Category Archives: Kabala

Perdenin Diğer Yüzü

Şu an hissettiğimiz bu dünya bize tesadüfen verilmedi. İki zıddı içinde barındıran doğası ile oluştu. Yaratan ve yaratılan, Işık ve Kap arasında var olan uçurum. Bu uçurum, Yaratan ile olan bu ayrılık, bu zıtlık, yaratılanın noktası ve Yaratanla ifşa olur bize. Perdenin diğer tarafına geçebilmemiz için bizlere bir araç verildi. Zohar kitabı, bizleri ayrılıktan birliğe geçirecek olanı.

Tüm gerçeklik sadece bütün dünyaları ve değişimleri içeren yaratılan noktada mevcuttur. Yaratılan nokta Yaratan ile olan ilşkisinde değişmez, her zaman en iyi koşulda, Islah Sonunda bulunur. Bize düşen, bize verilen araçtan, Zohardan iyi şekilde istifade etmek, onu iyi kullanmak ve bizde oluşturduğu değişimlerden öğrenebilmek. İki farklı dünya arasında var olan bağı, birinin diğerine nasıl giydirildiğini anlıyabilmek. Zohar kitabının bizi dönüştürmesi oranında, anlık hislerimizden, siyah noktadan, yavaş yavaş ilerleyip Işığa karşı zıtlığı elde edeceğiz.

Zohar kitabı okunduğunda anlamak zorundayız ki, önümüzde duran kitap değil, özel bir köprü, iki ayrı koşulumuzu birbirine bağlıyan, Yaratandan ayrı düştüğümüz şu an ki koşul ile, geleceğe dönük hissettiğimiz Yaratanla birliği bulacağımız koşul arasında. Zoharın özel lisanı bize, Işığı elde edebilmek için nasıl değişim geçirmemiz gerektiğini gösterir. Şimdilik, Işık hep dışımızda olup her zaman alma arzusu olarak kalır. Ancak iç yapımız değişip Işığa benzedikçe Yaratana benzeriz.

(04-01-10-Zohar Kitabı) Dersinden Alıntıdır.

Hastalıklardan Bizi Ne Kurtaracak?

İngilizce blogundan soru: Zihinsel ve Ruhsal rahatsızlıkları Kabala Bilgeliği bize nasıl açıklıyor? Ne tür tedavi edici sistemler sunuyor bizlere? Bilindiği üzre tıp pek başarılı olamıyor bu konuda?

Cevabım: Islah sadece. Bizleri bu tür rahatsızlıklardan kurtaracak yegane şeydir.

İ.B.dan soru: Yaratan neden tedavisi mümkün olmıyan fiziksel hastalıklar gönderiyor? Neden bizlere Kabaladan dahi öğrenemeyeceğimiz ıstırablar getiriyor?

Cevabım: Biz tüm hastalıkları, ıslah olma arzusu noksanlığımız nedeniyle kendimiz davet ediyoruz içimize.

(Bak: Zohar kitabına Giriş , 69 ve 71 bölümler.)

Benzerimizde Yapalım İnsanı

İnsan Malhut ile Bina entegrasyonundan yaratıldı, Alma ve İhsan-etme niteliğinden ve sırf bu nedenle Islah olanağına sahiptir, ancak tam olarak hiç birine ait değildir. Çünkü Malhut yargı ölçüsü olup sayesinde bir şey oluşmasına olanak vermez ve bina da rahmet ölçüsü olup yaratma gücünden yoksundur. Yaratma gücü ancak iki niteliğin birleşmesinden doğabilir.

Diyelim ki çimento, kum ve su alarak onları karıştırıp beton elde edip inşaatı yapıyoruz. Yapıya bu şekilde malzeme temin ediliyor, kendi niteliklerinden sıyrılıp yeni bir gerçeklikte doğarak.

Baba’dan anne’ye aktarılan bir tohum damlasını bu kadar önemli kılan ne? Büyüyüp  bebek olarak doğan ve sonra da bireysel insana dönüşen. Nasıl oluyor, aniden ebeveylerine olan bağımlılıkları yok olup ergenleşiyorlar? Başlarda içgüdüsel ve doğal davranan bebeklerin aniden 6-7 yaşlarına geldiklerinde kendi fikirlerini oluşturmaya başladıklarını, içgüdüsel davranışlarından sıyrılıp kendi kişiliklerini oluşturduklarını görüyoruz. Tam olarak ne anne ve babaya benzeyen ancak her ikisinden de benzerlikler içermesine rağmen ikisinden de farklı kendi kişiliği olan.

Bunun nasıl oluştuğunu bilememizin nedeni, oluşumun kökünü, başlangıcını bilmiyor olmamız aslında. İşte bu tam da Yaratanın isteği. Yaratan tarafından yaratılan bu iki gücün, Alma ve İhsan-Etme güçlerinin hem birbirlerine zıt ve hem de birbirleriyle olan birleşmelerinden yeni bir yaşam oluşuyor “orta çizgi” (İnsan).

Demek ki amaç, Yaratan için  Arzu değilmiş. Çünkü istek, iyi veya kötüye otomatik tepki veren bir malzeme sadece. Yaratan malzemenin dışında bulunur ve insanda bir nokta yarattı, arzunun ötesinde olan, alma ile verme niteliklerinin birliğinde var olabilen, yeni bir gerçeklik olarak var olabilen. Ve bu gerçeklik “Ben” Senim.

(01-12-09-Ptihat Hohmat Hakabala) Dersinden alıntıdır.

Kendimizi Yeni Algılara Açmamız İçin Gerekli Vukuatlarımız

Bir Kabala dersi, diğer türden olan tür derslerden ayrılır, çünkü bizlere hissettiğimiz (içerisine doğmuş olduğumuz) realiteden farklı bir realteye taşınmayı öğretir. İçerisinde bulunduğumuz vukuatlarımız süresince, altta yazılı olan yeni duyulara hazırlıklı olmalıyız.

1. Dersten önce tüm problem ve kaygılarımızı unutmalıyız, sanki bunlar hiç var olmamış gibi ve sanki dünyanın ta kendisi hiç var olmamış gibi bir vaziyette olmalıyız.  Eğer yeni bir realite tatmak istiyorsak, dışımızda bulunan herhangi bir şey kafamızı bozmamalı, sanki dünyamız yokmuş gibi davranmalıyız.

2. Muhteşem bir şeyi algılamaya başlamış gibi davranmaya gayret göstermeliyiz; muhteşem, yeni, sonsuz, mükemmel, gururlu ve tüm dünyaca tamamlayıcı/belirleyici bir şey algılamaya başlamış gibi davranmaya gayret göstermeliyiz. Bu yeni yüksekliği ve büyüklüğü kabul etmeye kendimizi hazırlamalıyız.

3. Öte Dünyaları algılamak, ruhların birleşmesi ile gerçekleşir. Arzularımızı ortak bir niyet yönünde birleştirme yolundaki kollektif olan içsel çabalarımız, her birimizde manevi dünyayı algılama arzusunu doğurabilir – verme ve sevgi niteliğine kavuşma arzusunu doğurabilir.

4. Hepimizde ortak olan verme ve sevgi niteliklerini edinme girişimlerimiz, bizlere sonuçta mutlaka “dışımızdan” desteğe ihtiyacımız olduğunu gösterir.. Bunu fark ederiz. Bu ise, içimizdeki bu niteliğin yüzeye çıkmasına yarayacak, Yaratan’a yöneltilmiş içten bir duaya sebep olur.

5. Bu tür dualar, otantik Kabalistik kaynaklardan grubumuz ile beraber çalışırken, ortaya çıkabilir.

Maneviyatta Dualite ve Teklik

Bir yandan herşeyin Arzuya bağlı olduğu, diğer yandan da herşeyin Işık tarafından yaratıldığı ve arzunun da onun doğası olduğu söyleniyor.

Nasıl örtüşecek bu söylenenler? Mesele şu ki bazen Işığın bazen de Kabın yönünden konuşuluyor. Ancak bu ikiliğin her zaman var olduğunu unutmamalıyız: Bizler asla, Işıktan arzu olmadan konuşamıyacağımız gibi Arzudan da Işık olmadan konuşamayız.

Arzu üzerine konuştuğumuzda Işığı, arzumuzda oluşan farklı hallerde hissederiz ki bu farklı hallere de “Işık” deriz.

Kabın yaşadığı bir halden diğerine ilişkisine Işık denir. Üstteki Kab, alttaki Kabla olan ilişkisinde Işık olarak düşünülür. Bu da niteliklerin ilişkisinden ötürü böyledir. Üst daha fazla ihsan-ettiği için ona “Işık”, alttaki de ona oranla daha çok alıcı olduğu için ona da “Kab” deniyor.

Kabın altta olması ve Işığın içine nüfüz etmesi şeklinde düşünmeye alıştık ancak maneviyatta öyle dağildir. Kapta bulunan ihsan-etme niteliği ki buna “Işık” ve alma niteliğine de “Kap” denir. Tüm bunlar arzunun nitelikleri olup sadece ondan bahsediyoruz. Yükseliş ve alçalışlarını. Yükselen hallere “Işık” ve alçalan hallere de “Kap”.

Dolayısıyla Yaratan-Bore şöyle çağırılıyor: “Bou ve Ree” – “Gel ve Gör”. Çünkü biz onu kendi Kabımızın içinden görüyoruz. Kabımızda damgalanmış ihsan-etme suretinde, Işık ya da Yaratan niyeliğinde.

Bunlar önemli tanımlamalar 0lup bizleri mahsomu geçmeye ve maneviyata doğru arzularımızla girmemizi sağlar. Tüm bu farkındalıklar sadece çeşitli Alma yada İhsan-Etme halleridirler.

Üst Dünyalara Girişin Anahtarı ZOHAR Kitabı

Kabala ilmine göre bizleri üst güçden ayıran altalta beş alem bulunmakta ve en üsttekinde varolan herşey aşağıya doğru kopyalanarak iner ta en altta varolan bizim dünyamıza kadar.

Bu dünyaların aralarındaki fark detaylarında olmayıp içerdikleri malzemede bulunmakta. Üst alemlere gittikçe içerdikleri malzeme daha manevileşmekte (aşpaa-koşulsuz verme) ve alt dünyalara inildikçede malzemeleri bir o kadar maddileşmekte (alma, egoistleşme).

Böylece bu dünyaların detaylarıda birbirlerinin aynı olmasına rağmen materyallerinde yani arzularındaki farklılığı mukayese ve tahayyül edebilir, kendimizde de değişiklikler getirecek arzular dileyebiliriz.

Zohar kitabının tekliği ve özelliği üst alemin projeksyonunu yansımasını bizim dünyamızda yaratmasıdır. Bu dünyanın hikayesini anlatırken ona paralel olarak O’nun kaynağının üst dünyada olduğunu anlatır ve tüm bunları büyük bir kesinlkle ifade ederek birbiri üstünde olan bu dünyaları tasavvur etmemizi sağlar.

Böylece iki dünya arasında olup ancak kendi dünya hikayemizi anlayabilirken üst dünyaların imajını yapabilir, imgeliyebiliriz. Bu iki imge arasındaki fark şudur ki dünyamızda ki imgeler algılanabilir olduğundan anlaşılabilir ve somutken, üst dünyadakiler içerik, arzu, niyet ve güç gibi nitslikseldirler ve algılanamazlar.

Eğer insan her zaman bu iki dünya arasında bulunursa, henüz üst dünyaları algılıyamıyorsa bile en azından üst dünyaları hayal etmeye çalışıyorsa birşeyler ifşa olmaya başlar ve bunu hisseder ve böylece ruhsal aleme doğuşuna yaklaşmış olur. İşte Zohar kitabını özel kılan budur. Anlık olarak insanı kendine çeker ve yine anlık olarak onu iterek bu dalgalanmalarla insanı ruhsal aleme ya da üst dünyalara yaklaştırır.

Eğer insan belli bir ruhsal seviyede ise ve daha da yükselmek istiyorsa bu kitab aynı etkileri onun üzerindede gerçekleştirir ve bu böylece ruhsal merdivenin 125 basamağında çalışır.

Herkes Bu Yaşamında Üst Dünyaları Görecek

Soru: Kabala’nın hikmeti kişiye Yaratan’ı bu dünyada ifşa etmesi metodu olması ancak biz Yaratan’ı nasıl keşfedeceğiz?

Cevap: Diyelim ki ben küçük bir çocuğa kuantum fiziğini ifşa edeceğim, ona ne söylemeliyim? En ilkel, basit şeylerin açıklanmasından başlamalıyım; temel kanunları. Tüm kavramlar ve konuyu anlaması yıllarını alacak. Kabala hikmeti de tedrici bir şekilde gelişimimizi sağlar -basamak dünyalar- Dünyalar (gizler) bize örtük, saklı olan dünyalar ve ancak algılamamız oranında bize ifşa olurlar.

Manevi dünyaya giriş onun kurallarını bilmeden olanaksız aynen dünyamızda olduğu gibi yaşamımızın ilk 15-20 yılında bizim için önemli ve zorunlu olan bilgilerin temininden sonra dünyaya uyum sağlamamız gibi.

Neşamayı oluşturmak için ruhsal dünyaya girmekte önemli ve zorunlu bilgileri edinmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla maneviyat bir hazırlık safhası gerektiriyor ki bizler şimdi bunu yaşıyoruz ve tekamülümüzde üst seviyelere ulaşmamız için yukarısı hiçbir zaman engel olmaz.

Bu durumda aniden kendimizi kötü hissettiğimiz, her şeyin zorlaştığı, hiçbir şeyin açık olmadığı durumlarda bir ümitsizlik, “karanlık” çöker üzerimize. Bunun bize yukarıdan yardım olduğunu görmeliyiz aynen çocukların “büyüklerle” oynadığında sevinmeleri gibi.

Bu yaşamda üst dünyaları ifşa her birimize vaat edilmiştir, yeter ki kendimizi hazırlayarak onu algılayıp hissederek yaşıyabilelim.

06-11-09 Derse Hazırlık Bölümünden.

Kabalistlerin Kitapları Herkese ve Herbirimize

Soru: Kabalistler kitaplarını kimler için yazdılar?

Cevabım: Baal HaSulam “Talmut Eser Sefirota Giriş” te şöyle yazar. Kabalistler hepimizin kabala kitaplarını okumamızın zorunlu olduğunu ve hatta anlamasakta onun ıslah edici etkisinden fayda temin edeceğimizi belirtir.

Böylece bu kitapların herkes için olup, maneviyatı keşfedip ilerlemek isteyenlere olduğu kadar üst alemleri keşfetmiş olanlar için de geçerlidir. Başlıyanlara ilerlemeleri için mucize, keşfetmişlere ise yollarına rehber olur.

Aslında kabalistlerin çoğu başlıyanlardan çok keşfetmişler için yazmışlardır kitaplarını. Sadece bazı özel ruhlar (Baal HaSulam, Ramhal) büyük çabalar harcıyarak başlıyanlar için “özel-ışık” temin edecek kitaplar yazmışlardır.

04-11-09 tarihli Kabala ve İçeriği dersinden alınmadır.

Kötü Dürtüler Tam Olarak Düşündüğümüz Gibi Değil

İçimde kötü olanı bulmadan onu ıslah edemem.

Aslında kötü dürtüler diye bildiğimiz kötü değerler; çalmak, yalan söylemek, öldürmek gibi istekler bu sınıfa girmiyor. Bir zamanlar tek bir Ruh idik sonra Kırılma bizleri birbirimizden ayırdı, uzaklaştırdı.

Bu uzaklık, ötekine olan nefrettir ve gerçek kötü dürtü budur. Bu benim diğerleriyle bir kalpte birleşme isteksizliğim ve ötekini kendim gibi sevememe noksanlığımdır. İşte içimizdeki bu kötülüğü ifşa edip onu ıslah etmeliyiz. Kötüyü bulmak kolay değildir. Bizi “iyiye götüren ışık” üzerimizde çok iyi çalışmalı ki içimizdeki kötü dürtüyü hissedebilelim ve akabinde ıslahını talep edebilelim hemen.

Başlangıçta grup ve benim aramdaki “kopukluğu” bulup düzeltirim ve ardından da ihsanetme (koşulsuz verme) niteliğini edindiğim ölçüde Yaratan ile aramda olan “kopukluğun” üstesinden gelirim. Bende ki kötülüğü aşma arzusu ve arkadaşlarımı kendim gibi sevme ilkesi ile bendeki kötüyü keşfederim – kendimi sevmeye ne kadar gömülü olduğumu.

Problem ifşa olunduğunda artık çözümüne çaba gerektirmez. Işıktan talep ederim o da ıslah eder.

(Akdama le sefer pi Haham 13-11-09)Dersinden alıntıdır.

Hisset, Taş Gibi

Yaratılışın hamuru “hissetmek” arzunun deneyimlenmesidir. Oysa sanırız ki hissetmek sadece duygulanmalardır. Sevmek ya da nefret etmek misali, ancak gerçek öyle değil, hissetme realitenin kendisidir.

Vladimir Lenin, realitenin bizim bilincimizin dışında bir objektivite olarak tarafımızdan hissedildiğini savunmuş, ancak özelllikle “objektif” ve “bilincimizin dışında” olduğu fikrinde tamamiyle yanılmıştır.

Realite ancak bizimle olan ilişkide onu algıladığımız ve hissedebildiğimiz ölçüde vardır. Gerçeğin muhteviyatı, Yarata‘nın yaratmış olduğu “Alma-Arzusu”dur (Işığın özü olan İhsan Etme niteliği). Farklı seviyelerde farklı biçimlere bürünerek ifşa eder kendini muhteviyat (arzu). Örneğin cansız seviyesinde özünü muhafaza etmeye yönelik olarak kendine yararlı olanı çekip, zararlı olanı itmesi gibi-Artı Eksi örneği.

Işık kendini hisseden arzudan başka hiçbir şey yaratmamıştır.

(Ptiha le Hohmat Kabala-) 15-11-09- Dersinden Alıntıdır.