Category Archives: Kabala

“Korkuyu Gitmesi Gereken Yere Götürmek” (Linkedin)

Böyle zamanlarda, insanlar evden çıkmaya, işe gitmeye, çocukları okula götürmeye korktuklarında, korkunun bir amacı olduğunu unutmamalıyız: hepimizi birbirimize bağlamak. Korkumuzu birlik olmaya yönlendirirsek, o da nedeni ile birlikte yok olacak.

Savaş ve terör zamanlarında kesinlikle bu şekilde hissedilmeyebilir ama insanlık tek bir varlıktır. İbrahim’in önderliğindeki atalarımız, bunu hissetmişler ve birlik ve sevgi ilkesini her türlü ayrılık ve nefretten üstün tutan, herkesi aralarına kabul eden bir millet oluşturmuşlardır. Kral Süleyman bu ilkeyi “Nefret çatışmayı kışkırtır ve sevgi tüm suçları örter” ayetinde (Eski Ahit Özdeyişler, 10:12) kutsallaştırmıştır.

Gerçekten de, birlik en başından beri bizim temel ilkemizdi. Biz ancak “tek kalp tek adam” olarak birleşmeyi kabul ettikten sonra ulus ilan edildik. Hemen ardından, dünyanın geri kalanına birlik örneği vermekle yani “milletlere ışık” olmakla görevlendirildik.

Eşsiz çağrımız nedeniyle, başarımız veya başarısızlığımız her zaman birlikteliğimize veya onun eksikliğine bağlı olmuştur. Çağlar boyunca bilgelerimiz bu noktayı defalarca vurguladılar. Maor VaShemesh kitabı şöyle diyor: “Felaketlere karşı en önemli savunma sevgi ve birliktir. İsrail’de aralarında sevgi, birlik ve dostluk olduğu zaman onlara hiçbir felaket gelemez… [Eğer] aralarında bir bağ varsa ve kalplerin ayrılığı yoksa, onlar huzur ve sükûnete kavuşurlar… ve bütün lanetler ve ıstıraplar o [birlik] sayesinde ortadan kalkar.” Maor Eynaim kitabı şu sözleri tekrarlar: “Kişi kendini tüm İsrail’e dahil edip birlik sağlandığında… o zaman sana hiçbir zarar gelmeyecek”, Shem MiShmuel kitabında yazdığı gibi: “[İsrail] tek kalp tek adam gibi olduğunda, onlar kötü güçlere karşı surla çevrili bir duvar gibidirler.”

Maor VaShemesh kitabı şöyle der: “Felaketlere karşı en önemli savunma sevgi ve birliktir. İsrail’de aralarında sevgi, birlik ve dostluk olduğu zaman onlara hiçbir felaket gelemez.

Birlik sadece bizim savunmamız için değildir, dünyaya birlik örneği vermek bizim görevimizdir ve dünya milletlerinin bizi aralarına kabul ettikleri tek zaman budur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rav Kook, dünyanın sorunları ile İsrail’in birliği arasındaki bağlantıyı özetlemek zorunda hissetti. Orot (Işıklar) adlı kitabında, “Şu anda kanla dolu bir kılıcın korkunç fırtınalarıyla parçalanan dünyanın inşası, İsrail ulusunun inşasını gerektiriyor. Ulusun inşası ve onun maneviyatının ifşası, bir ve aynıdır, ve birlik ve yücelikle dolu bir güç beklentisiyle çökmekte olan dünyanın inşasıyla birdir ve bu İsrail’in ruhunda olan her şeydir.”

Bu nedenle, askeri düzeyde kendimizi ve ailemizi korumak için elimizden gelen her şeyi yaparken, birliğimiz için de eşit derecede sıkı çalışmalıyız, çünkü sorunlarımızın temel nedeni onun eksikliğidir. Bunu başardığımızda, kendimize ve Rav Kook’un dediği gibi “kanla dolu kılıçların korkunç fırtınaları tarafından parçalanan” tüm dünyaya kalıcı barışı getireceğiz.

Egoistçe Bağlanmanın Tehlikeleri ve Çözümü—Kabala Metodu

Soru: Doğanın bize bugün sadece manevi olarak gelişmemiz için daha fazla boş zaman ayırma fırsatı verdiğini söyleyebilir miyiz?

Cevap: Sadece bu amaç için. Nihayetinde, bir insan neden bu dünyada var olur? Mutlak olanı elde ederken hayvansal seviyede sadece gerekli olanı sağlamak ve manevi seviyede Yaradan’a eşit olmak için.

Neden yaşamalıyız ki? Vücudunuzun tonlarca yiyeceği işlemesine ve ölmesine yardımcı olmak için mi? Bu durumda bir ineğin var olmak için benden daha fazla nedeni var çünkü bana süt ve et sağlıyor. Onun var olmasında net bir amaç var: beni beslemek.

Ben ne için yaşıyorum? Benim var oluşum kesinlikle anlamsız. İnsan dışında doğadaki her canlının belirli bir amacı vardır. Hiçbir şey boşuna yaratılmaz. Ve ancak bu yüce amacı bilmeyen insan boş yere yaratılmıştır.

Yorum: Ama Kabalistler, yine de buna geleceğimizi iddia ediyorlar.

Cevabım: Elbette! Ve bunu bir an önce yapmamız daha iyi olur; yoksa doğa bizi darbelerle itecek.

Binlerce yıllık varoluşumuz boyunca, içsel olarak, bencilce, kendimizi küresel olarak birbirine bağlı tek bir zincirde bulduğumuz bir gelişim seviyesine ulaştık. Ve bu zaten manevi bir sistem.

Küresel iletişim, doğanın bir sonraki seviyesinde mevcuttur. Ve bu bir problemdir çünkü küresel olarak bencilce birbirine bağlı olmak çok büyük bir tehlikedir. Herkes herkesi olumsuz olarak etkiler.

Şimdi nasıl bir tarihsel duruma girdiğimizi bir düşünün; her yıl toplumda ve doğanın her seviyesinde büyük olumsuz değişimler gözlemleyeceğiz. Tsunamiler, depremler ve salgınlar, hepsi dengesizliğimizin bir sonucu. Doğayı böyle biz kendimiz yapıyoruz.

Bu nedenle, küresel seviye kendini gösterir göstermez, Kabala hemen onun dengesi için bir metod olarak ortaya çıktı. Ve eğer onu kullanmaz ve tek bir sistem içinde dengeyi sağlamazsak, o zaman karşılıklı olarak birbirimizi “zehirler”, iter ve başkalarına yabancılaştırırız. O zaman bu sistem çok hızlı olarak çökecek ve Allah korusun bir dünya savaşına geleceğiz.

Kabala metodu bizim tek kurtuluşumuzdur.

Şehir Duvarı ve Manevi Anlamı

Soru: Kudüs’ten bahsederken, onu çevreleyen sekiz kapılı surdan bahsetmeden olmaz. Bu manevi olarak ne anlama geliyor?

Cevap: Sur, şehri çevreleyen şeydir. Şehir içinde ihsan etmenin özel niteliklerinin: bağ, sevgi ve karşılıklılık olduğunu vurgulamak gerekliydi.

Bu nedenle duvar, özgecil, manevi olarak birbirine bağlanma zorunluluğunu üstlenen tüm egoist arzular arasındaki bağ anlamına gelir. Böylece duvarın varlığı, şehrin içinde egoizmin olamayacağı anlamına geliyordu. Aksi takdirde o bir şehir değildir.

Kapılara gelince, kural olarak, bir şeyi kabul edebilmeniz için kapılar açılır ve kapanırlar ya da onu kendi içinizde tutmanız imkânsızdır ve onu şehir dışına çıkarmanız gerekir.

Kabala dilinde bu perde (Masah) olarak temsil edilebilir. Eğer ihsan etme uğruna çalışırsanız, o zaman Yaradan’ın hazzının ışığının arzularınıza girmesine izin verir. Aksi halde kapılar kapanır.

Yorum: Kudüs surlarındaki kapılardan birinin duvarla örülmesi ilginçtir. İleride açacaklarını söylüyorlar.

Cevabım: Burası Moşiyah Kapısı’dır.

Ruha Uygun Dil

Zohar Kitabı’nın dili, kişinin, onun ne dediğini anlamamasına rağmen, ruh için uyarlanmıştır. Örneğin, bir parfüm mağazasına giren bir kişi gibi, oradan hiçbir şey almasa bile, yine de hoş kokularını içine çeker (Moshe Chaim Ephraim, Degel Machaneh Ephraim).

Alma yerine ihsan etme niteliğine, egoizm yerine özgeciliğe doğru ilerlemeye başladığımız an, Zohar Kitabı’nın neden bahsettiğini ve bizi ne yapmaya teşvik ettiğini anlamaya başlarız. Bu nedenle, tavsiyelerini kolayca takip eder ve Zohar Kitabı’nın ruhu ıslah etmek ve doldurmak için bir talimat olduğunu anlarız.

Soru: Birçok bilge, Zohar Kitabı’nı çalışan bir kişinin hiçbir şey anlamadığını, ancak onu okuyarak kendisini değiştiren bir aydınlanmayı davet ettiğini yazar. Neden bir insanın okuyup anlamadığı şekilde düzenlenmiştir?

Cevap: Bir çocuğa yetişkin kitapları okumayı deneyin, karmaşık olanları bile değil, en temel, basit ve günlük olanları, o da ne hakkında olduğunu anlamayacak çünkü kelimelerinin anlamını bilmiyor.

Metot, Zohar Kitabı’nı açarak ve okumaya başlayarak, dostlarınızla ve onlar aracılığıyla, söylenenlere göre Yaradan ile daha büyük bir bağ kurmayı arzulamanızdır, çünkü neyin nereye gittiğini bilmiyorsunuzdur.

Ama tüm bu eğilimler, Zohar Kitabı ile birlikte içinizdeki dünyanın içsel sistemini ifşa etmeye başlar. Aynı zamanda, sizi ıslah eden üst ışığın bir tür aydınlatmasını elde edersiniz. Ve bu şekilde ilerlemiş olursunuz.

Soru: Yani Zohar Kitabı’nı tek başına okumayı önermiyor musunuz? Birlikte mi okumamız gerekiyor?

Cevap: Tercihen en az iki veya üç kişi ile birlikte.

Tüm Dünya Sürgünden Çıkacak

Sürgün halinde olduğumuz zaten apaçık ortadadır; buna Pesah (Geçmek) denir çünkü manevi dünyaya girmek ve Yaradan’ı hissetmediğimiz yani sürgün olan durumdan çıkmak için bunun içinden geçmemiz (Pasah) gerekir. Önceleri sürgünde olduğumuzu ve maneviyattan, ihsan etmekten ve sevgiden yoksun olduğumuzu hiç hissetmiyorduk. Biz sadece hayattaki olağan maddesel faydalardan daha fazlasını istedik.

Ancak sürgüne girdiğimizde, bağa ulaşma ihtiyacı ve ihsan etme niteliği içimizde gelişir. Egoizmimizi tanımaya başlarız; bizi Mısır’dan çıkmaktan alıkoyan nitelikleri ortaya çıkarmaya çalışırız ve manevi niteliklere: İsrail topraklarına, ihsan etme niyetine gelmek için onlardan kurtuluruz.

Bu, kişinin egoist arzusunu keşfettiği ve Yaradan’a, ihsan etme ve sevginin gücüne daha yakın olmak için bu dünyadan yükselmesine izin vermediği için onun kötü olduğuna karar verdiği zamandır. Bu hayatta Yaradan duygusundan yoksun olduğunun farkına varmaya başlar.

Bu koşullar, kişide idrakine bağlı olarak yavaş yavaş ortaya çıkar. Bazen kendisini almayla, sonra ihsan etmeyle ilişkilendirir; bazen başkalarıyla bir olmak ister, sonra onlardan uzaklaşır. İlişkilerimize önem vermek için tüm bunları yaşamamız ve hissetmemiz gerekir: kendimizi ne kadar birbirimize yakın yani Mısır’dan çıkmaya hazır olduğumuzu veya ne kadar ayrılmış yani sürgünde ve kurtuluştan uzak olduğumuzu hissederiz.

Ya da belki de henüz sürgüne bile girmedik çünkü ayrılığımız nedeniyle acı çektiğimizi hissetmiyoruz.

İnsanlığın şu anda içinden geçtiği durumları görüyoruz: savaşlar, nefret, destekleme ve birleşme ile reddetme arasındaki yüzleşme. Nefret ve sevgi arasında bu şekilde yaşıyoruz ve nereye gitmek istediğimizi seçmeliyiz. Kişinin kendisini her gün Mısır’dan çıkarken görmesi yani bencillikten çıkış konusundaki tutumunu, Mısır’da olup olmadığını veya kurtuluşa yakın olup olmadığını kontrol etmesi gerektiği söylenir.

Bağ kurmadan ya da en azından bunun içsel bağımıza bağlı olduğunu ve hepimizin yaşamak için tek bir amacımız olduğunu anlamadan, Mısır’dan çıkmak imkansızdır. Eğer biz küresel Kabalistik grubumuzda bağa ulaşmayı başarırsak, o zaman bu tüm insanlığa yayılacaktır.

Birbirimizden ne kadar uzak olduğumuzu hissetmemiz şart, fakat bizi birleştiren tek Yarada’ın önünde durmak için kendimizi tek bir ortak arzuda, tek bir niyette ve özlemde hissetmek, daha da yakınlaşmak istiyoruz. Yaradan ile bağ kurmak istiyorsak, önce birbirimizle bağ kurmalıyız. Bu tek, bir olan kökümüze ne kadar bağlanabileceğimiz bizim ne kadar bağ kurabileceğimize bağlıdır.

Bu çalışmayı bitirmeden sürgünden çıkamayacağız. Hepimizin bir an önce birbirimizle ve Yaradan ile bağ kurmamız gerekiyor. Bu konuda herkes birbirine yardım etmelidir çünkü hepimiz birbirimize bağlıyız. İçsel yakınlaşmamız ölçüsünde, kurtuluşa yaklaşırız. “Kefaret (Geula)” ve “sürgün (Galut)” kelimeleri arasındaki tek fark, yalnızca Yaradan’ın (dünyadaki ilk) adını simgeleyen ek bir “Alef” harfindedir.

Sürgüne sadece bir koşul eklersek, aramızdaki tüm boşlukları ve kopmuş bağları aydınlatacak ve dolduracak olan Yaradan’ın bağımızdaki varlığını, o zaman O’nu ortaya çıkaracak ve üst dünyaya – maneviyata, ulaşacağız. Buna sürgünden çıkış, Yaradan’ı hissedememekten O’nun ifşasına, ayrılığımızdan bağa çıkış denilecek.

Aramızdaki bağ Kli‘dir ve onda ifşa edilen tamamlanma Yaradan, ışıktır.

Manevi Sünnet (Brit Milah)

Soru: Manevi açıdan Brit Milah veya sünnet nedir?

Cevap: İçsel koşullarımın ıslahını başarırsam, “deri” koşuluna ulaşırım. Bu bedenin en dış kısmıdır. Beden kemikler, et, tendonlar ve deriden oluşur. Dolayısıyla arzularımı, dediğimiz gibi içten dışa ıslah ettiğimde, yavaş yavaş derinin ıslahı koşuluna gelirim.

İnsan bedeninin en dışında sünnet derisi vardır, yani kendimi düzeltemediğim aşırı bencil arzu. Onunla yapabileceğim tek şey onu kesip ayırmaktır.

Ve o zaman, içimde kalan her şey ıslah edilebilir, kutsal olabilir ve sünnet derisini kuma, hiçliğe atarım. Bu, egoizmin ıslah edemediğim kısmıdır. Sünnet (Brit Milah) bu nedenle yapılır.

İçsel arzulardan bahsettiğimize göre bunu kendi irademle ama daha yüksek bir gücün yardımıyla yaparım. Buna sözleşme (antlaşma) denir.

Soru: Bundan son Sefira Malhut’u kullanmadığımız ortaya çıkar. Ve burada, sünnet derisinin sünneti Sefira Yesod’da gerçekleşiyor. Neden? Bu, Malhut dışında kullanmadığımız başka arzular olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Hayır. Yesod’da olan ve zaten dışa doğru olan arzunun son aşamasını kesip attık. Bu nedenle, başka bir arzumuz kalmadı.

Soru: Brit neden sadece bir erkeğe yapılmalı? Prensip olarak, maneviyatta bir fark yoktur. Öyleyse, kadın da bunu yapmalı mı?

Cevap: Hayır. Çünkü erkek insanlığın ihsan eden kısmı, kadın ise alan kısımdır.

Soru: Ama kadın Yaradan’ı edinirse, bunu da yapabilir mi?

Cevap: Evet. Manevi sünnet, dünyamızda cinsiyetten bağımsız olarak herkes için geçerlidir. Esasen, yalnızca ihsan etmek için çabalayan bir kişi bu eylemi yapabilir.

İlk Sayfadan

Kabala üzerine en temel kitap olan On Sefirot’un Çalışması, hayatın anlamı sorusuyla başlar. Bu kitap, yaratılış anından ıslahına ve en eksiksiz hale gelmesine kadar tüm evren hakkında bilgiler içermektedir. Çok spesifiktir, her şeyi kapsar ve yalnızca Kabalistlere yöneliktir.

On Sefirot Çalışmasına Önsöz”, bir kişinin neden Kabala’ya ve tüm dünyalar, bunların yapısı, etkileşimi ve işleyişi hakkında bilgiye ihtiyacı olduğunu açıklar.

İlk sayfadan itibaren okuyucu çok basit bir soruya yönlendirilir. Hayatınızın anlamının ne olduğunu merak ediyor musunuz? Kendinizi neyle dolduruyorsunuz? Memnunsanız, yaşadığınız gibi yaşamaya devam edin.

Ama bu soruyu kendinize soruyor ve kendinizi boşlukta hissediyorsanız, hayatın anlamını sorguluyorsanız ve bunun ne için olduğunu anlamıyorsanız ve bu soru sizi öylesine çok zayıflatıp depresyona sokuyorsa, herhangi bir şey yapmak için motivasyon eksikliği veriyorsa bu kitap tam size göredir. Size gerçekte nerede olduğunuzu, amacınızın ne olduğunu, şimdi gerçekten neyi gerçekleştirebileceğinizi ve neyi başarabileceğinizi söyleyecektir.

Kişiye sonsuzluk ve mükemmellik sunulur, aksi takdirde yaşamaya değmez.

Şehir, Kişinin İçsel Koşuludur

Kudüs (“Ir shlema”), İbranice’den mükemmel şehir olarak tercüme edilmiştir. Kabala’da “Ir – şehir” kelimesi, kişinin yaptığı her şeyin tek bir mükemmel yapıda toplandığı içsel koşuldur. Bu onun evi gibidir ve içsel koşulunu Yaradan ile ilişkilendirmek ister.

Bu, insanlar arasındaki mevcut tüm anlaşmazlıklar üzerinde, tek bir yüce değer oluştuğunda ya bir kişinin içinde ya da insanlığın tümünde gerçekleşir. Bu nedenle Kudüs dünyanın kalbi, dünyanın başkenti olarak anılır.

Buna ek olarak, 3000 yıl önce yaşamış ve kendi içindeki mükemmel koşulu ifşa etmiş olan Kral Davud’un onuruna, Davud’un Şehri olarak da anılır.

Ama Kudüs o zamandan çok önce de vardı. Kaynaklara ve nesilden nesile aktarılanlara göre biz burada yeni bir şey inşa etmedik. Daha ziyade, biz zaten bu dünyada olan her şeyi kabul ettik ve sadece onu bir sonraki dereceye yükselttik.

Esasında, İsrail cansız seviyeyi alıp, manevi seviyeye yükseltmekle övünür.

Soru: Manevi açıdan Hebron ve Kudüs arasındaki fark nedir?

Cevap: Kral Davut Kudüs’e gelmeden önce Hebron’da (“hibur – birlik” kelimesinden gelir) yedi yıl hüküm sürdü. Ve mükemmel bir huşu edindiğinde, içsel ediniminden Kudüs’e taşınması ve orada Tapınağı inşa etmesi gerektiğini anladı.

Manevi açıdan, Kudüs yukarıya doğru çaba gösterir, Hebron ise aşağılara özlem duyar. Hebron, Malhut’un arzusuyla ilişkilidir ve bu nedenle, ataların mezarları orada Makpela mağarasındadır: Adem ve karısı, İbrahim ve karısı ve Yakup.

Yemekten Önce Ve Sonra Şükran Duasının Anlamı

Yemekten önce ve sonra şükran duasının anlamı, üst güçle sürekli, çok yönlü, mutlak bir bağ içinde olduğumuzu unutmamamız ve bu nedenle onunla bu şekilde ilişki kurmamız gerektiğidir.

Hayatın tüm durumlarında, her an, hatta en küçük adımda bile, içsel veya dışsal hareketlerimizin her birinde, O’nunla etkileşimde olduğumuzu hissetmemiz gerekir.

Soru: Yemek yemek gibi hayvansal eylemlerin bile kutsanması gerekiyor mu?

Cevap: Ama bu eylemi hayvansaldan insana çevirebiliriz. Eğer bedenimi canlandırmak için bunu Yaradan’dan aldığımı hissedersem ve Yaradan’a yükselme, Yaradan’a ulaşma yönünde hareket etmeye başlarsam, o zaman bu sadece hayvansal bir kalori tüketimi değildir.

Birincil kaynaklarda yazılıdır ki, Yaradan’ın gizlenmesi ve ifşası benim söylediklerime tanıklık eder: Ya Yaradan’a şükrederim ya da O’na lanet ederim. Görünüşe göre Yaradan bir insana ifşa edilirse, kişi gayri ihtiyari O’na şükreder. Ve eğer gizlenirse, istemsiz olarak O’na lanet eder.

Gerçek şu ki, Yaradan gizlenmiş olabilir ve kişi O’nun ifşasının kendisini yıkacağından ve yaptığı iyiliklerde kendisine zarar vereceğinden korktuğu için O’nun ifşasını bile istemez. Bu nedenle, Yaradan’ın gizlenmesi veya ifşa edilmesi, Yaradan ifşa edilirse, o zaman doğru olacağım ve eğer gizlenirse günahkâr olacağım anlamında, o kadar açık değildir. Bu kısmen doğrudur, ancak yalnızca kısmen.

Bir insanın, Yaradan’a gizlenme hallerinden de şükredebildiği böyle bir duruma gelmesi mümkündür.

 

Kendinizi Nasıl Değerlendirebilirsiniz?

Soru: Kefaret günü diye bir şey var (İbranicede Yom Kippur). İnsan bu günde neyi yargılar?

Cevap: Bu gün tamamen sembolik olarak bir yargı günü gibi kutlanır. Yom Kippur’da kişi kendi eylemlerini düşünmeli ve onları günah olarak değerlendirebilmelidir. Bu, özel kişilere verilir, üstelik her nesilde de değil.

Ve diğer her şey, sadece dindar Yahudiler arasında yüzyıldan yüzyıla oynanan tiyatro gösterileridir.

Soru: Öğretmeniniz Rabaş, “dua” (“Tefila”) kelimesinin “LeHitpallel” – “kendini yargılamak” fiilinden geldiğini söylüyor. Kabala’nın bakış açısından dua, yargılamak mıdır?

Cevap: Evet. İnsan kendini yargılar ve eylemlerinin bir dereceye kadar kesinlikle yasadışı, yanlış olduğunu görür. Ancak bu, yalnızca üst ışığın belirli bir kısmını aldığı ölçüde kendini gösterir. Ve bu ışığa uygun olarak, onun nitelikleriyle, kendini değerlendirebilir.