Category Archives: Kabala

Edinimdeki İki İzlenim

Şamati (Duydum),makale, 166, ‘‘Edinimdeki İki İzlenim’’: İki izlenim vardır: 1) Dünyaların Yukarıdan aşağıya; 2) Aşağıdan Yukarıya basamaklarla yayılması.

İlk izlenim: ‘‘Yaratan’ın yaratmış ve yapmış olduğudur.’’ Bu demektir ki Yaratan bizlerin manevi çalışması için bir yer hazırlamıştır. İkinci izlenim: bizlerin aşağıdan yukarıya kıyafetlenmeye ve tutunmaya başladığımız zaman. Ancak, derecenin tamamını edinmeden önce kesin olarak herhangi bir şey bilemeyiz. Buna ‘‘ilkönce öğrenmek, daha sonra anlamak’’ denir.

Ekmek yemeye yeni başlamış küçük biri henüz bir şey bilmez sadece ekmeği bilir. Ve büyümeye başlayınca, ekmeğe şekil vermesine sebep olan ekmek için bir mantığın var olduğunu anlamaya başlar…

Dolayısıyla, kişi buğdayın alınıp toprağa ekildiği zamanın durumuna gelene dek araştırmaya devam eder. Ancak o zaman, kişi ekmekten alabilir yani dünyada var olan ekmeği keşfeder. Daha sonraları kişi buna nasıl ekleyeceğini bilir.

Basitçe elime bir parça ekmek alsam ve onu yemeye başlarsam, arzunun içinde kıyafetlenmiş hazzı hissederim sadece, başka bir şey değil. Daha sonra, ekmeğin maddesinin ne olduğunu düşünmeye başlarım. Bu ekmeğin bir önceki safhasıdır. Bu safhaya erişmek için, ekmeğin için dalmalıyım, ona derinliğine girmeli ve onu edinmeliyim.

Bu, ekmekten önce gelen durumdu örneğin hamur. İlerlemeli ve onun özü hakkında bilmeliyim. Kendi üzerimde bir adım yükselirim, ekmekten hamura ve Yukarıdan aşağıya doğru yayılma esnasında ne olduğunu edinirim, hamurdan ekmeğe.

Daha sonra daha fazla yükselirim, hamurdan una ve suya ve hamurun bunlardan yapıldığını keşfederim. Sonra, daha fazla ilerler suyun nerden geldiğini ve un’un maddesinin buğday olduğunu anlarım. Buğday nereden gelir?

Dolayısıyla, kaynağa varıncaya dek daha ve daha derine ilerlerim. Kendi bakış açımdan, köke doğru gittim ancak seviyelerin kökten aşağı bana doğru ‘‘ekmeğe’’ ulaşıncaya kadar basamaklandığını anlarım.

‘‘Ekmek’’ hazzı ifade eder. Her an arzumu incelerim: o hazdır veya haz eksikliğidir, neden dolayı haz alamadığımın sebebini ve ona nasıl ulaşacağımı. İncelemem gereken başka hiçbir şey yoktur. Tüm hayatımız ve hissiyatı bunun etrafında döner.

Aksiyonlar vasıtasıyla, bana yönelik olan tüm yaklaşımdan gelen kökümü, kendimi ve Yukarıdan aşağıya ki aynı zamanda kendisi ile beraber benim aşağıdan yukarıya dönüşümü kapsayan tüm yolu edinirim. Eğer köke ulaşırsam, gerçek durumu edinirim. Benim tarafımdan ifşa edilmiş tüm önceki durumlar o zamana kadar (Yukarıdan aşağıya düşüş esnasında ve benim köke doğru yukarıya yükselişimde oluşan) benim bu tek, var olan durumu ifşa etmem için sadece bir gereklilikti.

27.06.2011 tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 166

Yaratan’ın Sinyalini Yakalayan Anten

Soru: Kabala hakkında konuştuğumuz zaman bilimden birçok örnekler veriyorsunuz. Guglielmo Marconi adında, radyonun hassasiyetini çok uzak mesafelerde iletişim kurmaya olanak sağlayacak şekilde artırarak ilk radyo alıcısını keşfeden İtalyan bir bilim adamı vardı. Öyleyse, bizlerinde diğerleriyle olan iletişimi geliştirmek için aynı şekilde ruhumuzun hassasiyetini artırmaya ihtiyacımız var mı? İnanç, Yaratan’la bağımızı sağlayan anten midir?

Cevap: Guglielmo Marconi çok büyük bir bilim adamı idi ve birçok sırları vardı. Bize keşiflerinin sadece çok küçük bir kısmını ifşa etti. Halen hakkında bilmediğimiz kolaylıkla dünyamıza tamamen nüfuz eden dalgaları keşfetti. O gerçekten eşsiz biriydi.

Bizler ‘‘dışımıza’’ çıktığımız zaman, aramızdaki bütün boşluğu dolduran genel bir enerji alanını algılamaya başlarız. Bu alan Yaratandır. Bu alanı algılamak Yaratan’ı, yani tüm ruhları bağlayan Üst Gücü edinmektir. O zaman bizler, hepimiz, O, Üst Güç, ‘‘Yaratılışın Düşüncesi’’ denen düşünce, bir bütün haline geliriz. İşte bu yüzden adama, Dome (Yaratan’a benzer) kelimesinden gelen Adem denir.

O’nunla bağlanacağımız bir konuma ulaşırız yani O’nun içinde var olduğumuzun fakındalığına ve anlayışına gelmek.

İnanç Bina’nın ( ‘‘Havana’’ veya anlamak kelimesinden gelir) Sefirasıdır. Diğer bir ifade ile ‘‘inanmak’’, gözlerinizi kapatıp, kör bir adam gibi hareket ederek bazılarının söylemiş olduğu bir şeylere inanmak değildir. Kesinlikle bu değil! İnancın temeli ihsan etmek gücüdür. İçsel ‘‘radyo alıcımın’’ kanalını değiştirebilirsem, bu aynı dalgaya kendimi en ince şekilde ayarlarsam bundan aldığım bilgiye inanç denir.

İtalya kongresindeki dersten.

En kısa zamanda tüm evrenle olan bağ noktamıza hassasiyetimizi artırmak dileğiyle.

Işık Olmadan Değişim İmkânsızdır

Baal HaSulam, ‘‘Barış’’: İnsanlar arasındaki kaba egoistik direnç, uluslararası ilişkileri de kötüleştirir, tüm bütün bunlar her ne olursa olsun dünyadan hiçbir insan aklı veya tavsiyesi tarafından durdurulamayacaktır.

Dünyanın kendisini düzeltebileceğini düşünmeyin. Hatta insanlar egoizmin dünyanın kötülüğünün kaynağı olduğunu fark etseler dahi, düzeltme ‘‘şifa’’ yani Kabala metodu olmaksızın imkânsızdır. Bizler dünyaya Islah Eden Işığı vermek zorundayız. Bu, bir veya diğer formda arzuların değişik çeşitlerine göre yani dünyamızdaki insanların Kabala Bilgeliğini çalışmasıyla sadece mümkün olabilir.

Herhangi bir şekilde, onlara Işığı vermeliyiz. Egoizm başka bir şekilde düzeltilemez. Burada başka hiçbir şey yardımcı olamaz, ne psikoloji ne de sosyoloji, ne harika çabalar ne de sıkıntılar. Yardımcı olabilecek tek şey Işığın çekilmesidir. Bunun dışında hiçbir şansımız yok.

Daha doğrusu, Işık, amacı ve onun edinimi için olan programı, yani geçmemiz gereken tüm safhaları içerir. Işık olmaksızın tek bir hareket bile yapamayan hayvanlar gibiyiz. Işık gelmeli ve bizleri etkilemelidir. O zaman hareketin içerisine gireceğiz.

Öyleyse neden sıkıntıları ve tüm bu değişimleri tecrübe ediyoruz? Aslında, onlar değişimler değil daha ziyade sorunlar, bizlerin veya en azından bazılarımızın Işığın bir kısmını dahi olsun çekene dek şiddetini artıracaktır.

Gelişim sadece Işık tarafından tamamlanır. Bizler derinlemesine bunun farkında olmalıyız. Egoistik arzunun kendisinin gelişim yolunu bulmasının hiçbir şansı yoktur. Asırlar boyunca, bu fırsat, çağrının gelmesi beklenmeden Işık vasıtasıyla bulunmuş ve Işık bizleri sürekli ileriye doğru itmiştir.

Bugün bizler, tamamen Işığa yönlenmiş arzumuz tarafından Işığın gelişini ilerletmek zorunda olduğumuzdan sonra kritik eşiği geçmiş bulunmaktayız. Şimdiden sonra, her şey artık ‘‘önceliğimizle’’,  ‘‘dua ve iyi işlerle’’ başlar. Bu tanım şunu ifade eder, biz, kendimiz gelişimi istemek zorundayız, yeni egoistik arzuların peşinden koşmak değil, daha ziyade egoizmin üzerinde olmak. Uyanış, yükseliş, bizim tarafımızdan gelmelidir.

Daha ötesi, bizim kendi içimizden bir talep gelmezse gelişemeyeceğiz, umarız dönüşünde, Işığın gücü gelip bizleri etkileyecek ve birliğin ve sevginin yeni niteliklerini bizlere vererek, tek bütün entegral bir koşulda bizleri kaynaştıracaktır. Sadece bu Işık bizlerin gelecek koşullarını tamamlar. Bizler bunların ne olduğunu ve nasıl aktarıldıklarını bilmememize rağmen işimiz, özümüz, basittir: bizi geliştirecek olan gücü arıyoruz.

Hepsi bu; herhangi özel bir bilgeliğe ihtiyacımız yoktur. İlerleyişimde beni neyin beklediğini bilmiyorum. Bazen, aklımda ve hissiyatımda, yeni bir şeyler fark ediyorum,  yeni bir ifşa, hissiyatın ve anlayışın ince bir katmanı. Bu biraz da olsa Işığın arzularımızı uyandıran ve düzelten etkisine benzer. O’nun işine karışmamalıyız daha ziyade mümkün olabildiğince gelişimimizi hızlandırmalıyız.

Biz talep etmeyene kadar Işık bizleri asla etkilemeyecektir. Bu yüzden ilkönce talep eden olmalıyız. O’nun bizden talep ettiği de budur. Bu istek, bu gereklilik, arzunun maddesi üzerinde manevi bir aksiyon başlatır. Şükür buna ki kim olduğumuzu ve Yaratan’ın kim olduğunu ifşa ederiz.

Bu alçak seviyemizde, en azından az da olsa daha yüksek bir dereceyi anlarız ki onunla kaynaşabilelim. O’nu bütünüyle anlamayız fakat sadece onunla ilişki kurduğumuz yeri anlarız. Annesinin rahminin içerisinde bir noktaya yapışarak, kişi annesinin nitelikleri içinde eşit hale gelmelidir.

Bu şekilde, yaratılan varlık büyük bir iş yapar, algının ince bir katmanı içerisinde Üst Olan’la kaynaşmayı dilemesi. Daha sonra, gelişiminin kendi Işıklarıyla doldurularak, Üst Olan’dan kendilerinin iptalini isterler. Bir embriyo gibi, bizler Işık’tan gelişimi getirmesini talep ediyoruz, hazlar getirmesini değil. Bu şekilde, Yaratan’la form eşitliğine ulaşırız.

Hoca’yı Duymaya Başlamak Nasıl Olur

Kendi fikriniz tarafından yönlendirildiğiniz zaman doğru bir şekilde ilerlemek imkânsızdır zira siz bütünüyle bu dünyadasınız. Siz yalnızca bu iki kati fikrin varlığını keşfederseniz ancak büyüyebileceksiniz: Kendi fikrinizi ve hocanın fikrini işiteceksiniz, bunlar arasındaki farkı anlayacaksınız ve her zaman mantık ötesi gitmek ve hocanın görüş açısını kabul etmek için bunları birbirleriyle kıyaslayacaksınız.

Her zaman ilerlerken büyüyen egoizmin karşısında bile ve tüm tereddüt ve şüphelerine rağmen, sana bariz bir gerçek ve mantıklı bile olsa ve aklin sana mantığınla gitmiyorsun üzerinde veya altında gidiyorsun dese bile, hep hocanın fikrini tercih edeceksin.

Eğer kişi tüm bu problemlerle baş edebilirse, ilerlemek için başarılı olacaktır. Eğer yapamazsa, başarmak için hiçbir şansı yoktur. Dolayısıyla, sadece çok az sayıda insan manevi dünyaya ulaşır.

Böylesi içsel kavgalarda ayakta kalmak ve her zaman mantığımıza karşı gitmek için, daima hocanın otoritesini güçlendiren grubun desteğine ihtiyacımız vardır. Bu, kendi düşüncemizi yenmek ve hocanın düşüncesini kabul etmek için gruptan güç almak için kendimizi grubun önünde eğmenin gerekli olduğunu ifade eder.

Manevi çalışmada üç etken vardır: kişi, hoca, grup. Yaratan’ın (zıttan ifşa edilebilecek olan) ifşasına erişmek için bunların hepsine gerek vardır öyle ki Yaratan’ın ve hocanın fikri birbiriyle birleşir. O zaman, kişi, grubun ve hocanın, Yaratan’ın ona ilişkisinin içindeki temsilcileri olduğunu anlamış olarak ilerleyebilecektir. Böylece, kişi tüm kavramları, değerlendirmeleri ve seçimi sadece onlara göre hesaplamalıdır.

Eğer şanslıysanız, bunu yapar ve ilerlersiniz; eğer değilse, doğru seçimi yapmıyor olduğunuzu ve doğru yönde ilerlemiyor olduğunuzu bile hissetmezsiniz. Bunu ölçebileceğiniz herhangi bir ölçü aletine sahip olmayacaksınız.

‘‘ Kalpten gelen sözler kalbe girer’’ ne zaman olur? Eğer, düşüncenizi hocanıza olan ilişkiniz içerisinde doğru bir şekilde düzenlerseniz, hocanın ne anlattığını işitmeye başlayacaksınız.

05.25.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünde, Şamati 25

Kabalistlerin Kabala Bilgeliğinin Çalışılmasına Yaklaşımı Üzerine Bölüm 1

Kabala Bilgeliğine Bağlanmadaki Şifa

Neden hepimiz Kabala bilgeliğini çalışmaya zorunlu kılındık? Neyi öğrendiklerini anlamasalar bile bunu çalışan kişiler, öğreniyor oldukları şeyi anlamak için gösterdikleri büyük arzu ve özlem vasıtasıyla, kendi üstlerinde kendi ruhlarını saran Işık’ı uyandırırlar.

Baal HaSulam ‘‘On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş’’ Madde 155

Zohar’da şöyle yazar ‘‘Bu anlaşma ile birlikte, İsrailoğulları [Yaratan’ın ifşasını arzulayanlar] sürgünden [Yaratan’ın gizliliğinden] kurtarılacaklardır.’’ … Sadece Kabala bilgeliğinin kitleler içinde yayılması vasıtasıyla bütün kurtuluşu [bu dünyanın ıstıraplarından] edinebiliriz.

Baal HaSulam ‘‘Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş’’ Madde 5

Kişi Kabala bilgeliğine bağlandığı zaman, kendi ruhuna ilişkin olan kabların ve Işık’ların adlarını zikretmesi ile bu kablar ve Işık’lar kişinin üzerinde belli bir dereceye göre etki gösterir ve zaman geçtikçe bilgeliğe bağlanması süresince bunlar kişiyi mükemmelliği edinmeye getirir.

Baal HaSulam ‘‘On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş’’ Madde 155

Bizlere Işığı Çeken Dua

İster sevelim isterse sevmeyelim, her seviyenin içinde eksiklik hissiyatına gelmemiz lazım, şöyle ki, şu an ki seviyemizin dışındaki gelecek seviyeyi hayal etmek. Eğer ben bunu doğru bir şekilde organize edersem, o zaman yaptığım tüm çabalara rağmen, bundan gerçek anlamda ne kadar uzak olduğumu hissedeceğim. Diğer bir ifade ile gerçekten bunu isterim ve yine de bunu edinmeyi başaramam.

Buna bir ”eksiklik” denir, gelecek koşul için hazırlık ki her zaman yeni bir seviyeye girmeden önce bu ifşa olur. Bu eksiklik hissiyatı çok boyutlu ve hiç hoş olmayan bir durumdur.

Bir sonraki seviye üzerimde parıldar ve şimdiki seviyemi yetersiz ve kusurlu algılıyorken, bu aydınlıkla beraber bende buna daha fazla değer vermeye başlarım. Ben bunu arzuladığım ve yükselmek için kuvvet eksikliğim ölçüsüne göre hissederim.

Sonuç olarak, yükselmek için tutkulu arzumun koşuluna gelirim ve realizasyonum bunun gerçekleşmesi için başka hiçbir şansımın olmadığıdır ve duanın içine patlamaya, yani haykırışa geldiğim zaman Üst Işık yardımıma gelir. Tüm bunlardan sonra, bu haykırış (dua) bana büyük arzumu gösterir ki bu büyük arzum doğru Işığı çekendir, bir sonraki dereceye yükselmeme yardım eder.

İki bileşenden oluşan bir duaya gelmeliyim: 1) Büyük arzum ihsan etmeyi kazanmalı ve 2) Bunu asla edinemeyeceğimin realizasyonu. Işığın bu acıya reaksiyon verdiği ve beni etkilediği an, yalnızca benim arzumun ve güçsüzlüğümün sebep olduğu bu basınçtan patlamak üzere olduğum zamandır.

Işığın kendisinin gelmesi için beklemek anlamsızdır. Işık benim ihsan etmek için olan arzuma karşılık gelir ve beni daha yüksek bir seviyeye yükseltmek için yeterli bir kuvvetle çeker.

Firavun’un Yardımıyla Yükselmek

Soru: Kendi mantığımın üzerine yükselmek için ne kadar çok çalıştığım önemli değil ancak kendi mantığımın içinde olarak yaptığımın hiç sonu gelmeyecek olmasında garanti nerededir? Bunun üzerine yükseliyor olduğumu nasıl kontrol edebilirim ve yükselmeme ne yardımcı olacak?

Cevap: Mantık daima bilgi ve almaya yönelik gayret gösterir. Ve mantık ötesi ise inanç ve ihsan etmektir. Şimdi açıklamaya ihtiyacım var: İhsan etmeye yönelimimin sebebi mantığım mı yoksa inancım mı bunu istediğinden dolayı?

Eğer ben bu iki noktanın sadece birinde yer alırsam ve koşuluma bağlı olarak, burada kesinlikle ya mantık içinde veya mantık altı hareket ederim yani kendi egoizmim için hareket ederim. İki nokta her zaman birlikte olması gerekir. Düşünün ki hocanızdan nefret ediyorsunuz, ona karşı sinirden köpürüyorsunuz, onun yanlış biri olduğunu düşünüyorsunuz. Ve bununla beraber sevgi, ihsan etme ilişkisini inşa ediyorsunuz ve tamamen kendinizi reddederek ona bağlanıyorsunuz. O zaman arzunuz tamamen bu iki nokta arasında, bu noktaların farkında, kendini bu iki birbirine zıt olan koşula göre sürdürebilme gerçeğine göre gelişir.

Aksi halde, eğer tüm bu nefretin üzerinde dostuna sevgiyi inşa etmiyorsan, kendi bilgin, düşüncen ve mantığın yerine hocanın düşüncesini kabul etmek için,  burada firavundan olan kullanım nedir? Ancak, bu iki noktadan birini kayıp edersen, hiç bir şekilde yükselemezsin. Genellikle insanlar bu durumda mantık altına düşerler.

Her şey Doğru Hazırlığa Bağlıdır

Manevi bir aksiyon tamamen hazırlığa bağlıdır. Bunun sebebi aksiyonun kendisi zaten ilerleyişin içinde önceden belirlenir ve yer alır. Yaratılışın başlangıcından sonuna kadar tüm program içinde hiç bir şey değişemez. Tüm bu safhalar daha önceden mutlak olarak belirlenmiştir.

Adam bu programın belli bir bölümüne müdahale edebilir ancak sadece hızını değiştirmek için. Bununla beraber, onun içinde açılan, programın karakterini değiştirebileceği bir bölüm de vardır yani kendi gelişimini nasıl tecrübe edeceğini belirlemek.

Programın bu bölümü vasıtasıyla kişi kendi bağımsızlığı kurar ve kendisini açıklamak fırsatına sahip olur. Bu, gücü olan, entegre olan ve yaratılışın bütün programını sadece bu amaç için niyeti ile anlayan ve edinen bireyin bağımsız olarak nasıl yükseldiğidir.

Bu yüzden, gelecek olan bir aksiyon için hazırlık, onun karakterini başlangıçtan sonuna dek değiştirir. Her şey hazırlığa bağlıdır, işte bu yüzden bizler bunun öneminin altını çiziyoruz.

Şimdi ise, bu yüzden bütün dünya için özel bir anda New Jersey’de yapılacak Kongre beklentisi içinde, ıslah olmak ve daha sonra kongre de birleşmemizden getireceğimiz iyi sonuçlar için hazırlığımız aşırı derecede önemlidir.

Bırakalım güçlü dalgalar buradan New York’a, Amerika’nın merkezine, dünyayı ihsan etmenin gücü ve sevgi ile yıkayacak iyi bir tsunami dalgası gibi yayılsın. Bu durum insanların yenidünyanın beklentisi ve doğanın programına gitmemiz gereken değişimlerin içinde birbirlerine ilişki kurmaya başlamanın gerekliliğini anlamalarını sağlayacak.

Bu durum, ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini anlamayan hayvanlar gibi dövülerek, tarihin kırbacıyla ileriye doğru mahmuzlanmak yerine bunlara hazırlanarak ve nelerin olduğunu fark ederek dünyaya bu değişimlerden usulca, çabucak ve iyi bir yolda geçmesine yardımcı olacak.

Dolayısıyla, her şey kongreye olan hazırlığımıza bağlıdır öyle ki kongreyi değerli kılarak dünyayı her ne şartta olursa olsun geçmesi gereken değişimler için hazırlayacağız. Onları iyi hazırlayarak, dünya onları doğru bir şekilde kabul etmeyi ve onların daha iyi için olduğunu görmeyi başaracaklardır.

Önümüzdeki 10 gün boyunca, Kongre öncesi son kalan saatlere kadar, büyük bir güç sergilemeliyiz. Her anı son derece önemli bir olaya hazırlık için görmeliyiz ve kendimiz ve dünya için ümit edilen sonuçları elde etmek için bu anlar aracılığıyla gitmeyi nasıl istediğimizi sezinlemeliyiz.

Adam Yaratan’ın Aklını Edinebilir

Yaratılan varlık özgür seçimin ne olduğunu netleştirmeye başladığı zaman, görür ki içindeki ihsan etme niteliği, alma niteliğinin üzerindedir, daha sonra bu model kişiyi gerçeğe ve özgürlüğe doğru yöneltir! Böylece, yaratılan varlık ihsan etmeyi seçer zira sadece ihsan etmenin kendi arzusundan onu bağımsızlığa ve bütünlüğe taşıyacağını anlar, yani yaratılanın aynı zamanda Yaratan üstü olan mutlak gerçek.

Adam, böylesi büyük bir koşulu edinir. Tüm bunlardan sonra, Yaratan ve yaratılanın ikiside eşitlenmiş niteliklerinde barınırlar: Bunlar Yaratanın ve yaratılanın nitelikleri. Ancak adam bu iki nitelikten bağımsız olan bir seçim yapmak zorundadır.

Bu sanki Yaratan’ın ve Yaradılış’ın güçlerinin birbirlerine karşı durdukları gibidir oysaki adam ”dua” denilen eşsiz bir aksiyon sergiler. Adam bu her iki gücün üstünde yatan bir seçim yapar. Böylece, onun yeni bir arzusu (kabı) oluşur, alma ve ihsan etme niteliklerinin veya Yaratan’ın tavrının ve yaratılanın tavrının içinde olduğu, bu niteliklerin üzerinde ”bir” olarak birleşir.

Bu, adamın benzersiz sonuca nasıl ulaştığıdır: O, Yaratan’ın Keter‘ini bulur. Bu, adamın kendisine yapılan Yaratan’ın aksiyonları değildir daha ziyade yaratılış öncesi O’nun düşünceleri, planıdır. Bu, ilk iki’nin adama aksiyonda ulaşan sağ ve sol, Yaratan’ın niteliği ve yaratılan varlığın niteliği, üzerinde yükselen orta çizginin meydana gelişidir. İşte orta çizgi de, adam Yaratılışın başlangıcının üzerine yükselir.

Burada yaratılan varlığa verilmiş olan yeni bir fırsat açılır: Var olan tüm güç ve niteliklerin üzerine yükselmek. Daha doğrusu, tüm güçler, nitelikler, arzular, gen bilgileri, evrende var olan ve bize ifşa olan her şey – alma maddesi ve ihsan etme gücü -, bütün bunların hepsi yaratılanı, Yaradılış’ın aksiyonundan önce gelen daha büyük nosyonlara getirmek için sadece aletlerdir.

Dolayısıyla, yaratılanın doğru seçimi yapmaya ihtiyacı olduğu her koşulda, kendisini kendi doğumundan önceki noktaya izafi olarak tamamen yardıma muhtaç hisseder. Kabları ve Işıkları analiz etmeye ihtiyaç duyar, yani sahip olduğu alma arzusunu ve ihsan etme arzusunu ki seçim bu her ikisinin üzerinde yatar.

Dua, yaratılan varlığın tüm izlenimlerinin bir sonucu olarak ulaşmış olduğu koşulu realize ettiği zamanda doğar, o bu iki eşit değerdeki opsiyonların üzerine yükselmek ve bir karar vermek için hiç bir şansa sahip değildir ve sahip olamaz. Burada, Yaratan finali söylemiştir!

Bizler, Yaratan’a Firavunu tahtan indirmek için sadece egoizmin gücünü ihsan etmenin kendi gücümüzle yenmek için ihtiyacımız olduğunu zannederiz.  Burada sadece arzuların basit bir şekilde karşı karşıya gelmeleri değil, kişi iki gücün ortasındadır; Yaratan ve Firavun. Öz, daha güçlü ve dolayısıyla kazanacak olanı arındırmanın içinde değildir, daha ziyade bu iki gücü ortada tek bir güç olarak birleştirilmesi ve bunların üzerine çıkılmasındadır.

Dünya’ya Birliğin Gücünü Nasıl Anlatabiliriz?

Soru: Birleşmiş Milletlerde (UN) Kabalistik metodu nasıl anlatabiliriz?

Cevap: Politikacılar ve farklı dinleri temsil eden dinsel aktivistlerle buluştuğum zaman, onlara eğitim hakkında doğru çevrenin ifadesi ile anlatırım. İnsanlar birbirleriyle doğru şekilde birlik olduğu zaman, onlar kendi çevreleri içerisinde birliğin ek bir gücünü keşfedecekler. Bu güç doğanın kendisi içerisinde kök salmıştır ve herkesi etkiler.

Bir grup insan gerçekten birlik olursa, her insan diğerleriyle bağ kurarsa, o zaman birliğin gücü, yani üst güç tam anlamıyla onların arasında doğar. Onların arasına yerleşir ve bir yer edinir, kendi varlığını. Bu, her dostun desteklendiği, grubun ortak birleşik gücünün ifade edildiği şekildir.

Kabala’da biz bunu ”birleşmiş” olarak addederiz. Bu, birliğimizin içerisinde açığa çıkan doğanın içindeki tek bir güce addedilir. Biz buna ”Yaratan” diyebiliriz veya değil, ancak bir yol veya diğeri, bu, algıladığımız ve birlikte çalıştığımız doğanın gerçek gücü.

Bu, bana belirlenmiş kurallara göre gelir ve benimle çalışır. O’na yakın hale gelmeme bağlı olarak onu ifşa ederim ve onu ifşa ettiğim zaman, onu değişen niteliklerim vasıtasıyla algılamaya ve etkilemeye başlarım. ”Yaratan” sabit bir kanundur ve ben onu HAVAYAH‘ın yapısına göre nasıl etkileyeceğimi bildiğim zaman, bunu hiç bir probleme gerek kalmaksızın yapabilirim, diğer güçleri etkilediğim gibi.

Buradaki tek fark bunun kolektif evrensel bir güç olduğudur. Ve işte bu yüzden gizlidir. Çünkü bizler henüz birlik değiliz. İşte bu yüzden bizler Yaratan’ı edinemiyoruz. Yaratan birliğin içerisinde ifşa olur, fakat biz şimdiye dek asla herhangi bir şeyi bu şekilde hissetmedik. Bizler birbirimizle bağ kurarsak, bizler tam anlamıyla doğanın aslını ortaya çıkarırız, diğer her şey sökülür, türer ve ondan yaratılmış hale gelir.

Bana göre Yaratan bu güç, çünkü her şey O’ndan gelir. Daha ötesi, ”Yaratan” (Gel gör)  : ”gel ve gör” (Gel – Gör) demektir. O’nunla bağ kuruyorum ve daha sonra O’nu görüyorum ve O’nu, aksiyonun, tüm hissiyatımın içinde ifşa ediyorum.

Doğal olarak, hemen şimdi bu açıklamalar canlılığını yitirir. Biz birleşmediğimiz sürece onlar duyularda ortaya çıkmaz, sen O’nu bu birliğin içinde ifşa edeceksin. Formül basit.

Yaratan’ın ifşası, bizlerin egoizm ve yabancılaşmamızın merkezkaç kuvvetiyle beraber 125 dereceye bölünmüştür. Bu yabancılaşma kuvveti 5 büyük dereceye bölünmüştür ve her bir derecede başka 5 dereceye bölünmüştür ve bunlarda aynı zamanda 5 başka dereceye bölünmüştür. Bu toplamda karşılıklı reddedilişin125 derecesidir. Ancak ben yakınlaştığım zaman, bu reddedilişi birliğe çevirdiğim zaman, 125 dereceyi yükselerek ta ki mutlak birleşmeye ulaşıncaya dek Yaratan’ı ifşa ederim – birliğin kuvvetinin bütün, mutlak ifşası.

”Allah” ve ”doğa” Gemetria’ya göre aynı anlama gelirler. Burada mistisizm yok. Gel (Bo) ve Gör (Re) – Yaratan’dır (Bore).

Özellikle yurtdışında değişik forumlarda farklı aktivistlerle konuştuğum zaman aynı şeyleri söylüyorum. Bu aynen konuşmak için bazen farklı kelimeleri kullanmaya benzer.