Category Archives: Kabala

Çalışma İçin Ödeme Yapmayan Patron

Kabala bilimi egoistler için bir referans kitabı veya borsacılar için kullanma kılavuzu değildir ve Kabala bize yenidünyanın işlerini nasıl yapacağımızı öğretmez. Kabala çalıştığım zaman değişmem gerektiğini ve başka bir seçimimin olmadığını anlarım. Yeni sisteme rezervasyon yaptırmadan bilinçli girmek, eski olan her şeyi arkamızda bırakmak ve bariyerin, sınırın arkasındaki yenidünyaya geçmek için kendimizi yeni sisteme adapte etmeliyiz.

Kabala metodu Yaşhar – El (Yaratana doğru arzusu olan) denen özel insanlar tarafından ifşa edilmiş ve geliştirilmiştir. Bu onun onlara nasıl ifşa olduğudur, bu onların onu insanlara nasıl sunduğudur ve herkes onu kendi çabasına göre bilecektir.

Bu yüzden basit bir garanti, sıradan bir dayanışma yararsız olacaktır. Birleşmek için olan çağrılarımız gerçek bir garantiye yönelik ilk adımlardır. Ortak sorumluluğa daha fazla ilerlediğimizde bu yeni sisteme adapte olmak için içsel ıslaha ihtiyacımızın olduğunu daha net bir biçimde keşfedeceğiz. Doğayı düzeltmeyeceğiz ve dünyayı da düzelmeyeceğiz – biz kendimizi düzelteceğiz.

Kabala metodu şimdiye kadar bildiklerimizden tamamen zıttır. Şimdiye kadar doğa bizi içsel olarak hareket geçirdi ve bizler sürekli büyüyen egoistik arzularımız tarafından doldurulduk. Patron bütünüyle bize hakim oldu ve bizler onun tüm komutlarını sadakatle yerine getirmeye alıştık. O öylesine yüceydi ki basitçe tüm bakış alanımızı sardı ve bizler sürekli sadece onun hakkında düşündük. Kendimiz ve onun arasındaki farkı hissetmedik.

Ancak, şimdi, içimizde egoistik doğaya karşı yeni bir yaklaşım doğdu.  Şimdi bizler bizi ne ölçüde yönettiğini, bizi ne ölçüde bozduğunu ve ne ölçüde kötü bir patron olduğunu realize etmeye başlıyoruz. Bunun sebebi bizler onun için çalışıyoruz ve hiçbir ödeme almıyoruz. Bir taraftan, egoizmin kuralının kötü olduğu ve boşluğa ittiği ortaya çıkıyor. Diğer taraftan ise, yeni bir hâkimiyet bize ifşa oluyor, ihsan etmek arzusunun hâkimiyeti…

Dikkat etmemiz ve dünyaya aktarmamız gereken birçok şey var. Dünyaya konuştuğumuz zaman, insanlara sözcüklerimizin içinde Islah Eden Işığı getiriyoruz. Bunu ne kadar anladıkları fark etmez çünkü Işık bağlantımızın sisteminin içinde zaten aktif durumdadır.

İşte bu yüzden sokaklara çıkmalı, sosyal paylaşım sitelerinde çalışmalıyız ve yapabildiğimiz kadar materyal üretmeliyiz. İnsanların bizi hemen şimdi anlamalarını beklemiyoruz; halkın birincil yanıtı ile dağıtımın başarısını yargılamıyoruz. İhsan etmek kendi başına bizim ödülümüz çünkü ihsan etmek insanları Islah Eden Işığa getirir.

22.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, ‘Ulus’

Gizlilik Bizi İnsan Yapar

Tüm çalışma gizliliğin üzerinde gerçekleşir. Eğer her şey ifşa olmuş olsaydı, yapılacak başka ne kalırdı? Gizlilik bağımsız olmamı ve çalışmamı kurmamı ve kendimi konumlandırmamı sağlar.

Şimdilik, bir çocuk bizler kadar bilgili değil ve ne yaptığımızı anlamaz. Ancak bu bilgi eksikliği özellikle onu daha yükseğe çıkarmayı ve bizden daha zeki hale gelmesini sağlar. Bu durum çocuğa bizim bilgimizi bizden almasına yardımcı olur ve bunun yanı sıra kendisinden de bir şeyler ekler.

Eğer ki bir çocuk bizim bildiklerimizi bir defadan alsaydı büyüyemeyecekti. Dolayısıyla, bir hayvan kendi doğal içgüdüleriyle kendi doğal programında doğar ve daha fazla gelişmez.

Bizler gizlilik vasıtasıyla gelişiriz, hiçbir şeye sahip olmamamız vasıtasıyla. Aşama aşama, sayısız arınmalardan sonra kendi kişiliğimi inşa ederim: Yeni, tüm diğerlerinden farklı ve ataların ötesinde. Ve hiçbir gizlilik olmamış olsaydı, eklenecek hiçbir şey olmazdı. Gizlilik bizim tam bir yüksekliğe ve algıya yükselmemizi sağlar.

Eğer her şeyi hazır almış olsaydım, nelerin olduğunu bilmeyecektim. Ancak her detayı inşa ederek ve tüm bunlarla kendimi birleştirerek, benim kişiliğime, ruhumun noktasına dayanarak Sonsuzluk dünyasının Malhut’unu bir araya getiririm – zamanla yaratılışı baştan sona bilirim.

01.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Şamati 101

İyi Bir Alışkanlık: İhsan Etmek Arzusu

Herkes bilir ki alışkanlık ikinci doğa haline gelir. Diyelim ki ben bazı el sanatlarını öğrenmek istiyorum ve kendimi bir tornacı veya bir marangozun yanına bir çırak olarak veririm. Henüz materyale alışkın değilimdir ve bana bununla nasıl çalışacağım yavaş yavaş öğretilir. Şöyle ki, bu işteki alışkanlıkları kazanırım ve materyali hissetmeye başlarım: Materyalle yapıyor olduğuma ve materyalle nasıl en iyi şekilde çalışmama karşılık materyalin nasıl davranacağı.

Tecrübe kazanmam sonucu dokunduğum materyalden ek bir hissiyat alırım. Alışkanlık ikinci doğa haline gelir dediğimiz zaman budur. Ve daha önce bana tanıdık gelmeyen, anlaşılmaz olan, hissetmediğim ve seçilemez olan şeyleri daha iyi bir şekilde tanımaya ve hissetmeye başlarım. Daha önce hiç dikkat etmediğim ve gözümden kaçmış olan detayları bile incelerim.

Açıkçası hiçbir şey bir sebep olmadan gerçekleşmez öyleyse neden alışkanlık aniden benim ikinci doğam haline gelir?  Her zaman için maddemiz, haz alma arzumuz üzerinde işleyen Işık vardır. Adamın belli bir yere ulaşmak arzusuna göre, Işık kişinin üzerinde işler ve onu bu konuma yakınlaştırır, anlamasını ve hissetmesini sağlar.

Binlerce yıldır evrimimiz boyunca bu şekilde geliştik: Doğamızın parçası olmuş alışkanlıklarımız vasıtasıyla. Işık her arzumuzun arkasında durdu ve onun gelişmesine yardım etti. Arzu, Işığı çeker, bu arada adam gelişir yani biz büyürüz.

Küçük bir çocuğun bir şeye alışana (öğrenene) kadar aynı eylemi ne kadar çok tekrarladığını görüyoruz ve alışınca durur. Genç çocuklar çok aptalca şeyler yapıyorlarmış gibi görünürler ancak bu yaptıkları onlar için mutlak surette gerekliliktir ve doğa onları bu şekilde iter çünkü onların büyümesi için gereken koşul böyledir.

Bizler de daima zıt durumların karşıtlığında büyüyoruz, yükselişler ve düşüşler, bir hissiyatın eksikliği ve onun doyumu. Yol bu şekilde.

Şu anda bile sonsuzluk dünyasında olduğumuza inanmamız bizler için anlaşılması zor bir durum! Ancak içinden geçtiğimiz yükseliş ve düşüşlerin yardımıyla, bu fikre yavaş yavaş alışmaya başlıyoruz. Tüm bunlardan sonra dünyanın bizim ona hangi gözle baktığımıza bağlı olduğunu görüyoruz. Sabah iyi bir ruh hali ile uyandığım zaman, dünya bana tamamen güzel ve iyi bir şekilde görünüyor. Ve eğer ruh halim bozuksa o sabah tüm dünya aniden kötüye dönüyor.

Ve yine aynı anda, niteliklerimiz değişmiyor; niteliklerimiz sadece kendi dengesini biraz kaydırabiliyor. Eğer bizler niteliklerimizi değiştirmeye başlarsak o zaman Kabalistlerin dediği gibi, farklı bir dünya, farklı bir realite görürüz.

Her şey kişinin edinimine bağlıdır. Ancak realitenin kendisi aynı sonsuzluğun Işığıdır ve sizler bu realitenin arka kısmında kendiniz için mevcut durumda çizebildiğinizi görürsünüz. Bu sizin dünyanızı tasvir eder: Şu anda niteliklerinize göre içinde bulunduğunuz, Sonsuzluğun Işığının gizliliğinin seviyesi. Böylece, eğer biz bu Işıkla benzer olmayı istersek ve onun yaptığı gibi ihsan edersek, bizleri düzeltecek ve zevk alma arzumuzu dönüştürecek olan Islah Eden Işığı çekebiliriz. Ve Işık bizlerin ihsan etme formunda var olmamızı isteyecektir.

Bu aksiyonlar bizlerin alışkanlığı haline gelecektir. Ancak bu alışkanlık sürekli arzumuza terstir ve çaba gerektirir ta ki bizler kendi içimizde Yaratan’ın formunu, ihsan etme formunu deneyimleyeceğimiz nitelikleri ifşa edene dek. Buna Yaratan’ın yaratılanlarına ifşası denir.

Her şey, ikinci doğa haline gelen alışkanlığa verdiğimiz değer sayesinde gerçekleşir. Bizler kendimizi, içimizde yükselen arzuyu, çevrenin ve çalışmanın yardımıyla,  ihsan etmekten çok uzak bir konumdan ona yakınlaşmak için eğitiriz.

19.08.2011 Tarihli Günlü Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 7

Adam Neyle Birlikte Başlar?

Adam mümkün olan en küçük kabın içindeki düşüncelerimizin ve arzularımızın birliği ile başlar. Ve daha sonra bu, daha ve daha küçük parçaların eklenmesi sonucu büyümesini genişletir. Bu şekilde kişi adam olmaya başlar Adam, evrenin sonuna dek genişler. Ve onun bağı, aklı ve kalbi her birimizin içindeki kırık parçalardan inşa edilir çünkü her parça kendi içinde akıl ve kalbi dâhil eder.

Bu güçlerin bağı dünyamızda duran, bitkisel ve hayvansal tüm gelişim boyunca maddenin nasıl form aldığına benzerdir. Madde de birleşmeye aynı formda başladı. Ve bizler de kendi parçalarımızı birleştirmeye başladığımız zaman, biz de aynı adımlar, duran, bitkisel ve hayvansal, insanlar arasındaki birlik vasıtasıyla ilerliyoruz. Bunlara manevi adımlar denir: anne karnında gelişme  – emzirme – gelişim (Ibur – Yenika – Mochin)

İşte bu yüzden bizim tüm işimiz bağ kurmamıza bağlıdır – içimizdeki ihsan etme niteliğinin bizi yönetmesi için, yani Yaratan için çalışmak, O’nun arzusu için veya kendimiz için kendimizi daha iyi yapmak için bu dünyada sadece kendi koşullarımızı ve kendi bedenimizi düşündüğümüz zaman. Yani kendi parçalarımızdan insan görüntüsünü bir araya getirmek yerine bizlerin kendi bedensel var oluşumuzla ilgili olduğumuz anlamına gelir.

İşte bu yüzden ’18 kutsamanın duası’ dünya ve insan toplumu üzerinde şimdi yükselmesi gereken manevi yolu aynı zamanda, yönü, niyeti bir sonraki adımın aciliyetini tarif eder. İşte birliğin ifşa olmasının gerekliliği budur. Tek soru: neyin hatırına bu oluyor?

Ve burada, insanlık iki parçaya ayrılır. İnsan görüntüsüne, insan seviyesine ulaşmak için birliğin gerekliliğini anlayanlar. Onlar bu oluşum için aktif olarak çalışıyorlar. Ve diğerleri arzularına bağlı olanlar ve onlar da bu dünyada daha iyi bir hayat için bağ kuracaklar.

İşte onlar bu yüzden ikiye bölünür: perdeye İsrail (Yaratana doğru arzusu olanlar) denir ve çalışmayı yapacak olan İsrail’e (fiziksel İsrail değil) yalnızca bağ kurmak isteyen tüm insanlara da arzu denir.

25.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati

Atzilut Dünyasının Anlamı ‘‘O’nun Evinde’’ Demektir

Kırık ruhlarımız BYA (Beria, Yetzira, Assiya) dünyalarındadır ve bizler birlik olduğumuzda, ‘onun evi’ (Etzlo) anlamına gelen Atzilut dünyasına yükseleceğiz. Eğer bizler oraya ‘aşağıdan yukarıya’, kendi gücümüzle yükselirsek o zaman son ıslahımızı ediniriz. Bu şekilde, Nekudim dünyasında yer alan kırıklığı ıslah ederiz.

Ancak, bizler tek bir ruhta birleşmeyi yapamıyoruz bu yüzden başka bir âlemdeyiz, Atzilutdünyasının Zer Anpin’i, Yaratan dedi ki ‘Ben kibirli bir adamla aynı yerde olamam’. Bizler ‘kibirli adamlarız’ ve Atzilut (Parsa) dünyasının sınırının aşağısındayız, ‘kutsallıktan ayrık’ olan BYAdünyalarındayız.

Ancak BYA dünyaları da aynı zamanda kişinin kendisini Yaratan’dan uzak ve ayrık hissettiği manevi bir seviyedir. Kişinin burada biraz anlayışı, bilgisi ve ıslah olmamış manevi konumunun hissiyatı vardır. Diğer taraftan ise, bir kişi bu yolda çalışmaya başladığında, o hatta daha alçaktır, bu dünyada sıradan bir hayat süren ve ihsan etmeye hareket etmeye başlamamış bir değil yani manevi merdivenle henüz hiçbir şekilde bağ kurmamış birisi.

Buna rağmen, çabamıza karşılık olarak karşılıklı manevi çalışmamızla ıslah eden Işığı çekebiliriz, bu Işık bizleri Atzilut dünyasının Malhutu ile bağ kurmamızı sağlayacaktır, aşağıdan yukarıya. Ve eğer bizler Malhuta ait olmak için çaba sarf edersek, bunu yaparak bizlerMalhutun ayrık organlarını geri getirir ve tekrar bir arada yapıştırırız.

Tüm ruhlar Parsa’nın altında iken, Atzilut dünyasının Malhutu sadece bir noktadır. Ve eğer bizler ihsan etmeye, birliğe, karşılıklı garantiye ait olmayı ve dost sevgisini talep edip arzularsak o zaman bizler ıslah eden Işığı üzerimize çekeriz ve Atzilut dünyasının Malhutuna – tüm ruhların olduğu yer – yükseliriz.

Oradan bizler Atzilut dünyasının Zer Anpin’ine, Yaratan’a benzer hale gelmek için manevi çalışmaya başlarız. Zer Anpin ve Malhutun birliği bizleri daha yükseğe çıkarır ta ki son ıslaha kadar.

21.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati

Ne Hissediyorsak Onu Görürüz

Kabalistlerin yazılarında tarif ettikleri son ıslah, dünyamızda, maddemizde, tüm bayağılığımızın içinde, en ‘materyalistik’ ilişkilerimizde gerçekleştirilmelidir. Bu, ‘karanlık Işık gibi parıldar’ (Psalms 139:12) ve ‘onun ayağı Zeytin Dağının üzerinde duracak’ (Zechariah 14:4) sözlerinin olduğu yerdeki ıslahtır.

Hayvansal parçam aynı kalacak. Bedenim ihsan etmek için çalışmaya başlamaz. Bunun yanı sıra, beden başlangıçtaki durumdaki şekilde hareket eder. Tüm doğa ihsan etmek için çalışır sadece adam buna uymaz. Bizler bu durumu her şeyi kendi standartlarımızda değerlendirdiğimiz için göremeyiz.

Bizler hayvanların her şeyi kendileri için yiyip bitirdiğini düşünürüz ancak realitede, bu gerçek değildir. Bizler temelde onlara ihsan etmek niyetiyle davranamıyoruz çünkü onları ne anlıyor ne de hissediyoruz. Ancak gerçekte, doğa onları ihsan etmeye yönelik hareket etmeye zorluyor ve onlar doğanın kurallarına boyun eğiyorlar. Hâlbuki aynısı adam için söylenemez. Adam kuralları kendi egoizmi için kullanıyor ki bu almak içindir ve daha ötesi adam doğayı kendi hatasına göre yargıladığı için doğayı da çamura batırıyor.

Adam kendini düzelttiği zaman, küresel formun üzerine gelir ve tüm resmi görür. Aynı anda, doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri de düzeltilmiş olur fakat bu durum bizim yeni algımızda düzeltilmiş anlamına gelir. Hayvanların gerçek anlamda ıslah olmasına gerek yoktur. Kurt ve kuzuyu barış içinde yaşadığını görecek olan sensin, öyle ki bugün birinin ötekini yediğini gördüğün gibi.

Baal HaSulam’ın ‘Yaratan’ın Gizliliği ve İfşası’ makalesinde dünyadaki savaşları ve kargaşaları biz öyle olduğumuz için gördüğümüzü yazmaktadır.

18.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, ‘Ulus’

Alışkanlık Olmuş Egoizmin Ağırlığının Nasıl Üstesinden Gelebilirim

Soru: İçsel çalışmanın bir alışkanlık haline gelmesi gerektiği yazılır. Fakat diğer taraftan da, kişi kendi dünyasını ve tüm geçmiş alışkanlıklarını terk etmesi ve bilinmeyen bir yere girmesi gerekir, Yaratan’ın İbrahim’i gönderdiği gibi veya ‘Kızıl Denizi’ geçmek gibi. Bu yeni yolu nasıl yarabilirim zira hissediyorum ki eğer şimdiki durumumda kalırsam hep aynı yerde kalacağım?

Cevap: Bu çok bilgin bir gözlemdir. Alışkanlık mevcut seviyemizi edinmek için iyidir. Ancak bunun üzerine yükselmek için, kişi kendi toprağını terk etmelidir, İbrahim’in yaptığı gibi. Eski bir alışkanlığı terk etmek yeni bir alışkanlığı edinmeyi arzulamak demektir. Ancak bizler sürekli yeni bir alışkanlık, yeni bir doğa, yeni bir derece ediniyoruz.

Eğer bir şeyler öğrenmek istiyorsak o zaman bir uzmandan örnek almalıyım. O’na (uzmana) göre bu bilim alışkanlık haline gelmelidir, ancak benim için durum böyle değildir. O alışılmış bir anlayışa, edinime ve davranışa sahip oysaki ben değil. Ancak ben de onun gibi aynı hale gelmek istiyorum. İşte bu yüzden daha önce edinmiş olduğum ve halen mevcut alışkanlıklarımı arkamda bırakmak zorundayım. Bu seviyeyi geçtiğimde hemen daha yüksek olan bir şeye bağlanırım.

Hâlbuki maneviyatta bunu yaptığım zaman, Üst Olan’ın dışsal davranışından ziyade içsel davranışına bakmalıyım. Dışsal olarak baktığımda hiçbir şey göremeyeceğim. Ben bir şekilde onun içsel tarafına nasıl bağlanacağımı, onda hangi niteliği ifşa etmem gerektiğini, onun bu seviyesine yükselmek için onu nasıl kullanacağımı ve ondan ne öğreneceğimi incelemeliyim.

Beni yükseltmesi için ondan talepte bulunmalıyım çünkü kırıklıklarım gibi eski alışkanlıklarım tarafından geri tutulmaktayım. Bir taraftan, onlar (alışkanlıklarım) beni bu seviyede destekliyorlar ancak diğer taraftan ise onlar bana yapışmış durumdalar ve daha fazla yükselmeme izin vermiyorlar.

Bu alışkanlıklara, bu bağlanmalara karşı beni ileriye doğru çekecek özel bir güç edinmeliyim. Bu alışkanlıklar yer çekimi kuvveti gibidir, yeryüzünden uzaklaşmama izin vermeyen bir ağırlık gibi. Eğer 100 kilo ağırlığındaysam o zaman beni yukarıya çekmek için bu ağırlıktan daha büyük bir kuvvete ihtiyacım vardır. En azından 101 kilo olmalı aksi halde yukarı çıkamayacağım.

Maneviyatta da aynı şey geçerlidir. Üst Olan’dan şimdiki alışkanlık ve kuvvetimden daha büyük bir kuvvet vermesi için talepte bulunmalıyım. Bunlar çok basit mekanik örneklerdir.

Yaratan’dan alışık olduğum benim önceki tüm doğamı iptal etmesini nasıl talep edebileceğim! Bizler kendi eski battaniye ve yastıklarına çok bağlı küçük çocuklar gibiyiz ve hiçbir şey için bunların gitmesine izin vermekte hemfikir olmayız. İşte bu yüzden beni tutacak ve eski sevdiğim alışkanlıklardan beni alıkoyacak ve yeni daha yüksek alışkanlıklar bana kazandıracak bir çevreye ihtiyacım vardır!

Bu sanki içsel bir sesin size ‘kendi toprağından İleri git’ der gibidir – bu Yukarıdan bir uyandırılıştır. Yaratan’ın İbrahim’e dediği buydu. Bizler kendi alışkanlıklarımızın içine batmış durumdayız ve onların içinden çıkmayı dahi düşünemiyoruz. Alışkanlıklarımın içinde, kendimi emin ve daha güvende hissediyorum. Eğer bir kişi kendi alışkanlıklarını terk etmek için herhangi bir ilham hissederse işte bu ona Yukarıdan geliyor demektir.

19.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati

Islah Olmuş Kalpteki Hesaplama

Bizlerin bu dünyadaki çalıştığı enstrümanlar, Birbiriyle çelişki içinde olan fiziksel akıl ve kalbimizdir. Birini geliştirirken, kendimizi diğerinin ilerleyişinden alıkoyuyormuş gibi oluyoruz. Genellikle, bir kişinin eğilimlerinin çocukluktan kaldığını görebiliriz; ister bilimsel veya sanatsal yönleri. Bu tam olarak bir kişinin tercihleri ve karakteri ile tanımlanır.

Deriz ki: ‘Duygularına güvenme, mantığını kullan.’ Diğer taraftan ise, ekleriz: ‘Henüz hissetmiyorsun; ne zaman ki hissedersen, o zaman anlayacaksın.’ Diğer bir ifade ile kişinin duygularını değerlendirmesi için duygular mantığı kazanmaya yardımcı olur. Tüm bunlardan sonra düşünce hissiyattan türer. Ve yine de, aklımız ve duygularımız sürekli tartışırlar.

Manevi dünyada, duygular ve akıl birdir. Hissiyat anahtardır zira hissiyat bir düşünceyi doğurur ve anlayışta ve edinimde kişinin duygularına yardımcı olur. Gerçek manevi kap 0’dan 4’e kadar olan safhalar boyunca aklın ve duygunun birleşimdir. Ve bizler nihai olan safhaya yani 4. safhaya ulaşınca duygularımızda tam hissediyor olduğumuzu ve buna göre karar verdiğimizin anlayışına geliriz. Tam bu noktada kalp ve akıl arasındaki çelişki artık var olmaz.

Bu durum manevi dünyalar ve fiziksellik arasındaki muazzam farkı işaret eder.  İşte bu yüzden manevi varoluşa mükemmellik denir. Tüm bunlardan sonra, şöyle ki maneviyatta kişi iki zıt koşul arasında bu dünyada hislerinin merhametinde yaşadığında, çaresizlik yaşayarak beyinsizmiş gibi aptallıklar yapmaz. Aklı yanlış olduğunu söyler ama o yine kalbinin peşinden gider.

Mantık ve duygu bu dünyada dengede olmadıklarından ötürü bizlerin ıstırap çekmesine ve hatalara düşmesine sebep oluyorlar. Bu dünyadaki problemimiz ise, aralarında egoizmimiz durduğu sürece akıl ve kalbimizi birleştiremiyoruz.

Akılcı egoizm ve duygusal egoizm birbirine zıttır. Bu zıtlık birçok kez vukuu bulur aklımızın bakış açısından aksiyonumuzun mantıksız olduğunu anladığımız zaman bile bizler yine de kalbimize dayanırız zira bizler haz almak arzusuyuz ve bu böyle gider ve bundan daha sonra ıstırap çekeriz. Gerçekte, en sonunda, kalbimizi dinlediğimizde yapmış olduklarımız için akılcı hesaplamalara göre bedelini ödemeliyiz.

Ve burada buna karşılık tek bir çözüm vardır: adamın ıslahı zira akıl ve kalp sadece maneviyatta tek bir olurlar – ‘mantık ötesi’. Şöyle yazılır: ‘Kalp anlar’ çünkü anlayış özellikle manevi bir hissiyattan türer. Ve o zaman bizler yanlış yapmayı durdurur ve doğru bir hesaplama yaparız!

08.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 45

Mükemmellik Aklın Ve Kalbin Birleşmesidir

Işık ve perde ile çalışmak (Zivug de Hakaa) bir kişinin kendi tüm izlenimlerini, duygularını, sevgi ve nefretini dikkatli bir şekilde hesapladığı ve tüm bunları nasıl kullanacağına, tasfiye edeceğine ve aynı zamanda hissiyatını nasıl geliştireceğine karar vereceği bir yerdir. Şöyle denir: ‘Her kimin egosu yüksek ise o dostundan daha yücedir’ yani daha güçlü duyguları vardır.

Kişi sol ve sağ çizgileri, akıl ve duyuları kendi seviyesi ile dengeye getirebildiğinde yücedir ve bunları orta çizgide, ihsan etmek içinde birleştirerek bir arada tutar.

Bu yüzden manevi çalışmada iki konum vardır: manevi çalışma içinde bir arada bağlanmış olan sevgi ve korku. Sevgi bir kişinin Üst Olanla bağlanmak fırsatını keşfetmesine denir ve bunun sonucu olarak Yaratan’ın tüm yollarını anlamak ve hissetmektir. Anahtar anlamaktır.

Ve bundan önce, bir kişi çalışır duygularının üzerine çıkar ve aklıyla çalışarak, tüm bu anlarda Üst Olan’ın aklını edinir. Kişinin tuttuğu bu yol iki çizgi boyunca hareket etmesidir, yürürken her iki bacağını kullanması gibi.

Dünyamızda akıl ve duygular sürekli çelişki içerisindedirler ve bizleri yanlış yapmaya zorlarlar. Hâlbuki manevi dünyada, onlar bize yardımcı olurlar ve tek bir amaç için birlik olurlar ve böylece kişi mükemmel hale gelir.

08.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 45

‘Artı’ ve ‘Eksi’ Karşılıklı Çalışma İle Birleşirler

Bizim dünyamızda sevgi ve nefret iki farklı, birbiriyle çelişen duygulardır. Bizler bu iki zıtlığı birleştiremeyiz ve birinden nefret ettiğimiz için diğerini sevdiğimizi anlamayız.

Ancak maneviyatta, onlar birdir. İki zıt birleşir ve sevgimin ve nefretimin aynı yerde olduğunu ortaya çıkarır yani almak ve ihsan etmek, dostuma olan ayrılığım ve ona özlemim tek bir yerde ortaya çıkar. Tüm bütün bunlar benim nefreti ve sevgiyi hissettiğim aynı yer olan tek durumdan, tek dereceden benim tek konumumdan gelir. Ben bu iki zıtlığı tek bir bütün olarak algılarım.

Bu elektriğe benzer, artı ve eksi olmazsa elektrik akımı olmaz. Manevi dünyada artı ve eksi bir maddenin, bir bilincin üzerinde beraber çalışırlar. Bir tarafta bir eksi ve diğer tarafta ise bir artı vardır ve ben ortadayım. Manevi dünya özellikle bunun içindedir zira zıtlar birleşir!

Bu yüzden, bizlerde karşılıklı garanti içerisinde birleşelim tüm farklılıkların ve anlaşmazlıkların üzerinde. Kişinin hangi nitelikleriyle doğmuş olduğu ve nasıl düşündüğü önemli değildir. Önemli olan tek şey tüm bunların üzerinde birleşmektir. Manevi dünyada buna benzerdir, manevi çalışma mantık ötesi inanç tarafından yapılır.

Bu yaklaşımla bizler maneviyata ulaşacağız. Ve daha sonra farklılıklarımızdan daha fazla sıkılmayacağız bununla beraber farklılıklarımızı birliğin daha yüksek derecelerini ifşa etmek için kullanacağız.

10.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati