Category Archives: Maneviyat

Sevgi Bu Dar Dünyayı Genişletir

thumbs_Laitman_724Soru: Dediniz ki, Kabala Bilgeliği Tora’nın içsel bölümüdür. Bu Kabala’nın dinle ilgili olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Kabala çalışması sayesinde, kişi gerçekliği algılamasını tamamen değiştirir ve kişi benzer konseptlere farklı bir yaklaşım göstermeye başlar. Tora, İçsel Işık kuvvetinin kullanılmasına atıfta bulunur, düzeltilmesine ve gerçekliğin mevcut algılanmasının üzerine yükselmeye.

Kişinin “Komşunu kendin gibi sev” koşuluna ulaşmasının gerçeği, kişiyi kendi sınırlı ve hapsolmuş dünyasından dışarı, geniş, sonsuz ve daha üst bir dünyaya çıkarır. Bu teknik, sadece psikolojik olarak kişinin kendini sakinleştirmesini değil, kişinin tamamen yeni bir dünyada yaşamaya başlamasını sağlar. Kişi, bir dünyadan diğerine hareket eder ve tüm dünya görüşünü ona tasvir etmekte olan algılama organlarını değiştirir.

Radyo Programından, Israil 103FM, 8/2/15

Tüm Bunlar Çok Yakın…

thumbs_Laitman_731Genel bağlantıya ait olma hissiyatını korumaya çalıştığınızda gruba yardım etmiş olursunuz. Gruptan bir kişi düşebilir ama bu onun kendi düşüşüdür bu arada aynı anda, siz de kongre sırasında edinmiş olduğunuz koşulda kalmaya devam edebilirsiniz.

Örnek olarak, kongreden gittiğimi hissetmem. Kongreden sonraki günlerde, daha güçlü bir şekilde büyümüş olurum, kongrede edinilmiş olunan yeni seviyenin deneyimini kazanırım ve bu sayede yeni anlayışlar keşfetmiş olurum.

Bunun nedeni şudur, böye bir koşul daha önce kendi gerçekliğimizde, düzeltme sürecinde ve günümüz dünyasında mevcut değildi. Aslında bizler, ruhların düzeltilmesine başlamış durumdayız. Şu ana kadar, geçmişte yaşanan her şey sadece hazırlıktı. İlk günah (ilk Manevi Adam’ın ruhunun parçalara ayrılışı), Babil, Mısır’daki kölelik, Tapınakların yıkılışı ve sürgün, tüm bunlar arzuların düzeltilmeye hazırlanmaları için gerekliydiler. Şimdi, bunu düzeltmeye başlıyoruz.

Aramızda edinmiş olduğumuz bağ, düzeltmenin ilk seviyesidir. Bu şu anda çok da açık ve net değil ancak bizler zaten bu seviyedeyiz. Bu tıpkı hiçbir şey anlamayan ama bu dünyada da yaşamaya devam eden yeni doğmuş bir bebek gibidir. Benim size dediğim şudur, sizler zaten maneviyatın içindesiniz fakat şimdi bunu pratik olarak keşfetmeniz ve aslında hissetmeye başlamanız gerekiyor.

Duyularımızı geliştirmemiz gerekiyor. Bir bebek ilk doğduğunda o da hiçbir şey görmez ya da duymaz. Bu dünyayı hissetmez ve belli bir süre geçtikten sonra etrafındaki seslere ve ışıklara tepki vermeye başlar. Biz de şu anda tepki vermeyen durumdayız fakat aslında manevi dünyanın içindeyiz ve şimdi her şey bizlerin bu manevi dünyanın içinde ne kadar büyümek istediğimize bağlı.

Bir bebeğin büyümek için doğal bir içgüdüsü vardır. Bizlerde bu yok ve doğal içgüdülerimizi kullanmak yerine yapmamız şart olan, kendi başımıza doğamızı ve Yaradan’ı oluşturmaktır.

Bizlere sürekli olarak yeni arzular ve özellikler verilmekte ve eğer onları doğru bir şekilde işlemden geçirmezsek ve onları genel birliğe bağlamazsak, o zaman karşımıza yük olarak farklı şekillerde problemler ve zorluklar halinde çıkarlar. Bu yüzden, onları çok hızlı ve doğru bir şekilde işlemden geçirmeyi denememiz gereklidir. Aksi takdirde, dün yapmamış olduğumuz çalışmadan dolayı bugün, dünkünün iki katı çaba sarfetmek zorunda kalacağız. Dünden önceki gün yapılmayan tüm işler daha da büyüyecek ve tamamlanması üç katı daha zor ve fazla bir iş haline gelecek. Eğer bu şekilde devam edersek, en sonunda pes etmiş ve teslim olmuş olacağız. Ve bu durumda da her şeye yeniden başdan başlamak gerekecektir.

Öyle bir koşula ulaşmamız gerekiyor ki artık kongreler yapmamıza gerek kalmasın. Yükseklere ve daha da yükseklere tırmanmaya devam edeceğiz, kongreler bile olmadan. Eğer edinmiş olduğumuz bağ koşulunu korursak, hiçbir şeye ihtiyacımız olmayacak. Bu bağın içerisinde daha fazla gelişeceğiz ve birbirimizi hissetmeye başlayacağız. Günlük derslerimiz bizler için yeterli olacak ve dersleri internetten gönderilen kelimelerden değil, farklı bir seviyede algılamaya başlayacağız. Tüm bunlar çok yakın.

Günlük Kabala Dersleri 17 / 7 / 2013 , 1.Bölüm, Rabaş’ın Yazıları

Doğaüstü Olanın Arkasındaki – Büyücülük Sahtekarlığı

thumbs_Laitman_724Soru: Bizim sihir ve büyücülük anlayışımız bu devrin başlangıcında ciddi bir şekilde yaygınlaştı. İnsanların bir çoğu bu konulara inanıyorlar veya aktif bir şekilde yalanlıyorlar. Bu ise onların bu konuya olan ilgisini açıkça gösteriyor.

Kabala Bilgeliği bu hususlara ilişkin ne der? Bizler yararlı ve olumlu kuvvetleri büyücülük veya sihiri kullanarak ortaya çıkarabilir miyiz? Bizler yaşamımızı bunların yardımıyla daha iyi bir hale getirebilir miyiz?

Cevap: Öncelikle Kabala Bilgeliği olmasa, bu konuların modern zamanlarda aydınlatılması, büyücülük ve doğaüstü olayların ne olduğu anlaşılamazdı. Bu konular ödünç alınarak, Kabala Bilgeliği tarafından insan ruhunun gücünün arzularını ve bu arzuların nasıl kullanıldığını yapılandırmak ve incelemek mümkün olmuştur.    

Ağ örgüsündeki sihir

Konuya gelelim. Bizler birbirimiz ile bozuk şekilde bağ içindeyiz. Genel anlamda bizim bağımız bütünüyle bir egoizmdir. Bunun neticesinde, kötü güçler tüm insan ilişkileri sistemini doğurmuştur: Her birimiz kişisel fayda peşindeyiz ve toplum konusuyla ilgilenmeyiz. Bizler bizi saran her şey ile, her zaman kendimize yararı olacak şekilde fırsatı kollarız.

İnsanları bencilce davranmaları konusunda suçlayamayız. Başından itibaren bizler bütünüyle bencilce bir doğaya sahibiz. Fakat Kabala Bilgeliği’ni kullanmamak konusunda bizler suçluyuz. Bizlerin diğer kimselerden daha fazla pişman olmaları gerekir. Çünkü bizler Kabala ilmini dikkate almıyoruz. Oysa bu bilgeliğin yardımıyla bizler kötü eğilim ağından kendimizi daha yararlı bir bağ haline dönüştürebiliriz.

Kabala’ya göre bu, ”doğaüstü güçleri” olumlu şekilde kullanma yöntemidir. Örneğin, aramızdaki ilişkileri olumsuzdan olumluya dönüştürmek. Bizler bunları ”baş aşağı” döndüremeyiz, çünkü bu bizler için dışsal bir sistemdir. Günümüzde birbirimiz ile eksik bağ içinde olmamız aynı zamanda birbirimize pek iyi şekilde davranmamamıza sebep olur.

Güncel bağ ilişkileri seviyelerimizi değiştirmek ve hepimizin aramızda iyi ilişkiler inşa edebilmesi için, bizlerin ”Üst Kuvvet”, ”Yaradan” veya ”Doğa” denilen özel bir gücü kullanması gerekir. Kabala Bilgeliği’nde bizlerin başlatmayı denediği gücün tesirine ”Işık” denir.

Şöyle denir : ”Ben kötü eğilimi yarattım ve Tora’yı da bunun şifası olması için yarattım.” Yani başka bir deyişle, bencillik bizi yönetir; aramızdaki ilişkileri düzeltebilecek şekilde sistemi kullanacak bir yol hâlâ vardır. Işığın gücü bizim bencil yapımıza doğru iner ve bunu düzeltir. Bunun neticesinde aramızda yararlı bir ağ örgüsü belirginleşir.

Bizler işte bu şekilde Kabala Bilgeliği ve Tora’yı kullanmalıyız. Bunların özünde yer alan ”Dostunu kendin gibi sev” koşuluna bağlı kalarak, örnek olarak bütün insanlar arasındaki ilişkilerimizi yararlı bir şekilde oluşturabiliriz..

KabTV’den “Yeni bir yaşam”, 11.1.2015

Ego’dan Korunan Alan

thumbs_Laitman_901Soru: Denmiştir ki, “arzu, her an İsrailoğullarının kalplerindedir ve eğer gerçekten isteselerdi, Kutsallık’ın varlığı ile ödüllendirilirlerdi.” “Eğer gerçekten isteselerdi” ne demektir?

Cevap:  Güçlü bir arzu, başka hiçbir şey değil sadece tekbir şey istememiz demektir. Sadece birbirimizde ve herkesin içinde birleşmiş olmak ve böylece aramızdaki bağda hiçkimseye yer olmayacak ve aslında manevi bir emiş meydana gelecek. Sadece Yaradan’ın bu boş alanda ortaya çıkabileceğine dair büyük bir arzumuz var.

Böyle bir yer aramızda ifşa oldu, hiçbirimize ait olmayan ve aynı zamanda hepimize ait olan. Orada egomuzdan başka bir yer yok. Aramızdaki bağda üst bir boyut keşfederiz.

 securedownload

Egomuz dışarıdadır ve bizler içeride biraraya geliriz böylece merkezde daha önce varolmayan boş bir yer vardır. Boş bir yer olarak böyle birşey yoktur, fakat burada yaratılmıştır ve orada sanki birşey yokmuş gibi hissederiz, Yaradan bile.

Böyle bir alanı egomuzu bir kenara fırlatarak yarattık ve birbirimize bağlanma tutkularımız saf bir niyet ile, egoya olan direncimizde bağlandılar. Bu yüzden, bu yer boş bir hale gelir ve zaten farklı bir boyuta aittir.

İçinde bulunduğumuz yer hayvansal seviyeye aittir ve boş alan insanın şekillenmesi için olan yerdir. Bu Yaradan’ın ifşa olduğu yerdir: ilk on sefirot, yani biz, bu bağa dahil olanlar.

Günlük Kabala Dersi, 2.Bölüm, 3/6/2014 ,  Shamati #66

Kanalları Açmak Işığın Çalışabilmesini Sağlar

thumbs_Laitman_910Manevi çalışma, Yaradan’a hizmet etmek olarak adlandırılır, bunun için tüm çalışmayı yerine getiren O’dur. Ben, manevi dünyada çalışmam, bunun yerine sadece çalışması, bazı bağlantıları aktif etmesi için Işık’ı davet eder ve Işık’ın bunların içlerinden geçerek, her şeyi organize etmesini sağlarım.

Bu yüzden, düzeltme hakkında düşünmek benim için yeterlidir. Bu dünyada, sıradan görünüşlü bir insan bile, düşenceleri sayesinde Işık’ı çekebilir.

Sadece Yaradan, Işık, çalışır ve etkiler, oysa bizler sadece bağlantıları düzeltiriz, kanalları açarız ve Işık’ın sistemin tüm parçalarında çalışmasını mümkün hale getiririz. O yüzden, dağıtım sistemi, düzeltmeye getirmek için tek olasılıktır.

Baal HaSulam, hiçkimsenin bir başkasının çalışmasını yerine getiremeyeceği hakkında yazmıştır. “Tıpkı yüzlerin aynı olmadıkları gibi, düşünceler ve karakterler de aynı değildirler.” Bu yüzden, bu dünyada bir kişiyi dahi kaybetmemeliyiz. Eğer bir kişi ortadan kaybolacak olursa, hiçkimse bu çalışmayı onun yerine gerçekleştiremez.

Dağıtımımız sayesinde, kişiyi içinde bulunduğu pislik ortamdan, tüm yaşamını sorguladığı bir yere getiririz. Onu gerçek çalışmaya çeker, tüm sistem genelinde, Işık kanalının onun için açıldığı aynı yere getiririz.

Bundan sonra, kişi kendi içinden çıkan kanalları aktive ederek aynı şeyi gerçekleştirir. Ancak, kişi bu zincirin arkasında durduğu için, yapmış olduğu her şey benim üzerimden geçer ve ben onun tüm çalışmasından zevk alırım. Bu nedenle, öğrencilerin niteliği ve sayısı ne kadar büyürse, o kadar da öğretmen yükselir.

Grubun, bu yolda nasıl yükselebileceğini bir düşünün. Bunun yardımıyla, Kabala Bilgeliği ve İntegral Eğitim ile ilgili bütün daireleri organize ederiz.

Esasında, Kabala Bilgeliğin’de de, İntegral Eğitim’de de aynı prensibin dağıtımını gerçekleştiririz: “O’ndan başkası yok” ve bundan başka dağıtımını yapacak birşeyimiz yoktur. Tüm Kabala Bilgeliği sadece bunun hakkında konuşur. Ve İntegral Eğitim metodu da aynı zamanda bu konudan bahseder, sadece farklı sözlerle.

İntegral Eğitim ve Kabala Bilgeliği arasında hiçbir fark yoktur. Basitçe söylemek gerekirse, eğer kişinin kalpteki noktası yoksa ve Üst Dünyaları edinmeyi arzulamıyorsa, ona her şeyi bu dünyadaki konseptler ile genel entegre sistem hakkında konuşarak ve dünyanın tek bir global köy olduğu şeklinde açıklarız.

Bu da aslında aynı şey hakkında bahsetmektedir, sadece kelimeler katılımcılara göre seçilir. Ancak, bu kişiler için ve diğerleri için bile, niyetimiz “O’ndan başkası yok” prensibini iletmektir.

Verona Kongresi, 2.Gün, 22/11/2014, Ders 4

İsrail ve Dünya Ulusları 

thumbs_laitman_922”Arvut (karşılıklı garantörlük)” makalesinde yazılmıştır ki, gereklilik sebebiyle tüm ulusların tuhaf insanları olmak üzere bizler seçilmişizdir. Yani özel bir grup, ”ulus” olmak için, yani aralarında karşılıklı garantörlük olan insanların bağı ile oluşmuş karşılıklı birlik kuvveti, karşılıklı yardım içinde bir bedeni bütünüyle tamamlayan insanların oluşturduğu bir grup. Bütün bu beden dünyanın yetmiş ulusu gibi bencilce olabilir. Çünkü Zeir Anpin’in yedi Sefirot‘unun her birisi özel on Sefirot‘tan oluşmuş olup, yetmiş manevi kökten oluşur.

Bu nedenle, genel kap kırıldığında, yetmiş bencil tohum oluşmuştu ve bunlar tüm insanlığa yayılmıştı. ”Dünyanın yetmiş ulusu” tanımının kaynağı, yani farklı bencilce eğilimler de buradan gelir.

Buna ek olarak ”İsrail ulusu” vardır. Üst Işığın etkisi altında iken, orada dünyanın tüm uluslarının arzularının ayrılışı gerçekleşir. Nitekim o zaman, genel egodan Yaradan’a erişmek isteyen arzular, ihsan etmek için ıslah edilmemiş olsalar bile, bir mıknatıs gibi çekilir. Onlara İsrail (Yaşar-El, Yaradan’a doğru) denir. Nitekim yetmiş ulusun arzuları yalnızca egolarına doğru yönelmiştir.

İşte genel bir kuvvetin Işığın etkisi ile nasıl ayrıldığı bu şekildedir. Başta parçalara ayrılmıştı, sonra karıştılar, ayrıldılar ve daha sonra da ayrılma gerçekleşti: bir parça yukarıya doğru yükselir, bu ”İsrail ulusu”dur ve bunun ikinci parçası durağan kalır, bunlar da ”dünyanın yetmiş ulusu”dur. Aslında onlar uluslar değil fakat manevi kuvvetler olup, doğada öne çıkar ve daha sonra kademe kademe insanların içinde ifade edilmiş olur.

Çok seneler önce, Antik Babil insanları kendilerini gerçekleştirme uğruna bir arzuyu uyandırdıklarında, Babilliler arasındaki bir kesim Yaradan’a erişmeyi arzuladılar ve diğer bütünden ayrıldılar. Bu ise İbrahim’in, yani Yaradan’ı ilk ifşa eden kişinin etkisi ile, evrimde hareket eden tek kuvvet ile gerçekleşti.

Nitekim insanların diğer bölümü bunu hissetmediler ve İbrahim’in etkisi ile onlar ise olumsuz eğilimlerin zıttını hissettiler. İşte bu şekilde dünyanın tüm ulusları bütün dünyaya yalnızca bencilce edinimleri arzulayarak yayıldılar. Bu nedenle denir ki: ”bizler, tüm ulusların arasından ‘seçilmiş’ olma gereksiniminden dolayı şeçildik”. Yani burada demek istenilen, bizim içimizde mevcut olan niyeti ispatlamamız gerekir.

Nitekim bu görevi İsrail insanları üzerlerine aldılar ve karşılıklı garantörlüğe giriştiler. Bunun aksine, dünya uluslarının insanları burada yer almadılar. Çünkü hakikat onları kendi başına böyle yapmaya zorladı.

Bu sebeple Babil’in tümü iki gruba ayrılmıştı. Bir grup ”İsrail ulusu” (doğrudan Yaradan’a erişmek isteyenler) ve ikinci grup da ”dünya ulusları” (egolarına erişmek isteyenler) olmuştur. Her bir grup kendi düzenine göre gelişmiş ve daha sonra birbirleri arasına karışmış ve şimdi de bir araya gelmişlerdir. Bu andan itibaren bizler insanlığın gelişimi adına yeni bir özel safhaya girmiş oluruz.

Fakat dünyanın son ıslahı, dünyadaki tüm insanları Yaradan arzularına ilişkin birliğe getirmek üzerine olacaktır. Nitekim Yaradan dünyadaki tüm insanlara ifşa olacaktır. Erdemlilerin yazmış oldukları gibi: ”Yaradan ülkenin kralı olacaktır” ve o günde O ve O’nun ismi ”Bir” olacaktır. Yaradan ışıktır. Yaradan ve O’nun ismi ışığın dört seviyesinin “Yud-Hey-Vav-Hey,” arka plandaki beyazın üzerindeki siyah harflerin ifşasıdır. ”O ve O’nun ismi” demek, dünyamızdaki her bir ifşanın iyi, bütün ve sonsuz yani Işığın kendisi gibi olacağı anlamına gelir.

Ve o gün denilir ki: ”Ve ülke Yaradan’ın bilgisi ile dolacaktır ve tüm uluslar bunun üzerine akmalıdır.” Bilgi tüm ulusların arzularına ifşa olacaktır. İsrail ulusu için aynı şey geçerli değildir, nitekim o yalnızca kendi görevini yapacaktır. Nitekim dünya uluslarının ıslah edilecek egoları sayesinde, Yaradan’a ilişkin büyük genel bilgi ve idrak ifşa olacaktır.

Fakat İsrail’in tüm dünyaya olan görevi, bizim atalarımızın İsrail ulusuna olan görevine benzer. Bizler dünyanın tüm uluslarının öğretmenleri olmalıyız ve onlara bizim gibi aynı merdiven seviyelerine yükselmeleri konusunda yardım etmeliyiz.

Ve Yaradan’a memnuniyet getirmek için İsrail insanlarının uyguladığı her emir (arzumuzun ıslahı), ödül almadan ve kendini sevmekten uzak olacak şekilde (saf ihsan etme hareketleri), tüm insanlığın gelişimi için bir dürtü hizmetindedir. Sonuçta, bizler bağ içindeyiz ve bizdeki pozitif virüsü tüm insanlığa geçiririz… Haktan olan tarafın ölçüsünün kenarına değene kadar… Saran Işığı kendimiz üzerinden tüm insanlığa, onları ıslah edene kadar geçiririz. Yaradan’ın tüm ışığının bütün evrimde muhakkak şekilde ifşa olduğu gibi.

Bu nedenle, birbirimiz ile kişisel bağ konusunda ciddi bir sorunumuz vardır. Yani bütün bir Işığa benzer olacak şekilde ortak bir arzu oluşturabiliriz.

Işık bir, eşşiz ve birleşmiştir; O tek bir eşsiz arzuyu oluşturmuş ve daha sonra da bir amaç doğrultusunda bunu küçük parçalara ayırmıştır.

Ve şimdi, bu Işığın yardımcı etkisi ile bizler kendi başımıza  daha önce olduğu gibi,  Işığın yeniden genel arzuyu oluşturacağı zamandaki seviyeye erişmemiz gerekir -bir, eşsiz ve birleşmiş şekilde.

Fakat bizim bunu talep etmemiz gerekir; dünyamızda bir şeyi yapmayı denediğimiz zaman görürüz ki, bu konuda başarılı olamayız ve bize yardım etmesi için Üst Işığı talep etmemiz gerekir. Bu talebe ”MAN‘ı yükselmek” veya dua denir. Nitekim şayet bu doğru ise, bencilce değilse, bu hareketi tamamlamak için yöneltilmiş ise, o zaman Işık bunu yerine getirir.

10.6.2014 tarihli Soçi Kongresinden, 3. Ders

Ego Çöp Yığınının Üzerindeki Umut Kıvılcımları

laitman_2008-12-24_8202_wSoru: Tora’nın verilişi, saf olmayan 49 kapıdan geçiş ve Mısır’dan çıkış esnasında olan bağ koşullarının arasındaki fark nedir?

Cevap: Saf olmayan 49 kapı bizim tüm kaplarımız, bütün arzularımız, kalplerimiz olup, hepsi almak içindir, dipteki atılmış çöptür. Yalnızca kalpteki nokta, ihsan kıvılcımı her bir kalpten dışarı çıkar ve bütün bu kıvılcımlar bir olacak şekilde bütünleşir.

Bu  birleşmiş kıvılcımlara Musa adı verilir. Onlar Yaradan ile bağ kurmak isterler ve bu nedenle dağın tepesine doğru yükselirler ve bu esnada tüm kalpler saf olmayan 49 kapı içinde kalırlar. Mısır’dan çıkış esnasında, Yaradan’ın ifşasının gerçekleşmesi, kıvılcımların kalplerden ayrılabilmesi, onları egolarından çıkarmak için gerekliydi.

Kıvılcımlar kalplerden ayrıldığı zaman, onlar Tora’ya erişmek için bir kap olacak şekilde birleşebilirler. Sonuçta, Tora’nın Işığı edinildiğinde, her seferinde kalplerin seçilmiş bölümünün alınıp ıslah edilmesi gereklidir. Onları hazırlamak ve kıvılcımların boyuna doğru yükseltmek gerekir.

Bu aşamaya ihsan etmek için ihsan adı verilir, alma arzusunun ihsan etme boyuna yükseltilmesidir. Daha sonra da ihsan etmek için niyet ile daha fazla çalışma vardır.

Kabala sabah dersine hazırlıktan, 3/6/2014

Düşünce – Hareket – Hareketin Sonu

thumbs_laitman_540Soru: Tanah’ta anlatılan manevi kuvvetler ile olan bağ bizim güncel, ölümlü yaşamımızı nasıl etkiler?

Cevap: Tanah her şeyi içinde barındıran temel bir kitaptır. Tanah’ın ilk kitabı Tora, düşünce şeklindeki tüm evrendir. Peygamberlerin kitabı bu etkiye eklenmiştir. Aynı zamanda kutsal el yazıları da bu hareketin tamamlayıcı unsurlarıdır.

Tanah iç bölüme ayrılmıştır (HBD-HGT-NHY) ve bize ruhun ortak kabının tüm bilgisini, tüm evreni verir. Bu sistemi anlamaya başlayan kişinin aklı artık karışmaz. Kişi bu kitaplardaki tarihi anlatımı göremeyecektir. Bu kitaplar hiç bir zaman modern çağa kadar bu şekilde tesire maruz kalmamıştı.

Bu kitaplar her zaman kutsal olarak dikkate alınmış olup, bizler bunları anlasak da anlamasak da, içeriklerinin sorgulanmaması gerekir. Orada yazılan her kelimenin doğru bir ifadesi vardır fakat bizler bunun farkında değilizdir.

Orada dine ilişkin bir şey yoktur. Gerçek bir araştırmacının bu kitabın ne hakkında yazdığının anlaşılmadığını fark etmesi bütünüyle doğru bir yaklaşımdır.

Kişi Tanah’a basit bir ölçü çubuğu ile yaklaşmaz; fark eder ki, kimsenin henüz hissetmediği bir gerçeğe işaret eder. Fiziksel olarak yalnızca beş duyumuzla bizler Tanah’ın neden bahsettiğini anlayamayız. Sonuçta, bu bizim dünyamızı saran ve idare eden bir alandır.

KabTV’den “Yeni Bir Yaşam”, 22.1.2015

Bizler Uyku Olmadan Yaşayamayız

thumbs_laitman_433_02Soru: Rüyalarımızda herhangi bir özel anlam var mıdır?

Cevap: Genellikle rüyalarımız bizim önceki tecrübelerimiz veya gizli olanımız ile ilgilidir. Bizim aslında olmadığını sandığımız bilinçaltındaki arzular ve amaçlara ilişkindir. Fakat bizim geleceğimizi ifşa eden rüyalar vardır.

Bir seferinde sınava girmeden önce bir rüya gördüğümü hatırlıyorum. Rüya daha sonra gerçekleşen bir durumu daha sonrasında gösterdi. Önceden benim bazı şeyleri önceden görebilme yeteneğim vardı. Fakat bizim bu bilgiyi kullanabilme kapasitemiz yoktur. Bu bilgiyi de aynı zamanda diğerlerine ifşa edemeyiz. Yani bizim pasif ifşalarımızın bir faydası yoktur.

Bu çeşit bir bilgi hakkında konuşma arzunuz veya gücünüz yoktur. Bu sanki sizin içinizde hapsolmuştur. Bazı zamanlarda yakınımda olan insanlar hakkında bazı şeyleri sanki onların yaşam senaryolarını biliyormuşum gibi önceden görebiliyorum. Yine de ben onlara bir şey bahsedemem. Fakat önceden görmüş olduğum şeyler daha sonra gerçekleşmişti.

Kabala rüyaları deşifre etmez nitekim onlar fiziksel dünyaya ilişkin şeylerdir. Bedenimiz yalnızca bir ”hayvandır”. Her hayvan rüya görür. Küçük çocuklar devamlı rüya görürler. Rüyalar onların büyümesine yardımcı olur.

Genellikle, yaşamımız doğaüstü, belli, alışılmış ve yenilik taşımayan durumlardan oluşur. Bütün günlerimiz birbirine benzer. Bu sebeple gelecekteki önemli, daha hakiki görevimize bizi iten rüyalar görürüz. Rüyalar hissiyatımızı ve zekamızı yükseltir. Onlar bizi bir sonraki aşamaya hazırlar.

Rüyalar bizi gelecekte bekleyen seviyeler ile başa çıkabilmemize yardımcı olur -manevi yükselişlerimize. Rüyalar olmasa, yaşamımız çok tekdüze olur ve hayvanların yaşamına benzer. Alışılagelmiş şekilde yaşardık: sabah uyanır, işe gider, eve döner, akşam yemeğini yer, saçma bir TV programını izler ve uyurduk. Bundan başka bir şey olmazdı!

Hatta diyebiliriz ki, rüyalarda insanlar ortak bir düşünce ile insanlar bağ kurar. Doğada fiziksel olsa da, birleşmiş tek kuvvet, tek arzu. İşte bu şekilde büyürüz.

İşte bu yüzden ilkel yaratıklar hiç uyumaz ve gece gündüz uyanık kalırlar. Onların yalnızca sezona ilişkin senelik bağ ile alakalı devirleri vardır. Daha karmaşık yapıdaki hayvanlar, insanlar gibi aynı uyuma özelliklerine sahiptirler.

Uykusuz yaşayamayacağımız bir tesadüf değildir. Uykusuz geçen sayılı geceler sonrasında kişi zihnini kontrol edemez. Zihnimiz uyku molası olmadan doğru şekilde fonksiyonlarını sürdüremez. Niçin?

Bir seviyeden diğer seviyeye geçişimizde bunu uyku seviyesi ile ayırmak dışında başka bir seçeneğimiz yoktur. Bu olay Kabala terimleri ile açıklanabilir. Uyanma seviyesine ”GAR” (üst bölüm) denir. Bu seviyede aktif ve uyanık oluruz. Bizler alır ve ihsan eder, bulunduğumuz ortam  ile duyularımızı ve entellektüel bilgilerimizi değiştiririz.

Fakat aktif seviyeler arasındaki geçişler için uyku molasına ihtiyacımız vardır. Uyuyan seviye alt bölüm olup, buna VAK denir. Bu Hohma Işığının kayboluş seviyesidir. Bu daha büyük bir seviyenin bölümüdür. Uyurken insanların hayvana dönüştüğü doğru değildir. Onlar hâlâ uyku seviyesinde olan insanlardır. Rüya görüp görmediğimiz fark etmez. Temel olan şey, uykuların bizim ‘içimizden geçmesidir’.

İşte bu yüzden bizler yeni bir güne hazır şekilde uyanırız. Biz uyurken doğa bizim içimizde ”araçları hazırlar” ki, nitekim bir sonraki görevimize yine ihtiyacımız olsun.

İnsanların 8-10 saat uyku uyuması bir tesadüf değildir. 6-7 saatten daha az uyuyan kişiler kendilerini kötü hissederler. Yetersiz uyku manevi bir engel haline gelir. Uyku ve gecedeki rüyalar bencilliğimizin bir parçası olan saf fiziksel olaylardır. Bunların maneviyat ile ilgisi yoktur.

Soru: Bizler uyurken bile egoizmin gücü altında mıyız?

Cevap: Tabii ki! Başka hangi gücün olabilir ki? Bedenimiz ve onun tüm sistemleri bencilcedir. Yalnızca uykuya yattığımız için maneviyata doğru hareket ediyoruz anlamına gelmez. Aniden dostlarımıza ilişkin ihsan etme ve sevgi niteliğini edinmek mümkün değildir. İhsan etme niteliğine sahip olmadığımız gerçeği, bizim hala bu fiziksel dünyaya ait olduğumuzu ifade eder. Fiziksellik ve maneviyat arasındaki tek fark niyettir: kendi adımıza mı yoksa diğerleri adına hareket edip etmediğimiz hususudur.

KabTV’den, ”Yeni Bir Yaşam”, 11.1.2015

Nahşon İhsan Etmenin Doğasıdır

laitman_2008-12-24_8202_wSoru: Kızıldeniz’e ilk atlayan kişi olan Nahşon ben Amminadab’ın doğası insanın içindeki neyi sembolize eder?

Cevap: Nahşon ben Amminadab’ın adlandırdığı Gematria (sayısal değer), manevi halin boyutunu temiz Bina‘nın doğasını gösterir.

Kişiye bir su duvarına karşı gelme fırsatını verir. Bir yandan, su yani bu yumuşak doğa yaşamın temeli olup, diğer yandan da sert doğa gibi yani Gevurot şeklinde kendisini belli eder, mahkeme kuvveti.

Suyun içinde gizlenmiş olan yumuşak ve sert kuvvetler yalnızca egoizm üzerine yükselindikten sonra hareket ettirilebilir. Nahşon’un bunu yapabilmesi mümkündür çünkü kişi egoizmi kırmadan önce, kişi bütünüyle Yaradan ile bir olurken her şey ayrılır.

Dünyada hiç bir boşluk yoktur: ya alma, egoizm ya da ihsan etmek yani Yaradan’ın doğası. Egonun üzerine bir kez yükselindikten sonra, boşluğa girmezsiniz ama Yaradan’ın doğasına girmiş olursunuz. Nuh’un gemisine girmiş olduğu zaman yaptığı gibi. Yani buradadır, siz ihsan etme doğasına girişi sanki kozaya giriyormuş gibi yaparsınız ve bunun içinde mevcudiyetinizi sürdürürsünüz. Bu Nahşon’un etkisidir. Sel felaketi hikayesinde olduğu gibi deniz birisine zarar verir ve başka birisi de kurtarılmış olur.

Nitekim Nuh ve Nahşon hareketleri aynı fakat farklı seviyelerde ortaya çıkan ve gelişimin dört aşamasına geri dönerek yeniden başlayan hareketlerdir. Bu her aşamada gerçekleşir. Bu manevi ilerleyiştir.

Kabtv’den ”Ölümsüz Kitabın Sırları”, 30.4.2014