Category Archives: Yaradan

Son Islahın Kapıları Açık

Bizler son nesle girdik yani ıslahın son aşamasına geldik. Bu dönemi açan giriş kapısının tam karşısındayız ki zaten onun ardında, ıslahın sonuna yakın, son aşama vardır.

Ne kadar süreceğini ve hangi durumlardan geçmek zorunda kalacağımızı bilmiyoruz. Ancak bir şey açıktır, biz zaten ıslahın son aşamasına girdik ve onu tamamen ıslah edilmiş olarak bırakmalıyız.

Bu yaklaşan gelecek hakkında hocam Rabaş ile çok konuştuk. Ama zaten bugün bu, gelecekten gündelik bir gerçekliğe dönüştü. Birbirimizle bağ kurmamız ve bu bağ içindeki yeni nitelikleri bulmamız gerekiyor, çünkü bunlar zaten manevi olacaklar.

Kişi bu manevi niteliklerden, manevi bir Partzuf, Sukkah’ın çatısını, yani ruhun genel yapısına atıfta bulunan perde ve duvarlar inşa etmelidir. Bu nedenle, her biri küçük bir Sukkah gibi inşa edilmiş, hepsi küçük Partzufimler olmak üzere, onluları bir araya getirmek ve birleştirmek gerekir. Bu bulmacayı bir araya getirdikten sonra, tüm haz alma arzusunu birleştirip onu tamamen ihsan etmeye çevireceğiz.

Böyle bir süreçte olmaktan çok memnunum ve çok müteessirim. Bu koşula geldiğimiz için bu kadar şanslı olacağımızı kim düşünebilirdi? Bizler şu anda olanları takdir edemiyoruz.

Birleşmenin bir sonraki aşamasına yükselmek için kalbinizi açmanız gerekir. Her yeni adım, kalbimizi biraz daha açmamızla başlar – burada kendimizi dostlarla olan bağa, daha da açmak zorunda olduğumuzu hissederiz. Bunu yapamam ve bunun için üzülürüm, dua ederim, ki ilerleme bununla başlar.

Bayramlar – Ruhun Islahının Aşamaları

Roş HaŞana, Sukot ve Yom Kipur ruhun ıslah aşamalarıdır. Bu dünyada kutladığımız bayramlar, ıslah yolunda her insanla ilgili, kendi içimizde gerçekleştirmemiz gereken eylemleri sembolize eder.

Yaradan’a yaklaşmak, birleşmek ve O’na bağlı kalmak için kendisini ıslah etme ihtiyacı hisseden herkes bu eylemleri yapmaya çalışır.

Yom Kipur’da kendimizi egoizmimizden, kendi iyiliğimiz için alma arzusundan nasıl uzaklaştıracağımızı öğreniyoruz. Yom Kipur, kısıtlamayı sembolize eder: alma arzumuzdan hiçbir şey kullanmadığımız zamandır, bu, bu günde alışılmış beş yasakla: içmemek, yememek, yıkanmamak vb. ile belirtilmektedir.

Bu egoist arzu kullanımını kısıtladıktan sonra, bir sonraki aşamaya geçiyoruz ve ihsan etme uğruna ihsan etmeyi öğreniyoruz. Bunu yapmak için bu arzuyu örtmemiz gerekiyor. İhsan etme eylemlerini gerçekleştirmeye izin veren arzuyu ıslah sürecine, Sukot denir.

Yom Kipur’da bu arzuyu kullanmamaya karar verdik ve yemek yemedik veya içmedik – her şey tam anlamıyla “yapma” idi. Şimdi bu alma arzusunu nasıl bir araca dönüştürebileceğimizi öğreniyoruz ki bu, inanç eylemini, Bina eylemini gerçekleştirerek ihsan etmeye başlamamıza izin verir. Sukah, saman dam örtüsü, Schach, örtü, bu ıslahı sembolize eder. Egoizmimizi, alma arzumuzu örtmek istiyoruz, çünkü maneviyata olduğu gibi öylece giremeyeceğimize zaten karar verdik.

Öte yandan, bu arzudan başka hiçbir şeye sahip değiliz: egoizm, olduğum her şey. Eylemin ihsan etme gibi olması için, alma arzusu hangi biçimde kullanılabilir? Bunu yapmak için Bina’nın niteliklerine, inanca ihtiyacımız vardır.

Sukah, aramızdaki bağdır, karşılıklı ihsan etmeye ulaşan ve inancın gölgesi altında Hasadim’in ışığıyla dolu olan ruhumuzdur. Gölge, üzerimize inşa edilmiş örtüden, perdeden gelir, bu, Yaradan’dan hiçbir şey almak istemediğimizi ama O’nun gibi olmak istediğimizi gösterir.

Roş HaŞana’da ıslah yolunu izlemeye karar verdik ve Yom Kipur’da bir kısıtlama yaptık. Şimdi ihsan etme uğruna ihsan etmeyi, Bina’nın Kli’sini inşa etmeye başlıyoruz. Ve sonra ihsan etmek için alabilecek, tam bir Kli’ye geleceğiz.

Tüm gerçekliği dolduran Yaradan’ı ifşa etmek, O’nu hissetmek, O’nu anlamak ve sonsuza kadar tüm evreni kontrol eden üst güçle bağ kurmak istiyoruz. Tüm insanlık bu hedefe ulaşmalıdır ve o zaman bu maddesel dünya yok olacaktır. Tüm fiziksel hislerimiz eriyecek ve manevi seviyeye, ebediyen var olacağımız gerçek realiteye yükseleceğiz.

Bir Sukah inşa etmek, ruhun ıslahının ilk aşamasıdır. On egoist arzu, karşılıklı ihsanla birbirine bağlanır ve aralarında ortak bir özgecil güç oluşturur, böylece Yaradan, onların bağı yoluyla Hasadim ışığını üzerlerine parlatabilir. Bu, onların Sukah’da oldukları anlamına gelir.

Sonra onlar, ihsan etme uğruna olan arzuya daha da fazlasını eklerler, Sukah’tan çıkarlar ve güneşin ışığını yani ihsan uğruna Hohma ışığını almaya gelirler. Ancak ilk aşama, tüm dostlar arasında ve onlardan Yaradan’a ihsan etmek için, Bina’nın Kli’sine, inanca, ihsan etmeye ulaşmaktır. Sukot bayramının adandığı şey budur.

Yaradan’a Doğru Talep

Soru: Yaradan’a doğru talep nedir?

Cevap: Talep, Yaradan’a benzemektir. Bu, hiçbir şeyin, en yüksek ihsan etme niteliğinden ve mutlak, bencil olmayan, bütün herkese ve her şeye olan sevgiden daha mükemmel olmadığı anlamına gelir. Dolayısıyla, Yaradan’a benzemek nihai hedefimizdir ve tüm ara durumlar, yalnızca O’na yönelik özlemlerimizdir.

Soru: Bu, acının, O’na zıt olmam gerçeğinden kaynaklandığı ve bunun sadece başlangıç noktam olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet, ama bu da kolay değildir. Grupta nasıl Yaradan gibi olacağımızın bir modelini yaratmalıyız, bu yüzden içinde benim bireysel koşullarımı, karşılıklı bağımlılığımızı ve birbirimizi nasıl etkilediğimizi hissetmek için onluda yer almalıyım, böylelikle dostlara ne kadar bağlı olduğum, onlara ne kadar bağımlı olduğum ve onların bana ne kadar bağımlı oldukları hissiyatı her birimizin içinde olacaktır.

Yükümlülüklerim ve özlemlerim grupla o kadar bağlantılı olmalı ki, bunun benim ruhum olduğunu hissetmeye başlayacağım. Ve bu sadece başlangıçtır. Sonunda bağ, cansız, bitkisel ve hayvansal doğa seviyeleri ve tüm maddesel sistem, tüm yaratılış, tüm evren dahil olmak üzere, tüm insanlıkla, tüm dünyayla ve tüm ruhlarla olacaktır. Bunların hepsi, ruhumun dışımdaki yansımasıdır, böylelikle onu daha iyi edinirim.

Bizim Hatamız Ne?

Kişi, Yaradan’dan af dilediğinde, günah işlemiş olduğunu hissetmek zorundadır. Aksi takdirde, Yaradan’la ve yarattığı tüm sistemle sadece alay ettiği ortaya çıkar. Ancak, bizler herhangi bir günah işlediğimizi hissetmeyiz ve ıslah olmamız gerektiğini düşünmeyiz. Tüm bunların nedeni, doğada, bir suçu ikinci kez tekrarladığınız bir yasa vardır ve bunu bir günah olarak görmemek için zaten izin verildiğini düşünürsünüz.

Bu nedenle şunu düşünmemiz gerekiyor: Hayatımızda suç işlememiz mümkün mü? Aslında, her birimiz her an suçlarla doluyuz. Ancak, onlara her zaman geri döneriz ve bu nedenle egoizmimizin içinde, bir suç işlediğimizi düşünmeyiz. Bir suçu ikinci kez tekrarlarsınız ve onu norm olarak görmeye başlarsınız; bu doğanın kanunudur.

Kişinin kafası karışmıştır: Ne yaptım? Kime zarar verdim? Suç, henüz ilk kez hissedilmiştir. Ondan sonra bunu binlerce kez tekrar edebilirim ve kötü bir şey yaptığımı hissetmem.

Bu nedenle Yaradan’dan af dilediğimizde günahkâr olduğumuzu düşünmüyoruz. Bizim hatamız ne? Roş Haşana’dan önce ağlamak ve af dilemek gelenekseldir, ancak bunlar suçlarımızı kabul etmediğimiz için suni gözyaşlarıdır.

Bu nedenle, onlulara dâhil olmayı, dostlarımızı, bağımızı ve Yaradan’a olan yakarışımızı ihmal ettiğimizi fark etmemiz gerekir. Sürekli aynı suçlara geri döndüğümüzü hissetmiyoruz ve bu yüzden onların bir günah, bir kötülük olduğunu düşünmeyi bırakıyoruz.

Sadece Yaradan’ın her şeyi yaptığını, her şeyi düzenlediğini, her şeyi kontrol ettiğini, O’ndan başka hiçbir şeyin olmadığını ve benim O’na yüzde yüz bağlı olduğumu fark etmememden dolayı affedilmeyi istemem için, kendisini yeterince takdir etmediğimi, Yaradan’ı ne kadar önemsemediğimi hissetmeliyim.

Hayatımda, Yaradan’ın varlığını doğru bir şekilde düşünmüyordum; düşüncelerimi, arzularımı, gerçeklik algımı sadece O’nun belirlediğini kabul etmiyordum. Şimdi, beni affetmesini istiyorum çünkü Yaradan’a önem vermedim.

Bu, affedilme isteğimin yalnızca üst yönetimin tekilliğiyle ilgili olduğu ve Yaradan’a tüm yakarışlarımın yalnızca onlu aracılığıyla olduğu anlamına gelir. Biz bütün bunları bağımızın içinde kuruyoruz: dostlarımı ne kadar ihmal ettiğim, onları yüce görmeyişim ve onluya değer vermeyişim ki bu beni Yaradan’a yönlendirebilecek tek araçtır.

Onlumu ihmal ettiğim ölçüde, Yaradan’ı ihmal ediyorum. Bu nedenle, her şeyden önce onlu ile çalışmalıyım ve bunun aracılığıyla Yaradan’a ulaşırım.

Grubuma Sorunlarımı Anlatmalı Mıyım?

Soru: Hayatımda olumsuz etki olarak gördüğüm bir şey olduğunu varsayalım. Gruba geliyorum ve bu olayın detaylarını onlarla paylaşıyorum. Grup ne yapmalı? Grubun desteğini nasıl hissedebilirim? Bana yardım etmek için, içsel bir şekilde Yaradan’a mı dönmeliler?

Cevap: Gruba sorunlarınızdan bahsetmemelisiniz bile. Sizi gruba ve grup aracılığıyla O’na bağlamak için her şeyin Yaradan tarafından yapıldığına dair gruptan sadece güven almalısınız.

Size bu tatsızlığa neden olması için, O’nun başka bir nedeni yoktur. Yaradan bunu yalnızca tek bir amaç için yapar: gruba ve O’na olan ihtiyacı hissetmeniz için çünkü grup içinde, daha sonra aranızda O’nu ifşa etmek için, kendinizin dışında O’na karşı doğru tavır üzerinde çalışırsınız.

Bu yüzden gruba sorunlarınızı anlatmanıza gerek yok. Esas olan, Yaradan’ı grup içinde ifşa etmeye çalışmak ve sonra grup aracılığıyla O’na dönmektir.

Twitter’da Düşüncelerim / 10 Ekim 2020

Musa’nın niteliği bizi Yaradan’la denkliğe, O’na yapışmaya getirir.

Musa bir kişi değil, tamamen Yaradan’a adanmış bir arzudur. Musa, örnek gösteren, bize değer veren ve yukarının ihsan etme niteliğini çeken güvenilir bir rehberdir, böylece içimizdeki bu niteliği açığa çıkararak, Yaradan’ın formunu içimizde inşa edeceğiz.

Kabala Bilgeliğinde Gizlenen Sırrı Nasıl İfşa Edebiliriz?

Soru: Bir Kabalist olursam, her Kabalistin tarif ettiği duygusal bir durumu yeniden yaratabilecek miyim? Ya o durumu kaydederken yanılmışsa ne olur?

Cevap: Her şeyi göreceksiniz. Kabala bilgeliği bir yandan herkese ifşa edilen bir bilimdir, diğer yandan da gizlenmiştir ve bir sırdır.

Soru, bir bilimin nasıl sır olabileceğidir. Tehlikeli bir silahın veya zehrin geliştirilmesinin gizlenmesi gibi gizlenebilir mi? Ve neden şimdiye kadar bir sır olarak kaldı?

Sır, gerçek Kabala bilgeliğindedir. Örneğin bir çocuğa atom bombası yapmak için bir formül gösterirseniz, bu formülle ne yapabilecek? Hiçbir şey. Kabala bilgeliğinde de aynıdır. Size harika bilgiler içeren ve okumanız söylenen bir kitap verildiğinde, bu bilgilerle hiçbir şey yapamayacaksınız.

Yine de kitapta olanı edinmek istiyorsanız, onu anlamak için kendinizi değiştirmeniz gerekecektir. Bu bilgiye sahip olduğunuzda, zaten kitabı yazan Kabalist gibi olacaksınız ve size doğanın büyük güçlerini anlatan formülle kötü bir şey yapamayacaksınız. Onlarla dilediğiniz gibi oynayamayacaksınız.

Bu, yalnızca doğa seviyesindeyseniz onu ifşa edebileceğiniz ve eğer değilseniz, hiçbir şeyi ifşa edemeyeceğiniz anlamına gelir. Yani bir Kabalist kimseye zarar veremez. Çünkü seviyesinden düştüğü anda derhal her şeyi unutur ve artık bu konuyu kontrol edemez. Bu konu onu manevi durumuna göre doldurur.

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Ekim 2020

 

Yaradılış amacına bu formda ulaşamazsınız, çünkü İbrahim’in niteliğinde yaratılış niteliği yoktur, haz alma arzusu …

Sukot bayramı, ruhun inşasının başlangıcıdır. Ruh, İbrahim’in (Hesed, ihsan etme) niteliğinden başlar, tüm yaratılanlar için sevgiye yönelik açık bir kalp, onların faydası için.

İbrahim, Hesed niteliği, Yaradan’ın yarattığı tüm alanı doldurur. Yaradan, tüm yarattıklarını O’nun ile sevgi ve birlik içinde birleşmiş görmek ister. Yaratılış, ancak İshak’ın doğumundan sonra ortaya çıkar – İbrahim’in ihsan etme niteliğine bağlı haz alma arzusu.

Ardından, İbrahim’in niteliği olan Hesed’i, mantık üstü inanç yoluyla İshak’ın niteliği olan Gevurah ile birleştirmek.

İnsan, içinde tüm değişiklikleri yaşamalıdır: Hessed niteliğinden önce kendisini tamamen iptal etmek. Eleştirel düşünceyi biraz uyandırmak ve haz alma arzusunun tezahür etmesine izin vermek.

Sadece ona ihsan etme arzusunun otoritesini dayatmak için haz alma arzumuzu kullanırız. Sadece bu formda kendimize, egomuzla çalışma izni veririz. Ve bunu bu şekilde ıslah ettiğimizde, orta çizgi, Yakup ortaya çıkacak.

Yakup, en önemli manevi niteliktir. İbrahim Yaradan’dan ihsan etmeyi sembolize eder, İshak ise yaratılıştan haz alma arzusunun açığa çıkmasını ifade eder. Yakup, bu iki niteliğin birleşimidir: ihsan etme ve alma, sağ ve sol çizgiler insanın içsel çalışmasının bir sonucu olarak. Kişi iki çizgiyi birleştirdikçe, Yaradan gibi olur.

Bunlar, Yaradan’ın yaratılışta ortaya çıkan nitelikleridir.

İnsan (Adam) Yaradan’a “benzer” (Dome) anlamına gelir. Yakup, Yaradan’a benzerliği ölçüsünde insanın içinde ortaya çıkan nitelikler olan üç Patrik arasında en önemlisidir. Yakup’un niteliğine Tiferet (güzellik, büyüklük, şeref) denir.

Yukarıdan iki nitelik alıyoruz: iyi ve kötü eğilimler. İyi eğilim, İbrahim aracılığıyla Yaradan’dan gelir. Yaradılışta tezahür eden kötü eğilim, onu yaratan Yaradan’dan gelir. Bu iki kuvveti doğru şekilde birleştirmek bizim işimiz ve bunu gerçekleştirmeliyiz.

İhsan etme kuvveti ve alma kuvveti, orta çizgide birbirini güçlendirerek uygun formda birleştiğinde, insanda sadece basitçe sağ ve sol çizgilerin toplamı olarak tezahür etmez, daha ziyade her çizgi diğer çizginin zıtlığını ortaya koyar ve onu yüceltir.

Kötülük Neden İyiden Önce Gelir?

Soru: Kötülük neden iyiden önce gelir?

Cevap: Yaradan kötüyü yarattı ve onu dengelemek için iyiyi de yarattı. Bunun nedeni, egoist bir kişinin olumsuz etkiler tarafından sarsılabilmesidir. Ve kişi kötü olanları dengelemek için olumlu etkilerin peşine düşecektir.

Bu, kişinin hem sol çizginin olumsuzluğunu hem de sağ çizginin olumluluğunu biriktirip, akıllıca büyümesinin tek yoludur.

Bunu yapmanın başka yolu yok! Tek bir nitelikten oluşamayız. Yalnızca Yaradan tek bir nitelikten oluşur.

Bu, Kabala bilgeliğinin arzu ve niyet üzerinde çalışmasının sebebidir. Yaradan sadece ihsan etme arzusu sahipken,  hepimiz sadece alma arzusundan oluşmuşuz. Ama alma arzusu üzerindeki niyeti değiştirmemiz gerekiyor ki bu, edinebileceğimiz, yukarıdan alabileceğimiz, Yaradan’a ihsan etmek için olan bir niyet olacaktır. O zaman bizler, O’na benzeyeceğiz.

Bu Dünyayı İncelemek

Yorum: Yüzlerce filozof ve bilim adamı, tüm insanlığın tek bir aile, tek bir organizma olduğunu yazdı. Yani, bir şekilde bizim ortaklığımızı hissettiler.

Cevabım: Birçok insan bugün hala bu ortaklığı hissediyor. Bunun için Kabalist veya bilim adamı olmanıza gerek yok. Dünyayı inceleyen bir kişi olmak yeterlidir. O, doğanın içindeki her şeyin birbirine bağlı olduğunu – cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyelerinin tek bir ortak organizma, tek bir ortak sistem olduğunu görür.

Ancak kişi onu nasıl hissetmeye başlar, onu kontrol eden gücü hissetmek için bu sistemle nasıl çalışılır? Bunu sadece Kabala öğretir.

Üç bin beş yüz yıl önce yaşayan İbrahim, bu ortaklığı ilk hisseden kişiydi. O, tezahür eden üst güçleri Yaradan olarak adlandırmaya başladı.