Category Archives: Kabala

Birbirinden Haz Almak

İnsan alma arzusunda yaratılmıştır. Bu arzu nasıl Yaradan’a ihsan etme uğruna almaya dönüşür ki böylece O’na eşit hale geleyim?

Gerçek şu ki, içimde arzumun basit kullanımı için, özel bir hoşnutsuzluk duygusu oluşur. Bu kendim için haz alma arzusunu reddederim, onu kendimden uzaklaştırırım. Onu kısıtlamak, bir şekilde azaltmak isterim ki daha sonra alma arzusuna dönüşebilsin, ama Yaradan’a ihsan etme niyetiyle.

Kendimi kısıtladıktan sonra, Yaradan’ı hissetmeye başlamalıyım ve sadece O’nu memnun ettiğimi hissettiğim ölçüde, haz almama izin veririm. Bu nedenle, Yaradan’ın hissiyatı, benim O’ndan aldığım hazdan kaynaklanır. Ve beni seven birinin çifte hediyesi olduğu ortaya çıkar. Bu nedenle, erdemli iki katı kazanır, denir.

Bu hediye bende, iki katı değil milyarlarca kat daha fazla hazza neden olur çünkü sevdiğimin tavrını içinde hissederim ve aynı zamanda, benim de O’na verdiğimi hissederim ve O’ndan haz aldığım şeyden haz alırım.

Birbirleriyle karşılıklı haz dolaşımı, yapışma denen, böyle bir içsel bütünleşmeye yol açar. Bu, Yaradan ile ilişkili olarak, yaratılışın en yüksek koşuludur.

Gizlenme, Bağın Eylemlerini İfşa Etmek İçin Bir Yerdir

Gizlenmenin nerede çalıştığını sürekli olarak incelemeliyiz. Sonuçta tüm dünyamız, ifşa etmemiz gereken üst gücün, bağın ve birliğin gücünün gizlenmesidir.

Yaradan’ın ifşası, birliğin, bağlantının, sıcak bir tavrın, sevginin, ortak ruhun kırık parçaları arasındaki bağın ifşasından ve onları bana yaklaştırmanın yanı sıra onları bir araya getirme arzusundan başka bir şey değildir.

Burada kişinin kendisi üzerinde gerçekleştirdiği eylemlere ve kişinin diğer insanlara karşı gerçekleştirdiği eylemler e sahibiz,  böylece kişi, herkesle bütünleşir ve gelişir. Sonuç olarak, herkes onun Yaradan’ın elçisi olduğunu anlar. Bu çalışma sayesinde, başkaları için bir bağ örneği olarak hizmet ederek ve onların yakınlaşmasına yardım ederek, kişi yaratılışın ıslahını gerçekleştirir.

Dünya, Koronavirüs pandemisinin başlamasıyla netleşen bir ıslah çağına girdi. Yavaş yavaş, bağın dünyamızın ihtiyaç duyduğu tek şey olduğu giderek daha da net hale geliyor. Yaşadığımız tüm koşullar, bir yandan bağın gücünü bizden gizler, diğer yandan ona olan ihtiyacı ortaya çıkarır. Yaradan’ı yavaş yavaş bu şekilde ifşa edeceğiz.

Yaradan’ın Kendisini ifşa etmesini beklememeliyiz. Bu bağın gücü ancak biz kendimiz bunun için bir platform hazırlarsak, ifşa olması gereken yeri kurarsak ortaya çıkabilir, “Beni sen yaptın” dendiği gibi.

“Her biri dostuna yardım etti” diye yazılmıştır yani herkes diğerlerine ne kadar değer verdiğini ve bağ kurmaya özlem duyduğunu gösterir. Belirli bir birlik hissine ulaşır ulaşmaz, bu bize daha güçlü bir şekilde bağlanma fırsatı vermek için, hemen kaybolur ve öncekinden daha da büyük bir kopukluğa dönüşür. Bu yolla, sürekli başlama ve durmalar vasıtasıyla tüm koşullardan hızlı bir şekilde geçebilir, tüm kopuklukları ve bağlantıları bir araya getirebilir ve ıslahın sonuna ulaşabiliriz.

Bu çok fazla sözcüğe ihtiyaç duymaz; herkesin kendi içsel çalışmasını yapması yeterlidir. Bu nedenle, bir Kabalistin çalışmasına gizlenmiş Tora denir çünkü başkaları tarafından görünmez. Ancak kişi, her koşulda, sanki Yaradan onun önünde ifşa olmuş gibi davranmaya çalışır.

Çalışkan karıncalar gibi, birbirimizle daha da fazla bağ kurma fırsatını aramak için, dostlarımızı sürekli uyandırmalıyız. Bu şekilde, bağlarımızın ağını, Kutsallığı (Shechina) keşfedecek ve organize bir şekilde çalışmaya başlayacağız, her bir kişinin herkesi bu ortak alana, Adam HaRishon sistemine bağlamak için ne yaptığını görmeye başlayacağız.

Asıl mesele, gizlenmeyi, bağın eylemlerini ortaya çıkarmak için bir yer olarak ele almaktır.

Kendinizi, yaratılışın tüm parçaları arasında bağlantı denen, bir doğa gücünün var olduğu bir dünyada hayal edin; o, atomları, molekülleri, canlı organizmaları, cansız maddeleri, bitkileri, hayvanları, insanları, gazları, sıvıları ve katı nesneleri birbirine bağlar. Bütün bunlar tek bir güçle birbirine bağlıdır ve insanlar da içsel olarak birbirine bağlıdır.

Bizler, bu genel bağın gücünü ortaya çıkarmak istiyoruz. Başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Realitenin tüm parçalarını birbirine bağlayan bu gücü keşfetmeye başlarsak, tüm evrenin işlediği genel yasayı ve onun hangi durumlardan geçtiğini anlayacağız: ne olmuş, ne olmakta ve ne olacak.

Bağımıza göre, tüm yaratılışın gelişme hızını etkileyebileceğiz ve bunu, her birinin enerji ve güç aldığı, giderek daha sağlıklı ve nazik, herkes için iyi olan tek bir sistem olarak göreceğiz.

Bütün bunlar yalnızca tüm parçalar arasındaki bağı ortaya çıkarmaya bağlıdır ve bundan bizler sorumluyuz. Dünya her gün daha bölünmüş, parçalanmış ve bozuk görünecek. Ve bütün bunlar, dünyaya, en yüksek noktasına yani sevgiye kadar bağ kurma yollarını gösterebilmemiz için böyledir.

“2021, Kötümserlik Ve İyimserlik Arasında Mı?” (Thrive Global)

Yeni bir yıl, her zaman yeni bir başlangıçla ilişkilendirilir, özellikle fırtınalı bir yıldan sonra insanlar tamamen unutmak isterler. Bu, insanlığın yaşadığı, gözlerini kapayan ve “Artık korkmuyoruz, dışarıda hiçbir şey yok” diyen küçük çocuklar gibi davranarak, kendini korumanın doğal bir biçimidir. Aksine, geride bıraktığımız yıl,  iyi bir geleceğe doğru, dünyanın yeni bir başlangıcını yapmak için aramızdaki bağın önemi konusunda aydınlatıcı olarak öğrenilen büyük derslerden biri olmuştur. Her şey bizim birliğimize bağlıdır.

İnsanlık iki tarafa ayrılmıştır – kötümserler ve iyimserler, sol eğilimli ve sağ eğilimli, erkekler ve kadınlar. Doğa farklı bir gerçeklik yaratmıştır, ancak birbirimizi tamamlayıcı bir şekilde birbirimizle bağ kurmayı öğrenirsek, tüm nüanslar ve farklılıklar, güzel bir şekilde bir araya gelecektir. Böyle bir birleşme, hiçbir parçanın tek başına ulaşamayacağı türde bir bütünlük yaratacaktır.

Bardağın yarısını boş olarak mı yoksa dolu olarak mı görüyorsunuz? Yaşam hakkında kötümser veya iyimser olmak, büyük ölçüde beynin işleyişiyle belirlenir ve genlerimiz tarafından etkilenir. Eğer öyleyse, ortaya çıkabilecek her türlü duruma nasıl dengeli bir yaklaşım inşa edebiliriz?

Sürekli iyimser olmak ideal değildir çünkü örneğin, belirli bir durumun özünde olan tehlikeyi fark etmeyiz, başımız belaya girebilir. Öte yandan, her zaman kötümser olmak da iyi değildir. Bir elektrik sistemindeki pozitif ve negatif gibi, bu iki eğilimi, dengeli bir şekilde nasıl birleştireceğimizi öğrenmemiz gerekiyor.

Derinlemesine bakarsak, her kötümserin içinde biraz iyimserlik olduğunu ve bunun tersinin de olduğunu görürüz. Bu, bizlerin, karşıt niteliklere sahip başkalarıyla bir şekilde bağ kurabileceğimiz ve iletişim kurabileceğimiz ortak bir noktaya sahip olmak için, inşa edilme şeklimizdir. Yani reddetme, ayrılık ve nefret güçlerinin eksi tarafındaki her niteliği tamamlamak için, artı tarafta birlik ve sevgiyi ifade eden tamamlayıcı bir nitelik vardır. Dengeyi böyle elde ederiz.

Hayata bakış açımızı iyileştirmek için, değişik insan çeşitleriyle bağ kurmamız gerekir. Şunu bir düşünün: sadece iki göze sahip değiliz, beynimiz de ikiye bölünmüş durumda. Tam bir çalışma sistemi oluşturmak için, karşıtların kombinasyonu gereklidir. Son yıllarda bu anlayış, bilim, teknoloji ve diğer çeşitli yenilik alanlarında içselleştirilmiştir. En önemli projeler, çok yüksek düzeyde bütünleşme gerektirir.

Araştırmalar, iyimser insanların ilerleme ve büyümeye odaklanma eğiliminde olduğunu, kötümserlerin ise öncelikle güven ve istikrarla, riskli eylemler yapmamaya dikkat ettiğini gösteriyor. İki eğilimin doğru kombinasyonu, bizi en iyi şekilde güven ve güvenlikle ilerletebilir.

Doğuştan içimizde olan eğilimler değiştirilemez, ama şekillendirilebilir ve yönlendirilebilir olan şey, onların kullanılma şeklidir ve bu, başkalarıyla bağ kurarak mümkün olur. Bu nedenle, değişmek için sürekli özeleştiri yapmak veya kendimize işkence etmek faydasızdır. Başkalarıyla ilişkiler geliştirmeye odaklanmak çok daha iyidir, bu da daha yüksek bir seviyede yeni başarılara ulaşılmasına yol açar. Derin bağların oluşumu,  başkalarını kontrol etme isteğine yönelik doğal egoist eğilimimizi, bizden farklı birisine karşı sahip olduğumuz doğal reddi aşma çabalarını gerektirir.

Geniş anlamda, her toplum farklı bileşenlerden ve farklı insanlardan oluşur ve yıldan yıla türler zıt arasındaki mücadeleler daha güçlü hale gelir. Ancak, içinde yaşadığımız küreselleşmiş dünya, bizi birbirine yaklaştıran tek bir bağlantılı ağdır. Zorunluluktan dolayı, giderek birbirimize bağımlı hale geldiğimiz böyle bir gerçeklikte, ancak karşılıklı garantiyle birbirimizi tamamlarsak, insanlığın çökmemesini ve kaçınılmaz sonuna gitmemesini sağlayacak, istikrarlı bir sistem inşa edebiliriz.

Zamanımızın zorluğu, hepsi arasında bir denge kurarken, her bir bireyin farklılığını ve benzersizliğini korumayı öğrenmektir. Böyle bir süreç bizlere yeni, bütünleyici, tamamlayıcı, paylaşılan bir akıl ve varoluşun yeni bir boyutuna, bağlı ve güzel bir boyuta geçecek duyguları açacaktır. Doğa gibi, hayatın dokusu gibi. Bu nedenle, Yeni Yıl için belirleyebileceğimiz en iyi çözüm, birbirimizle daha yakın bağa doğru ilerlemektir.

Doğada Saf İhsan Etme Var Mıdır?

Soru: İhsan etme durumu nedir? Bu durumda olan bir kişi ne hisseder?

Cevap: İnsanın doğasını, dünyanın durumunu ve tüm evreni inceleyen Kabala bilgeliği, maddesel seviyede hiçbir ihsanın olmadığını belirtir. Bizim dünyamızın tüm doğası egoizmdir yani alma arzusudur.

Kimse kimseye bir şey vermez. Hiç kimse yapamaz. Hiçbir cansız, bitkisel, canlı veya insan, karşılığında bir şey almadan kimseye bir şey veremez. Ve bu ihsan etme değil, daha ziyade bir değiş tokuştur, alıştır.

Karşılığında iyi bir şey almak için verirsem, bu, aldığım anlamına gelir. Bir mağazada satın alma için para ödediğimizde, ihsan m ediyoruz?

Soru: Öyleyse bu bir tür egoist özgecilik mi?

Cevap: Özgecilik diye bir kavram yoktur. Filozoflar tarafından uydurulmuştur.

Yorum: Ama siz kendiniz, vücuttaki hücrelere bir örnek verdiniz, sanki tüm vücudun iyiliği için veriyorlarmış gibi, diye.

Cevabım: Vücudun iyiliği için çünkü o olmadan yaşayamayacakları, vücudun genel metabolizmasına katılıyorlar. Ve kanser hücrelerinde bu tür bir arada varoluşun iç programı bozulur ve bu nedenle vücudu ve kendilerini öldürürler. Yani, kendi zararlarına hareket ederler. Tabiri caizse bindikleri dalı keserler.

Soru: Bu, doğada saf ihsan olmadığı anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Sadece alım vardır. Bu nedenle bilgeliğimize, almanın bilimi olan Kabala bilgeliği denir çünkü açıkça alımdan söz eder.

Çok sık bir eşin kocasını: : “Sana tüm hayatımı verdim!” diye suçladığını duyuyoruz. Veya ebeveynler çocuklarına: “Size hayatımızı verdik!” derler.

Yine de kimse kimseye bir şey vermez! Sadece bu nesneye değer verirsek, o zaman ona vererek, aldığımızı hissederiz. Hatta sık sık: “Lütfen onu al, onu ye” vb. rica ederiz. Yani bizim için alma ve vermeme eylemi gibidir.

Bu nedenle, dünyamızdaki herhangi bir şeye, Kabala açısından doğru bir şekilde bakarsanız, kimsenin kimseye ihsan etmediğini ve yapamayacağını göreceksiniz! Bu, programımızın özünde yoktur. Mutlak ihsan sadece Yaradan’dan gelir.

Dış Engeller ve Manevi İletişim

Soru: İntegral eğitim kurslarında çok çeşitli insanlar eğitilmiştir.  Onlara bir profesör, bir çilingir veya bir milyoner dahil olabilir.  Herkes belirli bir iletişim biçimine alışmıştır.  Bir kişi için bazı şakalar tam bir tiksinti yaratabilirken, bir başkası için normaldir.  Bu durumda ne yapmamız gerekiyor?

Cevap:  Onların geçmiş faaliyetleri ve ilgi alanları nedeniyle bile hiçbirinin şu anda içinde olmadığı bir iletişim alanıyla uğraştığımız için, bunu belirli bir sorun olarak görmüyorum.  Yani grupta ne tür insanların olacağı önemli değildir.

Elbette, entelektüel olarak gelişmiş insanların Kabala biliminin söylediklerini hızlı bir şekilde kavramalarına yardımcı olan belirli gelişim aşamaları vardır.  Ancak, genel olarak bu önemli değil.  Bir kişinin manevi gelişimi ve insanların manevi bağlantısından bahsediyorsak, o zaman kesinlikle farklı insanlar bunun içinde yer alabilir.

Soru: Başka bir deyişle, dil, gelenekler, hatta belki giyim biçimi gibi dış engeller, iletişime engel olamaz mı?

Cevap: Hayır. Bu söz konusu bile olamaz.

Soru: Hijyene dikkat etmeyen, dağınık giyinmiş insanlar kurslara gelirse, kişiye doğrudan bir açıklama yapmaya değer mi?  Ve bunu kim yapmalı?

Cevap: Moderatör.  İnsanları işten sonra bile temiz giysilerle gelmeleri konusunda uyarmalıdır.  Onun bir doktor veya atölyede çalışan işçi, bir kimyager veya garajdan tamirci olması fark etmez.  Hepsi, diğerlerinin kendilerini rahat hissedecekleri şekilde derslere gelmelidir.

Her Şey Düzeltilebilir

Soru: Birinin yapacağı hangi eylem, sizin asla o kişiye yakın olmak istememenize neden olur?

Cevap: Bunun olabileceğini sanmıyorum. Her şeyi düzeltmek için her zaman bir çeşit anlayış ve çözüm bulabilirsiniz. Dünyada düzeltilemez hiçbir şey yoktur.

Soru: İhanet bile mi?

Cevap: Evet! Her şey düzeltilebilir. Bu nedenle şöyle denir: “Ölüm meleği yaşam meleği olacak”, sonsuz yaşam.

Yaradan, Hoşgörü ve Kırmızı Düğme

Yorum: Uluslararası hoşgörü günü, neredeyse hiç hoşgörü görmediğimiz bir dünyada, 16 Kasım’da kutlandı. Sabır tükendi.

Amerika’da, Avrupa’da ve Asya’da  ne dersek diyelim, hoşgörü yok. Beyaz Rusya’da Etiyopya’da neler olduğuna bakın.

Cevabım: Dünya şimdi çok ciddi bir tepe noktasına, bir düşüşe giriyor.

Soru: “Hoşgörü” terimi sizin için ne ifade ediyor?

Cevap: Hoşgörü çok faydalı bir sözcüktür, nasıl uygulanacağını bilirsek, birbirimize karşı doğru tutuma sahipsek, dünyanın herkes için eşit ve eşit ölçüde var olduğu, böylece kimseyi başkalarına tercih etmeyeceğimiz çok iyi bir yöntemdir. Bu öğretilmelidir, bizler bu şekilde doğmadık.

Yaradan herkesi farklı kıldı. Ve bizler kendimizi eşit yapmalıyız. Bu nedenle burada, doğaya, Yaradan’a karşı gitmeliyiz. Ve aslında kendimize yaptığımız şey hakkında ciddi şekilde düşünün.

Yorum: Yaradan’a karşı gelmemiz gerektiğini söylediniz.  Yaradan bizi öyle yaratmış ki sabır yok, hoşgörü yok, ama siz  “Sabırlı olmak istiyoruz” diyerek, bize buna karşı koymamız gerektiğini söylüyorsunuz.

Cevabım: Elbette! Yaradan’ın Kendisi şöyle der: “Kötü eğilimi ben yarattım. Ve sizler bunu ıslah etmek zorundasınız. ”

Soru: Peki bunu nasıl yapacağız?

Cevap: Yaradan’dan başka bir gücü, hoşgörü gücünü, birliğin ve bağın gücünü, sabrın ve başkalarını kendisinin ayrılmaz bir parçası olarak anlamanın gücünü talep edin.

Soru: Bunu hangi noktada talep edeceğim?

Cevap: Bunun kendim dahil her şeyi mahvettiğini gördüğümde ve bununla hem fikir olmadığımda! Kişi ne olursa olsun dünyaya sırtını dönmenin, her şeyin çökmesine izin vermenin, onu onunla birlikte alaşağı etmenin en kolay çözüm olduğunu anladığında.

Her gün, yaşamak, kendini ıslah etmek, dünyayı düzeltmek vb. çok daha zordur.

Yorum: İnsanlığa yapmak istemediği bir iş veriyorsunuz.

Cevabım: Eğitimin tamamıyla ilgili olduğu şey budur – kendi kendini yok etmeyi kabul eden bir kişiye vermemiz gereken şey şudur: “Düğmeye basın ve bir anda hiçbir şey kalmayacak.” Bu çok kolaydır.

Ama hayır, herkesi bu değersizlik, önemsizlik, hoşgörüsüzlük bataklığından nasıl çıkaracağımı düşünmek zorundayım. Başlarını kaldırmak, gözlerini açmak ve dünyaya yeni bir şekilde bakmaya başlamak için herkesi yukarı çekmeliyim.

Soru: Onları nereye götürdüğümü bilir miyim?

Cevap: Elbette.

Soru: Bu daha iyi dünya,  nasıl bir şey?

Cevap: Birbirimiz hakkında iyi düşünmektir. Daha fazlası değil. Ve daha önce hiç hissetmediğimiz doğanın iyi gücünü anında çekeriz. Bugün hala bizi yöneten kötü güç yerine, farklı, iyi bir güç hissedeceğiz.

Sadece bu gücün tesiri altında olmayı istememiz gerekir.

Yorum: Hangi noktada bu gücün tesiri altında olmak ve herhangi bir şeyi değiştirmeye başlamak isterim? Sonuçta, eğer her şey benim kötü eğilimimse, çünkü benim doğam böyleyse, sadece beni rahatsız etmek için o geri gelecektir.

Diyelim ki birine kötü bir şey yapıyorum, bazı olumsuz düşünceler yolluyorum ve bu bana on kat daha kötü geri geliyor. O zaman sizi anlayabilirdim. Sonra durup şöyle düşünürdüm: “Vay canına, onun hakkında kötü düşündüm ve her şey elimde patladı.” Bunu, Yaradan, bir bumerang gibi on kat geri gelsin diye yaptıysa, anlayabilirim.

Cevabım: O zaman bir hayvan olurdunuz! Yanlış hiç bir şey yapmazdınız yani tam olarak iyi ve kötü eylemler arasında yatan, özgür iradeye sahip olamazdınız.

Soru: Evet, sopayı takip ederdim. Sopa bana vurursa, ondan nasıl kurtulacağımı biliyorum. Yanlış mı?

Cevap: Bunu yapmakla, bir insanı robota dönüştürürsünüz, bu tamamen Yaradan’ın niyetine aykırıdır.

Soru: Ama o bana bir bumerang gibi geri gelmezse, başkalarını bastırarak daha da zenginleşirsem, bu olurken, bu düşünce nasıl ortaya çıkacak?

Cevap: Koşullar sizi oraya getirecek.

Soru: Acı çekmek mi?

Cevap: Evet. İyi düşünceler, iyi yaşam tarafından tetiklenmez.

Soru: Sürekli hakkında konuştuğunuz eğitim nerede?

Cevap: Hiç kimsede yok.

Soru: Peki onu kim tanıtacak?

Cevap: Sadece Kabalistlerin yapabileceğine inanıyorum. Dünyaya doğru kaynakları göstermeleri gerekir. Ve dünya buna yavaş yavaş geliyor.

Soru: İnsanların er ya da geç Kabalistlere gelip bu eğitim talimatını isteyeceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Evet, onlara bu yöntemi öğretmek için.

Soru: Öyleyse, dünyamızın yasalarının yardımıyla bu dünyada bir şeyler düzenleme girişimlerinden sonra, insanlık bunun imkansız olduğunu ve başka kurallara ihtiyaç olduğunu anlayacak mı?

Cevap: Evet. Umarım, kırmızı düğmeye basmalarından biraz daha önce olur.

Kişisel Edinimden Küresel Bağa

Soru: Her insan kendi Yaradan’ına mı sahiptir?

Cevap: Evet, her birimiz Yaradan’ı kendimizce hisseder ve O’nu bireysel olarak ediniriz. Sonra bağ gerçekleşir ve tek bir Yaradan’a sahip olduğumuz bir koşula geliriz. Yaradılışın anlamı ve amacı bizim bağ kurmamızdır.

Yaradan bizi aynı yollardan geçirir. Önümde, şimdi ne çalışmamız ve kendi içimizde neye ulaşmamız gerektiği hakkında konuştuğum, birkaç yüz öğrenci var. Her biri bunu, kendi duyularında olduğu kadar onların üstünde de hissediyorlar. Yani, her kişide, Yaradan’ı bireysel edinim gerçekleşir. Daha sonra, yavaş yavaş bu onlara, yüzlere ve binlere ulaşır.

Soru: Bu, bizim dünyamızda “bu bir masa” dersek, bunun bir masa olduğu konusunda ortak bir anlayışa sahip olmamıza benzemekte. Yaradan ile ilgili de aynı mıdır?

Cevap: Aynı şeydir. Bu nedenle, genel anlamda konuşuyorum, ama yine de herkes kendi içinde bireysel olarak edinir.

Sonra bu bireysellik kaybolur çünkü birbirimizle tek bir kaynak üzerinden bağ kurmaya başlarız. Hepimiz için tek bir kaynağa sahip olmasaydık, hiçbir şekilde bağ kuramazdık.

Bu nedenle, bugün, dünyamızda, insanlar yaratılış programını tamamlamak veya sorunlardan kurtulmak için bağ kurmaları gerektiğinde, tek kurtuluş onların Yaradan için çabalaması ve O’nun aracılığıyla bağ kurmasıdır.

Ruhumun Kökü Nerededir?

Soru: Bir insan, ruhunun kökünün nereden geldiğini, Adam HaRishon’un hangi kısmına ait olduğunu nasıl bilebilir? Genel sistemdeki yerimi değiştirebilir miyim?

Cevap: Asla,  bu imkânsızdır.

Kişi ruhunun kökünü ancak ona ulaştığında veya ona yakınlaştığında ifşa edebilir. Genel olarak, kişinin buna ihtiyacı yoktur çünkü herhangi bir manevi kökün, her hücrenin ve ruh dediğimiz şeyin her parçasının işlevi, bedenin ihsan etmek için almak olan, diğer tüm bölümleriyle kesinlikle aynıdır.

Her biri görevini yerine getirmek için tüm bedenden alır ve sonra bedene geri verir. Kişi tüm bilgileri kendisi aracılığıyla, tüm enerjiyi ve tüm bilgiyi çeker ve yönlendirir, sonra da bedene geri verir. Aslında bu şekilde beden kendisiyle mutlak bir bağ içinde kilitlenir ve sürekli işlevini yerine getirir.

Gizlenme Bize Kendimizi Nasıl Islah Edeceğimizi Öğretir

Bizler, Yaradan’ı tamamen gizleyen özel bir realitenin içindeyiz. Ama O’nunla doğru bir şekilde ilişki kurarsak, o zaman realitenin tüm: cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyeleri vasıtasıyla, yavaş yavaş Yaradan’ın bizden O’nu ifşa etmemizi istediğini anlarız.

Bu gizleme, bize Yaradan’ı ifşa etmek için kendimizi nasıl ıslah edeceğimizi, körü körüne inanmayı değil, üst gücü doğrudan ve açıkça edinmeyi, gizlenmeden ifşaya gelmeyi öğretir. Bu nedenle, bu dünyayı, Yaradan’ı ifşa etmek için bir fırsat olarak algılamalıyız. Maddi dünyanın ardındaki, manevi dünyayı, onun birçok safhasını ifşa etmeye başlayacağız ve her seferinde gizlilikten ifşaya yükseleceğiz.

Yaradan’ın, yaratılışın başından sonuna kadar düzenlediği bu tür çalışmalarla, akıl ve hisler kazanırız, Yaradan’ın nasıl gizlendiğini ve O’nu nasıl ifşa edeceğimizi öğreniriz ve gizlenme ve ifşa vasıtasıyla O’nun bize anlatmak istediğini anlarız.

Bilinir ki “Işığın avantajı karanlıktan algılanır,” ama karanlık ilk edinimdir. Sadece onun içinde ışığı ve Yaradan’ı ifşa etmeye başlarız, O’nun dilini öğreniriz, harfler – nokta,  çizgi, çember, üçgen, çubuk – biri diğerine karşı ortaya çıkan, farklı karanlık ve ışık formlarıdır.

Bu şekilde, yavaş yavaş anlayış kazanırız ve O’nu anlamak, hissetmek ve tüm evrende O’nun ortakları, oğulları olmak için, O’nun gizliliği ve ifşasının tüm formlarında kendimizi inşa etmemiz gereken O’nun programında ustalaşmak için, Yaradan ile aynı dilde konuşmaya başlarız.

Sonuçta, tüm gizlenmeler yalnızca ifşayı destekler. Gizlenme ortadan kalkmaz ama üst gücü ifşa ettiğimiz, karanlığı ve ışığı kendi içimizde birleştirdiğimiz ve ıslahın sonuna ulaştığımız bir arka plan haline gelir.

Gizlenme, ifşanın arka planı karşısında algılanır ve gizliliğin arka planına karşı ifşa algılanır. Önemli olan her iki koşul içinde de olmaktır ve birinden diğerine ve kendi başınıza geri dönebilmektir ve böylece Yaradan’ın mesajını, O’nun dilini anlamaya başlamak ve bize ne söylemek istediğini bilmektir.

Bütün yaratılış,  bizimle ilişkili olarak kendilerini gizlenme ve ifşa olarak gösteren, iki güçten oluşur: artı ve eksi, ışık ve karanlık. Bu yüzden yaşadığımız her koşulda, her gün ve her an, içinde gizlenme ölçüsü ve ifşa ölçüsü olduğunu görmek için,  koşuldan uzaklaşmamak çok önemlidir.

Asıl mesele, bize her zaman gizlenme ve ifşayla örülmüş bir dünya çizen, Yaradan’ın tam önünde durduğumuzu unutmamaktır. Sanki beyaz bir kağıda siyah harfler yazıyormuş gibi, Yaradan bize O’nun tavrını, O’nun doğasını ifşa eder, böylece O’nu inceleriz, anlamayı ve işbirliği yapmayı öğreniriz ve böylece O’nunla yapışmaya ulaşırız.

Hayatımız boyunca, her koşulda, Yaradan’ın biraz gizlenmesi ve biraz ifşa edilmesiyle mevcut olduğumuzu hatırlamalıyız ve bu iki formu birleştirerek O, bizim için, dünyayı ve kendimize dair hissiyatımızı çeker. O zaman, kendimizi dünyamızda hissetmek için değil, Yaradan’ı yani bizi ve dünyamızı nasıl inşa ettiğini hissetmek için, O’nun içine daha derinlere dönmenin doğru yolunu bileceğiz.