Category Archives: Birlik

Toplum Yönetebilir Mi? (Linkedin)

 

Bugünün toplumu bölünmüş durumdadır çünkü bölünmek politikacıların çıkarındır. Irkçılığı hiç duymadıysanız ve siz ve aileniz farklı bir inanç, etnik köken veya ten rengine sahip bir ailenin yanında yaşıyor olsaydınız, bu farklılıklar yüzünden onların ahlakından şüphe etmek aklınıza gelir miydi yoksa onlarla, oldukları insanlar olarak mı ilişki kurardınız?

Rusya ve Belarus’taki siyasi protestolar, Batı Avrupa’da Covid-19 isyanları, ABD’deki tartışmalı başkanlık seçimleri ve Myanmar’daki darbe, tüm dünyanın yaşadığı yönetim krizini yansıtıyor. İnsanlar hükümetlerine olan güvenlerini yitirdiler, bu yüzden sokaklara çıkıyorlar, silahlanıyorlar ve ülkeleri üzerinde fikirlerini zorlamaya çalışıyorlar. Ancak güçlü yönetim günleri sona eriyor. İnsanlar hükümetlere güvenemiyorsa, hükümetler yönetemeyecektir. Birbirine bağlı toplumların kendilerini yöneteceği yeni bir çağın eşiğindeyiz. Elbette yöneticiler olmadan olmaz, ama toplum kararları verecek ve bir şeyi telkin edip başka bir şey yapan seçkin manipülatör grupları değil.

Bugünün toplumu bölünmüş durumdadır çünkü bölünmek politikacıların çıkarınadır. Onlara ses veren her mikrofona bölücü laflar söylüyorlar ve saçtıkları nefret, insanları hiçbir sebep olmaksızın birbirlerine düşürüyor.

Bir dakikalığına şunu düşünün: Irkçılığı hiç duymadıysanız ve siz ve aileniz farklı bir inanç, etnik köken veya ten rengine sahip bir ailenin yanında yaşıyor olsaydınız, bu farklılıklar yüzünden onların ahlakından şüphe etmek aklınıza gelir miydi yoksa onlarla, oldukları insanlar olarak mı ilişki kurardınız? Nefret siyasetinin saygısızlığının artık işe yaramayacağı bir eşiğe yaklaşıyoruz. İnsanlar yavaş yavaş etnik kökenleri, inançları, siyasi görüşleri, renkleri veya kültürleri nedeniyle diğer insanlardan nefret etmenin onlara iyi gelmediğini görmeye başlayacaklar. Bu onlara zarar verir ve bu yöntemi kullanan politikacılara fayda sağlar. Bu olduğunda, insanlar gerçekten bağ kurmaya istekli olacak ve gerçek popüler liderler yükselecektir.

Onlar politikacı olmayacaklar; onlar, halkın gerçek hizmetkârları olan, her şeyin sorunsuz yürümesini sağlayan, ancak insanların kendilerini gerçekten mutlu eden şeylerle (birlikte olmak, sosyalleşmek, bağ kurmak ve birleşmek)  meşgul olmasını sağlayan insanlar olacaklar.

Bağ kendi başına bir güçtür. Bağ, gerçekliğin motorudur. Çevremizde gördüğümüz her şey, birlikte kusursuz bir şekilde çalışmalarını sağlayan, mükemmel bir uyum içinde karmaşık bir şekilde birbirine bağlanmış sayısız parça ve öğeden oluşur. Her hayvan topluluğu da yaşadıkları ekosistemin genelindeki hayvan toplulukları gibi bu şekilde çalışır. Yalnızca biz insanlar, nefret politikamız aracılığıyla, ayrılamayacak olanı ayırmaya, kırılamayacak olanı kırmaya çalışırız ve kendi ellerimizle kendimiz için inşa ettiğimiz toplum işlemediğinde ve ihtiyaçlarımızı karşılamadığında hayal kırıklığına uğrarız.

Nefret söylemi ve boykot kültürü çılgınlığından vazgeçtiğimizde ve toplum olarak kimliğimizi oluşturan farklı unsurları kucakladığımızda, herkes için ve katılmak isteyen herkes için bolluk olduğunu göreceğiz. İyi bir yaşam için tek kriter, bir toplumu oluşturan bireyler arasındaki bağdır. Bizim bölünmemizden kar elde etmek isteyen oportünist politikacılar sayesinde, artık nefretin işe yaramadığını öğrendik. Her şeyi yıktık ve mutlu değiliz. Bu nedenle, şimdi inşa etmeye başlayabiliriz. Şimdi tek ve bir ilkeyi; bağ kurmayı izleyen bir toplum tesis etmeye başlayabiliriz. Diğer her şey doğal olarak yerine oturacaktır. Ve bu bağ yönetimi, toplumun gerçek yöneticisi olacaktır.

Egonun Direnci

Yorum: Uzun yıllardır sizinle çalışıyorum, ancak içimdeki bir şey tamamen gruba girmeye direniyor.

Cevap: O “bir şey” değildir. O sizin egonuz, gururunuzdur. Kendiniz için bir hedef belirlemeye çalışın ve grup içinde en az bir kez kendinizi feshedin.

“Ben yokum” un ne anlama geldiğini hissedecek ve anlayacaksınız. Var olmadığınız an, Üst dünyayı ve Yaradan’ı hissetmeye başlayacaksınız.

Birlikte Tek Bir Sistem İçinde

Soru: Yeterince çok sayıda insanın Kabala çalıştığı gerçeğiyle geri kalan insanları etkiliyor muyuz?

Cevap: Elbette! Bizler tek bir sistem içindeyiz, sanki tek bir manevi bedendeymiş gibi, karşılıklı olarak bağlıyız ve bu nedenle birbirimizi doğrudan etkiliyoruz.

Birden bire Japonya, Çin, İran, Şili ve benzeri ülkelerden mesajlar alıyorum yani insanların günümüz hayatının boşluğunu hissetmeye ve Kabala’da onu değiştirmek için tek fırsatı, tek yolu görmeye başladığı, dünyanın tamamen farklı, zıt noktalarından.

Umarım bizi okuyan ve dinleyenler Kabala’nın onlara inanılmaz, şaşırtıcı bir şey sunduğunu anlayacaklardır. Üstelik onları hiçbir şekilde herhangi bir şeye mecbur bırakmamaktadır.

Mesleğinizde, hayatınızda, dininizde, çalışmalarınızda, boş zamanlarınızda, alışkanlıklarınızda kalabilirsiniz, ne olduğu önemli değildir. Bunun hiçbir şeyle ilgisi yoktur. Sadece, sizi sonsuz mükemmel bir varlık yapan, ek bir parçaya sahip olduğunuz gerçeğini anlamaya, farkına varmaya ve aşina olmaya başlayın.

III. Dünya Savaşına Doğru Mu Gidiyoruz? (Quora)

Benzeri görülmemiş zamanlarda yaşıyoruz. Bizim çağımızda, insanlık giderek daha fazla birbirine bağlı hale geliyor ve bu artan bağla birlikte, giderek daha fazla içsel direniş, reddetme ve karşıtlık keşfediyoruz. Dahası, bugün büyüyen bölünmemizle ilgili ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimizin olmadığını da görüyoruz.

Geçmişte artan bölünmüşlüğümüzü savaş ile çözerdik. Uluslar ve devletler, yönlerini ve motivasyonlarını diğer uluslar ve halklar üzerindeki kontrol ve hakimiyet için yaptıkları karşılıklı fetihlerde buldular.

Ancak bugün, sorunlarımıza bir çözüm olarak savaşla ilgili hiçbir medya söylemini görmüyoruz. Ayrıca dünya liderleri için de savaşın hiçbir şeyi çözmeyeceği giderek daha açık hale geliyor. Hükümetler kendi nüfuslarını bile kontrol edemeyeceklerini fark ediyorlar ve bu nedenle diğer ulusları ele geçirme ve kontrol etme fikri daha da zor hale geliyor.

İnsanlar savaşa gidecek enerjimizin olmadığını anlıyor, ancak aynı zamanda hükümetler askeri kuvvetlerini güçlendirmeye devam ediyor.

Ülkeler arasındaki savaşların yerini; özellikle ülkelerin liderlik mevkilerinde, kimsenin dinlenmesine izin vermeyen bölünme ve kutuplaşmayı arttıran, ulusların arasındaki soğuk savaşlar aldı. Ülke liderleri bugün, onları devirmek için sürekli güçlenen siyasi muhalefetle uğraşmak zorunda. Böylesi bir durumda, ülkeler iç mücadeleyle daha çok ve dış düşmanlarla daha az meşgul olurlar.

Böyle bir gelişmeye kuş bakışı baktığımızda, doğanın birbirimize bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı sürekli olarak nasıl artırdığını görüyoruz ve davranışlarımızı bu tür bir bağa olumlu şekilde uyarlayana kadar, bunu olumsuz olarak deneyimliyoruz. Savaş, trajik ve talihsiz bir olgu olmasına rağmen, geçmişte ülkeleri harekete geçirmek için, yön ve motivasyon sağlayan bir çözüm olarak da görüldü. Oysa bugün, dışarıda bağın artması ve içeride birbirimize karşı olan davranışlarımızdaki ayrımcılığın artması süreci ile birlikte, doğa bizi yoruyor. Dünya liderlerinin ve halklarının bu artan çaresizliği, ülkeler arasındaki bölünmeleri ülkeler içindeki bölünmelerden daha az önemli hale getiriyor ve nihayetinde içimizde samimi bir bağ kurma arzusunu büyüyor. Bizler en sonunda göreceğiz ki, yalnızca bölünmelerin üzerinde bağ bize barış, denge ve uyum getirebilecek.

Hem dünya liderlerinin hem de halklarının, kendilerini çaresiz ve kontrolün ellerinde olmadığı hissedeceği noktaya “kötülüğün farkındalığı” denir. Bu, daha olumlu bir bağa ve birlikte geçinme duygusuna doğru gelmemiz gereken bir aşamadır. Bölünmenin ötesinde samimi bir bağ kurma arzusu geliştirelim diye bu aşama ortaya çıkar.

Artan bölünme vasıtasıyla birliğin ne anlama geldiğine dair anlayışımızda gelişiriz. Geçmişte birliği aile, kabile ve milletler ile ilişkilendirdik. Günümüzde birliğin; bir grubun diğerine karşı olan değil, bölünmenin üstünde birlik olarak tanımlanan, çok daha geniş bir ölçekte ortaya çıkarılması gerekiyor.

Bu nedenle, bölünmenin üstünde birlik ilkesini, ona nasıl yaklaşacağımızı anlarsak ve doğada mevcut olan, bizi birbirimize bağlayacak güce sahip esas bağ kurma gücünü nasıl davet edeceğimizi bilirsek, ancak o zaman insanlığın yeni ahenkli halini anlayabiliriz; her birimizin içindeki bölünme güçlerinin üzerinde insanlığın birliği.

“Manevi Uyanış Deneyiminizi Açıklayabilir Misiniz?” (Quora)

Manevi yükselişimize, sadece kişisel çıkar için almak isteyen, tamamen egoist bir arzuya sahip olmaktan başlıyoruz ve sonra içimizde küçük bir manevi arzu kıvılcımı beliriyor.

Manevi arzu, sevgi, verme ve herkesle olumlu bağ kurmaktır. Ancak, başlangıçta bu arzuyu böyle hissetmeyiz, bunun yerine egoist arzularımız arasında içsel bir boşluk hissederiz. Gerçek kimliğimiz, yaşamdaki anlamımız ve amacımız hakkında derin sorular ortaya çıkarır.

“Hayatın anlamı nedir?”, “Ben kimim?” ve “Neden buradayım?” gibi varoluşsal sorular, bizi bunların cevaplarını aramaya teşvik eder. Bu sorular bizi yeterince rahatsız ederse, bizi büyüten yeni ve farklı ortamlarda bir yolculuğa çıkar, her türlü metni okur ve çeşitli öğretmen ve gruplara ulaşırız.

Hayatımızın anlamını içtenlikle sorarsak, sonunda bu soruyu cevaplamak için özel olarak yaratılmış Kabala bilgeliğine ulaşırız. Kabala bilgeliğine, birbirimizle ve tek bir ruh olarak doğayla, bizi bir arada tutan doğada yaşayan sevgi ve ihsan etme gücüyle nihai birleşmemizi keşfetmek için nasıl pozitif bir bağ kurulacağına yönelik bir sürece metodik olarak rehberlik ettiği için “bağ kurma bilgeliği” de denir.

İçinde yaşadığımız gerçekliğin temel ilkelerini öğreniriz: Bir zamanlar “Adam HaRishon’un ruhu” olarak adlandırılan ve paramparça olan, tek bir ruh olarak var olduk. Adam HaRishon’un parçalanması, birbirimizi ayrı varlıklar olarak algıladığımız ve aynı zamanda doğadan kopuk hissettiğimiz bu dünyada bildiğimiz halimizi doğurdu.

Bununla birlikte, bizler bu ayrılık algısında var olurken, Kabala bilgeliğinde “kalpteki nokta” olarak adlandırılan, parçalanmadan önceki tam bir ruh olarak bağlanmış olma durumumuza ait küçük bir kıvılcıma sahibiz. Kalpteki bu nokta, içimizdeki varoluşsal soruları uyandırır ve bizi mükemmel bir şekilde bağlı, uyumlu ve ebedi ruhumuzu nihayetinde nasıl keşfedebileceğimizi aramaya teşvik eder.

Kabala çalışmalarımızın başlangıcında, insanlar ve hayvanlar arasındaki farkı, insanların kendini sevmeye yönelik ek bir egoist eğilime sahip olduğunu, bunun hayvan dünyasında bulunmadığını öğreniyoruz. Bu egoist kendini sevmeyi, bir benzersizlik duygusunu hisseden kişi, bunun kötü bir eğilim olduğu hissine de ulaşabilir ve maneviyatı keşfetmek için, “iyi eğilimi” keşfetmek için, bu kötü eğilimin üzerine çıkması gerekir.

İyi eğilim, başkalarıyla bağ kurmak ve bütünleşmektir. Kendimizi böyle bir bağa yatırım yaparak, Adam HaRishon’un ruhunun paramparça olduğu noktanın üzerinde var olan manevi güçleri davet eder ve bu manevi güçlerin etkisiyle nihayetinde tek bir ruh olarak gerçek bağımızın keşfine ulaşırız. Bu ifşa bize gerçekliğin tam bir resmini, mutlak, uyumlu, mükemmel ve ebedi bir bağ hissiyatı açar.

Bizler Öncüleriz

Soru: Fiziksel bir grup ile sanal bir grup arasındaki fark nedir?

Cevap: Dostlar aralarında doğru bir şekilde çalışırlarsa, muhtemelen bir fark yoktur.

Neden muhtemelen? Bunu yapabilmek için gelişimin belirli aşamalarından geçmemiz, bir şeyi başarmamız, onu anlamaya ve algılamaya başlamamız, bu aşamaları işlememiz ve sonra ilerlememiz gerekir. Bu anlamda öncüyüz çünkü tarihte hiç yapılmamış bir şey yapıyoruz.

Sonuçta, İbrahim’in eski Babil’de toplayıp, İsrail adını verdiği grup, farklı koşullarda çalıştı. Onlar parçalanmadılar ve İlk Tapınak seviyesine yükseldiler, bu da tam ıslahın bir seviye altı anlamına gelmektedir.

Sonrasında, Birinci Tapınak seviyesinde, kısmen parçalandılar ve İkinci Tapınak seviyesinde tamamen parçalandılar. Manevi durumdan, başka bir 2.000 yıllık ayrılık yaşadılar. Bugün yeniden bağ kurmaya başlamamızın nedeni budur.

Babilliler o sırada tüm dünyaya dağıldığından ve İbrahim’in grubu da dünyaya dağıldığından ve diğer uluslarla karıştığından, şimdi nerede ve nasıl olduğunu bilmeden yavaş yavaş yeniden bir araya gelmeye başlıyoruz. Yine de bunlar kendi bağımsız eylemlerimiz değildir, Yaradan’ın etkisinin sonucudur, genel ışığın üzerimizdeki etkisidir.

Dolayısıyla yeniden bir araya geldiğimizde, nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz. Tek ruhun, kırık Kli’sinin (kırık kabının) ıslahının genel şemaları, genel kuralları vardır. Ama ne sorarsanız sorun, cevabından kesinlikle emin olsam bile, size böyle olması gerektiğini söylemeyeceğim, çünkü manevi dünyada “Tecrübeliden daha bilgesi yoktur” kuralı vardır.

Bilge bir adam, her şeye maruz kalan ve bunun hakkında yalnızca kendi deneyimlerinden bahsedendir, ama şu anda yaşadığımız seviyeleri kim bilir? Bizim neslimizde böyle insanlar yoktur. Yine de bu sonraki nesil için daha kolay olacaktır. Onlara öğretmenlerimizi, izlenimlerimizi bırakacağız, onlara yeniden inşa etmeye başladığımız kırık Kli’yi (kırık kabı) bırakacağız ve elbette böylece yapmaları daha kolay olacaktır.

Grubun edinim seviyelerini nasıl geçeceğinden tam olarak emin değilim. Küçük adımlar atarak ilerliyoruz ve oldukça hızlı ilerliyor olsak da, her küçük adım hala yeni, yani zaman gösterecek. Yoğun bir şekilde ilerleyeceğiz ve nasıl çalıştığını kendimiz göreceğiz.

Genel olarak, eylemimiz Kabalistlerin önceki nesillerde yaşadıkları durumlara benzemekte, ancak grup çalışmasının ilk kez uygulanmasından bu yana değişiklikler de olabilir. Bu yenidir, çünkü tarih boyunca genel ruhun kabının, kırık Kelim’in (kırık kaplar) birleşmesi asla tamamlanmamıştır.

“Manevi Olarak, Kaos Nedir?” (Quora)

Kaos, manevi ilerleme için (aramızdaki pozitif bağ için ) gerekli koşulları oluşturmayı hedeflediğimiz ölçüde manevi yolda ortaya çıkan bir durumdur.

Kaos, kişinin içinde ortaya çıkar çünkü bir manevi seviyeden diğerine geçiş, bilgisayarın aşırı yüklenmesi gibi gerçekleşir.

Bu nedenle, içsel manevi geçişleri kaotik olarak hissederiz. Bu sanki daha önce özümsediğimiz her şeyi siliyor ve kendimizi tamamen yeni bir durumun önünde buluyormuşuz gibidir. Bununla birlikte, gerçekte hiçbir şey silinmez ama tam tersine, içsel bir yeniden yapılanmaya maruz kalırız. Sanki bir frekanstan daha yüksek, daha güçlü ve daha geniş bir frekansa geçeriz.

Birbirimize olumlu bir şekilde bağlanmayı hedeflersek ve bunu yaparak doğanın birbirine bağlılığına benzersek, o zaman içimizde giderek daha fazla bağ kurma ihtiyacı da dahil olmak üzere birçok yeni duygu, hissiyat ve algı ortaya çıkar. Bu süreçte ortaya çıkan kaos yıkıcı değildir, aksine, o kadar kuvvetli güçler keşfederiz ki, mevcut algı ve hissiyat kaplarımız onları tutamaz. Onlar bize çözmemiz gereken yeni bir zorluk verirler ve bu zorluk üzerinde çalışarak büyür ve sonunda çözüme ulaşırız.

Bu nedenle bu tür geçiş durumlarını kaotik olarak hissederiz ama aslında bunlar hiç de kaotik değildir. Onlar, yeni bir anlayış, duygu, algılama ve his düzeyine yükselmemiz ve doğada daha yüksek bir düzen olduğunu görmemiz için ortaya çıkarlar. Kendimizi böyle bir sürece ne kadar adarsak, gerçeklik algımız ve hissiyatımız o kadar saf hale gelir.

 

2020 Bize Ne Söylemek İstedi?

Yorum: Tanınmış ve saygın Time dergisi 2020’ye bir kapak ayırdı ve bunu “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” olarak adlandırdı.

Kapakta, “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” başlıklı uzun makaleyi resmetmek için “2020” sayısı siyah renkte ve üzerinde kırmızı işaret kalemiyle çizilmiş büyük bir “X” ile gösterildi.  Yazar, makalesinde şunları yazdı: “Geri kalanımız, doğaya ne kadar ihanet ettiğimizi doğrulayan doğal afetlerin tekrarlanmasına, fanteziler temelinde çekişmeli geçen seçimlere, neredeyse gezegendeki herkesin hayatını altüst eden, 1.5 milyon insanın hayatını sona erdiren ve muhtemelen bir yarasayla ortaya çıkan bir virüs için hazırlıklı değildik.”

Diğer bir deyişle, bu yılın üstünü çizelim, şimdiye kadarki en kötü yıl olan bu yılı insanlık tarihinden çıkaralım.

Cevabım: İnsanlar anlamıyor. Doğa insan ile oynuyor, ama insan trompet çalıyor.

Yorum: Bu yıl ağır bir şekilde üzerimize düştü… virüs!

Cevabım: Koronavirüs, doğa, bizim artık kabul edilemez müdahalemize tepki veriyor.

Soru: Yani o kadar berbat ettik, ya şimdi…?

Cevap: Elbette! Bizler büyük, kapalı bir doğa sisteminin içindeyiz. Bilim adamları bunun hakkında konuşuyor. Time dergisi bu yılın çok kötü geçtiğini bildirdi. Dergi satmak zorunda, anlıyorum. Ama aslında insanlığa bu şekilde sunulması gerekmiyor.

İnsanlara nerede olduğumuzu, nasıl bir sistem içinde olduğumuzu, kapalı doğa sistemini ciddi bir şekilde açıklamalıyız! Bunlar kanunlar! Onları bir nebze bile kırarsak tepki veriyorlar.

Yorum: Ama kimse bana bunun bir kanun olduğunu söylemedi.

Cevabım: Okula geri dönün ve öğrenin. Okulda başka dersler oluşturun, böylece size herhangi bir “izm” öğretilmeyip, ciddi bir şekilde biyoloji, zooloji, botanik, doğa bilimleri, fizik, kimya vb. öğretilir, böylece her şeyin çok net ve katı bir şekilde birbirine bağlı olduğu bir sistemde var olduğumuz açıklanmış olur.

Time dergisinin öfkeli olması, sadece orada oturan aptalların olduğunu gösteriyor. Ben tamamen ciddiyim. Neden bu dergiyi eğitim amaçlı yayınlamıyorlar: “Arkadaşlar, biz buradayız… biliyorsunuz, kaybolduk.”

Yorum: Şimdi bu yıla bakalım. Üstünü çizmeyelim. Bunun sizin için insanlık tarihindeki en iyi yıl olduğuna dair bir hissiyata sahibim.

Cevabım: Harika bir yıl! Bu değişim yılı! Bu, doğanın bizlere, onun sisteminde daha fazla tahammül edilmesi imkânsız çarpıklıklara nasıl tepki verdiğini öncekinden daha açık birnşekilde gösterdiği ilk yıldır.

Soru: Oraya başka bir makale yazar mıydınız?

Cevap: Elbette! Onlar görevlerinin insanlara nasıl doğru tepki vereceklerini ve insanlığı nasıl değiştireceklerini öğretmek olduğunu anlayamıyorlar.

Bu yılın sonucu hakkında şunu söyleyebilirim: Evrenin tüm milyarlarca yılında ve milyonlarca insanlık yılında, bitip giden bu yıldan daha iyi bir yıl olmamıştı.

Bu, Yaradan’ın Kendisini bize daha net gösterdiği ilk yıldır. Yaradan, doğa, doğanın sistemi demektir.  Kendini daha net gösterirken şöyle söyler: “Çocuklarım, eğer böyle davranmaya devam ederseniz, size başka seçeneği olmayan sevgi dolu bir anne gibi öğretmek zorunda kalacağım. Sizi cezalandıracağım, döveceğim ve aynı zamanda size yardım edeceğim, size ne yapacağınızı ve nasıl yapılacağını göstereceğim.

Ancak başka seçeneğim yok çünkü onu iyi bir şekilde algılamıyorsunuz. Neden? Bana ne yazdığına bir bakın. Temsilciniz, medya, onların yaptıkları şeye, benim tavrımı-doğanın tavrını nasıl ifade ettiklerine bakın!” (Doğa adına konuşuyorum.)

İnsanlığa, sana, herkese karşı tavrım. Bakın, doğadan memnun olmadığımızı, son zamanlarda bize yaptığı şeyin başımıza gelebilecek en kötü şey olduğunu söylemekteler. Buna sevgi dolu bir anne mi deniyor? Bu, bir çocuğun ayaklarını yere vurup “Kötü anne!” diye bağırmasına benzemekte.

Ve doğanın başka seçeneği yok. Bunun tek bir koşulu var: bizi en iyi sonuca götürmek. Bir anne gibi.  Çocuğunun hayatında başarılı olmasını ister. Bir şekilde onu zorlamalı, ona yardım etmeli ve aynı zamanda onu eğmeli ve onu bu sisteme, en iyi sonucu alacağı bu formata sokmaya çalışmalıdır.

Doğaya, Yaradan’a sempati duymalıyız, O’nun böyle çocuklarla ne kadar zor bir işi var!

“Covid’de Bir Yıl Ve Hiçbir Şey Değişmedi” (Linkedin)

Covid-19 yüzünden, tüm dünyada kapatmaları sıkılaştırmaya başladığımızdan bu yana bir yıl geçti. İlk başta ekonomiyi durdurup insanları birkaç aylığına eve göndereceğimizi, yaz gelip Covid’in de grip gibi gideceğini düşündük. Yanıldık. Covid gitmedi, gitmiyor ve bizler pandeminin ilk gününden bu yana hiçbir şey öğrenemedik.

Kapatmalar, uygulamaya konulduğunda, halk sağlığı kuruluşları yerine siyasiler tarafından harekete geçirilir. Karar vericiler, kapatmanın siyasi rakiplerine olumsuz yansıyacağına inandıklarında, bunu desteklerler. Rakiplerine yardımcı olacağını düşündüklerinde ise buna karşı çıkarlar. Ancak her iki durumda da kamu yararı, kararlarında bir faktör değildir.

Ve virüs, tüm virüsler gibi, mutasyona uğramaya ve etkisini artırmaya devam ediyor. Şimdi dünya, İngiltere, Güney Afrika, Brezilya ve Kaliforniya’dan gelen mutasyonların ortaya çıkmasıyla alarma geçti. Ancak resmi bir mutasyon olmasa bile, bugün virüs, ilk ortaya çıktığı zamankinden çok daha şiddetli. Başlangıçta, doktorlar çocukları neredeyse hiç etkilemediğini düşünüyorlardı. Şimdi, hastaların üçte birinden fazlası çocuklar, en azından İsrail’de bazıları ciddi şekilde hasta ve diğerleri, kalplerini ve beyinlerini etkileyen Kawasaki sendromu gibi semptomlara benzeyen, virüssüz hale geldikten sonra akut ve yaşamı tehdit eden, yan etkilerden muzdariptir. Ve bu süre boyunca bizler, salgının gerçek kaynağını aramaya isteksizdik.

Pandemi, bizi varoluşumuzu yeniden düşünmeye, burada varlığımızın amacını yeniden değerlendirmeye zorlayacak. Bunu düşünmeye başlamak için böyle bir ızdıraptan geçmek zorunda olmamız, utanç verici ama doğa acımasızdır; sırf onun nereye gittiğini beğenmediğimiz için, yön değiştirmeyecektir.

Sonunda, insan doğası ile tüm doğa arasındaki bağlantıyı ve insan doğasındaki hastalıkların, bize tüm doğadan gelen hastalıkları nasıl verdiğini göreceğiz. Gerçekte hasta olan tek unsurun insanlar olduğunu görmek, çok az bir sağduyu gerektirir. Herhangi bir haber yayınına bir kez bakmak, birbirimize olan nefretimizin yoğunluğunu gösterecektir. Doğanın başka hiçbir parçası, başka hiçbir parçasına karşı bu tür duyguları taşımaz; nefret dolu tek kısım insanlıktır. Doğanın diğer tüm parçaları sorunsuz bir şekilde geçinir ve tüm türlerin gelişmesini destekleyen bir denge sağlar. Sadece biz insanlar, doğanın tüm parçalarını ve birbirimizi yok ediyoruz. Bu nedenle, doğanın hasta olan tek parçası insan doğasıdır ve dünyada gördüğümüz tüm bozukluklar, tek bir hastalığın belirtileridir – birbirimize duyduğumuz hastalıklı nefret! Yani insan doğasını iyileştirirsek, tüm doğayı iyileştireceğiz.

Nefret sadece insanları yok etmez; doğanın geri kalanını yok etmemize neden olur. Nefretimiz, doğanın diğer tüm seviyelerine nüfuz eder ve tıpkı kanserin metastaz yapması gibi birbirlerini yok etmelerine neden olur.

Kendimizi nefretten kurtarabiliriz ama ilaç şirketlerine veya politikacılara bunu bizim için yapacaklarına güvenemeyiz. Sadece bizler kendimizi, her birimizi iyileştirebiliriz. Gerçek aşı, karşılıklı desteğimizdir, birbirimiz için karşılıklı sorumluluktur çünkü içimizden biri düşerse, hepimiz düşeceğiz.

Şu an için, insanlığın, karşılıklı sorumluluk kavramını ve onun hayatlarımızı yaklaşan insan yapımı ve doğal afetlerden (nefretimizin kötüleşen semptomlarından) kurtarmadaki rolünü kavradığını görmüyorum. Her birimiz, henüz bunu anlamadığımız için sorumluluk hissetmeliyiz. Hepimiz nefretin üzerine çıkmayı taahhüt ettiğimizde, dertlerimiz için başkalarını suçlamayı bıraktığımızda ve bizi yok eden şeyin aramızdaki farklılıklar değil, birbirimize duyduğumuz nefret olduğunu fark ettiğimizde, olumlu değişimler görmeye başlayacağız, bir gün bile geçmeden. Kimin başbakan ya da başkan olduğu önemli değil; bölünmüş bir millet, ölüme mahkûm bir millettir. Eğer kulak asarsak kendimizi ve tüm dünyayı kurtaracağız. Yapmazsak kendimizi ve tüm dünyayı yok edeceğiz.

Yaradan’ın Büyüklüğü Nedir?

Her şeyden önce, hayatımın her anını düzenleyen bu güç dışında, önümde hiçbir şeyin olmadığını hissetmeye çalışmalıyım.

O beni zıt yönlerden uyandırabilir, ondan ve onludan ne kadar kopuk olduğumu hissettirebilir ve beni bu dünyanın ucuz cazibelerinden uzaklaştırabilir. Ancak ben, bu üst gücü, olan her şeyin ardında tasvir ederim ve tüm bozukluklardan/sıkıntılardan bağımsız olarak, her zaman onunla bağı ararım.

Yaradan’ı ifşa etmemin ardındaki sıkıntılar ne kadar büyükse, Yaradan benim için daha önemli hale gelir. Sıkıntılar, sanki odağı bir mercekle ayarlıyormuş ve Yaradan’ı bana yaklaştırıyormuşum gibi, Yaradan’ı algılamak için daha fazla çaba göstermeme yardımcı olur. Sıkıntılar ne kadar büyükse görüntü o kadar bulanıktır ve Yaradan’ın bunu yaptığını anlamak için daha fazla çaba gerektirir.

Sonunda anlaşılır ki Yaradan dünyamı gittikçe daha fazla doldurmaktadır çünkü O’nun her yerde benimle oynadığını ve tüm dünya O’nun ihtişamıyla dolana kadar giderek daha ustaca kafamı karıştırdığını anlarım.

Dostlarla birlikte çalışarak, odak noktasında Yaradan’ı ifşa ettiğimiz bir mercek oluştururuz.