Category Archives: Egoizm

“Her Durumda Sakin Kalmayı Nasıl Öğrenebilirim?”

Her durumda sakin kalmak imkânsızdır. Ayrıca, her zaman sakin olmak zorunda da değiliz.

Doğa, sürekli egomuzu büyüterek bizi geliştirir. Çağlar süren insan gelişimine bakarsak, yemek, seks, aile ve barınma gibi temel hayatta kalma arzularından -mağara sakinleri olarak sahip olduğumuz arzulardan- medeniyetler olarak geliştiğimizde ortaya çıkan para, onur, kontrol ve bilgi gibi egoist arzulara kadar olan gelişimi görebiliriz.

Ego ne kadar büyürse, o kadar az sakin kalırız.

Kızgınlık, tedirginlik ve stres, kargaşanın nedeni olarak insan egomuzun farkına varmamız ve böylece egonun üzerine çıkmak için samimi yeni bir arzu geliştirmek için, doğanın bizi hissetmeye teşvik ettiği durumlardır.

Bu noktada, egonun üzerine çıkmak için cesaret ve güven hissettiğimiz destekleyici bir ortama ihtiyacımız vardır.

Böyle bir ortamın bir yönü, bizi insan egosunun üzerine yükseltmeyi amaçlayan düzenli öğrenme ve faaliyetlerdir, bu da bizi dengemizi bozacak her türlü kızgınlığa karşı korur.

Başka bir deyişle, çevremizle olan dengesizliğimizin kaynağının ego olduğunu kabul ederek ve egonun üzerine çıkmak için kendimizi düzenli olarak kalibre ederek, destekleyici çevremizi güçlendirmemiz gerekecek ve bu da yaşadığımız her türlü durumu kendi başımıza bırakıldığımızdan, daha hızlı atlatmamıza yardımcı olacaktır.

“Doğa Hepimizden Ne İstiyor?” (Quora)

Bu soruyu, on binlerce insanın öldüğü ve yüz binlerce insanın dondurucu soğukta evsiz ve yiyeceksiz kaldığı, trajik Türkiye-Suriye depreminden sonra öğrencilerimden birinden aldım.

Öğrenci bana, insanların doğadan böyle bir darbeyi hak edecek ne yaptıklarını ve doğanın hepimizden ne istediğini sordu.

Kısacası, bu fare yarışı içinde yaşamayı bırakmamız, kendimizi sakinleştirmemiz ve doğanın istediği gibi davranmamız gerekiyor. Ve gerçekten de doğa bizden ne istiyor?

Doğa, birbirimize karşı iyi olmamızı istiyor. Başka bir deyişle doğa, iyi ve nazik bir arzuyla birbirimizle olumlu bir şekilde bağ kurmamızı ister.

Doğanın kanunu, onun parçalarının uyumlu ve dengeli bir şekilde birbirine bağlanması gerektiğidir. Biz insanlar, doğanın dengesine müdahale eden tek parçayız.

Nasıl mı? Bu, kişisel kazanç için başkalarını ve doğayı sömürmek istememize neden olan, bizim egoist doğamızdır.

Bu nedenle, kişisel kazanç için başkalarına ve doğaya zarar vermeye çalışmamak, aksine insanları ve doğayı egoistçe kullanmamızın ötesine geçip, olumlu bir bağ kurmak için arzularımızı kullanma şeklimizi ıslah etmemiz gerekir.

Kendimizi olumlu bir karşılıklılık ve karşılıklı bağ durumuna getirmemiz gerekiyor. O zaman, birbirimiz arasında barış oluşturma arzumuzun, bize doğadan nasıl olumlu geri dönüşler getireceğini görürdük. O zaman, uyumlu ve huzurlu hayatlar yaşardık ve doğa artık bize çeşitli felaketler ve salgınlar göndermezdi.

Bu Hayatın İçinde Hiçbir Amaç Yok

Soru: Siz, Kabala’yı ararken büyük edinimlere güvenen oldukça egoist bir insan mıydınız?

Cevap: Tabii ki. Hayatımı ucuz şeylerle mi harcayacaktım? Çok ciddi bir hedefle ilgileniyordum: yaşamaya değer olan o şey nedir?

Milyoner olmak mı? Bunu yapan birçok insan gördüm. Başka ne var? Çok erken fark ettim ki- karakterim ve kaderim gibi – bu hayatın içinde hiçbir amaç yok. Her ne kadar hayatın lezzetli yemekler, doğayı izlemek, müzik dinlemek vb. gibi, tüm tezahürlerini sevsem de, bunun ötesinde, buna rağmen değil, bunun ötesinde, bu hayatta iyi ya da kötü ne olursa olsun, hiçbir amaç olmadığına dair kesinlikle net bir inancım vardı.

Öyleyse nerede?! Bizim bütün varlığımız onun amaçsızlığını gösteriyor. Her an sadece hayatımızı harcıyoruz ve hepsi bu.

Yani protein maddesinin varlığının özü buysa, belli bir süre yaşayıp sonra tekrar cansız maddeye dönüşmekse, o zaman gidin keyfinize bakın. Burada icat edilecek başka bir şey yok.

Peki ya anlamını çözmek hala mümkünse? Ne de olsa, doğa mantıklıdır ya da en azından öyle olmalıdır! Bütün bu büyüklük, böylesine güçlü, zeki bir sistem amaçsız olamaz.

O halde onu sonuna kadar arayın, kaybedecek neyiniz var ki? Böylece sürekli kendinizi çeşitli hazlarla nasıl dolduracağınızı düşünmeyeceksiniz.

Anlamı bulmak için zaman ayırın! Bu aynı zamanda bir uğraştır; hayvansal seviyede değil ama daha yüksek seviyede. Elbette görece bir huzursuzluk içinde, bir arayış içinde olacaksınız. Ama yine de bu sizi yüceltir ve size kendi öneminizi hissettirir.

Ben de bu şekilde arıyordum… Bu kaderdir.

“Nasıl Kendinizin En İyi Versiyonu Olursunuz?” (Quora)

Birbirimizi sevmemiz gerektiğini anladığımız zaman, kendimizin en iyi versiyonları olabiliriz.

Başkalarını sevme durumuna ulaştığımızda, enerjimizi bu sevgiye harcarız ve o zaman kendimiz için hiçbir şey istemez, yalnızca insanlara fayda sağlama, onları destekleme ve cesaretlendirme yeteneğini isteriz.

Bu yeteneğin farkına varmak; doğanın özgecil gücü sayesinde içimizdeki egoist gücün -insan doğası, başkaları pahasına haz alma arzumuz- üstesinden gelmek anlamına gelir. Böyle bir üstesinden gelme ile doğa ile dengeye geliriz.

Egoist güç içeride kalır. O eksi kutup gibi davranır ve sonra eksi ve artı (özgecil güç), ortak hedefimize; herkesin ve her şeyin tek bir bütün halinde birleştirilmesi amacına ulaşmamız için, en iyi şekilde işlev görür.

    

Gurur Duyacak Hiçbir Şeyimiz Yok

Yorum: Bir kahramanın sürekli çaba gösteren biri olduğunu ve her zaman kaybetmesine rağmen yine de bir kahraman olarak kaldığını söylüyorsunuz.

Cevap: O kaybetmiyor! Doğasına, ona bilerek dayatılmış ve ona değişim ve dönüşüm için verilmiş gibi davranıyor! Peki ya ona verilmiş olan doğasına karşı kendini zayıf hissediyorsa? Ve o kim ki! O böyle yaratıldı!

Kişi daha yüksek bir amaçla meşgulse, o zaman bir sonraki aşamadan itibaren gücü olur. Ve eğer bunu yapmazsa, o zavallı küçük gezegenimizi kirleten dünyamızın küçük bir hayvanı olarak kalır. O kadar. Bunun dışarıdan nasıl göründüğüne bir bakın.

Neyle gurur duymalıyız?! Bir insan neyle gurur duymalı?! 150 kilo kaldırabildiği gerçeğiyle mi?! Orantılı ölçülerde bir sivrisinek, bir insanın kaldırabileceğinden daha fazlasını kaldırabilir. Diyelim ki herkesten daha akıllısınız ama aklınızı ne için harcıyorsunuz?

Hayvanlar onu hayatta kalmak, var olmak ve yavrularını büyütmek için kullanırlar. Ve siz ise tam tersini yapıyorsunuz! Kendinizi, evladınızı, herkesi, her şeyi mahvediyorsunuz. Hayvanların hiçbiri yaşadıkları yere dışkılamazlar. Kendilerini yok etmezler. Ancak kişi kesinlikle doğal olmayan bir şekilde hareket eder. Kesinlikle gurur duyulacak hiçbir şeyimiz yok!

İnsanlar çok zeki ve yetenekli yaratıklar! Ve bunları oldukça zıt bir şekilde kullanıyorlar. Peki bu övgüyü hak ediyor mu?!

Egoizmin Sürekli Büyümesi

Yahudi halkının üç gelişim aşaması, sembolik olarak Atalar  -İbrahim, İshak ve Yakup- ya da sağ, orta ve sol çizgiler olarak adlandırılır. Babil’den ayrıldıktan bir süre sonra, bu toplumun ek bir gelişime ihtiyacı vardı, bu da ancak daha büyük egoizm ortaya çıktığında, ıslah edildiğinde ve daha da yükseldiğinde gerçekleşebilir.

Geçmişte İbrahim, sevgi ve ihsan etmenin mutlak niteliğine nasıl ulaşılabileceğini düşündü. Daha sonra bu sorunu ifşa etti ve çözümü buldu: grubunun, bu küçük ulusun üzerinde yükselmeye devam edeceği egoizmin sürekli olarak büyümesi gerekir.

Bu nedenle, gelişimin bir sonraki aşaması, bu grup içinde egoizmin artmasını ve üzerinde yükselmeleri gereken ikinci aşamasının (ilki Babil’de ifşa olmuştu) ifşasını gerektiriyordu.

Ancak bu o kadar basit değildir. İlk başta egoizm artar ve herkes bunu iyi karşılar, içine düşer ve onunla çalışmaya başlar. Yani her türlü bencil güdü insanlara egemen olur, onları etkiler ve boyun eğdirir. Mümkün olduğunca aynı metodolojiye, İbrahim’in ideolojisine, birleşmeye ve kendilerinden ziyade birbirlerini önemsemeye bağlı kalarak bunların üzerine çıkmaya çalışırlar.

Tora, bu mücadeleden, Mısır koşullarından geçen ulus hakkında, kendi aralarında ve birlikte egolarına karşı, Firavun’a karşı nasıl savaştıklarından, aralarında sürekli patlak veren yeni egoizm seviyesinden bahseder.

İbrahim’in grubu Mısır’da 210 yıl kaldı. Bu, zaman birimlerinin koşullu bir ölçümüdür, tıpkı Yaradan’ın dört harfli isminin temelindeki direkt ışığın dört safhası gibi yani her zaman birbiri ardına gelişen aşamaların dört bileşeninin olduğu bir formüldür.

Bu nedenle, içlerinde tezahür eden egoizm dört safhadan oluşuyordu ve Mısır sürgününün zamanına 400 yıl deniyordu. Aslında 210 yıl sürdü (geleneksel birimler) ve kalan sürgünler 190 yıla düştü.

Maneviyattan Üçüncü Sürgün

İsrail halkı, İkinci Tapınak seviyesinde kendileri üzerinde çalışırken, bu seviyede kalmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalıştı, ancak insanlık hala egoist olarak geliştiği için, tüm insanlığı içeren ego ıslah edilemediğinden egoizm büyüdü.

Bu nedenle, gelişen egoizm Yahudileri etkiledi ve birbirleriyle aynı iyiliksever etkileşim düzeyinde kalamadılar. Bu koşul, Romalılar ve Yunanlılarla yapılan savaşlarla temsil ediliyor ama aslında bunlar İsrail halkının kendi içsel savaşlarıydı.

Düşüş, egoist arzuların etkisi altında gerçekleşti: Yunanlılar (ideolojide) ve Romalılar (eylemde). Elbette bu Yunanlılar ve Romalılarla ilgili değil çünkü bu sadece İbrahim grubunun kendi içsel koşullarını işaret ediyor.

Sonunda İkinci Tapınak seviyesinden düştüler: “Kendiniz için nefret ettiğinizi başkasına yapmayın”, her türlü karşılıklı eylemden tamamen koptular ve sıradan insanlar gibi oldular. Bu, onların Mısırlılar veya Babilliler tarafından değil, genel olarak tüm manevi kategorilerden kopuk insanlık tarafından ele geçirildiği anlamına gelir.

Bu, bir sonraki, en zor aşamadır – maneviyattan üçüncü sürgün. Yahudiler yavaş yavaş buna girdiler ve önceki derecelerini kaybettiler. Bu uzun yıllar devam etti ve 16. yüzyılda Ari zamanında sona erdi.

“Toplum Olarak Neden Bu Kadar Yozlaştık?” (Quora)

Her eylemimizin ve düşüncemizin arkasında, başkaları ve doğa pahasına kendimiz için haz almak istememize neden olan egoist bir arzu vardır.

Üstelik bu egoist arzu sürekli olarak büyür.

Geçmişte birbirimizle dost olabiliyorduk, günümüzde ise birbirimize, bir şeyler kazanmak için karşımızdakini nasıl kullanabiliriz merceğinden bakıyoruz. Ve böyle bir tavır için suçlanacak da değiliz. Çünkü bunun nedeni egomuzun büyümesidir.

Bunun hakkında ne yapabiliriz? İçimizde sürekli büyüyen bir tür hayvan var ve bizden etrafımızdaki herkesi ve her şeyi kendi çıkarımız için olabildiğince sömürmemizi talep ediyor.

Aslında, her zaman böyle bir istekle hareket etmiştik, ancak bugünkü kadar büyük değildi, bu yüzden onu, bugün hissettiğimiz gibi giderek artan olumsuz şekillerde deneyimlemiyorduk.

İçimizdeki egoist arzunun büyümesinin nedeni, sadece hayat deneyimlerimiz ve toplumumuzun giderek daha fazla yozlaşması değildir. Doğamızın özünde gerçekten egoist olduğunun, başkalarını ve doğayı mümkün olduğunca kendi çıkarımız için kullanmayı gerçekten istediğimizin ve böyle bir dürtünün bizi bir sürü olumsuz sonuca götürdüğünün, toplum olarak farkına varmamız gerekiyor. O zaman, bu farkındalık, bizde kendimizde köklü bir değişiklik yapma arzusu geliştirmelidir: egoist doğamızı özgecil bir doğaya dönüştürmek için, onlardan kazanmak için başkalarını nasıl kullanacağımızı düşünmek yerine kendimizi başkalarına fayda sağlamak için nasıl kullanacağımızı düşüneceğiz. Eğer böyle bir geçiş yapmazsak, toplum eninde sonunda parçalanacaktır.

Yaradan’a Yaklaşmak Uğruna

Soru: Yaradan’a yaklaşmak uğruna egoizmimizi kurban ettiğimizi söylüyorsunuz. “Yaradan’a yaklaşmak uğruna” ifadesini nasıl anlayabiliriz?

Cevap: Yaradan mutlak iyi olduğundan ve yalnızca iyilik yaptığından ve insan mutlak kötü olduğundan, eğer kötülüğümüzü sınırlarsak, zaten bir şekilde Yaradan’a yaklaşıyoruz ve O’na benziyoruz. İşte bu kurbandır.

Yani egoizmimi, kötü huylarımı kurban ediyorum ve bu beni Yaradan’a yaklaştırıyor. Egoizmimi kısıtlayarak ve başkalarını kendi iyiliğim için kullanmayarak; O’na bu şekilde yaklaşıyorum.

Aynı Eylem, Farklı Niyetler

Soru: Sık sık egoizmimizi yok etmediğimizi çünkü onun bizim doğamız olduğunu, ama egoistik niyetini, egoistik kullanımını yok ettiğimizi söylüyorsunuz. Aradaki fark nedir?

Cevap: En önemli şey niyettir! Gerçek şu ki, bir insana kötü niyetle bıçak saplayıp onu öldürebilirsiniz ya da bir cerrahın genellikle bir hastayı iyileştirmek için yaptığı gibi, bıçağı iyi niyetle kullanabilirsiniz. Prensipte her iki eylem de aynıdır, ancak niyetler farklıdır.

Eylemlerin anlamını anlamayan bir kişi, bunların aynı şey olduğunu düşünecektir, ancak aslında her şey niyete bağlıdır. Bu nedenle, her bir kişinin niyetini anlamalı ve onu yalnızca niyetine göre yargılamalıyız.