Category Archives: Maneviyat

Kalbim Kilitli, Ancak Kalbimin Kapısını Çalan Biri Var

Soru: Kişinin algıladığı dünyevi realite, manevi realiteye ne zaman dönüşür?

Cevap: Kişi, başkalarına kendisine davrandığı gibi davrandığında, aralarındaki mesafe silindiğinde dönüşür.

Aslına bakarsan, ihsan etme niteliğini edindiğimiz bile söylenemez; bu geçiş, bu şekilde betimlenmiştir sadece. Aslında yeni nitelikler edinmemiz mümkün değil. Özümüz, tıpkı bir bilgisayarın donanımı gibi, değişmez ve aynı şekilde kalır.

Olay, tamamen başkalarını ne kadar “içime alabildiğime”, onları sanki benmişim gibi görebildiğime bağlıdır. Çalışmamı, büyüyen egoizmimin üstünde yaparım. Aksi takdirde, aramızda doğal bir yakınlık olurdu sadece; tıpkı, ortak çıkarları olan veya birbirlerine duydukları bağımlılıktan dolayı yakınlıklarını sürdüren sevgililer veya çiftler gibi olurdum. Bu sebepten dolayı, egonun direnci büyümelidir ve ben, büyüyen egonun üstünde diğerlerini kendime yakınlaştırmalıyım. Bunu, ta ki bu diğer kişileri “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma” ve “dostunu kendin gibi sev” prensipleri doğrultusunda kendim gibi algılayana kadar sürdürmeliyim.

Yani, aslında kendi dışıma çıktığım söylenemez; daha ziyade, benim dışımdaymış gibi görünen bir diğer kişinin niteliklerini “yutarım”… ve bunu başardığımda, tüm dünya benim olur.

Soru: Ancak şöyle bir sorun var: On kişilik gruba baktığımda, kimseyi “yutmak” istemiyorum ki…

Cevap: Bu istek zamanla gelecek; dostlarının sana en yakın insanlar olduğunu, sana başka hiçbir kimsenin onlar kadar yakın olmadığını hissedeceksin. Akrabaların, hatta ailen bile sana dostlarından daha uzak görünecek. Sonuçta aile, bedenine daha yakındır; dostlar ise, ruhuna daha yakındır. Aile, sadık kalmamız gereken bir sözleşme gibidir; ancak dostlar arasındaki karşılıklı sorumluluk, son derece dinamik bir yapıya sahiptir, sürekli olarak değişir ve hiç durmadan sana yakınlaşır.

Tekrar ediyorum: Nihayetinde, sen kendi dışına çıkmayacaksın; tüm dostlarının içine girmesine izin vereceksin.

Soru: Peki bu süreci nasıl hızlandırabilirim? Şu anki tutumum sürekli bana geri dönüyor; her seferinde tokat üstüne tokat yiyorum…

Cevap: Doğru söylüyorsun. Gelecek kapına vuruyor, ancak sen kapıyı açmıyorsun ve bu durum, sana sıkıntı olara geri dönüyor. Kapıyı, kapı henüz çalınmadan açmalısın; aksi takdirde geç kalmış olursun.

“Şarkıların Şarkısı”nda şöyle der: “Sevgilim, kapını aç bana.” Ancak sevgili, dışarıdaki sevgilisini karşılamaya hazır değildir; onu karşılamak istemez ve kapısını açmaz… kapısı kilitlidir. Ancak yine de kalkıp kapıyı açtığında, sevgilisinin çoktan gitmiş olduğunu görür; sevgilisi gizlenmiştir: “Onu aradım, ancak onu bulamadım; ona seslendim, ancak bana yanıt vermedi.”

Dostlarınla beraber Yaradan’a açacağın kapıyı, kapı henüz çalınmadan önce açmalısın.

6/03/13 tarihli Günlük Kabala Dersi, Bölüm 4, Baal HaSulam’ın Yazıları

Şavaşmak Yerine Hassasiyet

Bizler birleşmek için ve birbirimize kişisel sevgimizi aşabilmek konusunda yardım etmek için bir araya geliriz. Herkesin kendi bencilliğini iptal etmek konusunda düşünmesi, kendi menfaati yerine mümkünse dostunu sevmek konusunda çabalaması  gerekir. Başka bir deyişle, bütün kongre esnasında, bu andan itibaren, bizlerin kendimiz üzerine yükselerek, bencilliğimizden çıkmayı düşünmeliyiz. Bu yeni  bir özelliği, ihsan etme özelliğine erişme ihtiyacı ve arzusunu hissetmek için tek yöntemdir.

Bizler gibi egoistler bağ kurdukları zaman ve ben diğerlerine baktığımda, benim bencilliğimin çok bilgece olduğu fark ederim. Bunun dışına çıkabilmeme uygun, yardımcı olacak şekilde yapılmıştır. Gerçekte benim kişisel yaşamımdaki hiçbir şey maneviyata tesir etmez. Kendi tabiatıma doğru oluşan doğru davranış ile ben, bunun içindeki özellikleri ifşa ederek, bunun bana manevi dünyayı edinmemde yardımcı olmasını sağlarım.

Diğerlerini reddeden hissiyatım bana manevi özelliklerden ne kadar uzakta olduğumu göstermek için verilmiştir. Buna ek olarak, benim içimde kıskançlık vardır. Ben diğerlerinin nasıl bağ kurduğunu ve her birinin kendini nasıl aştığını, diğerleri ile nasıl yakınlaştığını gördüğüm zaman, onları kıskanırım. Kıskançlık büyük, bencil bir kuvvettir. Fakat benim yararıma çalışmaya başlar ve bencilliğim üzerine yükselmem konusunda bana yardımcı olur.

Hırs da- diğerlerinden daha yüksek ve daha başarılı olma arzum-benim yararıma uygun şekilde çalışır. Ben diğerlerinin başarılarını görür ve utanç duyarım. Onlarda olanın bende de olmasını ister, arkada kalmak istemem ama onları geçerim. Bencilliğimizden kendimizi kurtaracak şekilde kullanamayacağımız tek bir özelliğin bile olmadığı ortaya çıkar. Bu  içsel çalışmaya ”ona karşı yardım” denir.

Bu çalışmayı dostlarımız ile birlikte araştırmamız gerekir. Fakat gerçekte yaşamımızda savaşmamız gereken bir şeyin olmadığını keşfederiz. Bazı şeyleri aşmak, doğru yöne doğru odaklanma konusunda her anı hassas olabilmek için harcamak anlamına gelir. Daha sonra bütün doğal özelliklerimizin,  amaca erişmek için dolaylı veya dolaysız şekilde nasıl bize yardım ettiğini görürüz.

Meyillerimizin herhangi birisi için savaşmaya gerek yoktur. Bunun yerine bizim, doğanın bizimle nasıl oynadığına dair çalışma yapmamız gerekir. Dürtülerimizi bilgece kullanabilirsek eğer, manevi dünyanın içini yarıp geçmemiz mümkün olur.

10.5.2013 tarihli, Buluşmanın Önemi konusundaki bir konuşmadan 

Maddesel Realite Yaradan’ın En Büyük Yardımıdır

Soru: 10’lu gruplar halinde bölündükten sonra, yeni bir sürece başlıyor gibiyiz. Dostlarla birlikte uzun yıllar çalıştıktan sonra,  olumlu ve olumsuz pek çok içsel ‘‘görevler’’ inşa ettim.

Cevap: Tüm bunlar bir grubun gerçek anlayışıyla yapılacak olan bir şeye sahip değildir. Gerçek bir grupta karşılıklı bir anlaşma vardır zira grup birdir. Bizler hepimiz tek bir gemideyiz ve sizler aranızdaki ilişkileri ortaya çıkarmalısınız. Bu sadece bir zorunluluk değildir ancak bu olmaksızın yolumuzu bulmak basitçe imkânsızdır.

Bugün sadece arkadaşsınız. Bu dostları seçtiniz ki daha rahat edesiniz diye ancak gerçek grup çerçevesi ile ilgili olarak bir zorunluluğunuz vardır. Eğer yoksa bu bir grup değildir veya henüz 10’lu çalışma yoktur.

Biz grubu antlaşmamız tarafından hissederiz; sanki sonsuz bakıma ihtiyaç duyan bir bebek hakkında endişeleniyor gibi. Haz hissetmek için endişelenmek değil daha ziyade dostlarımla antlaşmaya vardığımdan beri bu antlaşma hakkında endişelenmek. Bunu iki görünümde geliştirmeliyiz zira aksi halde bu kaybolur; başka çıkış yolu yok.

Bu gerçek bir mucizedir; bizler kırıldık ve her birimize diğerleriyle bağ kurabilmemize, yapay olarak bağlanmamıza, maddesel seviyede bağ kurmaya çalışmamıza izin veren bir kıvılcım verildi. Maddesel realite olmaksızın tüm kıvılcımlarımız sonsuza dek birbirinden uzak dağınık olacaklardı ve asla birbirimize yakınlaşamayacaktık. Fakat bizler birbirimizin arasında karşılıklı olarak almak ve ihsan etmek içinde olmamızı sağlayan maddesel bedenlerde yaşıyoruz. Protein maddesel bedenler bize bağ tesis edebilmemiz için yardım sağlar hatta bununla beraber kıvılcımlar sonsuza dek birbirlerinden halen uzaktırlar.

Bizim şimdiki egomuz bedenlere aittir ve kıvılcımlara değil zira bu henüz gerçek bir kötü eğilim değildir. Ancak bedenlerimizin hissettiği ayrılık itişini çok az dahi olsa kapatmaya çalışırsak eğer hep beraber kıvılcımlarımızın bize getireceği Işığı uyandırmaya başlarız.

Öyleyse, bunun ne kadar büyük bir yardım olduğunu anlamalısınız, manevi yolumuz boyunca büyük bir yardım. Böylesine aşağı, bayağı bir sistemin yardımıyla kıvılcımları bağlamaya başlayabiliriz. Islah Eden Işık onları etkiler ve bu esnada tüm safhaların en zoru ve en uzunu olan şimdiki safhadan geçeriz. Diğer seviyeleri daha hızlı geçeceğiz ancak bu seviye en bayağı seviyedir zira burada her şey bedenlerin yardımıyla yapılıyor. Işık’la ve arzularla doğrudan çalışmak için bu hazırlıktır, harikulade bir safhadır, Yaradan’ın en yüce yardımıdır. Dostumdan nefret etsem bile, yine de onunla bağ kurarım; doğaya odaklanmak için bir fırsattır. Yalan üzerine kurulu bir mekanizma burada var iken doğa dürüst ve gerçek bir şekilde işler.

Bu yüzden dostlarınızı gördüğünüzde kendi çocuklarınızı gördüğünüzden daha fazla memnun olacağınızı ümit etmeli ve arzulamalısınız. Evet, evet dostlar size bebeğinizden daha kıymetli olduğunu hissedeceksiniz.

20.05.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. Bölümünden, Baal HaSulam’ın Yazıları ‘‘Ortak Garanti’’

Yaradanı Bilmeye Düşünce Denir

Soru: Düşünce nedir?

Cevap: Düşünce, Yaradan ile yaratılan arasındaki bağ noktasıdır. Sadece yaratılanın yükselebileceği özel bir eksikliktir. Bir taraftan bu maddesel bir eksikliktir zira kişi bu hayatı ne yapacağını nasıl idame edeceğini bilmediği durumda çaresizdir. Her şey sıradan dünyevi, bedeni sıkıntılarla başlar. Eğer kişi bu durumların bir amacı olduğunu görerek bunlardan ayrılmaksızın bu sorunları dönüştürmeyi başarırsa o zaman bu sorunlar kişinin Yaradana yükselebileceği ve O’na onu uyandırdığı için şükredeceği bir iç yönetim sağlar.

Eğer kişi doğru niyetin ne olduğunu ve olan her şeye doğru yaklaşımı bilmek isterse, bu durum kişinin bir düşünce talep ettiği anlamına gelir. Kişi kendi dünyevi eksikliğini kendisi için değil de daha ziyade bu durumun kendisini Kutsallığa doğru bir bağa yönlendirmesini talep ederek, bu eksiklikler ile Yaradanı nasıl edinebileceğini bilmek için Bina’ya yükseltir. Yaradanı bilmek zaten bir düşüncedir.

Böylece, bu kara nokta Hohma için Nukva haline gelir yani anlayışı talep eden Bina’nın içinde birleşik hale gelir. Bu eksiklik Aba ve Ima’yı (Anne ve Baba) çiftleştirmek ve yaratılan varlığa, bir sonraki seviyeye doğum vermek için zorlar.

14.05.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar Kitabı – Giriş

Yeni Bir Dünya İçin Mekân

Soru: Kişi Tora’yı (Işığı) aldığı zaman ne hisseder?

Cevap: Kişi diğerlerine karşı olan yaklaşımının değiştiğini hisseder. Kişi, diğerleri ile olan ilişkisinin, orada tam ortada onların arasında, yeni bir dünya, yeni konumlar, yukarıda daha yüksek bir seviyede yeni gelişimin bir mekânı olduğunu anlamaya başlar.

Karşılıklı ortak bir bağı tesis ederek kendi aramızda üçüncü faktörü oluşturuyoruz: Üst Olanı. Bu ruhtur, bu ifşa ettiğimiz Yaradandır. Bu herhangi bir yerde değil tam olarak aramızdaki orta çizginin formunda yatan Üst Dünyadır.

01.05.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden ‘Ortak Garanti’

Onlar Garantör Olmaya Hazır Olana Yardım Ettiler

Tora’nın (Işığın), ıslahın metodunun verilmesi koşulu, ancak kişinin karşılıklı garantiye hazır olma durumunda gerçekleşir.

Genel anlamda Tora Islah Eden Işıktır ve kişiye garantör olma derecesine göre yardımcı olur. Diğer bir ifade ile kişinin diğerleri ile bağ kurmasına yani diğerlerini sevmesine bağlı olarak kişinin üzerinde çalışır.

Eğer kişi bunun için hazır değilse Tora bu kişi için çalışmaz, ışıldamaz. Tüm bunlardan sonra Işık sadece kişinin diğerleri için bir şeyler yapma çabasına bir reaksiyon olarak gelir.

Bu prensip bir elektrik devresindeki dirence (Rezistansa) benzer. Ben ve diğeri arasındaki rezistansın büyüklüğüne bağlı olarak, Islah Eden Işık, Saran Işık ( Ohr MakifOM ) gelecektir.

Başka bir olasılık yoktur. Aramızda nefret fışkırıyor olabilir. İlişkimiz olumsuz (-), nötr (0) veya olumlu (+) olabilir, bu fark etmez. Bu ilişkiler öyle olacak ki iş yapılabilsin öyle ki dostlar çaba sarf edebilsinler.

Bunu yapmak için neyi edinmemiz gerektiğini öğrenmek için çalışmaya ihtiyacımız vardır. Aynı zamanda etkinliklerin sıralamasını belirleyecek olan gruba ihtiyacımız vardır.

Öyleyse, Islah Eden Işığa aynı zamanda bizi etkileyen Tora denir. Ve bu Işık bizlerin üzerinde rezistansı (direnci ) oluşturan, kötü eğilim vasıtasıyla içsel arınmanın izleniminin arka planına bağlı olarak işler.

01.05.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden , ‘Karşılıklı Garanti’

Mutluluk Nedir?

Soru: Mutlu olmak için doğduk; bunun için çabalıyoruz. Ancak içinde yaşadığımız sistem egoistik. ‘Amerikan Rüyası’ toplumumuzda abartılmıştı. İşin özü, bu edinilemez zira buna erişmek için para kazanmamız lazım. Para kazanmak için çalışmamız lazım, işin kökünde çalışmak ta kölelik. Diğer bir ifade ile mutlu olmak için köleler haline geldik. Aslında, mutlu değiliz.

İnsanlık bu yetiştirilişi ortadan kaldırabilir mi ve bunsuz mutlu olabilir mi? Mutluluk konumunu nasıl tanımlarsınız?

Cevap: Bence mutluluk ancak dengeye ulaştığımızda mümkündür. İnsanlar kendi aralarında ortak birleşme inşa ettiklerinde, kendilerini doğru bir sosyal çevrenin içinde hissettikleri zaman tüm sorunlar yok olacaktır. Toplumumuz dengeyi teşvik ve tesis ettikten sonra insanlar kendilerini içsel ve dışsal sükûnet durumunda sanki su gibi akıyorlarmış gibi hissedeceklerdir. Bu durum onların içerisinde kesin mutluluk noktasını tahrik eder.

Başka bir değişle, mutluluk kendimizi egoistçe bir sonraki an ne olacağını düşünmeden, etrafta başkalarının sırtından kazanıp mutlu olan egoistler de var iken, kendimizi tatmin etmekten doğan bir haz değildir.

Mutluluk hissiyatı birliğin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Mutluluk denge hissiyatından kaynaklanır, sağlıklı bir organizmanın tüm fonksiyonları dengede olduğu zaman sağlıklı olması gibi. Aynı belirtiyi göz önüne alırsak, insan toplumu doğanın örneklerini takip etmeli ve aynı duruma erişmek için arzu duymalıdır. O zaman hayatımızın amacını gerçekleştireceğiz. Bu durumun içerisinde var olmak ta mutluluktur.

07.04.2013 Tarihli TV Programından ‘Gelecek İçin İlaç’

Düşüncelerin Etkisini Ölçebilir miyiz?

Soru: 10 veya daha fazla kişi, hasta olan birisi hakkında olumlu düşünürse bunun hastanın üzerinde bir etkisi olur mu?

Cevap: Evet, fakat böyle etkisi gerçekten kuvvetli olarak belli ve ölçülebilecek şekilde olacak on kişiyi nerede bulacaksınız?

Ben buna benzer çalışmaları bütün dünyadaki değişik yerlerde, devlet tarafından finanse edilen Amerika’lı bir profesör tanıyordum. Çoğunluğun etkisi hakkında benzer fikirlere sahip dünyanın değişik yerlerindeki kişiler ile birlikte altmışa yakın çalışma sürdürmüştür. Fakat dürüst olursam onun elde ettiği sonuçlar ile ilgili değildim. Gerçek bir sonuca burada ulaşmanın pek mümkün olamayacağını düşünüyorum. İstatistiksel bir veri dışında başka bir şey ortada yoktur. Bu olayın tesirini nasıl ölçebiliriz, bu kendini nasıl belli eder, iyi mi yoksa kötü şekilde mi?

Herhangi bir bağı keşfetmek mümkün değildir; nitekim sıradan bir insan böyle bir etkiyi keşfedemez ve bununla çalışma yapamaz, ölçemez veya mukayese edemez. Bu yalnızca kişinin üyesi olduğu grubun üyeleri ile birlikte çalışma yaptığı ve derece derece ortak bir hissiyat ”organ” geliştirme seviyesinde, yeni nitelikleri ve yeni ortak özellikleri hissedebilir ise mümkündür. Aralarında oluşan bağ, aralarındaki herhangi birisini etkileyebilir. O zaman bu grup dedektör (ortaya çıkaran) haline gelir.

Soru: Aile hakkında ne düşünüyorsunuz? Doğal bağları ile bir aileye grup denilebilir mi, yoksa bu yeterli değil midir?

Cevap: Şayet bir aile üyesi hasta ise, diğer aile üyeleri de kendilerini tabii ki kötü hissederler. Bu ortak bir bilgidir ve doktorlar bunu bilir ve anlarlar. Bunun yanı sıra, onlar buna enerji seviyesinde yayılmış bir kanser derler.

Etrafımıza baktığımızda, görürüz ki, ev hayvanları da örneğin, aynı şekilde, dertlerden sahipleri gibi ızdırap hissederler. Eğer hayvan sahibi bunalımda ise, kedisi veya köpeği de aynı dertten ızdırap duyar ki, aslında hayvanlar normalde depresyon sıkıntısını yaşamazlar. Bu demektir ki, hastalık enerji seviyesinde diğerine geçmiş, yönlendirilmiştir.

7.4.2013 tarihli Kab TV’den, ”Geleceğin İlacı”

Dünyaya Işığı İleten Bir Zincir

Bizler tüm manevi bilgiyi yukarıdan, Kabalistler’in ruhlarının zincirinden elde ediyoruz. Bu seviyelerin sırası değişmez. Adam ha Rişon’dan (ilk insan), Üst Güç’ü  ilk keşfeden  kişiden başlar. Bu zincir ondan başlar ve yukarıdan aşağıya koni şeklinde, bütün insanlığın bununla birleşip Yaradan’ı ifşa edişine kadar  alçalır.

Bu şekilde Üst Işık, yüksek bilgelik, ıslah eden Işık, duanın yükselişi, MAN (Mayin Nukvay-Dua), ve onlar için karşılık, MAD (Mayin Duhran), buradan gelir. Herşey iletilir ve yalnızca bu zincir sayesinde, bir sistem içinde birbirimize bağlı olduğumuz için alçalır.

Bu şekilde, yüce Kabalistler’in bize bıraktığı manevi mirasa sadık kalarak, onlara da Yaradan’a duyduğumuz saygı  ile yaklaşmalıyız-aynı derece ve belki de daha fazla. En önemlisi de, kitaplar (yazarlar Hohma [erdemlik] ışığının kaynağıdır ve kitaplar da onların bize bıraktığı iletişim aracıdır) ve yazarlar ile bir olmaktır.

Kişi eğer bu kaynaklara karşı önem ve değer hissiyatını kendi içinde geliştirirse, o zaman doğal olarak, onlara karşı ilgisi uyanır ve onlara daha çok yakınlaşır. Kişi bu yüce Kabalistler’e saygı duymaya başlar ve onların yazdıkları ile bağ kurar ve onların yardımı ile Yaradan ile bir olmaya ulaşır.

 28.4.2013 tarihli Kabala  sabah  dersinin 4. bölümünden, Şamati  #25  

Aile Evine Geriye Dönme Sevinci

Üç seviye vardır: yaratılanın yaratılıştan sonraki ilk seviyesi, bu ıslahın süreci ve ıslahın son seviyesi. Bu seviyeler yalnızca manevi dünyaya erişen kişiye göre vardır; fakat bizler aslında Eyn Sof‘un (sonsuzluk) Malhut‘unda, yalnızca Yaradan’ı edinen yaratılanın arzusunda varız.

Yaratılan derece derece değişip, Yaradan ile form eşitliğine eriştiğinde edinim başarılı olur. Form eşitliği seviyesine göre, kişi Yaradan’ı  her seferinde daha da derinden, O’na bütün nitelikleri ve hareketleriyle eşit olduğunda edinir. Bu şekilde O’nun yarattıklarına iyi şeyler yapmak üzere kişi Yaratılış düşüncesini tamamlar.

Böylece, alma arzusu öyle bir derecede gelişir ki, anlamaya başlar ve varlığını hissetmeye sorarak başlar: ”Kim beni yarattı ve ne sebeple varım?” Kişinin bütün düşünceleri ve hareketleri yalnızca form eşitliği edinimini amaçlamalıdır ve ona doğum veren BİRİ  ifşa edilerek  O’na odaklanılmalıdır. Nitekim bizler yaratılışın gayesini tamamlamaya erişiriz.

Temel olan şey, üzerimde işlevini gören Yaradan’ın hareketlerini nasıl kabul edeceğimi devamlı düşünmektir. Benim her şeyi O’ndan başkası yok‘tan geliyormuş gibi kabul etmem gerekir ve O’ndan başka bir şey yoktur ve her şeyin Yaradan’ın elinde olduğunu anlamak ve   ”eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir,” şeklinde karar vermek ki, her şeyi yapan bir kök ile bir anlaşmaya varmaya ve bir olmaya ulaşalım.

Böyle bir davranışın belirtisi sevinçtir. Bunun tamamlanışı, bütün yaratılmış olanı ortak bir köke getirme arzusu içinde yalnızca bağ ile olur.

 Sabah dersine hazırlıktan, 14.4.2013