Category Archives: Kabala

Istırabın Manevi Kökü

Soru: Neden acı çektikten ve yol açtığı sonuçları gördükten sonra, bunun başka türlü olamayacağını anlıyor ve onları haklı çıkarıyorsunuz, ancak onlardan geçerken, onları haklı çıkaramıyorsunuz?

Cevap: Gerçekten de haklı çıkaramazsınız. Eğer önceden “Şimdi her türlü ıstıraba ve sınamaya, var olan her şeye hazırım, çünkü onlar bana bütün dünyayı, manevi hissiyatları ifşa edecekler!” diye düşünürseniz bu iyidir.  Fakat bir dakika acı çektikten sonra, her şeyi bırakmaya ve hissetmemek için kaçmaya hazırsınızdır.

Daha sonra her şeyi haklı çıkarırsınız. Bu, kişinin nasıl yaratıldığıdır.

Soru: Bunun manevi bir kökü var mıdır?

Cevap: Evet, bunlar henüz içimizde birleştirilemeyen iki çizgidir.

Soru: Yani, acı çekerken onları haklı çıkaramam ve ancak daha sonra yararlı olup olmadıklarını anlayabilir miyim?

Cevap: Doğru acı, sadece grupta hissedilir. Bu, dostlar arasında iletişim eksikliğidir, karşılıklı garantinin, karşılıklı yükümlülüklerin,  karşılıklı yüceltmenin eksikliğidir. Diğer her şey, tamamen gereksiz acıdır ve bundan kaçınmak daha iyidir.

The Spiritual Root Of Suffering

 

Uyum, Çelişkilerin Dengesidir

Soru: Kabalistik bakış açısından istikrar ve uyum nedir?

Cevap: Uyum, alma ve ihsan etme güçleri arasındaki karşılıklı olarak birbirini dengeleyen, vurgulayan, büyüten, arttıran ve aynı zamanda istikrara yol açan dengedir.

Soru: Öyleyse, neden bir zıtlık yaratmak gerekliydi? Doğrudan uyum ve istikrar yaratmak mümkün değil miydi?

Cevap: Hayır. O zaman onları hissetmezdik. Göreceli bir uyum içinde var olan böcekler gibi olurduk. Varoluşun, özellikle de dünyamızda, tam olarak iki ilke arasındaki mücadeleden oluştuğunu görürüz. Bu nedenle, burada bir uyum yoktur, ancak iki zıt kuvvet arasında daha büyük veya daha küçük bir denge durumuna yol açan yalnızca değişken, dalgalı bir mücadele vardır.

Sadece Kabala bilgeliği, her iki gücün karşılıklı olarak birbirini tamamlayacağı böyle bir dengeye ulaşmanın nasıl mümkün olduğunu açıklar.

Fiziksel dünyada, bu güçler karşılıklı olarak birbirlerini dışlar, birbirlerini yok etmeye ve iptal etmeye çalışırlar. İbranice’den “alma bilgeliği” olarak tercüme edilen “Kabala”, iki karşıtın, karşılıklı birleşiminin nasıl doğru bir şekilde inşa edileceğini açıklar, böylece manevi varoluş aralarında mümkün olabilir.

Dünyevi hayat basit ilkelere dayanır: cansız, bitkisel ve belirli bir süre için var olan ve sonra ölecek olan canlı varlıkların göreceli dengesi. Yani, fiziksel denge zaman testine karşı koyamaz.

Aksine maneviyat, Gimar Tikun (ıslahın sonu) olarak adlandırılan tüm tezahürlerinde mutlak dengeye ulaşana kadar sürekli gelişir.

Soru: Bu, mutluluk kavramının ancak çelişki varsa var olabileceği anlamına mı gelmektedir?

Cevap: Mutluluk, ancak bir çaba olduğunda mümkündür ve bu çabanın dengeye geldiği anlarda tam olarak hissedilir. Önceden boşluk hissetmiyorsanız, memnuniyet, mutluluk veya haz olamaz. Bu nedenle, onun olumlu sonucunu hissetmek için bir çaba olmalıdır. Bu her şeyde böyledir.

Harmony Is A Balance Of Contradictions

 

İbur – Yaradan İle İlk Bağ

Maddenin üzerine yükselmeye, onunla uzlaşmaya hazır olmak, manevi dünyaya, gebelik (İbur) olarak adlandırılan ilk manevi koşula girmek için bir ön koşuldur. Tabii ki, her manevi koşul, maddesel/fiziksel karanlıktan, önceki koşulun tamamen kaybedilmesinden ve buna boyun eğilmesinden başlar.

Grup bu bozukluğun üstesinden gelmek için yardım etmelidir, çünkü grup manevi bir koşulun içindedir, bu nedenle siyah ve karanlık olarak ortaya çıkan önceki fiziksel koşulu iptal eder.  Bunu bu şekilde görmemiz ve dostlarımızla daha yüksek, manevi bir düzeyde çaba sarf etmek için bağ kurmak zorunda kalmamız için bu, yukarıdan yardımdır. Bu yolla, aramızdaki ilk bağa ulaşır ve aynı ölçüde üst güçle temas kurarız.

Tek bir kalpte birleşmeye çalışırsak, o zaman Yaradan’la bir bütün halinde birleşiriz. Yaradan ile ilk temasa, manevi yaşamın başlangıcı olan manevi gebelik (İbur) denir.

Manevi gebelik (ibur) aynı zamanda boyun eğme üzerine kurulmuştur, ancak duygularımı ve düşüncelerimi hesaba katmadan, her şeyde kendimi tamamen üst olanın önünde geçersiz kıldığımda daha da serttir. Basit boyun eğme, benden üst yönetim ile birlik talep etmez, yanlızca onun önünde alçalır.

Embriyo (Ubar) durumunda, ben kendim üst olanın beni kontrol altına almasını isterim ve O’nun her liderliğini kabul etmeye hazırımdır. Üst olanın aklını ve kalbini, O’nun anlayışını, farkındalığını ve hayata olan tutumunun içime girmesini, arzularımı doldurmasını ve beni yeniden biçimlendirmesini isterim. Tüm önceki ayarlarımı kaybederim; benden kalan şey yalnızca maddeselliktir ve tüm programım üst olandan gelir. Bu sadece boyun eğme değildir, bu onun bir sonraki aşamasıdır.

Manevi gebelik (İbur), daha üst seviyede boyun eğmedir, ruhun tamamen adanmışlığıdır. Kendimi üst olana veririm ve onun içinde bir embriyo (Ubar) olarak gelişmeye başlamaktan onur duyarım.

Manevi embriyo, üst olanın önünde, ihsan etme gücünün, Bina’nın önünde tamamen kendini iptal etmek ve ne olursa olsun, O`nun bana yapacağı her şeyi kabul etmeye hazır olmaktır.

Boyun eğme, zaten ifşa olmuş ve benim için bilinen duygular ile hesaplamaların yapılabileceği koşulun kabulüdür. Embriyo (Ubar), ilerlemede/gelişimde kendimi geçersiz kıldığımda ve bilinmeyenle, gelecekte olacak her şeyle hemfikir olduğumda, tamamen kendini iptal etmektir, yani inançla ilerlerim. Bina’nın gücü bu şekilde üst olanın önünde kendimi iptal etmeme yardımcı olur.

Yaradan’ın işi, kendimi tamamen geçersiz kılmam ve üst olandan benim üzerimde çalışmaya başlamasını istemem gerçeğiyle başlar. Bu kendi kendini iptal etme, boyun eğme, ihsan etme niteliğinin önünde alçalma nedeniyle, içimde değişimler meydana gelmeye başlar, ihsan etme arzuları oluşur, yani bir damla manevi tohum gelişmeye başlar.

Böyle bir koşul için ön hazırlık, kırılmadan önce var olduğundan ve bir izlenim (Reşimo) bıraktığından zaten içimizde inşa edilmiştir. Burada tesadüf yoktur, tüm aşamalar adım adım kesin olarak belirlenmiştir ve herkes kendi köküne dönecektir.

Sadece fiziksel yaşamda kaybolmuş hissedebiliriz. Maneviyatta, bütün koşullar son ayrıntısına kadar ayarlanır ve ruhun yukarıdan aşağıya doğru inişi sırasında kalan bilgi kayıtlarına göre mutlak yasalarla değişir. Bizler aynı adımları takip ederek köke geri dönmeliyiz.

Bu nedenle, burada herhangi bir arıza veya hata olamayacağından emin olabiliriz ve bizler kesinlikle tüm manevi aşamaları geçeceğiz: gebeliğin, küçüklük koşulunun, olgunlaşmanın aşamaları.

Her şey önceden planlanmıştır, yapmamız gereken tek şey başlangıç arzumuzla, talebimizle her eyleme yardımcı olmaktır.

Biz kendimiz hiçbir şey yapmayız – her şey ışık tarafından yapılır, bu Yaradan’ın işidir. Sadece “yarım şekel” imizi nasıl yatıracağımızı anlamamız gerekir böylece Yaradan işin geri kalanını tamamlayacaktır. Ben, bana bağlı olanı yaparım ve Yaradan her seferinde aynı şekilde adım adım tamamlar. Bu nedenle, tamamen kaybolmak mümkün değildir; her şey ne kadar saf ve inançlı bir şekilde gitmeye çalıştığımıza bağlıdır.

Ibur—The First Contact With The Creator

 

Küçük Bir Odadan Kocaman Bir Dünyaya

Soru: Kabalistler, Kabala’yı neden yıllarca sakladılar?

Cevap: Kendinize bir bakın. Yıllardır zaten Kabala çalışıyorsunuz. Çalışılan her şeyi bir kerede ifşa etmek nasıl mümkün olabilirdi? Herhangi bir bilimi çalışmaya başladığınızda bile, bu size yavaş yavaş ifşa olur, çünkü veri toplamanız, saklamanız, kendinizi adapte etmeniz ve kendi içinizde onu çiğnemeniz gerekir.

Ve Kabala, eş zamanlı olarak içinizdeki hisleri içeren bir bilimdir. Başka bir deyişle, siz kendiniz, çalıştığınız materyalle, duygusal açıdan kendinizi değiştirmeli ve adapte etmelisiniz. Yavaş yavaş ona alışır ve ona göre değişirsiniz; onu farklı şekilde hissedecek ve özümseyeceksiniz. Bunlar, kişiyi Kabala’ya ve Kabala’yı kişiye dahil etmenin çok ciddi, uzun aşamalarıdır.

Bu, insanların, sonuçlarından anlam çıkardıkları alışılagelmiş bir bilim değildir. Kabalistlerin rehberliğinde, bir dünya, kendinizi ve hislerinizi keşfedersiniz ve bilginizi çevrenizde var olan dünyaya uygulamaya başlarsınız. Onu kendinize yakınlaştırır ve yakınlaştırırsınız ve onu hissedersiniz.

Yani, anlaşılan o ki bu zaman almaktadır, bunu hemen geçmek mümkün değildir. Örneğin, küçük bir çocuğu klasik bir baleye, tiyatroya veya bilimsel bir deneye götüremezsiniz, onu anlamayacaktır. Onu yanınızda götürebilirsiniz ama ondan hiçbir şey almayacaktır. Aksine, korkacak veya hepsini yanlış anlayacaktır.

Dolayısıyla, sorun, Kabalistlerin her şeyi derhal ifşa etmek istememeleri değildir. Onlar gerçek metodolojistler olarak, bir insanın içsel gelişiminin çok uzun bir yol gerektirdiğini biliyorlar. Sorun budur.

Böyle bir olgunlaşma 20 ya da 30 yıl alabilir. Ne de olsa, kendinizi ilkel alt dünyamız olan hayvansal bedeninizden, farklı yasalara göre çalışan sisteme adapte ediyorsunuz.

İçinde bütün dünyasının kapsüle edildiği/küçültüldüğü kreşten, büyük dünyaya çıkan küçük bir çocuk gibisiniz. Onun içinde tamamen farklı etkileşimler var, yabancılar ve başka yasalar var.

Bu nedenle, uyum sağlamanız gerekir. Tıpkı dünyamızda bize rehberlik eden ve olgunlaşmanın ve bu dünyaya dahil olmanın özel yöntemlerini/yapılarını oluşturan ebeveynlere ve öğretmenlere sahip olduğumuz gibi, bu Kabala’da da aynıdır.

Bununla birlikte, maneviyatta her şey çok daha zordur, çünkü maddesel dünyada doğal arzularımız ve duyu organlarına sahibiz ama Kabala’da onları geliştirmemiz gerekir. Bu, üst dünyayı hissetmeye başlayabileceğimiz ve ona adapte olabileceğimiz onlularda, bir araya gelmemiz gerektiği anlamına gelir.

Ancak şimdi bu sürece başlıyoruz, yavaş yavaş “kreşimiz” den büyük dünyaya bile değil, sadece “avluya”  çıkıyoruz. Bu, tam olarak şimdi yapmaya başladığımız şeydir.

From A Small Room To A Huge World

 

Purim – Takvimde ve Kalpte

Purim bayramının sembolleri, gizlenme, parti kostümleri giyme gelenekleri ve maskelerdir. Purim’de bu maskeleri takma geleneği nereden gelmektedir? Purim’in ana karakteri Kraliçe Ester, yani bütün evreni kontrol eden sistem, krallık (Malhut) anlamına gelir. Bu krallığa, gizlenme anlamına gelen “Ester” denir.

Aslında, bizim zamanımızda, her şeyin gizlendiğini görüyoruz. Bizi kimin kontrol ettiğini bilmiyoruz, doğada yaşamlarımızı kontrol eden bir programın olduğunun farkında değiliz. Bizler, tüm dünyayı kontrol eden çok büyük ağ formunda, birçok farklı güçler şeklinde tezahür eden üst kuvvetin hükmettiği bir alandayız.

Bilim, daha şimdi yavaşa yavaş doğada her şeyin birbirine bağlı olduğunu ve dünyanın küresel bağlara sahip, kapalı, integral bir sistem olduğunu keşfetmeye başlıyor. Bizler, realitenin sadece küçük bir kısmını görüyoruz. Ayrıca, evrendeki bazı bilinmeyen karanlık enerjiden değil, bizden tamamen gizlenmiş, hayal bile edemediğimiz bir gerçeklikten bahsediyoruz. Bizim tüm dünyamız, tam bir gizlenmedir.

Cansız, bitkisel ve hayvansal doğa içgüdüler tarafından kontrol edilir ve bu nedenle hiçbir soru sormaz. Ancak, insan ne için yaşadığını anlamalıdır. Eğer bu sorunun cevabını bulamazsa, çok sınırlı hisseder, hayatta hayal kırıklığına uğrar ve kendisiyle ne yapacağını bilemez. Hayvansal bedeni normal hayatına devam eder, çoluk çocuk doğurur, ancak kişi kendini mutsuz hisseder.

Kişi, büyük Kraliçe Ester gibi, bizi gizli bir şekilde kontrol eden belli bir gizlilik, bir sistem, Malhut olduğunu hisseder. Ester bir kadın olarak ortaya çıkmamaktadır, sadece nereye gittiğimizi ve ne yaptığımızı anlamamamız için bizi kontrol eden bütün bir krallık olarak karşımıza çıkar.

İsrail halkı, tarih boyunca birçok kez Purim koşuluyla yüz yüze geldi, yani yıkım tehdidi altında kaldılar. Bu tehdit, bizi uyandırmak, bize rolümüzü hatırlatmak, böylece Megillat Ester’in bahsettiği diğer tüm 127 ulus gibi yaşamaya devam etmememiz için gelir.

Ester’i ifşa etmeliyiz, bu gizliliği ifşaya getirmeliyiz. Birlikte yaşadığımız diğer tüm uluslar bizi bu göreve uyandırmak için hareket ederler. İnsanları, onların egoist arzularını iyilik yoluyla uyandırmak ve onların manevi hayat hakkında düşünmelerini sağlamak imkansızdır. Yahudiler görevlerini unutmaya çalışıyorlar. Onlar, bilimde, kültürde ve özellikle de para ve güçte başarılı olmak için çabalayarak maddesel değerlere dalıyorlar.

Bizi uyandırmak için, Kral Ahaşveroş ve yardımcısı Haman ortaya çıktı. Aslında, ne yaptıklarını anlamıyorlar çünkü Ahaşveroş’un üzerinde tamamen gizlenmiş başka bir Kral vardır, yalnızca O insanlığı Yaradan’ın edinimine getirmek için olan her şeyi belirlemektedir. Bu sadece Yahudiler aracılığıyla mümkündür, çünkü onların içinde gizlenen bir sır, bunu yapabilmelerini sağlayan manevi gen vardır.

Haman, ıslah edilemeyen ama sadece yok edilebilecek egoist arzudur. Haman ve onun on oğlu, üst gücün yönetimine, diğerlerini kendin gibi sevme ve ihsan etme arzusuna karşı olan, ıslaha için uygun olmayan kötülük sistemidir. Haman bunu kabul edemez; bu nedenle, içimizdeki bu tür bir eğilimi öldürmemiz gerekir.

Büyük egoistik arzu, Haman, bütün krallığı kendi başına yönetmek için herkesi, hem Mordehayı hem de Kral Ahaşveroş ‘u öldürmek için hazırlık yapar. Bu muazzam egoizm, diğer güçlerle herhangi bir işbirliğine giremez, sadece herkes üzerinde tam kontrol ister. Bu nedenle, bizim zamanımızda, Haman her yerde ortaya çıkmakta: dinlerde, inançlarda ve ayrıca tek başlarına dünyaya hükmetmeleri gerektiğini beyan ettikleri takdirde hükümetlerde de.

Ancak Megillat Ester bize, kralın emriyle Haman’ın, Mordehay’ın idamı için hazırlanan ağaca asıldığını ve Şuşan şehrinin özgürlüğünü kutladığını söyler. Böylece dünyada daha fazla kötülük olmadığı gerçeğine geliriz çünkü onu yok ettik ve iptal ettik.

Özünde, Megillat Ester bize insanlığın dünyadaki tüm kötülükleri nasıl ifşa ettiğini ve insan egoizmini, kendi iyiliği için alma arzusunu yok etmenin gerekli olduğunu nasıl anladığını anlatır. Böylece, dünyada hiçbir kötülük kalmadığında, tamamen iyi koşula, ıslahın sonuna geliriz. Purim bayramı buna adanmıştır, “… lanetli Haman’ı mı, kutsanmış Mordehay mı bilmiyor,” koşulu içinde seviniriz ve içeriz, çünkü dünyada artık Haman yoktur ve egoizmden korkmaya gerek yoktur.

Kötü Haman, her insanın ve tüm ulusların içinde saklanır, çünkü o diğerlerini kontrol etmek için egoist bir arzudur. Eğer bu kötülükten kurtulabilirsek, ondan uzaklaşırsak, o zaman iyiliğin ifşasına, bizi kontrol eden üst sisteme yaklaşacağız. Kötülük olmadan, iyiyi ifşa etmek ya da ona yaklaşmak bile mümkün değildir. Kötülük, kesinlikle iyiliğe olan ihtiyacı hissetmemiz için, bizi iyiliğe yönlendirmek için vardır.

Egoizmin kötülüğünü, her insanda, her ülkede, dünyada ifşa etmeliyiz ve Mordehay, Ester ve Ahaşveroş’un, Haman’a karşı davrandığı gibi akıllıca, bu kötü gücün dünyadan kaybolmasını sağlamalıyız. Megillat Ester’den öğrenmemiz gereken şey budur ve umarım bunu başaracağız.

Purim—On The Calendar And In The Heart

 

Tek Büyük Alev

Üst kuvvetin arzusuna göre, bütün insanlar tek bir manevi bedende birleşmelidir. Bağımızı kendi arayışlarımız, çabalarımız ve karşılıklı yardımımızla tekrar inşa edelim diye başlangıçta bu şekilde yaratıldık ve daha sonra kırıldık. Bu nedenle, ortak sistemdeki yerimizi, bu yapbozun parçalarının tam bağını, dağılmış Lego parçalarını ve bu bağın tüm avantajlarını anlayacağız.

Eğer bağın kırılması ve bağımızı eski haline getirme zorunluluğu olmasaydı, bizler yalnızca ilkel varoluşu, cansız, bitkisel ve hayvansal seviyedeki en küçük Işığı hissedebiliyor olurduk. Bununla birlikte, insanın, Adem’in seviyesine, Yaradan’a benzerliğe, üst kuvvete, sonsuz ve mükemmel olana ulaşamazdık.

Bu nedenle çok karmaşık bir gelişim sürecinden geçmeliyiz. İlk başta, yalnızca seçilmiş birkaç kişi, yaklaşık 6.000 yıl önce üst gücü ilk kez ifşa eden ilk insan olan Adem’i takip eden yirmi nesil içinde birlik ve ıslah fikrini İbrahim’e kadar kavrayabildi. İbrahim zaten egoizmlerini aşan gruplar, onlular oluşturmaya başladı. Bugün aynı metodoloji ile aramızdaki bağ üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Esasında, İbrahim, herkesin birbirine bağlı olduğu özel bir ulus olan insan toplumunu inşa etmeye başladı. Yaradan’ı ifşa etmek istediler, birlikleri içindeki üst güç onları dolduracak ve Yaradan’la karşılıklı bir anlayışa yöneltecekti.

Bizler de, neler olduğunu anlamak için üst gücü ifşa etmek istiyoruz: Yaradan bizden ne istiyor ve biz O’ndan ne istiyoruz. Kırıklığın son ıslahı, dünyadaki tüm ulusların, tüm insanlığın, tek bir grupta birleşmesidir.

Birkaç grup bile bu şekilde birleşse, diğerleri de onlara katılacaktır. Yaradan bu çalışmayı tamamlayacaktır; bizim için en önemli şey, kimyasal bir reaksiyon için katalizör gibi bu bağı başlatmaktır. İntegral bir sistemde yaşıyoruz, eğer bir grup bu integral bağı kurabilirse, bu güç herkesi etkileyecek ve herkes birlik olacak ve Yaradan’ı ifşa edecek ve ıslahın sonuna ulaşacaktır.

Bizler çalıştaylara katılmakta, onlularda soruları irdelemekteyiz. Burada en önemli şey akıllı olmak değil, bağı hedeflemektir. Onludaki çalışma, karşımda oturan her dostumun arzularını, sorularını ve duygularını özümsemekten ibarettir. Sorunun cevabını ne kadar iyi anladığımız önemli değildir, asıl şey, tüm düşünceleri dostlarımızdan alarak, manevi algımızı, kabımızı genişletmektir.

Onları eleştirmem, onların tüm düşüncelerini ve arzuları almak, kendi içimde özümsemek isterim. Kabımı bu şekilde genişletir ve üst ışık ile doldurmaya uygun hale getiririm. Bu, herkesin kabını nasıl genişlettiğimizi, daha kompleks ortak bir arzu yarattığımızı ve nihayetinde üst ışık ile benzerliğe ulaştığımızı ve bir bütün haline geldiğimizi gösterir. Minimal bağa ulaştıktan sonra en zayıf ışığı, Nefeş’i ifşa edebiliriz, ancak biz zaten bir miktar Yaradan’ı, sonsuzluğu ve mükemmelliği, üst Işığı hissetmeye başladık.

Gözlüğünü çıkardıktan sonra insanların hatlarını bulanık gören miyop bir adam gibi, bizler de üst dünyayı, en azından genel hatlarıyla ifşa etmeye ulaşırız.

One Big Flame

 

Bir Sonraki Doyum

Kabala Bilgeliği, hislerle anladığımızı söyler, kalp anlar der. On Sefirot Çalışması’nda yazılanları hissetmeye ve empati kurmaya başlarsak, o zaman arzumuz, kitabın bize bahsettiği ihsan etme yolunda kendini ıslah etmeye başlayacaktır. Direkt ışığın on Sefirot’u, yansıyan ışığın on Sefirot’unda kıyafetlenecektir. Direkt ışığın on Sefirot’u, Yaradan’ın bana karşı tutumudur ve yansıyan ışığın on Sefirot’u benim Yaradan’a karşı tutumumdur. Bu ilişkiler eşit temeller üzerine kuruludur: Yaradan bize her zaman bizim O’na karşılık verebileceğimiz ölçüde davranır.

Eksik olan şey, ilerlemek için çevreden edinilmesi gereken, biraz daha fazla Yaradan’ın yüceliğidir. Her zaman bu şekilde devam etmemiz gerekir: Yaradan ile daha fazla bağ kurmak için, Yaradan’ın yüceliğini çevreden, onludan daha fazla alarak. Tekrar tekrar, daha fazla aynı çevreden edinilen Yaradan’ın yüceliği, daha fazla onlu içinde Yaradan’la bağdır. Bunun bir tayfun gibi döndüğünü hissetmeye başlarız ve dünyanın bütün arzuları, ben, Yaradan ve onlunun birleştiği yere, onluya getirilir.

Modern neslin benzersizliği, “hazza nasıl ulaşılacağını, gerçekte nerede olduğunu ve neden dünyamızda var olmadığını?” bilmiyor olmasıdır.  Bizler ne kadar ilerlersek, haz alma arzusu o kadar büyür, ancak yerine getirme/gerçekleştirme yoktur. Bu gelişme, bizi bir sonraki gerçekleştirme seviyesine getirmeye yöneliktir: Yeme, seks, para, onur ve bilgiye değil; bize sonsuz bir dünya, sonsuz ve sınırsız bir doyum hissi veren manevi değerlere.

Modern nesil, bu amaca doğru ilerlemektedir, bu nedenle maddi dünyada doyum bulamayıp ilaçlara ve umutsuzluğa dönmektedir. Her türlü sahte değerlerle kendilerini ne kadar gerçekleştirmeye çalıştıkları önemli değil; sonuç olarak boşluk ortaya çıkar, çünkü sonsuza dek kendini kandırmak imkânsızdır. Kişinin ya gerçek bir uyuşturucu bağımlısı haline gelmesi ya da tüm yaşamını uyuşturucuya dönüştürmesi, kendisinin en önemli olanı yani, “neden yaşıyorum?” u düşünmesine izin vermediğini ortaya çıkarır. Kişi kendisine düşünmek için zaman vermeyerek, diğer herkes gibi akılsızca, reklamları ve sahte haberleri takip ederek eylemler yapar.

Kişi, bu yeni yüzeye çıkan arzusunu doldurabilecek böyle bir hapı nereden satın alacağını bilmemektedir. Sonuç olarak, bizler zaten Yaradan’ı ifşa etmesi gereken son nesildeyiz.

The Next Fulfillment

 

Yerçekiminden Kurtulan Bir Füze Gibi

Kabala bilgeliğinde, üst Işığın alma arzumuz üzerindeki eylemlerini, bu tür değişimlere hazır olduğumuz ölçüde öğreniriz. Maneviyatta zorlama yoktur. Kişi kendi arzusuna göre tam bir anlayış, hissiyat, uzlaşma ve boyun eğmeyle, tüm değişikliklerden geçmelidir. İçindeki değişiklikler, onun katılımı, izlenimi ve tepkisi olmadan otomatik olarak gerçekleşemez. Bunun için çaba sarf etmesi gerekir. Bu nedenle, ciddi değişiklikler yavaş yavaş gerçekleşir ve çok fazla hazırlık gerektirir.

Temel olarak, üst Işığın içimizdeki yaratılış programını uygulamasına nasıl yardımcı olacağımızı, bize bağlı olan sürecin bir bölümünü nasıl gerçekleştireceğimizi öğreniriz. Bu, çalışmanın ve varlığımızın tüm amacıdır.

Egoist arzu için, Yaradan’ın önünde boyun eğmesi ve hatta kendisini iptal etmekten haz alması nasıl mümkün olabilir? Üst Işık, alma arzusunu etkiler ve onu değiştirir, böylelikle Işığın önünde boyun eğmekten haz almaya başlar. Arzudaki her bir değişiklik sadece kaynağa geri dönen Işık nedeniyle mümkündür.

Arzu hala haz almak ister, ama hazzın türü değişir. Önceleri almaktan haz alıyordu ve şimdi almadığı gerçeğinden haz almaktadır. Önceki haz, basit, doğal bir doyumdandı. Şimdi bu haz farklı bir doyumdan, Yaradan’ın önünde teslim olması hissindendir.

Arzu, henüz Yaradan’ı hissetmemektedir ama artık bir çeşit üst niteliğin önünde, O’nun önünde boyun eğmekte olduğunu hisseder. Boyun eğme eylemi, içinde olduğu koşulda ona memnuniyet, haz, sakinlik ve neşe verir. Bu, Üst Işığın arzu üzerindeki etkisidir. Bu, manevi dünyaya girmeden önce (Mahsom’dan önce), ihsan etme niteliğini kazanmadan önce bile olur.

Bu boyun eğmeden önce, kişi genellikle zıt koşullarla karşılaşır: öfke, rahatsızlık ve kızgınlık. Teslim olmaya zorlandığı için kızgındır. Egoizm elbette tüm varlığıyla hücresinden kaçmaya çalışmaktadır. Bu, sonunda aniden sakinleşen ve kişinin kendisini teslim etmenin ne kadar harika olduğunu hissettiği, bütün bir dönemdir.

Kişi, bu iki kutupsal koşulu çok güçlü ve duygusal bir şekilde tecrübe eder: büyük bir kızgınlık ve aniden tam bir sakinlik. Boyun eğmenin en iyi şey olduğunu anlar. Bu, daha sonra tüm yol boyunca kişiye eşlik eden ilk ıslahtır.

Kişi uzun bir süre boyunca hayal kırıklığına, rahatsızlığa ve kıskançlıktan dolayı acıya, onu içeriden yakan ve ruhunu sıkan hırslara dayanabiliyorsa, o zaman bir anda, sanki temiz havaya çıkmış gibi gelir.

Bu, muazzam çabalarla, Dünya’nın yerçekiminin üstesinden gelen ve aniden her şeyin sessiz, sakin ve tamamen ağırlıksız olduğu uzaya çıkan bir füze gibidir.

Like A Missile Escaping Earth’s Gravity

 

Bir Geçiş Koşulu Olarak Bney Baruh

Grubumuz Bney Baruh, Yaradan ile insanlık arasında bir geçiş bağıdır. Bu bizim görevimizdir ve bu nedenle, genel ıslah sürecini ve her birimizin kişisel durumunu ve ruh halini etkilememesi gereken iniş ve yükselişlerden etkilenmemeliyiz. Yaradan ile İsrail halkı, Yaradan ve bütün yaratılanlar arasındaki bağın, sadece bu rolün yerine getirilmesi hakkında düşünen bir bağlantı kanalı olmasını sağlamalıyız.

Bu rolü ne kadar derinden anlarsak, bir yandan Yaradan’ın işçileri olduğumuzu ve diğer yandan da tüm yaratılışa hizmet ettiğimizi daha net hissederiz. Bu bize sonsuza dek verilmiş daimi bir görevdir.

“Arzunuzu yapın” denir, yani bu dünyanın arzusu, “Yaradan’ın arzusu gibi yapın”. Yaradan, dünyaya bir nimet vermek istemektedir ve bizim dünyayı, Yaradan’ın arzusunu, yukarıdan verilen ihsanı kabul etmek isteyecek şekilde düzenlememiz gerekir. Bu nedenle, tüm yaratılışın arzusunu özümsememiz, onu doğru bir şekilde adapte etmemiz ve iki arzuyu birleştirerek Yaradan’a yükseltmemiz gerekir: Yaradan’ın yaratılanlara ihsan etme arzusu ve yaratılanların Yaradan’ın verdiği şeyi alma arzusu.

Özünde arzumuz, üst kısımda Keter ve Hohma’nın hükmettiği Bina’ya ve alt kısımdaki alt arzuya, Malhut’a benzemesiyle ıslah edilmelidir. Bu nedenle, sadece Yaradan’ın arzusu ve bizi dolduran ve bizi zorunlu kılan yaratılanların arzusu tarafından tanımlanan sürekli bir koşul olan çaresizlik, düşüşler ve hayal kırıklıklarına sahip olamazdık. Ve bizler, bu iki parçayı birleştirmek zorunda olduğuna karar veren, Bina’nın merkezinde bir seçim noktasıyız: en yüksek kısım Yaradan ve alt kısım yaratılanlardır.

Yaradan’ın yaratılanlara olan arzusunun yerine getirilmesinin yanında başka bir arzumuz veya başka bir görevimiz yoktur, yani yaratılanların Yaradan’a yaklaşması gerekir. Ve biz kendimiz sıfırız, sadece bir adaptörüz. Böyle bir koşulda hiçbir sendeleme ve düşüş olamaz, yalnızca görevini sürekli yerine getirme olabilir.

Eğer daha derine bakarsak, İsrail halkı ve dünya halkının olmadığını ve bunun sadece Yaradan’ın iki taraftan bizimle oyunu olduğunu göreceğiz: yukarıdan ve aşağıdan. Yaradan’dan başka kimse yoktur ve ben ortadayım, bu iki kuvvet arasında bir bağlantı noktası olarak.

Yaradan, Kendisini yüce bir güç, yaratıcı olarak ortaya koyar ve O, Kendisini yaratılış olarak sunar. Ben, bunların ortasında yerleştirildim ve her iki güçle de bağ kurmak, tüm yaratılanların arzularını özümsemek ve tüm yerine getirmeler, yani perdeleri,  Yaradan’ın üstesinden gelme gücünü içermek için her şeyi yapmak zorundayım. Bu nedenle, yaratılışı, Yaradan’la birleştirmem gereken kendi ruhum olarak algılarım.

Ve o zaman, yaratılanlar beni dinlemediği ve beni suçladığı için umutsuzluğa kapılmayacağım ve üzülmeyeceğim. Bu benim için önemli değil çünkü görevimi yerine getiriyorum ve geri çekilmeyeceğim. Ancak Yaradan benim için farklı koşullar düzenleyecektir: O, yukarıdan biraz daha fazla aydınlatacak ve güzel bir şey yapacak, sonra beni aşağıdan darbelerle itecektir ve bu da iyidir. Her şeyi ilerlemeye yardımcı olarak görürüm ve bu nedenle sonuçlardan etkilenmem. Kaç yıl süreceği önemli değildir, ben, beni eyleme zorlayan rolümü yerine getirmekteyim. “Ayrılma olmasın da ne olursa olsun” denir.

Bnei Baruch As A State Of Transition

 

Gerçekçi Kabala: Her Şeyi Yaradan’a Dayandırır.

Kabala Bilimi bize, Yaradan’ın ifşasını sadece zihinde değil, bir kimsenin algısındaki üst kuvveti ortaya çıkarmak anlamına gelen “Tüm kemiklerim söyleyecek” şeklinde, O’nunla birleşmeye nasıl erişeceğimizi öğretmeyi ifade eder: hislerde ve akılda, her bir duyusal ve düşünsel hücrede.

Kabala çalışması üç aşamada gerçekleşir. İlk aşamada, Kabala Bilimi’nin neyle ilgili olduğunu öğreniriz: bu dünya hakkında, insan doğası (egoizm) hakkında, egoizmin bu dünyadaki tüm yaşamımızı tarihsel ve coğrafi olarak nasıl düzenlediği hakkında.

Daha sonra üst dünyayı, en yukarıdan, tüm yaratılışın kaynaklandığı ilk noktadan başlayarak çalışırız. Bu bizden ayrılan manevi bir gerçekliktir. Haz alma arzusu ve karşıt güç vardır: kısıtlama, perde ve üst Işık, Yaradan, ihsan etme arzusu. Bu iki kuvvet birbirleriyle yakınlaşabilir ve etkileşime girebilir, manevi merdiven olarak adlandırılan, farklı seviyelerde bağa ve yapışmaya ulaşabilir. Manevi basamaklar, üstesinden gelme gücünün, haz alma arzusunun Yaradan’ın ihsan etme gücüne nasıl benzemesini sağladığını gösterir.

İlk başta, bu iki dünya birbirleriyle tamamen bağlantısız görünür. İlkel egoizm tarafından yönetilen, yaratılışın tüm bölümlerini kontrol eden bu dünya vardır: cansız doğa, bitkiler, hayvanlar, insanlar. Ayrıca, üstesinden gelme gücü ile donatılmış haz alma arzusu ve üst Işık’ın işlediği manevi dünya da vardır.

Bununla birlikte, üçüncü aşamada, Yaradan’ın çalışmasına adanmakta, kişi bu dünyadan nasıl yavaş yavaş üst gerçekliğe yükselebileceğini ve Yaradan’a nasıl benzeyebileceğini öğrenir. Bu zaten O’nunla ilgilidir.

Bu arada, kişi hala bu dünyanın seviyesindedir, henüz manevi dünyanın ne olduğunu bilmeden, yalnızca Yaradan ile benzerliğe yaklaşır, bir grup, onlu organize eder; buna hazırlık zamanı denir. Daha sonra maneviyata girme dönemi (uygulamalı manevi çalışma) gelir. Bu aşamada, haz alma arzusu içinde çalışmayı nasıl organize edeceğimizle değil, bunun üstesinden nasıl geleceğimizle, yani haz alma arzusunun üzerine ihsan etme arzusuna, Bina’nın gücüne doğru yükselmeyle ilgili çalışmaya başlarız.

Bunun için, bütün koşullarımızı üst güce, Yaradan’a atfederek, mantık ötesi inançla çalışma yaparız. Bu şekilde kendimizden ayrılmaya, haz alma arzusu aşamasından, egoizm içindeki hissiyat ve anlayıştan çıkmaya ve kendimizi bir sonraki seviyeye, inanca, ihsan etme arzusuna yükseltmeye çalışırız.

Haz alma arzusundan ihsan etme arzusuna sıçrama girişimlerimizde, uçmayı öğrenen yavru kuşlar gibiyizdir: sıçramak, uçmaya çalışmak, ama başarısız olmak. Sonunda başarırlar ve havada kalmaya başlarlar. Ve biz de kendimizin üzerine sıçramaya çalışıyoruz. Çalışma basittir: hislerimde ve zihnimde, hissettiğim ve anladığım her şeyi O’ndan geliyor gibi, Yaradan’la ilişkilendirmeliyim. Bu Firavun’un gücünü Yaradan’ın gücüyle nasıl değiştirdiğimdir.

Etrafımızdaki dışsal halkı toplayıp bize eklemeden, yükselemeyiz. Herkesle bağlı olmalıyız, yazıldığı gibi: “Ben kendi halkımın arasında otururum.” Dışarıdaki çemberler, AHP aracılığıyla, onları gurur ve egoizmden dolayı ihmal etmezsek, ama onlarla ilgilenirsek, Yaradan ifşa olur. Ne de olsa, insanları önemseme, Yaradan’ı önemsemeyle eşdeğerdir. Yaradan halkın içinde yaşar ve insanlara Yaradan’ın mekânı gibi davranırsak, üst dünyaya, mantık ötesi inanca ve tüm manevi seviyelere ulaşabileceğiz.

Practical Kabbalah: Attribute Everything To The Creator