Category Archives: Kabala

Bizi Besleyen Enerji

Soru: Kişi, büyük ve karmaşık bir sistemin parçasıdır. Sistemik ilişkileri sürdürmek için doğal olarak içsel enerjiye ve güce ihtiyacımız vardır. Bizi besleyen enerji kaynağı nedir?

Cevap: Bu, cansız, bitkisel, canlı ve insan olmak üzere, tüm seviyelerde egoist bir tatmindir.

Bir sonraki seviyeye geçmek istiyorsak, o zaman bu enerjiyi, bedenlerimizi sadece onların varlığı için gerekli olduğu ölçüde beslemek için kullanmalıyız ve  “ben” imizi başkalarına ihsan etme ve sevgi ile doldurmalıyız. O zaman, ihsanla doldurulan yeni bir tür tatmin almaya başlayacağız. Bu tamamen farklı bir varoluş bilincinin hissiyatı olacaktır.

Soru: Öyleyse, aslında, kişi aynı anda iki tür enerji alabilir mi?

Cevap: Evet. Bedenim için kesinlikle bilinçli olarak hayvansal doyum alırım çünkü benim durumum bunu bana emretmektedir.  En yüksek tatmin, tamamen farklı bir şekilde, başkalarına ihsan etme ve sevgi niteliğinde çalıştığım yerdir.

Soru: İnsan neden bazen enerjiden yoksundur?

Cevap:  Onun kaynağını görmez ve onu neden alacağını ve nasıl doğru kullanacağını bilmez. Bu nedenle, güçsüzlük, amaçsızlık, kayıtsızlık ve nihilizm halleri, onu hem kendi içinde hem de dünyada, kişinin değerlerinin doğru bir şekilde yeniden-değerlendirilmesine götüren ve ardından kişiyi bir sonraki aşamaya götüren iyi durumlar.

Yorum: Sistem yaklaşımı açısından bakıldığında, enerji eksikliğimiz sistem için pek iyi değildir çünkü kişi onun içinde dengesizleşmeye başlar.

Cevabım: Bu, onu arayışında ileriye doğru iter. Bu arayışta kendini yeni koşullar içinde bulur. Böyle bir ihtiyacı olmasaydı, asla gelişemezdi. Dedikleri gibi, “Dünyayı sevgi ve açlık yönetir.”

Soru: Ona verilmiş herhangi bir koşulda, kişi nasıl mutlu ve tatmin olabilir?

Cevap: Bu hedefe bağlıdır. Size bazı hoş olmayan nitelikler, duygular ve eylemlerle bile geliyorsa, bu önemli değildir. Asıl mesele şu ki, sonunda daha fazlasını elde edersiniz. Her şey, hedeflediğiniz şeyin değerine bağlıdır.

Her Şeyde En Yüksek Etkiyi Görmek

Soru: Tüm sorunlar bize Yaradan tarafından mı gönderilir?

Cevap: Bunlar sorun değildir ama beni etkilerler. Belki sadece ben,  onları yanlış anlıyorum ve bu nedenle onların gereksiz ve zararlı olduğunu düşünüyorum.  Her şeyin Yaradan’dan geldiğini anlamalıyım, böylece O’na, uygun, ters bir bağlantıyla doğru şekilde uyum sağlarım.

Soru: Bu, bir Kabalistin herhangi bir rahatsızlığı, örneğin bir hastalığı, Yaradan’ın kendisini ileriye taşıyabilen olumlu etkisi olarak kabul edilebileceğine inandığı anlamına mı gelir?

Cevap: Elbette. Yaradan’ın yaptığı her şey her birimizi ve herkesi O’nunla bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Bu, cansız, bitkisel, canlı ve insanlar da dahil olmak üzere, tüm çevrenin O’na yaklaşmamı engelleyen bir tür engel olmaması için böyledir.

Kişi,  her şeyde O’nun en yüksek etkisinin yalnızca bir örneğini görmeye kendini alıştırmalı ve karşılığında aynı şekilde tepki vermeye çalışmalıdır. Her şeyin arkasındaki tek gücü görme metodu, Kabala bilimidir.

Çok Fazla Bilgi Olabilir Mi?

Soru: Mümkün olduğunca çok öğrenmek isteyenler var. Kişi çok fazla bilgi edinebilir mi?

Cevap: Ne yazık ki, çoğu zaman kişi kendini Klipot denen çöple doldurur.  Genel olarak bu, engelleyen gereksiz bilgidir çünkü bilgiyi algılama, işleme ve karar verme konusunda bizler çok zayıfız.

Bu nedenle, kendimizi, içinde uygun şekilde gelişebileceğimiz temiz/net bir alanla veya duyusal bilgi kümesiyle sınırlamaya değer.

Soru: “Bilgiyi arttıran, acıyı arttırır” denir. Bunun anlamı nedir?

Cevap: Bu iki açıdan düşünülebilir. Birincisi, kesinlikle ihtiyacım olmayan bilgileri edinmeye çalışıyorum ve o zaman kafam karışır ve gereksiz bir şeyle dikkatimi dağıtırım. Ya da bana acı veren bilgi edinirim, ama bu acı beni gerçeği ve mutluluğu aramaya yönlendirir.

Manevi Dünyaya Girişin Eşiğinde

Soru: Egoizmi ortadan kaldırmayıp, onun yerine küçük bağ köprüleri kurmamız ne anlama geliyor? Odağımı ortaya çıkan egoizmin üzerine değiştirirsem, hala onu bir şekilde dönüştürmüş olmuyor muyum? Yoksa bana mı öyle geliyor, aslında o aynı mı kalıyor?

Cevap: Manevi dünyaya girmenin eşiğinde zihnimizde ve duygularımızda sorunlar hissetmeye başlarız. Bu, fizikçilerin ışığın ikiliğini keşfetme şekline benzer: onun parçacıklarının yapısı veya dalgalı yapısı.

Elektronlar ve fotonlar, bir kişinin gözlemleyip gözlemlemediğine bağlı olarak parçacık veya dalgalar gibi davranır. Bu, onun fiziksel yasalara değil, algılama yasalarına bağlı olduğunu anladığımız anlamına gelir.

Fizikte neyle uğraştığımızı tam olarak anlamadığımızı gösteren kanıtlar ve denemeler vardır. Fizikte her şey formüllerle, grafiklerle, iğnelerin bir metredeki hareketiyle veya ekrandaki rakamların titremesiyle ifade edilse de gerçekte ne olduğunu hala anlamıyoruz.

Dünyevi aklımız, mutlak egoizm üzerine kuruludur ve anti-egoizm üzerine inşa edildiğinde, ona zıt olan hiçbir şeyi anlayamaz ve algılayamaz. Dahası, bu sadece anti-egoizm değil, artıdan eksiye geçiştir. Bir yandan kendi egonuzun perspektifinden, diğer yandan benim egoizmimin perspektifinden farklı düşünüyorsunuz. Bu bize hiçbir şey veremez.

Mesele, aynı amaç içinde olmakla ilgilidir, biri egoist diğeri ona zıt olan iki tür duygunun olduğu tek bir arzu içinde, ancak ikisi de aynı amaçta, aynı anda var olur. Bunun için Tevrat’tan güzel bir örnek vardır, Yaradan İbrahim’e  “Senin soyun İshak aracılığıyla hesaplanacak”, o senin geleceğin ve insanlığı hedefe doğru yönlendirecek der ve kısa bir zaman sonra ekler, onu al ve öldür, “yakmalık sunu olarak onu orada kurban et”.

Bu iki zıtlık nasıl bir arada var olabilir? Tabii bununla ilgili yüzeysel yorumlar var, görünüşe göre ölüm yoluyla görünüşte başka bir hayata ulaşır.

Ancak bunun tamamen farklı bir algı, farklı bir matrisle ilgili olduğunu ve karşıtların yalnızca bir arada var olamayacaklarını, aynı zamanda birbirlerini tamamladıklarını ve yine de karşıt olarak kaldıklarını anlamamız gerekiyor.

Zıtlıktan bahsettiğimizde, nasıl var olduklarını anlamasak da biri varsa diğeri de var demektir ve bunun tersi de geçerlidir. Bunun için üst ışık üzerimize inmeli, kavramlarımızı, duyularımızı genişletmelidir ve ancak bunlar manevi hale geldiklerinde, bizler bunun farkına varacağız.

Bu aslında onluda ulaşmaya çalıştığımız şeydir, dünyayı farklı bir seviyede yani farklı bir akılla, farklı bir yürekle, farklı bir algıyla, farklı bir farkındalık ve kabulle görmek.

Bunu yapmazsak, hiçbir şey yapamayız. İsrail’de seçimlerden önce neler olduğuna bakın, 20 farklı parti birbiriyle savaşıyor ve birbirlerini yutmaya hazırlar. Avrupa’da ve tüm dünyada neler olduğuna bakın. Bu sadece başlangıçtır. Dünyevi seviyemizde hiçbir şekilde çözemeyeceğimiz sorunları göreceğiz. Çıkış yok!

Mesele şu ki, ilahi takdir bizi birbirimize yakınlaştırıyor, ortak bir zemin bulamıyoruz çünkü her devletin, her ulusun egoizmi sürekli büyüyor. Geçmişte artan egoizme göre birbirimizden uzaklaşmayı başardıysak, şimdi ilahi takdir bizi baskı altına alıyor, bizi birbirimize doğru itiyor ve biz bunu değiştiremeyiz.

Ya dünya algımızın doğru, manevi bir algıya dönüştürülmesini talep etmeye başlayabiliriz ya da doğrusal olarak yakınlaşarak kendimizi savaşa sürükleyeceğiz. Çünkü sürekli olarak birbirimize yakınlaşırsak ve aynı zamanda gittikçe daha zıt kalırsak başka bir yol olmayacaktır.

Yaradan, içten ve dıştan iki güçle üzerimizde etki eder. O, bir yandan içimizdeki egoizmi geliştirir, diğer yandan bizi giderek daha da yakınlaştırır. Geçmişte birbirimizden uzakta yaşadık ve yalnızca gerektiğinde iletişim sağlardık, bugün bizler, ortak bir arka bahçedeyiz.

Yarın aynı evde olacağız ve daha sonra aynı odada olacağız. Buna nasıl katlanacağız? Dahası, egoizm her birimizde içsel olarak büyürken, aramızdaki artan yakınlık gerçekleşiyor. Bu tür yollarla Yaradan, bizi O’na dönmeye zorluyor.

Aynı zamanda, sadece doğru koşulda olanlar O’na dönecektir. O’na öylece haykıramazsınız. İnsanlar asırlardır boşuna O’na haykırıyorlar.

Kabala bilgeliğine göre, onlularda bir araya gelmeli ve onluların içinde doğru atmosferi yaratmalıyız, burada,  “onlu nasıl tek bir bütün olabilir?” meselesine bir çözüm bulmak isteriz.

Tüm dünya onlulara bölünecek ve böylece herkes ıslah olacaktır. Bize, onluları inşa ediyormuşuz gibi gelebilir ama aslında öyle değil. Gelecekte, ilahi takdirin tüm bu düşünceleri, duyguları ve kararları içimize aşıladığını anlayacağız.

Hanukkah — Yaradan’a Hizmet Etmek

Soru: MÖ 2. yüzyılda, İsrail Devleti’ndeki mevcut bölünme olan Makabiler ve Yunanlaşmış Yahudiler olarak ikiye ayrılan olayların izini sürmek mümkün müdür?

Cevap: Sanmıyorum. İsrail’de ıslah olmak isteyen insanlar olduğunu görmüyorum. Manevi bir soydan geldiğimize kimse inanmıyor.

Makabiler zamanında, bir ideoloji savaşı vardı: İnsanlar nasıl ilerlemeli, Yaradan’a nasıl hizmet etmeli, yani “Komşunu kendin gibi sev” ilkesine ulaşmalı.

Günümüzde bu manevi kuralı başarmak için, bir yöntemi olan var mı? Bunu, herhangi bir partinin veya toplumun herhangi bir bölümünün programında görüyor musunuz? Ama o günlerde vardı.

Rabbi Akiva ve 24.000 öğrencisi ve birçok diğerleri, “Komşunu sev” ilkesinin yerine getirilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Ama egoizmlerine karşı koyamadılar çünkü insanların geri kalanı ters yönde ilerliyordu.

Bir Duyguyu Bir Diğeri İçin Değiştirmek

Soru: Sık sık sevgi ve nefretin aynı anda var olması gerektiğini ve sevginin nefreti örtmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

Cevap: Bu, niteliklerimize göre Kabalistik çalışmada yükseldiğimizde, o zaman, tıpkı yürürken sol ve sağ bacakların birbirine yardım etmesi gibi, sevgi ve nefret birbirinin yerine geçmesi ve birbirlerine yardım etmesi, demektir.

Bu nedenle, ne kadar çok seversem, o kadar çok nefrete düşerim ve ondan yeniden daha da büyük bir sevgiye yükselir ve daha da büyük bir nefrete düşerim. Ve bu süreklidir.

Soru: Ama bu iki duygu aynı anda nasıl var olabilir?

Cevap: Aynı zamanda, ne şekilde? Bu, sözde Aviut’u (nefreti, zıtlığı) kısıtlayarak, perdeyle, kendimizi onun üzerine yükselterek ıslah etmemizdir. Böylece bu iki duyguyu her zaman dengeleriz ama ikisi de bizim gücümüz dâhilindedir. Biz onlara itaat etmeyiz, aksine onlar bize itaat ederler.

Soru: Yani bu aynı anda olmuyor mu? Eğer seviyorsam, sevgi hala hâkim midir?

Cevap: Siz, kendiniz, özellikle değişmek ve ilerlemek için bir duyguyu diğerine değiştirin: sol-sağ, sol-sağ.

Maneviyatta İlk Adımlar

İnsanın bu dünyadaki ve tüm dünyalardaki bütün çalışması, Yaradan’a yaklaşmaktır. Manevi merdiveni, 125 derecede, her biri beş Sefirot’a sahip, beş Partzufim içeren beş dünya boyunca çıkarız. 125 Sefirot en düşük durumu, en yüksekten ayırır.

Bu çalışmanın bir kısmı, bu dünyadaki hazırlık döneminde yapılır ve bir kısmı üst dünyalarda gerçekleşir. Bu, ruhun türüne, bu dünyaya ve manevi dünyaya yatırım yapmak için ne kadar çaba sarf etmesi gerektiğine bağlıdır, ancak çalışma sürekli olarak Yaradan’a yaklaşmak için çabalamaktır.

Ve tüm bunlar, egoist haz alma arzumuzun direncine ve yaklaştıkça Yaradan’dan uzaklaştığımız hissine rağmendir. Ego büyür ve ben gruptan ve dostlardan daha da uzak hissederim. Ancak bu nedenle, grup ve onlu ile daha fazla çaba sarf etmek ve ilerlemek için daha fazla fırsatım olur.

Yavaş yavaş, onlunun tek başına var olmadığını, diğer onlulara bağlı olduğunu anlamaya başlarız. Yükseliş veya düşüşte olmak, çevreye bağlıdır. Çevre bir kişiyi etkiler ve bir onlu, diğer bütün onlulardan etkilenir. Bu nedenle, hepsini nasıl yükselteceğimizi ve onlara nasıl ilham vereceğimizi düşünmeliyiz.

Görevimiz Yaradan’a yaklaşmaktır ve bu çalışmanın ana birimi onludur. Bu nedenle, tüm onlular birbirini etkilemeli ve karşılıklı bağımlılığımızı hissetmelidir.

Manevi çalışma, Şehina’yı tozdan yükseltmekten; yani aramızdaki bağı, Adam HaRishon’un ortak ruhunu eski haline getirmekten ibarettir. Ortak ruh parçalara ayrılmıştır ve kendi çabalarımızla ve Yaradan’dan bütün farklılıklarımıza ve egoizmimizin direncine rağmen, kırık Kelimi bir araya getirme gücünü isteyerek Şehina’yı tozdan yükseltmemiz gerekir.

Yaradan bizi gitgide daha uzağa iter, kalplerimizi katılaştırır ve bizi karanlığa sürükler. Ancak bu, önceden olmuş olan Adam HaRishon’un kırılmasının bir sonucudur ve her seferinde bunun üzerinde çalışmamız ve ayrılığın üzerinde birleşmemiz gerekir.

Yaradan bize, daha da büyük bir düşüşü ifşa eder ve daha büyük bir birliğe yükselmemiz gerekir. Ve bir kez daha, daha çok aşağıya düşer ve daha çok birleşiriz – egoizm ve kutsallık birbirine karşı büyür. Yükselişler her seferinde daha da artar, ancak bunun nedeni düşüşlerin daha da derinleşmesidir. Bu nedenle, kişinin egosu, kırılmış arzusu ne kadar büyükse, kişi de o kadar büyük olur.

Son kongreden sonra, daha az ilham hissediyoruz, Yaradan için kongre sırasında olduğundan daha az çaba gösteriyoruz. Ve bu, Yaradan’ın Kendisini uzaklaştırdığı anlamına gelir, böylece bizler bu durumdan, yürümesi öğretilen bir çocuk gibi, O’na doğru bir adım atarız. Bizler bugün birbirimize ve Yaradan’a doğru bu ciddi, bilinçli adımı nasıl atabiliriz?

Öğretmene Bağlılık

Soru: Bağlılık olmadan, bir öğretmen ve öğrenci arasında nasıl bir ilişki olabilir? Öğretmeninize bağlı değil miydiniz?

Cevap: Bağlılığın mutlaka fiziksel olması gerekmez. Bu, aynı grupta olmak, karşımda oturmak zorunda olduğunuz anlamına gelmez.

Ayrıca birçok şey size bağlıdır. Şahsen, hiç bir öğrenciye bireysel yakınlaşmıyorum; ben herkese yakınım. Ancak, bir öğrenci bana yakınlaşarak bana bağlanmaya çalışabilir ve bağ bu şekilde oluşturulur.

Bu temasın görsel imgelerle hiçbir ilgisi yok, ne benim ne de onun. Kişi erkek veya kadın, yaşlı veya genç olabilir. Nasıl ve ne olduğu hiç fark etmez. Her şey sadece arzuya, arzularımızın ortak hedefe olan özlemlerinde ne ölçüde eşleştiğine bağlıdır.

“Minnettarlık Nedir?” (Quora)

Öğrencilerimden biri bana bir Kabalist olarak, Kabala bilgeliğine göre minnettarlığın ne olduğunu sordu. Kabala ciddi bir bilgeliktir ve bu yüzden minnettarlığı tartıştığında, manevi minnettarlık anlamına gelir. O halde manevi minnettarlık nedir?

Manevi minnettarlık, her şeyden önce maneviyata ulaşma arzusu ve hedefi olan bir kişiyle ilgilidir. Böyle bir kişi maneviyatın ne olduğu hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir, ancak içsel bir ihtiyaç hisseder ve sonunda Kabala bilgeliğini çalışmaya başlar.

Kabala bilgeliğinde,  yaradılışın amacının, tüm insanlar için yaratılışın gücü (alma) ve onun zıt manevi gücü (ihsan etme) arasında bağ kurmanın uyumu ve mutluluğunu keşfetmesi olduğunu öğreniriz. Bu ne anlama gelmektedir?

Bu yüce bağı keşfetme yolunda, nasıl egonun kontrolü altında olduğumuzu ve egonun kötü ve yıkıcı bir güç olduğunu açıklamalıyız. Ego neden kötü ve yıkıcıdır? Bunun nedeni, insanları birbirine düşürmesi, doğayı, çevremizi yiyip bitirmesi ve nihayetinde kendini de yok etmesidir çünkü bu,  kısa vadeli memnuniyet sağlayan, ancak uzun vadede bizim için nihayetinde kötü olan şeylerden zevk almak istememize neden olur.  İnsan egosunun kötü ve yıkıcı bir güç olarak ifşa olmasına, Kabala bilgeliğinde “kötülüğün farkındalığı” denir. İbranice’de “Kabala”, “alma” anlamına gelir ve bu bilgelik vasıtasıyla olumsuz bir alma formunda nasıl var olduğumuzu, nerede almak ve kendimize çekmek istediğimizi ve bunu yapmaya çalışmaktan, sonuçta bir fayda sağlamadığımızı keşfederiz.

Ancak, bu negatif alma gücünün karşısında, iyinin pozitif gücü, ihsan etme gücü vardır. İhsan etme gücü alma gücünü dengeleyebilir ve sonra bu iki güç arasında, gerçekliğin pozitif ve negatif kutupları arasında bağ kurarak uyum içinde var olabiliriz.

Bu iki gücün birleşimi, yarattığımız her şeyin temelinde yatar çünkü özellikle realitenin bu iki kutbu arasındaki doğru kombinasyonla, nasıl hatasız yaşayacağımızı keşfedebilir ve realiteyle yalnızca onun negatif egoist tarafıyla ilişkilendirilmekten kaynaklanan, tüm sorunları çözebiliriz.

Düşüncelerimizi ve eylemlerimizi, insan egosunun yönlendirmesine bilinçsizce izin vererek, evrimin ezici gücünün, kişisel, sosyal, ekonomik, ekolojik ve küresel ölçeklerde, görünüşe göre çözülemez sorunlara daha fazla derine inerek, bizi yerle bir etmesine izin veriyoruz. Ego, ihsan etme gücüyle dengeleyici ve düzenleyici bağı olmadan, hayatta yaşadığımız her sorunun arkasında durur.

Bu nedenle, egomuzu, onun zıttı olan olumlu güçle nasıl dengeleneceğini bilmek için, egomuzla nasıl çalışacağımızı öğrenmemiz gerekir. Doğuştan gelen olumsuz güce karşı olumlu gücü hayatımıza en ufak miktarda bile davet etmeyi başardığımızda, doğamız olarak olumsuz güç verildiği için minnettar oluruz.  Başka bir deyişle, olumsuz egoist gücün üzerinde olumlu ihsan etme gücüne bağlanarak, olumsuz gücün aslında,  olumlu bağımızı onun üzerine çıkarmak için itici bir güç olarak kullanabilirsek, iyi bir güç olduğunu keşfederiz.

Hem olumlu hem de olumsuz gücü dengelemek, Kral Davut’un Mezmurlar’da “Sen benim ruhumu kurtardın” derken anlattığı şeydir. Yani, olumlu gücü almadan önce, yalnızca olumsuz güç içinde var oluruz ve bu koşulda kendimizi korkunç hissederiz. Sonrasında, oldukça uzun bir süre sonra, olumlu gücü de aldığımız koşula ulaşırız ve bunu yaptığımızda minnettar hissederiz. O noktada hissettiğimiz minnettarlık, manevidir.

Manevi Potansiyeli Gerçekleştirmek

Soru: Neden bir kişi, doğası ve yetiştirilme şekli gereği büyük bir egoist olurken, diğeri küçük bir egoist olur? Daha büyük bir egosu olan bir kişi, daha büyük acılar mı yaşayacak ve bu, ataları veya önceki yaşamlarındaki eylemleriyle mi ilgilidir?

Cevap: Söylediğiniz her şey doğru ama anlamsız.

Şu anki özgür iradeniz, manevi potansiyeli gerçekleştirme özgürlüğünüz, sizin içinizdedir ve onu gerçekleştirmeye çalışmalısınız. Tüm gücünüzle bunu yapmaya çalışın ve sonra size ne olduğunu ve neden olduğunu göreceksiniz. Manevi potansiyelinizin ve atalarınızın manevi potansiyelinin sizi nasıl etkilediğini ve sizin, diğer herkesi nasıl etkilediğinizi göreceksiniz.

Bütün bunlar olacak. Daha önce ne olduğuna aldırış etmeyin. Şu anda her şey sadece size bağlıdır.