Category Archives: Kabala

Bilinmeyen Bir Boyutun İçindeki Bir Kesit

Mantık ötesi inanç ne demektir? Bu, her ne zaman gelirse sadece hissiyat vasıtasıyla anlaşılabilen bir durumdur. Ve gelmediği durumda ise, bizler böylesi bir ikilik, çatallaşma durumunun bir kişinin içinde var olduğunu bile bilmeyiz: mantık dahilinde ve mantık ötesi keskin bir ayrım.

Bizler bu mantık ‘ötesi’ni basitçe sanki mantığın zıttıymış gibi düşünürüz. Ancak bu böyle değildir. Bu, tamamen farklı bir boyutun içindeki bizim anlamadığımız bir kesittir. Bu yeni boyuta, bize ifşa olan duruma ‘manevi alan’ denir. Bu sanki daha önce varlığını dahi tahmin etmediğim bir başka dünyanın benim realitemde görünür olması gibidir.

Bu, bir kedinin, zengin bir adamın neye sahip olduğunu anlamamasına benzer. Kedi bu adamla aynı dünyada yaşadığını ve onun sahip olduğu gibi aynı beş duyuya sahip olduğunu düşünür ve kedinin bundan daha fazla bir şeye ihtiyacı yoktur! Tüm bunlardan sonra adam da aynı şeylere sahiptir.

Kedi adamın kendi dünyası olduğunu ve her çeşit insansal hesaplamalarda olduğunu anlamaz. Bir kedi bunları anlayacak kapasitede değildir.

Ve şimdi düşünün ki bu kedi daha önce varlığını tahmin bile edemediği duruma, aniden bu adamın sahip olduğu aynı mantık ve hissiyata sahip oldu. Kediye göre, bu duruma ‘mantık ötesi inanç’ denir – kedisel mantığının üzerinde daha önce hiç sahip olmadığı bir durum.

Ancak ara sıra kedi bu seviyeden düşer ve tekrar daha önceki kedi gibi olur bununla birlikte daha güçlü, daha akıllı ve daha keskin. Ancak, bu kedi halen bir kedi için uygun olan sınırların içerisinde. Ve buradan tekrar insan olmak için yeniden yükselecektir.

Bu durumlara manevi yükselişler ve düşüşler denir. Bu durumlar kendimizi daha iyi veya daha kötü hissettiğimiz psikolojik ruh hallerimize benzemez ve bu durumlarda bizler aşağıda olduğumuz zaman kendimizi ‘düşüş’te olarak göz önünde bulundururuz. Manevi bir yükseliş sizin yeni arzulara, gerçek ihsan etmeye yükseldiğiniz zamandır.

02.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Şamati

Karşılıklı Garanti Olmaksızın Hayat Yoktur

Soru: Karşılıklı garanti ile ilgili olarak, bedendeki diğerleriyle karşılıklı garanti içinde yaşayan her bir organın çalışmalarını örnek veriyorsunuz. Bu sistem kapalı ve birleşik.

Ancak insan toplumu içerisinde hiçbir birleşik sistem yok. Burada ve orada, insanlar bir kurala veya birbirlerine karşı olan kavga durumuna göre değişik gruplar halinde birleşik durumdalar. Hâlbuki insan toplumunun insan bedenine benzer tek genel bir sistem olma algısı yok. Ben bir diğer insanı kendi bedenimin parçası olarak hissetmiyorum ve bu yüzden onunla karşılıklı garanti durumunu sağlamam.

Cevap: Sen şunu söylüyorsun: getirdiğiniz tüm örnekler bilimsel araştırmalardan, bunun yanı sıra ek olarak, doğada gözlemlediğimiz ise ‘‘yargıç gözüyle görebildiğine inanır’’ prensibine göre ki bunlar güzel örneklerdir. Her şey iyi ve harikuladedir ancak ben bireysel olarak bunu hissetmiyorum. Bunu mantıksal olarak anlarım ancak aklımdaki anlayış beni entegral bir form içinde var olmaya mecbur bırakmak için yeterli değildir.

Eğer bu benim hissiyatım içinde olsaydı, eğer ben sizinle beraber hareket etmezsem başarılı olmayacağımı ve her şeyin güzel olduğu önemli yaşam amacına ulaşmak için size ihtiyacım olduğunu bilirdim. Yine de sen iyi bir hayatın sen ve ben birleşik olduğu koşulda mümkün olduğunu söylüyorsun. O zaman, daha iyi bir hayata, amaca ulaşırız ve tüm krizlerden ve çevresel sorunlardan kurtuluruz. Ancak ben bunu hissetmiyorum. Ben bunu bilim adamlarının yaptığı gibi anlayabilirim.

Fakat neden bilim adamları hep beraber dışarı çıkıp bağırmıyorlar? Onları bunu yapmaktan engelleyen ne? Görmüyorlar mı gerçekleri? Görüyorlar! Neden onlar bileşmiyorlar, ortaya çıkıp bağırmaya başlamıyorlar: ‘Arkadaşlar, az biraz kaldı ve dünya patlayacak! Yeryüzü yıkılacak ve parçalara ayrılacak!’ Yakın gelecekte öngörülen hiç hoş olmayan olayları neden haykırmıyorlar?

Bunun sebebi onlarında problemlerinin aynı olmasındandır. Sana problemlerimizi gözlemleyen ve sadece birliği izlememiz gerektiğini gören binlerce bilim adamı, toplumbilimcisi, ekonomi yöneticisi ve birçok akıllı adamın listesini verebilirim. Onlar neden birlik olmuyorlar? Çünkü onlar bunu hissetmiyorlar sadece görüyorlar.

Akıl ve hissiyat arasında fark vardır. Akılda var olan kişi mecbur kılmaz. Kişisel hayatlarımızda bir şeyleri yapmamamız gerektiğini görüp bildiğimiz defalarca olmuştur ancak yine de yaparız. Örnek olarak sigara içmek. Sigara içmenin zararlı bir şey olduğunu söylemelerine rağmen, haz hissiyatı veya tembellik beni bu alışkanlığın gücü altında bırakır.

Ne yapabilirim? Bizim dışımızda bunu realize edebilecek başka diğer insanlar görmüyorum. Bizler bu çevreyi güçle organize etmeliyiz. Çevre suni olarak birlik için, küresellik için ve bütünsel birleşmek için olan ihtiyaç hakkında konuşmaya başladığı zaman, bu çevre herkese yeni bir hissiyat getirecektir.

Daha sonra herkes hissedecektir: ‘benim gerçekten buna ihtiyacım var! Neden buna sahip değilim?’ Aynı şekilde, bizler önümüzde oynak tavsiyelerle buna zorlanıyoruz. Bu durum akıldan hissiyata geçecektir. Bir hissiyat bir arzudur ve akıl ise bir düşüncedir. Ben arzumun içinden zorlanmalıyım ve bunu edinmeyi yakarmalıyım. Bir arzu bir şeyler için yoğun bir özlem olmalı.

Bu durum yalnızca kıskançlık, tutku vasıtasıyla mümkündür ve onur için bir arzu, herkesin bunun hakkında konuştuğunu gördüğüm zaman, böylelikle onlar bana bunu değerli olduğunu hissettirir ve bu gerçekleri bana tavsiye ederler. Aksi halde, bana hiçbir şey olmaz, hiçbir ilerleme. Onların bana yeni bir yatağı nasıl tavsiye ettikleridir: ‘Bunu almalısın! Bu olmadan, iyi bir uykunun ne olduğunu bilemezsin!’

Eğer bu reklâm sürekli çalışırsa, hiçbir seçeneğim yoktur. Sonuç olarak, ben bu işyerini tekrar ararım ve bazı durumlarda, kendim bu işyerine gidip bunu alırım. Eğer ben olmasam bile insanların çoğunluğu bu reklâma kendini kaptıracaklardır. Bu şekilde işler. Bu yüzden, malların maliyetinin %70’i reklâm gideridir.

Reklâmın bizi kendi objesine nasıl yönelttiğini görebiliriz. İşte bu yüzden bizler sadece tavsiye ile ilgilenmeliyiz. Ve bu birisinin buna olan ilgisinden dolayı değil daha ziyade bizim seçimimizin olmadığındandır. Öyleyse, bu önemli mesajı kendimize tavsiye edelim.

Daha sonra bu doğru beyin yıkama vasıtasıyla, bizler bütünleşmenin, birliğin ve karşılıklı garantinin önemine geleceğiz. O zaman bunu özleriz; aniden buna arzu duyacağız. Neden? Bunun sebebi çevrenin içindeki önemin üstünlüğünün genel farkındalığının etkisi altında olduğum için benim üzerimde hüküm sürecektir.

Yeni Bir Kitap Hakkındaki Konuşmadan 11.07.2011

İlgisizlikten Daha Kötü Bir Şey Yoktur

İlgisizlikle savaşmalıyız zira bundan daha kötü bir durum yoktur. Umursamazlığa, ilgisizliğe ölüm denir.

Bizler çalışmamızda birbirine zıt olan sevgi ve nefret formlarına çok ilgi duymalıyız. Firavun, Haman ve Tora’da tarif edilmiş diğer tüm günahkârların hepsi çok önemli karakterlerdir. Onlar olmaksızın bizler kutsallığa yükselemeyiz. Bizler tüm kablarımızı, arzularımızı onlardan alırız. Haktan yana olan tüm adamlar onların karşısında durur çünkü Yaratan birini diğerine karşı yarattı.

Bu yüzden, bir kişi bir şeyi ister desteklesin veya ona karşı olsun bu önemli değildir. En önemli şey kişinin kayıtsız kalmamasıdır ve her zaman manevi çalışmasına önemle dikkat etme gerekliliğidir.

Herhangi bir kişinin içinde bir kıvılcım uyandırmak mümkündür. Bu kıvılcım herkesin içinde gizlenmiştir zira kişi kabların kırılmasından gelir. Bu yüzden, herkesin kesinlikle manevi bir kıvılcımı vardır ve uyandırılmalıdır. Buradaki soru: Bu kıvılcım ne kadar derine gizlenmiştir?

Ancak bu kıvılcım uyandığı zaman, kişi olumsuz reaksiyon verebilir: Kişi bunun hakkında duymak istemez ve kendisine, Yaratan’a, Kabala’ya ve tüm ihsan etme yoluna lanet eder. Kişi bununla hemfikir olmaz ve tüm bunlardan nefret eder. Ancak Baal HaSulam bunun sorun olmadığını söyler. Bu, kişinin bununla hemfikir olması, bunu istiyor olması ile aynıdır zira bu formda kişi arzusunu ifşa ediyor. Hatta arzusu bozuk olsa bile, o buna zaten sahiptir.

31.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Şamati

Işık Tüm Bedensel İstekleri İyileştirecektir

Soru: Biliyoruz ki bilinen Kabalistler sözlü Tora’ya yani halkın orada burada ağızdan konuştuğuna değil yazılı Tora’ya güvenirler. Kabala’nın homoseksüelliğe bakışı nasıldır, (Leviticus, 18:22) “Kendi erkek cinsinle kadınlarla yattığın gibi yatmayacaksın; bu tiksindiricidir.”

Cevap: Kabala fiziksel dünya ve bedenlerimiz hakkında tek bir kelime bile konuşmaz. Kabala tam olarak herkesin Yaratan’la form eşitliğine ulaşması hakkında konuşur, kişinin sahip olduğu her ne eğilim varsa bu ona Yaratan tarafından verilmiştir.

Ben, kişisel olarak, insanların manevi amacı edinimlerinde eğilimleri ile ilgili hiçbir fark görmüyorum, öyle ki Üst Işık hakkında şöyle yazılır: “Tüm bedeni istekleri Ben iyileştireceğim.” Bu yüzden, bedensel herhangi bir şeyle ilgilenmek bizim işimiz değil. Bizlerin ihtiyacı olan tek şey Işığı çekmektir ve gerekli olan iyileştirmeyi Işık yapacaktır.

Astroloji, Ölüm, Eşcinsellik ve Daha Fazlası…

Astroloji, Ölüm, Eşcinsellik ve Daha Fazla Konular Üzerinde Kabala’nın Yaklaşımı

Kişinin ismini değiştirmesi, astroloji, falcılar, zaman, ölüm ve homoseksüellik üzerine aldığım sorular:

Soru: Ebeveynlerim soyadlarını daha basit ve kulağa daha iyi geliyor diye Kroni’den Karni’ye değiştirdiler. Kızım Noga 02.07.2003’te doğdu. Noga Karni ismi kızıma hayırlı olacak mı?

Cevabım: Böyle bir soru bir Kabaliste sorulacak soru değil. Kabala sadece egoizmin, insan doğasının ıslahı ile ilgilenir.

Soru: Astroloji bilimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevabım: Değer vermiyorum.

Soru: Medyumlar veya falcılar diğer insanların yapamadığı bir şeyleri “görmek” yeteneğine sahipler. Altıncı duyuyu geliştirmiş olan Kabalistlerle bunlar arasındaki fark nedir?

Cevap: Duyu dışı algıya sahip ve doğaya yakın insanlar, gerçekte insanlar hakkında “görmek” yeteneğine sahipler. Ancak, onlar bir kişinin hayvani veya dünyevi özüne ilişkin olan şeyleri sadece görebilmektedirler. Kabalistler bu tür şeyleri görmezler. Bunun yerine, Kabalistler ruhun ıslahı ile ilgilenirler ve bedene dikkat etmezler.

Soru: Eğer “zaman” yoksa bu bizlerin zaten birleşik olduğunu mu ifade eder?

Cevabım: Evet doğru fakat bizlerin algısında böyle değil.

Soru: Ölüm nedir?

Cevabım: Bu dünya seviyesinde egoistik arzunun içerisindeki kişinin hissiyatının sonu.

Soru: Kuzenim bir homoseksüel. Eğer gerçekten Kabala çalışmak isterse ne yapmalı? Yaratan ona bir arzu verdi – diğer erkeklere çekim duyuyor ve siz sürekli bizlerin arzularımızın üzerine çıkacak gücümüz yok diyorsunuz çünkü her şey Yaratan’dan geliyor.

Cevabım: Çalışabilir. Işık düzeltilmesi gereken her ne varsa düzeltecektir.

Vermek Dayatmak Demek Değildir

Soru: Kabala Bilgeliğinin dağıtımını yapmam için arzumu güçlendirmeliyim. Daha büyük arzu, daha fazla arzum olursa, bu durumda dünyaya verebileceğim. Dışarıya taşacak yeterli arzuyu nasıl büyütürüm?

Cevap: Bunu yapmak yerine, insanlarla empati yapabilme yeteneğini geliştirmelisin ve böylece onların acılarını hissedersin. Diyelim ki sen Baal HaSulam’ın fikrini kesin bir şekilde benimsedin, Yaratan’ı ifşa etmeye ve O’nunla bir olmaya karar verdin. Şimdi, sen bunu diğer herkese de dayatmak istiyorsun, bu ihsan etmek midir?

Diğerlerine ihsan etmek demek kendi arzunun yerine onların arzusunu doldurmak demektir. Senin için önemli olan şey için onları kabul etmeye zorlamayacaksın. Bilakis, onların arzuları senin için en önemli şey haline gelmelidir. Bu ihsan etmektir. Aksi takdirde, sen onları bazı şeyler için zorlamak istiyorsun anlamındadır.

Örneğin, onlar futbol maçı seyretmek istiyorlar ancak sen tüm stadyumları kapatıyorsun. Bu durumda senin düşündüğün ‘‘Ben size futbolu göstereceğim. Tüm sahaları asfaltlayacağım. Futbolu yasaklayan bir kanun çıkaracağım.’’.Sen sanki onların içsel çalışmalarına zaman ayıracaklarmış gibi bu şekilde düşünüyorsun. Bunu istiyorsun. Ancak onlar herhangi bir ıslah istemiyorlar; basitçe onlar futbol istiyorlar.

Bunun sevgi olduğunu mu düşünüyorsun? Sen gerçekten insanlara zorla bir şeyler verilebileceğini mi düşünüyorsun? Sen onların hayatlarını kırmaya çalışıyorsun. Bu gerçekten doğru bir şey mi?

Birini sevmek demek onun arzusunu alıp yerine getirmek demektir. İşte bu yüzden bizlerin bir eğitim sistemine ihtiyacımız var, bu yüzden aşama aşama, kibarca ve baskı uygulamaksızın ancak yapabiliriz.

Bizler insanlara tüm bu olumsuzlukların sebebinin doğa ile olan denge eksikliğinden ve birbirimizden nefret ettiğimiz için olduğunu açıklamalıyız. İşte bizi doğaya zıt yapan tam olarak budur ve işte bu yüzden farklı seviyelerde ıstırap çekiyoruz.

Fırsatların olduğu her zaman bir şeyleri açıklayın ve mesajınızı alabilecek olanlarla aşama aşama iletişim kurun. Bizim insanlara iyilik sözü ile gitmeye ihtiyacımız vardır.

Örneğin tatil zamanı şimdi. Havaalanında ki insanlara renkli broşürler dağıtabilirsiniz. Uçuş esnasında insanların zevkle açıp bakabileceği renkli broşürler gibi. Bu durum onun ruh haline uyar ve onun memnuniyeti uyanır.

Böyle bir şey yapabilir miyiz? Yakın zamana kadar böyle bir şey yapılmamıştı.

12.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, Matan Torah (Tora’nın Verilmesi)

Hızlanma ve Sıçrama Arasındaki Nokta

Kabala çalışmaya ve Kabala’nın tüm araçlarını kullanmaya başlayan kimse nihayetinde farkında olmadan güç tarafından geliştirilmek için durması gerektiği zaman kritik bir noktaya ulaşır. İlk safha onu konumu ile bilgilendirilmek için tasarlanır ve bu safha gereklidir.

Ancak, daha sonra kişi çatal bir noktaya, önceki sabit konumunun ani bir değişimine, kendi gelişimine, hayatına, arzusuna, Işığa ve kullanımındaki tüm araçlara olan bütün yaklaşımını değerlendirmesi ve tekrar incelemesi gerektiği zaman bir kırılma noktasına ulaşır. Kişi önceki tüm paradigmasını, bütün hayat felsefesini ve var olduğu sistemin algısını tamamıyla değiştirir.

Daha önce bu sistem onu kontrol ediyordu çünkü o tamamıyla doğanın içindeydi ve o sadece kendisini anlayış eksikliğinden dolayı doğanın üzerinde olduğunu hayal etti. Şimdi, o tümüyle doğaya, doğanın güçlerine ve kanunlarına bağlı olduğunu anlar ve o doğanın yönetimini kendi eline almalıdır, yazıldığı gibi ‘‘Oğullarım beni yendi’’. Daha sonra, kişi olduğu yerdeki özel kırılma noktasını anlar.

Bundan önce, o hayatında bazı şeyleri değiştirdiğini sadece düşünmüştü ancak realitede, o hiçbir özgür seçimi olmadan doğanın yasalarını itaatkâr bir şekilde takip etti. Şimdi ise ona özgürlük verilir. Dünyayı hiçbir düzeni olmayan kaotik bir şeymiş gibi görmeye başlar. Bu hissiyat ona maksatlı verilmiştir öyle ki onun kendisi her şeyi bir düzene getirmek, her şeyle birleşmek ve dünyayı kontrol etmek isteyecekti.

Burada, kişinin Yaratan’dan güç, anlayış almak için eline bir fırsat geçer ve ilerleyiş mantık ötesi inanç ile olur zira kişi daha yüksek konumlarda olmak ister. Kişi, oradan yeni nitelikler ve yeni bir akıl almak ister ve böylece kendi dünyasını dengeye getirir. Bunun sebebi dünya adamın içsel yansımasıdır, realite kişinin içsel algısına göredir, dışsal algıya göre değildir.

07.13.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 21

Manevi Utancın Yararı

“Kabala Bilgeliğine Önsöz” de Baal HaSulam, bir kişinin Yaratan’la olan ilişkisini yansıtan örnekte, meşhur Ev sahibi ve misafir hikâyesini anlatır. Ev sahibi misafirini en samimi dostu gibi karşılar ve sevgisinin gücünü sırf ona sunmak için kullanır, misafirine her şeyi, ondan hiçbir şey almak niyeti olmaksızın vermek ister.

Misafirine hizmet etmekten haz alır, bundan dolayı mutludur ve hiçbir karşılık beklemez çünkü sevginin kanunu bu şekilde davranması için O’nu zorlar. Aksi halde, eğer misafir almayı reddederse, bu Ev sahibini çok üzecektir çünkü O, misafirinin, dostunun, arzusunu yerine getirmek için çok büyük bir arzuya sahiptir, tamamıyla bütün bollukla.

Eğer misafir biraz rahatsız olursa, bu his direkt bir şekilde Ev sahibinden gelmez ancak misafir istemsiz olarak boş kalmış olduğu ortaya çıktı ama bazıları ona doyum verdi. Ve bu doyumun içinde, hak edilmemiş, utanç dolu bir şeyler vardır; misafirde utancın hissiyatını yükselten kendi (misafirin) katılımının ve çabasının eksikliği.

Utancın bu hissinde, misafir neyi kaçırdığını keşfeder. Misafir düşünür: “Ev sahibi veriyor ve ben alıyorum. Bir alıcı olarak, utanç hissettim fakat Veren’de hiçbir utanç yok. Bu, Veren ve alan arasındaki farktır! O utanmıyor zira O veriyor fakat benim ihsan etme aksiyonunu yapacak kapasitem yok. Eğer bende O’nun gibi verebilseydim, utanç hissetmeyecektim; daha ötesi, onur hissedecektim!

Ev sahibi bana bu ihsan edişinden dolayı onur hissetmiyor çünkü ihsan etmek O’nun için doğal bir eylem; O, Kendi doğasına göre seviyor. Ve haliyle, O verdiği için gurur duymuyor; bilakis böylece O, Kendi arzusunu dolduruyor.

Eğer ben verirsem, bu durum bana utanç yerine onur getirecektir. İşte bu yüzden şimdi hissettiğim utanç yararlıdır; utanç bana zıt durumu hissetmem için yardım edecektir: Veren’in yüksek pozisyonuna ek olarak onur ve haysiyet.”

Alıcı tüm bu anlayışları utancın bir sonucu olarak edinir: sadece utancı söndürmek için değil fakat aynı zamanda Veren’in seviyesine ulaşmak için gerekli adımları niye ve nasıl atmalıdır. Burada, sırf ihsan etmeyi kazanmak değil – kişi sevgiye de gelmelidir! Öyleyse utanç içimde nefreti yükseltsin ki bunu sevgiye dönüştüreyim ve o zaman gerçek anlamda Yaratan’ın durumunu edineceğim.

O’nun doğal olarak sahip olduğu tüm sevgi, benim için kendimin kazandığım ve edindiğim büyük bir kazanım haline dönüşecektir. Ve işte bu yüzden bu utancı sevmeye ve takdir etmeye başlarım! Bunun vasıtasıyladır, nefret hissetmeye başlıyor olduğum bu utancın derinliğinin vasıtasıyla ve bu nefretten, sevgiye gelirim.

Yaratılan içsel arınmaların bir sonucu olarak bu sonuca gelir.

27.06.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ‘‘Kabala Bilgeliğine Önsöz’’

Zorluklar İfşa İçin Bir Davetiyedir

Soru: Kişi kendisini çok zayıf hissettiği zaman, ailesi ve çevresi amacın büyüklüğünü hissetmedikleri için ona destek veremiyorlarsa, kişi ne yapabilir?

Cevap: Baal HaSulam manevi yolda neden bu kadar çok zorlukla karşılaştığımızı Şamati makale 4’te açıklıyor: ‘‘kişi öylesine bir duruma geliyor ki tüm dünya halen duruyorken, kendisi şimdi yalnız ve bu dünyadan yok gibi görünüyor ve ailesini, çevresini, Yaratan’ın önünde kendisini feshetmek için terk ediyor.’’

Burada, sanki kişi havada asılı hale gelmiş gibi. Ancak tüm bunları Yaratan onun için amaca yönelik düzenledi öyle ki ayağını basması için yeryüzünde toprak aramasın bilakis düşüncelerinde, fikrinde üst olana benzer hale gelmek için araştırma yapsın ve O’nun ruhunu özümsemek için üst olana yönelik istekte bulunsun. Diğer bir ifade ile diğerlerinin arzularının içinde ihsan etme ve sevgi niteliği olan Yaratan’ı ifşa etmeyi istemeye ihtiyacın vardır ve o zaman ‘‘mantık ötesi inanç’’ vasıtasıyla sen kendi arzunun üzerine yükseleceksin.

Kendini havada asılı hissettiğin zaman, her zamanki gibi dünyevi çevrenin alışılmış desteğini bulamadığında, bu durum, ihsan etmenin içinde üst olana bağlanmak için senin davetiyendir. Akılcı destek, mantıksal kanıtlar aramak yerine, mantık ötesi inanç içinde destek aramaya ihtiyacın vardır.

Baal HaSulam der ki: “Bunun basit bir sebebi vardır, buna inanç eksikliği denir.” Yani kişi kimin önünde eğildiği görmüyor, Yaratan’ın varlığı hissetmiyor. Bu onda ağırlığa sebebiyet verir. Ancak diğer taraftan, bu bizim için ihsan etme niteliğini, Yaratan’ı, ifşa etmemiz için bir davetiyedir.

Daha aydınlatılmış kısımlardan tekrar görürüz ki bu inanç Yaratan’ın açık bir ifşasıdır. Görmek inanmayı ifade eder ve denir ki O’nu gören kişi O’na inanır. Bu da bizlere kutsal metinleri ne kadar çarpıtılmış ve ne kadar yanlış okuduğumuzu gösteriyor. Bu sözcükler “Kutsaldır” çünkü bu sözler edinimden ve Yaratan’ın ifşasından bahsediyorlar ve O kutsaldır, O ihsan etme ve sevgi niteliğidir. Bu niteliğe nasıl ulaşacağımızı anlatan kitaplara kutsal kitaplar denir.

28.04.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın yazıları.

Kim Kime Hizmet Edecek?

Bizler haz alma arzusu olarak yaratıldık ve bu arzuyu ıslah etmek için, niyetimiz “ihsan etmek için” olmalıdır. Bunu yaparak kendimizi ıslah ediyoruz ve yaratılışın amacını ediniyoruz: Yaratan’la tam bir bağlanma. Ancak ıslahı edinmek için, bizler ihsan etmek kuvveti ile birleşmeliyiz.

İhsan etmek niyetine Bina denir ve almak kuvveti ise Malhut olarak adlandırılır. İhsan etme ve almanın bu iki kuvveti birbiri içine girmelidir. Bunlar birleştiği zaman, daha sonra bu iki kuvvetin kombinasyonel analizine göre, dört durum ortaya çıkar:

Malhut’un içinde MalhutBina’nın içinde MalhutBina’nın içinde BinaMalhut’un içinde Bina.

Eğer Bina Malhut’a girerse, kötü bir kuvvet yaratır çünkü Bina Malhut’un egemenliğinin altına düşmüştür. Malhut onun üzerinde hüküm sürer ve onu yönetir, Bina’yı kendi kölesi yapar. Bu durum dünyadaki tüm kötü kuvvetleri yaratır.

Bazen bu kuvvetler kişiyi ayartmak için iyi gibi davranırlar ve ona rüşvet verirler ve daha sonra onu kötülüğün içine çekerler. Bu özel bir hilekârdır, Malhut’un içindeki egoistik güçtür (Klipa: kabuk).  Bu kuvvetin yardımıyla Malhut Bina’yı zapt eder ve onu kullanmaya başlar. Başlangıçta iyi gibi görünmeyen  hiçbir kötülüğün var olamayacağı yazılır. İşte kötü kuvvetler bu şekilde hareket eder ve bu sebeple var olur.

Eğer o basitçe Malhut ise, o zaman o, temelde maddesel, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerindeki almak arzusudur, kiminin içinde bu güçler sadece maddesel, bitkisel ve hayvansal seviyelerdedir. Şöyle ki,  ilkel dünyevi hayatta yaşayan basit biridir.

Bina bir kişinin arzusunda haz almak için var olduğu zaman bu kişi çok akıllı ve kurnaz hale gelir. Bu kişi size nasıl yardım edeceğini ve vereceğini bilir ve daha sonra sizi maksimum seviyede sömürür. Bunlar Bina’nın Malhut’un içine dâhil olması sonucu oluşmuş çok kötü kuvvetlerdir: Egoizmin kontrolü altına düşmüş ihsan etme kuvvetleridir.

Kişi kendi güçlerini kullanarak Malhut’u Bina’nın içine yükselttiği zaman zıt durumlar meydana gelir. O zaman kişi Bina’ya bağlanır zira Bina’nın içine girmek ister ve annenin rahmindeki bir cenin gibi, ihsan etme kuvvetinin ayrılmaz bir parçası, bir kölesi olur. Bina’ya Ima IIaa (üst anne) denir. Şöyle ki, kişi sadece birleşmek vasıtasıyla gelişmek ister ve ihsan etme kuvveti yani Yaratan tarafından yönetilmek ve korunmak ister. Daha sonra iyi kuvvetler oluşur ki bunlar egoistik arzunun parçasını seçerler ve aşama aşama bunların içinden onları ıslaha getirirler.