Category Archives: Egoizm

“Daha Mutlu Olmak İçin Hayat Algımızı Nasıl Değiştiririz?” (Quora)

İlk önce hayatı nasıl algıladığımızı anlamamız gerekiyor ki bu bir bencillik merceğinden geçer. Hayatı olduğu gibi algılamıyoruz, ancak beş duyumuz, görme, koklama, dokunma, işitme ve tat alma aracılığıyla, sürekli bilgi aldığımız beş fırsata sahibiz. Beş duyumuzu aşarsak, o zaman yeni ve farklı bir gerçeklik hissiyatına geliriz.

Algıladığımız her şey egomuzdadır yani sadece kendi çıkarımız için haz alma niyetiyle haz alma arzumuzdadır. Bu ego, hayatımızın her anından haz almaya, elimizden geldiğince çok kazanmaya ve mümkün olduğunca az kaybetmemize eşlik eder ve bizi yönlendirir. Doğa bizi her an arzulamamız, düşünmemiz ve kendimizle ilgilenmemiz için programladı ve bedenlerimiz bunu çok sofistike ve zekice yapıyor. Yaşam algımız bu nedenle ne istediğimiz, ne anladığımız ve hissettiğimiz, ne aldığımız ve neye sahip olduğumuz açısından çok sınırlıdır.

Kabala bilgeliğine göre sonsuz, bol ve mükemmel bir realitede varız ve algımız bu realiteyi çok küçük bir noktaya kadar daraltır. Evrende var olan seçeneklerin ve fırsatların genişliği hakkında hiçbir fikrimiz yok. Bedenlerimizin, bizi dışarıdaki bol hazdan kopuk, onların içlerinde yaşamaya zorladıkları için, dostlarımız değil düşmanlarımızdır.

Bu nedenle, yaşam algımızı değiştirmenin ve daha mutlu olmanın anahtarı, beş duyumuz aracılığıyla aldığımız yaşam algısından çıkıp yeni bir yaşam algısına girmektir: bedenlerimizin üstünde, ebedi ve mükemmel gerçekliği algılayabilen yeni bir duyu açtığımız yer. Kabala bilgeliği bu yeni duyuya “perde” (İbranice’de “Masah”) adını verir ve Kabala’nın tüm metodu, bu perdeyi, yaşam algımızda mümkün olan her şeyi keşfedeceğimiz bir noktaya kadar geliştirmeyi amaçlar. Bunu yaparak mutluluğun kaynağına ulaşırız yani mutluluğu sonsuz, mükemmel ve gerçek biçiminde elde ederiz ve böylece kelimenin tam anlamıyla mutlu oluruz.

Bir Sunak İnşa Etmek

Soru: Bir sunak inşa etmek ne anlama gelir?

Cevap: Bir sunak inşa etmek, en düşük arzunuz olan Malhut’u yani taşları (“Havana” kelimesinden “taş”) kullanarak, bir arzuyu yalnızca Bina niteliğine, cennetin niteliğine, Yaradan’ın niteliğine tabi kılmak demektir.  Ondan bir sunak inşa ederim.

Yani tüm egoist arzularımın ihsan etme niteliğine, Yaradan’a yükselmesi sürecine katılmasını isterim.

Egoist Arzuların Kısıtlanması

Soru: Kabala’da en temel manevi koşul kısıtlamadır. Kısıtlama nedir? Bizler neyi kısıtlıyoruz?

Cevap: Egomuzun kullanımını, reddetme ve alma yönünde değil, ihsan etme ve bağ yönünde kullanmaya başlayabileceğimiz noktaya kadar kısıtlarız.

Egoizm bizim doğamızdır. Manevi dünyayı yani cansız, bitkisel ve canlı maddeyle örtülü olmayan ama görünürde onun ötesinde olanı algılamaya başlamak istiyorsak, o zaman kendimizi yeniden yönlendirmeli ve niteliklerimizi almaktan ihsan etmeye doğru kullanma yönünde değiştirmeliyiz.

Soru: Bu, her türlü arzu için, özellikle temel arzular: yemek, seks ve aile için de geçerli mi?

Cevap: Kişi, hem temel hem de geri kalan tüm arzularını kullandığı bir duruma gelmelidir ama kendi çıkarıcı için haz alma amacıyla değil. Eğer bu arzular, “ne övülür, ne de kınanır” denilen var olmamız için gerekliyse, onları kullanabiliriz.

Gerçek şu ki, kısıtlama niyet üzerinde gerçekleşir. Bu nedenle vücudumun çalışması için gerekli olan her şeyi kullanabilirim, bu konuda herhangi bir kısıtlamaya yer yoktur. Bu arzular üst dünyaya girişinizi engellemeyecektir.

İçsel Özünüzü Edinmek

Soru: Modern bilim, insan beynindeki süreçlerle ilgili keşifler yapıyor. Egoizm bağlamında, sinirsel bağlantıların bir kişinin davranış ilkelerini oluşturduğunu nasıl açıklarsınız?

Cevap: Ama bu sadece gördüklerimizin dışsal bir tezahürüdür. Egoizmin kendisi, kişinin manevi bir özelliğidir, içimizdeki içsel güçlerdir. Bunların arkalarında hiç tanımlayamadığımız, hatta hiçbir şekilde hissedemediğimiz daha da fazla içsel güçler vardır. Biz kendimizi yalnızca bazı dışsal tezahürlerde hissederiz.

Bedenimi, sıcaklığımı, hareketimi vb. hissederim ve kendimi böyle algılarım. Ancak henüz kendi içsel özümü edinemem. Bizler bu şekilde var oluyoruz. Egoizm en içsel gücümüzdür.

Mutlak ihsan etme ve sevgi olan üst güç, kendisinin içinde, kendisine tamamen zıt olan niteliği, egoizmi yaratmıştır. Bu yüzden, bizler bu şekilde var olmaktayız.

Yaradan ile Uyum İçinde

Soru: Çölde doğan insanlar neden sünnet olmamıştı?

Cevap:  Çöl, Bina niteliğinin eksik olduğu bir koşuldur. Bu koşul içinde, egoizmi yumuşatmak ve ihsan etmeye hazır olma seviyesine kadar ıslah etmek imkansızdır. Bu nedenle, çölde sünnet mümkün değildir.

Denir ki: “kalbinin kenarını kes” – yani arzunun ıslah olamayan kısmını.

Sünnet, Malhut’un dördüncü kısmının yani benim ıslah edilemez, egoist arzumun, Yaradan ile anlaşmanın bir işareti olarak kesilen, Malhut’un en uç kısmıdır (sünnet derisi). Bu yalnızca kesilip yere, kuma atılarak ıslah edilir.

Soru: Kişi bu arzunun ıslah edilemeyeceğini nasıl anlayabilir?

Cevap: İnsan bunu anlayamaz. Sünnet, kişinin önceki safhasına göre – babası tarafından yapılır, manevi ya da fiziksel olarak.

Soru: İnsan neden sünnetten hemen sonra düşmeyi bırakır?

Cevap: Çünkü İsrailoğulları, kendileri için manevi gıda elde edebilecekleri yani Yaradan’a dönebilecekleri bir koşula girerler. Esas olarak, artık toprak üzerinde beslenmeye başlayabilirler.

 

Egoizme Karşı Biyolojik Savaş

Pandemi dünyayı kargaşaya sürükledi çünkü insanlar neler olduğunu anlamıyorlar, bundan sonra ne olacağını bilmiyorlar ve kendilerini nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar. Bu nedenle, insanlarda neşe yok ve şehirdeki yaşam artık hareketli ve eğlenceli değil. Kasvetli bir atmosfere dönüştü. Herkes sadece nasıl sağlıklı kalacağını ve enfekte olmayacağını düşünüyor.

Ancak bunun geçici bir dönem olduğunu varsaymak hata olur. Koronavirüs pandemisi uzun süre burada kalacak çünkü bu çok özel bir darbe. Virüs hayatımızın tüm alanlarını nasıl etkileyeceğini biliyor: aile, tüm toplum, çocuklar ve yetişkinler, gençlerden yaşlılara kadar. Toplumun her biçiminde ve onun her bağlantısında her türlü ıslahı yapabilir.

Eski olan her şeyi yok edecek ve aramızda yeni bağlar kuracak böyle Koronavirüs türleri de olacaktır. Bu virüs çok akıllı. Biyolojik bir parçacık ve egoizmimize karşı bizimle biyolojik bir savaş yürütüyor.

Bu nedenle bu virüs, tüm yeni küresel tezahür biçimleriyle ıslahın sonuna kadar bize eşlik edecektir. Egoizm, Koronavirüs denilen bu canavarın yanında yaşamaya uyum sağlamaya çalışacaktır. Ama bu işe yaramayacak çünkü bu, doğanın bize karşı yürüttüğü biyolojik bir savaştır. Bu savaşa, bizi egoizmin ıslahına yönlendiren bir şeye doğru bir şekilde tepki verirsek, başarılı olacağız.

Yaradan bize bu biyolojik virüsle saldırıyor ve bizi düzene sokmaya çalışıyor. Ancak insanlık henüz olanları tedavi etmesi gereken doğru formu kavramadı.

Virüs çok yüksek ve özel düzeyde bir faktördür çünkü biyolojik seviyede, doğru bağın eksikliğini etkilemektedir. Bu artık cansız veya bitkisel derece değil, canlı ve manevi seviyeye ait olan bir derecedir. Yani virüs, maneviyata atlamak istiyormuş gibi davranmaktadır. Bu sıçramayı biz yapmadığımız için, virüs bizi manevi dereceye yükselmeye itiyor. Ve o, işini yapacaktır.

Sonunda, hiçbir çözümümüzün olmadığını ve yalnızca hepimizin ortak çalışmasıyla Koronavirüsü ortadan kaldırabileceğimizi keşfedeceğiz. Bunun ancak ortak çabalarımızla yapılabileceği bizim için netleşecek. Virüs bizi birbirimizle bağ kurmaya zorlayacak ve hayatta kalabilmemizin tek yolu bu.

Virüs bizi maneviyata doğru ilerletiyor ama şimdiye kadar olumsuz bir biçimde. Birbirimize doğru bir şekilde bağda olsaydık, virüse karşı birlikte daha doğru hareket ederdik. Bizi nerede daha çok, nerede daha az bağ kurmamız gerektiğine yönlendirir, bize rehberlik ederdi.

Henüz bunu yapmadığımızdan ve doktorların tüm hastalıkların insan davranışlarına bağlı olduğunu, aramızda dengenin olmamasına bağlı olduğunu açıklamamasından dolayı, daha fazla acı çekmek zorunda kalacağız.

Yakında başkalarından virüs kapmamak için değil, virüsünüzün başkalarına bulaşmaması için kendimizi maskelerle kapatmanın gerekli olduğunu anlayacağız. Bu zaten insan seviyesinde bir faktördür çünkü sadece yüzümdeki maskeyle değil, bu korumaya karşı tavrımla da belirlenir: Kendi iyiliğim için mi yoksa başkaları için mi gayret ediyorum. Kim için yüzüme maske takmaktayım?

Salgın bitmeyecek, sadece büyüyecek. Doğa bizi rahat bırakmayacak. Doğada milyonlarca farklı virüs var. Virüs, doğanın genetik sisteminde neden olduğumuz genetik bir kusurdur. Tüm sistem, tüm seviyelerde, tüm formlarda, tüm alt sistemlerde birbirine bağlıdır.

İnsanlar arasında doğru bağı, komşunu kendin gibi sev yasasını oluşturmuyoruz, bunun yerine ondan gittikçe uzaklaşıyoruz. Bununla, virüslerin yayılmasını, biyolojik parçacıkların yanlış gelişimini, doğanın gelişiminin en yüksek derecesindeki bizler teşvik ediyoruz ki bu sadece manevi derecedir. Bu virüslere kendimiz sebep oluyoruz. Onlar bizim ıslah edilmemiş egoizmimizin bir sonucudur.

Dolayısıyla salgın o kadar kolay bitmeyecek. Her şekilde büyüyecek ve yayılacak. Doğa, bizi dizginleyecek ve bizi hedefe doğru bir şekilde yönlendirecek araçlara sahiptir.

Sihirli Arzu

Yorum: Birçok filozof ve psikolog kendimizi değiştirmemiz gerektiğini yazmışlardır.

Cevabım: Ama bunu ahlak açısından yazmışlar. Bu hiç de aynı değildir. Kabala bilimi, sadece diğer insanlara karşı iyi bir tutumdan değil, kişinin doğasını değiştirmekten bahseder.

Biz kendimiz doğamızı değiştiremeyiz. Ve filozofların akıllarında insanlar arasındaki ilişkilerde bir tür düzeltme vardı: “Kendimizi güzelce sınırlayacağız, kendimizi bir tür çerçeveye koyacağız.” Bu sözde eğitimli egoizmdir.

Ve burada fikir tamamen farklıdır. Burada bizi değiştirecek özel bir güce ihtiyacımız var. Egoizmimizi böyle katı bir biçimde yaratan güç: haz almak, almak, yönetmek, kendimizi doldurmak ve özümsemek, bizi tersine çevirmesi gereken bu güçtür. Başka bir şeye gerek yok.

Soru: Doğa bizi ilk etapta neden böyle yaratmadı? Bizi tersine çevirmek neden gerekliydi?

Cevap: Böylece hayatın egoist temelinin kusurlu, zararlı ve kötü olduğuna ikna oluruz ve ondan, onun izine, bir sonraki, ters formuna geçmek isteriz.

Arzumuzun yapacağı şey budur. Soracak kimsemiz yok, çevremizde hiçbir şey yok. Sadece doğada böyle bir tetikleyici, bir anahtar vardır, bu işi üzerimizde yapacaktır. Kötülüğümüzü gerçekten tanır ve varoluşun bir sonraki düzeyine geçmek istersek, bu gerçekleşecektir.

Bu yasa doğada vardır. Kabala ve Kabalistlerin bahsettiği şey budur. Kabala bu yasayı ortaya koyan bilimdir. Bu, onun tüm metodunun temelidir: doğanın bizi küçük bencil varlıklardan, özgecil varlıklara dönüştürmesini sağlama (sadece gerçekten özgecil, dünyamızdaki gibi sözde özgecil değil). O zaman gerçekten tamamen farklı bir doğa, farklı bir biz ve farklı bir dünya hissetmeye başlayacağız.

“Netflix’in Squid Game Adlı Yeni Dizisi Hakkındaki Görüşleriniz Nelerdir?” (Quora)

Öğrencilerimden biri “Squid Game”in insan doğasının nasıl tamamen egoist olduğunun en önemli örneği olduğunu anlattı. Yani ciddi borç ve mental stres içinde olan birkaç yüz kişi bu oyuna getiriliyor, çeşitli zorluklar yaşatılıyor ve kaybeden kişi öldürülüyor. Oyunu yöneten, katılımcılar arasında çeşitli entrikalar ve çatışmalar yaratıyor ve onları sonuna kadar yanlarında olan kişiyi öldürmeleri gereken durumlara sokuyor.

Bu, egoist insan doğamızı çok keskin bir şekilde örnekliyor yani kendi hayatta kalmamızı sağlamak için diğer insanları öldürme isteği.

Herkes hayatta kalabilmek için her şeyi egoistçe yani başkaları ve doğa pahasına kişisel çıkar gözeterek yapıyor ve günlük hayatımızda, bu dünyada hayatta kalma yolumuza çıkanları ortadan kaldırmak istiyoruz. Egoist bir yaklaşıma göre yaşarken, bize öyle geliyor ki, bugün hayatta kalmamıza ve mutluluğumuza tehdit olarak algıladığımız insanları ortadan kaldırmazsak, yarın bize üstün gelebilirler ve mutluluk ve güvenlik duygusu yolumuza çıkabilirler.

Böyle bir farkındalıkla, bu durumu nasıl düzeltebiliriz ve dünyayı nasıl daha iyi bir yer haline getirebiliriz sorusunu gündeme getirebiliriz. Bunu yapmak için önce kötülüğümüzün farkına varmamız gerekir: başkalarına fayda sağlamaktan çok kendi çıkarına öncelik veren egoist varlıklar olduğumuzu ve bu da bizi kendi çıkarları için başkalarını kullanmaya ve sömürmeye yönlendirir.

Böyle bir ifşanın sonucu olarak, egoist doğamızı onun karşıtı olan özgecil doğaya nasıl değiştirebileceğimize yönelik açıklamalara da açık hale gelirdik. Egoizmden özgeciliğe dönüşüme rehberlik eden eğitime katılarak, o zaman bu değişikliği gerçekleştirebileceğiz ve karşılıklı destek, ilgi ve bağ ile dolu farklı bir dünya hissedeceğiz.

 

“Önümüzdeki Zor Zamanlar” (Linkedin)

Geçiş dönemleri her zaman sıkıntıya eğilimdir. Ben merkezli bir zihniyetten, birbirimize bağımlı olduğumuz, birbirimize bağlı olduğumuz ve eylemlerimizde başkalarının iyiliğini göz önünde bulundurduğumuz daha bütünsel bir zihniyete yükselirken, insanlık tarihinin en değişken geçiş dönemlerinden birini yaşıyoruz. Ne yazık ki, geçiş döneminde, asi egolarımız bizi ve tüm toplumu riske atan giderek daha tehlikeli uç noktalara sürüklüyor. Geçişte olduğumuzun ne kadar erken farkına varırsak, değişimi barışçıl ve hızlı bir şekilde yaşama şansımız o kadar artar.

Geçiş sürecinde olduğumuzu, başkalarının ihtiyaçlarını görmezden gelemeyecek kadar birbirimize bağlı olduğumuzu kabul etmek için, onun farkındalığına bizleri ulaştıracak eğitim sistemleri kurmalıyız. Bu nedenle, insanlığın şu anda en büyük sorunu eğitimdir.

İdeal olarak, dünya liderleri,  geçişin liderleri olmalıydılar. Onlar süreci başlatmak ve yönetmek için doğal bir durumdalar. Ne yazıktır ki, günümüzün liderleri o kadar taş kalpli ki bu fikirleri duymayacaktırlar bile. Vazgeçtiğimden değil ki vazgeçmedim ama şu an nerede olduğumuzu da kabul etmemiz gerekiyor. Ama aynı zamanda devam etmemiz gerektiğini biliyorum.

Hepimiz haz arayan varlıklarız; bu bizim doğamızdır. Bu nedenle, şimdiki zamanda acı çekmedikçe ya da büyük bir ödül bizi çağırmadıkça ve onu alacağımızdan emin olmadıkça yaşam tarzımızı değiştirmeyeceğiz.

Sadece iki şeyi anlıyoruz: haz ya da acı. Bu yüzden insanlık ya mutlak bencillik durumu içinde acı çektiği için ya da karşılıklı sorumluluk ve başkalarını önemseme durumunda garantili bir ödül gördüğü için değişecektir. Şu anda insanlar, onları daha işbirlikçi bir eğilime geçmeye ikna etmek için daha fazla acıyı beklemeyi tercih ediyor.

İşte bu yüzden eğitim çok önemlidir. Eğer insanlar çektiğimiz tüm darbelerin bencilliğimizin bir sonucu olduğuna ikna olurlarsa, bundan kurtulmak isteyeceklerdir. Eğer, egonun bize başka hiçbir şeyin veremeyeceği faydalar sağlayabileceğine inanırsak, acı bizi onu terk etmeye ikna edene kadar egolarımızla birlikte kalacağız.

“Neyi Değiştirmeliyiz? Ama Neyi Değiştiriyoruz?” (Quora)

Birbirimize karşı içsel tutumumuzu değiştirmeliyiz: kendimize faydayı başkalarına fayda sağlamaktan önce tutan doğuştan gelen egoist tavrımızdan, kendi yararına değil başkalarına fayda sağlamaya öncelik veren yeni bir özgecil doğaya doğru. Bunu yapmak, bizi doğanın özgecil ve birbirine bağlı formuyla dengeye götürür, bu da doğada barınan pozitif gücü birbirimizle kurduğumuz yeni özgecil bağ zincirlerine davet eder ve bu suretle sonsuzluğa ve mükemmelliğe ulaşırız.

Odaklanmamız gereken tavrımızın içsel değişimi yerine, egoist doğamız dışındaki her türlü şeyi değiştirmeye odaklanıyoruz: herhangi bir uyum veya dengeye ulaşamamak ve bunun yerine giderek dengesizleşmek ve bölünmek, sonuç olarak bir acı birikimi yaşamak.

Birbirimize karşı tavrımızın içsel olarak değişmesi, eğitim gerektirir – bugün sahip olduğumuzdan farklı bir eğitim. Eğitim, çevresel etkilerimizi, egoist doğamızı özgecil karşıtına değiştirme arzusuna ulaşacak şekilde düzenlemek anlamına gelir. Başka bir deyişle, toplumdaki özgeciliğin düzenli pozitif örneklerine tanık olarak ve insan doğasının ve genel olarak doğanın nasıl çalıştığını daha iyi anlamamızı sağlayan bilgeliği öğrenerek ve kendimizi bu kaderci egoizmden özgeciliğe geçişe doğru yönlendiren evrimsel bir eğilimle nasıl hizalanacağımızı öğrenerek. doğamızda bir değişiklik yapmaya başlayabiliriz.

Bu bencillikten özgeciliğe geçişi yaşarsak, insan ilişkilerimizde, doğayla, aileyle, işle, kültürle, bilimle ve kelimenin tam anlamıyla faaliyetin her alanında büyük bir dönüşüm ve yükselme görürüz. İçsel değişimlerimizin bir sonucu olarak hayatımız tamamen olumlu bir forma dönüşür. Bu nedenle, sonunda hepimizin geçmesi gereken içsel değişim hakkında eğitime ve teşvik etmeye yardımcı olmaya odaklanmalıyız.

Eğitim olmadan, böyle bir içsel değişimin gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Bunun yerine, birbirimize karşı tutumlarımızın dışında her türlü değişikliği yapmaya çalıştıkça, ıstırabın birikmesini bekleyebiliriz, bu da bizi eninde sonunda bir içsel değişim aramaya yöneltecektir. Ancak ikincisi, sadece artan çaresizlik ve çaresizliğe yol açan istenmeyen ve talihsiz bir süreçtir ve günümüz dünyasında büyük ölçüde yaşadığımız süreçtir.

Dolayısıyla yeni bir eğitim temeli kurarak sıfırdan başlamamız gerekiyor. Doğanın nasıl çalıştığını, doğadaki yerimizi, gelişmenin amacını ve planını ve bu amaç ve plana uyumlu bir şekilde nasıl uyum sağlayacağımızı açıklayan bağ kurma bilgeliği, birbirimize karşı içsel tutumlarımızda bir değişikliği etkilemede artandır. Ancak, böyle bir eğitimin başarılı olması için, parçası olduğumuz bir çevre gibi işlemesi gerekir.

Doğamızın egoistten özgeciliğe geçişini sağlayan çevre, bize en uygun koşulları, doğru miktarda ısıyı sağlayan ve sonunda bizi yeni bir forma sokmak için ihtiyaç duyulan koşullara kendini ayarlayan bir kuluçka makinesine benzer şekilde çalışmalıdır. Başka bir deyişle, böyle bir ortamın insanların arzularına uyması gerekir; hiçbir şekilde zorlayıcı veya baskıcı olmamalıdır; ve bağlılık ve katılım yoluyla doğanın daha derin özgecil işleyişi hakkında bilgi edinmeleri için insanlara ilham vermelidir.