Category Archives: Yaradan

Sonsuza Kadar Mısır’da Kalmayın

Sonsuzluk ışığına ulaşma arzusunu nereden bulabiliriz?  Şimdi sonsuz bir ışık okyanusundayız, ancak bundan yoksun olduğumuzu düşünüyor muyuz?  Asla.  Bizler, önümüzde gördüklerimizi, egoizmimiz tarafından algılanabileni arzuluyoruz.

Ve işte bu yüzden İbrahim Yaradan’a sordu: “Onu miras alacağımı nasıl bileceğim”, çünkü onlar Kelim [kaplar] ya da oğullarıma vereceğinizi bana gösterdiğiniz büyük mirasa ihtiyaç duymuyorlar;  ihtiyaçları yok.”  Sıradan bir insan bu tür düşünceleri nereden alır, çünkü sadece sessiz bir hayat istiyor ve başka bir şey istemiyorlar?

Ancak Yaradan şöyle der: “Hayır!  Sizin için tüm kötülüklerin özü olarak Mısır sürgününü hazırladım.  Bu döneme girecek ve öyle arzular edineceksiniz ki onlardan kurtulmak isteyeceksiniz.  Size zararlı olduklarını hissedeceksiniz.”

Bir yandan onlardan kurtulmak için güç yok, diğer yandan onların içinde kalmak imkansızdır.  Sürgün öyle bir hapishanedir ki sizi boğan, nefessiz bırakır ama ondan o ölçüde de kaçamazsınız ki egoizm sizi boğar.

Ve sadece, her şeyi kendisi için almak olan egonuz için çalıştığınızı görürsünüz.  Sanki deliklerle dolu bir kovadan içmeye çalışıyormuşsunuz gibi: suyu alırsınız, susuzluktan ölürsünüz, ağzınıza getirirsiniz ve o boştur.  Ve sonra bu hapishaneden kaçmaktan başka çare kalmaz.

Egoist olarak kalan ve vermeyi öğrenmek istemeyen kişiye Yahudi değil Mısırlı denir.  Ne de olsa Yahudi birlik (Yihud) demektir ve bir Mısırlı, birlik için çabalamaz ve Mısır’da kalır.

Yaradan tüm bunları İbrahim’e açıkladı.

Twitter’da Düşüncelerim / 6 Nisan 2021

Toplumda işleyen iki güç vardır: birleşme gücü, sevgi, yakınlaşma, diyalog, işbirliği ve insanları ayıran, onları birbirine düşüren ve rekabet yaratan güç. Bu gelişmelerin her birinin dönemleri vardır. Bu tür süreçleri kontrol edemeyiz.

Ne birbirimizle birleşemeyiz , birlik olmadan da var olamayız. Birbirimizi yenemeyiz ve kendimizi kötülüğün, egoizmin gücünden de kurtaramayız. Bir çıkmazdayız ve ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ancak öyle ya da böyle sonucu değiştirme fırsatımız var.

Birleşme, insanın arzusu içinde gerçekleşir. Tüm arzular birleşir ve tek arzuda Üst güce benzemeye başlar. Her şey benzerliğe gelir: “Aşağıda” insanlar ve “yukarıda” doğanın Üst kuvveti. Aralarında temas ve destek geliştirirler ve birbirlerini hissetmeye başlarlar.

Üst güç, doğanın genel gücüdür. Tüm doğa bir programdır, tüm parçaları birbirine bağlıdır ve birleşiktir. Üst Güç ile uyum bize iyi bir gücün içinde yaşama hissini verir – herkes yaptığı her şeyde başarılı olabilir, çünkü bunların hepsi birleşmeyi amaçlamaktadır.

Dünyamızda, gerçek bir yalandır. Onsuz yaşayamayız. 1 Nisan Şakası sadece yılın bir günü değil. Yıl boyunca sürekli birbirimize yalan söylüyoruz. Kötü eğilim, egoizm bizi yalan söylemeye zorlar çünkü birbirimize gerçeği değil, bize faydalı olanı söylemek istemeyiz.

Çevremizdeki her şey bir yalandır. Bir yalanı Yaradan’dan geliyor, bizi doğru safhaya yönlendiriyor gibi ele alırsak, o zaman bizim için bu yalan gerçeğin bir parçasıdır. Beni gerçeğe götürürse bir yalanda olmaya hazırım.

Sonra anlayabilirim, hissedebilirim ki o beni değiştirecek, beni gerçeğe götürecek.

Yaratan Üst Güçtür ve gerçek O’nun programıdır. Program, ters formu, yalan içeriyorsa çalışabilir. Yaradan’da yalan, O’nun zıddıdır. Yaradan’ı anlamak için yaratılanlar iki formdan yaratılmalıdır: hakikat ve yalan.

Gerçek ile yalan arasında, Yaradan denen forma girebiliriz. “Bo-re” – “gel ve gör”. Bir yalandan geliyorum, O’nun zıt halinden, O’na, gerçeğe. Tüm edinim gerçeğin açığa çıkmasıdır. Gerçek, her şeyi keşfettiğimiz ve hissettiğimiz yaşamın kaynağıdır.

Ruhsal ilerleme, birbirimize karşılıklı dahil olmamız yoluyla gerçekleşir: aramızdaki mesafe ne kadar küçükse, Yaradan’a o kadar yakın oluruz. Bunun aynı mesafe olduğunu hissetmeye başlayacağız. Ve sonra, bizi ayıran Firavun’un bizim iyiliğimiz için çalıştığını göreceğiz.

 

 

Yaradan, Firavun’u Bize Getiriyor

Bu dünyadan manevi dünyaya yükseliş, Yaradan’ın yardımına giderek daha fazla ihtiyaç duyduğumuz gerçeği sayesinde gerçekleşir. Ve O’nun niteliklerini edinmemize yardım etmek için, Yaradan bize kalbin yükünü, O olmadan baş edemeyeceğimiz hissini verir. Her yerde, herhangi bir manevi koşulu yerine getiremeyeceğimize inanırız.

Ama biz de Yaradan’a soramıyoruz; nasıl yapılacağını bilemiyoruz. Bu inanç eksikliğini gösterir. Yani, Yaradan’ı hissetmeyiz, O’nun var olduğunu ve bize yardım etmeye hazır olduğunu hissetmeyiz ve sadece O’nun yardımıyla manevi koşulları yerine getirebilir, bağ kurabilir, ihsan edebilir ve dünyayı tek kaynaktan yaratılmış olarak görebiliriz.

Bu nedenle, birbirimizle ve Yaradan ile bağ kurmamıza izin vermeyen kötülük gücümüzü daha fazla açığa çıkarmamız gerekecek. Ve bağ kurma ve ihsan etme yeteneğimiz olmadığını hissettiğimizde, bunun, Yaradan’ın bize aramızda duran ve bizi duvara götüren Firavunu gösterdiği, bağa doğru ilerlememizi ve tek kalp tek adam olmaya yaklaşmamızı engellediği anlamına gelir.

Ve tüm bu kalbin yükü, Yaradan’a inanmamanın, yani bu gücün var olduğu ve önümüze her türlü engeli koyanın sadece bu güç olduğu duygusunun yokluğunun bir sonucudur.

İçsel çaresizliğimizden emin olabilmemiz için egoizmimiz olan Firavun’u bize karşı koyan Yaradan’dır. Harekete geçmem gerekir ama yapamayacağımı hissederim, egoizmimi en küçük şekilde bile alt edecek gücüm yoktur.

Ve ne kadar ileri gidersek, o kadar zayıf hissederiz, en ufak bir ihsan etme eylemini gerçekleştirmekten aciz kalırız. Ama Yaradan bunu, Mısır’da köleliği altında olduğumuz Firavun’un gücünün üzerimizdeki tam gücünü gösteren egoizme dalmamız için kasıtlı olarak ayarlar. Sadece Yaradan bizi egoizmden çekerek kurtarabilir, başka herhangi bir güç değil. Bu nedenle, Yaradan’ın bize verebileceği ihsan etme gücüne giderek daha fazla ihtiyacımız var.

Bu iki güç, Firavun’un gücü ve Yaradan’ın gücü birbirine karşı durur ve Musa, ortadaki güç, Yaradan’ın tarafına doğru ağır basmak ve Firavun’un kontrolünden çıkmak için onun üzerine yükselmek isteyen bizizdir. Ancak bu kuvvet çok zayıftır. Ve ancak Yaradan’a olan inancımızın ölçüsünde, bizi Firavun’un elinden kapıp kurtarabileceği gerçeğiyle, iyinin gücünün kötülüğün gücü üzerindeki hakimiyetini kurabiliriz.

Yaradan, Firavun’un gücünü uyandıran on darbe gönderir. Musa’ya: “Firavun’a gelin, çünkü onun kalbini katılaştırdım” diyor. Ve neden Firavun’u katılaştırarak onu daha da güçlü kılıyor?

Musa, Firavun’dan kaçmak ve bizi egoizmden çıkarmak isteyen güçtür. Musa, kendi başına çıkamayacağını, ancak Yaradan’a sarılması gerektiğini, bir bebeğin tüm gücüyle annesine sarılması gibi, O’na sarılması gerektiğini anlar. Kendini güvende hissetmesinin tek yolu budur.

Her iki güç de Yaradan’dan gelir: verme gücü ve alma gücü. Sadece ihsan etme gücünün, alma gücüne üstün gelmesi ve pratik ihsan etme eylemlerini gerçekleştirmemize izin vermesi için dua etmek bize düşmektedir.

Ve özgecil eylemlerde bulunmayı öğrendiğimizde, Yaradan’ın varlığını, O’nun gücünü ve yardımını hissedeceğiz. Böylece, daha sonra manevi bir kap, ruhumuzu, bir manevi grup formu oluşturacağımız ihsan etme arzularımızı toplamaya başlayacağız.

Bu nedenle, asıl mesele, Yaradan’ın ihsan etme uğruna manevi bir eylemi gerçekleştirme, onu gerçekleştiremememizin farkına varma ve yardım için Yaradan’a dönme ihtiyacını nerede aldığımızı düşünmektir. Sonra bu gücü O’ndan alırız ve ihsan etme eylemini gerçekleştiririz. Egoizmin üzerine bu yükselişe Mısır’dan göç denir.

Twitter’da Düşüncelerim / 1 Nisan 2021

Yaradan bizi zıt olarak yarattı – hepimiz nefrette ve itilişte yaşıyoruz. Ancak kırılmayı hesaba katmamalıyız. Aksine, “Sevgi tüm günahları örter”. Ne kadar günah ifşa edersek edelim, onların üstündeki sevgiyi ifşa etmeliyiz.

Aramızdaki güçler ağında, birbirimize zıt olarak ve aynı zamanda, reddedişin üzerine çıkarak üst gücü ifşa ederiz. Ancak tüm farklılıkların üzerinde birleştiğimizde üst güç açığa çıkar ve üzerimizde hükmeder.

Kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışarak iyi bir toplum örgütleyemeyeceğiz. Haklı olan, kendisine karşı olanlarla birleşmek isteyen kişidir. Böylelikle Yaradan’a ifşa ve yönetmek için bir yer veriyoruz. Sadece bir hükümet başkanımız var – o da “yukarıda”.

Yaradan Tarafından Verilen Görev

Tüm insanlık küresel ıslah yolunda ilerliyor ve evrensel bağlantıyı, tek bir sisteme ait olduğunu ve karşılıklı etkiyi yararlı ya da zararlı olarak hissetmeye başlıyor. Tüm insanlık, Yaradan’a benzemesi gereken tek bir kişidir, Adem’dir.

Bu nedenle, onluda çalışırken, bizimle birlikte çekmek zorunda olduğumuz tüm insanlığı unutmamalıyız. Yaradan’dan, O’nunla bağ kurma arzusunu aldık, böylece tüm dünyayı peşimizden çekebiliriz. Bu, Yaradan’ın başkalarına değil, bize manevi özlem olarak verdiği görevimizdir.

Yaradan’ın verdiği bu görev dışında bizde istisnai hiçbir şey yoktur. Başkalarına da verebilirdi ama O bize emanet ettiği için bunu mümkün olduğu kadar yerine getirmek, bu dünyanın tüm insanlarını ona bağlamak zorundayız. Genel sistemdeki her parça, diğer tüm parçalar kadar önemlidir çünkü bu sistem mükemmeldir.

Maneviyat mükemmelliktir ve ortak kapta bir hücre bile yoksa artık tamamlanmış olmayacaktır. Bu nedenle, hedefe ıslahın sonu (Gimar Tikkun) denir ve bizler tüm dünya için ve sadece en sonunda kendimiz için dua etmeliyiz. Tüm insanlığı, tüm insanları duanıza dahil ettikten sonra, kendinizi ekleme ve yardım için Yaradan’a dönme hakkına sahipsiniz. Aksi takdirde, duanız mükemmel olmayacak ve Yaradan’a ulaşamayacaktır.

 

İyilik Kötülükte Kıyafetlendiğinde

Herkes İçin Zohar, VaYera, Madde 375: Benzer şekilde, dünyada yargının olduğu ve Yaradan’ın yargı tahtına oturduğu bir günde, Şeytan (kötü eğilim) orada yukarıda ve aşağıda iftira atıyor. Ölüm meleği Şeytan (kötü eğilim) olduğu için, dünyayı yok etmek ve insanların ruhlarını almak için oradadır.

Yorum: Dünyada Yaradan’dan başka kimse olmadığını söyleriz. Yine de, Şeytan (kötü eğilim) da var.

Benim Cevabım: Yaradan’ın “deposunda” sadece Şeytan değil, Firavun, iyi ve kötü melekler, ölüm meleği vb. de vardır.

Soru: Peki “O’ndan başkası yok” ne olacak?

Cevap: Bu yüzden O’nun “deposunda” bulunurlar ve onları kullanır, bu güçleri her yöne gönderir ve onları sadece kontrol eder, ipleri çeker. Hem iyi hem de kötü güçlerin etkisi altındayız. Dahası, iddiaya göre onlar sözde kötüler, çünkü her şey iyilik için.

Sonuçta, bizi ileriye taşımak için, karşı taraftan itmek gerekir. Burada O, farklı kisveleriyle, farklı yüzlerle bize ifşa olur: Kibar ve kötü huylu, kötü ve iyi.

Bütün bunlar insana içsel anlamı göstermek, ona hayatı, tarihi, coğrafyayı, insanlığın tüm gelişimini, herkesin iç dünyasını vb. göstermek içindir. Bunu iki zıt nitelikten keşfetmeliyiz.

Yaradan ne yapar? Şeytan’ı (kötü eğilimi) kontrol eder ve onun aracılığıyla çalışır. Kötülüğümüzü etkilemek için iyilik, kötülükte kıyafetlenir ve bu karşı saldırı bizi iyiye götürür. Aksi takdirde, egoistler olarak iyiyi bencilce ele geçirecek şekilde alırdık.

Ancak, bu iyilik kötülükte kıyafetlendiğinde ve sanki Yaradan’dan gelen dış kötülük bizim kötülüğümüze karşı çıkıyormuş gibi olduğunda, o zaman hoşnutsuzluğumuz tezahür eder ve sorunlarımız ortaya çıkar. Kendimizle bir şeyler yapmak zorunda kalırız.

Yavaş yavaş yumuşarız, açılırız ve iyiliğin ifşasına hazır oluruz. Sonra Yaradan Kendisinden iyiliği salıverir ve biz birbirimizle birleşiriz. Birbirimizi etkilememizin tek yolu budur: iyilik için iyi ve kötülük için kötü.

Aksi halde işe yaramayacak çünkü diğerleri sizi anlamayacak. Size kötü davrananlara iyi davranmaya çalışın ve bunu yaparak göreceksiniz ki, yalnızca daha büyük bir kötülüğü uyandıracaksınız. Ancak içsel olarak, kişi yine de sevgi ve nezaketle hareket etmelidir.

Dışarıda, onlar gibi davranmalısınız, çünkü ancak bu şekilde karşı tarafı, ıslah yöntemini kabul etmeye zorlayabilirsiniz. Bu temel bir bedensel psikolojidir. Yaradan da bizimle bu prensibe göre çalışır.

Bunun karmaşık bir tarafı yoktur. Aramızdaki ilişkiler sistemine biraz daha derinlemesine gitmeniz, çalıştığını görmeniz ve onu tam olarak evrenin iç sistemini anlamak ve manevi yükselişinize ulaşmak için kullanmanız gerekir.

Yaradan’dan Üzerimize Parlamasını İsteyin

Soru: Onluda birleşmek için, aramızdaki çatışmaların ve farklılıkların üstüne çıktığımızı varsayalım. “Kabala Bilgeliğine Önsöz” ile doğrudan bağlantımız ve anlayışımız ne zaman gerçekleşecek?

Cevap:  Yaradan’ın üzerinizde parlamaya başlamasını istediğinizde. Sadece ondan sonra. Bu uzun zaman alır. Her şey ortak çabaya bağlıdır.

Ortak çaba sarf ederseniz, çok hızlı bir şekilde yükselebilirsiniz, tıpkı bir füze fırlatır gibi. Füzeyi yerden belirli bir yüksekliğe kaldıran marş fitili vardır ve ardından füzenin motoru devreye girer ve füze uçuşuna devam ediyor.

Bu fitili hızla ateşleyip egonuzun üstüne çıkmanız mümnkündür. Orada makine çalışır ve siz ilerlersiniz.

Soru: Diyelim ki kendi üzerime yükseldim, arkadaşlara bağlandım ve şimdi O’nun üzerimde parlamasını talep etmiyorum. Yaradan’a üzerimde parlaması için yalvarmak ne demektir?

Cevap: Zaten hiç kimsenin kendisini arkadaşlarından ayırmadığı bir koşul içinde misiniz? Şu anda sahip olduğunuz ego seviyesinin üstüne zaten yükseldiniz mi? Bir bütün olarak hissetmek için, içsel olarak bağlı mısınız? Daha önce hissetmediğiniz aynı genel içsel birlik seviyesini hissediyor musunuz? Bu sadece aranızdaki bağın bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Yani, her birinin kendini iptal ettiği ölçüde, tüm iptal edilen bireysel parçalar bir bütün olarak bağlanır ve sonuç ortak bir iptaldir. Buna kendinizin üzerinde yükselme denir. Yaradan’ın faaliyet gösterdiği bu ortak kısımdır. Yaradan’a bağlanabilirsiniz, Yaradan size bağlanır ve çalışmaya başlar.

Her birinizin, görünüşte kendinizden çıkardığınız ve başkalarıyla bağladığınız bu ortak parçayı aranızda hissettiniz mi? Bundan vazgeçerim, onun içinde var olmak isterim, “ben” imden kopmak, benden alınan o kısımda olmak ve içinde başkalarına bağlanmak isterim. Bu durumu hissediyor musunuz?

Bu parçaların tek bir ortak parçaya nasıl bağlandığını ve herkesten çıkarılan o ortak bölümde Yaradan’ı nasıl hissetmek istediğinizi hissediyor musunuz? Yaradan’a ihsan etmek ve O’nu hissetmek için birbirinize ihsan etmek, bağlanmak mı istiyorsunuz? Tüm bu deneyimleri geliştirmeli ve sürekli tartışmalı, üzerinde çalışmalı ve hissetmelisiniz. Sonunda, bunu yaşayacaksınız.

Onludaki Çalışma İçin Önemli Olan Nedir?

Soru: Şimdi onluda manevi çalışmayı uygulamaya çalışıyoruz. Bu çalışmanın usule uygun kısmı ne kadar önemli? Ben sanal bir onluya aidim ve onluda kimin olduğunu tam olarak bilmiyorum. Bunu bilmek önemli mi?

Cevap: Duygu içinde bağ kurmaya çalışmalısınız. Sanal veya fiziksel onlu olması fark etmez. Önemli olan, kalbin çabalarıyla ne kadar bağ kurmaya çalıştığınızdır.

Tam olarak onluda kimin olduğunu, medeni durumlarını, sosyal durumlarını vb.ni bilmenize gerek yok. Sizin için önemli olan tek şey, onlara katıldığınız ve onlarla birlikte ilerlediğiniz, onların Yaradan’a olan manevi özlemleridir. Bütün bunlar manevi alanda gerçekleşir ve içinde hiçbir fiziksel parametre yoktur.

Kazanmak İçin Teslim Olmak

Kafamızı karıştıran kötü eğilimi yenebilseydik, kahramanlar gibi ona karşı çıkabilseydik ve ihsan edebilseydik, alma arzumuzu yakalayıp onu eğebilseydik, o zaman sadece egoizmimizi arttırırdık. Egomuz daha da şişerdi!

Bu nedenle, özel bir geçiş olmadan ihsan etmeye ulaşmanın bir yolu yoktur. Alma arzusunun hiçbir şeye layık olmadığını keşfederiz, ancak onun üstesinden de gelemeyiz.

Bu nedenle bizler, dışımızda olan üst güce bağımlıyız. Bu üst güce sarılırız ve sadece onun yardımıyla büyümek isteriz, sanki üst derecenin rahmine embriyo olarak giriyormuşuz ve orada kendimizi tamamen iptal ediyormuşuz gibi ve üst olanın bizi istediği şekle sokmasını dileriz.

Bu formda, Mahsom’un diğer tarafında, ihsan etme niteliğinde büyümeye başlarız.

Başka seçenek yoktur. Vazgeçip ellerimizi kaldırmalıyız, yazıldığı gibi: “Ve İsrailoğulları çalışma yüzünden iç çektiler ve haykırdılar ve haykırışları Tanrı’ya ulaştı… ve Tanrı onların inlemelerini duydu.” Ancak bu, sadece mümkün olan her şeyi yaptıktan ve tam bir çöküşe, bu şekilde devam edemeyeceğimiz noktaya ulaştıktan sonradır.

Yapabileceğimiz şey sadece Yaradan’a haykırmaktır. Ve bu mükemmel bir haykırış olacaktır çünkü sadece üst güce bağlı olduğumuzdan ve kendi güçlerimizle istediğimiz şeye ulaşma şansımızın olmadığından artık eminizdir.

Bu haykırış, aslında başarısız bir çalışmadan kaynaklanır yani en azından bir grup, bir onlu gerektirir ve ancak o zaman gerçek bir haykırışa ulaşabiliriz ve bizi kendimiz için alma niyetinden ihsan etmek için alma niyetine geçiren üst gücün, ıslah eden ışığın, yardımını alabiliriz. Böylece Mısır’dan kaçarız.

Labirentin İçinde

Yaradan, insanın tüm koşullarını öyle düzenler ki, hepsi onu yaşamın kaynağı olan üst gücü aramaya yönlendirir, O her şeyi, insan sürekli duvara çarpsın diye tasarlar.

Pek çok duvara çarpmadan sonra, bu labirent sonunda insanı doğru bir yakarışa getirir. Kişi, Yaradan’a nasıl ve hangi istekle dönüleceğini öğrenir ve karşılığında Yaradan ona kendi güçlerinden ihsan etme gücünü verir.

İşte o zaman kişi, O’ndan aldığı güce göre Yaradan’a benzer bir insan yani Adem olur. İşte bu şekilde egoizminden, yerden çıkan bir filiz gibi çıkmaya, anlayış ve farkındalıkla kendini doğru bir şekilde inşa etmeye başlar.

Ancak Yaradan, bu büyümeye karşı sürekli olarak kendisine yeni koşullar koyar ve kişi her seferinde onları uygun koşullara dönüştürmenin bir yolunu bulmalı ve hedefe ulaşana kadar ilerlemelidir.

En önemli şey, hem maneviyatta hem de maddesellikte, bireysel ve toplu olarak aldığımız tüm koşulların, bizi düzenlemek ve manevi dünyanın girişine götüren labirentten geçirmek için yukarıdan, Yaradan’dan geldiğini görmektir.

Her koşulda, egoist arzumuzun gücüyle hiçbir şeye ulaşamayacağımızı keşfetmek önemlidir. Ancak ondan manevi olarak ayrılarak ve Yaradan’a, doğada ikinci güç olan O’nun ihsan etme gücüne tamamen güvenerek ve manevi yaşamımızı onunla birleştirerek adım adım ilerleyebiliriz. Yaradan, her seferinde yeni koşullar vererek önümüze engeller koyacak ve bizler bu engellerin üzerinde tekrar tekrar O’na döneceğiz.

Tüm koşullar; doğru yakarışı oluşturmak için geçmemiz gereken aşamalar, dereceler ve buna eşlik eden dışsal koşullar olarak algılanmalıdır. Bizi doğru talebe yönlendirmek için her şey en uygun şekilde düzenlenmiştir. Yazıldığı gibi: “Ve İsrailoğulları çalışma yüzünden iç çekti,” kölelikten, egoizmin kontrolü altında olmaktan çıktı.

Bu, egoizmin kontrolünden çıktığımız yani Mısır sürgününden çıktığımız, üst dünyaya girdiğimiz ve Yaradan’ın yaratılmış varlıklara ifşasına ulaştığımız zamandır. Yaradan bize ihsan etme gücünü, alma gücünün üstündeki mantık ötesi inancın gücünü verir.

Asıl mesele, her şeyin sadece Yaradan’a bağlı olduğunu giderek daha açık bir şekilde idrak etmektir. Zorluklar, onların çözümleri ve doğru cevaplar, bize her şey Yaradan’dan gelir. Tek bir şey bize bağlıdır: eylemlerimizden vazgeçmek değil, zorlamak ve onlu vasıtasıyla Yaradan’a baskı yapmaktır,  O’na benzememiz için bize O’nun gücünü vermesini istemek ve talep etmek. O zaman biz de O’nun sahip olduğu gibi ihsan etme gücünü almış olarak “… Efendiniz Tanrı’nın oğulları” olacağız.