Category Archives: Maneviyat

Ülkenize Gidin

thumbs_Laitman_421_01bBaal HaSulam, “Ülkenin Mirası”: İsrail, kendi ülkelerine hepsi bir araya toplanana kadar geriye dönmeyecektir.

Ülke (Eretz) arzu (Ratzon) ile alakalıdır. Bizler “İsrail ülkesini”, yani amacımızın Yaradan’a doğru olduğu özel bir arzuyu edinmek isteriz. Yaşar-El (Yaradan’a doğru). Bu demektir ki, bizler arzumuzu ihsan etmek için Yaradan’a odaklamalıyız. Bu da bizlerin kendimizi diğerlerinin sevgisine odakladığımız zaman ifade edilir.

Bütün bunların İsrail devletinin coğrafi konumu ile ne ilişkisi vardır?  Bu husus kökler ve dallar hakkında mıdır? Yahudi ulusu, İsrail ülkesi ve manevi topraklar arasında işleyen kanunlar ile birbirine uygun olduğu zaman yalnızca topraklarında yaşayabilir.

Bu demektir ki, benim arzularım Yaradan’a memnuniyet vermek üzerine odaklı ise, bu diğerlerine memnuniyet sunmayı, tüm İsrail’in dost olduğu kuralına ve dostların da birbirleri için karşılıklı sorumluluk hissiyatı içinde olduğu şeklinde  ifade edilir; nefret ettiğiniz şeyleri başkalarına yapmayınız; dostunuzu kendinizmiş gibi seviniz; tek adam ve tek kalp şeklinde vs.

Şayet ben bu konuya ilgi duyuyorsam bu demektir ki, Üst Işığın yardımı ile tüm arzularımı düzeltiyorum ve daha sonra da, bu yabancı arzuların içsel arzulara dönüştüğü anlamına gelir; bunlar kuru bir topraktansa, Yaşar-El arzusuna dönüşür. Daha sonra ben manevi İsrail ülkesine giriş yapar ve dünyasal anlamda da İsrail topraklarına ilgi duyarım.

İşte bu sebeptendir ki, Yaradan İbrahim’i Babil’den o zamanlardaki kenan topraklarına göndermişti. Orada kendisini düzeltmesi ve Yaşar-El’in doğru doğasını hissetmesi için. Bu, hem içsel çalışma hem de dünyasal hareketler hakkında idi. İbrahim’in öğrencilerinin aileleri, kendilerine ait olanları toplandılar, develeri, koyunları ve keçileri alarak o yere doğru gittiler. Bu geçiş, onların bağ çalışmasına istinaden, İbrahim’in onlara öğrettiklerine uygun şekilde olmuştu.

Dünyadaki insanlar kök ve dal uygunluk kuralını anlamazlar. Fakat bu Babil’de, dünyadaki tüm insanları dağılmış iken bile ifade edilmişti. Bir çok kabile ve etrafa yayılmış aileler olsa da, onlar ilk önce tek bir ulustu. Daha sonra aralarında ego patlaması yaşandı ve yayılmaya başladılar. Ayrışma işaretleri belirginleşti.

İnsanlar birbirleri ile bağ kurdular, birbirlerinden ayrıldılar ve nitekim gruplara ayrıştılar. Bu şekilde aslında Babil’i terk ettiler ve tüm dünyaya dağıldılar. İşte bu şekilde dünya ulusları oluştu. Onlar bencilce arzuları üzerinden şekillendiler. Bu da onların eşsizliğini ve kimin kimin ile anlaşabildiğini belirlemişti. Bugün bizler, bu şekilde her ulusun kendine has zihniyetleri, örf ve adetleri vs. olduğunu görüyoruz.

Buna ek olarak, hangi kabileye veya dağılmış aileye ait olurlarsa olsun, Kalp noktası olan Babil’den olan tüm insanlar İbrahim’in etrafında bir araya gelmişlerdi. İbrahim’in yaymış olduğu mesajı duyduklarında, kök ve dal kuralına uygun şekilde kenan topraklara doğru yönelmiş bu gruba ait olmak istediklerini hissetmişlerdi.

Kalan diğer insanlar ise niçin değişik yerlere ilgi duyduklarını bilemediler. Bugün de bu aynı şekildedir : Kişi yaşamına her şeyi gönderenin ve o veya bu yöne doğru rehberlik edenin bir şekilde Yaradan’ın olduğunu hissetmez. Her şeyin bir şans eseri, nedensiz olduğu bize gözükür. Aslında doğada hiçbir şey tesadüfen değildir. Sadece nedenler bizlerden gizlidir.

Diğer yandan, İbrahim’in grubu kesin bir emir almıştır : “Ülkenize gidiniz.” Başka bir deyişle, öğrenciler manevi kök ve dünyasal dal arasındaki bağı çok kesin bir şekilde hissetmişlerdir. Onlar kenan seviyesi içindeydiler ve bu nedenle kenan ülkesine eriştiler.

Daha sonra birbirlerine daha çok güçlü şekilde, “Yakup’un evi” seviyesine erişinceye dek, yani küçükteki (Katnut) birlik anlamında bağlandılar. Ardından onlar ek içsel gayret eksikliklerini keşfettiler. Kısaca çalışma için gereken ek kaynak eksikliğini yaşadılar.

Nitekim onların bencilce arzuları, yani Mısır’daki sürgün adı verilen şey büyümeye başladı. Bu içsel süreç, dışsal sürece eşlik etti: Onlar Mısır’a düştüler. Onlar orada içsel seviyelerine göre değişik tecrübeler edindiler: 7 senelik tokluk, 7 senelik açlık, Mısır musibetleri aslında içsel seviyelerin dışsal seviyeler ile paralel şekilde bütünleşmeleri olmaksızın gerçekleşmişti.

Bizler bu bağı aydınlatamayız; bu nedenle, belli bir paraleli de aramanın bir anlamı yoktur. Manevi anlamdaki Mısır’dan çıkışta, örneğin, tüm Mısır, yani bencilce arzular bütünüyle düşmüştü. Sonuçta, İsrail çocukları büyük egolarından kırılarak ayrıldılar. Bu aralarında vardı ve tüm çabalarına rağmen bağlanmaları ancak bunun üzerine yükselecek fırsatları olana kadar mümkün olmamıştı. Genel anlamda konuşursak, bu bağ ancak ego ile veya egonun içinde değil, egonun üzerine yükselmiş iken mümkün idi.

Fakat dünyasal anlamda farklı bir şey meydana geldi. İsrail çocukları ayrıldıktan hemen sonra Mısır düşmemişti. Sonuçta, hakkında hiçbir şey manevi olmamasına rağmen, bu dünya mevcudiyetini sürdürmektedir. İşte Mısır’ın manevi yıkımı ve manevi dalı arasında olan ilişkilendirme eksikliğinin nedeni buradan kaynaklanır.

Bizler aramızdaki gerçeği manevi seviyede inşa ederiz. Beş duyumuz ile algıladığımız dünyasal seviye ise aynı şekilde kalır. Bunun içinde manevi bir içerik yoktur ve bunun manevi olaylara göre terk edilmiş hale gelmesi gerekmez. İçsel seviyelerimizde yok edilmiş olsa da, dünyasal Mısır aynı yerinde kalır ve işte bu şekilde seviyeler arasındaki fark ifşa olur.

Denilir ki, manevi kökün dünyasal dala dokunması gerekir. Fakat yalnızca dokunması. Bunun içinde kıyafetlenmiş değildir ve bunun içinde işlevini de sürdürmez.

Baal HaSulam’ın yazılarından, 30.4.2014 tarihli Kabala dersinin 5. bölümünden

Toplantı Evi (Sinagog) ve Çalışma Evi (Beyt Midraş)

thumbs_Laitman_501Toplantı Evi (Beyt Kneset-sinagog) ve Çalışma Evi (Beyt Midraş-talep) insanın kendi içindeki soruları, açıklamaları, arzuları ve düşünceleri sığdırdığı basamaklardır. Toplantı evi, amaca bütünüyle başarı ile erişmek için çaba harcanılan bir yerdir. Amud‘un (sütun) yanında, orta çizgide,  dua etmenin denendiği bir yerdir. Çalışma evi  ise, daha da yüksek bir basamak olup, 2 basamakmış gibidir: Endişe içinde geri dönüş ve sevgi içinde geri dönüş.

Bizler başında ihsan etme kuvvetini edinir ve ardından da hemen bu kuvvetler ile, ihsan etmek adına almak üzerinde çalışmayı yapabiliriz. Toplantı Evi, benim tüm kuvvetleri bir araya getirip, talepte bulunduğum ve ihsan etme niteliğine erişmeyi başardığım yerdir. Aynı zamanda, Çalışma Evi (Midraş-talep) ise, benim Hasadim Işığı içinde Hohma Işığını talep etmeye ve ifşa etmeye başladığım yerdir.

Zorluk Seviyelerini Tırmanmak

thumbs_Laitman_703_01Soru: Gruptaki bağ problemlerinin üstesinden gelebilmek için büyük çaba sarf ettim ve başardığımı düşündüm. Ama sonra keşfettim ki, aslında bütün problemler daha ince ve tespit edilmesi zor hale gelmiş. Zamanla bu tür çalışmaya alışmalıyım değil mi?

Cevap: Kişi, her verilen anda aslında “yeni” durumdadır. Ve böylece her yeni anda atalarına dayanan puta tapan köklerini keşfeder. Burası, kişinin yeni seviyesinin başladığı yerdir. Kişi keşfeder ki, egoizm ve alma arzusu içindedir. Herkesten nefret eder ve kendisini gerçek bir ihsan etmeye getiremez. İhsan etmek için almaya yeteneği varsa da ihsan etmek için ihsan etmeye yoktur.

Bu, ıslah olmamış koşuldan kaynaklanır. Kişi, ihsan etmenin doğru formu olan “inanç”a yakınlaşabilmek için doğru desteği, kendi kişisel çıkarlarının üzerinde organize etmek zorundadır. Kişi, bunun mümkün olup olmadığını öğrenmek zorundadır.

Grup içinde farklı eylemler yapabilir ve eylemleri yerine getiren Saran Işığı uyandırabiliriz. Etrafımızda saran ışığı çekmeyen eylemler de vardır. Aksine, bu eylemler yukarıdan herhangi bir aydınlanma getirmezler. Bu nedenle, bu eylemleri büyük grup içinde yapmak, herhangi bir sonuç doğurmaz.

Islah aracı olarak ifşa olması gereken saran ışığı çektiğimiz, grup içindeki eylemler de vardır. Bu araç, henüz ıslah olmamıştır ama ıslaha odaklanmıştır. Bu, çalışıldığı, denendiği, bu uğurda terlendiği, süreç içinde çaba gösterildiği anlamına gelir. Bu çabaların karşılığı olarak, ışık işler… Ve her şey buna bağlıdır…

Bir alışkanlık, kasıtlı olarak sistemimize tanıtılan özel bir melek ve güçtür. Çünkü aslında bir alışkanlık gerçekte var olmaz. O, enerji almazsa aniden çalışmayı durduran bir tür elektrik sistemi gibidir. Elektrik daha önce vardı ama şimdi yok diye üzülemeyiz. Her an, yeniden başlamak zorundayız. Bu nedenle her koşul kendi gücüne ve kendi meleğine sahip olmadıkça alışkanlık denen şey de olmaz.

Bir kez bunun üstesinden geldiğimizde bu içimizde kaydedilir. Sistem zaten vardır ve işlemektedir ama bozuk sistem daha çok ortaya çıktıkça buna dikkat etmek zorundayız. Aslında bu aynı sistemdir sadece şeyleri bize daha yüksek çözünürlükte ve derinden görmemizi sağlar.

Her sabah kalkmak ve derse girmek için artık kendimle savaşmıyorum. Bunu yıllardır yapıyorum. Ama sonra yeni engeller görünür ve orada daha büyük bir kalp sertleşmesi vardır ve birden daha önce hiç yapmadığım şekilde derste uyuyakalırım…

Bizler sürekli karmaşıklık seviyesi artan seviyelere yükseliyoruz. Ama alışkanlık yoktur; Yaradan ile ilişkimizin her anı tamamen yenidir ve koşullar değişir. “O’ndan başkası olmadığı”nı keşfetmek ve buna göre devam etmek zorundayız. Bu, demektir ki, çok kısa ve etkili eylemlerle “yapışma”ya ulaşmalıyız.

Bu maddesel dünyada bu eylemler tüm dünyayı içerir. Birbirimize bağlanmamızı zorunlu kılan bu eylemler, aslında sadece birkaç eylemdir. Biz ilerledikçe, bu eylemler daha da netleşir.

“Kutsal ve Kutsanmış” (Kadoş Barukh Hu) yerine; “Yaradan”, onun on kutsal isimleri (ADNI, HaVaYah Elokim, vs), ihsan etme gücü, inancın gücü vardır. Çok basit kavramlar: Bina’nın Garı, Bina’nın ZAT’ı… Her şeyi, en özlü tanımına getirmeyi denemek zorundayız.

20.04.2013 Günlük Kabala Dersi Birinci Bölüm Rabaş Yazıları

Pesah Sederi: Dünya Ruhunun Doğum Emri

thumbs_laitman_540Matsa “Bina ekmeği”nin yendiği seviyeyi sembolize eder. Bu da Bina, ihsan etme seviyesinden gelir. Hala Malhut seviyesinde olmamıza ve yükselebilmekten yoksun olmamıza rağmen, mümkün olduğu kadar fazla şekilde ihsan etme hareketlerini uygulamayı ve birbirimiz ile bağ kurmayı denemeliyiz.

Bizler başarılı olamayacağımızı kesin olarak bilsek de, bu fark etmez. Bizler yine de bu hareketleri devam ettirmeliyiz çünkü o hareketler üst ışığı bize doğru çeker ve ardından bizim ”kurtuluş” dediğimiz ışık hareketini uygular.

İnsanın bu dünyadan çıkışı yani bencilce alma niteliğinden, egosundan, pragmatik bilgiden çıkışı muntazam şekilde değil, seviyelerin sırasına göre olur. Bu bütünüyle karanlıkta ve acele olan doğum sürecine benzer. Doğum esnasında ceninin baş aşağıya dönmesi, bir dünyadan diğer dünyaya geçmesi gerekir: annesinin içinden, kendi içsel seviyesine, dışsal dünyaya.

Bizim ruhumuz da kesinlikle aynı şekilde doğmuştur. İşte bu yüzdendir ki, başka hiç bir bayramın, bayram ziyafeti esnasında bu kadar kesin hareketler sırası yoktur. Genelde bizler yemeği ve şarabı kutsarız. Fakat Pesah yemeğinin (ibranicede seder) katiyetle uygulanması gereken bir sırası vardır. Çünkü insanın egosundan, dünyamızdan çıkışı budur. Nitekim manevi dünyanın algılanışını edinmek, daha yüksek bir boyut yani manevi doğum olarak nitelendirilen şey, bahsedilen genel kurallara göre gerçekleşmez.

Arzular çoğunlukla seviyelerin sırasına göre büyür: küçük seviyenin iki safhası (Katnut, Alef ve Bet), büyük seviyenin iki safhası (Gadlut, Alef ve Bet), birbirini takip eden içsel ve dışsal seviyeler ve yine yeniden: içsel ve dışsal. Yani başka bir deyişle, arzular ve Işık kademe kademe büyür.

Fakat doğum esnasında her şey sanki “yanlışmış” gibi, başka türlü şekilde meydana geliyormuş gibi gözükür. İşte bu sebepten dolayı Pesah yemeğine ”Seder” (sıra) adı verilir; bu özel bir sıra olup, ardışık büyüme kuralına göre değil, seviyelere göre tekabül eder.

“Mısır’dan çıkış” esnasında bizim şimdi deneyimlediğimiz seviye, bizim doğumumuzdur. Daha sonra doğmuş olan ruh büyümeye devam eder fakat gerçek bir “devrim” bu seviyede gerçekleşir. İşte bu yüzden Pesah yemeğinin bütünüyle sırası: “Kiduş” (kutsamak), “Urhats” (ellerin yıkanması), “Karpas” (yeşilliklerin tuzlu suya batırılması), “Yahats” (Matsa‘nın bölünmesi), “Magid” (Mısır’dan çıkışın hikayesi) ve devamı genel sıraya ilişkin şekilde, Işıklar ve arzuların karşılıklı ilişkilendirilmesi ile gerçekleşmez. Onlar büyümeye devam etmelilerdir.

Bu sebeple Mısır’da olunsa bile, bencilce arzularla, birbirimize karşı bencilce tavırlar içinde olsak ve kendimizi düşünsek bile (sonuçta  Firavun sizi yönetiyorsa), Firavun’un tüm gücüne rağmen, bunun üzerine yükselmek için elimizden gelen her hareketi yapmayı denemeli ve aramızdaki yeni bağı bulmamız gerekir. Mısır’ın dışında var olan bir bağı bulmamız gerekir. Bu gelecekteki kurtarılmaya doğru ayarı yapmak demektir.

18.4.2011 tarihli sabah dersinin 1.bölümünden, ”Bu Yehuda için”

Manevi Yükseliş İçin Bir Kadeh Şarap

thumbs_laitman_547_06Soru: Bizler bayramlar esnasında niçin şarap içiyoruz? Özellikle de Pesah (hamursuz) bayramı zamanında yemekte dört kadeh şarap içmek.

Cevap: Şarap bayramlar esnasında bizlere yukarıdan aşağıya gelen, bizlerin belli bir yükselişe erişmesini sağlayan, edinilen Işığı (Hohma) sembolize eder.

Şarap yalnızca bir sevinç sembolü değildir. Aksine bu bizlerin sabit bir şekilde bağımızı artırmamıza ve üst manevi dünyanın ifşasına yaklaşmamıza ilişkin bir kanıttır.

Bizler Kızıldeniz adı verilen seviyeye erişir erişmez, karşılıklı kopuştan, karşılıklı bağa yükseliriz. Aramızda üst dünya adı verilen yeni ve faydalı ilişkileri ifşa etmiş oluruz.

Aramızdaki iyi bağı inşa edebilmek için dört kademeden geçmemiz gerekir. Bunlar Pesah yemeklerinde geleneksel olarak içtiğimiz dört şarap kadehi ile sembolize edilir.

Israil Radyo Programından, kanal 103FM, 15.3.2015 

Hepimiz Birbirimize Bağlıyız

thumbs_laitman_553Soru: Yaşadığımız tüm problemlerin bir nedeni var mı?

Cevap : Eğer eşimizle, çocuklarımızla, komşularımızla, işde, hatta kendi içimizde çatışmalarımız varsa bu, Firavun denilen egonun bizi yönettiği anlamına gelmektedir.

Soru:  Ama, Tora’nın anlatmış olduğu Mısır’daki esaret, sadece çok eski zamanlarda yaşanmış ve çok uzun süre önce de tamamlanmıştı.

Cevap: Firavun bizleri her zaman yönetir, hatta şimdi bile. Tora’da anlatılan olaylar belli bir zamana ait tarihsel hikayeler değillerdir. Bizler hâlâ aynı egonun, bizlere normal bir hayat yaşamamıza engel olan egoistik doğamızın boyunduruğu altındayız.

Günümüzde özel bir dünyada ve özel bir zamanda yaşıyoruz. Hepimiz, tek bir ağa bağlı entegre bir dünyada, entegre bir ekonomide ve birbirine bağımlı bir şekilde yaşıyoruz. Eğer uluslararası toplumlar belli bir ülkeye karşı  bazı yaptırımları uygulamaya alırsa, o ülke ile bağlantılarını keserlerse, örnek olarak İran gibi, herkes diğer herkese bağlı olduğundan dolayı o ülke batar.

Bu bizlere, herkesin birbirine bağlı olduğu, ne tarz entegre bir dünya içinde yaşamakta olduğumuzu gösterir. Eğer bu birbirine bağımlı dünyada iyi ilişkileri korumazsak, kendimize zarar vermiş oluruz.

Bu yüzden, tüm uluslar, tüm ülkeler, bir ülke içindeki siyasi partiler arasındaki ilişkileri onarmayı başaramazsak, en basitinden kendi kendimizi yok etmiş olacağız. Doğanın genel kanununa ters bir şekilde hareket edersek hiçbir şey bize yardımcı olamaz.

Soru: Ama hepimizin birbirimizle iyi geçinmediği gerçeği var ve bizler hâlâ yaşamaya da devam ediyoruz.

Cevap: Bu yüzleşmenin bir sınırı vardır. Ne kadar daha fazla büyüyebilir ve devam edebilir. Bu yüzleşmelerin nedeni bizleri sadece kendimiz hakkında düşünmemize zorlayan kendi doğamızdır. Ancak kişi kendi iyiliğinin ve refahının diğer herkese bağımlı olduğunu anlamaz. Aptal egomuz böyle ilkel bir şekilde işler. İnsanlar, diğerleri ile iyi ilişkiler kurarak, aramızda bağ kurarsak bundan sadece faydalanacağımızı anlayamazlar.

Soru: Görünen o ki, tam tersine eski zamanlardaki ilkel toplumlarda, insanlar daha fazla bağlantılıydılar ve bizler geliştikçe birbirimizden daha da uzağa düşüyoruz.

Cevap: Eski toplulukları ilkel olarak değerlendirmeyiniz. Onlar birbirlerine bağımlı olduklarının farkına varmışlardı ve birbirlerine bağlıydılar da ve bu bağlar olmadan da hayatta kalamazlardı.

Modern toplumun problemi şu ki, teknolojik gelişmeler neticesinde bizler oldukça yüksek bir seviyeye ulaştık ve görünen o ki, birbirimizden bağımsız bir şekilde yaşayabiliyoruz ve herkes de kendini cep telefonu ve bilgisayarı ile evine kilitleyerek hiçkimseyi görmek dahi istemiyor. Buradaki ana nokta kişi kendisine dokunulmasını istemiyor.

Aramızdaki bu bağlantının eksikliği ya da negatif bağlantılar, egomuz yani Firavun olarak adlandırılır. Diğer hiçkimseyi gözönüne almak istemeyiz ve birbirine bağımlı karşılıklı bir ağ içerisinde olduğumuzu anlamayız ve bu özellikle İsrail halkı için geçerlidir. Bizler, birbirimize her zaman bu ölçeğe göre değer vermeliyiz: diğerlerine karşı olmamızın ya da onları destekliyor olmamızın derecesine göre.

Tüm Torasadece, Tora’nın çok büyük bir kuralı olan “Dostunu kendin gibi sev” ile ilgilidir. Bu kural herşeyi içinde barındırır ve doğru birliğe ulaşmak dışında da başka birşey yoktur.

İsrail Radyo Program’ından  103FM, 15/03/15

Kabala Bilgeliği Hakkındaki Eski Efsanelerin Bitişi

thumbs_Laitman_703_04Soru: Etrafımdaki arkadaşlarım bana Kabala bilgeliğini çalışmanın tehlikeli olduğunu söylediler çünkü delirebilirmişim. Bu çalışmanın tehlikeli olduğu ve çalışırken kişinin dikkatli olması gerektiği doğru mudur?

Cevap: Kabala bilgeliği’ni çalışmak için ana metinlerden olan “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”’de şöyle yazılıdır, Kabalistler bilerek Kabala bilgeliği’ni çalışmanın tehlikeli olduğu dedikodusunu yaydılar çünkü insanların gelip onu çalışmasını istemiyorlardı. Ve bu sayede BetAmikdaş’ın (Tapınak) yıkılmasından günümüze kadar Kabala bilgeliği gizlenmiş olundu.

Bunun bu şekilde olması gerekiyordu, çünkü insanlığın gelişmesi ve İsrail halkının sürgünden geçmesi gerekiyordu. Sürgün aynı zamanda, Kabala bilgeliğinden, sistemin bilgisinden de ayrı kalınması ve karanlığa düşülmesi anlamına geliyordu. Bu yüzden 2000 yıl boyunca karanlıktaydık ve Kabala bilgeliği hakkındaki bu efsane de bu süre boyunca varoldu. Fakat bu efsane Kabalistlerin kendileri tarafından, zamanı gelene kadar insanları bu bilgelikten uzak tutmak için yayılmıştı.

Ve günümüzde her şey tamamen tersi durumundadır. Tıpkı tüm dünyamızın dünüşmüş olduğu gibi, Kabala bilgeliğine de olan bakış açısı değişmiştir. Kabalistler şunu yazmışlardır, günümüzden itibaren artık herkes Kabala bilgeliğini keşfetmek zorundadır ve İsrail halkına da neler verdiğini görmelidirler. Bunun nedeni, artık problemlerimizi çözemiyoruz aynı zamanda onsuz da artık daha fazla var olamayacağız.

Yani artık korkacak birşey yok. Kitabı açıp, çalışabiliriz ve hem kadınlar hem erkekler için başlangıç düzeyine uygun bir çok kitap mevcut.

Soru: Yani, insanlık son zamanlarda artık Kabala’nın  herkes tarafından çalışabilineceği bir seviyeye mi erişti? Eskiden bu şekilde değildi ve hatta çalışma hakkında bazı yasaklamalar vardı. Ancak, günümüzde insanlık kendini çıkmaz bir sokakta buldu ve bundan tek çıkış noktası bu sınırlamaların ötesindeki yaşamı öğrenmekten geçiyor.

Cevap: Özellikle bize Kabala bilgeliği çalışmasından ifşa olan ve bizleri şu anda içinde bulunduğumuz çıkmaz sokaktan  dışarı çıkaran da aynı çıkıştır.

Soru: “Yaşamın sınırlarının ötesinde” ile ne demek istiyorsunuz?

Cevap: Bu bizim bozulmuşluğumuzun ötesindeki, düzeltilmiş dünyadaki yaşamdır. Dünya daha önceden belirlenmiş kanunlara göre işlemeye devam etmektedir ve bizim bakış açımızdan başka hiçbir şey değişmemiştir. Kabala bilgeliği bizlere, aramızdaki kuvvetleri ve aramızdaki bağlara ait ağı ne şekilde yönetmemiz gerektiğini ve bu sayede herkesin birbirine doğru bir şekilde bağlanabilmesini açıklamaktadır.

Bu şekilde bir uyuma, birliğe, aramızdaki ilişkilerde ulaşırız ve burada, aramızda eşsiz bir kuvvet keşfederiz ve bu da sadece bedenlerimizdeki bu yaşamın üstüne yükselmemiz uğruna bizlere yardımcı olur. Yaşamı daha üst bir seviyede hissetmeye başlarız ve bu sayede bu dünyanın, bu yaşamın sınırlarının ötesine  geçmiş oluruz.

Soru: Bunun için kişinin büyük bir bilge olması gerekmiyor mu?

Cevap: Bu herkesin erişimine açıktır. Evlerimizde buzdolabı, fırın, mikrodalga var. Bunların nasıl çalıştıklarını biliyor musunuz? Bilmiyor olsanız da, bu sizin onları kullanmanıza engel değil.

Aynı şekilde bu metodu yaratan bilge Kabalistler vardı, tıpkı mikrodalga gibi. Ve aynı zamanda normal insanlar var, sadece onu nasıl kullanmaları gerektiğini bilmeleri yeterli olan. Herkes bir dereceye kadar öğrenmelidir, tıpkı bir mikrodalganın nasıl çalıştığını bilmemize olan ihitiyaç gibi, hangi düğmelere basmamız gerektiği ve derecelerini nasıl değiştirmek gerektiği gibi.

İsrail Radyo Programı, 103FM, 15 / 02 /15

Manevi Dünya Nerede Bulunur?

thumbs_Laitman_729_02Manevi dünya tam buradadır ancak bir ruhunuz olmadığı sürece onu göremezsiniz. Eğer bir damla spermden gelişmiş olmasaydınız, bu dünyayı da hissetmiyor olacaktınız.

Ancak, fiziksel bedeniniz bu spermden geliştiğinden dolayı, bu dünyayı da onun sayesinde hissediyorsunuz. Aynı şey ruh ile de gerçekleşir, onun da bir annesi ve babası vardır.

Soru: Benim ruhum ve akrabalarım (babam, annem, kardeşlerim) arasında ne tür bir bağlantı mevcuttur?

Cevap: Tek bir ruhun olduğu bütün genel sistemde, bana daha yakın olan ve benden daha uzak olan parçalar vardır. Yakınlık ya da uzaklık, manevi dünyada bundan türer. Bu insanların özellikle benim ailem olup da diğerlerinin olmaması bir şans eseri değildir. Özellikle bu kadın ile evlenmiş olmam ve bu çocuklara sahip olmuş olmam da şans eseri değildir.

Tüm bunlar zaten yaratılmış ve sabitlenmiş olan genel sistemden türetilirler. Benimle ilgili olarak nelerin olacağı başlangıç noktasından itibaren bilinir, ben sadece bunları kendim için keşfetmiş olurum. Ancak tüm bu olaylar zaten potansiyelde, potansiyel güçler olarak mevcutturlar.

Radyo Programı,103 FM (Israel), 01/02/2015

Manevi Yükselişin Seviyeleri

thumbs_laitman_553Tora’nın haftalık bölümlerini (Peraşa) okurken genel resme odaklanmaya devam etmeyi denemeliyiz çünkü Tora bizlere geniş, kapsamlı ve bütün bir birliğe nasıl ulaşacağımızı söyler.

Birlik yolunda ego tekrar tekrar ve artarak ifşa olmakta ve ego büyüdükçe bizler de onun üzerinde artarak daha büyük bir birliğe olan ihtiyacı keşfetmiş oluyoruz.

Ego, bize karşı hareket eden yardımcımızdır ve bize karşı bir yardım olarak hizmet eder, ancak aynı zamanda ego tüm kusurları, eksiklikleri ve  içinde bulunduğumuz koşulların zehirli buharlarını ifşa eder.

Ego, insanların, duran, bitkisel ve hayvansal doğalarına doğru olan tüketici tutumlarında ifşa olur, fakat özellikle aramızdaki ilişkilerde. Kıskançlık, haset, otorite, ünlü olmak için can atma ve saygı bizlerin ana büyük problemleridir.

Bu yüzden, düzetmelerimizin amacı, kişiyi tek eşsiz bir sistemde, herkesle uyum içerisinde birlik ve bütünlük koşuluna getirmektir. Bu, Tora’nın, Işık’ın, bize verilen tüm kusurları düzeltmesinin nedenidir. Kusurlar, bizim onları tanımlamamızın derecesine göre düzeltilirler yani, bizim onları gördüğümüz şekle göre.

Kusurların üzerine aramızdaki daha büyük bir birleşme ve birlik için yükselerek, kutsal günler, haftanın günleri, Şabat ve Aybaşı (Roş Hodeş), dünyanın milletleri, Leviler, Kohenler, İsrailliler v.b. olarak adlandırılan seviyelere yükselmiş oluruz.

Bu seviyelerde, bir seviyede Kral Davut’un, sonrasında Kral Süleyman’ın ve sonra Musa’nın, Harun’un, Yusuf’un ve Yakub’un seviyesinde olarak manevi yükselişin tüm diğer destekleyici sütunlarını görmüş oluruz.

Bu seviyelerden geçen bir kişi olarak, kişi, mümkün olan en çok seviyede olarak, en alçak seviyeden en yüksek seviyeye doğru yükseldiğini hisseder. Kişi, tüm günleri, kutsal günleri v.b. deneyimliyor gibi görür. Bu destekleyen sütunların herbirinin koşullarının içine girer, onlara bağlanır ve tüm insanlık ile birleşir. En sonunda, tüm dünyayı içinde birleştirir ve insan Adam haline gelir, (Adam; İbranice “Domeh” kelime kökünden gelen – benzemek), yani Yaradan’a benzer.

Bu yüzden, hepimiz, önceden belirlenmiş bütünlüğe ulaşana kadar, Tora’nın bize gelişimimizin temel seviyeleri hakkında söylemiş olduğu herşeyi algılamamız gereklidir.

Soru: Yeni yıl (Roş Aşana) ile başlayan kutsal günlerin sırası ilerledikçe, kişinin hislerinde kalır ve sonrasında buna göre Nuh, İbrahim v.b. gibi mi devam eder?

Cevap: Herkes bunu kendi kişisel yolunda deneyimler.

Eğer, genel ruh, parçalara bölünmemiş olsaydı ve kendini belli bir amaç yolunda düzelten, özellikle bunun için olan tek bir ruh olsaydı o zaman tüm seviyelerden belli bir sırada geçiyor olurdu.

Ancak, bizler herbirimiz karşılıklı olarak bağlı olduğumuzdan ve sadece aramızdaki bağ ile düzeltilebileceğimizden, içimizde yine karşılıklı olarak birleşmiş olan tüm bu seviyelerden ve Tora’da İbrahim, İshak, Yakub olarak adlandırılan bu figürlerden, seviyelerden geçmemiz gereklidir.

Tüm bu figürler, Adam (Adem) olarak adlandırılan seviyeye ait, manevi seviyeler ve bu figürlerin içsel içerikleridir. Seviyelerin kendileri de Şabat, haftanın günleri, kutsal günler, aylar ve yıllar olarak adlandırılırlar.

Bu, duran, bitkisel ve hayvansal doğadan meydana gelmiş olan bir bütün sistemdir; her seferinde artarak daha büyük bir uyum edinerek,  integral bir bütünlükte gelişen tüm dünya.

KabTV’den  “Ölümsüz Kitabın Sırları” , 28/ 4/ 14

Sevgi Bu Dar Dünyayı Genişletir

thumbs_Laitman_724Soru: Dediniz ki, Kabala Bilgeliği Tora’nın içsel bölümüdür. Bu Kabala’nın dinle ilgili olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Kabala çalışması sayesinde, kişi gerçekliği algılamasını tamamen değiştirir ve kişi benzer konseptlere farklı bir yaklaşım göstermeye başlar. Tora, İçsel Işık kuvvetinin kullanılmasına atıfta bulunur, düzeltilmesine ve gerçekliğin mevcut algılanmasının üzerine yükselmeye.

Kişinin “Komşunu kendin gibi sev” koşuluna ulaşmasının gerçeği, kişiyi kendi sınırlı ve hapsolmuş dünyasından dışarı, geniş, sonsuz ve daha üst bir dünyaya çıkarır. Bu teknik, sadece psikolojik olarak kişinin kendini sakinleştirmesini değil, kişinin tamamen yeni bir dünyada yaşamaya başlamasını sağlar. Kişi, bir dünyadan diğerine hareket eder ve tüm dünya görüşünü ona tasvir etmekte olan algılama organlarını değiştirir.

Radyo Programından, Israil 103FM, 8/2/15