Category Archives: Kabala

Işık’la Buluşmayı Özlemlemek

Neyi çalıştığımızı bilmeyi özlemlemeye ihtiyacımız olduğu yazılır. Bilmek, birleşmektir, yazıldığı gibi : ”Ve Adem kendi eşi Havva’yı bildi” Bizler Zohar’ın bahsettiği bağlantıyı yerleştirmek için gerekli olan güçleri ve durumları keşfetmek istiyoruz. Bunların içinde olmak istiyoruz.

Bunların içinde veya kendilerinde nelerin olduğunu bilmiyoruz fakat bunların içinde kendimizi keşfetmek istiyoruz zira bunlar bağımızın ilerlemiş koşulları, genel Kabın (kap veya arzu) bilgisi.

Ve o zaman, genel ilhamın ölçüsüne göre, arzunun dışında bu güçler ve durumlarla bağ kurmak için, Islah Eden Işığı keşfederiz. Bu Işık bize bizim onu özlemlediğimiz ölçüde yakınlaşır.

01.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. bölümünden, Zohar

Kalpte Biriken Bilgi

Soru: Hissediyorum ki The Study of the Ten Sefirot‘u (Işığın On İzlenimi) mutlak olarak anlamıyor, algılamıyor veya hissetmiyorum. Bunun için ne yapmalıyım?

Cevap: 1982 yılında yazdığım kitaplarımdan birinde çalıştığım bölümde Atzilutdünyasının yapısı hakkında (ki aynı zamanda ilk defa değildi) idi. Neredeyse yaklaşık 30 yıl önceydi ve ben halen mutlak olarak herşeyi anlamıyorum…

Atzilut ıslah dünyasıdır. Bu sistemin ne kadar karmaşık olduğunu anlayamazsınız zira bu dünyanın ötesini görmüyorsunuz. Tüm dünyaları ve sonsuzluğu içine alan Yaratılışın ne kadar büyük ve devasa olduğunu hissetmiyorsunuz! Bunun ne olduğunu realize edemiyoruz zira bizler küçük döngümüzün içerisinde hareket etmeye alışmışız ve bizler herşey hakkında bu ölçülere göre karar veririz.

Bizler The Study of the Ten Sefirot‘u Üst Işığı çekmek için çalışıyoruz. Bunun hakkında daha fazla konuşarak hemen sonra bu aynı parçaların bizde de var olduğunu anlayacağız. Bu durum Işığı çektiğimize ve doğru yolda olduğumuza yardımcı olur. Yükselişler, düşüşler, talepler ( MAN ) ve Yukarıdan yanıtlar ( MAD ) vasıtasıyla ilerleriz.

Bütün bu çalışmadaki anahtar ise size bu ağı, üst sistemi ifşa edecek olan Islah Eden Işığa olan ihtiyacınız için basit bir çözüme varmaktır. Ve sadece o zaman neler olduğunu anlayabileceksiniz. Aksi halde, mekanik olarak sözcükleri ezberlersiniz.

Eğer sadece aklınızda bilgi biriktirmek için çalışıyorsanız o zaman boşa vakit geçiriyorsunuz. Kelimelerle oynayabilir akıllı biri olmak için taklit edebilirsiniz fakat bizler çalışmamız esnasında birliğimiz ve bağımız hakkında düşünmek için çalışıyor ve bize hayatı verecek olan Işığı araştırıyoruz.

Şimdi manevi embriyo’yu öğrendiğim zaman, bir embriyo olmak istiyorum! Tüm ihtiyacım bu. Aksi halde, okuma ne demektir: ”İhsan eden SAG” İhsan etmenin ne olduğunu bilmeden veya ”dördüncü seviyenin perdesi” perdeyi algılamadan. Eğer Işığı çekmezsek bu boş bir okumadır. Hatta bu seni ”doğru”dan çok daha fazla uzaklaştırır çünkü büyümüş olduğunu ve herşeyi anlıyor olduğunu düşüneceksin.

31.10.2011 tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. bölümünden, TES

Eğer Kapı Hemen Orada İse Neden Duvarı Kırıp İçeri Giriyoruz

Soru: Eğer bir kişi Işığın yolu vasıtasıyla ilerliyorsa, kişinin bunu hissetmek, anlamak, hatırlamak ve içinde yaşamak için olan eksikliği nedir?

Cevap: Işığı hatırlamak için ortak (karşılıklı) yardım eksikliği vardır! Bizler sürekli bunu unutuyoruz ve herkes, grup vasıtasıyla çekeceğimiz ve bizi ilerletecek olan Işık yerine kendi başına, kendi arzusu vasıtasıyla ilerleyebileceğini düşünüyor.

Bizler bu arzulanmayan olayların dönüşünü unutuyoruz. Bu durum egomuza iğrenç geliyor ve işte bu yüzden bunu hatırlamayı istemiyoruz. Ben daha sıkı çalışarak, daha fazla anlayarak, daha fazla dua ederek, haykırarak, kendi üzerime baskı uygulayarak ve ağlayarak herşeyi yaparım diye düşünüyorum ancak Işığı çekmek grup içindeki birleşme vasıtasıyla olur ve Işık beni geliştirir.

Ve işte bu yüzden yıllar ardı sıra bu şekilde geçiyor ve insanlar hemen yanı başındaki açık kapı dururken duvarı yıkmak için çaba sarf etmek yanlışına düşüyorlar. Bu kapıyı görmüyorlar! Onlar bu yöne bakmak istemiyorlar çünkü bu yola bir bağlantı inşası vasıtasıyla gidilir.

Fiziksel hayata yaklaştığımız gibi ruhaniyete yaklaşıyoruz ve aklımızla, elimiz ve kolumuzla bu işi yapabileceğimizi düşünüyoruz. Tüm tarihimiz boyunca herşeyi aklımızın gücü, elimiz ve kolumuzun kuvveti ile yaratarak geliştik – bu şekil tüm yaşamlarımızı inşa etmiş olduğumuz durumdur. Öyleyse aynı yoldan neden devam edemiyoruz?

Anlıyorum ki herşey için çaba gerekir ve ben de anlamak, edinmek, hissetmek ve gelişmek için herşeyi bırakmaya hazırım. Ben aynı yolu, aynı yönü takip ediyorum ve her zamanki gibi aynı metotları kullanıyorum. Ancak bunlar manevi edinim için mutlak olarak uygun değiller!.

Bu böyledir zira manevi ilerleyiş sadece Işığı çekmenin yardımıyla olur ve bunun dışında hiç bir şey yardımcı olamaz. Bu gereklilik grup vasıtasıyla çalışır, Yaratan’a bir taleple dönmek (MAN (dua) yükseltmek), AB-SAG ıslah Işığı, Islah Eden Işık, tüm bunlar Işığın yolu olarak adlandırılır. Hayvani, dünyevi yola benzemez.

Ve burada en önemli engel ise bu yoldaki bağlılığın eksikliğidir. Tutarsızım çünkü çevre bana yeteri derecede destek sağlamıyor. Ve işte bu yüzden benim için gelişimin tek yolunun bu olduğunu her zaman hatırlayamıyor ve realize edemiyorum. Bizim için gerçek, uygun gelişime hizmet eden ve beni kendi doğrultumda tutan bu en önemli noktayı unutuyorum.

İşte bu dinlerin, farklı inanışların ve yeni dalga hareketlerinin, tek bir gerçek doğrultuya yönlenmeyen herşeyin ortaya çıkışının sebebidir. Eğer siz bu tek noktayı tutmazsanız kendinizi bir hayvanın boş bir tarlada özgürce hareket etmesi gibi binlerce farklı yöne fırlatırsınız.

Seçim yok, çevrenizle, karşılıklı garanti veya ortak sorumluluk diye adlandırılan bir anlaşma yapmak zorundasınız. Birbirinize bu noktayı unutmaya izin vermemek ve bu bağlantıdan Işığı çekmek için herkesin birleşeceği üzerine hemfikir olmalısınız.

Ve Işığın nasıl üzerimizde işleyeceği bizim işimiz değildir. Bu bizi hiç ilgilendirmez. Işık neyi yapması gerektiğini bilir – bizler sadece Işığın kendi üzerimizdeki etkisini hızlandırırız, ne yapması gerektiği yönünde yol göstermeyiz.

Işık bizi kendi kaynağına geri götürür, kendi bildiği kutsallığa. Ancak ben bu kutsallığın ne olduğunu bilmiyorum çünkü benim kaynağım hayvani egoizmdir.

30.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Bir Öğrencinin Mecburiyeti Mutlu Olmaktır

Bizler sürekli mükemmellik için çaba sarf etmeliyiz! Bir kişi mutlulukla açıklanan sağ çizgide yürüdüğünden dolayı gelişir. Bizler daima iyi koşulları resmetmeliyiz: gelişimin, yükselişin, yüksek ruhların, farkındalığın, Yaratan’ın yüceliğinin ve amacın öneminin.

Tüm işimiz budur ve egonun bizlere ayrılık getirmesine izin vermeyecek şekilde amaca hedeflenmekle ilgilenmeliyiz. Bu çok önemlidir.

Bazen sanki kendi içimize batmış ve ciddi ve acı verici bir şekilde gibi görünür. Bunlar yüce bir insanın kendi üzerindeki çalışmanın işaretleri olarak kabul edilebilir. Yine de bununla beraber bu durum kendi üzerinde çalışma değildir daha ziyade egonu takip etmektir.

Ciddi olmak demek üzgün bir yüz ifadesiyle ortalıkta dolaşmak değildir bunun yerine çok büyük bir tansiyonda olmak, amacın yüceliğinin hissiyatını sürekli tutmaktır ciddi olmak. Kendinizi arzulanan amacın görüntüsüne yükseltmelisiniz. Bu sizi, Yaratanı sevgili olarak memnun etmek için daima özlem içinde ve O’na ihsan etmek koşuluna erişmek için farkındalıkta tutmalıdır.

Denir ki: ”Başka hiçbir tanrın olmayacak”. Sabit bir amacın olarak sadece Yaratanın senin önünde olduğunu hayal edebiliyor musun? Eğer öyleyse, yaklaşımını O’na doğru geliştirmeli ve nasıl ve ne koşullarda olduğunu ve hangi durumda O’na ihsan edebileceğini anlamalısın? Bu sadece dostlarla beraber olduğun zamandır, onlarla birlikte olmayı özlemlemek. Şöyle ki, hepimizin bağlanacağı ve O’nu memnun etmek için O’nu çekmek olan ortak bir arzumuz, tek bir yönümüz var. Tüm bunlardan sonra, O’na daha başka verebileceğimiz bir şey yoktur!

Bu koşulu hayal etmek ve bu özlemle yaşamak bir kişinin amaca doğru hareketinin başladığı ilk durumdur. Buna sağ çizgi denir.

Buna zıt olarak sol çizgi ortaya çıktığı zaman bizler gerçek ihsan etmeyi edinene kadar daha yüksek sağ çizgiye çıkabilmek için bize bu koşulun verilmiş olduğunu anlarız. Bizler bu daha yüksek sağ çizgiye ancak sol çizgi büyürse ulaşabiliriz ve bunun üzerinde ilerleriz.

01.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Kırık Olan Arzu Değil Perdedir

Soru: Diyorsunuz ki arzular kırık ancak ben arzuyu bütün olarak algılıyorum. ‘Kırık’ arzu ne demektir?

Cevap: Kişinin kendi adına almak arzusu ‘kırık’ olarak adlandırılır. Ve diğerlerine ‘ihsan etmek’ için yönlenmiş arzu ise ‘düzeltilmiş’ veya bütün olarak adlandırılır. Arzu kırılmaz – Perde kırılır.

Arzu her zaman bütündür. Eğer arzum bir perdeye sahip ise Işık geldiği zaman ben bunu diğerlerine aktarabilir ve kendim için sadece ihtiyacım kadarını tutabilirim, bu durumda Işık benim vasıtamla benden diğerlerine akar. Benim içimde asla oyalanmaz; Işık sonsuzluk dünyasından diğer başka herkese hiçbir istisna olmaksızın sürekli akar. O zaman mutlak doyumu hissederim ve yaşamın gücü daima bu durumda içime akar.

Ancak eğer bu niteliğe yani perdeye sahip değilsem Üst Işık asla bana ulaşmaz. Işık hemen kendi kaynağına döner, İlk Kısıtlama (Sim Sum Alef veya TA) koşulunu icra eder: Işık alma arzusuna bir perde olmadan girmez. İşte bu yüzden ‘kendi içimde’ varoluşumu hissederim, Işığın içinde değil.

‘Kendi içimde olma’ durumuma bu dünya denir – yani şu an algıladığım durum. Kendi içimde algıladığım şey ‘Bu dünyadır’.

Üst dünya ise kendi dışımı hissettiğim diğerleriyle bağ kurduğum zamandır. O zaman bütün bedenin yaşamını algılarım ve Yaratan’ın tüm Işığı benim vasıtamla diğer başka herkese akar.

İşte bu yüzden bir perdeye sahip olduğum zaman, diğer herkesle bağ kurduğum ve Işığı aktardığım zaman buna ‘düzeltilmiş’ denir. Ve perdeye sahip olmadığım duruma da ‘kırık’ denir. Kırık olan arzu değil perdedir hatta bununla beraber sürekli ‘kırık arzular’ terimini kullansak bile.

23.10.2011 Tarihli Pazar Sanal Dersinden

Birleşmek Işığı, Ayrılık Karanlığı Çeker

Direkt Işığın dört safhasıyla başlamaya dönmekle, Bina iki parçaya bölünür: ilk parça ihsan etmek ister ve ikinci parça ise ihsan etmek için alması gerektiği kararına varır.Ve o zaman Bina, ihsan etmek için almaya yönlenmiş olan Zeir Anpini yaratır. ZON’un ( Zeir Anpin ve Nukva ) aksiyonu Bina’dan ortaya çıkar, özellikle Bina’nın ihsanının realizasyonudur.

İşte bu yüzden yaratılanlar, Yaratan’ın aksiyonudur. Bizler ZON’a ve Yaratan iseBina’ya, Üst Olana aittir. Dünyalarda, bu, Hohma ve Keter’in kendi başındaki Arih Anpin’in Partzuf’unda belirtilir ve Bina buradan ortaya çıkar ve bedene iner. Sonuç olarak, tüm manevi dereceler aynı şekilde kesin bir sınır tarafından ayrılarak Galgalta ve Eynayim ve AHP olarak bölünür.

Kendimizi AHP’ye bağladığımız zaman, Arih Anpin’in bizimle çalışmaya başlamasına ve bize Hohma (Bilgelik) Işığını, manevi hayatın Işığını, bunun yanısıra aramızda bağ kurmak için olan arzumuza yanıt olarak gelen Hassadim Işığını vermesine layık oluruz

Bizlerin sadece bağ kurmak için talep etmeye ihtiyacı vardır. Problem ise, bizler birçok arzuların içerisinde kaybolduk. Ancak tüm bu gereksiz arzulardan ihtiyacımız olan tek şey bizi sonsuz amaca getirecek olan önemli ve gerçek sonsuz talebi seçmektir, içimizde geçici olarak uyanan etkileri ve hemen anında unuttuğumuz bizleri farklı yönlere fırlatan arzuları değil.

Tek talep bağ kurmak arzusudur. Tüm bunlardan sonra, başlangıçta bizler mükemmel koşulumuzda birlik halindeydik ancak sonra kırıldık ve kendimizi ayrık bulduk. Bu kırık durumdan sonsuzluğu edinmek için daha başka ne talep edebiliriz ki? Sadece birleşme!

Bağımsız olarak bağ kuramayız, ancak sadece arzularımızı düzeltecek ve geliştirecek olan AB-SAG Işığının yardımıyla bağ kurabiliriz. Fakat bizler bu eyleme kendimiz başlamalıyız, diğer bir ifade ile bağ kurmaya çalış ve kendi gücümüzle ne yapabileceğimizi ve Işık için hangi parçayı atladığımızı ortaya çıkar.

Dünyada birleşmek dışında hiç bir amaç yoktur. İşte bu yüzden şimdi ifşa olan kriz sadece birliğin yardımıyla aşılır. Bu kriz aramızda ortaya çıkan sınırın, kırıklığın sonucudur.

Ve diğer tüm aksiyonlar bizleri tek ihtiyacımız olan birleşmek gerçeğinin realizasyonuna dolaylı yoldan getirecektir. Ancak bilgeliğin dağıtımı, realizasyona, gerçeği daha hızlı ifşa ihtiyacına ve daha az acı ile geçmeye yönelik olan yolu kısaltmakta bizlere yardımcı olacaktır.

23.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. bölümünden, TES

İşleyen Aklın İfşası

Bizler haz alma arzumuzun ve bu arzuyu mümkün olan herşeyle doldurmak için büyümemizin çabası sonucunda bir nesilden diğerine geliştik. Bu doyum sadece arzumuzu yükseltir zira 100 birim aldığım yerde aniden bu defa 200 birim isterim ve bir kez 200 birim almışsam bu defada 400 birim isterim. Doyum egoistik bir arzuya geldiğinde, sadece onu kabartır ve yeni bir doyumu araştırmak için iter.

Doyumun 10 kilogramı arzunun 10 kilogramına girer ve içerisinde ek bir arzu yaratır ki bu da bununla beraber 10 kilogramlık ek doyumunu doldurabilsin diğer bir ifade ile şimdiden 20 kilogramlık arzu istiyor ve bu böyle devam eder. Haliyle, doyum sadece arzuyu artırır çünkü doyum hazzı nötrleştirir ve bu sebepten dolayı bir önceki arzunun iki katı olan yeni bir arzu üretir.

Ve şimdi doğanın programına göre, egoistik arzumuzun doyumunu yerine getiremediğimizi ifşa etmeye başlıyoruz. Ve diğer taraftan da, bu aynı arzunun bizleri birbirimizle bağladığını keşfediyoruz. Yani, artık hiç kimsenin kendisini diğerlerinden ayıran kendi bireysel arzusu olmayacak bunun yerine diğerleriyle birleşmiş bir arzu olacak. Ve bu durum da problemi iki katına çıkarıyor.

Bu gelişimin özel bir amacı vardır: Yaratan’ın aklını edinmek. Eğer ben sadece kendi egoizmimin içerisinde gelişirsem, (yani şimdiye kadar tüm tarih boyunca olduğu gibi) işleyen her hangi bir aklı edinmem; arkamda duran birşeylerin Yaratan olduğunu düşünmem.

Ancak egoistik arzumuz kendisini birbiriyle bağlı tek bir sisteme olanak sağlayan bir durumda ortaya çıkarmaya başlar, kendimi bu sistemle ilişkili olarak görmeye başlarım. Muhtemelen, nelerin olduğunu henüz anlamıyorum ancak dünyada neler olduğu ile ilişkili olarak kişisel aklım, bireysel aklımla neyi anlayabileceğim ve içselleştirebileceğim arasında kıyaslama yaptı ve bir ayrım olduğunu gördü. Tüm bunlardan sonra, dünya herşeyin birbiriyle bağlı olduğu muhteşem bir sistemi temsil ediyor: bilimin tüm parçaları, tüm süreçler ve tüm fenomen.

Benim kişisel ve izole aklımla, bu sistemi algılayabilmem, bunu doldurabilmem ve kendi çıkarım için kullanabilmem mümkün değildir. İşte insanlar bu yüzden bugün kendilerini bu kadar çaresiz hissediyorlar. Ve tüm bunların hepsi bizlerin işleyen aklı anlaması içindir ki artık bugün mükemmel, ortak sistemin içerisinde kendisini bize ifşa etmeye başlıyor ki tüm parçalar herbiri diğer birine bağlı ve birleşik.

Eğer herşey birbirine bağlı ise, bu demektir ki bizler ilerleyemeyeceğiz, kendi konumumuzu kontrol edemeyeceğiz ve bunu yükseltemeyeceğiz. Bizler artık bu koşulda hareket edemiyoruz ve işte insanlığa şimdi ifşa olan budur. Bu durum kasıtlı olarak bu şekilde düzenlendi ki bu çaresizlik vasıtasıyla bu sistemi içinden yöneten işleyen aklın edinimine doğru ilerleyelim.

21.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, ”İşleyen Akıl”

Kâğıdın Üstündeki ve Ruhun İçindeki Arih Anpin

On Sefirot’un Çalışılması veya ‘Pitiha’ ( Kabala Bilgeliğine Önsöz) çalıştığımız zaman, ilk önce diyagramları mekanik olarak öğrenmeliyiz. O zaman tüm sistem gözlerinin önünde olduğunda, ‘Neden bu böyle?’ diye sorabilirsin.

İlkönce, bizler her şeyi yazıldığı ‘gibi’ yani gerçeklik olarak kabul etmeliyiz ve o zaman neden her şeyin bu şekilde düzenlenmiş olduğunun sebebini ayırt etmeye başlayacağız. Tüm bilgeliği bir defadan içimize çekemeyiz zira kaplarımız büyür, daha arı bir hale gelir ve belli bir düzene göre birleşir.

Dolayısıyla, yeni teoriler inşa etmeye gerek yok; daha iyisi her şeyi doğadan öğrenmek zorundayız. Doğa’da, bizler dışsallıktan içselliğe doğru hareket ediyoruz. Öyleyse, bizler ilk önce resmi (skeç) algılıyoruz ve daha sonra daha faza ve daha fazla derine iniyoruz ta ki öze gelene dek.

Aksi halde, realitenin ifşası için tüm yaklaşımı bozarız. Çalışmayı bırakan insanların yüzde doksan dokuzu ifşa için olan doğru yaklaşımı kendilerini düzenlemekte başarısız olanlardır. Bizler hepimiz üst dünyayı ifşa etmek için buradayız. Ancak, ‘O’ndan başkası yok’ koşulunu, her şeyin Yaratan’dan geldiğini, bizlerinde O’nu haklı çıkarmaya ihtiyacımız olduğunu anlamayan, tüm olumsuz şeylerin ‘bana yardım olarak’ geldiğini görmeye ve bu engellerin özellikle bizlerin yükselmesi ve ince ve keskin bir anlayışa gelmesi için teşekkür etmemiz gerektiği bir şekilde düzenlemeyen bir kişi başarısız olacaktır.

Eğer bir kişi birbiri ardına bu şeyleri doğru algıya erişmek için düzenlemekte başarısız olursa, bu durumda ‘odaya bin kişi girer ancak bir kişi Işığı alır’ koşulu ortaya çıkar. Bizler çocuk örneğini takip etmeliyiz ve Doğadan öğrenmeliyiz. Bir çocuk fazla bilmez; babasının ne yaptığı hakkında bilgisi yoktur ancak onun yaptığının aynısını yapmak ister. Çocuk yetişkinlerin içsel hissiyatlarını almadan onların eylemlerini kopyalar ve çok fazla düşünmeden plastik bir çekiçle oynar. İhtiyacımız olan budur: çok fazla üzerinde kafa yormadan, Keter’in, Aba ve İma’nın, Arih Anpin’in resmini çizmeye ihtiyacımız vardır… Şimdilik benim için bu yeterlidir.

Daha sonra derin ve daha fazla derine dalarım. İlerleyiş için tek yol budur; bu bir bilimdir ve bu şekilde öğrenilmesi kabul görmektedir. ‘mucizevî bir şifa’ (Segula)olarak çalıştığımız Zohar kitabı gibi değildir. On Sefirotun Çalışılması veya ‘Pitiha’ diyagramlar ve çizimlerle ilgilidir; aksi halde ayrık, ilgisiz olursunuz ve Islah Eden Işık için beklersiniz. Ancak o bu şekilde işlemez. Halen bu bilgelikten ilham almaya ihtiyacımız vardır zira Kabala dilindeki kitaplarda bahsedilmiş olan tüm bu elementleri kendi içimizde bulmayı istiyoruz.

26.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ‘Pitiha’

Kalbinize Bir Mektup Yazın

Eğer bizler Yeni Yılda birbirimize mutluluk ve ‘hayat ağacının imzasını’ dilersek sözlerimiz Üst Gücü barındırır. Tüm her şeyden sonra, bizler birbirimizle ortak hazırlık, doğru kayıtla bağlanırız bunun vasıtasıyla bizler beyaz zemin üzerindeki tüm niteliklerimizi tarif ettik.

Üzerine yazdığımız beyaz zemin, aramızdaki müşterek sorumluluktur, bunu grubun “beyazlığı” olarak görün ve bunun üzerine arzularımı, niteliklerimi değerlendirip ne kadar gruba zıt ve ne kadar birliğe uygun olmadığımı görürüm. Yine de bu yazıyı tamamlarım ve umudumu kesmem. Daha ve daha fazla, karşıtlıkları incelemeye devam ederim.

Yeni yıldan bir ay önceki bu çalışma ‘kişinin İsrail, Yaratan ve Tora birdir’ koşulunu özlemlemesi prensibiyle ilişkilendirilir. İsrail bağ kurmak isteyen kişiye denir. Tora sadece grup içindeki çalışma ile ifşa olan kötü eğilimi ıslah eden Işıktır. Bizler sadece grubun içinde kötü eğilimi keşfederiz eğer ben grubu tamamen ıslah edilmiş ‘beyaz’ olarak resmedersem beyazın üzerindeki siyah gibi kötü eğilimi keşfederim.

Ve eğer bizler Yaratan’ı aramızdaki bağda keşfetmek için bu genel beyazlığa ulaşmak istersek, O ifşa olur ve bizler O’nun ‘imzasını’ alırız.

Bizler tüm bütün bu ‘kayıtları’ kalbimize yazıyoruz, her birimiz kendi kalbine. Adam’ın kalbi bu an için bağlanmamış olan 613 arzunun toplamıdır; kötü, bozuk ve kırık kalptir. Islah etmeyi özlemlediğimiz kalp budur. Ve onun ıslahı kalplerimizin hep beraber bağlanması sonucu olur.

Gelecek durum, tüm kalplerimiz, tüm düşüncelerimiz kalbin ve aklın tek bir olarak kaynaşacağı bir şekilde bağ kuracaktır ve hepimiz bir olacağız. Bu konumu ulaşmak umuduyla, her birimiz kendi mektubunu yazacak.

Ve eğer bizler bu şekilde yazarsak, sadece bir mektup yazmıyoruz. Tora’nın (Işık) kitabını kalbimize yazıyoruz. Bu özellikle bu şekildedir zira tüm Tora içimizdeki kötülüğün ifşasını ve ıslahını bize anlatır öyle ki bizler o zaman ‘beyazlığı’ Yukarıdan, Üst ‘beyazlık’’tan alabilelim. İşte bu yüzden bizler beyazdan siyahı ayırt ediyoruz ki sonrakinin üzerinde önceki ile beraber yazabilelim. Fakat aynı zamanda bizler beyazın kendi niteliklerini, Saran Işığı kendisini de incelemeye ihtiyacımız vardır. Ve bizim için, ‘yazmayı’ öğrenmek Saran Işığın bize gelmesi ve içimizde bizi aydınlatması için bir hazırlıktır sadece.

Dolayısıyla, siyah siyah ve beyaz ise beyaz olarak kalır. Onlar bizim yapımızın köküdür. Ancak bizler bu her ikisini de içimizde barındırır ve siyahın ve beyazın tek bir bütün gibi kaynaşmış olduğu ‘Tora’nın sırları’ denen yere, içimizde daha derine incelemeye gireriz. Ancak bu bağlanmayı yazarak açıklamak mümkün değildir.

Yazılı dilde, Tamim (tatlar), Nekudot (sesli harfler, noktalar, harflerle ilgili) ve Tagin(harflerin üzerindeki taçlar), kesin form ve yazmayı belirtmiyoruz. Bunun sebebi kişi bunları içsel çalışmasında edinmelidir ve o zaman bunları harflere aktarabilir.

Böylece özetleyebiliriz: bizler grubu son ıslahta tamamen ‘beyaz’ koşulunda resmettiğimiz zaman siyahlığımızı gruba ilişkin olarak keşfediyoruz. Ve bizler bu işi bitirdiğimiz zaman, Yaratan’ın bu işin altına ‘imza atmak’ için bunu tamamlamaya ihtiyacının olduğu bu konuma ulaştığımızı hissederiz.

25.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Umarım Herkes Finale Ulaşır

Soru: Manevi amaç için her şeyden vazgeçmek ne anlama geliyor?

Cevap: Maneviyat için her şeyden vazgeçmek, amacımın ihsan etmeye ulaşmak olduğunu tanımlamaktır öyle ki benim artık ‘kendimi’ hissetmeyeceğim ölçüde, sadece bu nitelik bende hüküm sürecek. Nasıl ki şimdi Yaratanı hissetmiyorsunuz, kendinizi de o zaman hissetmeyeceksiniz. Ne olduğu, insanların sizin hakkında ne söylediği, size kızdığı bunlar hiç önemli değil – dışsal hiçbir şey sizi etkilemeyecek.

Egonuz daha ve daha fazla büyüyecek ancak siz sürekli ihsan etme gücünüzle bunun üzerine yükseleceksiniz. Ve o zaman belli bir dereceye kadar Yaratana benzer hale geleceksiniz.

Göreceksiniz ki O’na ne kadar kızgın olursak olalım, bu O’nu etkilemeyecek. O, bu durumu nasıl yönetiyor? Üst Gücün aklı ve duygusu yok mu? Hayır, O her şeyin üzerinde sevgi ve ihsan etme yaklaşımıdır. ‘Sevgi bütün günahları örter!’ ve eğer biz bu koşula gelirsek, bu demektir ki bizler yeni yıla hazırız.

Bunlar çok zor koşullardır ve ne kadar ilerlerseniz, o kadar çok düşersiniz. Bu spordaki gibi aynıdır: final çizgisine ilk ulaşan kişi amaç için en iyi hazırlığı yapmış olandır. Seçim daha ve daha fazla uzlaşmaz hale gelir ve böylece daha ve daha azı amaca ulaşır. Bu yüzden, insanların yol boyunca düşmeleri şaşırtıcı değildir. Bu üzücü bir durumdur ancak bu eşyanın doğasıdır.

26.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları