Category Archives: Yaradan

Manevi Potansiyeli Gerçekleştirmek

Soru: Neden bir kişi, doğası ve yetiştirilme şekli gereği büyük bir egoist olurken, diğeri küçük bir egoist olur? Daha büyük bir egosu olan bir kişi, daha büyük acılar mı yaşayacak ve bu, ataları veya önceki yaşamlarındaki eylemleriyle mi ilgilidir?

Cevap: Söylediğiniz her şey doğru ama anlamsız.

Şu anki özgür iradeniz, manevi potansiyeli gerçekleştirme özgürlüğünüz, sizin içinizdedir ve onu gerçekleştirmeye çalışmalısınız. Tüm gücünüzle bunu yapmaya çalışın ve sonra size ne olduğunu ve neden olduğunu göreceksiniz. Manevi potansiyelinizin ve atalarınızın manevi potansiyelinin sizi nasıl etkilediğini ve sizin, diğer herkesi nasıl etkilediğinizi göreceksiniz.

Bütün bunlar olacak. Daha önce ne olduğuna aldırış etmeyin. Şu anda her şey sadece size bağlıdır.

İlerleme İçin Sıkıntılar Gereklidir

Soru: Kabalistik uygulamada tüm manevi koşullara rahatsızlıklar eşlik eder. Ne tür sıkıntılar olabilir ve bunları manevi gelişim için nasıl kullanırız?

Cevap: Hayatımız sorular ve cevaplardan ibarettir. Bu, bizlerin ve neredeyse tüm doğanın yukarıdan kontrol edilme şeklidir.

Ancak cansız, bitkisel ve canlı doğa her zaman otomatik olarak cevaplanan sorularla var olurlar.Bu nedenle, insan hariç tüm doğa içgüdü tarafından yönetilir.

Kişi artı ile eksi, sorular ve cevaplar arasında var olurken, bunlara kendi müdahalesi ve onları inceleme ihtiyacı vardır. Her seferinde içinde ne tür bir sorunun ortaya çıktığını anlamalı, bunu doğayla, Yaradan ile ilişkilendirmeli ve doğru cevabı bulmaya çalışmalıdır.

Kendini her zaman bu şekilde konumlandırırsa, yaşamına, doğaya ve Yaradan’a karşı doğru tutuma sahip olur. Sonuç olarak, kendi içinde, yalnızca ilerlemesi, edinimi ve giderek artan dünya anlayışının hissiyatı için, her sorunun ortaya çıktığını netleştirir.

Tüm yaşamlarımız şu şekilde ilerleriz: artı-eksi, sol-sağ, vb. Doğa bizi bu şekilde etkiler. Bu nedenle, ortaya çıkan tüm sözde engellere engel olarak değil, daha da gelişebileceğimiz ve yükselebileceğimiz yardımcı koşullar olarak bakmalıyız.

Karanlık Ve Işığın Denkliği

Soru: Yaradan bana ifşa olduğunda ve ben O’nu haklı çıkarttığımda, O, neye göre ortaya çıkmaktadır?

Cevap: O, tüm niteliklerimde nasıl hissettiğime bağlı olarak ortaya çıkar. Onların içinde, doğru yönü, doğru eşleşmeyi, tek, bütün, kesinlikle iyi bir koşul yönünde, doğru hareketi hissederim.

Soru: Bir illüzyon içinde olmadığımı nasıl anlarım? Belki de sadece bana O’nu haklı çıkarıyormuşum gibi mi geliyor?

Cevap: Tam olarak karanlığı ve ışığı, kötü ve iyi koşulları birleştirdiğimde, kötü koşulları haklı çıkarmam ve iyi koşullardan güç almam gerektiğinde ortaya çıkar, ne karanlıkta ne de aydınlıkta, orta çizgide ilerlerim ama ortada, bir çizgiyi diğerine bağlayarak. Onlardan, koşulumu inşa ederim.

Yani Yaradan ile ilişkimi, her zaman hem karanlığın hem de ışığın benim için eşit olduğu bir koşul içinde olacak şekilde inşa ederim. Böylece pusula gibi, net bir referans noktasına, yöne, sahip olurum. Karanlık ve ışık bana eşitse, o zaman koşulumu ve dünyanın durumunu doğru bir şekilde hissederim. Ve sorum olmaz, bunun bir illüzyon olmadığını kesin olarak bilirim.

Bin Kez Düşüp Yükseleceksiniz

Yaradan’dan bir düşüşün geldiğini hala hatırlıyorsam, o zaman bu henüz bir düşüş değildir. Gerçek bir düşüş tamamen kopukluktur,  Yaradan ile ilgili bağımın, düşüncelerimin, arzularımın olmadığı zamandır. Sadece bir seçenek kalır: onlu ile iletişim kurmak.

Bizler, bunun için “maddesel dünya” denen bir koşulun içindeyiz, böylece onun içine düşebilir ve sıfırdan, maddesel seviyeden, maneviyattan ayrılıktan başlayabiliriz. Ama yine de, bize, bir tür ip parçacığının sonu bırakılmıştır, bu ip, dünyamızdayken bile aşağıya uzanır. Ve bu yüzden dünyamızda, dünya grubu ile, onlu ile, derslerle bağ içindeyiz, Bnei Baruch sistemindeyiz.

Tamamen düşsem ve maneviyattan kopsam bile, manevi sistemle: onlu ile, derslerle, hâlâ maddesel bir bağlantım vardır. Onlu ile bu maddesel bağı hissettiğim ve Yaradan beni tamamen dışarı atana kadar ona bağlı kaldığım sürece, arzumun eksikliğine, nefret ve reddetmeye rağmen, yine de maneviyattan düşmüş sayılırım, yani manevi bir koşulun içindeyim ve ondan yükselmeye başlayabilirim.

Bu nedenle denilir ki: “Erdemli olan bin kez düşer ve yükselir.” Düşüşlere alışmalısınız, panik de yapmayın. Yaradan, her zaman ilacı darbeyle birlikte verir. Gruptaki biri düşüşteyse, o zaman kesinlikle, düşmeyen ve yardım edebilecek olanlar olacaktır. Ve ayrıca, Gabay ve Şaatz var – herhangi bir koşulda, gruptaki bağla ilgilenmekten ve onu hızla yükseltmekten sorumlu kişiler. Her şey grubun doğru organizasyonuna bağlıdır.

Her Şey Sadece İyilik İçin

Soru: Yanlış yol, duygularımı etkileyebilir mi? Örneğin, tam bir egoistim ve kimseyi görmek ya da duymak istemiyorum. Öyleyse, sistemin işitme duyumu, dikkatle dinleme yeteneğimi ve hatta görme yeteneğimi aldığını varsayalım, onun için başkalarıyla daha dikkatle ilişki kuracağım, dudak okuyacağım vs.

Cevap: Sistemin sizinle ne yaptığına dikkat etmeniz gerekmez çünkü tüm bunların neden sizin için hazırlandığını bilmiyorsunuz. Sizin iyiliğiniz için olduğunu, ancak daha sonra göreceksiniz. Her şeyi, sadece dostlarınızla bağ kurmak ve Kabala bilgeliğini çalışarak, bu bağın içinde, üst dünyayı ifşa etmek için yapmanız gerekir.

Belki de şu anda üst dünyanın aranızda nasıl ifşa olabileceğini anlamıyorsunuz, ama aranızdaki karşılıklı eylemler ağını yaratmaya başladığınızda, bu, üst ışığın, üst sistemin, üst bilginin, üst hissiyatın daha sonra ifşa olacağı yer anlamına gelen, ruhun kabı olacaktır.

Bu şekilde, bağın içinde üst dünyayı ifşa etmeye başlayacak, benlikten kopacak ve genel sistemde var olacaksınız.

Manevi Gelişimin Temel Prensibi

Soru: Manevi gelişimin temel prensibi, Yaradan’ı her saniye hatırlamak mı yoksa bu bir zorunluluk değil mi?

Cevap: Manevi gelişimin temel prensibi, her şeyi istisnasız olarak Yaradan’a bağlamaktır çünkü “O’ndan başkası yoktur” ve içimizdeki her şey O’nun tarafından yaratılmıştır ve yönetilmektedir.

Sadece Yaradan ile doğrudan temasımız var ve bu bağlantı bizi etkilemektedir. Ama O’na bağlanmak için onluda birleşmemiz gerekir ve o zaman, onludan,  O’nunla karşılıklı ve etkileşimli olarak hareket edebileceğiz.

Soru: Grubun manevi gelişimini nasıl ölçebiliriz?

Cevap:  Grubun manevi gelişimi, dostlar arasındaki karşılıklı garanti, karşılıklı bağ ve karşılıklı destek seviyelerine ve birbirlerine olan bağlılıklarının seviyesine göre ölçülür. Manevi dünyada eşsiz bir bütün olduğunuzu anlamalısınız. Kendinizi bu şekilde dikkatle incelersiniz.

Yaradan Neden Bizden Gizlenir?

Şöyle yazılmıştır: “Beni sen yarattın.” Öyleyse, Yaradan evrende var olan tek güç ise bu nasıl olabilir? Bu güç, her şeyi içerir ve onun dışında hiçbir şey yoktur, hiçbir şey onun sınırlarının ötesine geçemez. Biz dahil her şey Yaradan’da hayat bulur.

Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? O’ndan başkası olmadığı için, bizi Yaradan yaratmadı mı? Yaradan zor bir işi göze aldı: bir yaratılış yaratmak ve onu bağımsız hale getirmek için geliştirmek. Çocuklarımızda bağımsızlığı teşvik etmek istediğimizde yaptığımız şey budur. Ancak Yaradan’ın daha zor bir görevi vardı, çünkü O’nun dışında başka bir güç yoktur.

Diyelim ki büyüdük ve Yaradan’dan başka kimsenin olmadığını ve bizi etkileyen bu gücün içinde olduğumuzu öğrendik. O zaman kendi başımıza ne yapabiliriz?

Bu nedenle, bir yandan Yaradan tüm evreni doldurur ve her şeyi kontrol eder, diğer yandan bunu görmeyiz çünkü O gizlenmiştir. Bu, bazen çocuklarımızla yaptığımız şeydir, onlara yardım etmek istemeyiz bu yüzden saklanırız, böylece kendi başlarına çalışabilir ve bir şeyi nasıl inşa edeceklerini öğrenebilirler. Görünüşe göre, Yaradan gizlidir çünkü bizi bağımsız kılmak istemiştir.

Öte yandan, dünyada Yaradan varmış gibi yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ve eğer O ifşa olsaydı, O gizliyken şimdi yaptığımız şeyi aynen yapardık. Bu duruma tam inanç denir. her şeyden önce, ona ulaşmalıyız: mantık ötesi inanca, egoizmimizin gücünün üstünde, alma gücünün üzerinde ihsan etmeye.

Egoizmin üstesinden gelmek, ancak ondan daha büyük bir şey varsa, ihsan etme gücü varsa mümkündür. Haz alma arzusundan yaratıldık ve o sözlerden etkilenmez fakat güce boyun eğer. Egoizmim Yaradan’ın büyüklüğünü hissederse, Yaradan’ın emrettiği her şeyi yapacaktır. Ancak, egoizmim kendi büyüklüğünü hissediyorsa, egoizmin tüm emirlerini takip eder. Ya bir gücün ya da diğer gücün yönettiği açıktır: ya egoizmimizin gücü ya da Yaradan’ın ihsan etme gücü.

Bizi etkileyen kişiye göre davranırız. Egoizm içimizde açık bir şekilde aktif olsaydı, ona her şeyde itaat ederdik ve kötü, tam egoistler olarak adlandırılırdık. Aslında şu anda olan budur.

Ve eğer Yaradan ifşa olsaydı ve dünyayı doldurduğunu görmemize izin verseydi, ihsan etme arzusunun gücü ve üstünlüğü ortaya çıksaydı, hemen önünde eğilir ve her şeyde emirlerine itaat ederdik. Hatta bazen olur; birdenbire Yaradan’ın büyüklüğü biraz ifşa olur ve bu mucize ortadan kalkana kadar bir süre sevmeye ve vermeye hazırızdır.

Bu tür dürtüler bize, bunun mümkün olduğunu göstermek için gelir ve gider, ancak yalnızca egoizmimizin büyüklüğünden ziyade Yaradan’ın büyüklüğünden daha fazla etkilenirsek. Başka bir deyişle, sorun, kimin yöneteceğidir: alma arzusu mu yoksa ihsan etme arzusu mu? Doğada sadece bu iki kuvvet vardır.

Ancak bu şekilde davranırsak, ya sadece alma arzumuzu takip eden suçlular ya da ihsan etme iradesine göre hareket eden melekler olurduk. Biri veya diğer güç bizi tamamen yönetir ve içgüdülerimize göre hareket eden, ya yırtıcı ya da kutsal hayvanlar olarak kalırdık. Bu formda, Yaradan’a benzemiyoruz, insan, Adem değiliz, çünkü biz, egoistler veya azizler olmayı seçmedik.

Öyleyse, kendimizi nasıl özgür kılabiliriz ki almayı veya ihsan etmeyi, Yaradan’a zıt ya da O’nun gibi olup olmamayı seçebilelim? Yaradan, insanı özgür kılma işiyle karşı karşıya kaldı, böylece kişi tercih ettiği şeyi seçecekti: ya yaratılış gibi bir egoist olmak ya da Yaradan gibi bir özgecil olmak ve O’nun oğlu, ortağı ve Yaradan’a benzer olmak.

Yaradan düşündü ve bir çözüm buldu: Alma arzusu ile ihsan etme arzusu arasına, iki zıt güç arasına bir aracı koydu, böylece yaratılan alma arzusundan oluşabilir ancak ihsan etme uğruna niyetine doğru değişebilecektir. Yaradan, yaratılanın, Yaradan’ın büyüklüğünden, ihsan etmenin büyüklüğünden etkilenebileceği, ancak önünde eğilmemek için doğrudan üst güçten değil,ama  bu koşulu arzusu ölçüsünde çalışması için bir durum yarattı.

Bir kişi gerçekten Yaradan’ın büyüklüğünü tanımak istiyorsa, ancak O’nun kölesi olarak değil, o zaman ona grup adı verilen özel bir durum inşa etmek gerekir. Grupta, dostlarına ne kadar teslim olacağına karar verme ve bu ölçüde Yaradan’ın büyüklüğünden etkilenme fırsatına sahiptir.

Yaradan her zaman grupta mevcuttur, ancak gizli bir şekilde. Kişi grup aracılığıyla Yaradan’ın yüceliğini hissetmeyi özlediği ölçüde, O’nu hissedebilir. Ancak, Yaradan’ı ve O’nun yüceliğini doğrudan değil, dostları vasıtasıyla, onların önünde boyun eğerek hissedecektir. Bu şekilde ihsan etme gücünü edinir ve yavaş yavaş insan, Adem, Yaradan’a benzer olur, bir melek değil ve özgür bir kişi haline gelir.

Kişi dostlarıyla, onlu ile bağ kurarak, ihsan etme niteliğine dahil olma arzusunu gösterir ve onlu aracılığıyla Yaradan’dan aldığı bu niteliği kullanır, maneviyatta yavaş yavaş büyür. Kişi, ihsan etme niteliğini baskı altında değil yaratıcı bir şekilde kullanır ve kendini Yaradan’a benzer özgür bir birey olarak inşa eder.

Bu gerçek sevgi ve ihsan etme olacaktır, korkudan veya baskı altındaki bir köleninki gibi zorlama değil, özgür bir insan olarak.

Hanukkah — Manevi Tapınak

Soru: Kabala açısından Manevi Tapınak nedir?

Cevap: Manevi Tapınak, bizim ruhumuzdur (her birimizin ve hepimizin birlikte), Yaradan ile form eşitliği için çabalayan, tüm arzularımızın bütünleşmesidir.

Arzularımızı öyle bir şekilde birleştirmeliyiz ki, bağımız içinde, birbirimize ihsan ederek, aramızda dengelenmiş bir duruma ulaşabiliriz. Ve o zaman onun içinde, çabalarımıza göre, Yaradan denen üst gücü, ihsan etme niteliğini ve sevgiyi bulacağız.

Orijinal Arzuya Göre

Kabala bilgeliği yavaş yavaş insanlığa ifşa olmaktadır. Bunu edinen ilk Kabalist, 5.579 yıl önce yaşamış bir Kabalist olan Adem’di. Ancak yaklaşık 3.600 yıl önce, İbrahim aracılığıyla daha bariz bir şekilde ortaya çıktı.

Bugün Kabala bilgeliği, insanlığa aşina olma konusunda çok ilginç bir aşamadan geçiyor.

Kabala bilgeliği geçmişte, inzivaya çekilmiş ve toplumun geri kalanından ayrı olan sadece birkaç Kabalist tarafından biliniyordu, ancak bugün yavaş yavaş tüm dünyaya yayılmaya başlıyor. İçinde yaşadığımız dünyanın özünün, varoluşumuzun neden ve sonucunun ve insanın evrim planının yavaş yavaş insanlığa ifşa olduğu, eşsiz bir fenomene katılmamızın ve tanık olmamızın nedeni budur.

İnsanlar gelişim düzeylerine ve hayata katılım düzeylerine göre (tıpkı genel alma arzusu gibi) beş seviyeye ayrılır.

Kendilerinden başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar vardır. Ailelerine, içinde yaşadıkları topluma vb. önem verenler vardır. Bir sonraki seviyedekiler Dünya, gezegenler ve uzay ile ilgilenirler. Ancak, bu dünyanın yapılarını kırmakla ilgilenmezler. Ve geçmişte ne olduğunu ve gelecekte ne olacağını ortaya çıkarmak ve bilmek isteyenler vardır.

Bununla birlikte, genel yaratılış sistemi, bizim ona ne ölçüde katıldığımız ve yaratılışın kendi kendine nasıl oluştuğu, nereden kaynaklandığı ve ona ne olduğu ve nasıl olduğu ile ilgilenen insanlar vardır. Onlar, yaradılışın tüm parçaları arasındaki karşılıklı iş birliğinin genel resmini anlamayı amaçlarlar.

Aslında en ilginç buldukları, tüm doğanın küresel, bütünsel bağlantısı ilkesidir. Her şeyin nasıl bağlantılı olduğunu, neden, hangi amaçla ve bir bileşenin diğerine nasıl tepki verdiğini ve yönettiğini ve diğer tüm parçaları etkilediğini bilmek isterler. O kadar büyük bir arzuya sahiptirler ki, sadece bizim dünyamızda değil, bu dünyanın ötesinde de var olan her şeyin genel sistemini, genel şemasını, genel yapısını bilmek ve edinmek isterler ve sıradan yaşamda huzuru bulamazlar.

Başkalarına benzemeye çalışarak, her türlü bedensel problemlerle uğraşmaya çalışırlar, ancak bu uzun sürmez. Kaderin bir fırsat getirmesinin ilk şansı ile hemen bir yere uçarlar, bu da günlük sorunlarla uğraşamayacakları anlamına gelir.

Onlar daha çok kozmik ölçekte bile olmayan, ancak bunun üzerinde olan (“her şey” kelimesinin içerdiği sorunlarla ilgili) problemlerle ilgilenirler. Bu, uzay değil, dünyamız değil, ama bütün bir şeydir. Genel bir fikre razı olmayan bu tür insanlar- bunu rahatsız edici bulurlar ve bu onları içeriden kemirir- Kabala bilgeliğine ulaşırlar.

Bu soru her birinde maksimum seviyesine ulaşmak zorunda değildir, ancak yine de dünyamızdan biraz daha yüksektedir. İnsanların, sağlıkları ve kaderleri gibi şeyleri neyin belirlediğini bilmekle ilgilendikleri, daha düşük bir seviyenin soruları vardır. Mistisizm’den hoşlanırlar veya halk hekimliği vb. şeyler uygulamaya başlarlar.

Böylece, aşağıdan, en düşük hayvan seviyesinden, kişinin tüm yaratılışı, tüm sistemi ve onun liderliğini hissetme ve edinme ihtiyacını hissettiği, en yüksek seviyeye kadar Kabala bilgeliğinin etrafında dönmeye başlarlar.

Arzuların farklı gelişimleri vardır ve bu nedenle çoğu Kabala bilgeliğine ulaşır, ancak bunun en yüksek seviyelerle ilgili olduğunu bir kez duyduklarında, bunun onlara göre olmadığını anlarlar çünkü hem insanlığın hem de Kabala bilgeliğinin bedensel uygulamasıyla daha çok ilgilenirler. Biraz bilgi toplarlar ve kendi seviyelerine göre hareket ederler.

Aslında böyle olması gerekiyor. Bu onların özel işi olduğu için, hiç kimseyi, gelenleri ya da gidenleri asla kalmaya zorlamamamızın sebebidir. Herkes bu sistemde, yaratılışın tüm seviyelerinde ve kişinin içsel, orijinal, kişisel arzusu anlamına gelen, ruhunun talebine göre dengesini bulmalıdır.

Bizler bu şekilde var oluruz.

Twitter’da Düşüncelerim / 20 Aralık 2020

Manevi olarak gelişiyorsam, dostları kıskandığımda mutlu olurum, çünkü ilerlemek için içimdeki güçleri bu şekilde açığa çıkarırım. Ama acı çekmekten kaçınmak için başarılarını görmek istemiyorsam, bu maneviyatı umursamadığım anlamına gelir!

Bu nedenle şunu kontrol etmeliyim: Kıskançlık mı duyuyorum yoksa acı çekmekten kaçınmak için içgüdüsel olarak bunu örtüyor muyum?

Yaradan’ı ifşa etmek için yer, içimde kendimi bir kenara bıraktığım ve dostun girmesine izin verdiğim yerde ortaya çıkıyor. Bu yerde ben kısıtlıyım ve dost giriyor. O zaman Yaradan’ı tam da bu yerde ifşa edebilirim. Buna “yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine” denir.