Category Archives: Egoizm

Egoyu Kullanmadığımızda

Soru: Hangi egoist niteliklerin hangi seviyeyle eşleştiğine dair net talimatlar var mı? Başka bir deyişle, belirli egoist nitelikleri hangi seviyede ıslah etmemiz gerekiyor?

Cevap: Dünyamızda, insanın içinde her an ortaya çıkan aynı egoist niteliklerin her an kısıtlanması ve kullanılmaması gerekir.

Eğer kişi bunu yaparsa, ihsan etme niteliği içinde belirli bir egoist durumda olduğunu hissetmeye başlar. Şimdi bu niteliği diğerlerine göre, Yaradan’a göre artırabilir ve böylece daha üst seviyelere çıkabilir ve üst doğayı, O’nun ihsan etme, sevgi ve birlik niteliklerini hissedebilir.

Dünyamızın kökenini ve neden bu şekilde yönetildiğini anlamaya başlar. Kişi burada olanların tüm nedenlerini ve etkilerini görür ve anlar. Manevi dünyada belli bir seviyeye ulaştıkça her şeyi ifşa eder.

Küresel Krizin Merkez Noktası

Soru: Küresel krizin henüz tespit edilmemiş ancak ciddi olarak dikkat edilmesi gerek belirtileri nelerdir?

Cevap: Küresel krizin kökü olan en merkezi nokta, kendilerini birbirinden uzaklaştıran insanlardadır. Bilgisayarlarımızın karşısında oturup çocuklar gibi oyunlar oynuyoruz ve başka hiçbir şey yapmıyoruz.

Bizi genel krizden ancak birbirimize iyi güçlerle yaklaşmanın kurtarabileceğini anlamamız lazım. Yani bu, insanların birbirlerinden uzaklaşmaları, herkesin bir çeşit koza içinde olma arzuları ve başka hiçbir şey hakkında düşünmemeleri veya endişelenmemeleri krizidir.

Soru: Neden insanlar gerçekten bir kriz olduğunu hissetmiyorlar? Hafife mi alınıyor? Örneğin, aşırı üretimdeki krizi değerlendirebilirim. Dükkâna gidip boş rafları görürüm. Oysa karşılıklı ilişkilerdeki kriz bir şekilde insandan gizlenmiştir. Arkasında ne olduğunu ya da ne kadar ciddi olduğunu anlamıyoruz.

Cevap: İnsanlar icat ettikleri “oyuncakların” tuzağına düşerler. Oyunlara olan ilgileri onları gerçek sorunlarından uzaklaştırır. Bu nedenle, bir yandan insanlık ilerliyor gibi görünse de, diğer yandan da ölüyor. Her şey bu durumun kötülüğünün farkındalığında yatmaktadır. Bu arada bizler, sadece herkesi yöneten ve kontrol edenlerin dipsiz ceplerini dolduruyoruz.

Gelecekte iyi bir şey görmüyorum. Bütün bunların neye yol açacağını insanlara açıklamamız gerekiyor. Bu, yalnızca biriktirdiğimiz ve onlara teslim ettiğimiz her şeyi denize atmak için, bizi harcayarak kendilerini nasıl zenginleştireceğimizi düşünen kendi düşmanlarımız için çalıştığımız çok acı ve uzun bir yolculuğun farkına varmak anlamına gelecektir. Kötü insan egoizmi bu şekilde işliyor.

Egoizmimizin kötülüğünü fark etmek ve bunun tek kötülük olduğunu anlamak gerekir. O zaman ondan nasıl kurtulacağımız hakkında konuşabiliriz.

İçsel Kargaşa

Peygamberler, Yeşu, 24:6:Ve Ben atalarınızı Mısır’dan çıkardım ve siz denize geldiniz; ve Mısırlılar savaş arabaları ve atlılarla, atalarınızı Kızıldeniz’e kadar kovaladılar.

İsrail’in çocukları, egoizmlerinin üzerine çıkmayı, Firavun’un hüküm sürdüğü Mısır’dan çıkıp egonun gücünün ortadan kalktığı bir duruma geçmeyi başardılar, ancak hala ihsan etme niteliği yoktu. Bu, sadece Sina Dağı’nda Tora’yı aldıktan sonra ortaya çıkar.

Bununla birlikte, zaten Firavun’un yönetimi altında olduklarını ve Mısır (İbranice Mitzraim’de – kötülüğün yoğunlaşması) olarak adlandırılan egoist arzular ile diğer tüm nitelikler arasındaki sınırı geçmeye hazır oldukları duruma ulaştıklarını hissederler.

Soru: Bu arzular neden onların peşinden koşuyor?

Cevap: Her şey bir insanın içinde olur. İlk olarak kendine şunu sormaya başlar: “Neden Mısır’dan çıkıyorum? Nasıl yaşayacağım?” Arzuların yerine getirilmesi gerekir. Onları ne ile doldurmalıdır?

İkincisi, Firavun ayrıca, üst güçle bağ kurdukları için ondan kaçan İsrailoğulları pahasına yaşar. Onlar olmadan var olamaz ve genel olarak onlar da onsuz var olamazlar. Bizler burada birbirlerine ne kadar bağımlı olduklarını anladıkları, geçici bir alan elde ederiz.

 

Neden Bireyselliğimizi Korumalıyız?

Soru: Aramızda kendimizi iptal ederken neden bireyselliğimizi korumalıyız?

Cevap: Hiçbir şey korumuyoruz.Ben sadece Yaradan’a benzemek istiyorum.Aynı anda bende ne değişirse değişsin hiç fark etmez.Bu elde etmeye çalıştığım tek şeydir.

Soru: Ama kişi yine de kişiliğini kaybeder mi?

Cevap: Herhangi bir bireyselliğimiz yok. İçimde nasıl bir bireysellik var ki? Ne yönden özelim? Egomun ifşalarında mı?! Bu konuda özel bir şey yok.

 

“Eğitimde Kriz Var Mıdır? Varsa Bu Nedir?” (Quora)

Eğitimdeki kriz şudur ki, bir yanda dünyanın temel sorunu, öte yanda dünyanın asıl sorunu olarak görülmemekte ve çoğunlukla ihmal edilmektedir.

Eğitim nasıl dünyanın ana sorunudur?

Bu, ilköğretimden huzurevlerine kadar tüm eyaletlerde, devlet kurumlarında öğretilmesi gereken şeyin, birbirlerine karşı doğru tutuma sahip olmanın ne anlama geldiği ve birbirine karşı olumsuz tutumların tüm sorunların temeli olduğu anlamına gelir.

Başka bir deyişle, birbirimizle karşılıklı düşünce ile ilişki kurarsak, bizi uyumlu bir şekilde birbirine bağlamak için doğada bulunan ve sayısız sorunlarımıza kelimenin tam anlamıyla son veren olumlu bir gücü çekeriz. Ve birbirimizle olumsuz yani bencilce, birbirimizin pahasına haz almaya çalıştığımız yerde, dünyada giderek daha fazla sorun ve acı biriktiririz.

Bu tür kavramlarla küçük yaşlardan itibaren tanışmalıyız ve bu kavramlarla ilgili düzenli hatta sürekli açıklamalar almalıyız. Daha sonra yavaş yavaş bu mesajı duyar ve tüm sorunlarımızın nedenini anlardık: bizler doğamız gereği egoistiz, başkalarına fayda sağlamaktan çok kendimize fayda sağlamaya öncelik veririz.

Sorunlarımızın temel nedeninin farkına vararak çözümün yarısına ulaşırız. Bu zaten dünyaya büyük fayda sağlayacaktır çünkü o zaman sorunlarımızın nedenini onların olmadığı yerlerde aramayacağız. Çeşitli sorunlarımızı geçici çözümlerle çözmeye çalışan her türlü komite ve organizasyonların oluşturulmasına son verirdik ve neye odaklanacağımızı tam olarak bilirdik.

Tüm problemimizin egoist doğamızda olduğunu ve bir şekilde düzeltilmesi gerektiğini bilirdik. Daha sonra, bu sorunu çözmek için uluslararası bir yarışma ilan edebilir, onu mümkün olan her yerde tartışabilir, çözümü için öneriler arayabilir ve kabul edebiliriz.

Çözüm arayışına katılan kişileri duyurur, kazananları ücretsiz olarak yardım etmek isteyenler olarak adlandırırdık ve bunu yaparak küresel bir hareket yaratmış olurduk.

Yavaş yavaş, egoizmin insanlığın temel sorunu olduğunu ve bunun ancak doğada barınan ve kendimize çekebileceğimiz pozitif güç tarafından benzersiz bir şekilde çözülebileceğini açıklayabilir ve bunu yaparak temel sorunumuzu çözebiliriz.  Ayrıca, temel sorunumuzu çözerek, kelimenin tam anlamıyla tüm sorunlarımıza son vermiş oluruz.

İnsanlığın başka bir yolu olmadığına inanıyorum. Bunu biliyorum. Hepimiz değişme ihtiyacımızı, doğamız tarafından bozulduğumuzu, ancak daha iyisi için değişmemiz gerektiğini tartışırsak, o zaman bir dua gibi, olumlu bir yanıt alırız ve bu bizi daha iyiye doğru değiştirmeye çalışır.

Karanlığı Aydınlatan Kıvılcımlar

Neden kutsallığa, Yaradan’ın ifşasına, birleşmeye, tüm yaratılışın ıslahına giden yolda, saf olmayan arzuları, Klipot’u beslemeliyiz? Bu arzular neden gerekli? Yaradan’ın kırılmayı, egoist arzular ile ihsan etme arzularını karıştırmak için bilerek yaptığını anlamalıyız.

Ve çalıştığımızda, kirliliğin (Klipa) ne anlama geldiğini, kutsallığın ne anlama geldiğini, kutsallığı Klipa’dan nasıl çıkaracağımızı anlayarak, bundan gelişiriz ve Yaradan’ın ne yaptığına, neden ışık ve karanlıktan oluşan bir yaratılışı yarattığına, alma arzusundan ve ihsan etme arzusundan ve birini diğerinden nasıl ayırdığımıza dair akıl, duyarlılık ve anlayış kazanırız.

Tüm hayatımız hayal kırıklığı ve zorluklarla dolu bir arayıştır. Ve tüm bunlar, alma ve verme, ışık ve karanlık arasındaki tüm bu gerilimlerden kıvılcımlar çıkarabilmemiz içindir. Yalnız ışık ya da tek başına karanlık bize yardım edemez, ancak sadece birini diğeriyle çarpıştığımızda, sanki taşı taşa çarpıyormuşuz gibi, kıvılcımlar saçarız.

Bizi dolduran ve maddenin ötesinde böylesine yüksek anlayışlara götüren bu kıvılcımlardır ki, onların içinde Yaradan’ı edinmeye başlarız. Yaratılışın içinde Yaradan’a doğrudan ulaşacak, O’nu anlayacak ve hissedecek hiçbir yetenek yoktur.

Fakat tam da karanlığı aydınlatan kıvılcımları üreten bu sürtünme sayesinde Yaradan’ın bizim için hazırladığı yolu anlamaya başlayabiliriz.

Birçok zor durumdan geçeriz, o zaman aniden zifiri karanlıkta ve anlaşmazlıkların içindeyizdir, Yaradan’ı bilmemizi sağlayan aydınlık parıldar, sonra bir başkası ve bir başkası.

Bu tür birkaç kıvılcım tutuşturduktan sonra, artık Yaradan’ı ve O’nun eylemlerini nasıl tanıyacağımızı hissederiz.

“Kendimi Sevmiyorken Komşumu Nasıl Kendim Gibi Severim?” (Quora)

İnsan doğası tamamen kendine hizmet eder ve egoisttir. Bu nedenle kendimizi sevmekten başka bir şey yapamayız. Kendimizden nefret etsek bile, örneğin intihar etmek istesek bile, bu yine de kendi kendine hizmet eden bir hesaptan ortaya çıkıyor. Egoizm doğamızın temelidir ve onun üzerindeki her şey kendini sevmekten inşa edilmiştir. Tüm davranışlarımızın tek nedeni budur.

Varoluşun İki Kavramı

Soru: Dünyamızdaki tüm insanlık neden Yahudiler ve diğer uluslar olarak bölünmüştür?

Cevap: İnsanlığın iki parçaya net bir şekilde bölünmesi bir kere eski Babil’de gerçekleşti. Var olan küçük bir uygarlık birdenbire büyük bir egoizme daldı.

Babilliler, Yaradan’a ulaşmak, O’nunla yani doğa ile savaşmak için gökyüzüne bir kule inşa etmeye karar verdiler. O kadar egoist bir şekilde zıtlaştılar ki birbirlerini anlamayı bıraktılar.

Böylece ileri bir varoluşa ilişkin iki kavram ortaya çıktı. Bunlardan biri İbrahim’in önderliğinde oluşturulmuştu; ikincisi Kral Nemrut’un önderliği altındaydı.

İbrahim, kendini göstererek birbirimizi reddetmemize neden olan ve bizi ayrılmaya zorlayan egoizmin, onun üzerine çıkmamız için özellikle yaratıldığına inanıyordu. Bunu birbirimizle çelişmemize rağmen yaparsak ve tek yasa ve tek millet varken nasıl birlikte yaşadığımızı hatırlarsak, birbirimize bağlı tamamen yeni bir varoluş biçimi ifşa edeceğiz.

Ve o zaman, kendimizi maddi doğanın üzerinde hissederek, tamamen farklı bir yaşam hissedeceğiz: sonsuz, mükemmel ve hayvani varlığımızın sınırları içinde olmayan.

İbrahim, egoizmin bizim yükselmemizin bir aracı olduğunu söyledi. Ona bu şekilde davranalım, kendimizi ondan ayıralım, egoya dışarıdan bakalım ve onun üzerine yükselmeye başlayalım. Egoizm sürekli büyüyecek ve biz sürekli onun üzerine çıkarak doğanın ortak bir gücü gibi olacağız: sevgi, ihsan etme, birlik, uyum.

Bu, dönemin önde gelen kuramcılarından biri olan İbrahim’ın ortaya koyduğu bir metodolojiydi.

Ve Nemrut’un teorisi şöyle dedi: “Hayır, bizim içimizdeki egoizm bilim, sanat ve insan toplumunun ilerlemesi için gelişir. Ego ile birlikte gelişelim, üstüne çıkmayalım, egoist doğamıza dışarıdan bakmayalım, onun içinde yaşayalım.” Doğal olarak bu teori, kişinin kendisiyle savaşmasını gerektirmediği için büyük destek gördü.

Böylece insanlık iki kısma ayrıldı: küçük bir kısım İbrahim’le birlikte gitti (kelimenin tam anlamıyla birkaç düzine insan) ve geri kalanı Nemrut’u takip etti. İbrahim’in yöntemi bağ içindi ve ikincisi ise ayrılık içindi.

Ayrıca, birbirlerinden karşılıklı olarak nefret eden egoistler, küçük bir toprak parçası üzerinde nasıl geçinebilirler ki? Sonra Babilliler dünyanın her yerine yerleştiler. Bu, Genesis Rabbah kitabında, Josephus Flavius’un eserlerinde ve diğer eski kaynaklarda yazılmıştır.

“Kişi Dengeye Nasıl Ulaşır?” (Quora)

Bizler doğada var oluruz ve sıcaklık, basınç, titreşimler, dalgalar, radyoaktivite gibi muazzam miktarda doğal olgu bizi etkilemekte ve onlarla denge içinde yaşamamız gerekir.

Denge ile ilgili fiziksel yasa, çevresiyle denge halinde yaşayan bir organizmanın en rahat durumda olmasıdır. Sıcaklık, basınç veya başka bir parametre biraz artar veya azalırsa, organizma kendini kötü hisseder.

Doğada bu şekilde yaratılırız: doğada belirli sınırlar içinde var olabiliriz ve bu sınırlar içinde kendimizi çevremizdeki doğaya eşit hale getirmemiz gerekir. Örneğin, kışın, doğa ile dengede olmak için sıkı giyinmemiz gerekir ve yaz aylarındaysa tam tersi.

Bu, duyularımızla gördüklerimiz ve hissettiklerimizle ilgili dengedir. Ancak, doğanın algılanamayan başka bir kısmı daha vardır. Onun yasaları arzular düzeyindedir – özgecilik ve bağ kurma yasaları – ve onlarla dengede olmak için bu yasalara uymamız gerekir.

Sorun şu ki, bu yasaları bilmiyoruz. Bağış yaparak, fakirlere yardım ederek, başkalarını rahatsız etmeden, vergilerimizi ödeyip, yaşlılara karşıdan karşıya geçmelerinde yardım ederek ve diğer bazı görünüşte özgecil eylemlerde bulunarak, bu dünyada iyi insanlar olduğumuzu düşünüyoruz. Peki, özgecilik ve bağ kurma yasaları ile denge kurmak için bu tür eylemleri yapmak yeterli değil mi?

Sadece yetersiz değil, aynı zamanda bu tür eylemleri yapmak, özgecilik ve bağ kurma yasasını yerine getirmek ilgili hiçbir şey ifade etmez çünkü bizler yalnızca her daim özgeciliğe zıt hesaplamalarda bulunan egoist aklımızla anladığımız şeyleri yapıyoruz. Doğa ile bütünüyle dengeye ulaşmak için doğayı incelememiz ve ona benzemeye çalışmamız gerekir.

Bu form eşitliği yasası, uymamız gereken tek yasadır. Her gün değişiyoruz, büyüyoruz ve başka biri oluyoruz. Bu yüzden, her gün ve hatta anbean, doğayla olan dengemizi düzeltmemiz ve ayarlamamız gerekir.

Bu bakımdan, doğa ile dengeye girebilmek için önce doğanın bizden ne talep ettiğini öğrenmemiz, sonra bu talepleri karşılayıp karşılamadığımızı kontrol etmemiz gerekiyor. Kabala bilgeliği bunun içindir. Kabala, doğanın ne olduğunu, nasıl çalıştığını, doğanın içinde ne olduğumuzu ve nerede olduğumuzu, doğayla uyum sağlama konusunda eksikliğini duyduğumuz duyu ve parametreleri ve onlarla nasıl dengeyi sağlayabileceğimizi ele alır. Kabala metoduna dahil olarak, kendimizi derece derece değiştirir ve doğayla dengeye geliriz.

Kimse Güvenilir Değilse Kime Güvenebiliriz?

Mark Twain’in Tom Sawyer’ın Maceraları’nda en sevdiğim esprilerinden biri, Tom’un “ışıltılı bir kahraman … yaşlıların evcil hayvanı, gençlerin gıpta ettiği” olarak tanımlandığı ve “idamdan kurtulursa başkan olacağına inananların” olduğu zamandı. Bu birkaç kelimeyle Twain, dünyamızdaki liderliğin özünü yakalamıştı. Zirveye çıkanlar en acımasız, en kararlı ve en gaddar olanlardır. Bugün, ikinci nitelik o kadar aşırı hale geldi ki, artık liderlerimize inanamıyoruz ve kesinlikle bizler için en iyisini uğruna çaba göstereceklerine güvenemiyoruz.

Belirli bir lideri ya da bir bütün olarak liderleri suçlamıyorum. Basitçe, insanların zirveye çıkarken birbirlerini devirmek için yarıştığı egoist bir dünyada, en tepedeki kişi açıkça herkesten daha fazla insanı çiğneyen ve yere seren kişidir. Özetle, egoist bir dünyada, zirveye ulaşmak için en büyük egoist olmanız gerekir.

Peki kime güveneceğimizi nereden bileceğiz? Bilmiyoruz ve bilemeyiz. Tek bildiğimiz karanlıkta olduğumuz.

Gerçeklere hiçbir şekilde erişilemeyen akıl almaz bir bencillik kültüründe, her türlü komplo teorisi makul görünür. Bir şey söyleyen veya yazan herkes, gizli bir gündem oluşturmaya çalıştığında neyin doğru olduğunu, gerçekte neler yaşandığını veya herhangi bir şey olup olmadığını bilmenin hiçbir yolu yoktur.

Haberlerde biraz netlik kazanmanın ve liderlerimizden biraz iyi niyet görmemizin tek yolu mevcut sistemimize “Yeter!” demek ve tamamen bağımsız bir şey inşa etmektir. Böyle bir sistemin yol gösterici ilkesi “sadece bilgi” olmalı, yorum yapılmamalıdır. Yorum, bilginin çoktan çarpıtıldığı anlamına gelir. Bilgi, nedenini, kimin suçlanacağını ve kimi övmemiz gerektiğini değil, mümkün olduğunca sadece ne olduğunu söylemek anlamına gelir.

Aynı zamanda, kapsamlı bir kendini-eğitme süreci başlatmak zorundayız. Sadece neler olduğunu değil, neden her şeyi çarpıtıp saptırdığımızı da bilmek zorundayız. Başka bir deyişle, insan doğasını ve doğası gereği meseleleri kişinin kendi çıkarına hizmet eden, kendi öznel görüşüne göre nasıl ortaya koyduğunu bilmek zorundayız. Kendimizi bu bozukluktan “arındırmak” için, kişisel çıkarlarımızın üzerine çıkmayı ve başkalarına karşı eşit derecede olumlu bir tutum geliştirmeyi öğrenmeliyiz. Bu, olayları eşit ve doğru yorumlamamızın tek garantisidir.

Böyle bir tutum geliştirdiğimizde, dünyamızda gördüğümüz kötü şeylerin kendi içsel kötülüğümüzü yansıttığını keşfedeceğiz.

Başkalarına karşı olan kötü niyetimiz, kötü niyetin hüküm sürdüğü bir dünya yaratır ve böylece dünya kötülük ve zulümle dolar. Bu nedenle, olumlu liderlik yaratmak ve genel olarak dünyadan kötü niyetleri ortadan kaldırmak için ihtiyacımız olan tek şey içimizde iyi niyet oluşturmaktır. Başkalarına karşı iyi niyet beslediğimizde, dünyayı iyi niyetle dolduracağız. Sonuç olarak, dünya iyilik ve sevgiyle dolacak. Kendimizi değiştirerek, diğer insanları yönetme, hor görme ve çoğu zaman yok etme arzularımızla yarattığımız dünyadan zıt bir dünya yaratacağız.