Category Archives: Yaradan

“Ters Bir Dünya Gördüm”

Soru: Birbirimizden nefret ettiğimizi hissettiğimizde, nefreti ortadan kaldıramazsak hangi pratik eylemleri gerçekleştirmeliyiz?

Cevap: Kabalist bilgelerimizin söylediklerine göre değerlendirirsek, gerçekleştirebileceğimiz sadece iki eylem olduğunu görürüz.

Birincisi; dostlar aralarında konuşmayı bırakmamalı ve en azından sözlü bağlantı düzeyinde kalmalıdırlar. Birbirlerini anlamaya ve desteklemeye çalışmalılar ve aldıkları tüm rehberliğin Yaradan’dan kaynaklandığını bilmelidirler. Manevi eylemden dışarı atıldığımız seviyeye batmamalıyız ve gördüğümüz her şeyin gerçekte doğru olduğuna ve ıslah uğruna işleri bu şekilde düzenleyenin sadece Yaradan olduğuna inanmalıyız.

İkincisi, nasıl ve ne şekilde olursa olsun, her birimiz dostuna yardım etmeye çalışırken kendimizin üzerinde, birlikte çalışmalıyız. Çünkü bu bataklıktan, kendi saçımdan çekerek, kendimi dışarı çıkaramam.

Prensip olarak, onlu Yaradan’a dönerek bu şekilde çalışır. Kabalistlerin 2.000 yıl önce yaptığı şeyin aynısını yapmalıyız.

Bununla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlarsak, yakında bunun bizi nasıl olumlu etkilediğini hissedeceğiz ve üst ışığın işleyişini yavaş yavaş anlayıp üzerimizde hissedeceğiz, mevcut hislerimizde değil, mevcut anlayışımızda. Hem bütünsel hem de küresel olarak, bizim içimizde ek duygular ve içsel görüler ortaya çıkacaktır. Yaradan’dan ve onludan gelen hisler içimizde kalacak ve dünyayı farklı şekilde görmeye başlayacağız.

Dendiği gibi: “Ters bir dünya gördüm”, zıtların birbirini desteklediği farklı yasalara ve kurallara göre işleyen bir dünya, nefretin, aslında nefret tarafından desteklenen ve sürdürülen sevgiyi ürettiği bir dünya.

Baal HaSulam makalelerinde bize, aslında hepimizin farklı olması gerçeği sayesinde, yüksek gelişim seviyelerine ulaşabileceğimizi, ama aynı zamanda hiçbir şeyi öldürmememiz veya iptal etmememiz gerektiğini, çünkü toplumdaki görüşlerin çeşitliliği ne kadar fazlaysa, o kadar yüksek gelişim düzeylerine ulaşabilineceğinden bahseder.

Işık ve Karanlık Arasında

Soru: Diyelim ki Yaradan’ı ne aklımda ne de kalbimde haklı çıkaramayacağımı hissediyorum. Yine de bu bir farkındalık durumu mudur?

Cevap: Evet. Çift gizlilikten tek gizliliğe, sonra tekrar çift ve tekrar tek gizliliğe geçebilen çok düzgün bir geçiş vardır. Bunun nedeni, her zaman hislerimizi ıslah ederek ilerlediğimizde, onları yükselişler ve düşüşler, yükselişler ve düşüşler olarak ıslah ederiz.

Yükselişler ve düşüşler, bize Yaradan’ın çift veya tek ifşası hissini, sonra gizlilik ve sonra ifşa hissini verir. Başka bir deyişle, bu durumlar her zaman birbirini takip eder.

Gizliliğin beni uzaklaştırdığı gerçeğine rağmen, Yaradan’ı görmem ve O’nu anlamam, her zaman bazı şüpheler ve çelişkiler içindeyimdir, yine de bu çalışmayı bırakmam ve O’nu anlamak ve tanımakta ısrar ederim. O zaman Yaradan yavaş yavaş bana ifşa olur.

Her şeyin O’ndan geldiğini ve her şeyin kendi nedenleri olduğunu hissetmeye başlarım, bunlar benimle ilgili kasıtlı olarak tezahür ederler ve bana çift veya tek gizlilik ve çift veya tek ifşa içinde olma fırsatı verirler, böylece her zaman karanlık ve ışık arasındaki zıtlıkları hissederim. Sonuçta, O’nun benim üzerimdeki kontrolü ilkesinin ne olduğunu ve buna geri bildirimle nasıl yanıt vermem gerektiğini anlamaya başladığım şey bu zıtlıklardır.

Temel olarak, ne çift ne de tek gizliliğin, O‘nu benden gizlemediği bir koşula ulaşmam gerekiyor.

Her bir karanlıkta, kendi üzerime yükselerek, nasıl doğru davranacağımı hissedeceğim ve karanlık beni Yaradan’dan asla ayırmayacak. Aksine, onun üzerine çıkarak, O’na bağlanmama yardım edecektir.

Yaradan’ın Mors Alfabesi

Önemli olan, birliği sürdürmek için sürekli olarak bağ kurmaya çabalamamızdır. Yukarıdan ayrılmıştık ve yeniden bağlanıyoruz. Yaradan ile birlikte çalışmamız bu şekildedir:  O bizi ayırır, biz bağlarız, O bizi tekrar ayırır, biz yeniden bağlanırız.

Bu karşılıklı çalışmada, Yaradan ile bağımızın farkına varırız. Ve o zaman, O’nun içimizde neden olduğu kopukluklarda ve O’na bağlandığımız aramızdaki bağ vasıtasıyla, O’nun dilini anlamaya başlarız – Mors Alfabesi gibi: nokta, kısa çizgi, bip, bip…

Bağın kesilmesini Yaradan’ın Kendisi yapar ve O’ndan bizi bağlamasını talep ederiz. Sonra tüm bu eylemlerde, Yaradan’ı hissetmeye ve kodlanmış bir radyo mesajındaki gibi: biip-biip-biiiiip-biip… bize anlatmak istediğini anlamaya başlarız.

Yaradan’ın, ışığın Kli’mize girişleri ve çıkışları aracılığıyla bizimle konuştuğunu ve O’na yakınlaşmak için hangi daha gelişmiş formlara ulaşmamız gerektiğini açıkladığını hissederiz. Yaradan, O’na nasıl daha da yakınlaşacağımızı bize öğretir.

Mutlak Sevgiye Yükselmek

Egoist arzunun (Aviut) bayağılığının, onluda aramızda nasıl ortaya çıktığını hissediyoruz. Bu, aramızda gerçekten var olan reddetmenin, nefretin ve uzaklığın sadece küçük bir kısmı.

Bize bu nefretin sadece küçük bir kısmı, üstesinden gelebileceğimiz bir kısım ifşa olur. Doğal olarak birbirimize karşı ne kadar uzak hissedersek ve buna rağmen birbirimize yakınlaşıp,  tek bir kalpte birleşirsek, manevi Kli’miz o kadar büyük olacaktır.

Mesafemiz, Partzuf’un temeli olan Yesod’umuzdur. Ve bazı arzularda, dirence rağmen bağ kurmak, Yaradan’la ilgili olarak ihsan etme uğruna alma konusunda birlikte çalışabileceğimiz yer olan Partzuf’un iç kısmıdır. Manevi Partzuf’un başını ve bedenini böyle inşa ederiz.

Her şey, bizi bölen büyük bir haz alma arzusu, büyük bir nefret olduğu gerçeği üzerine inşa edilir, nefretin her geçen gün daha da alevlendiği Kabalist Şimon’un öğrencilerinde olduğu gibi. Ama onlar, bunun üstesinden geldiler, bu nefretin üzerinde birleştiler ve böylece Partzuf’un bedenini inşa ettiler ve Yaradan’a yani başa yakardılar.

Bu formda,  onlar manevi Partzuf’larını inşa ederek ve merdiven basamaklarını tırmanarak, Yaradan’ın niteliklerini uygulamalı olarak ifşa etmeye başladılar.

Her basamakta, mesafe ve nefret, birlik ve sevgi ve bunun yanı sıra sevginin ortak gücü olan Yaradan’a benzerlik büyür. Kendimizi mükemmel, mutlak sevgiye doğru ıslah edene kadar bu şekilde yükseliriz.

Kısa Eğitim Ansiklopedisi, Bölüm 1

Soru: Geleceğin ebeveynlerinin, dünyamızdaki buluşması önceden belirlenmiş midir yoksa belirlenmemiş midir?

Cevap: Önceden belirlenmiştir. Bu kişiyle tanışmam tesadüf değildi.

Soru: Bu neden yapılır? Çiftler neden bu şekilde bağlanır?

Cevap: Dünyada tesadüf yoktur. Hiçbir şekilde tesadüf yoktur! Üstat ve Margarita’da söylendiği gibi: “Tuğla ne buradadır ne de orada … asla birdenbire birinin kafasına düşmez.”

Soru: Öyleyse, doğacak belirli bir çocuğun doğumu önceden belirlenmiş midir?

Cevap: Her şey, tüm zamanların sonuna kadar kesinlikle önceden belirlenmiştir. Yeni bir şey yoktur.

Soru: Çocuk sahibi olmak için iyi bir zamanın olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Bunun da önemi yok ve insanlara da bağlı değil. Her şey yukarıdan düzenlenmiştir ve öyle olur. Aslında kişi hiçbir şeyi seçmez.

Soru: Ama ebeveynler çocuk sahibi olmak istediklerine karar verdiklerinde ne düşünmelidirler?

Cevap: Dünyaya faydalı olacak ve dünyaya faydalı olduğu gerçeğinden haz alacak iyi bir insan meydana getirmek istediklerini.

Soru: “Dünyaya fayda sağlamak” nedir?

Cevap: İnsanları bir araya getirmek.

Yorum: Bu görevi ebeveynlere verdiğinizi hayal edin!

Cevabım: Gebe kalma eyleminde, bunun hakkında düşünürler. Ketuvim, Eyüp 3: 2’de yazıldığı gibi: “Doğduğum gün yok olsun, ‘Bir oğul doğdu’ denen gece yok olsun!”

Yorum: Genellikle kişi kendisiyle ilgili daha çok düşünür, böylece iyi, kibar, samimi, sevilen, sağlıklı bir çocuk olur. Onu daha çok düşün.

Cevabım: Hayır. Bununla çocuk değil bir hayvan meydana getirisiniz. Ve eğer onun dünya için bir insan olarak, dünyada nasıl olacağını düşünürseniz, o zaman bir insan yaparsın.

Soru: Ya bir çift çocuk sahibi olamıyor, ama gerçekten istiyorsa?

Cevap: Deneyebildiğiniz kadar deneyin. Hiç bir şey yapamazsınız. Bugün bile bu hala yüksek takdiri ilahiye bağlıdır.

Soru: Ve burada daha fazla ne yardımcı olacak: şifacılara mı yoksa doktorlara gitmek mi?

Cevap: Doktorları ziyaret etmeliyiz, mümkün olan her şeyi yapmalıyız.

Soru: Ve aynı zamanda yukarıdakinden yardım etmesini mi istemeli?

Cevap: Elbette, hep birlikte.

Soru: O, bu isteği ne zaman duyacak?

Cevap: Bu bizim için bilinmezdir. İnsanlar birbirlerine ve Yaradan ile iyilik yapmaya çabaladıkça, bu arzuyu yerine getirmeye o kadar yakın olurlar, ancak bu bunu garanti etmez.

Yorum: “Birbirlerine ve Yaradan ile iyilik yapmak” çok net değil. Bu noktayı açıklayın lütfen.

Cevabım: Başlangıçta Yaradan tarafından belirlendiği gibi, birbirleri arasında eylem yapmak.

Soru: Bu nasıl belirlenmiş?

Cevap: Her şey iyilik üzerine inşa edilmiştir.

Yabancılar Benim İçin Benden Daha Önemlidir

Soru: Büyük Kabalist Ari, beş tür arzu olduğunu yazmış. İki tür, benim içsel arzularımdır. Bana yakınlardır, bu yüzden onları önemserim. Ve benim dışımda olan ve onları yabancı olarak hissettiğim için ilgilenemediğim insanları kapsayan, üç arzu türü daha vardır.

Kabala yöntemini uyguladığımda, onların arzularını bugün benim kendi arzularımı hissettiğimden çok daha yakın hissedecek miyim?

Cevap: Evet. Şu anda sizin ölümlü, geçici bedeninizin sizin için değerli olduğu kadar, bu ölçüde onların ebedi, mükemmel ruhunuz olduklarını hissedeceksiniz ve onlara, kendinize olduğundan daha fazla yatırım yapacaksınız.

Yorum: Bunun mümkün olduğuna inanmak zor.

Cevabım: Mümkün. Sadece doğru bağı görmeniz gerekiyor.

Yaradan, sizin yapamayacağınız hiçbir şeyi talep etmez. Ama O, sizin bakış açınızı değiştirmenizi ister, böylece dışınızda var olanın, bugün sizin kendinizden daha önemli olduğunu saptarsınız.

Soru: Yaradan burada nerededir?

Cevap: Yaradan, her şeyi yaratan, her şeyi ikiye bölen ve “Komşunu kendin gibi sev.” koşulunu veren, doğanın ortak gücüdür. Bu asgaridir, ama aslında komşunuzu kendinizden daha çok sevmelisiniz. Ve o zaman, geçici ve kusurlu bir hayvan olarak kendinizle değil, ruhunuzla, ebedi halinizle, ebedi potansiyelinizle ilgileneceksiniz. Böylece, tamamen farklı bir dünya anlayışına geleceksiniz.

Twitter’da Düşüncelerim / 12 Aralık 2020

Kişiye dış dünyayı hissediyormuş gibi geliyor. Kişi kendi içinde hapsolmuştur ve kendini içten hisseder. Gerçek içimizdedir. Sanki bir yerlerde uyuyor ve bir şeyi, bir yerlerde nasıl yaptığımla ilgili rüyalar görüyormuşum gibi. Uyandığımda, gerçek realitenim farklı olduğunu görüyorum. Aynı şekilde maneviyatı ifşa ederken, hayalperestler gibi olduğumuzu anlarız.

Mantık üstü inanç, realitenin hayal ettiğim gibi olmadığını anlamaktır. Beni yöneten üst güç olan Yaradan’ın içindeyim. Önümde görünen devasa dünya içimde. Tüm dünyamı doldurması ve her şeyi doğru olarak ayalaması için Yaradan’ın kuvvetine çekmeliyim.

Kişi, tüm evreni dolduran Yaradan’ı ifşa etmek için her türlü çabayı göstermelidir. Bu, ancak on kişi aracılığıyla, dostlarla kaybolup çözülerek, içlerinde de çokça çözülerek mümkündür ki, Yaradan’ın O’nu ifşa etmenizi bekleyen dostların arkasında nasıl durduğunu hissedeceksiniz.

En önemli şey, her zaman birlik için çaba harcamak, birliği korumaktır. Yukarıdan bölünürüz fakat birleşiriz. Yaradan ile karşılıklı çalışmamız burada yatmaktadır. O bizi parçalara ayırır – ve biz bağlanırız. Bizi tekrar ayırır- ve biz yeniden bağlanırız. Bu çalışmada Yaradan ile bağımızın farkında olmalıyız.

Yaradan kırılışı Kendi başına gerçekleştirir – ve biz O’ndan bağı talep ederiz. Tüm bu eylemlerde O’nu hissederiz, şifreli bir program aracılığıyla ne söylemek istediğini anlarız. Işığın çıkışları ve girişleriyle, Yaradan’ın bize O’na nasıl yaklaşacağımızı öğrettiğini hissederiz.

 

Günah – Hedefe Doğru Gidişten Sapma

Kabala bilgeliği, bir insanın bu dünyadaki, bu yaşamdaki amacından, varlığımızın ideal bir şekilde gerçekleşmesine ulaşmak için kendimizle ne yapmamız gerektiğinden bahseder. Nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. İnsanların,  dünyanın ve yaşamın etrafında başıboş dolaşırken, nasıl sebepsiz, amaçsız bir şekilde yaşadıklarını görüyoruz.

Kabala, hayatımızı bir amaca uygun hale getirmeyi teklif eder ki böylece sonunda evrenimizin, tüm yaratılışımızın ve bizim yaratıldığımız koşula ulaşabiliriz.

Bu hedeften sapmaya “günah” denir. Burada her şey kişiye, onun yetiştirilme şekline ve eğitimine, kendini nasıl algıladığına ve yaratılış amacına, kişinin onu ne kadar bilip sahiplendiğine bağlıdır.

Bunun hakkında hiçbir fikri olmayan sıradan insanlar, bu tür sorular sormazlar ve aslında neyin günah olduğunu düşünmezler. Onlar için günah kötü davranış, hırsızlık, bazı kabahatler vs.’dir. Bu da doğrudur. Ancak gerçek şu ki, kendilerini doğru bir şekilde gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini, doğru hedefe doğru ilerleyip ilerlemediklerini bilmiyorlar.

Bu nedenle, insanları, tüm insan eylemlerinin, yaratılış amacına yönelik harekete göre değerlendirildiği konusunda eğitmek çok önemlidir. Bu, günahın veya tersine bir emrin veya iyiliğin ölçüldüğü ana noktadır.

Ve bu şekilde ilerlememiz gerektiğini, açıkça bilir ve anlarsak, o zaman hedefin kendisine bağlı olarak ve ona doğru ilerleyerek, bizi bu hedefe en kısa, en uygun şekilde götüren eylemlerden bahsedebiliriz.

Bu tür eylemlere emir denir çünkü doğa açısından bize bu şekilde hareket etmemiz emredilmiştir. Bunu tüm evrenin yapısından anlıyoruz.

Tersine, bizi uzaklaştıran hatta geri çeviren ve bizi hedefe ulaşmaktan uzaklaştıran eylemlere günah denir.

Amacımız, O’na form eşitliğimiz ölçüsünde Kendini ifşa eden, Yaradan’ı anlamaktır. Bu nedenle, O’na benzemeyi amaçlayan eylemlerimizden her birine emirler, iyilik/doğruluk ve ıslah denir.

Form eşitliği, Yaradan’ın niteliklerini edinmiş olmamız gerçeğinde yatmaktadır. O zaman O’na daha yakın olacağız.

Yaradan’ın nitelikleri ihsan etme ve sevgidir. Bu nedenle, “komşunu kendin gibi sev”, gelişimimizin ana emridir.

Dünyayı Yeni Bir Perspektiften Görün

Zohar Kitabı, yazarlarının, Rabbi Şimon’un öğrencilerinin, derslerden önce nasıl bir araya geldiklerini ve her seferinde yeni bir yaratılış derinliğini ifşa ettiklerini ve bu kitapta onları tanımladıklarını anlatır. Derse odaklanmadan önce aralarında o kadar büyük bir nefret hissettiler ki birbirlerini öldürmeye hazırdılar. Egoizmleri bu kadar büyüktü.

Aramızdaki bağları, en azından aynı eğilimle, aynı sisteme göre nasıl yeniden inşa edeceğimizi öğrenmeliyiz. Bu, üstümüzde başka bir kat inşa etmek anlamına gelir, “sevgi tüm günahları örter.” Suçlar ve günahlar kalır ve onların üstünde aramızda bir bağlantı inşa edilir. Aynı anda iki dünyada böyle var oluruz: dünyamızda ve manevi dünyada.

Onluda birbirimize odaklanmaya çalışarak, saran ışığın etkisini üzerimizde yavaş yavaş uyandırır ve çağırırız ve onun yardımıyla her onluda ikinci bir kat inşa etmemiz gerekir. Bizim seviyemize, bize bağlı olan (dua etmek, haykırmak, O’ndan istemek ) her şeyi yapmak için bunu, Yaradan’dan talep etmeliyiz ve o zaman başarılı olacağız. Bildiğimiz her şeyin ve mantığımızın ötesine,  dünya algısının üzerine yükseldiğimizi ve onu farklı bir biçimde, sentetik olarak görmeye başladığımızı, hissetmeye başlayacağız. Böylece ilk egoist zeminimize rağmen, her şeyin kesinlikle küresel olarak bağlantılı olduğunu görebiliriz.

O zaman tüm sorunlar ve farklılıklar kaybolur ve bunun yerine birbirlerini tamamlamaya başlarlar, ki bu da manevi bağ sistemidir. Aslında öğrenmemiz gereken şey budur. Onlularda ve çalışmamızda bununla meşgul oluruz. Bu, çalışmamızın amacıdır, bu dünyadaki yaşamlarımız, maddesel koşula tekrar tekrar dönerken, aramızda kalacak ve daha da büyüyecek olan tüm tutarsızlıkları ve anlaşmazlıkları örten, aramızdaki bağı yeniden onarmak ve yeniden inşa etmek. Bu, bu şekilde çalışır.

Yaradan’ı Tadın

Yaşadığımız dünya ile manevi dünya arasındaki fark Yaradan’ın algısındaki farktır.

Manevi dünya,  kişi kendisinin daha yüksek bir gücün içinde olduğunu hissettiğinde, tıpkı şu anda belirli nesnelerle dolu bir tür boşlukta olduğumuz, belirli yasalara uyduğumuz gibi, bir üst gücün hissiyatındaki yaşamdır.

Manevi dünyanın tüm doğasına Yaradan denir.

Üst dünyayı hisseden kişi, onun yasalarının merhametine kaldığını ve onları algılamak zorunda olduğunu hisseder. Onlarla nasıl ilişki kurduğuna uygun olarak, üst dünyanın yönetimini edinir, ama üst dünya yine de onu kontrol eder.

Başka bir deyişle, maneviyat duygusu, kişinin üst dünya ile uyuşması/benzeşmesi üzerine inşa edilir. Kişi bunu, manevi nitelikleri, güçlerin, yasaların ve bağların algılanması ölçüsünde hisseder. Kişi, duyularına gelene kadar bunu hissetmez.

Dünyamızdaki bir çocuğun annesini, köşesini, beşiğini ve oyuncaklarını hissetmesi gibidir, ama onun için diğer her şey yokmuş gibi gelmektedir.  Yani bizler, üst dünyayla ilişki içindeyiz.

“Yaradan’ı tadın” denir. Tat alma, bizim en yakın hissimizdir. Çocukların yenilebilir olup olmadığını anlamadan, her şeyi nasıl ağızlarına soktuklarına bakın. Her şeyin tadına bakarlar.

Bu nedenle, Kabala’da yemek yemek, herhangi bir özelliğin veya olgunun en yakın, en içsel, en anlaşılır hissidir. Temel olarak, beş duyumuzun tümü işin içindedir ama en önemlisi tat almadır.

Her şey kişinin niteliklerine bağlıdır ve bu sürekli değişmektedir. Bizim dünyamızda olduğu gibi, insan bazen tuzlu, bazen acı, tatlı, ekşi vb. ister, ama tüm bunlar tek bir tat tomurcuğundadır. Sesler, renkler, şekiller hakkında konuşursak, o zaman hala birçok farklı seviye ve etki olasılığı vardır.

Benzer şekilde, manevi dünyada beş manevi duyumuz vardır ve her biri çok geniş bir algı yelpazesine sahiptir.