Category Archives: Kabala

Üst Güçler Nelerdir?

Soru: Üst güçler nelerdir? Bunlar melek mi, tanrı mı yoksa ruh mu?

Cevap: Kabala, kendi başınıza türetebileceğiniz ve sonuç çıkarabileceğiniz hiçbir şeyle aynı fikirde değildir. Bütün bunları reddeder ve böyle bir şeyin olmadığını iddia eder!

İki güçten oluşan bir dünya vardır: olumlu ve olumsuz, egoist ve özgecil. Maddesel düzeyde bu kuvvetler zıttır: artı-eksi, çekim-itiş, soğuk-sıcak vb.

İnsan seviyesinde,  bunlar çekicilik ve sevgi ya da reddediş ve nefret ile ifade edilirler. Sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar tüm yaratılışın yapısı bu iki kuvvetten oluşur. Sadece onlar vardır.

Olumlu güç, çekim, doldurma ve ihsan etme gücü Yaradan’ın gücü olarak adlandırılır ve O’ndan kaynaklanır.

Olumsuz güç, sonsuzluk dünyasında pozitif gücün yanında belirir ve onun zıddından doğar. Ve bu iki güç tüm evreni yukarıdan aşağıya doğru, bizim dünyamıza kadar, beş dünyanın hepsini şekillendirir. Ve sonda, en altta olan bizler, olumsuz gücü almalı ve onu olumlu güce benzer olacak şekilde dönüştürmeliyiz. Misyonumuz budur.

Temiz Bir Ruh İçin Temiz Giysiler

Geçmişteki yüklerden arınmanın hazzını duymuyorsak, o zaman gerçekten arınmak da istemiyoruzdur. Nihayetinde, bizler hala Yaradan’a ait olmayan, ihsan etmeye ait olmayan hazlara özlem duyuyoruz, daha doğrusu egoistçe doldurulmak istiyoruz.

Kendi iyiliğimiz için almaktan, egoist niyetten kurtulmaya arınma çalışması denir. Bunu yapmak için, sanki suya girer gibi üst ışığa atlamalıyım ve kendimi tamamen onun içine sokmalıyım ki, ışık üzerimde etki etsin ve beni arındırsın.

Her yeni derecede bu böyle olur. Yaradan’ın ediniminin derecelerine yükseldiğimizde, O’na yaklaştığımızda, her derece kendimizi arındırma çalışmasıyla başlar. Bu ilk aşamadır. Biz zaten üst ışıkla bağ içindeyken, ikinci aşama zaten kutsallıktır.

Ama önce egoizmimizden kurtulmamız, suya, denize dalar gibi üst ışık yardımıyla kendimizi arındırmamız gerekir. Bir kez arındıktan sonra temiz giysiler giyebiliriz yani kısıtlama, perde ve yansıyan ışık.

Yeni Bir Doğa Hissine Doğru

Kabala bilgeliği, hissetmediğimizden ama hissetmek istediğimizden ve hissetme fırsatına sahip olduğumuzdan bahseder. Kabala, bizi üst dünyanın algısına duyusal olarak tanıtmak için vardır.

İhsan etme, bağ ve karşılıklılık niteliklerinin hüküm sürdüğü bu üst dünya, sadece reddetme, kendi için alma niteliklerinin ve benim için iyi ve hoş olan her şeyin bir birinden çekici olduğu dünyamızın tam tersidir. Üstelik tüm bunlar dünyamızın her nesnesine gömülüdür ve otomatik ve içgüdüsel olarak gerçekleşir.

Bu yüzden dünyamızdaki tüm arzular egoist, üst dünyanın tüm arzuları özgecildir.

Ve burada bizim anlamamız gereken şey doğamızdan nasıl çıkabileceğimizdir. Bu uzay gemisinin nasıl yükseldiğine benzer, önce dünyanın yer çekimini aşar, ikinci ve hatta üçüncü kozmik hızla yıldızlara uçar.

Bundan dolayı bunun kendimizle nasıl yapılabileceğini, egoizmimizin çekim alanının üzerine nasıl çıkabileceğimizi öğrenmeliyiz. Ve bu sadece Dünya değildir. Egoizm, bizi her yönden korkunç bir her şeyi bilme, her şeyi görme, anlayışımızın, duyumlarımızın ve farkındalığımızın tüm seviyelerinde çeker.

O tamamen içimizde çalışıyor. Biz onun içindeyiz. Bu acı meyveden nasıl kurtulabiliriz? Egoizmden çıkmak, hatta bunu anlamak, en azından teoride, yapılması gerekenler konusunda hemfikir olmak ve sonra pratikte nasıl uygulayabileceğimizi bulmak büyük bir problemdir.

Yolu biliyorum. Ama aynı zamanda, sözcükler dışında bir başkasına hiçbir şekilde yardım edemem. Çünkü herkesin hür iradesi vardır ve herkes bunun farkına varmalıdır. Kişi ancak bu şekilde kendini aşabilir ve Yaradan’a yapışabilir.

Bunu, çalışmanın yardımıyla ve belirli eylemlerle üst dünyanın kendimize çekilmesine neden olarak yapabiliriz. Birbirimize yardım edebiliriz. Ama bunların hepsi dış yardımdır. Aynı zamanda içseldir ama yine de dışsaldır çünkü kendi gücümle, inancımla, ısrarımla, enerji patlamamla üst dünyaya girmeliyim.

Ve ne yaparsak yapalım, çevremizde kendi türümüzden belli bir ortam yarattığımızda ve her şeyi gerektiği gibi düzenlediğimizde bile, yine de, bir kişi egoizminin ötesine geçtiğinde, gezegenimizden başka bir kozmik bedene giden bir roket gibi ondan uzaklaşır – her seferinde bu bir mucizedir.

Bu bizim hayatımızın amacıdır. Başka ne olabilirdi ki? Munchausen gibi uçmak, çekirdeğin üzerinde, başka bir Dünya benzeri vücutta bir yerde oturmak mı? Ve bunu yaparsak ne olacak? Başka bir uzaya, başka bir boyuta gitmek istiyoruz. Bu açıklanamaz.

Ama yine de insanları okumaya, çalışmaya, kendi üzerlerinde çalışmaya zorlamalıyız çünkü bununla bizi egoizmden kurtarabilecek ve yeni bir doğa hissiyatına itebilecek daha yüksek bir gücü harekete geçiriyoruz.

Manevi Bir Egzersiz

Yaradan’a sevinçle dönmeye çalışın çünkü biz O’nun yarattığı dünyadayız ve yönelebileceğimiz biri var. Bunu yapmak için sürekli talep eden ve isteyen egomuzun üzerine küçük bir adım atmamız gerek. Bundan dolayı sürekli üzüntü ve memnuniyetsizlik içindeyiz.

Yaradan’a tatmin vermediği için ağlamayı bırakın. Aksine O’na dönebilirsek, bu zaten bir sevinçtir. Ve Yaradan ile bağ kurma fırsatının tadını çıkarmak istersem, o zaman Yaradan’dan bu sevinci almaya başlayacağım çünkü O’nun doldurabileceği Kli olacak. Bu sadece psikoloji değil, üzerinde sürekli çalışmanız gereken manevi bir egzersizdir.

Yaradan bize bu egzersizi verir, böylece ilgimizi kendimizden uzaklaştırıp Yaradan’a doğru çeviririz. Kendi içimi kazmak ve egoizmimde tatmin olmadığı için üzülmek yerine, sevinçle Yaradan’a dönerim ve bu benim manevi Kli’m olur.

Kişinin bu imtiyazı kabul etmesi uzun yıllar alır. Ama bu tavsiyeyi dinleyip yerine getirseydi, hemen ilerlerdi. Gün boyu, neşe içinde Yaradan’a dönmeye çalışın.

Herkesin bazen birkaç yıl sürebilen üzüntü ve şüphe dönemleri vardır. Ancak kişi Yaradan’a döndüğünü ve bu nedenle üst bir güçle karşı karşıya olduğu için her zaman neşe içinde olması gerektiğini anlar anlamaz, bu andan itibaren hayatında yeni bir aşama başlar. O şimdiden Yaradan ile bağa ulaşmıştır.

Annenin içindeki embriyonun kendisinin farkında olmadığı gibi, insan bu bağı henüz hissetmeyebilir. Ama o zaten manevi bir embriyo haline girer ve başına gelenlere rağmen neşe içinde kalırsa, bu, egoizminin üzerine çıktığı ve kısıtlama sınırından geçtiği anlamına gelir.

Yaradan’a O’nu memnun etme arzusuyla ulaşmayı başarmak, içimde olanları değil, dışarıda olan Yaradan’ı düşünmek, bu yapmamız gereken ana devrimdir. Bu manevi dünya ile sınıra girmektir.

Doğru Manevi Birleşime Doğru

Yorum: Kabala, kadının doğasının alan kısım olduğunu ve erkeğin ihsan eden kısım olduğunu söyler.

Cevabım: Bu özel koşullara bağlıdır. Manevi dünyada ihsan etme niteliğine erkek, alma niteliğine kadın denir. Ama dünyamızda bir erkek ve bir kadından bahsetmiyoruz. Manevi güçler bu şekilde bölünür.

Bu tezahürleri nerede görüyoruz? Bir erkek Kabala’yı doğru uygularsa, önce manevi gücü elde eder ve sonra kadına aktarır. Ama kadın ona bu konuda yardım eder ve onun yardımı olmadan erkek hiçbir şey elde edemez. Kadın, kendisinin yardımıyla bir erkeğin üst gücü elde ettiği, Yaradan’ı ifşa ettiği arzudur.

Bu nedenle, onların ortaklıkları en alt seviyeden itibaren gereklidir. Bu nedenle, geçmişte Kabalistler evli olmayan erkekleri öğrenci olarak kabul etmiyorlardı.

Ancak zamanımızda, gerçek bir manevi koşula ulaşmak için, Yaradan’a yönelik hem erkek hem de kadın birleşimine sahip olmak gerekir.

Umarım ki artık çiftler arasında doğru manevi birleşimin ortaya çıkacağı nesle yaklaşıyoruzdur.

Manevi Çalışmanın Temeli

Yaratılışın amacı yaratılanları Yaradan’a tam olarak benzetmek, O’nunla birleşmektir. Bu, manevi çalışmanın temelidir.

Amaca, arzunun yerine doğru niyetin inşa edilmesiyle ulaşılır.

Doğru niyete kısıtlama (Tzimtzum) ve Masah denir. Tzimtzum egoist arzunun daralmasıdır. Ve egoist arzu, özgecil niyete uygun olarak bir dereceye kadar ifşa olduğunda buna Masah denir. Aslında, perde eylemi kontrol eder.

Yaratılış düşüncesi, ortaya çıkan tüm egoist arzular için, yavaş yavaş bir daralma yaratılabileceğidir: önce, bu arzuyu hiç kullanmamak, sonra bir Masah, ihsan etme niyeti edinmek ve bu niyet ölçüsünde arzuyu hafifçe açmaya ve ona niyeti eklemeye başlamak.

İhsan etme uğruna bu şekilde alıyoruz. Bu, insanın ilkel arzusunu (alma arzusu) ıslah etmenin anlamıdır. Bu, insanı Yaradan ile bir olmaya, O’na tam benzemeye yönlendiren yaratılışın niyetidir.

Ve kişi ıslah metodunda ustalaşmada ne kadar ilerlerse, onun içinde daha fazla egoizm ifşa olur ve sağ ve sol çizgileri doğru bir şekilde karşılaştırmak ve kendi üzerinde doğru çalışmaya gelmek için egoizmine o kadar fazla Masah koyması gerekir.

 

Üst Dünya İle Temasın Faydası

Soru: Yahudileri sınır dışı eden ülkeler neden hızla geriledi ve tam tersi, onları kabul eden ülkeler gelişti?

Cevap: Gerçekten de, Yahudilerin İspanya’dan Avrupa’nın geri kalanına taşınıp bir ülkeden diğerine sürüldükçe yükseliş ve düşüş dalgalarının onlara eşlik ettiğini görüyoruz.

Gerçek şu ki, benimsedikleri metot, kalpteki nokta, maneviyatla bağ ve üst dünyayla temas, kişiye bu dünyayı, onun nasıl çalıştığını, içinde ne olduğunu, sıradan bir insanın sahip olmadığı güçlerin perde arkasında nasıl çalıştığını anlama yeteneği verir.

Soru: Bu kalpteki noktanın, üst güç ile bağlantısı sadece Yahudiler arasında mı var?

Cevap: Evet. Belki de bu algıdan uzaklaştırılmış olduğunuz için üst gücü açıkça hissetmiyorsunuz. Fakat buna rağmen, bir şekilde sezgisel olarak sizin içinizde mevcut. Bankacılıkla, zanaatkarlıkla, bilimle veya müzikle uğraşsanız bile, ne olursa olsun, bu size aslında başkalarında bulunmayan evren hakkında daha derin ve daha geniş bir anlayış sağlar.

Ancak kim olursa olsun Kabala metodunu çalışmaya başlarsa, İbrahim’in grubunun bir zamanlar yaptığı gibi kendini geliştirir ve üst dünya hissine erişirse bunu elde edebilir. O zaman kişi, dünyamızın ötesinde var olan ve bizi sarıp yöneten üç boyutlu küreye ulaşacaktır. Manevi kökleri görecek ve burada neler olduğunu sezgisel olarak hissetmeye başlayacaktır.

Bu nedenle, onu günümüz Yahudilerinde görmesek de, kendileri farkında olmasalar da, o zamandan beri içlerinde tamamen değersiz başarılarda kendini gösteren manevi izler vardır. Bu, süreci hızlandırmak ve egoist gelişim yolunun çıkmazını göstermek için gerçekleşir.

Doğanın Kategorileri ve Onların Edinilmesi

Soru: “Yokluk” veya “hiçlik” bir şeyin yokluğunu ele alan bir kategoridir. Fizikte buna boşluk denir. Ancak boşluk, bazı nesnelerin yokluğu olsa da, içinde alanlar vardır. Ve Kabala bilgeliği “yokluk” ve “yokluktan varoluş” terimleriyle ne anlatır?

Cevap: Yokluk ve yokluktan varoluş farklı şeylerdir.

Yokluk, herhangi bir yerdeki, hacimdeki veya boşluktaki herhangi bir şeyin eksikliğidir. Bu nedenle, “yokluk”, “hiç” veya “hiçlik” dersek, söz konusu yerde, formatta veya kategoride basitçe hiçbir gücün bulunmadığını söyleriz.

Ve yokluktan varoluş, var olan bir şeydir. Bu nedenle “varlık” veya “öz” olarak adlandırılır.

Dolayısıyla yokluk vardır ve yokluktan ortaya çıkmış bir şey vardır. Ama bu nasıl ortaya çıkabilir? Ne ölçüde var olur? Bu şeyin hangi özellikleri vardır ve onu en azından kim hissedebilir ve doğrulayabilir? Kime ve neye göre var olur?

Bunların çok derin, ciddi, felsefi sorular denilebilir ancak Kabala’da bunlar basit, açık bir şekilde ele alınır ve her birinin kendi yeri vardır.

Önce en ciddi durumlardan birini hemen tartışmak zorundayız: bahsettiğimiz her şey, doğayı edinen ve onda yokluğu, varlığı, var olmayı, hiçliği, vb. bulan bir insanda gerçekleşir. Bu, belirli çabalar gösteren herhangi bir kişinin bu doğa kategorilerine ulaşabileceği anlamına gelir.

Soru: Öyleyse bunlar kişinin dışında kendi başlarına var olmazlar mı?

Cevap: İnsanın dışında olan hakkında, hatta Yaradan hakkında bile konuşamayız çünkü doğanın üst gücü yine içimizde hissedilir. Bu nedenle İbranice’de Yaradan’a “Boreh”, “Bo-reh“—”gel” ve “gör” denir. Yani gelip gördüğünde onu edinirsin ve onu tanımlarsın. Bu, sizinle ilgili olarak “Boreh” olarak adlandırılacaktır.

Soru: Ulaşılamayan ve görülemeyen bir güç anlamına gelen bir terim var mıdır?

Cevap: Şayet ona ulaşmak ve görmek mümkün değilse, onu nasıl tanımlayabilirsiniz? Hissetmediğimiz şeyi herhangi bir isimle adlandıramayız ve bu nedenle bunun hakkında konuşmayız.

Doğayla Dengeyi Yeniden Kurmak

Cansız, bitkisel ve hayvansal doğaya müdahale etmeme söz konusu olduğunda, “Pençelerinizi doğaya kaldıramazsınız, ormanları, kuşları, hayvanları vb. yok edemezsiniz; her şey itinayla ve dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.” deriz.

Ve konu insan doğasına gelince bu konuda zayıfız ve bu yüzden bir şekilde kendimiz ile çalışmalıyız. Ama kimse bunu istemez. Bütün sorun budur.

Kabala bilimi ekolojiden değil, genel, özellikle küresel homeostaziye zarar verdiğimiz için, bizim doğa ile dengemizi nasıl yeniden kuracağımızdan bahseder. Ve doğanın en zararlı nesnesi insandır.

Ama sadece kendini düşünen bir insan nasıl doğanın bütünsel bir parçası olabilir?

Cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerde, homeostaziyi, içsel kabullenmeyi ve tüm parçaların uyumunu sağlayan yasalar vardır. İnsan buna sahip değildir. Bir insanı doğa ile bilinçli bir dengeye getirmek için, onun ne olduğunu ve ona nasıl ulaşılacağını anlaması gerekir.

Başkalarıyla dengeye gelebilmek için, her insan başkalarının arzularını ve başkaları da onun arzusunu dikkate almalıdır. Buna karşılıklı garanti, karşılıklı kabullenme yasası denir.

Esasen insanlık bunu bir şekilde yapmak ister. Sonuçta, benimsediğimiz tüm yasalar, karşılıklı garanti yasasının bilgisizliğini telafi etmek istiyor gibi görünüyor, ancak bu telafi, çarpıtmalarla birlikte zayıf ve tek taraflıdır.

Gerçek şu ki, bu yasanın uygulanması, insanlığa ve doğanın diğer tüm alt katmanlarına -cansız, bitkisel ve hayvansal- tam bir denge sağlayacaktır. Bizler buna ulaşmalıyız.

Üstelik, bunu başarmaya başladığımızda, doğal değişim yasalarını keşfedeceğiz. Ve o zaman her şeyde büyük atılımlar yapabileceğiz çünkü her seviyedeki insanlar  (eşler, ebeveynler ve çocuklar, patronlar ve astlar, kendi aralarında astlar, kendi aralarında patronlar vb.) arasındaki ilişkiyi nasıl düzgün bir şekilde organize edeceğimizi anlayacağız.

Doğaya uygun olarak bu ilişkilerin nasıl kurulacağını net bir şekilde algılayabilir olacağız.

Işık İçin Hangi Kap Uygundur?

Yaradan her şeyi doldurur, O her yerdedir. Bizler iyi olan ve her şeyi dolduran üst ışığın, üst gücün okyanusundayız. Ancak, bunu sadece uygun bir Kli’ye, bir kaba sahip olduğumuz ölçüde hissedebiliriz. Sonuçta, un taşımaya uygun bir torba ile su almaya gelemeyiz. Üst kuvveti hissetmek ve hatta ölçmek için Yaradan’a ne tür bir Kli uygundur?

Bu manevi kap korkudur. Bunun yerine, Yaradan’ın ifşasına tamamen uygun olmayan bir Kli getiriyoruz ve bu nedenle karanlıkta yaşıyoruz. Tek sorun kaptır çünkü Yaradan tüm gerçekliği doldurur. Yaradan’dan başka hiçbir şey yoktur; doğanın ortak gücüdür.

Yaradan’ın tüm hazzı Kendini yaratılanlara ifşa etmektir çünkü bize ancak bu şekilde haz verebilir. Şimdilik O, üzerimizde gizlilik içerisinde çalışıyor ve bu O’na mutluluk vermiyor. Bu yüzden Yaradan’ı ifşa etmek ve O’na haz verebilmek için O’nunla tarafından doldurulmak istiyoruz. Yani içimizde üst ışığı almaya çok büyük bir istek yok, ancak Yaradan’a bizi doldurma fırsatı vermek istiyoruz.

Yaradan’a sevgimizi göstermek istiyoruz ki böylece O’da yaratılanlara sevgisini gösterebilsin. Bütün bunlar, karşılıklı ihsan etme gücüyle, yaratılan varlıklardan yansıyan ışıkta ve Yaradan’dan gelen doğrudan ışıkta gerçekleştirilir.

Bu nedenle, Yaradan’ın ifşası için “Yaradan korkusu” olarak adlandırılan bir kap inşa etmemiz gerekiyor. Yani Yaradan’a bizi doldurması için gerekli koşulları sağlayamayacağımızdan korkarız.

Kendimizi Yaradan’a teslim etmek istiyoruz, böylece bizi dolduracak ve bizden haz alacak, istediği her şeyi bizimle yapacak. Bu nedenle, öncelikle egoizmimizi, kendimiz için haz alma arzumuzu kısıtlıyoruz ve sonra kendimizi mantık ötesi inançla Yaradan’a teslim ediyoruz. Bu ölçüde Yaradan Kli’mizi düzeltip doldurabilecektir.

Yaradan bizi ışığına uygun bir kaba nasıl dönüştüreceğini bilir. Bu hiç de basit değildir çünkü su, un ve tahıl için farklı kaplara ihtiyacımız olduğu gibi, farklı kapların gerekli olduğu birçok farklı ışık vardır. Her doluma uygun bir kap vardır ve biz onu kendimiz yaratamayız; bunu ancak Yaradan yapabilir. Ama bunu kendimizi pasifize edebildiğimiz ölçüde yapacaktır.