Mükemmelliğe Nasıl Ulaşırız?

Yorum: Bilim adamları bir alarm veriyor: bir mükemmeliyetçilik salgını tüm dünyaya yayılıyor. Psikologlara göre mükemmeliyetçilik, bir ideale ulaşılabileceğine dair bir inançtır. Patolojik haliyle, kusurun var olma hakkı olmadığı inancıdır.

Cevabım: Öyleyse geriye ne kalıyor?

Yorum: Geriye kalan, gereksiz olan her şeyden kurtulmak ve deforme olabilecek her şeyi düzeltmektir. Farklı çalışmalar, tüm bunların stres, depresyon, anksiyete ve intihara yol açtığı sonucuna varmıştır.

Cevabım: Bu, ulaşılamayan yüksek taleplerin bizi öldürdüğü anlamına gelir.

Soru: Kabala’da bu ideal nedir? Neyi arzulamalı ve asla kabul etmemeli, asla vazgeçmemeliyiz?

Cevap: Yaradan gibi olduğumuz, sevgi ve ihsan etme niteliği idealdir.

Bu derece derece, adım adım bir yöntem vasıtasıyla başarılabilir. Ancak bunu, dünyamızın doğasında bulunan mevcut duyularımız ve niteliklerimizle uygulayamayız. Ek nitelikler, ek duyular edinmemiz gerekiyor ve sonrasında bu fikri içimizde uygulayabileceğiz.

İdeal olan, tüm güçleri, tüm doğanın niteliklerini en açık şekilde bir araya toplamak, onları tek bir ideal sisteme bağlamaktır ve onlar birbirlerini öylesine tamamlarlar ki kurtulmamız gereken gereksiz hiçbir şey olmaz ve içinde de eksik bir şey yoktur.

Bu, doğanın tüm unsurlarının bu sisteme girdiği, birbirini tamamladığı ve kesinlikle ideal olan bir sistemin oluşturduğu tek bir mutlak yuvarlak küre anlamına gelir.

Kabala aslında bize zıt nitelikleri orta çizgi denen şeye nasıl bağlayabileceğimizi öğretir ve sonrasında her şey mükemmel bir şekilde çalışmaya başlar.

Soru: Kusur nedir? İnsanın içindeki ve toplumdaki kusur mu?

Cevap: Kusurun birçok farklı seviyesi ve alt seviyesi vardır. Ana kusur, bir kişinin kendisini bütün olarak görmesidir.

Soru: Kusurun toplumda yeri var mı?

Cevap: Kusurun toplumda bir yeri vardır. Kusur duygusu sayesinde toplum sürekli kendini geliştirebilir. Onsuz yaşayamayız. İnsanları hayvanlardan farklı kılan aslında budur- kusurlarını sürekli hissetmeleri ve bunun da onları her zaman gelişmeye zorlamasıdır.

Soru: Mükemmeliyetçiler her şeyi kesmek ve düzeltmek mi istiyor?

Cevap: Hiçbir şeyi kesmeye veya atmaya gerek yok çünkü bu dünyadaki hiçbir şey sebepsiz yaratılmadı.

Her şey, dünyanın bilerek parçalanan ideal resminden kaynaklanıyor ve parçaları bir yapboz gibi toplayıp yeniden bir araya getirmeliyiz. Yani tek bir fazlalık parça veya parçacık yok.

Soru: Manevi mükemmeliyetçi nedir?

Cevap: Manevi mükemmeliyetçinin, mükemmeliyetçi olduğunu düşünmüyorum. O, tüm yaratılış parçalarını tek bir mükemmel resme yerleştirmeyi gerçekten arzulayan bir kişidir. Bu duruma Adem denir yani tamamen Yaradan’a benzeyen bir sistemdir.

 

On Emir ve Yaratılış Eylemi

Yorum: Zohar Kitabı, On Emir’in on yaratılış eylemine karşılık geldiğini söyler.

Cevabım: On Emir, “Domeh” kelimesinden köken alan “Adam (Adem)”- “Yaradan’a benzer” olarak adlandırılan iç imajımızın bir modelini oluşturmamız için gereken on ana kriterdir.

O halde On Emrin ne olduğunu anlamamız gerekir. Yoksa bu, sokaklarda “çalmayın” mı? Ya da birini “öldürmeyeceksiniz” mi? Ya da komşunuzun karısıyla flört etmeyin mi? Yoksa bir kişinin gerçekten Yaradan’a eşit hale gelmesinin bir sonucu olarak bazı özel, içsel değişikliklerinden mi bahsediyoruz?

Emir, kişinin ıslah olmuş egoist manevi niteliğidir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın saf olmayan (Klipa- kabuk) denilen zıt görüntüsünü yavaş yavaş kendi içimizde keşfetmeli ve Yaradan’a benzer bir görüntüye dönüştürmeliyiz.

Niteliklerimizdeki bu değişime “emrin yerine getirilmesi” denir.

Bizler, böyle 613 niteliğe sahibiz. Bu nedenle 613 ıslah yapmalıyız. Ama dünyamızdaki kişide Yaradan’a zıt tek bir nitelik görmediğiniz sürece, onun içinde hiçbir şey yoktur.

613 emir ona bölünmüştür. Yani, on gruba ayrılırlar.

Yaratılış eylemine gelince, bu emre bağlıdır, çünkü Yaradan insanı, Kendisini zıt bir biçimde damgaladığı, bir balmumu mühür olarak yarattı: Baskıda dışbükey olan içbükey hale geldi.

Böylece Yaradan, Kendisinin zıt niteliğini yaratarak, kendisini yaratılış malzemesine damgaladı. Yaradan’da ihsan etmeyi, sevmeyi ve ifşa olmayı amaçlayan 613 pozitif nitelik vardır. Ve bizim içimizde, hepsi zıt bir biçimde kendini gösterir: Almak, aç gözlülük, herkesi hor görmek, herkesi ve her şeyi kullanmak, gurur, rekabet vb.

Yaradan basitçe tüm niteliklerini aldı ve onları bize ters biçimde damgaladı.

Dünyanın Tüm Suçluları – Bir Kişinin İçinde

Soru: “Çalmayın”, “zina yapmayın” ve “öldürmeyin” tanımları ne anlama geliyor?  Ne ya da kimden bahsediyorlar?

Cevap: Bu hepimizin hakkındadır çünkü her saniye öldürüyor, çalıyor ve zina yapıyoruz.

Gerçek şu ki, bizler egoist, ıslah olmamış koşullarımız içindeyiz ve bu, bu eylemleri gerçekleştiriyorum demektir.  “Öldürme” veya “çalma” niteliğimi eğer ıslah etmediysem, o zaman onun içindeyim.

Bunu uygulayıp uygulamamam önemli değil.  Manevi mahkeme, kişiyi potansiyeline göre değerlendirir.  Yani, içinizde belirli bir durumda öldürebileceğiniz bir nitelik varsa, o zaman şimdi öldürüyorsunuz, bu da potansiyel olarak bir katil olmadığınız anlamına gelir.

Manevi dünyada, bir kişiyi özel olarak bu duruma getirmemize gerek yoktur.  Yani siz bir katil, tecavüzcü, hırsız ve diğer her şeysiniz.

Bu şu anda sizi pek rahatsız etmiyor.  Ama tüm potansiyeli, farkına varılmamış nitelikleri hissetmeye başlayacağınız zaman gelecek: şimdi öldürüyorum,  soyuyorum,  aldatıyorum.  O zaman dünyadaki tüm acılardan sorumlu olduğunuzu hissedersiniz.  Artık dayanamazsınız.

Işığın insana etki etme şekline göre, insana gerçekte kim olduğunu gösterir ve aynı zamanda ışığın hangi kaynaktan geldiğini gösterir, sonra ışığın geldiği yer olan Yaradan’la arasındaki bu fark ve potansiyel olarak tüm korkunç niteliklerin içinde olduğu gerçeği, kişide korkunç bir içsel utanç haliyle hissedilir.

Onu yakan bu utanç cehennem olarak adlandırılır.  Bu aslında cehennemdir.  Bu nedenle, kişi ondan kurtulmaya hazırdır.  Ama kurtulmak o kadar kolay değildir.

Cehennemde on bir ay vardır, bu kişinin Yaradan’a zıt olma durumundan geçtiği, Yaradan’dan farklılığının korkunç hislerinden dolayı içten içe yandığı manevi aşamalardır ki, bu on bir aydan sonra durumunu Yaradan’la form eşitliği yönünde ıslah eder ve cennet denen duruma gelir.

Özgür Seçim Neye Bağlı?

Soru: Bir kişinin özgür seçimi nedir?

Cevap: Gerçek şu ki, günlük düzeyde her bir kişiyi ilgilendiren özgür seçim vardır. Ve bunu nasıl manipüle ettikleri onların işidir.

Ve bunu başka bir edinim sistemine yükselmek için kullanmak isteyen insanları ilgilendiren bir özgür seçim vardır. Bu tamamen farklı bir alandır. Biz buna manevi diyoruz çünkü o alma niteliği üzerine değil ihsan etme niteliği üzerine inşa edilmiştir.

Özgür seçim, kişinin böyle bir ortama girmesi, kendini egoist niteliklerinin üzerinde bir nitelik yaratmasına yardımcı olacak bu tür etkilere maruz bırakması gerçeğinde yatmaktadır. Ve egoizmine rağmen anti-egoist bir şekilde davranabilir.

Ve eğer egoizm onun bütün doğasıysa, hepsi onunsa, bu nasıl mümkün olabilir? Burada, bir ekipte, bir grupta çalışmaya başlarız ve Kabala çalışması yoluyla uygun gelişim sürecinde edindiğimiz özel bir ihsan etme niteliği ortaya çıkar (egoizmimizin üzerine çıkarak).

O zaman olağan, mantıksal, egoist niteliklerimizin, arzularımızın, hesaplamalarımızın ve eylemlerimizin gerçekten üzerine çıkıp, egoizmimizin üzerinde hareket ettiğimiz tamamen farklı bir alana yükselebileceğimizi hissetmeye başlarız. Bu, özgür seçim ve üst dünyanın yönetim sisteminin hissi ile bağlantılıdır.

Yani, tüm bunlar, bir kişinin iletişim kurduğu ortama bağlıdır ve kendini bu doğru çevrenin özel etkisine maruz bırakması sayesindedir. Bir anlamda kişi dünyamızdan kopmak ister, ona itaat etmek değil.

Sonuç olarak, mantık ötesi inanç dediğimiz niteliği anlama, muhakeme etme ve hissetme fırsatı yakalar. Ve sonra, geliştikçe, egoist etkiler üzerine değil ihsan etme ve sevgi üzerine inşa edilmiş ikinci kontrol sistemini hissetmeye başlar.

“Göçmen Krizini Çözmek – İnsani Krizi Yeniden Tanımlamak ” (Linkedin)

Fox News, yalnızca Mart ayında “Sınır yetkilileri, sınırda 172.000 göçmenle karşılaştı… bu Şubat ayına göre %71’lik bir artış ve güney sınırındaki krizin boyutunun en son göstergesi. 172.000 göçmen… 18.890 refakatsiz çocuğu içeriyordu – Şubat ayında karşılaşılan zaten yüksek olan sayıdan %100 artış ile en yüksek sayı kaydedildi.” diye bildirdi. Sınırı geçtikten sonra, bu çocukların, 250’den fazla çocuk almayacak şekilde inşa edilmiş “kafeslere” binlercesi yerleştirilerek tıkılmış durumdalar. Bu kafesler sadece aşırı kalabalık değil, aynı zamanda çaresiz çocuklara yönelik şiddet ve cinsel saldırılar için bir üreme alanı. Şimdiden, bu kafeslerden gelen hikayeler yürek parçalıyor. Tüm hesaplara göre, bu korkunç bir insani kriz ve bunun hiçbir yerde çözümü görünmüyor.

Şu anda bir insani kriz, “bir topluluğun veya büyük bir grup insanın sağlığı, güvenliği veya refahı açısından tehdit eden bir dizi olay” olarak tanımlanmaktadır. Bu tür krizleri çözmek için, çeşitli yardım kuruluşları çıkmazdan etkilenenlere maddi yardım sağlar. Bu yolla, gelecekteki krizleri engellemiyor, bunlardan etkilenen insanlara yardım etmiyoruz, sadece onları hayatta ve acı içinde tutuyoruz. Acil yiyecek, çadır ve temel tıbbi yardım sağlanması, mağdurların çektiği acılardan güç alan kuruluşlara daha fazla fon çekmek için dolaşan resimlerde iyi görünebilir, ancak sorunu çözmek için hiçbir şey yapmazlar.

Bu nedenle, bence daha maddi kısmını bile ele almadan önce krizin insani kısmını da dahil etmek için “insani krizi” yeniden tanımlamamız gerekiyor. Bu krizlerin olmasının nedeni, insanların göç etmeden önce uygun eğitimi almamasıdır. Sınırsız fırsatlar ülkesi vaat ediliyor ve sonunda kafeslere ya da mülteci kamplarına düşüyorlar ya da hiçliğin ortasında küçük bir kasabaya otobüslerden indirilip yalnız bırakılıyorlar.

Sınır, başvuru sahiplerinin gerekli kriterleri karşıladığını test ettikten sonra, bir ülkenin kabul etmek istediği kişiler dışında herkes için kapatılmalıdır. İnsanlar durumlarını iyileştirmek için yeni bir ülkeye göç etmek isterlerse, önce gerekli hazırlıkları yapmalılar: Yeni ülkenin dilini öğrenmeli, yeni ülkenin refah sistemi üzerinde bir yük haline gelmemeleri için gerekli iş becerilerini edinmeli ve gelecekteki evlerinin temel yurttaşlığı hakkında bilgi edinmeli.

İnsanların sınıra aktığı mevcut durum bir felaket göstergesidir. Bu zaten oluyor ama çok daha kötüye gidecek! Basit bir deyişle, bu bir intihar politikasıdır. Devam ederse, eğitimli ve zengin olanların daha sürdürülebilir toplumlara “yerleştikleri” ters yönde göçü görmeye başlayacağız. Göçmenlerin Amerika Birleşik Devletleri’ne akması demokrasinin temellerini sarsıyor. Onların çökmesi ve Amerika’nın zirveden en alt noktaya düşmesi uzun sürmeyecek.

Yine de, bu senaryo gerçekleşmediği sürece, bundan kaçınmak mümkündür. Kararlılık gerektirir, bu güçlü ulusun başka hangi seçeneği olduğunu anlamıyorum.

Neden Üst Işığın Etkisine İhtiyacımız Var?

Herkes İçin Zohar, Şemot , Madde 18: Yaradan onlara, “İçinizde ölüm var mı? Tora’da “Bir adam çadırda öldüğünde” ve “Bir adam ölüme layık bir günah işlediyse ve öldürülürse” yazılıdır. İçinizde Dinim’e [yargılara] ihtiyaç duyduğunuz günah var mı? ‘Çalmayacaksın’ diye yazdığı gibi, sizde hırsızlık ya da soygun var mı? Aranızda “Zina etmeyeceksiniz” denen, kadınlar var mı? ‘Komşuna karşı yalancı şahitlik etmeyeceksin’ diye yazdığı gibi, içinizde yalan var mı?  ‘Göz dikmeyeceksin’ diye yazdığı gibi, içinizde açgözlülük var mı? Neden Tora’yı diliyorsun?”

Soru: Kişi kendini haklı çıkarmayı bıraktığında, hırsızlık yaptığını, zina yaptığını açıklar mı?

Cevap: Evet, bunu itiraf eder. “Kabul etmek” ne demektir? Bundan kurtulmak istiyorum demektir.

Sadece “Bu bizim doğamız, ne yapabilirsiniz ki?” demiyor. Örneğin, görünüşte zeki insanlar çok sık televizyonda görünüyorlar ve dünyada neler olup bittiği hakkında konuşuyorlar “Biz neysek oyuz, ne yapabilirsiniz?”diyorlar. Bu seviyeden diğerine geçmeleri gerektiğinin farkında değiller. Bu gerçekten bir kişinin içinde ortaya çıkmaz, sadece Kabala ile uğraşırsa çıkar.

Belli bir hazırlık süresi vardır ve sonra kişi şunu fark etmeye başlar: “Derimden çıkmalıyım, dışarı atlamalıyım.” Ve sonra onu kendisinin üstüne çıkarmak için ıslah eden ışığa ihtiyaç duyar. O zaman Zohar Kitabına ihtiyacı vardır.

Ve onun satırları bizim için anlaşılmaz, kesinlikle gerçek dışı, herhangi bir mantıktan yoksun, kafa karıştırıcı ve tuhaf görünse de,  onları okuyarak üst ışığı çekeriz. Bizim için tamamen mantıksızdır.

Bunu neden yapıyorum? Çünkü daha yüksek gücün benim üzerimde hareket etmesini ve nasıl ve neden değişebileceğimi bulmak için, seviyemi onun seviyesine göre değerlendirmeme yardım etmesini istiyorum. Ve esas olarak, bunun için özel bir ön koşulum olmamasına rağmen, bunu yapıyorum.

Kabala çalışmaya başlayan bir kişi, bunun onu nereye götüreceğini anlamaktan çok uzaktır. Bu yüzden buna ihtiyacın yok ve ihtiyacın olmadığı da söyleniyor.  Ama ona ihtiyacı yokmuş gibi görünse de ve sürekli olarak onunla ilgili yanlış bir şey olmadığını söyleyerek kendini haklı çıkarmasına ve kaynağa, Yaradan’a geri dönen ışığa ihtiyaç duymamasına rağmen, yine de Kabala’yı uygularken, sonunda bu ışığa olan ihtiyacı fark etmeye başlar

“Doğadaki Karşılıklı Bağımlılığın Önemi Nedir?” (Quora)

Doğa içinde karşılıklı bağımlılık, onun cansız, bitkisel ve canlı seviyelerinde mevcuttur. İnsan dahil hiçbir yaratılmış varlık, diğer varlıklardan ayrı olarak tek başına var olamaz. Doğada, maddelerin çevreleriyle sürekli bir alışverişi vardır. Bir kaya bile çevresini hisseder ve çevre, henüz tam olarak anlamadığımız birkaç güç ve sistem aracılığıyla kayayı hisseder.

Ayrıca, doğanın seviyeleri yükseldikçe, hatta seviyeler arasında da, daha fazla karşılıklı bağımlılık vardır. Doğanın cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyeleri arasında çok sıkı bir bağ vardır.

Biz insanlar, bir yandan hayvansal dünyanın parçasıyız, doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerine yakından bağlıyız. Ancak öte yandan, insan egosu nedeniyle, doğayı taleplerimize boyun eğdirmek için doğa üzerinde kontrol ve güç isteriz. Böylesi bir eğilim bizim üzerimizde geri teper, çünkü öznel ego, kendisine gerçek faydayı sağlamak için aslında ihtiyaç duyduğu şeye kördür.

Hepimiz birbirine bağlı ve bağımlı bir sistemin parçalarıyız. Ancak egoist tavrımız böyle bir sistemi bozar, yozlaştırır ve dengesizliğe neden olur.

Günümüzde, doğaya, kendimize ve gelecek nesillere ne ölçüde zarar verdiğimizin giderek daha fazla farkına vardığımız bir çağda yaşıyoruz. Dahası, görünüşe göre, aynı egodan kaynaklanan, neden olduğumuz zararı hiç umursamıyoruz.

Bu nedenle, doğadaki bağın önemi şudur ki; bizi, insanları, böyle bir karşılıklı bağa – birbirimize ve doğaya karşı egoist tutumlarımızda, nasıl düşündüğümüzü ve nasıl davrandığımızı anlamaya yönlendirmesidir.

Doğanın karşılıklı bağı ile dengeye ulaşmak için, birbirimize karşı tavırlarımızı doğadaki baskın tutuma uyacak şekilde değiştirmemiz gerekir: egoistten özgeciliğe, ayırandan bağ kurana. Bizler o zaman doğa ile dengeye gireceğiz ve benzerlerini şu anda hayal bile edemeyeceğimiz, yepyeni bir tür uyumlu varoluşu deneyimleyeceğiz.

Erkekleri ve Kızları Yetiştirmek

Soru: Günümüzde, insan sosyal davranışının tüm kuralları, tamamen birbirinin yerini almaktadır. Bir erkek evde kalmayı ve ev işi yapmayı tercih etmekte ve kadın da kariyerinde kendisinin farkına varmaktadır. Bu neden oluyor?

Cevap: Çünkü yanlış bir şekilde gelişiyoruz. Cinsiyetlerin yetiştirilme tarzı değişti. Erkekler kadınlar tarafından yetiştiriliyor ki bu yanlıştır.

Oğlanlar, erkekler tarafından yetiştirilmelidir çünkü bir çocuk örnekler vasıtasıyla büyür. Ve annesinin yanındayken sürekli eteğinin etrafında döner ve sonra anaokulundaki, okulundaki öğretmeni yanındadır, o zaman öğrendiği her şey bir kadından gelir, bir kadın tarafından verilir.

Bu nedenle, bir erkek evde kalmayı, çocukları büyütmeyi tercih eder; gerçek bir erkeğin sahip olması gereken o temelden, dünyaya, hayata karşı bu tutumdan yoksundur. Bugün ne olduğunu bile anlamıyoruz. Bütün dünya böyledir- yarı kadın.

Bunu bir sitem olarak söylemiyorum. Bu sadece bizim ihmalimizdir. Her iki cinsiyet, zıtlıklarını hissetmeleri ve birbirlerini nasıl düzgün bir şekilde tamamlayacaklarını bilmeleri için eğitilmelidir. Ve bu olmuyor.

Bir çocuk sürekli olarak kadınlar tarafından büyütülüyorsa, o zaman erkeksi bir temeli yoktur, gücünü, kendine özgü özelliklerini, bazı kadın özelliklerini, ihtiyaçlarını, isteklerini yerine getirdiğini anlayamaz. Bu büyük bir problemdir.

İki Tür İçsel Analiz

Soru: Sina Dağı, Hasadim’i, merhamet niteliğini sembolize eder.  Hermon Dağı, Hohma, bilgelik niteliğidir.  Zohar Kitabı neden dağlardan bahsetmektedir?

Cevap: Dağ, “Irurim” (şüpheler) kelimesinden gelir.

Bir insanda şüpheler ve sorunlar ortaya çıktığında, ancak ilerlemek istiyor ve nasıl yapılacağını bilmiyorsa, o zaman önünde bir dağ belirir.  Eğer kişi, dağa tırmanmayı yani egoist problemlerinin, niteliklerinin ve şüphelerinin üzerine çıkmayı seçerse, o zaman ışığın kaynağına sahip olur.

Zohar Kitabı iki dağda bahseder çünkü mevcut gerçekliğin iki tür analizi vardır: tatlı ya da acı, gerçek ve yalan. Bizler, merhamet ışığının (iyi veya kötü) yardımıyla tatlı veya acıyı ve bilgelik ışığının yardımıyla gerçek ve yalanları analiz ederiz.  Bundan şu sonuç ortaya çıkar ki insan her zaman bu iki analiz arasındadır; tatlı ama yalan veya acı ama doğru olabilir.

Soru: Maneviyattaki tatlılık ve acılıktan mı bahsediyoruz?

Cevap: Önemli değil.  “İnsan” dediğimiz şeyin, içimizde büyümesini sağlamak için bu iki tür hissiyata ihtiyacımız var.  Egoizmimize dayanarak baktığımızda, biz insan değil, sadece hayvanız.  Belki bazı yönlerden maymunlardan biraz daha akıllıca, ama onlardan çok daha mutsuz diyebilirim.

Gerçek şu ki, hayvansal büyüme, gelişme ve varoluş işareti, acı yerine tatlı seçeneğidir.  Ve gerçek ya da yalan olması önemli değildir.  Gerçek her zaman tatlılığın olduğu yerdir.  Ve eğer acı ise, kendime bunun bir yalan olduğunu söylerim.

Ahlakımız sadece bunun üzerine inşa edilmiştir.  Dünyada neler olup bittiğini görüyoruz: benim için yararlı, iyi ve tatlı olan, gerçek budur.

Bunun içinde, insanlar sürekli olarak birbirleriyle çatışmaktadır çünkü herkes kendi tatlılığını istemektedir.  Dahası, herkes diğer bir kişiyi, haklı olduğuna ikna etmek ve bir şekilde onu kendi tarafına çekip kazanmak ister.

Bu nedenle, manevi dünyaya giriş, kişinin,  “acı-tatlı” analizinin üzerine çıkması ve kendisini yalnızca gerçek ve yalanlara göre analiz etmeye ve tamamen gerçeğe bağlı kalmaya başlaması, yalan tatlı görünse de gerçek acı olsa da kendini yalanlara tamamen yabancılaştırması gerçeğinde yatmaktadır.

Diğer bir deyişle, kusursuz bir doğru-yanlış analizini ancak acı-tatlı analizi de beraberinde getirirseniz yapabilirsiniz. Ve bu analizlere doğru bir şekilde hakim olursak, o zaman kendimizi, doğamızın üzerinde inşa edebiliriz.

İki dağın ya da iki yaklaşımın anlamı budur. İsmail (Esav, merhamet niteliği) bilgeliğin niteliğidir.  Ve bu iki niteliğin birleşimi gerçekleştiğinde, tatlı gerçeğe dönüşecektir çünkü her iki niteliğin de sizin içinizde çakışması için kendinizi ıslah ettiniz. Bu, kişinin içsel gelişimi ile ilgilidir.  Sadece bu.

Dinle, Oku ve Gör

Soru: Baal HaSulam’ın Şamati (“Duydum”) adlı kitabında, cehennem hissi içerisinde olan bir kişinin, onu bu histen çıkarabilecek tek şeyin, her şeyin ondan kaynaklandığı üst güç olduğunu anladığı yazılmıştır. Ama kişi bunun için önce bu üst gücü hissetmek zorunda mıdır? Çünkü ancak o zaman gerçekten talep edebilir.

Cevap: Elbette. Kişi bunu hissedene kadar her şey anlamsızdır.

Bu nedenle Kabala bizden herhangi bir ön koşul talep etmez. Sadece dinleyin, okuyun ve bu bilimin bahsettiği her şeyi görün. Kabala, dünyamızda her geçen gün büyüdükçe ve farklılaştıkça yeni nitelikler edinen bir çocuğun değişmesi gibi, sizi de değiştiren gücü ifşa eder.

Bir yetişkin değişmez. Kendini her türlü yeni izlenim ve hazla doldurur. Ama bir çocuk değişir, gittikçe daha fazla ve daha fazla kazanır.

Bu, Kabala’nın bize yetişkinler gibi davranarak, içimizde yeni bir insan yetiştirme şeklidir. Bu nedenle, yeni özellikler, yeni bir zihin edinir ve her gün yeni hissederiz. Bu, bizi -Yaradan’la eşit, benzer hale getiren “Adam (Adem)” denilen özel bir niteliktir.

Bu kesinlikle olacak. Sadece kitabı açmanız ve sistematik bir şekilde çalışmanız gerekir. İnternette bunun için her olasılık var. Herkesi davet ediyorum. İnsanlar, içlerinde tam anlamıyla günden güne veya en azından haftadan haftaya ne gibi değişiklikler olduğunu görecekler.

Kabala, bize ifşa olması gereken, yeni gerçekliğin algılanmasına yaklaşmamız için, bizi çocuklar kadar saf olmaya davet eder. Ve bu şekilde davranırsak, gerçekten yetişkin olacağız.