Zohar Kitabı’nı Hissedin

Yorum: Kadim bilginler, Zohar Kitabı’nda bizi düzeltebilecek ve mümkün olan en iyi duruma getirebilecek olumlu bir güç olduğunu söylediler. Siz, bu kitabı biraz da olsa hissetmemize yardımcı oluyorsunuz ki içindeki güç bizleri olumlu yönde etkilesin.

Benim cevabım: Zohar Kitabı’nın değeri içeriğini açıklamamaktadır çünkü en azından bir şekilde hissedene kadar üst dünyanın nasıl çalıştığını hala anlayamazsınız.

Bizler onu sadece sizi düzeltebilecek, sizi üst dünya seviyesine yükseltebilecek üst ışığı çekmek adına okuyoruz ve hepsini orada hissedeceksiniz. Tıpkı bizim dünyamızda olduğu gibi: Sadece on yaşındaki bir çocuğun görüp anlayabileceği şeyleri bir yaşındaki bebeğe anlatmak mümkün müdür? Yani onu on yaşında bir çocuk seviyesine geliştirmelisiniz ve büyüdüğünde gördüğü şeyi açıklayabilirsiniz.

Ancak kişi gelişene kadar, bu kitap onun için hala bir gizem olarak kalacaktır. Onu yüz yıl okuyabilir ve yüz yıl hiçbir şey anlamayacaktır. Belki bir şeyler hayal etmeye başlayacaktır, ama bu hala gerçekte olduğu şey değildir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı’nın her an üzerinizde çalışmasını ve sizi geliştirmesini beklemelisiniz. Sonuçta, bizim dünyamızda bir yaşında bir çocuğa eğitici oyunlar veriliyorsa, o oyunlarla meşgul olmaya devam eder ve bedeni otomatik olarak büyür o zaman bizler de manevi dünyada büyümemizi her an uyandırmalıyız, yoksa büyümeyeceğiz.

“Haman” Niteliği

Soru: “Oznei Haman” (Haman’ın kulakları) ile “Kisim Haman” (Haman’ın cepleri) arasındaki bağlantı nedir?

Cevap: Haman’ın kulakları, kendi tatminimiz uğruna bir şeyler vermeye hazır olduğumuzda, Malhut (egoizm) için çalışan Bina niteliğini sembolize eder. Bu çok karmaşık bir egoizmdir: almak için vermek. Daha fazlasını almak için bir şeyler vermeye hazırımdır.

Ve Haman’ın cepleri, yerine getirmek istediğim tamamen egoist arzulardır.

Haman niteliği içimizde çok akıllıca çalışır. Haman, bizim için birçok sorun yaratan insanlar olduğunu ve ne yapacağımızı bilmediğimizi söyler. O, kralı devirmek istiyor vs. Yani, Bina’nın niteliklerini, ihsan etme niteliklerini kullanır. Sözüm ona iyilik yapmak istemektedir. Ve bu nedenle, bu insanların yok edilmesi gerektiğine inanır.

Her Şey Duygularda Algılanır

Yaradan, üst dünyanın bir niteliğidir. O’nun ana özelliği ihsan etme niteliğidir.

O’nun kim olduğunu veya ne olduğunu söyleyemeyiz. Biz sadece O’nu nasıl algıladığımız hakkında konuşuruz. İhsan etme niteliğini hissetmeye başladığım ölçüde, Yaradan’ı edinmeye başlarım.

Aynı şekilde örneğin bir masa için de hiçbir şey söyleyemem. Duygularımda şöyle şöyle göründüğünü söyleyebilirim. Aynı şey Yaradan için de geçerlidir.

Bu nedenle Yaradan’a Bo-Reh denir. Bo, gel, yani, bir şekilde kendini değiştir ve Reh, gör. Bo-Reh, gel ve gör. Başka bir deyişle, her şey tam olarak duygularımızda algılanır.

Kabala bilgeliği, içimizde ihsan etme niteliğini oluşturacak şekilde çalışır ve kişi bunu kendi içinde hali hazırda hissettiği ölçüde Yaradan’ı hissetmeye başlar. Yaradan’ı ve üst dünyayı onlarla hissettiği, Kelim, kaplar,  denilen yeni araçlara sahiptir.

Yunan İmparatorluğunun Tarihsel Rolü

Soru: Yaklaşık altı asırdır var olan güçlü Yunan İmparatorluğu neden çöktü?

Cevap: Görevini yerine getirdi.

Kabala’yı modern Yahudiliğe ve her türlü dine dönüştürmeye yardımcı oldu. Kabala ile İslam arasında bir köprü kurdu ve Ortodoks Hristiyanlığı yarattı.

Böylece Yunan İmparatorluğu tarihteki ara rolünü fiilen yerine getirdi.

Bizans, Yahudilik, Kabala ve modern dinler arasındaki kavşak noktasıydı.

İki Güç: Mordehay ve Haman

Soru: “Ester Parşömeni”nde iki güç tanımlanmıştır: Mordehay ve Haman. Onlar neyi temsil ediyorlar?

Cevap: Mordehay, ihsan etme, sevgi ve bağın niteliği olan Bina’nın gücüdür. Haman, bencil bir güçtür, ayırma ve yok etme niteliğidir. Ancak hiçbir kuvvet diğeri olmadan hareket edemez.

Onların doğru kombinasyonu,  bir yandan tüm bencil güçler korkunç formlarında var olurken, diğer yandan bağın gücü, sevginin gücü tarafından yönetilirken, tüm insanlığı eksiksiz, ideal durumuna getirmek için gereklidir.

O zaman negatif ve pozitif her iki kuvvet de, bir motorda veya bir tür makinede olan artı ve eksi elektrik kuvvetleri gibi, tüm insanlık için birlikte çalışır.

Bu nedenle, nasıl hareket etmemiz gerektiğini anlamamız gerekir.

Soru: Yani, her kuvvetin kendi işlevi vardır.

Peki o halde parşömen neden Haman’ın gücünün yok edildiğini söylüyor?

Cevap: Gerçek şu ki, burada hala birçok nüans var. Yok edilen güç değil, gücün nasıl doğru kullanılacağına dair egoist niyettir.

Soru: Haman, kişinin kendisi için alma arzusu değil, kendisi için alma niyeti midir?

Cevap: Kendi iyiliğin için niyettir. Alma arzusu nötrdür, doğanın kendisidir.

“Hepimiz Tek Bir Bilinç Miyiz?” (Quora)

Doğa, insanlıkla tek ve bütün bir sistem olarak ilişkilidir. Ancak şu anki bakış açımız parçalanmıştır çünkü duyumlarımızda doğanın bütünlüğünden kopmuşuzdur.

Doğa saf özgecil bir niteliktir, oysa bizim doğamız bunun tam tersidir – bencildir. Başka bir deyişle, doğa bizimle bir verme ve sevme tarzında ilişki kurar ve birbirimizden ve doğadan zevk almak istediğimiz yerde tavrımız zıttır.

Buna göre, doğa bizimle tek bir bütün olarak ilişkili olsa da, bizler böyle bir ayrım yapmayız ve doğaya karşı sürekli bir karşıtlık içinde var oluruz. Doğaya olan karşıtlığımız, yaşadığımız tüm sorunların ve acıların da sebebidir.

Bununla birlikte, doğa bizi, egoizmimizin doğanın özgecil niteliğiyle değiştirileceği bir duruma geliştiriyor ve o zaman tamamen kendimizi – tüm insanlığı – tek bir bilinç olarak algılayacağız. Bilinçteki bu değişime ulaştığımızda, doğanın yasalarına uymaktan gelen yeni, uyumlu bir varoluş keşfedeceğiz.

Şu anda bireyci egoist bilincimizden doğayla dengelenmiş özgecil bir bilince geçiş içindeyiz, ancak arzularımız böyle bir seviye için henüz yeterince olgunlaşmadı.

Bilinçteki bu kaçınılmaz değişime yardımcı olmak ve hızlandırmak, böylece onu zevkle ve farkındalıkla deneyimlemek için, bağ kurma bilgeliğini öğrenmemiz gerekir. Bağ kurma bilgeliği, doğanın özgecil bir şekilde nasıl işlediğini, doğamızın nasıl zıt olduğunu ve kendimizi ayrı egoist varlıklar olarak algılamaktan kendimizi doğayla dengelenmiş tek bir sistem ve ruh olarak algılamaya nasıl geçebileceğimizi açıklar. Böyle bir öğrenme olmadan, insan egosu doğaya karşı büyümeye devam edeceğinden, hayatımıza daha fazla acı ve problem girmesini bekleyebiliriz.

Musa İsrail Topraklarına Neden Girmedi?

Tora, Tesniye, 34:04-34:06: Ve Rab ona dedi: “Burası, İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a, ‘Onu senin soyuna vereceğim’ diyerek and ettiğim topraklardır. Gözlerinle görmene izin verdim, ama oraya geçmeyeceksin.”

Ve Rabbin kulu Musa orada, Rabbin sözü uyarınca Moab topraklarında öldü.

Ve O, onu Moab topraklarında, Beyt-Peor’un karşısındaki vadide gömdü. Ve bugüne kadar hiç kimse onun gömüldüğü yeri bilmez.

Soru: Musa neden İsrail topraklarına girmedi? Onca acıdan ve onca çalışmadan sonra neden oraya girmesine izin verilmedi?

Cevap: Musa, İsrail topraklarına giremedi çünkü son koşul, insanların son ıslahı henüz gerçekleşmemişti. Dolayısıyla Eretz İsrail seviyesinde olmaya hakkı yoktu.

Ratzon” kelimesinden gelen “Eretz“, tamamen Yaradan’a yönelmiş olan, O’nunla birleşme, bağ, ihsan etme ve yapışma arzusudur. Henüz böyle bir koşul yok.

Bu sadece en son nesilde olabilir ve kaynaklarda yazıldığı gibi biz bunun başlangıcıyız. Dolayısıyla, Musa zamanında, tarihsel bir bakış açısıyla konuşursak, bu gerçekleşemezdi.

Islah Yolunu Seçmek

Purim, “Pur” (kader veya talih) kelimesinden gelir.

Yani talih, insanlığı iyi, mutlak, son ve zorunlu bir safhaya kimin götüreceğini belirler gibi bir rol oynar.  Veya insanlık bunu bilinçli olarak kendisi yapacak ve o zaman yolu kısa, rahat ve gelişmiş insanlığa uygun olacaktır. Veya doğanın gücü, korkunç koşullar ve savaşlar sebebiyle korkunç darbelerin yolu olacaktır bu yol. Ya biz iyi gücü çekeriz ve o bizi geliştirir ya da kötü güç doğada otomatik olarak etki eder, yazıldığı gibi: “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifası olarak yarattım”; bizi sürekli zorlar ve yine de ileriye taşır.

Son Islah Tüm İnsanlığın Bütünleşmesidir

Soru: Purim koşulu, son ıslahı simgeler. Bu ne anlama gelir?

Cevap: Önce Yaradan’ın bozduğunu düzeltmemiz gerekir. O, açıkça şunu belirtti: “Kötü eğilimi ben yarattım ve sen onu iyi bir sona ulaştırmalısın.”

Kötü eğilim, yaratılışın her unsurunda farklı formlarda olan egoizmimizdir ve bizler, insanlık, halk ve her şeyden önce İsrail halkı, onu zıt forma dönüştürmeliyiz: Özgecilik, ihsan etme özelliği ve sevgi, bağlantının, yakınlaşmanın ve birleşmenin özelliğidir.

Dolayısıyla tüm yaratılış sisteminin tamamen parçalanmış ve yıkılmış durumdan, birleşme yönüne doğru ilerlediği anlaşılabilir. Üstelik bu birleşme, daha yüksek bir gücün, Yaradan’ın etkisi altında gerçekleşir.

Eğer Yaradan’ın,  yakınlaşmak ve birliğimizi geliştirmek için belirlediği hızı korursak, kendimizi iyi ve rahat hissederiz. Hatta bu hızı artırabilir ve dedikleri gibi arabanın önünde koşabiliriz.

Dayanamazsak ve geride kalırsak, o zaman araba bizi sürükler ve biz de onun arkasından zavallı, mutsuz, bozulmuş bir insanlığı sürükleriz.

Soru: Yaradan derken, doğayı ve tüm evrim sürecini mi kastediyorsunuz?

Cevap: Elbette. Bunlar eski halk hikâyeleri değil. Tüm insanlığın sürekli entegrasyonu, insanlar arasındaki yakınlaşma, doğanın bizden istediği budur.

Bu nedenle, Purim bayramı, Yaradan tarafından yaratılan tüm bu egoizmin, bu parçalanmanın son ıslahını sembolize eder.

Bağ Kurmak Doğanın Ana Yasasıdır

Soru: İsrail topraklarına ulaşmak için karşılıklı garanti şartını kabul etmek zorunda mısınız?

Cevap: Toprak terimi, manevi temeli ifade eder. İsrail toprağı, Filistin veya İsrail Devleti değil, insanların karşılıklı sevgi koşulunda olduğu manevi bir niteliktir.

Yorum: Kabala, toprağın yani Eretz’in bir arzu olduğunu ve İsrail’in, Yaradan için, ihsan etme niteliği için çabalayanlar olduğunu açıklar.

Tora, halk Sina Dağı’na geldiği zaman, aralarında kin doğduğunda, onlara bir koşul verildiğini anlatır: Ya birleşeceksiniz ya da burası mezarınız olacaktır.

Cevabım: Birleşme doğanın ana yasasıdır ve bizler bunu gerçekleştirmeliyiz. Mesele şu ki, Büyük Patlama’dan sonra arzumuz çok sayıda arzuya bölündü ve onları birleştirmemiz gerekiyor.

Tüm doğa, kendi yasalarına göre ancak çok yavaş, kademeli olarak birleşmeye çalışıyor. Aramızda kendi seviyemizde, insan seviyesinde yani doğanın en yüksek seviyesinde birleşmemiz gerekiyor.

Sorun burada ortaya çıkıyor: Farkında değiliz, anlamıyoruz ve uygulamak istemiyoruz. Ama yine de bu görevi ya iyi niyetle ya da dedikleri gibi sopayla, mutluluğa tamamlamalıyız.