Twitter’da Düşüncelerim / 20 Aralık 2020

Manevi olarak gelişiyorsam, dostları kıskandığımda mutlu olurum, çünkü ilerlemek için içimdeki güçleri bu şekilde açığa çıkarırım. Ama acı çekmekten kaçınmak için başarılarını görmek istemiyorsam, bu maneviyatı umursamadığım anlamına gelir!

Bu nedenle şunu kontrol etmeliyim: Kıskançlık mı duyuyorum yoksa acı çekmekten kaçınmak için içgüdüsel olarak bunu örtüyor muyum?

Yaradan’ı ifşa etmek için yer, içimde kendimi bir kenara bıraktığım ve dostun girmesine izin verdiğim yerde ortaya çıkıyor. Bu yerde ben kısıtlıyım ve dost giriyor. O zaman Yaradan’ı tam da bu yerde ifşa edebilirim. Buna “yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine” denir.

Ahlaki İlkeler Üzerine Bakış Açıları: Bilim Adamları Ve Kabala

Soru: Bazı ahlaki ilkelerin, insanın biyolojik doğasının bir parçası olduğunu öne süren bir bakış açısı var. Araştırmacılar, farklı cinsiyet, yaş ve kültürden insanlar arasında ahlaki yargıların oluşumunun önemli ölçüde farklılık gösterebileceğini savunuyorlar. Bu parametrelerin ahlaki ilkeleri etkilediğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Elbette. Biyoloji, karar vermeyi etkiler.

Yorum: Araştırmacılar, kabul edilen ahlaki normlara uygun hareket etmenin, insanların strese karşı direncini artırdığını ve fiziksel durumlarını güçlendirdiğini keşfettiler.

Cevabım:  Şüphesiz, eylemlerimin ahlaki temeller, ilkeler ve toplumun anlaşmalarıyla desteklendiğinden emin olsaydım, kendimi çok daha güvenli hissederdim.

Soru: Nörofizyologlar, insanların ahlaki yargılarının, beyindeki belirli alanların aktivitesini değiştirerek etkilenebileceğini savunuyorlar. Öyle görünüyor ki, tüm ahlak konuşmaları yakında kendiliğinden duracak ve bunun yerine iki elektrot yardımıyla toplumun ahlakı oluşacaktır.

Dış etkilerle, kişinin ahlak ilkelerini değiştirmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Görünüşe göre elektrotların yardımıyla bazı kuvvetleri kontrol edebiliyorsunuz. Onları gerçekten kim kontrol ediyor? Bu cevaba ulaşamazsınız. Orada tüm insan ahlakının temeli vardır.

Soru: Harvard Üniversitesi’ndeki uzmanlar, kişinin ahlak ilkelerinin gün içinde değiştiği ve akşamları zayıfladığı sonucuna varan bir dizi deney yaptılar. Bu nedenle, sabahları, önemli olan, ahlaki açıdan zor kararlar vermeyi tavsiye ediyorlar. Sizi görüşünüz nedir?

Cevap: Kişinin fizyolojisine bağlıdır. Sabahları hiç düşünmeyenler vardır; onlar akşamları ve hatta geceleri daha iyi düşünürler.

Manevi Duygular Nerede Ortaya Çıkar?

Soru: Dışsal iletişim ve aramızdaki bağ kurma girişimleri, içsel manevi duygularımın potansiyel gelişimi ile nasıl ilişkilidir?

Cevap: Manevi duygularınız sadece ve sadece başkalarıyla bağınızda ifşa olacaktır, kendi içinizde değil.

Yaradan nerededir? Ortak manevi alan nerededir? O, bizim aramızdadır, her birimizin içinde değil! Bunu çok iyi hatırlarsanız, bir hata yapmazsınız.

Egonun Sağlıklı Büyümesi

Soru: Bedensellik ve maneviyatta, egonun sağlıklı büyümesinin işaretleri nelerdir?

Cevap: Egonun sağlıklı büyümesi, onun üzerine yükseldiğimde ve manevi eylemler yaptığımda gerçekleşir. Bunu yaparak egoyu benim seviyeme yükseltmeye zorlarım.

Belirli bir manevi eylem yaptığımı varsayalım. Onun seviyesine yükselir yükselmez, egom da onun seviyesine yükselir. İlerlemeye, bir sonraki manevi eylemi gerçekleştirmeye ve bir sonraki seviyeye yükselmeye özlem duyarım ve egom da bu seviyeden daha da yükselir.

Birbirlerini bu şekilde takip ederler, denildiği gibi: “Dostundan daha büyük olanın arzusu daha büyüktür.” Görünen o ki iyi bir Kabalist olmak için büyüdüğünüzde, büyük bir egoist olursunuz.

Ama sonra ego, edindiğiniz manevi nitelik tarafından kontrol edilir, bu, ihsan etmek niyetiyle çalıştığınız anlamına gelir ve maneviyatınızı, manevi koşulunuzu itersiniz bu da egonuzu yukarı doğru iter.

Böylece, manevi seviyemiz ego sayesinde büyür, çünkü Yaradan’ın yarattığı her şey temelde egodur ve diğer her şey onun türevleridir.

Durmamalıyız!

Hanukkah özel bir bayramdır, yani yaratılan varlığın Malkut’tan Bina seviyesine yükselmesi demektir. Yani, kendi iyiliği için haz alma arzusuna bir sınırlama getirir ve üst ışık tarafından ıslah edilir ve ihsan etme uğruna yönelik niyeti edinir. İhsan etme uğruna ihsan etmek, Bina seviyesidir.

Hanukkah, Yunanlılara karşı kazanılan zaferin bir kutlamasıdır. “Yunan”, kişiyi bilginin üstüne değil de bilginin içine çeken gücün adıdır. Bu güç, Yaradan’a yakınlaşmaya çabalayan bir kişi bazı ihsan etme özelliklerini edindiğinde yani Bina seviyesine ulaşmak istediğinde ortaya çıkar.

Kişi ıslahı için çok çaba sarf eder, gruba, onluya, çalışmalara yatırım yapar ve ihsan etmenin ne olduğunu hissetmeye başlar. Ve işte bu zamanda, ihsan etmenin karşıtı güçler kişide uyanır: kişiyi yeniden egoizme çeken ayrılığın güçleri.

Bunun hakkında  “Yunanlılar bana saldırdı.” diye yazılıdır. İçimde egoist arzular uyanır ve onlara bir içsel savaş ilan etmem ve kişinin ihsan etmek ve bağ kurmak için mantık ötesi inançla gitmemesi gerektiği düşünceleriyle savaşmam gerekir. Onlar beni bu dünyada kalmaya, mümkün olduğunca ona yerleşmeye ve tadını çıkarmaya ikna ederler.

Bu, Yaradan’a ihsan etmeye yükselmeye çağıran Makabilerin yaklaşımına karşıt olarak “Yunanlılar” ın yaklaşımıdır. Bu iki görüş arasında, kişinin içinde olan bir savaş vardır. Bir yandan Yaradan’ı ve ruhumu ifşa etmek isterim. Ama öte yandan, hayat beni içine çeker, beni kendi zevklerinden haz almaya ve maneviyatı düşünmemeye teşvik eder.

Hanukkah’ın simgelediği ve karanlıkta gerçekleşen bu savaştır. Kişi, Yunanlıların gücü altına girdiğini yani tamamen haz alma arzusunun gücü altında girdiğini hisseder ve kişinin onu yenme şansı yoktur. Kişi, Yaradan tarafından bu şekilde yaratılmıştır.

Ve o zaman kişi, kendi içinde en azından Yaradan’la bir tür bağ arar ve bir parçacık bulur, ona tutunur ve kurtuluş için dua eder. Ve Yaradan kişiyle birleştiğinde ve onu egoizminden çıkarmaya başladığında, O, kişi için bir mum yakıyor gibi gelir. Bu şekilde kişi yavaş yavaş karanlıktan aydınlığa çıkmaktadır.

Yaradan ile bağlantısının minicik bir mumunu yakar ve o daha küçük olamaz. Fakat kişinin yaktığı mum Yaradan ile bağlantılı olduğu ve Yaradan ebedi olduğu için bu mum yanar ve yanar ve içindeki yağ yanıp yok olmaz. Kişi bu şekilde kendi egoist niyetinden çıkar ve ihsan etme niyetine,  Hanukkah’ya,  Bina seviyesine, ihsan etme uğruna ihsan etmeye ulaşır.

Yaradan’la daha önce ulaşılamayan bağa ulaştığımız “Mantık Ötesi Birlik” adlı sanal kongremiz sona erdi. Bu bağı sürdürelim ve onu yok etmemeye çalışalım. O zaman, bu ufacık bağın, bu ince mumun içinde, ıslahın sonuna kadar ihsan etme uğruna almaya ulaşana kadar, nasıl her zamankinden daha güçlü bir ateş yaktığımızı hissetmeye başlayacağız.

Hanukkah sadece yolun ortasıdır. Yolun yarısında olduğumuzu ve sadece, kongrede ulaştığımız bağı korumamız ve onu daha da geliştirmemiz gerektiğini anlayalım.

Durmamalıyız. Durmak ölüm demektir! Yalnızca her zaman devam edin. Durma yerine ulaştık ve egoizmimize yenilenmiş bir güçle saldırmak ve daha da büyük birliği sağlamak için, kendimizi yeni bir yolla, yeniden inşa etmemiz gerekiyor.

Herkes, egoizminin üzerine çıkma gücüne sahip olduğunu hissetmelidir. Ve şimdi egoizmimizin ve dostlarımızın egoizminin üzerinde birleşmeye başlayabiliriz, hem benim hem de onun tüm günahlarını sevgiyle örtebilir ve bir bağ kurabiliriz.

Haydi, bu yasayı uygulamaya başlayalım: “Sevgi tüm günahları örter.” Bu, kongre sonrasındaki çalışmamızdır. İyi şanslar!

Topaç Nedir Ve Hangi Sembolizme Sahiptir? ”(Quora)

Dreidel (dörtkenarlı topaç), kenarlarında İbranice harfler bulunan bir topaçtır. Harfler, “burada büyük bir mucize oldu” anlamına gelmektedir.

Topacı döndürmek Hanukkah geleneklerinden biridir.

Topaç, hangi harfin üzerine yere düştüğünü görmek için döndürülür ve dönerken, topaç hayatımızı simgeler: bizler hayatlarımızı daireler çizerek  “döndürüyoruz” ve sonunda sadece hepimiz birlikte ortak bir merkez etrafında döndüğümüzde (tek olarak birleşmek için ortak bir hedef) gerçek mutluluğu, uyumu ve hayatımızın amacını elde edeceğimizin farkına varacağız.

“Menorah Nedir ve Neyi Sembolize Eder?” (Quora)

Menorah (7 kollu şamdan), ruhun içinde yani ihsan etme niyetiyle ıslah olmuş insan egosunda, aydınlatan manevi ışığın tezahürünü yani ihsan etme niteliğini sembolize eder.

Menorah yapmak fiziksel olarak zordur çünkü geleneksel olarak mumlar için, yedi kabı desteklemek için kalıplanması gereken tek bir altın parçasıdır. Benzer şekilde, egomuzu (başkalarının pahasına haz alma arzusu olan insan doğamız) başkalarına ihsan etme formunu üstlenecek şekilde biçimlendirmek oldukça karmaşık bir iştir.

Menorah’ın kaplarının her biri yani insan egoist niteliklerinin her biri, Menorah’ın özelliklerinin manevi ihsan etme ışığının üzerinde aydınlatabileceği değerli bir kap oluşturması için belirli bir boyut ve şekil almalıdır.

Yedi kap, yedi tür aydınlatmayı temsil eder, buna Kabala bilgeliğinde Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod ve Malkut’un Sefirot’u denir. Işık, Malkut’un son Sefira’sına ulaştığında, o zaman Malkut, ihsan etme formunu üstlenerek, diğer yedi nitelik gibi olur. Başka bir deyişle, Menorah’ın altın metalik gövdesi ile temsil edilen insan egosu, manevi ihsan etme niteliği ile belirli bir seviyede form eşitliği kazanır ve böylece Menoradaki yedi mumun hepsinin yanabileceği bir araç haline gelir.

Bu nedenle Menorah, ihsan etme ve sevginin manevi ışığına belirli bir seviyede benzerlik kazanmış, insan egosunu sembolize eder. Menorah’a ek olarak, her kaptaki mumları yapmak için gerekli olan yağ ve fitil vardır ve tüm bu nitelikler, insan egosunun ihsan etme niyetini edinebilmesi ve böylece manevi ışığı yukarıdan aydınlatmaya davet edebilecek, manevi bir kap oluşturması için birlikte çalışır.

Tüm bu yapı içinde, Menorah’ın ihtişamı, en yüce manevi ihsan etme niteliği ile benzerliğe ulaşan, en egoist bileşenin – Malhut, altın – tezahüründedir.

Sanal İletişim Avantajları

Soru: Yüz yüze ve sanal öğretim yöntemleri arasındaki farklar nelerdir?

Cevap: Bugün benim öğretimim de eğitimdir. Prensip olarak her zaman böyle olmuştur. Çalışmamız, herkes arasındaki karşılıklı iletişime dayanmaktadır; ben öğrencilerle birlikte, öğrenciler benimle birlikte, sorular-cevaplar ve her türlü tartışmalar.

Bu nedenle, bize bu fırsatı veren interneti en başından beri sıcak bir şekilde karşıladım. 90’lı yıllarda bölgemizde, Kabala bilgeliği için ilk internet sitesini kurduk.

Soru: Kişisel olarak sanal iletişimin avantajları ve dezavantajlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Cevap: Bunda sadece avantaj görüyorum. Sonuçta, bir öğretmen olarak, birçok öğrenciyle gerçek zamanlı olarak doğrudan iletişim kurabilirim ve böylece binlerce kişiye öğretme fırsatım olurken, vaktiyle tek bir noktada, sadece birkaç düzine insana öğretebiliyordum.

İnsanlığın Ana Ahlaki İlkesi

Soru: Ahlaki normlar sürekli değişiyor. Örneğin Şovenizm ve Nazizm’in yerini hoşgörü almıştır; cinsel ve ulusal azınlıklara karşı hoşgörülü bir tutum. Ya da daha önceden, boşanma utanç verici bir şey olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, günümüzde kişinin bağımsızlık kazanabileceğine vb. inanıldığı için,  onurlu bile olabilir.

Toplumun kültürüne ve geçen zamana bakılmaksızın sabit kalması gereken ilkeler var mı?

Cevap: Evet. Bunlar, herkesin genel etkileşimin ayrılmaz bir parçası gibi hissettiği, tek bir topluluk oluşturduklarında, insanlar arasındaki doğru etkileşim ilkeleridir. Onun içinde mükemmel, ebedi koşullarını keşfederler. Bu duygu içinde yaşamalılar.  Gelişimlerinin amacı budur.

Soru: İnsani gelişime, kültüre ve geçen zamana bakmaksızın değiştirilmemesi gereken birkaç ilkeyi sıralayabilir misiniz?

Cevap: Böyle yalnızca tek bir ilke vardır: “komşunu kendin gibi sev”. Başka hiçbir şey yok. Uygulamada, yalnızca bu ilke bizi, içinde sonsuz ve mükemmel yaşamı ifşa ettiğimiz, birbirimize bağlı sistemimizin yaratılmasına ve sürdürülmesine götürür.

Bu nedenle, onlularda ve küçük gruplar halinde bir araya gelerek, aramızda bu prensibi gerçekleştirmeliyiz. Bu hali hazırda pratik Kabala uygulamasıdır, bizi birbirimize yakınlaştıran, neden birbirimize zıt olduğumuzu açıklayan ve bu zıtlığın nasıl üstesinden geleceğimizi öğrenmemize yardımcı olan, üst ışık denen özel enerjiyi nasıl çekeceğimizdir.

Başlangıçta, parçalanma yaşadığımız için bağımız koptu. Şimdi, birbirimizle yakınlaşmayı başarmalıyız. Bağ ve kopukluk arasındaki farkta, kendimizi, hayatın ebedi akışı içinde var olduğumuzu hissetmeye başlayacağız.

Yorum: Bir paradoks olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi dışarı çıkıp insanlara “komşunu sev” ilkesine uyup uymadıklarını soracak olsaydınız, hemen hemen herkes uyduğunu söylerdi.

Cevabım: Öyleyse, “komşunu kendin gibi sev” sözleriyle neyi kastettiğimizi ve bu prensibin bize neden Tora’da verildiğini ve ayrıca herkesin bunu yerine getirebileceği konusunda böbürlendiğini ama gerçekte hiç kimsenin bunu yerine getirmediğini, vb. açılamamız gerekir.

Soru: Diğer tüm ahlaki ilkelerin bu ilkeye dayandığını mı düşünüyorsunuz?

Cevap: Onların hepsi,  sadece “komşunu sev” in belirli bir durumudur.

Soru: Bundan anlaşılan, eğer bu prensibe uyarsam koltuğumu toplu taşımada başkalarına vereceğim ve insanlara karşılıksız olarak yardım edeceğim midir?

Cevap: Bundan hareketle, her zaman başkalarına karşı nazik olacaksınız ve komşunuza asla zarar veremeyeceksiniz. Sonuçta, bir kişiyi seviyorsanız, ona nasıl zarar verebilirsiniz ki?

“İş Paylaşımı Harika Bir Fikirdir (Teoride)” (Linkedin)

İş paylaşımı, (genellikle) iki kişi aynı pozisyonu paylaştığı ve işi aralarında bölüştüğü zamandır,  en azından 1970’lerden beri görülmektedir. Bununla birlikte, son aylarda, Koronavirüsün “teşvik etmesi” ve işlerin ve çalışanlara olan talebin hızla uçup gitmesiyle bu,  aile ve boş zaman gibi yaşamın diğer alanlarında geliri güvence altına almanın yanı sıra, işlevselliği sürdürmenin daha yaygın ve genellikle uygun bir yolu haline geldi. İş paylaşımını dahil eden, daha önde gelen işverenler arasında Qualcomm ve hatta ABD Federal Hükümeti gibi çok büyük olanlar da var.

Bazı kişiler için, bazı şirketlerde ve bir süre için bu uygun bir düzenleme olabilir. Ancak son zamanlarda iş paylaşımı, Covid-19 salgını nedeniyle azalan iş fırsatlarına bir çözüm olarak lanse edildi. Toplu istihdam için bir çözüm olarak, bunun umutsuz bir fikir olduğunu düşünüyorum. Ne çalışanların ne de işverenlerin, çok sayıda ve iyi bir sebeple çalıştırılırsa böyle bir deneyin sonuçlarından memnun olacağını sanmıyorum.

Şirketler ile başarılı iş paylaşımı arasında duran engel, insan doğasıdır. Yaşamın amaçlarına ve diğer insanlara karşı yepyeni bir tutum geliştirmeden, temel rekabet içgüdülerimiz ve (esas olarak) kıskançlığımız, iş paylaşımının toplu olarak uygulanmasına yönelik her türlü girişimi yok edecektir. Bu tür bir düzenleme, insanların birbirlerini tamamlayabilmelerini, karşılıklı olarak birbirlerinin güçlü yönlerinden yararlanabilmelerini ve birbirlerinin zayıflıklarını karşılıklı olarak telafi edebilmelerini gerektirmektedir. Birbirlerine karşı doğal olarak düşman olan insanların, kibar gülümsemelerin ardında, kapsamlı ve derin bir eğitim süreci olmadan bunu nasıl yapabileceklerini anlayamıyorum.

Tıpkı çocukların paylaşamayacağı gibi, yetişkinler de paylaşamaz. Tek fark, yetişkinlerin bunu, sahte gülümsemelerin ve sahte dostluk jestlerinin arkasına saklamasıdır. Ama onları, kendi fikirlerinden bile olsa kendilerinden bir şeyler feda etmeleri gereken bir duruma soktuğunuzda, “dostluklarının” değerini hemen göreceksiniz.

Koronavirüs bizi iş ve istihdam paradigmalarımız da dahil olmak üzere, her şeyi yeniden düşünmeye zorluyor ve bu, onlar bir asırdan fazla bir süredir toplum için zehirli olduğu için harika bir şeydir. Bununla birlikte, başarılı paradigmalar inşa etmek için önce pandeminin başlattığı değişimin doğasını anlamamız gerekir. Covid-19, yalnızca bugün burada bulunan ve bir aşı olduğunda yok olan bir virüs değildir. İnsanların birbirine bağımlı olduğu ve bu nedenle iletişim kurması ve bağ kurması gereken yeni, daha işbirlikçi bir çağın başlangıcıdır.

Yine de iş paylaşımı gibi derin bir seviyede iş sağlamak, Komünist Rusya’daki tüm insanları eşitliğin değeri ve bu değerlerin neden asil olduğu (eğer onlara inanıyorsanız)  konusunda eğitmeden, eşit yapma girişimine benziyor. Bu daha başlamadan önce biler tüm Komünist deneyi kaderine terk etti.

Bu günlerde odaklanmamız gereken şey, meslek değil eğitimdir: istesek de istemesek de var olan, içinde yaşadığımız dünya, karşılıklı bağımlılığımız ve karşılıklı sorumluluğumuz hakkında eğitim.

Topluluklarımızda, dayanışma ve karşılıklı ilgiyi geliştirmeli ve oradan büyümeliyiz. İş paylaşımı gibi değişimler, işverenlerin, devletin ve hatta koşulların zorladığı bir şey olarak değil, insanların birbirlerine yardım etme arzusunun bir sonucu olarak, doğal olarak gelmelidir. Bu sebepler, insanların motivasyonunu uzun süre sürdüremeyecektir.

İşsizlik büyük bir sorundur, ancak hükümetler bunu insanlara verecekleri yardımlarla çözmelidir ki, böylece az önce bahsettiğimiz karşılıklı bağımlılık hakkında bilgi veren kurslara veya eğitimlere katılmaya bağlı olarak, makul bir yaşam standardı, faydalar sağlayabilir. Bu şekilde, insanlar, neden toplumsal ilişkilerimizi birbirine bağlamamız ve geliştirmemiz gerektiğini ve bunu nasıl başarabileceğimizi anlayacaklar. İnsanlar anladığında, çok daha sıkı bir şekilde iş birliği yapar ve toplum sakin ve istikrarlı kalabilir. Bu nedenle, ülkelerine yardım etmek isteyen, ülkelerin ve işverenlerin yalnızca iki şeye odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum: ihtiyaçların sağlanması ve karşılıklı sorumluluk ve toplumsal dayanışmanın teşviki hakkında eğitim.