldı: bir yaratılış yaratmak ve onu bağımsız hale getirmek için geliştirmek. Çocuklarımızda bağımsızlığı teşvik etmek istediğimizde yaptığımız şey budur. Ancak Yaradan’ın daha zor bir görevi vardı, çünkü O’nun dışında başka bir güç yoktur.

Diyelim ki büyüdük ve Yaradan’dan başka kimsenin olmadığını ve bizi etkileyen bu gücün içinde olduğumuzu öğrendik. O zaman kendi başımıza ne yapabiliriz?

Bu nedenle, bir yandan Yaradan tüm evreni doldurur ve her şeyi kontrol eder, diğer yandan bunu görmeyiz çünkü O gizlenmiştir. Bu, bazen çocuklarımızla yaptığımız şeydir, onlara yardım etmek istemeyiz bu yüzden saklanırız, böylece kendi başlarına çalışabilir ve bir şeyi nasıl inşa edeceklerini öğrenebilirler. Görünüşe göre, Yaradan gizlidir çünkü bizi bağımsız kılmak istemiştir.

Öte yandan, dünyada Yaradan varmış gibi yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ve eğer O ifşa olsaydı, O gizliyken şimdi yaptığımız şeyi aynen yapardık. Bu duruma tam inanç denir. her şeyden önce, ona ulaşmalıyız: mantık ötesi inanca, egoizmimizin gücünün üstünde, alma gücünün üzerinde ihsan etmeye.

Egoizmin üstesinden gelmek, ancak ondan daha büyük bir şey varsa, ihsan etme gücü varsa mümkündür. Haz alma arzusundan yaratıldık ve o sözlerden etkilenmez fakat güce boyun eğer. Egoizmim Yaradan’ın büyüklüğünü hissederse, Yaradan’ın emrettiği her şeyi yapacaktır. Ancak, egoizmim kendi büyüklüğünü hissediyorsa, egoizmin tüm emirlerini takip eder. Ya bir gücün ya da diğer gücün yönettiği açıktır: ya egoizmimizin gücü ya da Yaradan’ın ihsan etme gücü.

Bizi etkileyen kişiye göre davranırız. Egoizm içimizde açık bir şekilde aktif olsaydı, ona her şeyde itaat ederdik ve kötü, tam egoistler olarak adlandırılırdık. Aslında şu anda olan budur.

Ve eğer Yaradan ifşa olsaydı ve dünyayı doldurduğunu görmemize izin verseydi, ihsan etme arzusunun gücü ve üstünlüğü ortaya çıksaydı, hemen önünde eğilir ve her şeyde emirlerine itaat ederdik. Hatta bazen olur; birdenbire Yaradan’ın büyüklüğü biraz ifşa olur ve bu mucize ortadan kalkana kadar bir süre sevmeye ve vermeye hazırızdır.

Bu tür dürtüler bize, bunun mümkün olduğunu göstermek için gelir ve gider, ancak yalnızca egoizmimizin büyüklüğünden ziyade Yaradan’ın büyüklüğünden daha fazla etkilenirsek. Başka bir deyişle, sorun, kimin yöneteceğidir: alma arzusu mu yoksa ihsan etme arzusu mu? Doğada sadece bu iki kuvvet vardır.

Ancak bu şekilde davranırsak, ya sadece alma arzumuzu takip eden suçlular ya da ihsan etme iradesine göre hareket eden melekler olurduk. Biri veya diğer güç bizi tamamen yönetir ve içgüdülerimize göre hareket eden, ya yırtıcı ya da kutsal hayvanlar olarak kalırdık. Bu formda, Yaradan’a benzemiyoruz, insan, Adem değiliz, çünkü biz, egoistler veya azizler olmayı seçmedik.

Öyleyse, kendimizi nasıl özgür kılabiliriz ki almayı veya ihsan etmeyi, Yaradan’a zıt ya da O’nun gibi olup olmamayı seçebilelim? Yaradan, insanı özgür kılma işiyle karşı karşıya kaldı, böylece kişi tercih ettiği şeyi seçecekti: ya yaratılış gibi bir egoist olmak ya da Yaradan gibi bir özgecil olmak ve O’nun oğlu, ortağı ve Yaradan’a benzer olmak.

Yaradan düşündü ve bir çözüm buldu: Alma arzusu ile ihsan etme arzusu arasına, iki zıt güç arasına bir aracı koydu, böylece yaratılan alma arzusundan oluşabilir ancak ihsan etme uğruna niyetine doğru değişebilecektir. Yaradan, yaratılanın, Yaradan’ın büyüklüğünden, ihsan etmenin büyüklüğünden etkilenebileceği, ancak önünde eğilmemek için doğrudan üst güçten değil,ama  bu koşulu arzusu ölçüsünde çalışması için bir durum yarattı.

Bir kişi gerçekten Yaradan’ın büyüklüğünü tanımak istiyorsa, ancak O’nun kölesi olarak değil, o zaman ona grup adı verilen özel bir durum inşa etmek gerekir. Grupta, dostlarına ne kadar teslim olacağına karar verme ve bu ölçüde Yaradan’ın büyüklüğünden etkilenme fırsatına sahiptir.

Yaradan her zaman grupta mevcuttur, ancak gizli bir şekilde. Kişi grup aracılığıyla Yaradan’ın yüceliğini hissetmeyi özlediği ölçüde, O’nu hissedebilir. Ancak, Yaradan’ı ve O’nun yüceliğini doğrudan değil, dostları vasıtasıyla, onların önünde boyun eğerek hissedecektir. Bu şekilde ihsan etme gücünü edinir ve yavaş yavaş insan, Adem, Yaradan’a benzer olur, bir melek değil ve özgür bir kişi haline gelir.

Kişi dostlarıyla, onlu ile bağ kurarak, ihsan etme niteliğine dahil olma arzusunu gösterir ve onlu aracılığıyla Yaradan’dan aldığı bu niteliği kullanır, maneviyatta yavaş yavaş büyür. Kişi, ihsan etme niteliğini baskı altında değil yaratıcı bir şekilde kullanır ve kendini Yaradan’a benzer özgür bir birey olarak inşa eder.

Bu gerçek sevgi ve ihsan etme olacaktır, korkudan veya baskı altındaki bir köleninki gibi zorlama değil, özgür bir insan olarak.

“Pandemiden Sonra Yaşam” (Linkedin)

ABD, İngiltere ve diğer birçok ülkede aşı dalgası başladığından beri, halk sağlığı kurumları tarafından yapılan son anketlere göre, insanlar güvenlik kaygıları ve sorunları eşliğinde, rahatlama duygusuyla haberleri aldılar. İnsanlığın emin olabileceği bir şey var: dünya virüsten önceki haline geri dönmeyecek. Pandemiden sonra dünyanın doğasını ve konfigürasyonunu (yeniden inşa edilecek sistemleri ve hayatlarımızı nasıl etkileyeceklerini) belirlemek için henüz çok erken olsa bile hiç şüphe yok ki bundan sonra yeni bir düşünce ve davranış çizgisi hakim olacaktır.

Koronavirüs’ün sahnede görünmesinden bu yana bir yıl geçti. Aniden olgunlaşan ve çocukça oyuncaklarına küçümseyerek bakan gençler gibi ya da fazla müsamahayla geçen geç bir geceden sonra, akşamdan kalma bir şekilde uyanıp, dengesini sağlamak ve kendine gelmek isteyen gençler gibi, insanlık da benzer bir olgunlaşma ve ayılma sürecinden geçmeye mahkûmdur.

Gerçeklik değişti ve insanlar psikolojik bir değişime uğradı. Geçmişte olan şeyler,  artık olmayacak. Olanlar bizden çok daha büyük, gerçeğin karşısında bunu sindirmek zordur. Ama tahmin ediyorum ki, nüfus yeniden sağlıklı olduğunda ve her şeyin yeniden açılmaya hazır olduğunu hissettiğinde, bir yerden bir yere seyahat etmeye, kucaklaşmaya ve bizi ayıran maskeler ve mesafeler olmadan yakınlaşmaya başladığımızda, büyüdüğümüzü keşfedeceğiz.

İnsani gelişimimizde yeni bir aşamaya geçtik. Dolayısıyla içsel dünyamız dün olduğu gibi olmayacak. Koronavirüs salgınından önce olduğumuz kişi olmadığımızı, anlamsız şeylere karşı, sadece sahip olmak uğruna bir şeyler elde etmeye, köleler gibi çalışmaya, zorunlu olarak para kazanıp, harcamaya karşı hazzımızı kaybettiğimizi anlayacağız. Artık aynı oyunlardan hoşlanmadığımızı ve anlamsız göründüklerini ve tatmin edici olmadıklarını hissedeceğiz.

Çılgın tüketiciliğimiz, en çok değiştiğimiz alanlardan biridir. Sayısız alışveriş merkezine, restorana veya oyuncular ve hayranlarla dolu stadyumlara ihtiyacımız olmadığını fark ettik. Arzularımız büyük ölçüde değişti. Rutine geri dönecekler var ve artık kendilerine uygun olmadığını anlayanlar var ve evlerini hiç terk etmek istemeyenler ve evden çalışmanın kendileri için(sadece bunun genellikle rahat bir yaşam ortamı olduğunda kadınlar için değil, erkekler için de) daha iyi olduğunu düşünenler var.

Neden böyledir? Çünkü evde, ailenin kollarında yaşamak, rahat ve güzel, verimli ve huzurlu, trafik sıkışıklığından, kuyruklarda beklemeden ve gereksiz baskılardan uzak bir yaşamdır. Öyleyse neden giyinip, arabada saatler geçirip, yarım günü yüzeysel bir duruşla geçirelim? Evde pijamalarınızla oturup bahçeden telefon görüşmeleri yapmak ya da balkonda otururken dizüstü bilgisayarınızda sakince çalışmak daha iyi ve daha ucuzdur. Evden çalışmak birçok beklenmedik şekilde karşılığını verir.

Hem çalışanlar hem de onların işverenleri için çift taraflı kazanç durumudur. Ofis masraflarında büyük tasarruflar sağlamanın yanı sıra işler uzaktan çok verimli bir şekilde yürütülebilir. Geleneksel iş yerlerinde olduğundan daha az dikkat dağıtıcı olduğu için, zaman kaybetmek yerine görevlerini bitirmeye odaklanmak daha kolay olduğundan, insanlar evden çalışırken de daha verimli hale gelir.

Bu fayda toplumun tüm katmanlarına bir kez nüfuz ettiğinde, pandeminin aramızda kurduğu ilişki, bizi enfekte olmaktan alıkoyan aynı sosyal mesafe, sonunda bizim için daha iyi olacaktır. Birbirimizden uzaklaşma alışkanlığı ikinci doğa olacak ve aynı zamanda aramızda henüz kurmamış olduğumuz, yeni gelecek ilişkilerinin temelini oluşturacaktır.

Aramızdaki sosyal ilişkilerdeki ileri aşamalardan bahsetmek için henüz çok erken. Doğadan gelen yavaşlatma ve bekleyiş, hala üzerimizde büyüyor ve bizim için rahat bir hale geliyor. Yeni dönemin ruhunu belirliyorlar. Daha ileriye bakarsak bu durum bizi uzun vadede tatmin etmeyecektir. Bir tür uyuşukluk ve çaresizlik, ışıktan önce karanlık, başkalarıyla manevi bağın ifşa olması için yeni bir alan açmaya başlamalı, yeni bir tür insan ilişkisi için itici bir güç olmalıdır. Ancak o zaman, ayrılığa yol açan pandemi’nin iyileştiğini hissedebileceğiz ve tatmin edici bir yaşama ve sağlıklı bir topluma kavuşacağız.