Category Archives: Yaradan

Aramızdaki Bağda Köprüler Kurmak

Bizi rahatsız etmesi gereken ana soru, içine giren egoizm tarafından parçalanmış ruhun genel kabını nasıl restore edip, yeniden inşa edeceğimizdir. Tıpkı dağlık bir alandan suyun akıp dağlar arasındaki vadileri doldurduğu gibi, ortaya çıkan egoizm de aramızdaki bağdaki boşlukları doldurarak bizi bölmeye ve bizi birbirimizden uzaklaştırmaya başladı. O zamandan beri, egoizmimizin üzerinde nasıl köprü kurabileceğimiz sorunu ortaya çıktı.

Egoizm ortadan kalkmayacak. Onunla savaşmak imkansızdır ve buna gerek de yoktur. O, bizi yöneten Yaradan tarafından yaratılmış bir güçtür. Onunla bir şey yapmak, onu herhangi bir şekilde silmek veya yok etmek imkansızdır. Yapabileceğimiz tek şey onu dengelemektir.

Egoizmin bizi böldüğü gerçeğinden dolayı, onun üzerine daha fazla yükselmeye başlayacağız ve bizi ayıran “vadileri” birbirine bağlamamızı sağlayacak büyük köprüler inşa edeceğiz, böylece su, deniz, okyanus, aşağıda kalacak ve ikinci bir kat yapabileceğiz.

Bu köprüleri birbirimize bağlanmak için suyun üzerinde inşa ettiğimizde, birbirimizde tamamen yeni bir bütünleşme hissedeceğiz. Egoizmimizi de hesaba katmamız gerekecek çünkü bir yandan bu köprüleri onsuz inşa edemeyeceğiz, diğer yandan da aramızdaki bağı bir sonraki seviyeye yükseltmemiz gerekecek.

Bu çok ilginç bir seviyedir. Hepimiz farklı ve birbirimize zıtız. Birbirimizi anlamıyoruz ve birbirimizle uzlaşamadığımız ve birbirimize katılamadığımız için birbirimizden uzaklaşır ve giderek daha fazla yabancı oluruz.

Bugün gençlerin artık evlenmek, birlikte çocuk yetiştirmek ve bir yuva sahibi olmak için nasıl bağ kuramadıklarına bakın. Sonuç olarak, dünyadaki birçok kurumun temelleri yıkılıyor: köyler, gelenekler, her neyse, aslında parçalanıyor ve dağılıyor.

Egoizm sürekli büyüyor ve aramızdaki mesafeler gittikçe daha fazla su ile doluyor ve bizi bu dünyada, özellikle günümüzde artık var olamayacağımız bir duruma getiriyor.

Artık herkesin, en azından egoist güçlerle bir dereceye kadar birbirine bağlı olduğu küresel, bütünsel bir dünya yok. 20. yüzyıl, bankacılık, ticaret, siyaset ve uluslararası ilişkiler alanlarında karşılıklı kazanımlara ulaşmak için insanlar arasındaki birlikle şekillendi. Ama bu dönem geçti ve yabancılaşma hali yine burada.

Bu, aramızdaki doğru köprüleri, bugün hissettiğimiz bölücülüğün üzerinde, önceki durumların üzerine kurmayı öğrenmek zorunda olmamızın nedenidir: dendiği gibi “Sevgi tüm günahları örter ” bu da başkalarına karşı niyet anlamına gelir ve bu nedenle sevgi köprüleri inşa etmeliyiz.

Bunu nasıl yapabileceğimizi kavramamız ve anlamamız gerekecek. Her kişi kendi görüşüne bağlı kalırsa aramızda ne tür bağ olabilir? Her kişi kendi görüşünü bir başkasının görüşüne çevirebilirse, o zaman ne olacak? Bir diktatör ortaya çıkacak ve herkes ona itaat etmeye mi başlayacak? Bu da olamaz.

Genel olarak, dünyanın ıslah edilmesi, doğru bir şekilde birleşebilmemiz için her bir kişinin sahip olduğu tüm boşlukları ve nitelikleri hesaba katmakla ilgilidir. Ama her birimizin farklı bir görüşü varsa bu nasıl mümkün olabilir? Dahası, ne kadar gelişmişsek, farklı görüşlerimiz, arzularımız, anlayışımız ve fikirlerimiz arasındaki kutuplaşma da o kadar büyük olur.

Öte yandan Kabala bilgeliği bizi niteliklerimizin, anlayışımızın ve fikirlerimizin üzerinde bağ kurmaya çağırır. İki bireyin ihtiyaçlarını, hedeflerini yerine getirmesi ve karşılıklı anlayış içinde hareket etmesi nasıl mümkün olabilir? Bu da bir problemdir.

Bununla ilgili yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Aynı anda iki zıt boyutta işleyen dünyayı anlayamayız.

Daha alt düzeyde, her birimiz kendi içimizdeyiz ve birbirimizle yalnızca uzak ve harici bir şeyin üzerinde temas kurabileceğimizi anlıyoruz, örneğin “sen benim için ve ben senin için” ilişkisini sürdüren ve bundan daha fazlası olmayan farklı ülkeler gibi. Ancak yaratılış planı bizi mutlak bağa doğru iter.

Burada, ne pahasına olursa olsun bizi birbirine bağlamak isteyen ve böylece bizi egoist bir şekilde birbirimize doğru iten Yaradan ile giderek artan bir karşıtlık içindeyiz. Ama birbirimize ne kadar yakınlaşırsak, o kadar çok ezeli düşman gibi hissederiz ve yaklaşamayız. Bu, Yaradan’ın sürekli olarak aramızdaki savaşları, çatışmaları, rekabetçiliği, muhalefeti vb. başlattığı ve davet ettiği anlamına gelir.

Görüyoruz ki çocukluğumuzda ve gençliğimizde, hatta yetişkinler olarak ve yaşlılıkta bile hiçbir seviyede anlaşmaya varamıyoruz. Egoizm büyür ve birbirimize giderek zıt hale geliriz. Dünya milletleri bile bugün bu yabancılaşmayı hissediyor ve her yöne dağılıyor.

Kişi, kendi ulusu arasında, devletinde, topraklarında yaşamak zorunda olduğunu hissetmez, çünkü egosuna kıyasla milleti, devleti ve toprağı daha düşük seviyelerdedir. Böylece kendi egosu üstün gelir.

İstatistiksel olarak, bugün kitleler, yaşayacakları yeni yerler aramak için göç ediyor. Dil engeli çok büyük olmadığı sürece, anavatanlarında yaşayıp yaşamadıkları umurlarında değil ve bu yüzden ellerinden geldiğince evlerini değiştirmeye çalışıyorlar.

Ancak, bizleri ne olursa olsun bir arada tutan ve bir çekim gücüyle bizi birbirimize daha da yaklaştıran doğanın genel gücü Yaradan’ın etkisi altındayız. Bu, giderek daha kötü hissetmemizin ve birbirimizle olmaktan korkmamızın nedenidir.

Elbette bizi başka bir patlamaya götüreceğinden bu seviyede bağ kuramayız. Ne yapabiliriz? Kabala bilgeliğine göre aramızda başka bir köprü seviyesi inşa etmeliyiz, ancak onları nasıl inşa edeceğimizi de bilmemiz gerekir.

Bu, dünyamızda var olmayan Bina’nın bir özelliğidir. Bu nedenle, ikinci katta, ikinci seviyede aramızdaki bağı inşa etmek için onlular oluşturmaya başlamalıyız.

Twitter’da Düşüncelerim / 9 Aralık 2020

Ancak tüm ulus ve tüm dünya olarak birleşme çabasındaki içsel çabalarımız dünyaya barış getirebilir. Aksi takdirde her yerde patlayan hususlar ve baş gösteren savaş olacaktır. Ulusu birleştirme çabalarımızdan daha önemli bir şey yoktur.

Sorun, herkesin yalnızca kendisinin haklı olduğunu düşünmesidir.

Günahlar sevgiyi inşa etmeye yardımcı olur. Tüm farklılıkları sevgiyle örtmeliyiz. Birbirimize bu şekilde davranırsak, insanlar ve partiler arasında herhangi bir çatışma, saldırı veya düşmanlık olmayacaktır.

Doğruluğumuzun ve başkalarının hatalarının sorumluluğunu alarak ve tüm bunları, üzerinde sevgiyle örterek birlikte inşa edeceğiz.

Eğer her taraf ve her insan, diğerlerine karşı olumsuz, eleştirel duygularının karşıtlığına dayanan sevgi formunu inşa etmeye başlarsa, içeride nefret ve dışarıda sevgi olduğunda, o zaman tüm dünyanın ıslah olduğunu ve en iyi safhada olduğumuzu göreceğiz.

İnsanlar kötü olan her şeyi yok etmek ve hayatlarında sadece iyi şeylere sahip olmak ister. Bu yanlış yaklaşım. Kabala, tüm karşıtların nasıl bir araya getirileceğini öğretir. Biri diğerini bastırmaz.

Doğru kombinasyon ve entegrasyon ile birbirleri olmadan yapamayacaklarını anlarlar ve mükemmelliğe ulaşırlar.

Yaradan’dan Yardım İsteyin

Yorum: Kabala, kişi Yaradan’dan yardım istemediğinde bunun bir günah olduğunu söyler.

Cevabım: Yaratılış amacını arzulayan ve doğru duruma ulaşmak isteyen insanlar, özlemlerinin iki yönden oluştuğunu anlamalıdır.

Biri, birbirlerine doğru hareket etmektir. Diğeri ise bunu yapmanın imkansız olduğunun farkına varılması ve anlaşılmasıdır çünkü doğamız bunu yapmamıza izin vermez ve vermeyecek. Yaradan, aramızdaki yolda durur ve birbirimize yakınlaşmamıza izin vermez ve her türlü soruna neden olur, böylece kişi Yaradan’ın katılımı olmadan başkalarına yakınlaşamayacağını anlar.

Ne insanlar, ne bir ulus, ne bir ülkeler, ne de bütün insanlık Yaradan’ın yardımıyla birbirlerine yakınlaşmaya başlamadıkça, hiçbir şey başaramayacaktır.

Bu, bir emir gibi eylem olduğunda yani başkalarına yakınlaşmaya çalıştığımda ve Yaradan’dan buna katılmasını istediğimde, iyi bir eylem gerçekleşir. O zaman kesinlikle başarıya güvenebilirim.

“Negatif Düşünceden Nasıl Kurtulabilirsiniz?” (Quora)

Olumsuz düşünceden ve ondan kaynaklanan tüm sorun ve krizlerden kurtulmak için, tüm düşüncelerimizin önünde ve ötesinde var olan temel düşünceye (doğayı: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinde yöneten düşünce) bağlanmalıyız.

Her şeyi kapsayan bu yüce düşünceye nasıl erişebiliriz?

Aramızda doğru bir bağ kurma yöntemiyle.

Mevcut durumumuzda, tüm arzularımız üzerinde egoist bir niyet barındırarak olumsuz düşünceler ve etkiler yayarız. Bu egoist niyet, kar, statü ve kontrol için başkalarını sömüren sayısız “virüs” olarak ifade edilir. Egoist bir çalışma tarzına göre ne kadar çok düşünür ve hareket edersek, bu virüsleri başkalarına o kadar çok yayarız ve sonuç olarak, dünyamızda giderek daha fazla olumsuz fenomen bulunur.

Egoizmimiz toplumu etkiler, toplumda mutasyona uğrar ve sonra bize çok daha büyük bir güçle geri döner. Çok geçmeden, egoist bağlarımızın giderek daha olumsuz ve nefret dolu hale geldiği, bozulmuş yaşam koşullarına acı verici bir şekilde katlanırız.

Günümüzde, nefretin, acımasız rekabetçiliğin, kıskançlığın, şehvetin, gururun, kontrolün ve kişisel tatminimize hizmet eden herhangi bir şeyi ve herhangi birini sömürmeye yönelik sürekli artan bir dürtü gibi çeşitli mutasyonları deneyimliyoruz.

Bu kadar çok olumsuz düşünceyle ilgili sorun, daha tatmin olmuş hale gelme hedeflerimizin bizi gittikçe daha fazla atlatmasıdır ve bu koşullar altında ne bizim ne de başkalarının gerçekten zevk alamadığını görürüz.

Egolarımız, başkalarının pahasına kişisel olarak fayda sağlamaya devam edersek, kimsenin kazanmayacağı ve kendimizi giderek daha çaresiz bulacağımız sonucuna varmamız için gelişir.

O halde olumsuz düşünme biçimlerimizi nasıl değiştirebiliriz ve farklı bir olumlu gelişme biçimini nasıl teşvik edebiliriz?

“Nefret ettiğinizi başkalarına yapmayın” ve “Komşunu kendin gibi sev” ilkelerine uygun olarak, böyle bir sisteme dönüştürmenin yollarını aramalıyız. Başka bir deyişle, birbirleriyle olumlu bağ kurarak ve üyelerini egoist dürtülerin üzerinde olumlu düşünmeye ve davranmaya destekleyen, teşvik eden ve yükselten bir toplum yaratmaya yatırım yaparak, o zaman düşüncemizi olumlu bir şekilde dönüştüreceğiz. Dünyaya ve başkalarına iyilik yapma örneklerine değer vererek ve bunlara saygı duyarak, başkalarını nasıl olumlu etkileyeceğine dair düşünceler toplumda yayılmaya başlayacak, sonrasında bireysel ve materyalist hedeflere değer vermekten ve bunlara saygı duymaktan kaynaklanan olumsuz düşüncelerin yerini alacaktır.

Birbirimize yaydığımız “virüsler” daha sonra pozitif hale gelecektir. Birbirimize aktardığımız düşünceler, virüs olarak kabul edilir çünkü farkında olmadan bize nüfuz ederler. Bu sanki diğer insanlara iyi niyetlere odaklanarak rehberlik etmemiz ve bu niyetlerin de onları olumlu yönde etkilemeye hizmet etmesi gibidir. Bizler o zaman dünyayı daha iyi ve sağlıklı bir yer haline getiririz.

Her birimiz evrenin belirli bir kıvılcımına ev sahipliği yapmaktayız ve bu kıvılcımın sorumluluğunu alma ve uyumlu insan bağlarını teşvik eden ve destekleyen bir toplum yaratarak onu etkileme fırsatına sahibiz.

Twitter’da Düşüncelerim / 8 Aralık 2020

 

Yaradan’dan başka bir güç yoktur – bu, insanın da hiçbir güce sahip olmadığı anlamına gelir ve bir kişi dün kendi başına bir şey yaptığını düşünmekte yanılır yani dünyayı sadece Yaradan’ın kontrol ettiğine inanmıyor demektir. Kişi olanlardan pişman olmamalı …

Kişi her zaman Yaradan’a tutunmaya çalışmalıdır ki tüm düşünceleri Yaradan hakkında olsun. En kötü durumda bile, Yaradan’ın yolunu takip etmesini engelleyen başka bir güç olduğunu düşünerek Yaradan’ın alanını terk etmemelidir – çünkü her şey Yaradan’dan gelir.

Kişi dostların Yaradan’a daha yakın olduğunu görür. O Yaradan ile aynı hizada değilken, O’ndan tamamen kopuktur. Bazen Yaradan için bir uyanış alsa bile, Yaradan’ın birliğinden anında kopar. Ancak, bu onu Yaradan’a bağlılıkta bir çözüm talep etmeye zorlar.

Bağ ancak egoizmin üstüne çıkma ölçüsünde mümkündür. Ya da dağılır. Bunu dünyamızdaki tüm birliklerde görürüz. Bu nedenle, önce egomuzun üstüne yükseliriz ve bu ölçüde tek bir bütün halinde birleşiriz.

Dahası, egoizm aramızda kalır ancak fakat güçlendirici bir bağ rol oynar.

Herkesin bireysel, doğuştan gelen nitelikleri büyük bir değerdir ve değiştirilmemeli veya bozulmamalıdır. Aksine, dünyadaki her insanı doğal niteliklerini sürdürmesi için korumalıyız. Yaradan’ın hepimizi birleştirmesi, ihsan etme gücünü çekmek için birlikte çalışmalıyız.

Yaradan bizi birleştirir ve mükemmel kılar. Dünyayı O’nun ortakları olmamız için yarattı: Farklılıklarımızı ve ihsan etme gücüne duyulan ihtiyacı ortaya çıkarmak, Yaradan’dan gelip tüm boşlukları doldurmasını, karşıtları birleştirmesini ve tüm artılar ve eksilerin mükemmel birliğini hissetmemize izin vermesini istememiz için.

Dostlar kalbime girerse, Yaradan’ın her birinin arkasında durduğunu göreceğim. Önümde ıslah olmuş niteliklerim olarak görünürler, ancak egoizmimde onları kusurlu olarak görürüm. Onların doğrudan kalbime girmesine izin verirsem, kendimi ıslah edeceğim.

Kendimi dostlara ve onlar aracılığıyla Yaradan’a karşı iyi bir tavıra uyumlu hale getirirsem; kendimi gitar telleri, seslerinde tam bir uyum için çabalayan bir müzik aleti gibi ayarlarım. Kendimi bu şekilde ayarlayarak, grupla uyum içinde ses çıkarırım ve tek bir ruh çalar gibi çalmaya başlarım.

 

Kendin İçin Dua

Yorum: Kabala, bir kişi kendisi için (prensipte, bu sıradan bir insan için doğaldır) dua ettiğinde, bunun bir günah olduğunu söyler.

Cevabım: Kişi kendisi hakkında düşünürse, kendini diğerlerinden ayırır ve onlara yaklaşmaz. Doğal olarak bu, onu Yaradan’dan uzaklaştırır çünkü Yaradan hepimizi, ayrı bireylere bölünmeden önce olduğumuz gibi, tek bir ortak bütünde birleşmiş olarak görür.

Soru: Yaradan Kendisini düşünmez mi? Böyle düşünceleri yok mu?

Cevap: Birincisi, O, Kendisi hakkında düşünmez. İkincisi, her bir kişiyi düşünmez çünkü bizi bir bütün olarak hisseder.

Soru: Diyelim ki bir kişiye bakıyorum. O milyarlarca hücreden oluşmaktadır. Bir hücreye hitap etmiyorum, bir surete hitap ediyorum. Bunun gibi, Yaradan bizi bireysel olarak görmüyor mu?

Cevap: Hiçbir şekilde! Tek bir kişi ile en ufak bir hesap bile yapmaz. O, bizleri, kendimizi birbirimizden ayrı, Kendisine zıt olarak var olduğumuzu hissettiğimiz egoist bir nitelik içinde yarattı.

Soru: Peki, bundan ne anlamalıyım? Yaradan’ın beni hiç dikkate almadığını mı? Varlığımı bile bilmiyor mu?

Cevap: O’nun bilip bilmemesi tamamen başka bir konudur. O, diğerlerine yakınlaşarak O’na yakınlaşma eylemi dışında, kişisel eylemlerinizi hesaba katmaz.

Güzel Bir Hayata Ulaşabiliriz

Binlerce yıldır Kabalistler tarafından yapılan açıklamalar sayesinde Kabala bilimi, bizlere yaratılışın amacının ne olduğunu, evrimin bizi nereye ve hangi yasalara göre götürdüğünü açıklamaktadır.

Yaradan bizi tek bir ruh olarak yarattı ve sonra onu paramparça etti, bu da birbirini yabancı olarak hisseden birçok farklı arzuyla sonuçlandı. Bu bölünme nedeniyle herkes kendini diğerlerinden bağımsız, ayrı, farklı hisseder ve içgüdüsel olarak kişi diğerlerini reddeder, diğerleri de onu reddeder.

Böylece dünya giderek daha fazla gelişti: cansız doğa, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. İnsanlık bu arzuların her geçen gün artması nedeniyle gelişmiştir, giderek daha fazla bağımsızlık, bölünme ve çatışan çıkarlar sergilemiştir. Doğanın her seviyesinde bir çekim gücü ve bir reddetme gücü vardır.

Cansız, bitkisel ve hayvansal dünyada, çekim gücü, özgür seçimle değil, doğanın belirlediği gibi herkesin var olmasına yardım etmek için içgüdüsel bir şekilde hareket eder. Ve insanlar arasında da çekim gücü, cinsiyete ve aileye karşı doğal bir çekim görevi görür. İnsanlık nesiller boyunca böyle var olmuştur.

Aslında insanlar arasında böyle bir çekim yoktur. Ortak arzuyu birçok parçaya bölen, ortak güç Yaradan, onların büyümelerini ve ne kadar uzak ve zıt olduklarını ortaya çıkarmalarını ister. Ve aynı zamanda, bağımızı, bağımlılığımızı ve birliğimizin faydalarını keşfederiz.

Ancak, insanların, ülkelerin ve ulusların bağı ve işbirliği yoluyla harika bir yaşama ulaşabilsek de, birbirimizi mahvetmek ve yok etmek için savaşa büyük miktarda enerji, para ve kaynak harcıyoruz. İnsanlığın bağ kurmaktan yararlanmasını izlemek yerine, bölünmeden dolayı çaresizce savaşmasını izlemek acı vericidir.

İnsanların, tüm bunların Yaradan’ın bizimle oynadığı bir oyun olduğunu anlamaması üzücü. Kötünün gücünü onu yok etmeden korumak,  bu eksinin üzerine bir artı inşa etmek, tüm günahları sevgiyle örtmek gerekir. Ve o zaman,  kötünün tüm gücünü ve iyinin tüm gücünü içeren bir sistemde var olacağız. İyi güç tüm kötülükleri örtecek ve onun üstesinden gelecektir ve bu şekilde, bu sistemden tüm iyiliği alabileceğiz.

Parçalamanın amacı buydu: ışığın karanlığa üstünlüğü olarak, içimizdeki gizli, içsel, iyi güçleri ortaya çıkarmak. Karanlığı ifşa etmezsek, ışığı ve onun tüm niteliklerini ifşa etmeyeceğiz. Bu nedenle “Ve akşam vardı ve sabah vardı, bir gün” de olduğu gibi, tüm kötü koşullardan geçmeliyiz. Gece ve gündüz her zaman birbirini izler, böylece tüm günahlar sevgi ile örtülür. Bu nedenle, günah her zaman önce ifşa olur ve ancak ondan sonra birlik ifşa olur.

Bizim çalışmamız, iki zıt gücü içeren bir sistemi bir araya getirmektir. Ve kısa devrede olduğu gibi birbirlerine yakınlaşmamalıdırlar, bir elektrik şebekesinde pozitif ve negatif kısa devre gibi. Aralarına bir yük, bir direnç, dayanma gücü koymak gerekir. O zaman artı ve eksi birbirini iptal etmeyecektir ama bağlanacak ve bu direnç üzerine olumlu, işe yarar bir sonuç verecektir.

Bizim görevimiz, artı ve eksi arasında, Yaradan’ın yarattığı egoist doğa, kötü eğilim ve çabalarımızla çektiğimiz üst ışık, iyi eğilim arasında durmaktır. Bizler iyi ile kötü arasında var olur, çalışmamızı yaparız.

Ve sonra, Yaradan tarafından bir mini model şeklinde yaratılan,  sadece onun gücü nedeniyle var olan, Adam HaRishon sistemi, bizim gücümüzle, yükümüzle doldurulacaktır. Artı ve eksi, kötünün gücü ve iyinin gücü, bu sistemde birbirini iptal etmeyen, ancak Adem’in ortak ruhu sisteminde çalışmamızı ifşa etmeye izin veren, potansiyel bir fark yaratan, iki kutup olarak çalışabilir.

Karanlık ışık olarak parlayacak: bu iki güç, daha önce kırılmış olan bu sistem içinde, sonsuzluğun tüm ışığını tutuşturabilecek. Arzularımızı tekrar bir araya getirmek için gücümüzü tam olarak kullanırsak, tüm ışığın ifşa olduğu ortak bir arzu elde ederiz.

Bu sisteme, duygularımıza bağlı olmayan mekanik bir ağ olarak bakmalıyız. Başka bir deyişle, mutlak eksiden mutlak artıya, reddetmekten bağ kurmaya, nefretten sevgiye gidebiliriz. Ve bir aşırı uçtan diğerine her zaman değişimlerin başımıza gelmesi iyi bir şeydir. Asıl mesele, Adem’in tek ruh sisteminde var olduğumuzu sürekli hatırlamaktır ve bunların hepsi, doğru bağlantıya getirilmesi gereken doğadır.

Ve o zaman duygularımıza çok fazla bağlı kalmayacağız, ama aklı takip edeceğiz yani Kabala bilgeliğiyle, bağ kurma bilgeliğiyle meşgul olacağız. Bırakalım içimizde artıdan eksiye farklı duygular ortaya çıksın, asıl mesele, tüm bu deneyimler üzerinden sevgi denen birliği tamamlamayı hedeflemektir.

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Aralık 2020

Barış ve mükemmellik, Yaradan’ın ayrıcalığıdır. Bu, bir insanın sahip olmadığı şeydir. Yaradan bizi kötü bir eğilimle yarattı ve bize biraz iyilik verdi ki böylece onları birbirine bağlamanın yollarını arayalım. İki zıtlığı uzlaştırmanın imkansızlığı yüzünden umutsuzluğa kapıldığımız zaman…

Orta çizgiye yaklaşmak, dostlar, grup olmadan hiçbir şey olmadığımı fark etmektir. Ders hazırlığına geldiğimde kendimi ölü, boş hissederim, hiç bir şey hissetmediğimin, hazır olmadığımın hissederek. Dostların konuştuğunu, birbirlerini uyandırdığını duyduğumda uyanırım. Onların uyanışıyla canlanırım.

Dostlara karşı esnek olursak: onları destekler ve güçlendirirsek, çabalarımızla grubun nasıl daha da doğru şekillendiğini hissederiz. Grubu önemseyen her kişi kendini orta çizgi olarak inşa eder, tam olarak Yaradan’ı hedef alarak ve O’nu kendi içinde ifşa ederek.

Günah Nedir?

Günah, yaşam amacımızın: doğa ile denge içinde uyumlu bağımızın tadını çıkarmanın, gerçekleştirilmesinden sapmadır.

Çoğu insan günahı, ilahi bir yasayla ilgili olarak bir tür yanlışlık olarak görür. Bu görüş kendi içinde doğruluğa sahiptir, yine de asıl endişe kaynağı olan şey, hepimizi uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan ve bizi doğa ile dengeleyen yaşamın nihai hedefine doğru ilerleyip ilerlemeyeceğimizdir.

Bu nedenle, tüm davranışlarımızın – günahkar ya da olumlu – hayatımızın amacına yönelik hareketle ilgili olarak nasıl ölçüldüğü konusunda farkındalık yaratmak önemlidir.

Doğanın bizim için belirlediği hedefi net bir şekilde resmedebildiğimizde, o zaman bizi bu hedefe en uygun şekilde yönlendirebilecek davranışları tartışabiliriz; bilgelik ve farkındalıkla hızlı ve zevkli bir şekilde ona nasıl ilerleyebiliriz.

Bu tür davranışlara “emirler” denir çünkü doğanın bakış açısından, nihai hedefimize doğru belirli bir yoldan gitmemiz emredilmiştir.

Aksine, yaşamın amacına doğru olan hareketimizi saptıran ya da geri döndüren davranışlar, günah kabul edilir.

Hayatımızın amacı, doğanın mükemmel bağlantılı formuyla tam bir dengeye ulaşmaktır. Doğadaki olumlu güçler, doğa ile artan denge ölçümüze göre kendilerini bize daha fazla ifşa eder. Dolayısıyla, doğa ile bu tür bir dengeyi hedefleyen her türlü davranışlar “emirler” olarak kabul edilir ve gelişimimiz üzerinde olumlu ve uyumlu bir etkiye sahiplerdir.

Hayatlarımızın amacına ulaşmak, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ niteliklerinin tam olarak edinilmesine eşittir. Bu nedenle bilgeler, “Dostunu kendin gibi sev”in, hayatımızın ana emri olduğunu belirtmişlerdir.

İçsel Bilgelik

Manevi çalışma mantığın ötesine geçer; bu, egoist aklımıza ve duygularımıza göre değildir. Ama o zaman nasıldır?

Manevi yapıdaki Sefira Daat (bilgi), duyguların ve aklın özel bir birleşimidir. Duygular Bina’dan gelir ve akıl Hohma’dan gelir, bundan daha yukarıda çalışmak nasıl mümkün olabilir? Manevi yaşamda onunla ilerlemek için, nasıl bu ilkenin en uç noktasını bile kavrayabiliriz?

Yeni algılama araçlarına ulaşmak istiyorsak, duygularımız ve aklımız üzerinde değil, sadece dostlarımızla yakınlaşmak için çalışmalıyız. Maneviyatta bir adım ileri giderek bir şeyleri anlamak ve edinmek istersem, bunu aklımda veya duygularımda nasıl yapacağımı aramıyorum. Sadece dostlarıma daha yakın olmak haricinde bunu bir kitaptan ya da duyularımla öğrenemem.

Adam HaRişon’un sistemini ıslah etmek için, yapabileceğimiz tek pratik eylem budur. Onludaki dostlarımla manevi bağ, içimde yeni bir Kelim açacak ve beni yavaş yavaş mantıktan, mantık ötesine doğru değiştirecektir:  bu dünyanın maddi Kelim’inden, dünyevi akıl ve hislerden manevi Kelim’e. Ve onlar sadece engellerin üstesinden gelmekle, kayıtsızlık ve dostlardan, onludan içsel ayrılıkla ortaya çıkarlar.

Kalbimi açtıkça ve bağ kurmak istedikçe, “Öğrenen bilge değildir” sözünü daha fazla anlarım. Edinim, bilgiye değil gittikçe daha fazla bağlanmaya başlayan Kelim’e bağlıdır. Parçalanmadan sonra, hepimiz bölünmüş durumdayız, ancak, birleşmek ve yakınlaşmak istediğimiz ölçüde, içinde yeni manevi kavramlar hissettiğimiz ıslah olmuş Kelim’i meydana getiririz.

Bu yüzden kendimi, manevi değişimlerden geçecek ve daha fazla maddi sebep ve psikolojik hisler aramayacak şekilde eğitirim. Sadece dostlarımla bağ kurmak isterim ve Adam HaRişon’un Kli’sini ıslah ederek, bütünsel bir manevi sistemin ne olduğunu, parçalanmadan önce Adam HaRişon’da ne olduğunu ve şimdi nereye gittiğimizi anlamaya başlarım.

Bizler, üst gücü, Yaradan’ı ve Kabala bilgeliğini kendi içimizde keşfederiz ve kitap bilgisi kazanmayız. Kabala’ya içsel bilgelik denmesinin nedeni budur.