Category Archives: Yaradan

Kökümüze Geri Dönüş

Soru: Her şey Yaradan tarafından önceden belirlenmişse, benim gücüm dahilinde olan tek şey onunla farklı şekilde ilişki kurmak ve farklı bir hızda ilerlemek mi?

Cevap: Manevi yolun başlangıcından sonuna kadar her şey tamamen ve kesin olarak önceden belirlenmiştir ve ondan kaçabileceğiniz hiçbir yer yoktur. B noktasından A noktasına inen ruhunuzun köküne ulaşmalı ve kendi çabalarınızla A noktasından B noktasına geri dönmelisiniz.

Bu süreç üç çizgiyle açıklanabilir. İlk çizgi (1) sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza iniştir. İkinci çizgi (2) dünyamızın tarihidir, fiziksel yolumuzdur (6,000 yıl). Ve üçüncü çizgi (3) sonsuzluk dünyasına geri dönüştür.

Düşüşler ve yükselişler neredeyse hiç zamana sahip değildir. Sadece kökümüze geri döneriz.

Ben Alan Ve Verenim

Yorum: “Yaradan’a bağlı kalın” deniyor. Hayalimiz, hissiyatımızda Yaradan’ı ifşa etmektir. Aynı zamanda, siz,  O’ndan bağımsız olacağımızı söylüyorsunuz. Bunda bir tür çelişki var.

Cevabım: Aslında, bize iki zıt çizgi veriliyor, sağ ve sol olan, üçüncüyü, her ikisinden oluşan ve aynı zamanda bunların üzerinde olan, orta çizgiyi  biz inşa ediyoruz.

Tam ihsan etme ve sevginin niteliği sağ çizgidir, egoizm ve nefretin niteliği sol çizgidir ve ben onları kullanarak, onların üzerine orta çizgiyi kurarım.

İçimde egoizm, öfke, açgözlülük ve kıskançlık vardır, her şeyi almak isterim. Ve sizin içinizde, bir ev sahibi olarak, tam tersine, ihsan ve koşulsuz sevgi var ve onları sizden alabilirim. Her şeyi vermeye tamamen hazırsınız. Ancak, egoizmimle sizi kullanırsam, o zaman size bağlı olurum.

Ayrıca benim utanmam burada ortaya çıkıyor. Bu, bugün dünyada gördüğümüz şeydir, depresyon ve diğer her şey, sözde büyük utanç niteliği olarak adlandırılan, üst niteliğin bir sonucu olarak.

Bunun üzerine çıkmak için, benim üzerimdeki etkinizi tamamen ortadan kaldırmalıyım. Bunu ancak her iki niteliği de uyguladığımda yapabilirim. Aynı zamanda egoizmimi tam olarak kullanırım, mümkün olan her şeyi sizden alırım, sizden gelen hazzı kendimden geçiririm ama size memnuniyet vermek için.

Sonuç olarak, ben bir alan haline gelmem çünkü sadece sizin iyiliğin için alırım. Ben verenim çünkü size her şeyi vermekteyim. Ve sizler bir alan haline gelirsiniz.

Ben alan ve verenim. Siz alan ve verensiniz. Bizler kesinlikle birbirimize eşit hale geliriz. O halde “yaratılan – Yaradan” derecelerinde, aramızda kesinlikle hiçbir fark yoktur. Tamamen size eşit dereceye ulaşırım.

Dahası, burada lider olduğum için, bu yeni ilişkinin yaratıcısı olduğum için, sizden bile daha yüksek oluyorum. Sonuçta, tüm süreci yönetiyorum: Onu yaratıyorum, icat ediyorum ve uyguluyorum.

Adem Yasak Meyveyi Neden Tattı?

Soru: İlk insan, Adam HaRishon olarak adlandırılan koşul ya da insan hiç var oldu mu? İyilik ve kötülüğün bilgi ağacını içinde birdenbire hissetti mi?

Cevap: Evet. Ağaç, kişinin arzu edebileceği ve büyüyebileceği koşulları temsil eder.

İyilik ve kötülüğün bilgi ağacının meyvesini tatmakla, bunun zararlı olduğunu görür, çünkü onların üzerine çıkmak yerine egoist arzuları içinde bu hayattan almaya başlar ve aynı zamanda tüm üst dünyayı tamamen kaybeder.

Bizler, aşina olmadığımız belirli bir alanda var olmaktayız. Bu alan, ancak tüm içsel potansiyelimizi, tüm arzularımızı ortaya çıkarırsak bizim tarafımızdan bütünüyle algılanabilir. O zaman o, üst dünya olarak adlandırılacak.

Bu aynı alan, bizim tarafımızdan şu anda hissettiğimiz küçük gri dünyamızda çok sınırlı bir biçimde algılanabilir.

Dünyalar arasındaki fark, yaşam ve ölüm arasındaki farktır çünkü dünyamızdaki varoluş ölüm gibidir. Her zaman bir şeyi arzuluyorum ama asla bulamıyorum. Hayatım, doğduğumdan beri yavaş ilerleyen bir ölüm.

Soru: Neden Adem, birdenbire iyilik ve kötülüğün bilgi ağacından yemeye zorlandı? Sonuçta her şey çok güzeldi.

Cevap: Yaradan onu kasıtlı olarak, içinde bulunduğu durumu anlayabileceği şekilde ayarladı. Yaratılmış varlıklar olarak, sadece başka bir şeye bağıntılı bir şeyler hissedebiliriz.

Adam HaRishon mükemmel bir koşul içindeyken, onu mükemmel olarak hissetmiyordu. Henüz analizi veya sentezi, şüpheleri, arzuları, özlemleri veya bunların yerine getirilmesi yoktu. Aralarında farklılıklar olduğunu bilmiyordu. Her şey karşılaştırma yapıldığında anlaşılır. Her şey zıttı vasıtasıyla hissedilir.

Ama O, bu zıtlığa sahip değildi. Yaradan’ın kendisi için neyi sakladığını görmek için, yavaş yavaş daha yüksek edinime, üst dünyaya yükselmek için dünyamıza düşmesi gerekiyordu.

Sadece Talep Edebiliriz

İnsan, tamamen çaresizliğine ikna olmalı, kendi güçleri tarafından maneviyata ulaşmak için tüm umutlarını yitirmiş olmalıdır. Bu çok önemli bir neticedir ve kişinin, Yaradan’ın bıraktığı tek şans olan O’nunla bağ kurmak dışında, kendisinde başarılı olabileceği tek bir nitelik bile olmadığını anlaması uzun zaman alır.

İnsanın yapabileceği tek şey talep etmektir, başka bir şey değil! Diğer her şeyde ben sadece bir hayvanım ve sadece küçük bir iplik beni Yaradan’a bağlar. Bu ince ipi kavrayarak, bir hayvanın derecesinden insan derecesine kadar çıkabilirim.

Bir kişinin anlaması ve sormaya başlaması için, bu keşif yıllar alabilir. Kişi sadece bir şey için talepte bulunur: ihsan etme gücü için. Dostlarıma ihsan etmek, Yaradan’a ihsan etmek isterim; hayvan olarak kalmak istemem, insan olmak isterim.

Ve burada sorular ortaya çıkar. Neden insan derecesine ihtiyacım var? Niyetim ne? Hayvansal seviyede olmak benim için sıkıcı mı yoksa ihsan etmek mi istiyorum? Belki manevi derecenin benim için, egoizmim için daha iyi olacağını mı umuyorum? Maddesel dünyadan manevi dünyaya sınırı geçmek için, bunların hala açıklığa kavuşturulması gerekir.

 

Mutlak Özgürlüğe Doğru

Soru: İsrailliler Mısır’ı terk ettiğinde bağımsızlık nasıl ifade edildi? Neyden bağımsız hale gelirler?

Cevap: Şimdiye kadar sadece Firavun’dan, egoizmlerinden kaçıyorlar. Bu henüz bağımsızlık kazanmak değil, kölelikten kaçıp kurtulmaktır daha fazlası değil. Kölelikten efendiye çok uzun bir yol var.

Yorum: Diyelim ki, bir ülke bağımsızlık kazanıyor, mesela Polonya’nın Rusya’dan bağımsız hale gelmesi gibi…

Cevabım: Onların bağımsızlıkları nedir? Hepsi birbirine bağımlıdır. Ve en önemlisi, bencil oldukları için kötü bir bağımlılık içindeler.

Ve eğer, onlar sevgi ve ihsan etme niteliklerinde birbirleriyle birleşmeye başlarlarsa, o zaman bağımlılıkları iyi olacak, birlikte bir araya gelecekler. Sonra, bugün olduğu gibi, öylesi bir tür bağla bağlı oldukları düşünülmeyecektir. Sonuçta, eğer beni sevdiğinizi bilirsem, o zaman sizden bağımsızım: sizin sevgi niteliğinizi, kendi bağımsızlığımın bir niteliği olarak kullanıyorum ve siz benimsiniz. O zaman, aramızda aynı bağ olmasına rağmen özgürüz.

Egoizmimizi, hepimizi tek bir ağa bağlayan ve kendini ürkütücü bir şekilde zorunlu gösteren bir bağlantı olarak kullanıyoruz. Bir yandan birbirimizden uzaklaşamayacağımızı anlarız. Öte yandan, egonun üzerine yükseldiğimizde ve sevgi niteliğini inşa ettiğimizde, onun üzerine de ihsan ettiğimizde, üçüncü seviyeyi – bağımsızlığı kazanırız.

Nefretin içsel niteliği egoizm ve sevginin niteliği ihsan etmek, içimizde üçüncü bir çizgi yaratır – mutlak özgürlük.

Soru: Sonuç olarak, Yaradan’dan bağımsızlık mı kazanıyoruz?

Cevap: Her şeyden önce, Yaradan’dan. Çünkü bu durumu yaratan tek kişi Yaradan’dır. Bu yüzden şöyle denir: “Kötülüğü ben yarattım ve onu düzeltmek için Tora’yı verdim.” O ilk ve tektir. Ve ben sadece ikinciyim.

İhsan Etmenin Başlangıcı

İçimizde Yaradan’ın ifşası, “embriyo” denen bir durumla başlar. Bu, Yaradan’ın ilk ifşasının hissi olan, ihsan etme etme embriyosuna içimizde bir yer hazırlayarak gerçekleştirilmesi gereken ilk manevi eylemdir.

Bunun için, arkadaşlarla karşılıklı dahiliyet sağlamak gerekir, böylece birliğimiz kendimiz için değil, başkaları için olur.

Henüz Yaradan’ın iyiliği için hareket edemeyiz ve bu nedenle şimdilik yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine gelmek için, sadece yarattılanları sevmeliyiz. Bağ öyle olmalıdır ki, hiç kimse kendi egoizmiyle kalmaz, ancak başkalarına katılmak, orada kaybolmak, arkadaşların arasında boğulmak ister. Egoizmin gücü olan “Ben” ini herkes kaybederse, o zaman aramızda Yaradan’ın ifşası için bir yer oluşacaktır.

Manevi embriyo için hazırlık şu şekildedir:

  1. Herkesin kendisini geçersiz kılması,
  2. Kişinin egoizmine ek olarak, kendinden çıkması ve başkalarına dahil olması,
  3. Tüm bu karşılıklı katılımları birbirine bağlama.

Böylesine minimum bir bağa ulaştığımızda, içimizde, bu kendini feshetmeyi ve birleşmeyi koyabilecek, Yaradan’ın ifşasına bir yer oluşur ve içimizde bir embriyo gibi, ihsan etme özelliği, bir diğerinin içinde bir form olarak büyümeye başlar.

İhsan etme gücünün bu embriyosunun, daha fazla büyümesi ve gelişmesi için her seferinde kendi içimizde bir yeri temizlemeliyiz. Egoizmimizi her tür niteliklerde, arzularda, düşüncelerde, farklı seviyelerde iptal ederiz, her seferinde ihsan etme gücünün alma gücü yerine içimizde tezahür etmesine izin veririz. Alma gücünü ne kadar azaltırsak, ihsan etme gücü yani Yaradan içimizde, o kadar çok kıyaftelenir.

Her adımda, Yaradan, tüm arzularımıza, tüm dünyaya hakim oluncaya kadar Kendisini daha büyük bir güç, genişlik ve içsel derinlikle ifşa eder. Yaradan ve O’nun adı, tek bir arzu ve tek bir ışık gibi, tüm insanların ortak birliği içinde tek olacak.

Ve bu, her onlunun, kendi içinde üst gücün embriyosunu büyütmeye başlaması için, Yaradan’ın ifşasına koşullar yaratması gerçeğiyle başlar. Malkut’umuz kendisini ıslah eder ve içinde Yaradan’ı hissetmeye başlayabilir. Niteliklerinde kısıtlama yaptığı, bencilce kullanmak istemediği için, onlar yavaş yavaş ihsan etme niteliğine dönüşürler.

Böylelikle Yaradan bir formu diğerinin içine yerleştirir, egoist formumuz içinde özgecil bir form ortaya çıkmaya ve gelişmeye başlar.

Bütün bunlar çabalarımıza, bilgimize ve anlayışımıza uygun olarak ifşa olur, böylece bu çalışmada kendimizi Yaradan’ın ortakları olarak hissederiz; O’nu hissetmeye, O’nu anlamaya ve O’na haz vermeye başlarız.

Komşunuz Hakkında Düşünmeye Çalışın!

Soru: Komşu kimdir?

Cevap: Herhangi biri. Kişi, sistemimizi dengede tutmak için gereken her şeyi yaparsa, o zaman onun için önemli olan tek şey ihsan etmektir. Aslında bu kolaydır. Bir başkasını düşünmeye çalışın ve tüm saçmalıkların, tüm sorunların kafanızdan nasıl kaybolup gittiğini göreceksiniz. Aynen böyle – kendimden diğerlerine.

Soru: Komşu gerçekten dünyadaki herhangi bir insan mı?

Cevap: Evet. Deneyin. Fiziksel seviyede bile. Kabalistik seviyede, bizler zaten bağ sistemiyle ilgileniyoruz.

Yorum: Başkası için bir şey yapmak için bir tür yakıt almam gerekiyor. Bunu neden yaptığımı anlamam gerekiyor.

Cevabım: Size yakıt verilecek. Ayrıca harekete geçmeniz için size kalori verilecektir.

Soru: Ama kişi için komşuyu düşünmesi doğal değil, değil mi?

Cevap: Güç talep edin, böylece mümkün hale gelecek.

Soru: Tüm bunlara neden ihtiyacım var?

Cevap: Bunu yaparak, Yaradan’la eşitliğe ulaşırsınız.

Yaradan İçin İçimizde Yer Açalım

Gerçekliğin tamamı bizim büyük egoizmimizle doludur. Tüm dünya, cansız doğa, bitkiler, hayvanlar ve insanlar, tüm bunlar, Yaradan’ın gücü olan ihsan etme gücüne yer açmaya başlamamız gereken egoist arzumuzun dereceleridir.

Kendi içimizde, dünyayı algılayışımızda, aramızdaki bağlantıda çalışırız ve Yaradan’ın, O’nun ihsan etme niteliğinin embriyosunu yerleştirebileceği ve içimizde büyümeye başlayabileceği bir yer yaratırız.

Yaradan bizi hem içeriden hem dışarıdan etkiler. İçinde var olabilmemiz için, kendisini bilerek kısıtlayan beyaz ışığın içindeyiz. Böylece, kendimizi Yaradan’ın varlığından özgürleşmiş boş bir alanın içinde buluruz ve O’nu hissetmeyiz.

Bu boş alana bir ışık huzmesi girdi ve bu boşlukta manevi nesneler ve dünyalar inşa etmeye başladı. Bu nedenle, Yaradan’ın içindeyiz, O’nun tam kontrolü altındayız. Ancak bu, Yaradan açısından böyle görünmektedir.

Yaratılan varlıklar açısından, Yaradan’ın kontrolünden sözde özgür olan boş bir alanda var oluruz, çünkü bu kontrolü görmeyiz ve hissetmeyiz. Dolayısıyla bu dünyanın ve hayatımızın efendisi olduğumuzu düşünürüz.

Ama aslında, Yaradan bizi eğitir ve bizi gerçekte nerede olduğumuzu bilmediğimizin farkındalığına götürür. Sonra hayatımızın neye bağlı olduğunu aramaya başlarız ve her şeyi belirleyen ve gerçekleştiren üst gücün olduğunu keşfeder ve onu ifşa etmeye özlem duyarız.

Geçmiş nesillerin tüm Kabalistlerinin, Kabala Bilgeliği olarak adlandırılan, Yaradan’la bağ kurmamızı sağlayan yöntemi ifşa etmelerine ve bu dünyadaki yaratılmış varlıklara Yaradan’ı ifşa etme metodunu bize aktarana kadar yaşadıkları şey budur.

“Kutsal Kitapta Verilen On Emir Nedir?” (Quora)

On Emir, birbirimizle olan mutlak bağlantımızın ve bağımızı bir arada tutan ihsan etme gücümüzün yasalarıdır.

Tora, İsrail halkının (yani “Yaşar Kel” [“Yaradan’a doğru olan”]  ortak bir arzuya sahip kişilerin) karşılıklı garanti koşulunu -“tek kalp tek adam olarak” birleşme koşulunu- kabul etmesinin ardından egoist nefretin devasa bir dağı olan Sina Dağı’nın eteklerinde verilir. (“Sina”, “Sinah” [“nefret”] kelimesinden gelir). Başka bir deyişle bizler, gelişimimizde, üzerimizde bir ego, bölünme ve nefret dağını keşfettiğimiz bir aşamaya ulaşırız ve bu dağa, manevi bir yükseliş için diğer tüm egoist arzuların üzerinde ortak arzumuzu birleştirerek, sadece kalbimizde bir nokta ile tırmanabiliriz. Bu noktaya “Musa” denir (“Moşe” [“çeken”] kelimesinden gelir), çünkü bizi egomuzdan çıkarır.

Sina Dağı muazzamdır, Babil Kulesi’nden bile daha büyüktür. Sina Dağı’nın eteğinde durmak, bireysel egolarımızın tüm parçalarını tek bir büyük dağda birleştirmeyi kabul ettiğimiz anlamına gelir. Öyleyse, aramızdaki bu büyük nefret ve bölünmeden korkmak yerine, onu birliğin özlemi için itici bir güç olarak kullanmalıyız, çünkü bir ego verilmesinin tek amacı, onu, birliğimizi beslemek için kullanmaktır.

Bu ego ve nefret dağının üzerinde birleştiğimizde, birleşmemizde ihsan etme gücünün ifşa olmasını talep ederiz. Birleşme eğilimi, “Yaratılan sevgisinden Yaradan’ın sevgisine”de yazıldığı gibi, manevi kaptır, karşılıklı sevgi, ihsan ve bağlantı eksikliğidir. Böylece “Komşunu kendin gibi sev” koşulunu kabul eder ve On Emir’i alırız.

On Emir, haz alma arzusunun doğru kullanımına atıfta bulunur. Manevi bir bağ kurmak ve sürdürmek istediğimizde, Malhut’ta uygulamamız gereken sınırlamaları ele alır. Bu sınırlamalara “perde” (“Masah”) ve “yansıyan ışık” (“Or Hozer”) denir. Malhut bu sınırlamaları kabul ettiğinde, On Emir olarak da bilinen on Sefirot’un, içinde kıyafetlenmesine izin verir.

Emir (Dover), İbranice “ifade” (Dibur) kökünden kaynaklanır yani o, Roş’un Peh’i olan Partzuf’un Peh’inde (ağzında) doğar. Bu eylemler Atzilut dünyasında gerçekleştirilir.

On Emir’i, “tek kalpte tek adam olarak” birleştikten sonra alırız. Aksi takdirde onları duyamayız. Sina Dağı’nın on sözünü duyabilen kulağa sahip olmak için, Bina seviyesinde olmamız gerekir. Uygulamada bu, önce “tek kalp tek adam” seviyesinde birleşene kadar, bir hazırlık sürecinden geçmemiz gerektiği ve ancak bu aşamada emirleri duyduğumuz anlamına gelir. Bu manevi seviyede değilsek, bu emirleri anlamak ve bunlara uymak için gereken kaplardan yoksunuzdur.

Twitter’da Düşüncelerim / 14 Mart 2021

Twitter’da Düşüncelerim /  14 Mart 2021

Kararlarımızda ve eylemlerimizde daha ciddi hale gelmeliyiz. Çocuklar gibi cezalandırıldıktan sonra, doğa kanunlarını iyileştirmemiz ve bunlara uymamız gerektiğini, bir olup, birbirimize zarar vermememiz gerektiğini anlamalıyız çünkü başka seçenek yok: tek bir gezegende yaşıyoruz.

“Çoğunluğun acısı, tesellinin yarısıdır.” Uzun bir karantinadan sonra, insanların sevinci önceki yaşam tarzına dönme heyecanını artırıyor. Ama Yaradan bu heyecanı “mahvedecek”. İnsanlığa yeni şekillerde gelişme yolunu gösterecek.

Doğa bizi yenecek – onun kanunlarına uyacağız.

Yaradan’ın cezası yoktur. Bir yıllık karantina bir ceza değil, ıslahtır. Doğa bize komşumuza ihsan etme ve sevgiden haz almayı öğretmek ister. Şimdilik bunun için anlayış ve hazdan yoksunuz.

Yakında geçmişe dönüşün olmadığını göreceğiz. Büyük değişiklikler geliyor.

İnsanlık yeni bir deneyim kazandı: alıştığı “oyuncaklar” olmadan yaşamak nasıl bir şey. Kısıtlı koşullar, iş ve eğlenceden kopma, bizi yaşam hakkında daha ciddi düşünmeye ve olup bitenlere farklı bir tutuma sahip olmaya uyandırdı.

Şu soruyu giderek daha sık soracağız: Nasıl ve ne için yaşıyoruz?