Category Archives: Yaradan

“Ben ya da Yaratan”

Kontrolün Yaratan’a mı yoksa insana mı ait olduğu hakkında iki soru:

Soru: Amaç doğrultusundaki yolda, arzumla çalışırken; ıslahım da dâhil olmak üzere tüm koşulların ve yaratılışın Yaratan olmadan, kendiliğinden düzenlendiğini mi hissediyorum, yoksa Yaratan’ın her şeyi yaptığını ve benim onun arzusunu doldurmak istediğimi mi görüyorum? Bunlardan hangisi önce geliyor?

Cevap: Bu ikisi çelişkili fakat kişi son ıslahına kadar önce hangisi geliyor sorusunda kalacak: Önce kim geliyor? Güç kime ait? (bana mı Yaratan’a mı? ) Kim tayin ediyor düşünceleri, hisleri, eylemleri ben ya da Yaratan? Kişi Yaratan ile bir bütün olduğunda, bu çelişkili durum ortadan kalkacak.

Soru: Çabanın ve ıslahın kendi tarafımdan olacağını kabul edebiliyorum ama her şeyin Yaratan aracılığıyla gerçekleştiğini kabul edebilmek çok zor. Ben düşüşteyken Yaratan ıslahımı yapıyor, yükselişte olduğumda da o bana bu koşulu veriyor; her şeyin önceden belirlendiğini hissetmiyorum, ne yapmalıyım?

Cevap: Hissetmeyi denemelisiniz etrafta ne varsa, size gelen tüm koşulların, düşüncelerin özetle; her şeyin Yaratan’dan geldiğini hissetmelisiniz. Bunu yapabilmek  için Kabalistik materyali (kitaplar, makaleler…vs) çalışmalı ve Yaratan’ın ıslah edici ışığını çekmelisiniz.

MANEVİ “ALAŞIM”

Manevi entegrasyon, Yaratan tarafından gelen güç vasıtasıyla oluşur. Bunun, bizim niteliklerimizde var olmasına rağmen, gerçekleşmesi sadece dışımızda, yukarıdadır ve bizim seviyemizde oluşması mümkün değildir. Ben iki ayrı niteliği elime alıp önümdeki masada karıştırarak bir tabağa koyamam. Onları yukarıya yükseltip kendi kaynaklarına, entegre olup birleşecekleri yere, Yaratana ve orada ben onların entegresine çalışırım.

Nitelikleri birleştirme arzusu, burada, benim sahamda, bu dünyada bulunur. Ancak onların entegrasyonunu oluşturmak için kaynaklarına yükseltmem gerek Keter’e, birlikte çalışıp birleşerek tamı oluşturacakları yere. Tabii bu fiziki bir birleşme olmayıp, birkaç atomun bir molekülde birleşerek bir nevi “alaşım” oluşturması gibidir, aynen erime sonrası misali.

Manevi birleşmede, sağ çizgiden ve sol çizgiden geriye hiçbir şey kalmaz ve dışarıya orta çizgi çıkar yepyeni bir şey. İçinde kısmen sol çizgiyi ve kısmen de sağ çizgiyi içeren, ancak entegrasyon sonucu eski niteliklerin karmaşasından oluşmuş yepyeni bir nitelik.

Haz alma arzusu, ihsan amaçlı çalışabilmek için Masah ve Or Hozerle birleşir. Görünen o ki arzu masah (perde) ile altta (niyet ihsan etmek için). Üstte ise sanki niyet ve arzu birbirlerinden ayrı ve bütün değillermiş gibi algılanırlar. Fakat bu doğru değildir! Dünyamızda kullandığımız kavramlar maalesef böyle bir izlenim veriyor, oysa maneviyatta arzu ve niyet ayrılmazdırlar ve birbirlerine bağlanmış olup entegre durumundadırlar.

Niyet, aynı arzuda bir uçtan diğerine değişimler yaratarak, onu almaya ya da ihsana yönlendirebilir. Dolayısıyla “üçüncü gün” de çalışmamız, birlikte entegre olmak, ortak, tek bir vücut oluşturmak ve içsel çalışma yapmaktır. Hem sol yanın hem de sağ yanın niteliklerinden orta çizgiyi oluşturarak tek bir bütüne bizi Yaratan’a entegre olmak.

Sonuç itibariyle, Yaratan’da tüm bu zıtlıkların kaynağı mevcut olup, orada birlik halindedirler. Bu bakımdan üçüncü gün, Yaratan’a ulaştıktan sonra ancak, Yaratan’a olan manevi zıtlık ifşa olur. Arzunun bir nevi manevi ölümü.

01-02-10-Zohar Kitabı dersinden alıntıdır.

DAĞDAN YONTULMUŞ TAŞ

Denirki, insanın Neşaması Yaradanın bir parçasıdır. Dağdan yontulmuş bir taşa benzer, onun bir parçasını oluşturur. Yaratan, İnsan denilen, genel, tek bir Arzu tarattı. Tüm neşamaların birleşik ve EinSof ışığıyla dolu olduğu. Bu tamlığın durumudur.

Şimdilik ben kendimi bütünden ayrılmış küçük bir parça gibi hissederim. Büyük bir sistem içinde ufacık bir nokta misali. Diğerlerine doğru bir tarzda birleşmem, onlara ihsan edip, vermem oranında Yarata’nın  formunu edinir ve Ona yaklaşırım.

Diğerleriyle birleştiğimde onların arzularını da edinirim. Ötekinin arzusunu ancak onu seversem edinebilirim. Eğer, sevgimi bu büyük sistemde var olan, tüm neşama parçalarına dağıtabilirsem, o zaman küçük bir nokta, tek bir parça olmaktan çıkar, tam ve büyük bir dağ olmaya dönüşürüm. Ve denir ki “Komşunu Kendin Gibi Sev-Toranın büyük kuralı”.

Kendimize, Ötekini Sevme Arzusunu kattığımızda, Bütün, tam olmaya dönüşürüz. İkimizin birlikteliğinden aslında çıkan da Benim. Diğer yönden ilave parçalara bağlanır ve böylece kademeli olarak kendime katarım diğer neşamaları. Birleşme gücüm artar ve bu bana Manevi Dünyanın basamaklarında yükselmemi sağlar ve küçücük bir taştan bütün ve büyük bir dağa dönüşürüm.

26-01-10-Zohar Kitabına Giriş dersinden alıntıdır.

YARATAN ve HAZLAR

Soru: Yaratan neden, ızdırab çektiğimiz bir gerçeklik var etti?

Cevap: “Işığın kazancı karanlığın içindedir” prensibi gereğidir.

Örneğin sporseverler izledikleri maçtan, tuttukları takım zorluklardan geçmezse, tam bir tatmin duygusu elde etmezler. Kazanan taraftar oyun süresince yaşadığı kaybetme korkusu nedeniyle maçı çok daha heyecanlı ve olumlu hislerle yaşar. Negatif duygulara olumlu duygular yaşatma gibi bir görev düşer.

İngiliz Blogundan gelen soru: Beni uzun zamandır rahatsız eden ve Kabala Bilgeliğini tereddütsüz kabullenmemi engelleyen sorunumu, sana sormak istiyorum: Neden Yaratan Haz almak istiyor? Her nasılsa yaratılanlara haz verdiğinde aslen kendi de haz aldığına göre bundan Yaratan’ın da egoist hazlar sahibi olduğu anlamı çıkmıyor mu?

Cevap: İhsan Etme niteliğini gereğince anlayamadığın için olsa gerek, onda bir bireysellik eğilimi var sanıyorsun.

(21-12-09-Zohar Kitabı) Dersinden alıntıdır.

Gerçeği Görebilmek için Kendimi Islah Etmek

Soru: Islah süresince ne yapmalıyım?
Cevap: Anlamalıyız ki bulunduğumuz konum “Kırılma” yüzündendir. İhsan-Etme niteliğinin kırılması ve Sürgünde olmamız. Bu niteliği yitirmekle en önemli ruhsal duyuyu Yaratan’ın duyusunu da kaybetmiş olduk.

Kırılma ve sürgün neticesinde birbirimize bağımlı olmamıza rağmen nefret içindeyiz. Bu yüzden ıslahı kendi adıma değil hepimiz adına istemeliyim. Aramızdaki ilişkinin ıslahı olarak ve eğer karşılıklı bir bağ var ise, o zaman ben yokum demektir. Karşılıklı entegre olmanın içeriğini anlamalıyız, hiç kimse bağımsız bir kişilik değildir.

Gerçeği görebilmemiz için duyularımızı ıslah etmeliyiz. Bu benim Üst-Işıktan dileğim öyle bir bakışa sahip olalım ki bize gerçeği göstersin, gerçek resmi.
Günümüzde gittikçe büyüyen problemler nedeniyle, artık insanlık, kırık bir kab oluşturduğunu keşfetmek ve de aynı zamanda birleşme ve birlik olma zorunluluğundadır.

Bizlere düşen bu durumu oluşturan unsurları keşfetmek, bir yandan nefret dağı (Sina=nefret Dağı), diğer yandan – amaca verilen önem (Yaratanla-Birlik).

Dünya Yaratan’ın Doğası

Soru: Malzeme nedir?

Cevap: Malzeme arzudur. Ve onun dışında hiç birşey yoktur. Sadece arzu vardır ve geriye kalan herşey arzunun içinde oluşan  ihsan edenin doğasıdır. Negatif doğaya ihsan edenin arka yüzü “kötü dürtü”, pozitif doğasına da “iyi dürtü” deniyor. Fakat “dürtü” temelinde malzeme olup arzudur ve böylelikle temel ya iyi ya da kötü oluyor, (Kötü dürtü ve iyi dürtü).

Dürtü-Arzu, arzu-dürtü Yaratan tarafından yaratıldı. Yaratan’ın doğası arzunun içinde ve arka yüzünde kötü, ön yüzünde ise iyi iyileştirendir. Bizim problemimiz her iki olasılığıda içimizde hissetmemizdir  ve tüm bu hislerle dünyayı var ederiz içimizde.

(03-12-09-Hohmat Kabalada Malzeme ve Formları makalesi) Dersinden alıntıdır.

Maneviyatta Dualite ve Teklik

Bir yandan herşeyin Arzuya bağlı olduğu, diğer yandan da herşeyin Işık tarafından yaratıldığı ve arzunun da onun doğası olduğu söyleniyor.

Nasıl örtüşecek bu söylenenler? Mesele şu ki bazen Işığın bazen de Kabın yönünden konuşuluyor. Ancak bu ikiliğin her zaman var olduğunu unutmamalıyız: Bizler asla, Işıktan arzu olmadan konuşamıyacağımız gibi Arzudan da Işık olmadan konuşamayız.

Arzu üzerine konuştuğumuzda Işığı, arzumuzda oluşan farklı hallerde hissederiz ki bu farklı hallere de “Işık” deriz.

Kabın yaşadığı bir halden diğerine ilişkisine Işık denir. Üstteki Kab, alttaki Kabla olan ilişkisinde Işık olarak düşünülür. Bu da niteliklerin ilişkisinden ötürü böyledir. Üst daha fazla ihsan-ettiği için ona “Işık”, alttaki de ona oranla daha çok alıcı olduğu için ona da “Kab” deniyor.

Kabın altta olması ve Işığın içine nüfüz etmesi şeklinde düşünmeye alıştık ancak maneviyatta öyle dağildir. Kapta bulunan ihsan-etme niteliği ki buna “Işık” ve alma niteliğine de “Kap” denir. Tüm bunlar arzunun nitelikleri olup sadece ondan bahsediyoruz. Yükseliş ve alçalışlarını. Yükselen hallere “Işık” ve alçalan hallere de “Kap”.

Dolayısıyla Yaratan-Bore şöyle çağırılıyor: “Bou ve Ree” – “Gel ve Gör”. Çünkü biz onu kendi Kabımızın içinden görüyoruz. Kabımızda damgalanmış ihsan-etme suretinde, Işık ya da Yaratan niyeliğinde.

Bunlar önemli tanımlamalar 0lup bizleri mahsomu geçmeye ve maneviyata doğru arzularımızla girmemizi sağlar. Tüm bu farkındalıklar sadece çeşitli Alma yada İhsan-Etme halleridirler.

Yaratan’ın Konuşma Dili Hisler

Soru: Yaratan bizlerle hislerimiz aracılığı ile konuşuyor fakat bu lisan neyi temsil ediyor?

Cevap: İnsan kendini araştırması ve tanıması, içinde elverdiğince derinlere inebilmesi için ona dışından yardım edecek güçler gerek. Neden böyleyim, neyi temsil ediyorum, ben kimim? İnsan derinlerde, içinde biryerlerde, kökünü, Yaratan’ı bulacak.

Bizler kendi dışımızda, bizi saran çevremizde başka bir dünya 0lduğunu varsayıyor ve Yaratan’ın da orada dışımızda olduğunu sanıyoruz. Tüm bu ilüzyon bize bizzat kendimizi araştırmaya ve incelemeye daha kolay başlıyabilmemiz için verildi.

Yaratanı Keşfetmek Ya Da Yaratılışa

Soru: Yaratılışı, Yaratan’ı ifşa ne demektir?

Cevap: Yaratılış mutluluk arzusudur ve bu Yarata’nın niteliği olup ihsan-eden anlamındadır. Yaratılış bu amacı edindiğinde, arzu, niyet ihsanı niteliyen güce de sahip olur, kısacası yaratılış Yaratan’ı ifşa eder.

Yaratan’ın ifşası “ihsan etme” kendini yaratılışın içinde sergiler ve böylece yaratılış yeni bir nitelik kazanmış olur. Geçmişte insanlar isteklerine duydukları arzuları içlerinde hissederken şimdilerde sanki başkalarında hissedip ifşa etmekteler, buna Yaratan’ın ifşasını yaratılışın içinde bulmak deniliyor.

Kabala bilgeliğinin sağladığı bu ifşa ile özümüzü oluşturan alma arzusu vermeye dönüşmekte. İnsanın VERME niteliğini keşfi YARATANI keşfi sayılıyor.

Kıskançlık, Arzu ve Saygı İnsanı Tekamül Ettirir

Eski dönemlerde insanlar birbirlerini bu günkü gibi kıskanmıyorlardı. Bin ya da yüz sene öncesinde kişiler ötekilerin malı mülkü veya eğlencesini kendine dert etmiyordu. İnsanlaın aralarındaki ilişki ve bağın gelişmesiyle kişilerin arzu ve isteklerinde de artışlar oldu. İstekler Maddi (bedensel ve sosyal ihtiyaçların oluşturduğu) ve Ruhsal olup aslında ruhsal istekler özünde tektir; YARADATA BENZEMEK. Ancak insan dışında olanı (bedeninin) istemez, arzulamaz işte bu yüzden onu motive edecek bir gruba ihtiyacı var. O sosyal çevre insana hissetireceği kıskaçlık, saygınlık beklentisi ve kendini kabul ettirme duygularıyla Arzunun oluşmasına neden olur.

Derste öğrenci sorar: Kafamda binbir engelleyici düşüncelere rağmen fiziken buradayım ama aslında burada değilim.

Yıllarca bu şekilde burada olmamın bana ne faydası olurki?

Laitman’ın cevabı: Yaratan‘a teşekkür borçlusun, bir önüne aşman için engel çıkardığı için, iki engeli aşıp burada olduğun için, üstelik derste akıl yürütüp sual da soruyorsun. Demek Yaratan ilerlemeni istiyor, işte teşekkürün buna, ilerle…