Category Archives: Kabala

Maneviyatın Algınlanması

Soru: Siz sürekli olarak, Kabalistik metodolojiyi uygulamada ilk adımın en zoru olduğunu ve sonrasında her şeyin sorumsuzca gittiğini söylüyorsunuz. Neden ilk geçiş süreci en zorudur?

Cevap: Çünkü bu ilk geçiş esas değişimdir, kişinin doğasının tersine -egoistten özgeciliğe- değişmesidir ve diğer tüm adımlar özgecil bir şekilde sadece yükselişlerdir. Yani bunlar birbirlerine benzerler ve siz tersine değişmezsiniz.

Soru: Bunu hislerinizde kendiniz deneyimlediğinizde, bu dönüşüm nasıl harika oldu?

Cevap: Dünya algınızın, dünya görüşünüzün, dünyaya bakış açınızın ve dünya varoluşunun nasıl değiştiğini kelimelerle aktarmak mümkün değil, çünkü bu dünyada böyle bir araç yok.

Soru: Fakat tüm bu değişikliklerin, yani maddede çok fazla değil ama diğer her şeyle ilgili olarak, hissiyatta meydana geldiğini söylediniz. Bu, her şeyin madde düzeyinde aynı kaldığı anlamına mı geliyor?

Cevap: ‘Aynı’ ne anlama geliyor? Eğer, ‘aynı’ sizinle ilgili olarak öznel bir şekilde var ise, o zaman her şeyin aynı kalması ne anlama gelir? Bu nasıl olabilir?

Madde/öz, arzudur. Arzu tamamen farklı bir şekilde işlevini yerine getirir. Yani, cansız, bitkisel ve canlı madde vardır; bu içinde bulunan herkesi kapsayan, insanları kapsayan bizim tüm dünyamızdır ve bir sonraki seviye insan maddesidir.

İnsan Adem’dir, Domeh (Yaradan’a benzer) kelimesinden gelir. Bu özü sahiplenmeye başlarsanız, sizin olur. Bir arzu ‘Adem’ (Yaradan’a benzer) formunu aldığında, onun içinde bir sonraki dereceyi hissedersiniz.

Yorum: Sık sık, insanların ufkun ötesinde bir yerde bir şeyler beklediklerini, ancak tüm gerçek değişikliklerin burada, şimdi, şu anda gerçekleştiğini örnek veriyorsunuz.

Cevabım: Evet, çünkü ufkun ötesinde bir şey yok. Belli bir arzunun içindesiniz, onun uygulanmasını, formunu, “kendin için”den “başkaları için”e, ihsan etmeye, kendinizin dışına doğru değiştirmeniz gerekiyor. Yapmanız gereken şey budur.

“Mısır’dan Çıkış Ne Zamandı?” (Quora)

Kabala bilgeliğine göre, Mısır’dan çıkış, kişinin kendisi için alma arzusundan çıkması, kendine yönelik egoist düşünceleri, sezgileri ve kararları geride bırakması ve daha yüksek bir sevgi, ihsan etme ve bağ realitesine girmesi anlamına gelir. Bu, aydınlanmış yeni bir dünyaya doğumdur.

Bizler, o dünyaya girmeden önce, sadece kendi çıkarlarımız için alma arzusu içindeyiz, kendi hayatlarımızla ilgili dar bir endişe içindeyiz ve bu koşuldan çıkmak, Mısır’ın (yalnızca kendi çıkarı için olan niyetin) kontrolünden kurtulmak ve sevgi, ihsan etme ve bağın üst gücünün yeni bir kontrolüne girmek demektir. Bu ikinci dünyada, başkalarına ve tüm doğaya fayda sağlamak için yeni bir niyet keşfeder ve onunla yaşarız.

Başka bir deyişle, Mısır’dan çıkış geçmişteki bir tarihsel olay veya sadece büyüdükçe öğrendiğimiz bir hikâye değildir. Bu daha çok manevi yolumuzda geçtiğimiz kilit bir geçiş durumudur, burada bedensel bir egoist koşulda olmaktan, üst güçle temas halinde, manevi bir sevgi, ihsan etme ve bağ koşulunda yaşamaya geçeriz.

Kudüs Tek Bir Manevi Niteliktir

Soru: Çeşitli birincil kaynaklar, gelecekte Kudüs’ün dünya halkları için bir işaret noktası olacağını ve onların ışığına koşacaklarını söylüyor, şöyle yazıldığı gibi: “Ve milletler senin ışığınla gidecekler” (İşaya 60:3). Neden her şey böyle kodlanmış? Bu ne ile ilgilidir?

Cevap: Mesele şu ki, halkların yakınlaşması düşüncesi, aslen evrenin kendisinde, kendi yapısının içindedir. Ama bu, ancak tüm parçalarının ıslahından sonra, herkes birlik için çaba gösterdiğinde ve bunun tam olarak tüm dünyayı yaratmanın merkezi, sembolü ve hedefi olduğunu gördüğünde kendini gösterecektir.

O zaman büyük Kudüs şehrinin gerçekte neyi temsil ettiğini bileceğiz.

Kudüs’ü kendi içinizde yeniden inşa etmek gibi bir kavram vardır. İnsanlar arasında hiçbir fark olmaması için kendi aramızda böyle bir nitelik, böyle bir hareket, bir bağ yaratmalıyız, böylece birbirimizi hareket yoluyla hissedebilir ve tek bir bütüne dönüşebiliriz.

O zaman tüm özel niteliklerimizin ve kalplerimizin birleşeceği bu tek niteliğin adı “Kudüs” olacaktır. Ve buna yönelik ilk adım bencilliğin ortadan kaldırılması olmalıdır.

“Dünya Kötülükten Nasıl Kurtulabilir?” (Quora)

Çok basit bir şekilde, şu basit aksiyomu kabul ederek “kötülük yalnızca senin içinde var.”

Eğer içinizde kötülük olmasaydı, kötülük hissi duymazdınız ve dünyada hiç bir kötü tezahür algılamazdınız.

Dünyada gördüğümüz tüm kötülük, içimizdeki kötülüğün bir yansımasıdır ve biz onu dışımızda görürüz. Her türlü davranışın kötü olduğunu düşünürüz ve kötülüğü doğa içerisinde de görürüz, ancak kötülüğü kendi dışımızda algılamamız içimizde barınan kötülükten kaynaklanır. Bu nedenle, dünyayı kötülükten kurtarmak, kendimizi ıslah etmek demektir. Kendimizi ıslah ederek, dünyada sadece iyiyi gördüğümüz bir duruma ulaşırız.

Kendimizi ıslah etmek için, bu ıslah metodunu düzenli olarak öğrenmemiz gerekir, böylece günden güne kötülüğü yok etme ve iyiye yaklaşma metodunda giderek daha da fazla ustalaşırız.

Temelde, Kabala öğretisinin esas olarak içerdiği şey budur. Bu nedenle Kabala bilgeliği çağımızda kitlesel ölçekte: içimizdeki kötülüğü ıslah etmek, kötülüğü kökünden yok etmek için ve bunu yaparak, bizi gerçekliği mutlak iyi olarak algılamaya yönlendirmek için ifşa olmuştur.

“Realitenin Gerçek Doğasını Nasıl Anlayacağız?” (Quora)

Beş duyu organımız, bizi çevreleyen realitenin yalnızca çok sınırlı bir bölümünü bize ifşa eder. Bu kısma “bizim dünyamız” veya “bu dünya” diyoruz. Bizi çevreleyen realitemizde hissetmediğimiz, anlamadığımız veya fark etmediğimiz birtakım başka nesne ve eylem vardır.

Bizler, şu anda algıladığımızdan çok daha fazlasını içeren, nesnelerle, eylemlerle, varlıklarla, kelimenin tam anlamıyla var olan her şeyin nedenleriyle ve sonuçlarıyla bağlantı kurduğumuz, uçsuz bucaksız bir gerçeklikte var olmaktayız.

Bu resmin neresinde olduğumuzu, bu realitedeki varoluş amacımızı ve gerçek doğasını anlamak için, önce onu keşfetmemiz gerekir. Bunu yaptıktan sonra, gerçekte nerede olduğumuzu ve onun nasıl işlediğini görebiliriz. O zaman, doğamızın ne olduğu, realitenin doğasının ne olduğu, amacımız ve rolümüzün ne olduğu ve realitenin daha derinlerine nasıl nüfuz edebileceğimiz dahil olmak üzere, onun gerçek doğası hakkında sonuçlar çıkarabiliriz. Kabala bilgeliği tam da bu amaç için yaratılmış bir metottur.

Bağımsızlık Yanılsaması

Soru: Bugün bize öyle geliyor ki, karar veren benim, düşünen de benim. İnsan gerçekten bir şeye karar verir mi?

Cevap: Hayır, kişi hiçbir şeye karar vermez, sadece uygular.

Ama bir yanılsama var ki, sanki ben karar veririm, bir şeyler yaparım ve belli bir şekilde hareket ederim. Birinin bağımsızlığına ilişkin bu tür fikirler, insanlara özgüdür ancak bu yalnızca tüm evrensel sistem bizden gizlendiği içindir.

Peki benim yerime kim karar veriyor? Benim yerimde kim oynuyor? Neden düşünenin, benim karar verdiğimin, benim yaptığımın sözde ben olduğuna inanmaya yönlendiriliyorum? Sorun bu.

Mevcut durumumuzdan çıkmamız, onun üzerine yükselmemiz ve karar almadığımız, onları kendimiz uygulamadığımız gerçeğinin üzerine çıkmamız için, buna ihtiyaç var.

Soru: Yani şu anki koşulumuzda, biz yokuz diyebilir miyiz?

Cevap: Mevcut koşulumuzda, kendimize göre varız. Varız, bunu varsayılan bir gerçek olarak kabul etmeliyiz ama sadece zamana bağlı hissiyatlarımızın sınırları içinde. Bu nedenle, gerçek aklın bununla hiçbir ilgisi yoktur.

Zihnimiz, dünyamızın ve tüm dünyaların, tüm diğer seviyelerin cansız, bitkisel, canlı ve insan doğalarının genel bir karşılıklı bağlantı sistemidir. Bütün bunlar kesinlikle birbiriyle bağlantılıdır ve Yaradan veya doğa olarak adlandırılan tek bir programa, tek bir düşünceye itaat eder.

Soru: Diğer dünyalar nedir?

Cevap: Diğer dünyalar, dünyamızın, varlığımızın sonlu, hatalı ve sınırlı olduğunu nihayet anlamaya başladığımızda, içsel evrimimizin bir sonucu olarak yavaş yavaş geldiğimiz varoluş imkânlarıdır.

Manevi Bağın Sonsuzluğu

Soru: İyi tanıdığınız ve belli bir manevi yakınlık hissettiğiniz bir insan öldüğünde, buna iki yönden baktığınızı söylediniz. Bir Kabalist olarak, kişinin bu aşamada basitçe görevini tamamladığını ve yoluna devam ettiğini anlarsınız. Öte yandan, aşina olduğunuz akrabalarının acısını hissedersiniz. Böyle bir çifte algı nasıl mümkün olabilir?

Cevap: Öğretmenimle çok yakın bağlarım oldu. 12 yıl boyunca, uyumak dışında neredeyse tüm saatler ve çalışmak zorunda olduğum zamanlarda da günde üç ya da dört saat onun yanındaydım. Artı, haftada bir onunla iki günlüğüne Tiberius’a gittik. Orada küçük bir evimiz vardı.

Buna rağmen, ayrıldığında, bu adamın görevini tamamladığı ve şimdi devam etmem gerektiği, benim için kesinlikle netti. Onunla manevi, içsel bağda olduğum seviyede kaldım ve onu dışarıdan görmesem de bağımız gelişmeye devam ediyor.

Yani, aslında, fiziksel yokluğuna müdahale etmiyorum. Bana birçok yönden yardımcı oluyor çünkü görevlerimi hissediyorum, önümde tamamen farklı bir görev hissediyorum.

Genel olarak Kabalistler, öğretmenlerinin ölümüyle, bizim dünyamızda akrabaların ölümüyle karşılaştığımız gibi karşılaşmazlar. Yani o bizden ayrılmıyor. “Bizi terk etmek” diye bir şey yok!

“Beni terk etti” ne anlama gelir? Bu, beden gözden kayboldu, bu dünyadan yok oldu demektir. Ama o beni bırakmadı! Onunla içsel bir bağım vardı, tek bir arzuda, tek bir özlemde, tek bir kapta birlikteydim. Ruhlarımız birbirine dokundu ve karşılıklı olarak nüfuz etti. Bu karşılıklı nüfuz etmede, karşılıklı manevi eylemler kalır ve gelişir.

Hiçbir durumda, ondan ve onun aracılığıyla Adem’e uzanan bu uzun zincir boyunca tüm Kabalistlerden ayrı hissetmiyorum. Fark edebildiğim, hissedebildiğim, anlayabildiğim ve kendim keşfedebildiğim ölçüde, onlarla bağlantılı olduğumu hissediyorum. Bunu açıkça hissediyorum, tıpkı dünyamızdaki bir insanın akrabalarına, dostlarına, meslektaşlarına, halkına ve dünyamıza ait olduğunu hissetmesi gibi.

Bu, yaşadığınız kesinlikle net bir duygudur. Ve birinizin gitmesi veya ikinizin birlikte daha da yükselmesi gerçeği aynı anda değişir, elbette bu duygular farklı bir seviyede dönüşür, ama yine de kalırlar, boşluk yoktur. Bir hayvansal beden, burada bir şekilde manevi teması etkileyebilir mi?! Hiçbir surette!

“Kişi Kabala’dan Ne Elde Edebilir?” (Quora)

Çocukluğumuzun sonunda, gözlerimiz yavaş yavaş açılmaya başlar ve kendimizi belli bir dünyanın içinde buluruz. Bu dünyada fazla düşünmeden, sadece “herkes gibi” yaşayarak ve onları örnek alarak yaşayabiliriz. Bununla birlikte, bazılarımız hayatın hareketleri ile gitme fikrinden rahatsız ve tatminsiz hissetmemize neden olan daha derin bir ihtiyaç hisseder.

Hayatımızdan ne istediğimiz, içimizde uyanan arzulara bağlıdır. Çevremizdeki gerçekliği keşfetme arzusu hepimizde vardır. Çocukken odalarımızı keşfederiz ve biz büyüdükçe keşif tuvalimiz de o kadar genişler: odalarımızdan bahçelerimize, sonra mahallelerimize, şehirlerimize, ülkelerimize, gezegene ve sonra evrenimizde neler olup bittiğini anlamaya çalışarak uzaya bakarız. Gelişimimiz boyunca çevremizi kapsamlı bir şekilde keşfettikten sonra, bu tür çabalardan kalıcı bir tatmin bulamadığımız sonucuna varırız.

Bugün uzay araştırmalarına olan ilgimiz bile azaldı. Onunla çoğunlukla, mobil cihazları uydular üzerinden çalıştırmak veya casusluk gibi ticari bir şekilde ilişki kuruyoruz. Uzak galaksilerin keşfini eskisinden çok daha az ilginç buluyoruz. Bunun nedeni arzularımızın değişmesidir. Arzularımız artık kozmik mesafeleri keşfetmeyi istemiyor, aksine, gelişimimizin belirli bir noktasında arzularımız içe doğru dönmeye başlıyor ve bizleri düşüncelerimizin, arzularımızın ve niteliklerimizin kaynağını aramaya yönlendiriyor.

Başka bir deyişle, sorularımız yavaş yavaş dünyamızda en iyi nasıl hayatta kalabileceğimiz ve rahat olabileceğimizden, neden burada olduğumuza doğru değişiyor. “Neden?” sorusu, belirli bir eşiğin ötesinde geliştikçe uyanır. Bu, hayatımızın anlamı ve amacı hakkında bir sorudur. Varlığımızdaki nedensel faktörleri, nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi sormaya başlarız.

Bir yıldan diğerine kendimizi gerçekleştirmekte zorluk çekmemiz, arzularımızın azalmasından değil, tam tersine arzularımızın sürekli artmasından ve kendimizi gerçekleştirmek için önceden oluşturduğumuz sistemlerin artık bunu başaramamasından kaynaklanmaktadır. Ne kadar gelişirsek ve ne kadar tatminsiz olursak, kendimizi tatmin etmek için o kadar yeni ve farklı şeyler deneriz. Örneğin, uyuşturucu kullanımına karşı tutumda meydana gelen geçişi ele alalım. Bugün, dünya çapında, yakın zamana kadar bulundurmanın ve satmanın ceza gerektiren suçlar olduğu çeşitli uyuşturucuların kullanımını meşrulaştırmaya ve yasallaştırmaya yönelik hamleler var. Bunların hepsi bize bir dinginlik duygusu vermek ve dünyayla ilgili artan hayal kırıklığımızı unutmak içindir.

Çağımızda, soruyu sözlü olarak ifade etsek de etmesek de, sadece hayvan bedenlerimizde nasıl rahat bir yaşam sürdürebileceğimize değil, hayatımızın anlamına da cevaplar istemeye başlıyoruz.

Nesiller boyunca geliştirdiğimiz materyalist tutumda, kendimizi gerçekleştirmenin anlamını gitgide daha az hissediyoruz. Bir yandan kendimizi rahat yaşamak için arabalara, yaşam alanlarına ve binlerce maddi eşyaya ihtiyaç duyarken buluyoruz. Ama öte yandan, bunu sadece rahat hissetmek için yapıyoruz ve maddi öğelerin hiçbir anlamı yok. Bunun yerine, bize maddi varlığımızdan giderek artan bir memnuniyetsizlik duygusu veren ve dünyamızda tam olarak belirleyemediğimiz başka bir şeye karşı daha içsel bir ihtiyaç duyuyoruz.

Bu, hayatın anlamı ile ilgili sorudur. Hiçbir bilimin, teknolojinin, hatta felsefe ve psikolojinin çözemeyeceği bir sorudur bu çünkü çok daha derine, her şeyin uzandığı nedensel köke kadar uzanır.

Kısacası, materyalist varlığımıza karşı artan ilgi kaybımız, içimizde uyanan yeni bir gelişim seviyesinin ortaya çıkmasına işaret ediyor ve giderek daha fazla gerçek cevaplara ihtiyacımız olduğunu hissedeceğimiz varoluşsal sorular şeklini alıyor.

Kabala tam da bu soruları cevaplamak için vardır. Kabala bilgeliğini kullanarak, hayatın anlamı ve amacı hakkındaki en derin sorularımızı nasıl gidereceğimizi öğreniriz. Zaman içerisinde test edilmiş Kabala metodunu uygulayarak, bu dünyada yaşarken varoluşumuzun nedensel düzeyine erişiriz ve bunu yaparak, bizi tamamen dolduran sonsuz ve eksiksiz bir gerçeklik hissine ulaşırız. Başka bir deyişle, Kabala bilgeliği, hayatın anlamı ve amacı ile ilgili soruyu pratik ve metodik bir şekilde cevaplamak için vardır.

Acı ve Nefret Sevgiye Dahildir

Soru: İgor soruyor: “Görününen o ki Yecüc ve Mecüc’ün savaşı olan Armagedon uzun süredir devam ediyor, ancak nedense biz bunu görmedik veya hissetmedik. Bu doğru mu? Yoksa her şey sakinleşecek, geçecek ve unutulacak mı?”

Cevap: Her şey geçecek, bir şey hariç, o da geleceğimiz son koşul. Ve bu, konsantre, toplanmış ve hepsi bir araya alınmış önceki tüm koşulları içerecektir. Ve bu son koşul için temeli olacaktır.

Yani son koşul, biri “Kli” ve ikincisi “Ohr” olarak adlandırılan iki durumdan oluşacaktır; kap ve ışık. Böylece kap, her birimizin ve hepimizin birlikte tarih boyunca geçtiği tüm koşullardan oluşacaktır.

Bu, korkunç miktarda ıstırabın, şüphenin ve yanlış anlamanın, hepsinin bir arada olmasıdır.

Soru: Yani yaşadığımız her şey, tüm savaşlar ve tüm acılar bu kaba mı geliyor?

Cevap: Her şeyi içeren bir duruma. Ve sonra bu durum, bir ve aynı olan üst ışık veya Yaradan tarafından düzeltilir. Ve bu durum üst ışığa eşit hale gelir. Yani tüm insanlığın her an yaşadığı milyonlarca acı, milyonların içinde gerçekleşen ve idrak edilen her şey, tüm bunlar ışığa dönüşür. Ve böylece Yaradan’a ulaşılır.

Soru: Yani pişman olmamız gereken bir şey yok muydu?

Cevap: Hiç olmadı!

Soru: Ve en korkunç ıstıraplar?

Cevap: Hiç olmadı. Unutulmuş bir şey değil ve şimdi hissetmiyoruz.

Soru: Peki bunlar bir zamanlar yaptığımız hatalar değil mi?

Cevap: Bunların hiçbiri olmadı. Bugünkü mutlak durumu hissetmemiz için sadece bir hazırlık olarak var oldu.

Soru: Ne demek hiç olmadı? Oldu: İkinci Dünya Savaşı, Holokost, Birinci Dünya Savaşı, İç Savaş, dökülen kan, hepsi olmuştu! Ya da oldu mı? Yoksa o zaman bizler zor bir açıklamaya mı varıyoruz?

Cevap: Açıklamanın imkansızlığında, belki. Ama yine de bunun gerçekleşmediğini söylemeliyim. Başka bir gerçeklik algısı seviyesine, böyle bir şeyin hiç olmadığı bir gerçeklik duygusuna yükseliriz.

Soru: Sonra ne oldu?

Cevap: Bizim için yalnızca var olan tek durumu, mutlak evrensel sevgiyle dolu olma durumunu hissetmeye hazırlık vardı. Ve sırayla, aynı anda hem yokluk, olumsuzluk hem de olumluya yönelik bir özlem olarak hissedilir. Ve sevginin ve nefretin yokluğu, diğer her şey, tüm bunlar sevgiye dahildir çünkü karşıtı olmadan, bir şeyi hissetmek imkansızdır.

Soru: Yani bu büyük sevgi üzerimde parlıyor ve ben bunu nefret olarak mı hissediyorum? Henüz ona edinmedi ve bu yüzden mi nefret olarak hissediyorum?

Cevap: Hayır. Onu edinirsiniz, ancak edindiğinizde karşıt niteliği de anlarsınızı. Aksi takdirde onu hissedemezsiniz. Biri olmadan diğerini hissetmiyoruz.

Soru: Yani her zaman birlikte mi var olurlar?

Cevap: Bizler, yaratılanlarız, yaratıldık.  Yaradan, O, tek bir koşul hisseder, deyim yerindeyse sadece sevgiyi. Ve bizler, bir şeyi ancak onun tam zıddından hissedebiliriz.

Ortak Ruhun Parçalanmasının Sonucu

Soru: Bir insan erkek olarak doğduğu, ancak kendini kadın gibi hissettiği ve cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirdiği zaman, bu transgender unsuru nereden geliyor? Ya da tam tersi?

Cevap: Bu, hepimizin ortak bir ruhun parçalanmasının sonucu olduğumuz gerçeğinden geliyor.

Yaradan tek bir ruh, tek bir manevi yapı yarattı, bu yapı özellikle birçok parçaya bölündü ki onlar aracılığıyla Yaradan’ı tanıyalım ve O’nun statüsüne, derecesine ulaşalım ve O’nunla bütünleşelim.

Bu sadece güç, nitelik ve karakterler açısından değil, aynı zamanda cinsiyet açısından da farklı parçalara bölündü. Aynı anda, ruhun bir kısmı ıslah yönteminde ustalaşmak ve bir üst kuvveti çekmekle meşgul olur, diğeri ise arzuyu geliştirmek ve aynı üst kuvvetin yardımıyla erkek kısmını gelişmeye uyandırmakla meşgul olur.

Tek bir ruhun kırık parçaları olduğumuz için ıslah, uyum ve parçalanıp düştükten sonra üst dünyaya dönüş sürecinde sürekli birbirimizle karışırız. Erkekler ve kadınlar, birlikte hem erkek hem de kız çocuğu doğururlar.

Manevi dünyada da bu böyledir. Hem erkek hem de dişi ruhları doğururuz ve üçüncü güç olan Yaradan, esasen son amaca göre her birinin kaderini belirler. Genel olarak, bu basit bir sistem değildir.

İnsanlığın on binlerce yıllık varlığı boyunca, sürekli fizyolojik bir hayvansal karışımı olmuştur, özellikle bir yandan egoizmin yükseldiği ve diğer yandan neslimizdeki ulusların arasında korkunç, şaşırtıcı bir karışıma ulaştığı bizim bu zamanımızda.

Üstelik bu karışım fiziksel olmaktan çok içseldir – kültürde, zihniyette ve birbirine olan bağımlılıkta. Sonuç olarak, cinsellik de dahil olmak üzere, kendilerini kökleriyle doğru bir şekilde ilişkilendiremedikleri zaman, ruhlarda böyle bir karışma olur.

Ve burada kişinin hem manevi hem de fiziksel olarak yönelimiyle kafası karışır. Manevi çalışmalarda bile, bazen kendini erkek olarak gerçekleştirmesi gereken bir erkeğin aslında ruhun ıslahında daha kadınsı bir versiyonuna yöneldiğini gözlemleriz. Diğer taraftan, manevi gerçekleşmelerinde erkeklerin yerinde olmak isteyen birçok kadın vardır.

Bence bu gelişmemiz için gerekli bir derecedir. Bu, karşılıklı etki, yakınlaşma ve yukarıdan karıştırma yoluyla cinsiyetleri daha iyi analiz etmeye, özümsemeye ve ayırmaya başladığımız zaman, çok ciddi bir plani ihtiva eder.

Bu, erkeklerin hem manevi hem de fiziksel dünyada kadınları daha iyi, kadınların da erkekleri daha iyi anlamasına yol açacaktır. Ama bugün böyle bir anlayış yok. Bunun için bir kadının iç dünyasına gerçekten girebilmek ve onu anlayabilmek için ciddi bir Kabalist olmanız gerekir ve bunun tersi de geçerlidir.

Kabalistik eğitimin amaçlarından biri, insanlara birbirleriyle doğru etkileşime gelme fırsatı vermektir. Aksi takdirde dünyamız birbirini görmeyen insanların dünyası olur. Sadece ara sıra bir yerde buluşurlar, ilişkiye girerler ve kaçarlar. Ve biriyle birlikte yaşıyor olsanız bile, bu tür bir birlikte yaşam, ortak bir şey değildir.

Başka bir deyişle, bu tür hoş olmayan, doğal olmayan bencil gelişim biçimlerinde bile karşılıklı olarak karışmamız gereklidir, çünkü ancak bu şekilde, tüm olası formlardan oluşan özel bir tür bencilliğe gelebiliriz ve o zaman herkes diğerini daha fazla ve daha iyi anlayabilir.