Category Archives: Kabala

Yaratılış Ve Onun Kadın Kısmı

Zohar Kitabı , “Hayyei Sarah” [ Sarah’ın Hayatı ], Bölüm 80: Neden her türden büyücülük ve sihir kadınlarda var? Çünkü yılan Havva’nın üzerine geldiğinde, onun içine pislik attı. Yılan,  kocasına değil, sadece ona attı ve büyüler yılanın pisliğinden uzanır.  Bu yüzden büyücülük kadınların içindedir.

Kabala’da, kadınlar yaratılışın çok önemli bir parçasıdır, her şey ondan geldiği için eril kısımdan bile daha önemlidir. Ve erkek kısım, sadece kadın kısmı ile Yaradan arasındaki bağdır.

Yaradılışın tamamı kadın kısımdır. Bu nedenle doğum, yükseliş aşamaları ve tüm yaratılış eylemleri kadında gerçekleşir. Ve dünyada erkeklere sadece ona bakmak için ihtiyaç duyulmaktadır, ancak hayatın kendisi kadındır.

Ve bu doğrudur. İnsanlar bunu anlasaydı ve kabul etseydi, dünya çok daha iyi, daha düzgün olurdu. Ne yazık ki henüz o kadar ıslah olmadık.

Manevi açıdan, yaratılıştaki dişi kısma arzu, erkek kısım ise niyet olarak adlandırılır. Yaradan arzuyu yarattı ve sonra onun için doğru niyet yaratıldı: Yaradan uğruna. Ancak bu niyet sözde “günah” tarafından bozulduğunda, tam tersi oldu. Yani, verme niyetinin yerini başkalarına karşı herhangi bir sevgi veya şefkat göstermeden kendi iyiliği için almak almıştır.

Neden bir kadının bozulduğunda, içinde tüm kötülüklerin olduğunu, yılanın zehrine sahip olduğunu ve erkeğin olmadığını söylüyoruz? Çünkü kötülük kadın kısmında kendini gösterir. Bununla birlikte, hiçbir zaman kadınları kastetmiyorum. “Kadın” dediğimde, onu sadece manevi niteliklerle ilişkilendiririm. Bu nedenle, sözlerimi dünyamız düzeyinde algılamanıza gerek yok.

Yani, egoist “alma” özelliğinin Adem’e geçişinden önce Havva bozulmamıştı. Adem’in kendisi bozulmuştu ve bu nedenle Havva da dahil olmak üzere tüm dünya bozulmuştu. Havva, yılandan Adem’e aktaran bağlantıydı. Adem günah işlediğinde, ikisi de en alt seviyeye, kalıcı günah durumuna indiler ve bu egoist durumdan çıkmaları gerekti.

Çıkış, esas olarak yaratılışın erkek kısmı olan Adem’in çabalarıyla gerçekleştirilir çünkü niyeti düzeltmekle meşguldür ve onu almaktan vermeye değiştirmelidir. Ve dişi kısım daha pasiftir. O, bu niyeti kabul eder ve onunla çalışır. Ve bunu pratikte erkek ve kadın karakterlerde, dünyaya yaklaşımlarında görürüz.

Yaradan Gerçekten Kendini Bize İfşa Etmek İstiyor

Işığın ifşası, yalnızca kaba bağlıdır çünkü ışık tamamen hareketsizdir. Bu nedenle, tüm çalışmalarımız, Yaradan’ın büyüklüğünün ve niteliğinin bize ifşa edildiği boyut ve niteliğe göre kabı (Kli) inşa etmeye odaklanmıştır.  Bu nedenle, Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir.  Yaradan’ın büyüklüğü, O’nun ifşası için yarattığımız kap tarafından belirlenir.  Yaradan’ın yarattığı tüm alma arzularını ıslah edersek sonsuzluğa yani Yaradan’ın yarattıklarına sınırsız ifşasına ulaşırız.  O zaman, ıslahın sonundan sonra, henüz bilmediğimiz yeni edinim safhaları vardır.

Bu arada, aramızda hiçbir engel kalmasın diye bir araya gelip bağlanmamız gerekiyor.  Herkes egoizmini ne kadar kısıtlar ve kendini geçersiz kılarsa, Kli’mizdeki Yaradan’ın ifşası o kadar güçlü olur.  Elbette, Yaradan kendisini ancak onluda ifşa edebilir.

Her şey dostların bütünleşmesine bağlıdır – arzularımızı ve kalplerimizi ne kadar bağlayabileceğimize bağlıdır – bilginin miktarına değil.

Kırık bir kabın parçalarını, aralarında çatlak kalmayacak kadar yakın bir şekilde bir araya getirirsek, içindeki dolumu ifşa edebiliriz, ışık artık çatlamış bir fincandaki su gibi dışarı akmayacaktır.  Tamamlama, birliğimizin gücüne ve onun karakterine, üstesinden geldiğimiz egoizmin derinliğine ve nasıl birleştiğimize bağlıdır. Bütün bunlar, Yaradan’ın bize ifşasının şeklini belirler.

Yaradan tamamen yaratılanlara bağlıdır.  O, Kendisini bize verir, yaratılanlara O’nun ifşasını belirleme hakkı verir.

Yaradan gerçekten Kendisini bize ifşa etmek ister ve her seferinde gizlice bizi buna yönlendirir.  Ama Kendisini bize ifşa edemez;  aksi takdirde O’nun ifşası için Kli’ye, özgür iradeye, O’nun ihsan etme ve sevgiye yönelik kendi arzumuza sahip olmazdık.  Bu yüzden Yaradan her zaman gizli bir şekilde hareket eder, bizi görünmez bir el ile birleşmeye iter ve bizi uyandırmaya çalışır.  Aynı zamanda, gizlenmede kalır ve bunu başaramayacağımız gerçeğinden büyük ölçüde acı çeker.

Buna Shechina’ nın çektiği acı denir.  Yaradan, insanlara gerekli tüm imkânları verdiği ve elde ettikleri fırsatları kullanmadıkları için son derece üzüntü duymaktadır.  Ve Yaradan bize bundan fazlasını veremez.  Önceki koşulu henüz uygulamadıysak, bizi daha fazla ilerletemez.

Bu nedenle, aramızda Yaradan’a olabildiğince benzer ilişkiler kurmamız gerekir.  Yaradan gibi olmak, sonrasında “benzer” (Domeh) kelimesinden gelen, Adem olarak anılacak olan insanın görevidir.  Karşılıklı ilişkimiz, Yaradan’ın “gel ve gör” niteliğinin ifşasını belirler, O’na haz verir ve Shechina’yı, başımızın üzerindeki tozdan, egoist düşüncelerimizin ve arzularımızın üzerine yükseltir.

Bu nedenle kongrenin temel görevi, hep birlikte tek hedefe doğru karşılıklı ilerlemedir.

 

İbrahim’den Armağanlar

İbrahim, eski Babil’de çok ünlü ve saygı duyulan bir kişiydi. Bu nedenle, onun Kabalistik öğretileri, Babilliler arasında başarıyla yayıldı. Onlara gelecekteki manevi gelişim fikrini sunduğu söylenmektedir.

12. yüzyılın büyük filozofu Rambam, binlerce insanın İbrahim’i takip ettiğini yazmıştır. Binlerce! İbrahim onları Babil’den İsrail Ülkesine götürdü. Yaradan’a benzemek için içsel bir eğilim hissetmedikleri için onu takip etmeyenler, dünyanın dört bir yanına dağılmaya karar verdiler. Orijinal kaynaklar, İbrahim’in onlara sözde “hediyeler” verdiğini söyler.

Hediyeler,  onlara egonun üzerine çıkıp HGT’tan HBD’a yükselmek için egoizmin üstesinden gelmeye ve orta çizgide ıslaha dayalı olmayan her türlü başka metotlar öğrettiği anlamına gelir. Aksine, bu metotlar egoizmi kısıtlamaya, onu küçültmeye, mütevazı ve küçük şeylerden tatmin olmaya dayanmaktadır. Başka bir deyişle, İbrahim Babillilere inançların ve dinlerin başlangıcını verdi. Dünyanın her yerine bu şekilde yerleştiler.

Bu manevi öğretilerin, özellikle Doğu öğretilerinin ve dinlerin, diğerleri arasında öne çıkmamak, mütevazı olmak üzerine inşa edildiğini görüyoruz. Onlar, egoizmin gelişmesini ve hatta makine ve teknolojinin gelişmesini teşvik etmezler.

Bu teoriler, egoizm ne kadar fazlaysa o kadar iyidir çünkü onun yardımıyla yükselebilir ve kendimizi düzeltebiliriz diyen Kabala metodunun tamamen zıttıdır.

Ancak, kişi ıslah için bir arzuya sahip değilse, o zaman egoizmini küçültmek ve başını öne eğmek onun için daha iyidir.

“Üçüncü Emir Tarafından Yasaklanan Nedir?” (Quora)

Üçüncü emir, “Efendin Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın” demek, Yaradan’ın gücüyle yani sevgi ve ihsan gücüyle, ancak o güce benzediğimiz kadar hareket edebileceğimiz anlamına gelir. Başka bir deyişle, kendi çıkarına hiçbir şekilde niyeti olmayan Yaradan’ın gücü kadar sevgi dolu, şefkatli ve verici hale geldiğimiz ve bu güçle birleştiğimiz ölçüde, ancak bu durumda bunu yapabiliriz.

Yaradan’ın gücünü kendi amacı için kullanma yasaklaması, bunu yapmanın imkansızlığına eşittir. Yani, başkaları pahasına kendimizi zengin, ünlü veya güçlü kılmak için Yaradan’ın etkisini çekmek imkansızdır.

Yaratıcı, uygun bir talebe veya duaya ulaşmamız için gelişimimize rehberlik eder, bu da Yaradan’dan bize fayda sağlamak için Kendisinde veya dünyada bir şeyi değiştirmesini istemek yerine, Yaradan kadar özgecil, sevgi dolu ve şefkatli olmak için egoist doğamızı değiştirmeyi istediğimiz anlamına gelir.

Doğru talebe giden yolda her türlü kendine yönelik amaçlar talep edebiliriz ve bunu yapmamız da arzu edilir, fakat Yaradan’ın nihayetinde bağışlayacağı gerçek dua – geliştirilmekte olduğumuz, Yaradan kadar sevgi dolu ve verici olma talebidir.

Emirler – Evrenin Kanunları

Yorum: On Emir, insanlar arasındaki etkileşimin yasalarıdır. Bazıları öyle görünüyor, bazıları değil.

Benim Cevabım: Prensip olarak, bunlar evrenin kanunlarıdır. Ancak bunlar insanlar arasındaki ilişkiler tarafından belirlendiğinden ve ilişkilerimiz diğer tüm doğa yasaları tarafından belirlendiğinden, o zaman, elbette, her şey tam olarak aramızdaki ilişkiye bağlıdır.

Soru: İlk emir şudur: “Seni Mısır topraklarından, esaret evinden çıkaran Tanrın, RAB benim.” Anladığım kadarıyla, yalnızca Yaradan kişiyi egoizminden çıkarabilir. Fakat Yaradan neden önce bu özel emri bildirmek zorunda kaldı?

Cevap: Çünkü bu, dünyada her şeyden önce tek bir kuvvet olduğu şeklindeki temel emirdir. İnsanı doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinden Adem, İnsan, seviyesine yükseltir.

Adem, Yaradan ile bağı anlayan kişidir. Hemen hemen tüm insanlık, bilim ve sanatı ne kadar bildiği, ne kadar geliştirdiği önemli değil, hayvan seviyesindedir.

“Hayvan”, kişinin kendisi hakkında düşündüğü zamandır, kişi egoizminin içindedir. Bu nedenle, bu durumdan, Yaradan’a benzer şekilde “İnsan” Adem seviyesine çıkış (“Adam” Yaradan’a benzer “Domeh” kelimesinden gelir) ancak Yaradan adı verilen, özel bir yüksek gücün etkisi altında gerçekleştirilebilir.

Bu güce Yaradan denir, çünkü insanı yaratır.

Soru: Başka bir deyişle, Kabalistler, dünyanın egosantrik algısının bütünsel olan algıya dönüşmesinin, doğanın daha yüksek gücü aracılığıyla meydana gelebileceği yasasını mı keşfettiler? Bu yüzden mi  “…sizi Mısır topraklarından çıkaran” diyor?

Cevap: Evet. Bu, dünyamızdaki kişinin koşulundaki bir değişikliktir. Manevi yükselişle, anlayışla ilgilidir.

“Öldürmeyeceksin. Eşini Aldatmayacaksın.”

Soru: Altıncı emir: “Öldürmeyeceksin” – başkalarının arzularını kullanmamak anlamına mı geliyor?

Cevap: “Öldürmeyeceksin”, başkasının aleyhine hiçbir şey yapmamak demektir. Yani, şimdi ve önceden,  önceki günlerden aldığınız tüm güçleri: Hesed, Gevura, Tiferet, Netzach ve Hod, onları doğru bir şekilde şekillendirmeli ve üzerinizde olabilecek etkilerine müdahale etmemelisiniz.

“Öldürmeyeceksin” demek, bir arzuyu kendi çıkarına kullanmamaktır.

Yaradan ile bağlantıyı kendi iyiliğim için kullanırsam, buna “öldürme” denir. Arzumu öldürüyorum. Yani, arzum, sonunda bu arzuyu öldüren hazla dolar ve kaybolur. Yok edilir.

Soru: Yedinci emir şudur: “eşini aldatmayacaksın.” Burada ne hakkında konuşuyoruz?

Cevap: Aynı şey ama farklı bir açıdan: Başkalarıyla olan bağlarınızı kendi iyiliğiniz için kullanmayın.

Sevgiye, ihsan denir ve aldatma, kendi çıkarına yönelik bir eylemdir.

Soru: Yani, alma arzusuna sahipsiniz. Eğer bu arzunuzu kendi hazzım için kullanırsam (ve alma arzusuna “kadın” denir) bu aldatma mı olur?

Cevap: Evet. Ancak bu, hem kadınlara hem de erkeklere, herhangi bir hazza yönelik tutumu ifade eder. Ancak bu eyleme özellikle aldatma deniyor çünkü başka bir kişiyi kullanıyorsunuz.

Çevreleyen Alanı Algılama Bilimi

Soru: Elinize ilk geçen ve içinizdeki maneviyat özlemini ortaya çıkaran Kabalistik kitap hangisidir?

Cevap: Kabala Bilgeliğinin Önsözü, bu çok karmaşık bir kitaptır.

Pek çok farklı kitap ve makale okudum. Derhal ciddi şeyleri derinlemesine araştırmaya çalıştım ama kafam karıştı ve öğretmenimi bulana kadar nasıl ve ne olduğunu bilemedim. Bu, çeşitli sözde Kabala üstatlarından geçtiğim üç ila dört yıllık bağımsız çalışmadan sonra oldu.

Ama öğretmeni bulduğumda, hayatının geri kalanında onunla kaldım. Ben onun asistanıydım, kişisel öğrencisiydim. Ve ondan sonra onun faaliyetlerine devam ettim.

Soru: Kabala çalışmaya başlamak için önereceğiniz ilk kitap nedir?

Cevap: Kabala bir bilimdir. Bu nedenle, cazip gelebilir, ancak yalnızca bir ölçüye kadar. Sonuçta, bir insan hayatın anlamını keşfetme arzusuna sahip olmalıdır.

Eğer birisi buna sahipse, Kabala’nın bu anlamı nasıl açığa çıkaracağı, kişinin kendini nasıl değiştireceği, hayatını nasıl değiştireceği ve bunun için hangi içsel araçlara sahip olduğu sorusuna cevap verdiğini anlayacaktır. Onlar kişinin içindedir. Genel olarak, bu kavrama bilimidir ve çevreleyen alanı anlamaktır.

O zaman kişi, etrafındaki her şeyle etkileşim halinde, aktif olarak bu alanı daha genişletilmiş bir biçimde görmeye başlayacaktır. Çevreye olan tutumunu değiştirerek, yani kendini değiştirerek, çevrenin kendisine olan tepkisini değiştirir.

Kabala’nın Yaygınlaşmasının Başlangıcı

Soru: Sizi kitap yazmaya motive eden şey nedir? İlk kitabınızı 1983’te yayınladığını söylediniz. Onu neden yazdınız?

Cevap: Çünkü bana “Kabala nedir?” diye soran birçok insanla tanıştım. O yıllarda toplumun çoğu Kabala hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Bu nedenle, insanlara tanıtılmasına ve ana hükümlerin, temel kavramların verilmesinin gerektiğine karar verdim. Bu kitaba “Kabala’nın Temel İlkeleri – Anlaşılabilir Yeniden Anlatımla” adını verdim. Kanımca iyi oldu. En azından çok hızlı yayıldı. Hemen Amerikan Büyükelçiliği, yazdığım ilk üç kitabın her birinden 300 kopya satın aldı

90’lara gelindikçe, Rusya’da 50.000 adet kopya yayınlamak mümkün hale geldi.

Soru: Bu kitapları yazdıktan hemen sonra daha fazla öğrencinin size gelmeye başlamasıyla ilgili herhangi bir bağlantı var mı?

Cevap: Hayır. O zamanlar çok öğrencim yoktu. Sovyetler Birliği’nde perestroyka başladığında insanlar İsrail’e gelip Kabala’yı keşfetmeye başladı. Kabala hakkında yayınlanmış kitaplar olmasına rağmen, süreç yavaştı.

Yavaş yavaş, İbranice konuşan gruba paralel olarak Rusça konuşan bir grup oluşturuldu. Haftada bir, 30-40 kişinin bir araya geldiği evimde öğretmenlik yapıyordum.

Ayrıca Rusça bir radyo programı yaptım ve bu aynı zamanda yeni gelenleri de çekti. Daha sonra Kanada’da, Amerika’da konferanslar verdim, gerçi oralara nadiren gittim. O zamanlar böyle bir ihtiyaç yoktu çünkü Kabala daha yeni yayılmaya başlamıştı. Her şey 2000 yılına yakın başladı.

Soru: Şu anda yazdığınız kitaplar birçok dile çevrildi mi?

Cevap: Evet, çünkü dünyanın tüm ülkelerinde öğrencilerim var. Bunlar Japonya, Okyanusya, Rusya, Çin, Hindistan, Avrupa ülkeleri, aşağı yukarı seyahat ettiğim, dersler verdiğim, seminerler ve kongreler düzenlediğim Güney ve Kuzey Amerika’dan bahsetmeye bile gerek yok. Nerede öğrencilerim olmadığını bilmiyorum. Afrika’da bile düzenli öğrenciler var.

Doğru Bağ Yasasını Anlamak

Yorum: Büyük Kabalist Rabbi Akiva, Tora’nın, komşunu kendin gibi sevmek olduğunu söylemiştir.

Cevabım: Bu onun genel yönüdür, genel bir kanundur.

Soru: Orada binlerce sayfada ne anlatılmalıydı? Her şey oldukça basit: Komşunuzu kendiniz gibi sevin. Burada hiçbir şeyi açıklamanıza gerek bile yok. Ancak tarih boyunca kimsenin başarılı olmadığını gördük. Bu yasayı kimler yerine getirebilir?

Cevap: Yasanın uygulanması tek şeydir. Yazılanları anlamak imkansız olsa bile.

Bu yasa, doğanın tamamını, kesinlikle bir insanın tüm niteliklerini, onun arzu ve düşüncelerini, çağların sonuna kadar insanlığın başına gelebilecek her şeyi içerir. Bütün bunlar çok basit bir cümlede yer alıyor: Komşunu kendin gibi sev. Yani, olan her şey sadece bu kuralın uygulanması için gereklidir.

Komşunuzu sevmek, doğru birliğin yasasıdır. Tıpkı cansız seviyede olduğu gibi, proton ve elektronlardan oluşan atomlar birleşerek moleküller oluştururlar, bu yüzden insan seviyesinde insanlar da aynı şekilde birleşmelidir.

Sadece bunu içgüdüsel olarak değil, kendi başımıza yapmalıyız. Tora, bir kişiye bunu kendi başına nasıl yapacağını ve komşunu sev yasasının farkına varmasını açıklayan bir talimattır.

Ama buna nasıl yaklaşacağınızı bilmeniz gerekiyor. Her şeyden önce, kişi kendi doğasını, komşusunun doğasını, ona nasıl yaklaşacağını ve ne yapacağını bilmelidir. Bu hiç de kolay değildir! Bu binlerce kitap gerektirir.

Çevremizdeki dünyaya bakın. Bunu kim uyguluyor? Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı! İnsanlar buna yaklaşmak bile istemiyorlar.

Yorum: Ne yazık ki, Tora’nın tam olarak söylediği şeyin bu olduğunu anlamıyoruz. Tarih boyunca bilgeler bunu asla açıklayamamıştır.

Cevabım: Bunu isteyen, bir açıklama alır. Bunun için bir Kabaliste gelip ondan öğrenmesi gerekir.

 

“Hayatımda Neden Kötü Şeyler Oluyor?” (Quora)

Aslında başımıza kötü şeyler gelmez, ama ıslah etmemiz gereken belirli bir tür ifşa durumu gerçekleşir.

Bu ifşa gerçekleştiğinde, her zaman kötü ya da olumsuz bir şekilde hissedilir. Bizler o zaman bu olumsuz koşulu, eylemlerimizle iyi ve olumlu bir forma, yani başkaları ve doğa ile olumlu bağa doğru itmek zorundayız.

Başka bir deyişle, biz bir ıslah yapalım diye hayatımızda meydana gelen olayları kötü ve olumsuz olarak algılıyoruz. “Islah”, başkalarıyla olumlu bağlar kurmayı, karşılıklı anlayışa, kararlara, düşüncelere ve eylemlere ulaşmayı hedeflememiz gerektiği anlamına gelir.

Daha açık olarak, insan doğası bir haz alma arzusudur ve bu arzu, bize diğerlerinden ve doğadan ayrılma algısı veren ilk kırık durumundan, arzumuzun ıslah olmuş bir form aldığı bir duruma doğru, başkalarını ve doğayı sevmekten, vermekten ve olumlu bir şekilde bağda olmaktan haz aldığı, bir gelişim sürecinden geçer.

Kabala bilgeliği, Adam HaRishon’un (“İlk İnsan”) ruhunun parçalanması olarak da bilinen, Bilgi Ağacı günahıyla ilgili hikayede bu arzunun ilk parçalanışını açıklar. Tüm gelişimimiz, bizi bu egoist arzuyu ıslah etmek ve doğaya benzer – özgecil bir form edinmek ihtiyacını duyacağımız bir noktaya götürür.

Gelişim sürecimizin arkasında neyin olduğunu ve nereye gittiğimizi anladığımızda, son halimize çok daha keyifli, bilinçli ve acısız bir şekilde geçmek için kendimizi buna uygun hale getirebiliriz. Kısacası, Kabalistik metinlerin “Komşunu kendin gibi sev” koşulu olarak tanımladığı, birbirine tam bağlılık ve karşılıklı bağımlılık durumuna doğru yönlendirildik.

Böyle bir hedef üzerinde ne kadar çabuk hem fikir olur ve toplumda olumlu bağları gerçekleştirmek için kendimizi organize edebilirsek, o kadar çabuk hayatımızda çoğalan “kötü şeylerin” ortaya çıktığını gördüğümüz bir gelişmeden, doğa ile dengeye geldiğimiz bir gelişmeye doğru ilerleriz.

Daha sonra, doğanın bizi ulaşmaya zorladığı bu formla dengelendiğimizde, kim ve ne olduğumuza ve neden buraya, bu realite içine koyulduğumuza dair tam bir anlayış ve hisle birlikte, yepyeni bir uyum, mutluluk, inanç ve güven seviyesi deneyimleyeceğiz.