Daily Archives: Haziran 28, 2023

Tüm Islahları Kendi İçinizde Gerçekleştirin

Soru: Yazımla ilgili olarak neden iki sınıflandırma vardır: basılı metin ve el yazısı?

Cevap: Esas olarak, basılı metin olmamalıdır. Kişi asgari düzeyde geçimiyle ilgilenmeli ve geri kalan tüm gücünü, zamanını ve yeteneklerini üst güce, üst doğaya benzerlik seviyesine ulaşmak amacıyla, başkalarıyla birleşmek için kullanmalıdır. Kişinin amacı budur. Yaptığı diğer her şey tamamen gereksiz.

Çarpıtılmış fikirlerimizde ortaya çıkan tüm bu en kötü, küçük dünya, yalnızca ondan üst dünyaya yükselmek için gereklidir.

Bu nedenle, hiçbir şey icat etmeye, bir şey yazmaya gerek yoktur. Tüm ıslahları hemen kendi içinizde yapmalı ve bunları içsel olarak hissetmelisiniz.

Dolayısıyla, bir kişiye dünyamızdan yükselme talimatını sözlü olarak iletmek yeterlidir ve o kişi, bu yasalara, ifşalara ve bilgeliğe göre yaşamalıdır. Onları okumasına ve ezberlemesine gerek yoktur. Onları kendisi için anlamalıdır.

Sözlü olarak iletmek, bana bir şey söyledikleri anlamına gelir ve ben de aynı zamanda hissederim ve gerçekleştiririm, benimle konuştuğunuz yerdeyim, bu seviyede, bu edinim seviyesinde.

Yazmanın ya da okumanın amacı neydi?! Bir anlamı yoktu!

Kayıtlar yalnızca nesiller boyu bir iniş olduğunda ortaya çıkmıştır ve kişinin artık doğrudan edinme olasılığı yoktu. Öğretmen yoktu, kafa karışıklığı vardı ve anlaşmazlıklar başladı. Sonrasında, sonraki nesiller için, özellikle de bizim için kitap yazmaya başladılar.

Ya bu kitaplara sahip olmasaydık? Ne yapacağımızı söylemek çok korkutucu. İntihar noktasına varan korkunç bir depresyona girerdik.

Soru: Ama Tora ilk başta yazılmış mıydı?

Cevap: Hayır, başlangıçta yazılı değildi. Musa tarafından, kırk yıl boyunca çölde dolaşırken, insanların onunla birlikte yaşadıkları durumları anlatarak yazılmıştır. Buna “Tora” denir.

Daha sonra notlarını Yeşu’ya ve diğer herkese, birlikte yaşadıklarının manevi bir günlüğü olarak verdi. Bu kitapta başka hiçbir şey yoktur.

O, nasıl bir araya gelmeye çalıştıklarını ve sonra birbirlerinden ayrıldıklarını, Yaradan’a benzeyip benzemediklerini, ıslahlarında çözdükleri tüm sorunları, neden çölde uzun duraklar yaptıklarını ve geçişlerinin 40 yıl boyunca sürdüğünü anlatır. Sonuçta, tüm bu yol bir haftada kat edilebilirdi. Ancak 40 yıl tam olarak geçmiş koşulun ölmesi ve geleceğin doğması için gerekliydi.

Hiçbir Şey Silinmez

Soru: Henüz manevi edinimde olmadığınız zaman, dünyaya dair tamamen egoist algınızı hatırlıyor musunuz? Ve sonra, her şeyi farklı bir seviyede algılamaya başladığınızda, daha önce size görünen bazı yönleri, bazı yanılsamaları sildiniz mi?

Cevap: Hiçbir şey silinmedi. Sadece her şeyi daha net, anlaşılır ve daha büyük bir uzlaşma ve hoşgörü ile algılıyorum, yaşlandığım için değil, bir insanın içinde olanın tüm tezahürlerine olan ihtiyacı gördüğüm için.

En korkunç, en iğrenç ve kimsenin haklı çıkaramayacağı her şeyin aynı kaynaktan, üst güçten geldiğini ve ne yazık ki bazen kendini böyle korkunç şekillerde gösterdiğini görüyorum.

Ve tabi ki, insanlara yardım edilmesi, gerçeğin onlara aktarılması ve ıslah edilmesi gereken bir malzeme gibi davranıyorum.

Kalpteki Nokta Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Soru: Egoizmin faydalarını kısaca açıklayabilir misiniz? Bizi nasıl yönlendirdi ve hangi asamaya geldik ki bizim için zehir haline geldi? Bunca zaman bize hiç yardımcı oldu mu?

Cevap: Eski Babil’den bu yana, egoizmin yeniden yaratılması gerekiyordu. İbrahim bunun için çağrıda bulundu ama o zaman kimse onu duyamadı çünkü insanların kalbinde bir nokta yoktu. Uyanmadığından değildi, içlerinde olmadığından. Kalpteki nokta, yalnızca belirli sayıda insanda, İbrahim’in Babil’den götürdüğü 10.000 ila 20.000 kişide kendini gösterdi.

Bu rakamları veriyorum çünkü İbrahim döneminin araştırmacısı olan 12. yüzyılın büyük Kabalisti ve filozofu Rambam yazılarında on binlerce insanın İbrahim’le birlikte Babil’i terk ettiğini yazar.

İbrahim herkesi ıslah etmek istedi ama olmadı çünkü sadece çok azı ilksel kalpteki noktaya yani varoluşun bedensel seviyesinin üzerine çıkma arzusuna sahipti.

Başlangıçta sadece bir kişide, Adem’de ortaya çıktığını ve daha sonra onun aracılığıyla bir virüs gibi başkalarına yayılmaya başladığını söyleyebiliriz. 20 nesil boyunca öyle bir duruma ulaştı ki, Babil’de İbrahim’in yönetiminde, on binlerce insan bu manevi virüsle enfekte oldu. Onlar, İbrahim’e katıldılar ve İbrahim de onları Babil’den uzaklaştırdı. Babillilerin geri kalanı bu noktadan yoksun kaldı.

İbrahim’in grubu herkesten izole olduğu için, önce İbrahim’in liderliğinde, ardından İshak, Yakup, Musa, Harun, Yusuf ve Davut’un önderliğinde kendi içlerinde geliştirdiler.

Bu durum, İkinci Tapınak’ın yıkılışına kadar devam etti ki ondan sonra onlar, o zamana kadar tüm dünyaya yayılmış ve çoğalmış olan diğer tüm Babillilerle tamamen aynı duruma düştüler.

Dışarıdan Gelen Eleştiriler

Yorum: Dışarıdan gelen eleştirilerin, grubun doğruluğunun ek bir kanıtı olarak görülmesinin, kültlerin tanımlayıcı bir faktörü olarak iddia edilmektedir.

Benim yanıtım: Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Dışarıdan gelen eleştiriler, neyle uğraştığımızı anlamayan insanların doğal eleştirileridir.

Eleştirileri dikkate almamamız gerektiğini düşünüyorum. Kişisel olarak, bu beni sinirlendirmiyor ve beni eleştirenle karşı karşıya getirmiyor. Ona saygısızlık etmiyorum. Bana karşı çıkan filozoflar bile var. Onların sözlerini hiçbir şekilde eleştiri olarak algılamıyorum.

Konuyu anladığınız zaman, bu konunun bilgisi açısından net bir fikriniz olduğu zaman eleştirebilirsiniz. Ya bilmiyorlarsa? Yani, kendileri buna erişmemişlerdir. Öyle bile olsa, Kabalistler arasında da anlaşmazlıklar vardır çünkü bu bilimdir ve bu evrenin belli bir kısmının ifşasıdır – kademeli olarak, adım adım, gittikçe daha büyük bir ölçüde. Dünyamızdaki bilim insanları gibi, daha çok ifşa eden Kabalistler ve daha az ifşa edenler vardır.

Bu nedenle aralarında tutarsızlık, anlaşmazlıklar ve benzeri şeyler vardır. Bunu anlıyorum. Orada devam eden çok ilginç kavgalar var. Her birinin gelişmekte olan evreni nasıl algıladığına ve neden algıladığına adanmış tüm kitaplar var. Ama bunu açıkça, anlamlı bir şekilde tartışıyorlar. Neden olayları sizden farklı algılıyorum? Sorun nedir? Neden aynı şeyi farklı algılayacak şekilde inşa edildik?

Farklı türde ruhlar vardır. Bazıları doğrudan ışıkla ilgilidir, diğerleri saran ışıkla, vb. Ve tam da bunların çatışmasında, netleşme sürecinde, her ikisinin de daha büyük bir yükselişi gerçekleşir. Kendi aralarında hararetle tartışırlar ama bunlar aynı edinimde, aynı dünyada olan insanlardır, konuşacak şeyleri vardır, birbirlerini anlarlar ve açıklamaları çok ciddidir.

Peki burada konuşacak ne var? Ben bir roman okuyor ve ağlıyorsam ya da televizyonda bir film izliyor ve gülüyorsam ve yanımda bir kedi oturuyorsa, o buna nasıl katılabilir? Hiçbir şekilde. Sadece kulağını benim çıkardığım seslere doğru hareket ettirir ve düşünür: “Efendinin nesi var? Keşke sessizce oturup uyusa.”

Eleştirenler için de aynı şey geçerli. Kabala çalışmalarınızla onları rahatsız ediyorsunuz. Sizde her şeyi açıklayabilecek bir şey olduğunu ve bir falcı olmamanıza rağmen tahminlerinizin gerçekleştiğini düşünüyorlar. Krizden çok önce, krizin geleceğini söylemiştim. Ve başladığında da bitmeyeceğini söyledim. Ama onlar bağırdılar: “Kriz bir ya da iki yıl içinde sona erecek.” Şimdi de susuyorlar ve benimle çelişmiyorlar.

Ama böyle kötü olayları öngördüğünüzde kim memnun oluyor ki? Üstelik sizin öngörüleriniz yüzünden hiçbir şey değişmeyecektir.

Her şey sadece bizim yoğunlaştırılmış dağıtımımız sayesinde değişebilir ve sadece konuşmanın bir anlamı yok. Daha fazla eleştirmen olacaktır. Daha fazla insan bize iftira atacak, deyim yerindeyse herkesten nefret ettiğimizi çünkü gelecek hakkında kötü konuştuğumuzu söyleyecek ki: “Olanlar için biz kendimizi suçluyoruz.” da diyoruz. Ve bu böyle devam edecek.

Yani insanlar elbette kendilerini savunacaklardır; bu onların doğal tepkisidir. Hayat budur.