İllüzyon ve Gerçeklik

Kişi, dışındaki dünyayı kendisinin tasarladığı şekilde görür ve bu nedenle de onu değiştirebilir.

Şu anda gördüğümüz dünya, bizim içimizdeki ıslah edilmemiş niteliklerimizden oluşmaktadır. Yine de, içsel niteliklerimiz ile değil ama kendi dışımızda başkaları ve sonra Yaradan ile kurulacak bağdan yaratacaklarımızla farklı bir dünya -gerçek olan –  yaratabiliriz. Bu dünya, manevi dünya, gerçek olacaktır. Bu da gösterir ki bizim dünyamız aslında mistiktir ve manevi dünya gerçektir.

Bunların hepsini birden şimdi, yaşamlarımız boyunca, burada, bu dünyada yapabiliriz; yaşam ve ölüm hallerinden geçebilir ve ölümsüzlüğe çıkabiliriz. Buna karşın üst dünya, haz almaktan uzaklaşarak yavaş yavaş ölen dünyamız gibi, alma üzerine kurulmamıştır. Üst dünya sonsuzdur, çünkü onun sevgisi ve ihsan etmesi sonsuzdur ve sadece büyüyebilir. Bu nedenle üst dünyadaki varoluş zaman çerçevesi içerisinde gerçekleşmez.

Zaman mevcut değildir. O sadece dünyamızın ahlaksızlığını gösterir; oldu-bitti, bitti-oldu, olacak ya da olmayacak ve bunun gibi. Üst dünyada, bizler sadece mükemmellikten daha da büyük bir mükemmellik seviyesine yükseliriz; geçmiş geleceğin içindedir ve bu yüzden bizim tarafımızdan uzayın, zamanın, hareketin ve her şeyin içindeki sonsuzluk dünyası gibi hissedilir.

Zamanın sınırlarının ötesine, egoizmimizin korkunç özelliklerimizin içinde resmettiği bedensel dünyanın tüm kısıtlamaların ötesine geçeriz.

Bir sonraki dünyaya giriş, ihsan etme ve sevgi niteliklerini ne ölçüde edindiğimize bağlıdır. Bunları, en az ölçüde bile olsa, edinmeye başlar başlamaz, kendimizi hemen farklı bir alanda hareket ederken, bizi kendisine çeken farklı bir güç ile iletişime geçerken, farklı bir yoğunlukta, farklı bir boşlukta hissedeceğiz ve onu takip edeceğiz, anlayacağız, uyum sağlayacak ve kendimizi onunla daha da fazla özleştireceğiz.

Bu, Yaradan’ın bu dünyadaki bir kişiye ifşa olmasıdır. O zaman bu dünya, bir sis gibi yavaş yavaş gözden kaybolacak ve biz sadece manevi dünyada kalacağız ve kendimizi, Yaradan denen iyiliğin ve ihsanın üst gücü ile özdeşleştireceğiz.

Her Saniyede Mısır’dan Çıkıyoruz

Tora’nın tamamı sadece egoist arzularımızdan nasıl çıkılacağı ve Mısır’dan çıkmak anlamına gelen, ihsan etme arzusuna nasıl girileceği hakkında yazar. Bu nedenle, tüm manevi ıslah metodu, Mısır ile ilişkilidir. Kişi her gün, her eyleminde, Mısır’dan nasıl çıktığını hatırlamalıdır.

Her eylemimizle, her saniye içimizde giderek daha fazla ifşa olan egoist niteliklerin üzerine çıkmak isteriz. Görünen o ki fiziksel ya da zihinsel olarak, her zaman Egoizmimizden, Mısır’dan çıkıyoruz.

Mısır’dan fiziksel göç çok eski bir tarih olabilir, ancak bu tarih ve coğrafya ile ilgili değildir. İnsan nitelikleri ile ilgilidir. Sürekli olarak kendi içimde yeni egoizm keşfediyorum ve her zaman onun üzerine çıkmalıyım ki buna Mısır’dan çıkış deniliyor. Yaptığımız her eylem ve çaba, Mısır köleliğinden nasıl kurtulacağımıza yöneliktir.

Bu göç için herkesin bir araya gelmesi gerekiyor. Mısır’ın vebaları bu amaçla geldi ve ilk darbe Yakup’un oğulları arasında daha erken gerçekleşti ve onları Mısır’a inmeye zorladı.

Kardeşler, adı “toplayıcı” anlamına gelen yani bizi birleştirmesi gereken özel bir nitelik olan, Yusuf’a katılmak istemediler. Birleşmek istemediler ve bu yüzden Yusuf’u Mısır’da köle olarak sattılar. Ama sonra, açlık ve sıkıntı nedeniyle, kendileri de egoizmlerine, Mısır’a inmeye zorlandılar ve orada Yusuf ile karşılaştıklarında bir araya geldiler.

Tora bize, onlularda bağ kurma çalışmalarımızda ortaya çıkabilecek tüm durumları ve doğru bağ sayesinde, Yusuf’un niteliğini nasıl takdir etmeye başlayacağımızı anlatır.

Ve sonra Yusuf’tan Musa’ya geliriz (“Moshech, çekmek” kelimesinden). Ne de olsa Musa, bebekken Nil’in sularından çekildi ve öte yandan tüm İsrail halkını, egoizminden çıkmak isteyen herkesi, Mısır’dan Yaradan’a doğru çekti.

“Toprak (Eretz)”, “arzu (Ratzon)” anlamına gelir ve “İsrail (Yisrael)” Yaradan’a doğru (Yashar Kel) anlamına gelir. Kabala bilimine ilk girişten ıslahın sonuna kadar, bizler sadece egoizmimizden yani Mısır’dan nasıl çıkacağımızla ilgileniriz.

Yaradan’ı Edinmek

Maneviyatta ilerlemek istiyorsam, her saniye tüm duygularımı, dikkatimi ve sevgimi onlu aracılığıyla Yaradan’a aktarmalıyım. Ve bunun için herhangi bir arzu hissetmesem bile, yine de yapay olarak yapmaya çalışırım.

Bu durum, bir çocuğu evlat edinmiş ve ona kalpleriyle henüz bağlanmamış ve onu bir yabancı olarak hissetmelerine rağmen, mümkün olduğunca ona ilgi göstermeye çalışan bir aileye benzer.

Yine de onu ailenin gerçek bir üyesi olarak hissetmeye başlayana kadar, ona daha fazla enerji harcalar. Bu yabancı çocuğa ne kadar çok yüreklerini koyup ve özen gösterirlerse, gece gündüz endişelenir ve onunla ilgilenirlerse, onu kendilerininmiş gibi hissederler. Buna gösterilen çabayı severler çünkü bu onların bir parçasıdır.

Yaradan ile ilgili olarak da bu şekilde hareket etmeliyiz. Yaradan’a ihsan etme arzusuna, haz alma arzumdan daha fazla ilgi ve çaba göstererek, O’nu inşa ederim. Ve bu nedenle “Beni sen yarattın” denmektedir. Yaradan benim için değerli hale gelir çünkü O’nu kendim değerli yaptım.

Yaradan, iyi ve iyilik yapan olur çünkü ben O’nun öyle olmasını istiyorum. Hepsini kendi ellerimle yapıyorum ve işte bu şekilde ilerleyip Yaradan’ı inşa ediyorum.

Bu nedenle, Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir çünkü bu ifşaya, çok çaba sarf ederek gelmeniz gerekir. Ve sonra ne yaptığımı göreceğim ve yaptıklarımdan haz alacağım. Aksi takdirde Yaradan’ı ifşa etmek imkânsızdır.

Kendimizi bir insan haline getirmek için çalışıyoruz, ama aynı zamanda Yaradan’ı da aynı şekilde şekillendiriyoruz. Bizler haz alma arzumuzun en yüksek şeklini inşa ederiz ve Yaradan onu ihsan etme ve sevginin gücü ile doldurur.  Evlat edinilmiş bir çocukta olduğu gibi bu çabayı ne kadar çok sarf edersem, imajımı, ıslah olmuş formumu O’nun içinde o kadar çok inşa ederim, ki bu ihsan etme ve sevgi ruhu ile dolacak ve “gel ve gör” yani Yaradan olarak adlandırılacaktır.

Hayatın Akışı İçinde Bir Can Simidi

Onlumuz içinde, herkesi destekleyecek bir güvenlik ağı, cankurtaran halatı veya emniyet kemeri gibi bir tür koruma inşa etmeliyiz. O zaman kişi, yabancı arzuların onu yoldan uzaklaştırmaması için her zaman tutunacak bir şeyi olduğunu hissedecektir.

Grup içinde, aynı hedefe, güvenilir bir yönteme göre, birbirimize ve Yaradan’a yakınlaşmaya çalıştığımıza dair bir hissiyat olmalıdır.

Asıl mesele, her bir koşulun, doğrudan üst güçten geldiğini unutmamaktır. Herhangi bir durumda hata yapmamamız için bunu hatırlamak yeterlidir. Her şeyi Yaradan’dan aldığımı hatırlarsam, o zaman bu durumu iyi bir duruma dönüştürmek ve içinde ilerlemek için, tüm nitelikleri elde edeceğim doğru tarafa yönlendirilirim.

Bu nedenle, her zaman “O’ndan başkası yok” duygusu içinde olmalısınız. Bu şekilde, bir dalga olarak gelen ve tüm dünyayı kaplayan, hayatın akışı içinde kendimi doğru bir şekilde hedeflerim.

Bugün dünyadaki şaşkınlığa ve kafa karışıklığına bakın. Salgınla ilgili ne olacağını ve genel olarak dünyaya ne olacağını kimse bilmiyor. Tüm sistemi kontrol eden ve her şeyi tek seferde değiştirebilen üst gücün etkisi altında olduğumuzu anlarsak, o zaman sadece bu güçle bir bağ kurmamız ve O’ndan tüm bunları neden yaptığını ve nedeninin ne olduğunu öğrenmemiz gerekir. Bu, hepimizin birlikte yaratılış amacına ulaşmasına yardımcı olacaktır.

Farklı Ruh Türleri

Soru: Dünyamızda iki ruh kategorisi olduğunu söyleyebilir miyiz: yaşlı deneyimli olanlar ve yeni, genç olanlar? Yaşlı ruhlar, özellikle yeni ruhlara yardım etmek için dünyamıza gelirler mi?

Cevap: Evet, bu gerçekten böyledir.

Soru: Bir şekilde birbirlerinden farklılar mı?

Cevap: Farkı söylemek imkansızdır.

Soru: Yani, ilk bakışta, genç mi yoksa yaşlı bir ruh mu olduğunu anlayamayacak mıyım?

Cevap: Hayır. Ek olarak, ruhların reenkarnasyonu denilen bir durum vardır. Kişi her an farklı bir ruha sahiptir.

İlerlemeyi Hızlandırıcı Olarak Kıskançlık

Soru: Kıskançlık duygusu nereden geliyor? Bunun sebebi nedir?

Cevap: İnsanlar arasındaki olağan kıskançlık egoisttir, diğerinin sahip olduğu şeyi kıskanırım. Bende olsa bile,  ondan memnun olmam ve kendimi iyi hissetmem önemli değildir. Ne olursa olsun, onu bir başkasına zevk veren bir şey olarak gördüğümde, o zaman onun zevkini kıskanırım.

Soru: Yani bu egoist doğamızın bir sonucu mu?

Cevap: Elbette.

Soru: Kıskançlık, arzularımı gerçekleştirmeme yardımcı olan bir hızlandırıcı olarak görülüyorsa, bu nasıl çalışır?

Cevap: Böyle bir kıskançlık, Kabala’yı uygulayan kişi tarafından özel olarak geliştirilmelidir, böylece Yaradan’dan haz alabilecekleri ve daha fazla ihsan etme ve sevgi eylemleri gerçekleştirebilecekleri için kişi, diğer Kabalistleri kıskanacaktır.

Onlara bakınca heyecanlanır ve de insanlara karşı ve onlar aracılığıyla Yaradan’a karşı ihsan etme ve sevgi niteliği içinde daha da ilerlemek ister.

Kimlerle Birlik Olunur?

Soru: Çok az insan, ebeveynleri, eşleri ve kendi çocukları gibi, kendi aile fertleri ile bağ kurabilir. Kendi çocuklarımla birlik olamazsam, diğer insanların çocukları ile nasıl birlik olabilirim?

Cevap: Bizler, başkalarının çocukları ve aile fertleriyle değil, bizimle aynı amaca sahip benzer düşünen insanlarla birlik oluyoruz: egoist doğamızın üzerine çıkmak ve daha yüksek güçler hissetmeye başlamak için. “Daha yüksek”, mistik güçler anlamına gelmez. Onlar bizim egoizmimizin üstündedir.

Şimdi hissettiğimiz her şey doğadaki cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerindeki egoist güçlerdir. Tüm bunların üstüne çıkmalıyız. Sonra, tüm maddeyi, tüm doğayı ve tüm yaratımı gerçekten hissetmeye başlayacağız.

Bunun için, dışımızda var olan her şeyi hissetmek için, yardımlarıyla kendimizden ve egoizmimizden kurtulabileceğimiz birkaç kişiye daha ihtiyacımız var. Bu, bu şekilde işler.

Soru: Üst güç kendini nasıl gösterecek? Bu his nedir?

Cevap: Bu, bizi her şeye ve herkese bağlayacak olan ihsan etme ve sevginin niteliğidir ve bu şekilde tüm evreni yani tüm dünyaları ve tüm evrenleri dahil edeceğiz. Her şey birdenbire belirli bir sistemde bir araya gelecek ve içimizde hissedilecek.

Birleşme Hareketi

Soru: Tek ruh nedir?

Cevap: Tek ruh, Yaradan’a tamamen bağlı olan ve sonra birçok parçaya ayrılan bir arzudur, Büyük Patlama’da olduğu gibi, yalnızca daha yüksek bir seviyede.

Kişi Kabalistik bir gruba geldiğinde, ona tüm hareketimizin birleşme yönünde olduğu açıklanır.

Aslında, Antik kaynaklarda, eski Babil zamanında tüm insanlığın tek bir aile gibi olduğu yazılmıştır. Kimse başkalarına hükmetmek istemiyordu. Ama sonra aralarında ani bir egoizm patlaması yaşadılar. Bu yüzden manevi liderleri olan İbrahim, herkesi birleşmeye çağırdı.

Soru: Bu bir insanın içinde nasıl gerçekleşir?

Cevap: Kişi başka seçeneği olmadığını anlamaya başlar. Eğer kişi, Yaradan’ı, hayatın anlamını ifşa etmek istiyorsa, o zaman bir sonraki koşula geçmesi gerekir: egoist alma niteliğinden, diğerleri üzerindeki egoist güçten, birlik, sevgi, ihsan etme ve bağ durumuna geçiş.

“Doğum Sancılarında İnsanlık” (Medium)

Açıkça görülüyor ki alışılmadık bir yıla doğru gidiyoruz. Amerika’da alışılmadık bir yıla, İsrail’de alışılmadık bir yıla, Rusya’da alışılmadık bir yıla, tüm dünyada alışılmadık bir yıla doğru gidiyoruz. Bir yıldır doğum sancılarına doğru gidiyoruz. Yeni bir dünya ortaya çıkıyor ve onun doğma çabalarını görüyoruz. Bizim açımızdan, bunun daha geç yerine daha çabuk, daha yavaş yerine daha hızlı ve daha zor yerine daha kolay gerçekleşmesine yardım etmeliyiz.

Doğmak için her taraftan baskı var, öyleyse birlikte doğalım; Bölünme ve yabancılaşma durumundan ilk bağ durumuna, yapabileceğimiz en hızlı ve en sorunsuz şekilde geçelim.

Öncelikle, her yönden bize baskı yapan güçlerin gerekli olduğunu anlamalıyız. Aksi takdirde, yeni dünyaya doğmayacağız. İkincisi, bebeğin doğum kanalından daha kolay çıkmasına yardımcı olmalıyız. Şu anda geçirdiğimiz doğum çok özel. Bizler sadece bir gerçeklikten diğerine, kölelikten özgürlüğe doğru ortaya çıkmıyoruz. Egomuz yeni bir şekilde yeniden doğuyor; tersine dönüyor.

Doğum kanalının diğer tarafında yeni bir insanlık, yeni bir anlayış, yeni bir his, aramızda doğacak olan bağın gücünün birliği yatıyor. Ego içinde verme niteliği doğacaktır; bu embriyodur! Doğumu yaptıran Doğadır ve içimizde ve aramızda oluşan bütünsel, birbirine bağlı gerçekliği açıklayarak onun yenidoğanı dünyaya getirmesine yardımcı olmalıyız.

Bağ kurma fikrini anlamalı ve başkalarının anlamasına yardımcı olmalıyız. Bu, takımların diğer takımlara karşı takım oluşturduğu ve (metaforik) ölümüne kadar birbirleriyle savaştığı, kurumsal dünyadaki şirketlerde veya spor takımlarında gördüğünüzle aynı bağ türü değildir. Bağın başlı başına bir değer olduğunu, başka bir amaç için bir araç değil, hedefin kendisi olduğunu anlamaktan bahsediyorlar.

Sadece amaç değil, mümkün olan en yüksek değerdir, insanın başarılarının zirvesidir; kişi, kollektifi, sanki vücudu tüm dünyaya yayılmış gibi, bireyin bir parçasıymış gibi algılayacağı şekilde başkalarıyla birleşebilir, tüm insanlık ve tüm doğa vücudumdaki hücreler ve organlardır. Rav Kuk’un bu kapsayıcılık hakkında bazı güzel ifadeleri vardır. Orot [Işıklar] adlı kitabında, “Ruhumuz herkese yayılacak, herkesi kucaklayacak, herkesi besleyecek ve cesaretlendirecek ve herkesi yaşam evimize geri getirecek” diye yazmıştır.

2020, tüm dünyada aynı anda her şeyin dağıldığı ilk yıl oldu. Ancak şaşırtıcı olan, insanlığı yok etmemiş olmasıdır; bizi aniden durdurdu; işlerde çalışmayı durdurdu. Covid-19 küresel ekonomiyi ve Doğa’nın yıkımını durdurdu ve başkanlık seçimleri, insanların hükümete ve birbirlerine olan azıcık inançlarını paramparça etti.

Sonuç olarak, ne güvenebileceğimiz bir hükümete ne de güvenebileceğimiz bir ekonomiye sahip değiliz ve sağlığımız, varlığımız (varsa) ve esas olarak geleceğimiz konusunda kendimizi güvensiz hissediyoruz. Bu bir krizdir.

Bununla birlikte, bir kriz aynı zamanda yeni doğan bebeklerin doğum yeridir. Bu arada, İbranice’de mashber kelimesi hem “kriz” hem de antik dönemde doğum yapan kadınların, doğum yapmalarına yardımcı olmak için üzerine oturtuldukları sandalye anlamına geliyor. Bugün, tüm insanlık bu mashber’in üzerinde oturuyor.

Biz, insanlığın içinden geçtiği değişimin farkında olan, birçok farklılığımızın ötesinde yalnızca bağ kurmanın bizi yeni bir barış ve dostluk gerçekliğine götüreceğini anlayan insanlar, dünyanın geri kalanının mesajı işlemesine yardımcı olmalıyız. İnsanlığın, en az kan dökülerek doğumu yapmasına yardım etmeliyiz.

Her doğum sancılıdır. Ancak, zaten doğum sancısı içinde olduğumuz için, en az acıyla da atlatabiliriz. Doğa Ana zaten bizi dışarı itiyor, nerede olduğumuzu anlamamızı, büyümemizi talep ediyor ve biz de evrendeki konumumuz ve rolümüzden habersiz kalmak istemiyoruz.

“Neden İki Milyon Covid Ölümüne Karşı Metanetliyiz?” (Linkedin)

Geçen yıl, yaklaşık iki milyon insan Koronavirüs hastalığından öldü. Buna rağmen, ne kadar paniğe kapıldık? Kabul edelim; kapılmadık. İşletmelerin, sinema salonlarının, spor salonlarının, okulların ve diğer benzerlerinin kapatılması ve eğlenceden yoksun bırakılma konusunda çok endişeliyiz, peki ya virüsün iki milyon kurbanı hakkında? Bu konuda oldukça tahammüllüyüz.

Nitekim küresel nüfusu düşünürseniz, Covid-19’dan iki milyon ölüm çok fazla değil. Bunu doğal bir olgu, tabiri caizse bir mücbir sebep gibi ele alıyoruz, bu yüzden bu konuda oldukça sakiniz.

Ancak, burada daha büyük bir sorun vardır: salgının amacından habersiziz ve bu nedenle, Koronavirüsten bile daha acı verici ve daha yaygın olacak bir sonraki darbeyi şimdiden hazırlıyoruz. Tek umursadığımız barlara ve sinemalara gidememekse, o zaman kendimize virüsten daha kötü bir felaket getiriyoruz, bizi bu felaketlerin kökenini aramaya zorlayacak ve umutlarımızı sadece bir sonraki dirençli mutasyon gelene kadar iyi olan aşılara bağlamayacağız.

Salgının temel nedeni, birbirimizle olan yozlaşmış ilişkilerimizdir. Bu ilişkiler, şu anda ABD’nin her yerinde gördüğümüz gibi, yalnızca toplumun dokusunu parçalamıyor. Sömürü ve kötü niyet tüm dünyamızın dokusunu yok ediyor. Onlar toplumumuza, gezegenimize, sağlığımıza ve tüm hayvan türlerine zararlıdır. Tüm insanlığın yararına işbirliği yapmamızı engeller; gezegenimizi kurtarmak için omuz omuza çalışmamıza izin vermezler. Güvensizlik, toplumumuzun şiddete, saldırganlığa, bağnazlığa, yoksulluğa, depresyona, madde bağımlılığına ve savaşlara yol açan yaralarını iyileştirmemize izin vermez.

Birbirimize kötü davranmamız çevremizdeki her şeye kötü davranmamıza neden olur: toprak, su, hava, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Onların hepsi birbirimizden nefret ettiğimiz için acı çekiyor ve buna göre tepki veriyorlar. Bu nedenle, fırtınalar daha şiddetli gelişir, yangınlar yaygın ve daha geniş alana yayılır ve salgınlar daha hızlı yayılır ve her zamankinden daha erken ortaya çıkar. Hepsinden gelen mesaj nettir: İlişkilerinizi düzeltin yoksa ilişkileriniz sizi yok edecek.

Covid-19 kurbanları ile ilgili metanetli olma ayrıcalığına sahip değiliz çünkü böyle yapmak geleceğimizi yok eder. İlişkilerimizi düzeltirsek bu, az önce bahsettiğim sıkıntıları dindirecektir ve bizler barışı ve içsel huzuru bulacağız. Aksi takdirde, çok kötü bir yıl ve daha da kötü bir on yıl geçireceğiz.