Category Archives: Kabala

“Mısırlılar” – Maddi Hazlar

Soru: Tora’da Musa’nın bir Mısırlıyı öldürdüğü söylenmekte. Manevi çalışmada bu ne anlama gelir?

Cevap: Musa, kendisini “Mısır” denilen tam bir egoizm koşulu içinde tutan arzuyu öldürür. Musa bu arzusundan kurtularak özgürleşir.

Soru: Öğretmeniniz Rabaş, “Mısırlılar”ın maddi hazlar anlamına geldiğini yazar. Nedir bu hazlar?

Cevap: Kendiniz için yaptığınız ve keyif aldığınız her şey. Bu, var oluşunuzun temelidir. Ancak yavaş yavaş içinizde böyle bir niyet öldürülür çünkü herkes için bir ihsan etme ve sevgi durumu içinde kalmak için, sadece kendi arzularının esiri olma durumu üzerine yükselmeyi düşünür ve çabalarsınız.

Soru: Kendi arzularının esiri olma kötü müdür? Sonuçta bu doğaldır, bizim doğamızdır.

Cevap: Bu doğaldır ama yanlıştır çünkü bizi kendi içimize kapatır ve tüm evreni hissedemeyiz. Eğer hazlar, sadece onları düşüneceğim şekilde beni kendi sınırlarıma kapatmıyorsa, eğer hayatım dünyevi hazların üzerine, manevi hazlar denilen ihsan etme ve sevgi hazlarına yükselmekten oluşuyorsa, başkalarını memnun etmekten haz aldığımda, çalışmam, çabalarım beni yalnızca Yaradan’a yaklaştırır.

“Maneviyata Veya Manevi Doyuma Ulaşmanın Anlamı Nedir?” (Quora)

Maneviyata ulaşmak, başkalarının yararına işleyen yeni bir niyete ulaşmak anlamına gelir.

Bu tür bir edinim bize, dışımızdaki ve bizden bağımsız olan dünyayı hissetme yeteneği verir. Başka bir deyişle, Yaradan’ı hissetmemizi sağlar. Yaradan, havayı, boşluğu ve etrafımızdaki her şeyi dolduran bir ihsan etme ve sevgi gücüdür.

Manevi edinim yoluyla, bizi doğuran ve kontrol eden pozitif alanı hissetmeye başlarız. Bizler, ihsan etme ve sevginin gücüne karşı, küçük egoistler olarak doğup büyürüz. Doğamız gereği, yalnızca başkalarının ve doğanın pahasına kendimize fayda sağlamak isteriz ve manevi edinime doğru ilerlemeye başladığımızda, ihsan etme ve sevginin gücüne (başkalarının ve doğanın yararını isteme) daha çok benzemek için kendimizi geliştirmeye başlarız.

Manevi edinim aynı zamanda “Yaradan’la yapışmaya ulaşmak” olarak da adlandırılır ve bu şekilde sonsuz ve mükemmel bir yaşama ulaşırız. Maneviyatı edinerek, kendimizi ihsan etme ve sevginin gücüyle eşitler, onun içinde yaşar ve bunu sonsuza kadar sürdürürüz. Bizim bedenlerimiz sadece egoist güçleri algılamak için yapılmıştır ve maneviyatı edindiğimizde, ihsan etme ve sevgi gücüyle eşitlendiğimizde aslında bedenimizin olmadığını keşfederiz.

Nasıl Tüm Problemler İçin Bir Çare Bulunur?

Soru: İsrail’de moleküler genetik profile göre ilaçlar seçilerek bir deney yapıldı. Bilinen herhangi bir ilaca yanıt vermeyen kanserli insanlar olduğu ortaya çıktı.

Tıp tarihinde, bir hastalığın ilaca dirençli bir formu edindiği bilinen durumlar vardır, örneğin tüberküloz. Neden bugün bile birçok insan tıbbın geliştirdiği ilaçlara cevap vermiyor?

Cevap: Gerçek şu ki tıp bir anlaşmadır.

Tıp nedir? Çeşitli çirkin ve hatta son zamanlarda mutasyona uğramış formlarda olan egoizmimizin üzerine ışık çekiyoruz ve kimyasal bir formüle bürünmüş ışık ile bu çirkin egoizmi etkilemeye çalışıyoruz.

Pratikte yalnızca arzu ve ışık, birbiriyle etkileşim halinde olan alma gücü ve ihsan etme gücü vardır. Onlar birbirleriyle uyum içindeyseler, birbirlerini dolduruyorlarsa, o zaman bizler dengede, uyum içinde ve sorunsuz var oluruz.

Egoisttik alma arzusunda bir sorun olduğunda ve biri diğerini karşılamadığında, o zaman hemen ışık gizlenir. Işık çıkar, uzaklaşır ve kaybolur.

Işık arzudan belirli bir mesafeye uzaklaştığında, giderek daha fazla acı, sonra hastalık ve sonra ölüm hissetmeye başlarız. Her şey ışığın arzudan ne kadar uzaklaştığına bağlıdır. Yavaş yavaş daha fazla çıkar ve uzaklaşarak ölüme yol açar.

Son zamanlarda neler oluyor? Bizim egoizmimiz sadece büyümez, niteliklerin eşitsizliği veya niteliklerdeki farklılıklar yasasına göre, ışık ondan doğal olarak ayrılır, daha doğrusu egoizm olağandışı, mutasyona uğramış formlar kazanır.

Yani ego dönüşüyor, doğal olmayan formlar alıyor ve bu, sadece bir şeyi almak, istemek, fethetmek ve onu kendi içine çekmek için değil. Doğrudan ışıktan haz alma arzusundan, ışığın yokluğundan haz alma arzusuna dönüşür ve uyuşturucular, depresyon ve çeşitli egoistik bozukluklar gibi zıt formlar alır.

Egoizm iki-üç katı arttığında, kendini dönüştürdüğünde, hiçliğinin ve boşluğunun tadını çıkardığında, onun mutasyon formları kendini böyle gösterir.

Esasen depresyon nedir? Bir insan neden ondan kurtulamaz? Kişi boşluğundan haz arar.

Bu da bu hastalıklara çare bulamamamıza neden olur ve bu nedenle bağışıklık sisteminin zarar gördüğünü söyleriz. Hayat veren güç, ışık ve egoizmimiz, organizmamız, arzumuz arasında en azından bir miktar teması yeniden kurmanın nasıl mümkün olduğunu bilmiyoruz. Sorun budur.

Eğer, arzu, organizma ve onu canlandıran ışık arasındaki doğru bağlantıyı yeniden kurmaya başlamazsak, bunu nasıl çözebileceğimizi hayal edemiyorum.

Kabala çok basit bir formül verir. Ama kim kullanmak ister ki?! Kabala’nın çağrısını dinlemeye başlayana kadar belki yıllarca acı çekmemiz gerekebilir.

Kabala, her şeyin bizim egoizmimize dayandığını ve bunun ancak sevgiyle yenilebileceğini söyler. Ama nasıl birbirimizi sevebiliriz, nasıl komşuyu kendimiz gibi sevebiliriz? Bu, tüm sıkıntılar için her derde devadır. Ama birbirimizden nefret edersek bunu nasıl yaparız?

Kabala bilgeliği, doğada bunu yapabilecek bir güç olduğunu açıklar, sadece çalışmaya, okumaya, bu gücü kendinize çağırmaya ve istemeye başlamanız gerekir.

Evrenin sistemini, mantıklı ve oldukça gerçekçi bir şekilde çalışma şeklini incelediğinizde, evet, bunun böyle olduğunu görürsünüz ve bu kuvvetlerin dünyamızın biraz arkasına gizlendiğini hissetmeye başlarsınız. Dünyamızı şeffaf bir şekilde ve onun arkasında dünyamızla ve bizimle oynayan tüm doğa güçlerini görürsünüz. İşte bunu insana sunmalıyız, ona ifşa etmeliyiz ve o zaman tüm dertlere çare bulacağız.

Kabala ve Aile Modeli

Soru: İnsanlığın gelişim tarihine bakarsak, ailenin iki ana modelini görebiliriz: Bir erkeğin baskın olduğu Doğu ve bir erkeğin rolünü bir şekilde kaybettiği ve prensipte bir kadının sorumlu olduğu Batı modeli. Kabala açısından en doğru model hangisidir?

Cevap: İkisi de değil. Aslında iki model vardır ve Kabalistik model bunların ortasındadır. Bu fark takvimlerin derlenmesi için de tipiktir: Batı modeli bir güneş takvimi, Doğu modeli bir ay takvimidir ve Yahudi takvimi güneş ve ayın korelasyonuna dayanan ortada bir takvimdir.

Aynı şey sadece takvim tarihleri için değil, aynı zamanda güçler, dünya görüşleri, hayata, bilime, sanata yaklaşımlar, toplumdaki her türlü dava ve önleyici tedbirler vb. için de geçerlidir. Her şey orta çizgiye dayanmaktadır.

Yani iyi ve kötü yoktur. Bir araya getirilmesi, doğru bir şekilde birleştirilmesi gereken zıt nitelikler vardır ve bunların bağlantısıyla mükemmelliğe ulaşırız. Ancak bu şekilde ne dişi ne de erkek tarafı inkar etmeden, doğadaki tüm güçleri doğru bir şekilde kullanabileceğiz. Sadece aralarında altın bir denge bulmamız gerekiyor.

Akıl Hastalığının Sebebi Nedir? (Quora)

Egoistik insan doğası (eksik ve bozuk benmerkezci arzu), akıl hastalığı da dahil bütün problemlerin sebebidir.

O, başkaları pahasına kendini tatmin etmeye çalışarak dikkate değer bir kusurla çalışır. Böyle yaparak hem kendini hem de başkalarını yiyip bitirir. Arzumuzun bu hatalı işleyişi, zihin dahil her hastalığımızın arkasındadır.

Kabala bilgeliğine göre, egoistler olarak, bizler doğanın özgecil formuna karşıyız ve doğa ile aramızdaki bu karşıtlık, bize her türlü hastalığı, sorunu ve acıyı getirir.

Doğayı, onun bütünlüğü içinde algılayabilseydik, o zaman doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ kurma yasalarıyla işlediğini algılardık. Bu nedenle, doğanın yasalarına ne kadar karşı çıkarsak, onlarla o kadar çok uyumsuzluk içine gireriz, o zaman da içinde yaşadığımız doğanın tamamen olumlu gücünü, giderek daha fazla olumsuz bir şekilde deneyimleriz Bu nedenle, gelişimimizde ne kadar egoist olursak, o kadar çok hastalık ve acı yaşarız.

Akıl hastalığını ve diğer tüm sorunları ve acıları kökünden tedavi etmek, bu nedenle egoist insan doğamızı düzeltmeyi yani egoist dürtülerimizin üzerinde birbirimize karşı destekleyici, teşvik edici ve sevgi dolu tutumlarla olumlu bir şekilde bağ kurmayı ve bunu yaparak kendimizi doğayla uyumlu hale getirmeyi gerektirir. Bizler o zaman kendimizi birbirimizle ve dünyayla yeni keşfedilen bir uyum, barış ve dengeye yükselterek, doğanın tamamen pozitif gücünü olumlu bir şekilde deneyimlerdik.

Yaradan’ın Edinimine Doğru

Yorum: Dostlardan biri kendini kötü hissettiğinde otomatik olarak ona destek olmak isteriz ve “Bunun kimden geldiğini hatırla” deriz. Aynı zamanda, her şeyin aynı kaynaktan geldiğinden o kadar emin olmadığımızı da biliriz çünkü henüz manevi edinim içinde değiliz.

Cevabım: Fark etmez. Çabalarımız öyle olmalıdır ki, içimizde Yaradan’ın edinimine götürecek duygular geliştirelim. Duyu organlarımızı geliştirmeye ihtiyacımız var, o zaman O’nu edineceğiz.

Sorun şu ki Yaradan’ı hissetmek için duyu organlarına sahip değiliz, çünkü bizler ihsan etme modunda değiliz, sadece alma modundayız. İhsan etme moduna geçmemiz gerekiyor ve ancak o zaman, bu ölçüde O’nu hissetmeye başlayacağız.

İnanç Doğal Bir İnsan İhtiyacıdır

Soru: İnsanın bir şeye inanmaya, idollere sahip olmaya, bir şeye hayranlık duymaya, bir şeye tapınmaya doğuştan ihtiyacı vardır. İnanç, doğuştan doğamızda var mı yoksa toplumun gelişiminin bir sonucu mu?

Cevap: İnanç, son derece gelişmiş bir organizmanın bir özelliğidir. Bazı ilkel canlıların ya da hayvanların inançlı olduğunu söyleyemeyiz. İnanç güvensizliklerinden kaynaklandığı için kişinin doğal bir ihtiyacıdır.

İnanç, kendini bir şeye güvenebileceği, bazı köklü doğal veya bilimsel temellerde bir tür kaide üzerine koymak isteyen bir kişinin içsel hareketidir.

Soru: Bir Kabalist olarak neye inanırsınız, neye taparsınız?

Cevap: Genel olarak hiçbir şeye inanmam ve hiç kimseye ve hiçbir şeye tapmam. Ancak, öte yandan yücelttiğim, saygı duyduğum, seviyesine ulaşmaya çalıştığım şeyler var. Onlara taptığımı söyleyebilirsiniz ama bu tapınma daha çok saygı gibidir.

Firavun’a Birlikte Gideriz

Yorum: Tora’da yazılmıştır ki; Yaradan Musa’ya, “Firavun’a doğru gel’’ der.  O, “Onunla savaşmak için Firavun’a git’’ demiyor.

Cevabım: Dahası, Musa, Firavun’a hiç de gitmek istemez, korkar. Ancak Yaradan “Korkma, seninle gideceğim’’ der. O, Musa’ya güvence veriyor gibi görünüyor: “Korkacak bir şey yok, hadi birlikte gidelim.’’

Aslında, bu iyi bir yaklaşım değildir, çünkü o andan itibaren Firavun, Musa’ya ve hatta Yaradan’a saldırıya başlar ve der ki: “Dinlemek zorunda olduğum Yaradan kim ki?’’

Soru: “Firavun’a gel” ne demektir? Bir kişi bunu nasıl hisseder?

Cevap: Kişi Yaradan’a dönmek ister, böylece, Yaradan kişiye, onun egosundan; ihsan etme, sevme ve özgecilik seviyesine yükselmesine yardım etsin. Bu, Mısır’daki sürgünden çıkışın ve Firavun’dan kaçışın yoludur.

Soru: Bu süreç nasıl olur? Kişi, kendisine “Firavun’a gel, beraber gidelim” diyen bir ses mi duyar?

Cevap: Burada hiçbir ses yoktur. Kabala’dan psikolojik bir mesele çıkarmayın.

Firavun, sizin egoist durumunuzdur. Bunu çözmek için, onu almalı, özgecil durumunuzun önüne koymalısınız ve birini diğerinin yardımıyla düzeltmelisiniz. Siz, alma ve nefret niteliğini düzeltmek için ihsan etme ve sevgi niteliğini kullanmaya hazırlıklısınız.

Soru: Ama biz bunu hissedecek araçlara sahip değiliz. Bu sanki, annesinin karnında, bir dünya, alan, zaman ve hareket olup olmadığını anlayamayan bir çocuk gibidir. Bu, buradakiyle aynı olabilir mi? Bazı kelimeleri söyleyebilirsiniz ama içlerinde bir anlam yoktur. Bu hisleri nasıl ediniriz?

Cevap: Hisleri, ancak bunu kendi içinizde ifşa etmeye başlarsanız elde edebilirsiniz.

Duvardan Geçme Arzusu

Negatif bir güç, hedefe giden yolda, doğru yön için gerekli bir unsur olarak algılanmalıdır. Bu hedefte olumlu ve olumsuz güçler bir araya gelir ve aralarındaki bağlantı sayesinde hedef bize görünür hale gelir.

Maddi dünyada, önce hedefi görürüz ve sonra ona nişan almaya çalışmalıyız. Ama maneviyatta bu tamamen farklıdır: Eğer hedefe doğru bir şekilde nişan alırsam, o zaman onun önümde olduğunu görürüm.

Maneviyatta kendimizi her zaman önce bir duvarın önünde buluruz ve ancak bir çözüm bulursak, duvarda bir kapı olduğunu görebiliriz. Ve çözüm, bizi neyin engellediğini veya bize yardımcı olduğunu bulmak değil, tüm ön koşulları, birbirlerini tamamlayacak ve gereksiz hiçbir şey olmayacak şekilde toplayabilmektir.

Bu nedenle, her karar mükemmelliğin edinimidir. Ve mükemmellikte iyi ya da kötü bileşen yoktur, olumsuz ya da olumlu bileşen yoktur, ancak her şey birbirini tamamlar.

Maddi dünyada kapalı bir kapı görebilirsiniz, ancak manevi dünyada kapı ancak açıksa görünür. Açık bir kapı ancak tam bir inancın gözünden görülebilir. Kusursuz inanca ulaştığımız an bir geçit açılır.

Önümde hiçbir kapının görünmediği boş bir duvar varsa ama ben gerçekten geçidin açılmasını istiyorsam, o zaman açılacaktır.

Maddi dünyada önce kapalı bir kapı görürüz ve ancak o zaman onu açmaya çalışırız. Ama maneviyatta kapalı kapılar yoktur: ya kapı açıktır ya da sadece boş bir duvar vardır. Ve tam inanca ulaştığımda, anında açık kapıyı görürüm.

Tam inanç, hiçbir şeyin beni duvarın diğer tarafında olandan ayırmadığı anlamına gelir. Kendimde bu nitelikleri edinirsem, o zaman ayıran bariyer ortadan kalkar.

Doğa Bizi Neye Doğru İtiyor?

Yaşamın amacı sorusu bir insanın içinde ortaya çıkar çünkü doğa bizi buna, evrenin tüm boyutunu kavrayana ve bugün sadece hayvan kişiliğimizde kendimizi hissettiğimiz dünya algısının ötesine geçen ortak bir dünyanın çerçevesini hissedene kadar geliştirmemiz gereken programına doğru iter.

Şu anda biz cansız, bitkisel ve hayvansal maddelerden oluşuyoruz. Ancak artık bir adım daha ileri gitmek zorundayız.

Biz sadece hayvanız. Ben var olduğum sürece, fiziksel bedenim var. Yani benim “ben”im bu hayvana dahildir ve onun içinde yaşar.

Ve bu “ben”i hayvani koşulumdan nasıl çekip çıkarabilirim ve onu hayvanımdan ayrı ve ondan bağımsız olarak nasıl geliştirebilirim ki bu hayvan ölse bile benim “ben”im var olmaya devam etsin? Bağımsız olarak var olması için bu “ben”i nasıl ayırabilirim? Esas olarak, Kabala’nın  düşüncesi budur çünkü bu durumda yaşamak için bir şeye sahibizdir.

“Ben”inizden ayrılmak, bağımsız olarak var olmanızı engellememek için, hayvan koşulunuzun üzerine çıkmanız demektir. Dünyamızda, bedenin nasıl bastırılacağı, pratik olarak nasıl öldürüleceği, her türlü acı, işkence, açlık grevi, meditasyon vb. ile nasıl yok edileceği hakkında uzun zamandır çok sayıda teori geliştirildi.

Kabala, kişinin bu yaşamda mevcut bedeninde iken, bedeninin üzerinde, ondan bağımsız olarak, kendi “ben”inin var olduğu hareketsiz ve engin bir dünyayı hissetmeye başlaması gerektiği gerçeğine dayanan özel bir metottur.