Category Archives: Maneviyat

Yeri Olmayan Dünya

thumbs_laitman_547_01Manevi dünyada sınırlar, şekiller, bedenler, hiçbir şey yoktur. Manevi dünya, iki kuvvetin olduğu bir dünyadır: Almak ve ihsan etmek ve bunlardan başka hiçbir şey yoktur. Manevi dünyada mesafeler yoktur. Bizim dünyamızın, evrenimizin tersine bir hacim olmasına gerek yoktur.

En nihayetinde, Big Bang (büyük patlama) öncesinde, evrenimizin şekillenmesi nedeniyle, bu iki kuvvet, daha büyük bir enerjiye ait bir kıvılcımın üzerinden kırıldığı  bir uzay yaratmak zorundaydı ve yeni bir yaratılış, kuvvetler, gezegenler, galaksiler oluşmaya başlamıştı.

Bu yüzden, maddesel dünyanın bir yer ve uzaya ihtiyacı vardır. İçinde yaşamış olduğumuz, uzayın dışında ne olduğunu hayal edemeyiz. Dahası, bizim uzayımız üç boyutludur ve bu üç eksen olmadan bizler hareket edemeyiz.

Problemimiz, bizlerin oldukça açık, anlaşılabilinir, her şeyin görsel olarak tanımlanabildiği bir dünyada var olmamızdır. Her şeyin, kendi bir yeri var ve ne kadar yer kapladıklarını da biliyoruz.

Bu, manevi dünyada mevcut değildir. Manevi dünya kuvvetlerin, özelliklerin dünyasıdır: almak ve ihsan etmek ve sadece bu iki kuvvet burada eylemde bulunurlar.

Soru: Peki bu manevi dünya nerede?

Cevap: “Nerede” diye bir soru yoktur.  Nihayetinde, nerede sorusunu yanıtlayabilmemiz için, olduğu yeri göstermemiz gereklidir fakat bu yer zaten mevcut değil.

KabTV’den “Yeni Bir Yaşam”  21. 12.2014

Tüm Evren İnsanın İçindedir

thumbs_laitman_433_02Soru: Neden Kabala Bilgeliği, kişiyi parametrelerden biri olarak çalışmanın içine getirip, tüm evren üzerinden doğanın tüm kanunlarını araştırır?

Cevap: Bu çalışmayı gerçekleştirmek için başka bir fırsatımız var mı ya da bedenimizden dışarı çıkmak gibi? Dünyanın tüm resmi, içimde sadece hislerim olarak belirir. Ve eğer ben yok olursam, o zaman resim de benimle bağlantılı olarak yok olacaktır.

Bu dünya ben olmadan mevcuttur ve eğer böyleyse benim onu gördüğüm şekilde mi vardır ya da farklı başka bir formda, söyleyemediğim farklı dalga boylarında mı? Ben hâlâ herşeyi vücudum üzerinden algılıyorum.

Soru: Bir Kabalist dünyayı nasıl görür?

Cevap: Kabala Bilgeliği “almanın” bilimidir, yani, bir Kabalist, kişinin gerçekliği algılamasını araştırır. Belli bazı aksiyonlar sayesinde, kişi kendini değiştirmeye başlar ve içsel değişikliklerine bağlı olarak, kişinin dünya görüşünün de nasıl değiştiğini araştırır.

Bir Kabalist, kişinin içsel özelliklerini, arzusunun şeklini, algılamasını, dışarıda onu çevreleyen gerçeklikte  neler olduğunu ve bunlarla nasıl iletişime geçeceğini değiştirir. Kişi, arzularıyla ve dışsal gerçeklikle olan bağlantısıyla, bunların üzerine yeni dünyaların inşa olacağı şeklinde  çalışmaya başlar.

Şimdi, bir çok farklı nesneler ve olayları içeren geniş bir dünya içerisinde olduğumuzu hissediyoruz. Arzularıyla aktif olarak çalışmaya başlayan kişi, bunlar üzerinde yeni bir dünya, yeni bir gerçeklik inşa eder.

Kişi, fiziksel bedeni içerisinde yaşamaya ve beş duyu organı vasıtası ile dünyevi resmi algılamaya hâlâ devam eder. Bu resim, gerekli temel olarak sabittir. Ancak, buna ek olarak, Kabalist, ilave dünyayı onlarla hissedeceği yeni beş duyusunu yaratır.  Kabalist, beş fiziksel duyu organında varolan bedenine ilave olarak, bu yeni dünyayı görür, hisseder, onunla çalışır ve içinde yaşar.

Bu yeni duyu, üst dünya ya da manevi dünya olarak adlandırılır. Ve beş fiziksel duyusuna göre, kişinin daha önce varolduğu ve orada kaldığı, eski algılama, bu dünya ya da dünyamız olarak adlandırılır.

Eğer, “bedenimiz dışındaki”, bu ilave beş duyusal algılamaya sahip başka kişiler de varsa, bu kişiler birbirleriyle iletişime geçebilirler.

Soru: Eğer benim tarafımdan algılanan bütün dünyanın resminin, içsel özelliklerime göre olduğunun farkına varabilseydim, bu bana yeni bir çok olaylar açabilecek miydi?

Cevap: Herşeyden önce, tüm algılamanın kişiye, gözlemciye bağlı olduğu konusunda hemfikir olmalıyız. Ve eğer hiç bir insan olmasaydı, bu evrenin gerçekliğini ifşa edemeyecekti. Evren, sadece bizim algılamamızda mevcuttur.

İnsanların dünyada ortaya çıkmalarından ve onu keşfetmelerinden önce var değildi. Nihayetinde, evren sadece kişi ile olan ilişkisine göre ortadadır. Örnek olarak, 10 yıl kadar önce, evrenin 14 milyar yıl önce ortaya çıktığını öğrenmiştim. Ancak aslında, bu gerçekliği, bu gerçekliğin objektif olarak zaman ve yer gibi sınırlamalarına karşı aklımda algılayan benim. Tüm bunlar görecelidir ve sadece kişinin içinde mevcuttur.

Kab TV “Dünyaların Buluşması” 05.12.2014

Yabancılar Ruhumun Parçalarıdır

thumbs_laitman_256Tora, “Levililer” (Kutsallar) 19:33 – 19:34: Ve eğer bir yabancı bir süreliğine seninle topraklarında kalırsa, ona yanlış yapmamalısın. Seninle birlikte kalan yabancı, sana, evinde aranızda doğmuş biri gibi olmalıdır ve onu kendin gibi sevmelisin; çünkü sizler de Mısır topraklarında yabancılardınız: Ben Kralınız, Yaradan’ınızım.

Yabancı, herhangi yeni bir arzu anlamına gelir, başlangıçta doğal olarak egoistiktir fakat düzeltilmiş bazı arzulara eklenmeye ve onlara itaat etmeye hazırdır.

Bu, içimizde beliren yeni arzular almamızdan dolayı ve daha üst bir derecede Yaradan’ı keşfetmemizi sağlayarak, ruhu genişletmemizden dolayı mutlu olmamız gerektiği gerçeği hakkındadır.

Bu yüzden, her ne kadar bazen yanında hoş olmayan durumlar ve büyük problemler getirse de bunun için özlem duymalıyız ve içimizde uyanan yeni arzuları sevmeliyiz, Ancak, gerçekte bu arzulara, kendimizi şekillendirdiği ve yükselttiği için teşekkür etmeliyiz.

Tora, sadece arzulardan bahseder. İnsanlar yoktur ve düzletilmemiş alıcılarımız tarafından tasvir edilen etrafımızda gördüğümüz hayali formdaki şekiller yoktur. Bizler hepimiz arzular toplamıyız.

Soru: Yazıda diyor ki: “arkadaşını kendin gibi sev.” Bu yabancıyı diğeri yapar mı?

Cevap: Evet, onu, diğeri olma derecesine varana kadar sevmelisin çünkü şükür ki ona, daha yukarıya Yaradan’a doğru yükselirsin. Yaradan, bu yabancıları sana belli bir amaçla gönderir, çünkü hiçbirşey rastlantısal değildir.

Bunlar, hepsi ruhunun parçalarıdır, tıpkı yaratılışın ruhunun bir parçası olması gibi. Sadece neyin dışsal olduğunu göremezsin çünkü içinde bunu doğru bir şekilde algılayamazsın. Fakat, sevgi ve ihsan etme duyunu geliştirmenin aynı derecesinde ve mantık ötesinde kendinden çıkmanda, bu da almanın üzerinde ihsan etmek demektir, tüm yaratılışı ruhun olarak keşfedersin.

Burada yabancılar yoktur. Yerine, herkes ruhunun bütünleyici parçaları haline gelirler.

Yorum: Dünyamızda, Yahudiliğe dönmek yani Yahudi olmak şeklinde bir konsept vardır.

Cevap: Yabancılar, resmi olarak inancını değiştirmeden ülkemizde yaşamak isteseler de, bizler onlara bir barınak sağlamalıyız çünkü, onların içlerinde farklı yakınlık ve tarafsızlık özellikleri vardır.

Tapınak zamanlarında, hem kadınlar hem de erkeklere, inancını değiştirenler için özel yerler vardı. Ülkenin sınırları dışında yaşayan herkes dahi, Tapınak’a girebilir ve belli bazı işleri yerine getirirlerse içinde dahi yaşayabilirlerdi.

Tıpkı içinizde ve içsel çalışmanızda yabancıların yükselmesi gibi, yeni arzularınızda da onları düzelterek ve düzeltilmiş arzularınıza ekleyerek üzerlerinde çalışmalısınız, tıpkı yabancıların sahip olduğu özel işler gibi.

Tapınak, ruhun doğru, kesin bir yansımasıdır. Bu yüzden, ruhun, sevmek ve ihsan etmek için içsel gerilmeye dayanamadığı   anlamına gelen Birinci Tapınak’ın yıkımı vardı ve bu yüzden ikinci seviyeye düştü ki sonrasında bu da yıkılmıştı.

Üçüncü Tapınak, dünyamızdaki tüm arzuların ve bağlantılarının tek eşsiz bütün tamamen eşit koşulda oldukları, düzeltilmesinin tam olarak sonudur

Soru: Neden Üçüncü Tapınak’ın yıkılışının olmayacağını söylemektedir.?

Cevap: Çünkü, bu durum düzeltmenin tam olarak sonudur. Geriye onun sürekliliğini kesecek ya da yıkıma götürecek hiçbirşey kalmayacak. Tüm evrensel ego, tamamen düzeltilmiş olacak.

KabTV “Ölümsüz Kitabın Sırları” 16 / 4 /2014

Sadece Kimin için Çalıştığımızı Bilseydik!

02123_1Tora, “Çıkış” 2:23: Ve, o uzun dönem sırasında Mısır kralı öldü. Burada, şunu anlamalıyız ki, dışarı değil, içeri, kendimize bakmamız gereklidir. Bu benim firavunumdur ve benim Mısırım’dır ve tüm bunlar benim içimdedir. Ancak, içimde yeni bir ben inşa etmek istiyorum ve bunu da başarabilmek için, çok sıkı çalışmalıyım ve içimdeki bazı belli arzularımı öldürmem ve onları birbirine çarptırmam gereklidir.

Hz. Musa’nın durumunu hayal edin, firavunun sarayı olarak adlandırılan büyük egonun içinde büyüyen, ihsan etmenin o küçük kıvılcımı.

Zamanı gelir ve Mısır’ın kralı ölür ve ben de sonunda ölen egomun olduğu seviyenin içinde olurum. Anlarım ki, artık ona ihtiyacım yoktur ve ondan özgür olmak isterim, fakat aynı zamanda, bunu başaramam. Bu egonun ölmüş olduğunu görürüm. Ondan kaçmak isterim, fakat ondan nasıl kurtulup, kaçabileceğimi bilmiyorumdur.

“Mısır’ın Kralı öldü,” demek, egonun varolması durduruldu demektir, tıpkı, dünyamızda ölen insanlar gibi. Sadece, benim gözlerimde, değerlendirmemde  varolmayı durdurmuş olur ve benim üzerimdeki kontrolünü kaybetmiş olur. Onun kölesi olmak istemiyorum. Hala bana hükmetmektedir fakat zaten benim arzuma karşıdır. Ben endişe duyduğum sürece, tıpkı diğer büyük hükmedenlerin yaptığı gibi ve ben artık daha fazla onu hesaba katmam.

Daha onun kontrolünden özgür durumda olamam, fakat onu da büyük olarak göz önüne almam ve ona saygı göstermem ve tüm kaprislerini yerine getirme konusunda hemfikir olmam. Artık daha fazla onun sadık kölesi değilimdir.

Dünyaya ve insanların nasıl herşeyi deneyip kendi egolerı için yaptıklarına bakın. Eğer sadece egolarının onlara bir yabancı olduğunu biliyor olsalardı. Eğer, sadece anlasalar ve kurnazca, sabahtan akşama kadar gerçekleştirdikleri aşırı çalışma ile  kazanmış oldukları herşeyi alan bir yalancı için çalıştıklarını görseler. Kişi, dener ve çaba sarfeder; fakat sıkı çalışmasının karşılığı olan meyvenin %99’u ona sadece sefil bir şekilde kırıntıları  bırakan  firavun tarafından çalınmıştır, bu sayede de kişi ölmeyecektir ve gün be gün çalışmaya devam edecektir.

Herşey, kişinin etrafında düzenlenmiş ve organize edilmiştir. Televizyon, reklamlar, basın ve seçimler, onu kaçacak yeri olmayan bir köle yapmak üzere işlerler. Fakat, yavaş yavaş, kişi köle olduğunu anlamaya başlar ve bu da, şu anda maneviyata eğilimi olanların başına gelmekte olanın aynısıdır. Kişi, bu kötü çemberden kaçıp kurtulması gerektiğinin farkına varır fakat, bunu nasıl yapabileceğini bilmiyordur.

Bu şu anda içinde bulunduğumuz koşul ile çok benzerdir, eğer bunları oldukları gibi bırakırsak, kendimizi egomuzun içine gömeceğimizin farkına varırız, fakat bundan nasıl kaçacağımızı bilmiyoruzdur. Hz. Musa’nun kuvvetine ihtiyacımız vardır!

KabTV “Tora Bölümleri, Shmuel Vilozny ile…” 15/12/2014

Ruhu Yeniden Canlandıran Kuvvet

laitman_2008-12-24_8202_wTora, “Levililer”, 19:26: Kan ile birlikte yemeyeceksin.

Kan, Hohma (Erdemlik) Işığı’dır, ki bu da ruhu canlandıran kuvvettir ve arzunun (etin) dördüncü fazına girer.

Fakat, Işık’ın içinde olduğu arzuyu kullanmak yasaktır. İlk önce, onu ayrıca düzeltmen, sınırlandırman ve Masah (perde) yapman ve sonrasında herşeyi tartman ve netleştirmen gereklidir. Bunlar, sonrasında, etin yenilebilir olduğu Koşer koşullarının temel olarak aldığı kanunlardır.

Kan yemek kesinlikle yasaktır. Tapınağın mevcut olduğu günlerde, etin kanını bu amaç için özel olarak kullanılan kaplara akıtırlar ve sonrasında da tamamen boşaltırlardı.

Bu yüzden, ruhu canlandıran kuvveti hem dünyamızda hem de manevi dünyada araştırmamız ve böylece onu ayırmamız gereklidir.

KabTV “Sonsuzluk Kitabının Sorları” 4/09/14

Emirleri Yerine Getirmenizin Ödülü

thumbs_Laitman_731Soru: Hz. Musa’nın insanlara iletmiş olduğu emirleri, egoism ve ihsan etmenin dengesi olan, içsel huzur için bir anahtar olarak ele alıyor musunuz?

Cevap: Tabi ki. Bunlardan en önemlisi, “Komşunu kendin gibi sev,” bu koşulun nasıl başarılacağının elkitabı olan tüm Tora’nın temelidir. Ne yazık ki, Tora’yı koruyarak kendilerini inananlar ve takip edenler olarak görenler, bu amacı her zaman izlememektedirler.

Soru: Hz. Musa’nın iletmiş olduğu, sadece yerine getirilmesi gereken iyi emirler ve yapılmaması için uyarmış olduğu kötü emirler dahil olmak üzere, bunların nasıl ödüllendirilecekleri hakkında hiçbirşey söylenmemişti…

Cevap: Emirleri yerine getirmek için herhangi bir tazminat istenmemelidir. Eğer komşunu kendin gibi sevmek ve ona iyi davranmak istiyorsan bunu kesinlikle hiçbir ön şart olmadan yerine getirmen gerekir. Sonrasında bundan dolayı edineceğin içsel tatmin senin ödülün olacaktır.

“Özel Düşünce” isimli programdan 17.08.2014

Herşey Başlangıca Döner, Fakat Farklı Bir Boyutta

thumbs_laitman_922Soru: Hergün ve her dakika, her şeyin baştan başladığı ne anlama gelir?

Cevap: Hiç bir zaman, daha önce geçmiş olduğumuz aynı durumdan başlamayız. Her seferinde yeni bir konu, yeni bir hissiyat vardır. Fakat, her seferinde sıfırdan başlarız, öncesinde ne olduğunu unuturuz, tıpkı hiçbir şey yapmamışız gibi.

Hiçbir şey hatırlayamadığımız böyle durumlar vardır; sanki bir sisin içinde bulunmuş gibiyizdir, kafa karışıklığı, anlamadığımız ve alışık olmadığımız bir durumda. Kaybolduğunuzu hissedersiniz; sanki yolunuzu kaybetmişsiniz ve etrafınızda neler olduğununun farkına varamıyorsunuz. Herşey size garip ve yabancı gelir.

İşte bu, sizi, içinizde netleştirmeyi gerçekleştirmeniz gereken, bulunduğunuz yeri ve ne yaptığınızı araştırmanız gereken, yeni bir koşula nasıl getirdikleridir. Bu, içinde on bütün Sefirot’u, arzuları, ışıkları ve koşulları içerdiğinden, her yeni koşula nasıl başlamanız gerektiğidir.

Sonrasında, kişi buna alışmaya başlar, tıpkı içindeki disketi değiştirmiş gibi, yeni bir program yüklenmiş ve sonrasında farklı bir şekilde davranmaya, tepki vermeye başlamıştır, dünyayı farklı bir şekilde görür, artık herşey farklıdır. Birçok değişikliklerden geçme ihtiyacına alışmamız gereklidir. Sadece gelişmeyen bir kişi değişmez.

Tüm doğa gelişmektedir, cansız, bitkisel ve hayvansal bile. Aynı zamanda sıradan insanlar, yani tüm insanlık gelişmektedir. Fakat bir Kabaliste göre, gelişim, gerçekliğin farklı bir şekilde içe alınması ile ifade edilir, gerçekliğin bir bölümünde, neden ve ne hissettim ve ne anladım. Ve bu, aynı zamanda yeni koşulların kalitelerinde de çok güçlü değişikliklerin gerçekleştiği maneviyat merdivenini tırmanmaya başlamamızdan önce bile gerçekleşir. Maneviyat merdiveninde, ardarda gelen iki koşul arasındaki fark  çok büyüktür. Aslında, bunlar basitçe farklı boyutlardadırlar.

Günlük Kabala Dersinin 1. Kısmından, 26.11.2014, Baal HaSulam’ın Yazıları

Neden Tora Adem’den Başlar?

thumbs_laitman_253Soru: Neden Tora İbrahim’den ya da Sina Dağın’daki biraraya gelmeden başlamaz da, bunun yerine Yaratılış ve Adem ile başlar?

Cevap: Asıl konunun, Ruh’un parçalara ayrılması ve sonrasında Tora’nın sadece bu parçaları biraraya getirip tekrar birleştirilmesi, birbirlerine yapıştırılması ve bu sayede de bu birleştirilmiş kapta Yaradan’ı keşfetmemiz için verildiğini anlamamıza yardımcı olması adına, Tora, Adem ile başlar. Fakat, eğer bu şekilde başlamasaydı ve Ruh’un parçalara ayrılması olmasaydı, o zaman tüm diğer eylemler tamamen anlamsız olacaklardı.

Bu yüzden, Tora, İbrahim zaten bu parçalanmanın bir sonucu ve zaten düzeltmenin başlandıcı olduğundan, İbrahim ile değil, Adem ile başlar. Tora’nın verilmesinden de başlamaz, çünkü o da, düzeltmenin planının ve aracının alınmasıdır. Tora, Yaradan’ın tamamen ifşası ile biter ve bu da tamamen düzeltilmiş ve art arda güçlendirilmiş olan Adem’in Ruhu’nun içindedir.

Hayatın Oyunu

thumbs_Laitman_903Soru: Maneviyatta ilerlemenin önemli olduğu hissini nasıl edinebiliriz?

Cevap: Manevi büyümenin anlamı şudur:

  1. Kişi manevi ilerlemenin önemli olduğu duyguna sahip olmadığının farkına varır.
  2. Kişi bu süreci kontrol edemediğini anlar.
  3. Kişi amacın öneminin, hepimizin tam bir egoist olması nedeniyle, ancak dış etkilerden edinilebildiği gerçeğini anlar.
  4. “Dış etki” bizi çevreleyen grubun etkisi demektir.
  5. Kişi erişmeye çaba gösterdiği ölçüde amacın önemini edinir.
  6. Amacın öneminin eksikliğinin farkına varır ve tekrar baştaki 1. Maddeye döner.

Bu problemin bir çözümü var mı?

Bu konuda yapabileceğimiz tek bir şey var: Kıskançlığın dürtüsünü başkalarının halen eriştiği şeyler için, onlar için amacın zaten önemli olduğu konusunda kullanmak. Peki, ama eğer hiç kimsede manevi ilerlemenin önemli olduğu duygusu yoksa ne olacak? Bu durumda tüm yapabileceğimiz kasıtlı olarak, yalandan ve hayali bile olsa, dostların kalplerini manevi büyümenin önemi ile tutuşturmaktır.

Bu düşünce yeni veya orijinal değil, çünkü zaten hepimiz çevremizden hayata dair yalan yanlış değer yargıları, çabalamak için amaçlar ve hevesler ediniriz. Bu konular çevrenin gözüne çok önemli göründüğü için bu durum mümkün olur. Artık oyun oynamayı bıraktığımızda bile bunlar bizim için gerçekten de temel bir zorunluluk haline gelecektir!

Aynı kural manevi ilerleme için de geçerlidir. Ancak manevi gelişme yolunda bizim için daha sonra çok büyük önem kazanacak olan kaynağı bilinçli olarak farkına varabilir ve bunu seçip düzenleyebiliriz. Çevremizi seçen ve bizim için önemli olanı belirleyen, biz kendimiz oluruz.

Böylece rol yapmak ve diğerlerinin önünde rol oynamak zorundayız. Manevi ilerlemedeki önemini ne kadar iyi anlarsak rolümüzü de o kadar iyi oynarız, daha kısa zamanda maneviyata kayıtsızlık durumundan manevi kaygı ve ilgi durumuna geçeriz.

Dostlarının önünde kişi gerçekten de dünyanın ıslahına önem veren ve dostlarını seven birisi rolünü oynamalıdır. “Manen ateşli kişi” kişi rolünü oynamalıyız. Gerçek içsel duygularımızın hiçbir önemi yoktur. Hayati olan elimizden gelen en iyi biçimde bu rolü oynamak zorunda olmamızdır.

Her çareyi kullanarak, dostlarınıza grubun ne kadar önemli olduğunu, gruba ne kadar özen gösterdiğinizi gösterin. Gerçekten de “ateş almış” gibi yapın. Eğer bu biçimde davranırsanız, dostlarınızın kalbini ateşleyebileceksiniz, kendi kalbiniz de ateş alacaktır.

Dostlarınızla bu rolü sırayla oynayabilirsiniz, ama hep beraber, herkesin önünde oynarsanız çok daha iyi olur. Bana profesyonel aktörler davet etme önerileri geldi. Sarhoş müzisyenlerden ilham alan Kabalist’i hatırlayın. Ancak, bu fazla olur diye düşünüyorum. Doğamızı anlamalı ve nasıl kontrol edeceğimizi öğrenmeliyiz.

Kırılmanın Faydası Hakkında

thumbs_laitman_433_02Şamati #1, “Ondan Başkası Yok”: Kişi ancak gerçek arzuya sahip olduğu takdirde Yukarıdan yardım alır. Mevcut durumunda nasıl hatalı olduğu ona sürekli olarak ona gösterilir. Yani, manevi çalışmaya karşı olan düşünceler ve görüşler ona gönderilir.

Tüm bu düşünceler Reşimot’un sonucudur, bunlar kişinin içinde belirir ve gerçekleştirilmeyi talep eder. Bir zamanlar tek bir arzu vardı, ama sonra birçok parçaya, birçok arzuya parçalanıp dağıldı.

Bu tek arzu, Adam HaRişon (İlk İnsan) diye adlandırılan küçük bir ihsan etme Kli’siydi, sünnetliydi, egosuz doğmuştu, melek gibiydi. Önce onun içinde yalnızca küçük bir ihsan etme arzusu vardı. Ama daha sonra, bilgi ağacının tadını tadarak, o kendisini alma arzusuna, AHP’a bağladı. Bundan sonra ona güçlü bir alma arzusu eklendi ve bu durum ihsan etme arzusunu küçük parçalara kırıp parçaladı.

Böylece, tek bir ihsan etme arzusu yerine pek çok ihsan etme arzusu yaratılmış oldu. “İhsan etme arzusu nasıl pek çok parçaya kırılıp parçalandı,” diye sorulabilir. Nihayetinde, bu her zaman, tek bir damlada birleşen su damlacıkları gibi bizi birbirimize bağlanmaya çeken ihsan etmenin doğasına aykırıdır.

Ancak, alma arzusu küçük bir ihsan etme arzusunu tutsak eder ve onu kendi içinde köle olarak tutar, tıpkı Mısır’daki İsrail halkı gibi. Böylece içeride bir ihsan etme arzusu vardır, ancak bu ihsan etme arzusu tamamen alma arzusuna bürünmüştür. Bunun sonucu olarak,  ihsan etme arzusu içinde bile kişi almak için çabalamaya zorlanır.

Bu, ihsan etme arzusunun Firavunun kontrolü altında bulunması durumudur. Ancak, bu esnada, bu durum Yaradan’ın karşıtı bile olsa bunun içinde yeni bir eğilim keşfedildi, güçlü bir yeni Kli.  Alma arzusunun içinde tutsak olarak var olan ihsan etme arzusu AHP’ın, İsrail halkının Kelim’ine bağlı olan taştan kalbin hesabına göre büyüdü. Ve böylece ıslahat zamanında büyük bir ilerleme oldu. Yazıldığı üzere, İsrail halkı Mısır’ı büyük bir zenginlik içinde terk etti. Firavundan alınması mümkün olan her şeyi aldılar. Ancak ıslahı mümkün olmayan Mısır’da kaldı.

Günlük Kalaba Dersinin 1. Bölümünden alıntı, 29.10.2014,  Şamati #1