Category Archives: Maneviyat

Işığa Nasıl Geçilir?

Bizler, sanki bilincini kaybetmiş gibi manevi süreçte hiçbir şey görmediğimizi anlamalıyız. Manevi dünyadan tamamen kopuğuz ve eğer bu bilince geri dönmek istiyorsak, Kabala bilgeliğinin öğrettiklerini yerine getirmeliyiz: kendimizi egomuzdan ayırmak ve kendi dışımızda başkasının arzusuyla bütünleşmek.

Yabancı bir arzu, Yaradan’ın bana tamamen zıt olan arzusudur ve bu yüzden ona öylece geçiş yapamam. Kendimden Yaradan’a nasıl geçiş yapabilirim? Bunu yapmak için bana bir araç verildi: grup.

Üst ışık Sefirot boyunca yukarıdan aşağıya dört aşamada yayılır -Keter, Hohma, Bina, Zeir Anpin ve Malhut- ve Malhut’un içinde alma arzusunu inşa eder. Ve ışığa geçmek için aynı basamakları tekrar tırmanmak zorundayım.

Eğer bir on’lu grup toplar ve kendimi onların önünde ilk yüksek Sefirot’a doğru Malhut olarak iptal edersem, o zaman Keter gibi olma arzumu ifade ederim. Onlu grubun, grubun yardımıyla kendi tarafımdan Yaradan’ın tarafına geçerim. Tüm imtiyaz budur.

Erkek Ve Kadın: Hayata Karşı Tutum

Yorum: Şu anda 15 ila 20 yıl önce yalnızca erkeklere ait olan alanlarda kadınların temsili önemli ölçüde arttı.

Cevabım: Bu iyi bir hayatın sonucu değil. İş kadınlarıyla kalpten kalbe konuşun ve buna ihtiyaç duymadıklarını göreceksiniz. Bu kadınları mutlu etmez. Biraz daha fazla para, biraz daha fazla şey.

Bir kadın hayata bir erkekten daha gerçekçi davranır. O dünyaya, toprağa, doğaya bağlıdır. Ve yeterince maddi olmayan şeyler yani bankadaki hayalet gibi para ya da onun gibi şeyler onun için çok önemli değildir. Kadın, emniyet ve güvenlikle ilgilenir, ancak yaşamı için mevcut koşullarda gerekli olduğu kadarıyla ve daha fazlasını değil.

Bir adam çeşitli oyuncakları kovalar: gemiler, uçaklar ve yatlar. O çocuk kalır. Kendisine fayda sağlayıp sağlamadığı onun için önemli değildir; oyunlarına kapılır ve zamanını bu şekilde geçirir.

Kadının buna ihtiyacı yoktur. Dünyaya daha gerçekçi bakar: Bir eve, bir aileye, sağlam bir güvenliğe ihtiyacı vardır.

Soru: Bir erkeğin kendini yeterli hissettiği bu olgunun doğası nedir? Eğer bir kadın ondan bir şey talep etmezse oyunlarını oynamaya devam ederdi.

Cevap: Erkek Yaradan’a ulaşmayı hedeflemeli, bu edinimi dünyamıza getirmeli, kadına aktarmalı ve onun yardımıyla Yaradan’a ulaşmalıdır çünkü bu olmadan imkânsızdır. Erkek ve kadın ortak arzularında yani insanlığın erkek ve dişi kısımları birlikte Yaradan’a ulaşır.

İnsan tek bir varlık olarak dünyamıza indi ve sonra erkek ve kadın olmak üzere iki karşıt parçaya ayrıldı. Sadece bir araya gelerek (bu sadece manevi niteliklerle ilgilidir, fiziksel niteliklerle değil) yukarıya tırmanabilir ve üst dünyaya ulaşabiliriz.

Dünyanın Algısını Değiştirmek

Soru: Dünyamızda gözlerimizle değil beynimizle görüyoruz. Gözler ışığı alır ve optik sinirler aracılığıyla beyne iletir ve tüm görüntüleri çizer. En azından bilim adamlarının inandığı şey budur. Maneviyatta bu nasıl çalışır?

Cevap: Maneviyatta, beyinde değil arzularımızda çalışır. Arzular esasen fiziksel beden boyunca dağılır ve duyularımız (işitme, görme, tat, koku ve dokunma) tarafından kontrol edilir.

Ayrıca arzular gelişebilir, onlar kişiye bağlıdır ve kontrol edilebilir. Bu şekilde kendimizi ve diğer insanları etkileyebiliriz.

Dünyamızda, gözlerimiz aracılığıyla bilgiyi alırız, o arkasında benmerkezci bir dünya algısının olduğu beyne geçer. Bu nedenle, yalnızca egoist arzularımızın bıraktığı görüntüleri görürüz.

Ve manevi dünya,  zıt, özgecil arzuların dünyasıdır. Egoizmimize zıt bir bağ içinde olabildiğimiz ölçüde, yansıyan ışıkta tamamen farklı bir resim elde ederiz. Bu tamamen algıyı değiştirir.

Soru: Ama bir insan biyolojik bir bedende yaşadığı sürece, dünyaya dair özgecil bir vizyon edinse bile, yine de her şeyi beş bedensel duyuyla görmeye devam eder mi?

Cevap: Evet, manevi duyu, bedensel duyulara bir ilavedir.

Yaradan’ı Neden Yumuşatamıyoruz?

Yaratılışın amacına yükseldikçe, bize ifşa edilen egoizm daha büyük ve daha saldırgan hale gelir. Yazıldığı gibi: “Dostundan daha yüce olanın eğilimi daha büyüktür.” Biz bu egoist arzuyu ıslah ederiz ve bu şekilde yükseliriz.

Yükselebilmemizin tek yolu, bilgi ağacının günahından yani Adam HaRishon sisteminin parçalanmasından miras aldığımız kırık arzular dağına tırmanmaktır. Yaradan, bize çalışma ve ıslah için bir yer vermek için bu sistemi kasten kırdı.

Düşüş bitmiyor, sadece yoğunlaşıyorsa o zaman onu yeterince ıslah edememişimdir. Bu düşüşle onluya daha da fazla dahil olmam ve bu düşüşü bir yükselişe dönüştürmek için herkesi dahil etmeye çalışmam gerekiyor.

Bizler bu şekilde ilerleriz: bir düşüş, sonra aynı yüksekliğe bir çıkış, sonra daha da derin bir düşüş, daha da yüksek bir yükseliş, ta ki en derin düşüşe gelene kadar ve sonra maksimum yüksekliğe, nihai ıslah seviyesine çıkana kadar yükseliş.

Bu nedenle yükselişin derecelerini tırmanabilmek ve düşüşlerde mümkün olduğunca az kalabilmek için grup içinde kendimizi daha çok güçlendirmemiz gerekiyor.

Mümkün olan her şeyi yaptıysam ama yine de düşüş durumundan çıkamıyorsam, Yaradan bana burada bir duanın eksik olduğunu gösteriyor demektir.

Yükseliş için iki koşul vardır:

  1. Grup içinde bağ;
  2. Yukarıdan yardım.

Yukarıdan yardım alabilmek için düşüşten bir dua yükseltmem gerekiyor, MAN ve yukarıdan yardım almam gerekiyor, MAD. O zaman yükselmek için gücüm olacaktır.

Bütün bunları grup içinde uygulamam gerekir. Eğer kişi bir grupta değilse ve MAN’ı dostlarıyla birlikte yükseltemiyorsa, yukarıdan yardım, MAD alamaz ve yükselemez. Sonra bu yörüngeden çıkar ve eski durumuna geri döner. Grup içinde bağ olmadan daha yüksek bir dereceye yükselmez.

Bu nedenle, egoizminin içinde kalır ve öğretmene, gruba ve Yaradan’a lanet okuyarak içindeki her şeyi tartar. Bunun neden başına geldiğini anlamak için, bu egoizm üzerinde her gün çalışması gerektiği üzerine doğru bir hesaplama yapabilirdi.

Yükseliş için özel bir asansöre ihtiyacımız var: grup içinde bağ ve Yaradan’a bir talep. Asansöre giriyorum yani gruba giriyorum, Yaradan’a dönüyorum ve O sadece beni değil hepimizi birlikte yükseltiyor.

Kabala bize doğanın kanunlarını açıklar. Onlarla hemfikir olsak da olmasak da değiştirilemezler. İlerlemek istiyorsanız, onları inceleyin ve tutun. Doğa yasalarını öğrenmez ve onları tutmazsak, hiçbir şey yardımcı olmaz. Yaradan onlarda hiçbir şeyi değiştirmeyecek. O’nu yumuşatamayacağız ve O’na doğanın kanunlarını değiştirmesi için yalvarmayacağız. Bu asla olmadı ve asla olmayacak. Sonuçta, Yaradan’ın Kendisi doğadır.

Gözler Kapalı İlerlemek

Soru: Gözler kapalı ilerlemek maneviyatta ne anlama gelir?

Cevap: Kendim için almak istemiyorsam ve sadece ihsan etmek için çalışmak istiyorsam, hiçbir şey görmek istemiyorum demektir. İnançla ilerliyorum.

Ancak Yaradan ile bağın faydalarını açıkça görürsem, o zaman bu benim manevi düşüşüme neden olur, egoizmden çıkamam.

İlerleme her zaman egoizmimde hissettiğim şeyin üzerindedir. O zaman egodan soyutlayabilir ve dünyanın resmini doğru ve nesnel bir şekilde algılayabilirim.

 

Arzu İle Çalışmak Mümkün Olmadığında

Soru: Maneviyatta “öldürmek” nedir?

Cevap: Eğer arzu doğru ıslah edilemezse ve henüz onunla çalışamıyorsam, onu öldürdüm denir.

Soru: Kasıt olmadan öldürmek ne anlama geliyor?

Cevap: Çalışmam için bana verilen şeyi yerine getiremediğimde olur. Ya da bunun tam tersi olabilir, bana egoist bir arzu verilmiştir ve ben onu pozitif, özgecil bir arzuya dönüştürmek yerine sadece öldürmüşümdür.

Onun doğru şekilde üstesinden gelemedim ama ben sanki onu yok etmiş gibiyimdir, şimdilik benden kaybolur. Aslında hiçbir yere gitmez ama ben artık onunla çalışamam.

Soru: O zaman benim içimdeki yargıç kim?

Cevap: Esasen, bu bir sonraki derecemdeki benim. Ayrıca beni ileriye götüren diğer gruplar, dostlar ve Joshua, hepsi bana nerede olduğumu açıklayan özel güçlerdir.

Prensipte, yargıç, bir sonraki daha yüksek dereceden, daha düşük seviyeye bakış açısıdır.

 

İki Ayak Üzerinde Yürümeyi Öğrenin

Herkesin manevi yoldan kaçmayı, derslere gelmekten vazgeçmeyi, dostlardan uzaklaşmayı istediği koşullar vardır. Bu koşullar bize öğretmek için özellikle verilir. Adeta bir bebeğe yürümeyi öğretmek gibidir; ebeveyn bir adım geriye çekilir ve bebek desteğini kaybettiği için ağlar. Ancak bebeğin başka çaresi yoktur ve ileriye doğru bir adım atmak zorunda kalır.

Yaradan bize bu şekilde öğretir. O, bizim iki ayağımız üzerinde sımsıkı durmayı ve onların üzerinde ilerlemeyi öğrenmemizi istiyor. Bizler anlamalıyız ki; bizi maneviyattan uzaklaştıran sol ayak yani sol çizgi bile aslında ilerlememiz için bizim yararımıza verilir.

Bu nedenle, hayatta hissettiğimiz reddedişler bizi manevi yoldan uzaklaştırmak için değil, tam tersine bizi ilerletmek için verilir. Sadece bunların üstesinden gelmemiz, biraz daha güç harcamamız ve Yaradan’ın bize yürümeyi böyle öğrettiğini unutmamaya çalışmamız gerekiyor.

Grup, kişiyi destekleyen doğru çevre olarak hizmet etmeli, kişiyi her zaman kollarında tutmalı ve iki ayak üzerinde çalışarak ilerlediğimizi kişiye unutturmamalıdır. Tek ayak üzerinde yürümek imkansızdır.

Bu nedenle, her şey yukarıdan ve sadece bizi ilerletebilmek için gelir. Bu, en kötü koşulların bile kişinin ilerlemesine katkıda bulunduğu anlamına gelir. Yaratılış amacına doğru ilerlemek için daha keyif vereni değil de, onun yerine daha faydalı ve etkili olanı seçersek, herhangi bir koşuldan daha iyi bir koşula doğru adım atmamız mümkün olur.

O zaman bu yönde ilerlemek için her zaman bir fırsatımız olduğunu göreceğiz. Yaradan, egoizmin üstüne çıkmamız ve hedefe yaklaşmamız için daima yolu açar.

Evrenin Zıt Uçlarında Yan Yana

Bağa ulaşmak için, fiziksel olarak aynı odada mı yoksa birbirimizden çok uzakta mı olduğumuz önemli değildir. Maneviyatta önemli olan fiziksel mesafe değil, arzudur. Eğer arzularımız aynı amaca yönelikse biz beraberiz, yan yanayız demektir.

Evrenin zıt uçlarında olabiliriz, ancak tüm bu maddi evren, içindeki yıldızları ve galaksileriyle birlikte sonsuz manevi dünyanın içinde yalnızca küçük bir noktadır.

Ne de olsa, sonsuzluk bir sonun olmadığı anlamına gelmez, “son” arzunun tam olarak gerçekleştiği yerdir.

İnsan Derecesi Ve Geri Kalanı Arasındaki Fark

Soru: İnsanlar uzun zaman ülkelerin kurulmasıyla ilgilendiler. Bu konuda yaygın olarak kabul edilen dokuz teori var. Kabala bu süreci alma arzusunun gelişimi olarak görüyor. Nedir bu süreç?

Cevap: Ben ne siyaset bilimcisiyim ne de devletlerin oluşumunda uzmanım. Ama bilim adamlarını dinlediğimde, ne kadar anlaşılamaz olduklarını görüyorum: her birinin kendi teorileri var ve bu teorilerden bir sürü var, bilim adamları onlarla dolu.

Kabala her şeyi çok daha basit bir şekilde açıklar. Yaratılış özü, haz alma arzusudur yani egoist bir arzudur.

Cansız, bitkisel ve hayvansal dünyada bu arzu, varlığının korunmasında ilkel bir biçimde kendini gösterir.  Kristaller, mineraller ve metaller yapılarını korumaya çalışırlar, kristal kafes, atomlar veya moleküllerin yapısında olduğu gibi.

Bir bitki, doğal olarak, zevk alma, hayatla dolma arzusuna en uygunu ilkesine göre var olabilmek için hayatta kalmaya çalışır. Hayvan organizmaları da hareket etme, belirli bir şekilde çoğalma yeteneğine sahiplerdir, çünkü egoizmleri böyle bir gerçekleşmeyi gerektirir.

İnsana gelince, bu arzu kendini, kişinin kendini başkalarıyla kıyaslamasıyla yeni arzular edinmesiyle kıskançlık, çekememezlik ve acı şeklinde gösterir; başkalarına bakarak yeni arzular çeker. Yani yabancı arzuların akışı nedeniyle gelişmek için sonsuz bir yeteneği vardır. Kıskançlık ve çekememezlik yüzünden her zaman kendisi için yeni hedefler bulur.

Bu nedenle, insan seviyesi diğerlerinden çok farklıdır. Örneğin, Büyük Patlama’dan ve evrenin daha da genişlemesinden sonra oluşan cansız doğa, belirli yasalara göre gelişir ve bununla ilgili herhangi bir sorun yoktur.

Bitkisel doğa var olur, ölür, yeniden doğar ve böylece milyonlarca yıldır değişmektedir. Canlı doğada da özel bir şey olmaz; hayvanların alışkanlıklarını ve karakterlerini biliyoruz. Doğru, farklı hayvanlar ve hatta çeşitli türleri nispeten farklı karakterlere sahiptir ama hayatı boyunca önemli değişiklikler yaşayan bir insan gibi değil.

İnsanlar kendi aralarında doğal olmayan, anlaşılmaz kombinasyonlar kurarlar. Bu, bir çiftin yavruları doğurduğu, büyüttüğü hayvanlar dünyasında olduğu gibi sadece bir aile değildir,  varlıklarının amacı da budur.

Hayvanlar, belirli gruplar veya daha büyük sürüler kurarak, hiç hata yapmaksızın içgüdüsel doğa yasasına göre yaşarlar. Fakat bütün bunlar içgüdüyle yönetilir ve asla değişmez. Liderler değişir, ancak yaşam tarzının kendisi her hayvan türü için sabittir.

Bir insan için böyle değildir. Egoizmi değiştikçe, kendi etrafında yarattığı şeyler de değişir. Bir zamanlar insanlar da hayvanlar gibi gruplar halinde yaşamışlardı. Belki de ortak çocukları, ortak eşleri ve ortak kocaları vardı.

Daha büyük egoizmin tezahürü ile paylaşılmaya başlandı. Fakat birbirlerini destekleme, kendilerini vahşi hayvanlardan koruma ya da birlikte avlanmaya gitme ihtiyacı ortadan kalktığında, insanlar birbirlerinden ayrılmaya ve kendi hanelerini kurmaya başladılar. Yavaş yavaş, uzmanlıklar bu şekilde oluştu: biri ayakkabıcı, biri demirci vs.

Yani çeşitli gruplar ve klanlar oluşturulmuş, insanlar arasında çok karmaşık bir ilişki sistemi kurulmuş, avukatlara, ekonomistlere ve diğer uzmanlara ihtiyaç duyulmuştur.

Bütün bunlar antik dünyada bile bağlantı sistemini korumak için vardı: mahkemeler, ordu, vergi tahsildarları ve diğer her şey.

İçsel egoizmi nedeniyle sürekli gelişen insan bedeni bizden, sıradan bir insanın anlayamadığı yeni, giderek karmaşıklaşan ve kafa karıştırıcı bir organizasyon talep etmektedir.

Dünyamız Manevi Bir Yükseliş Noktasıdır

Yaşadığımız dünya, üst dünyanın ardı ardına alçalması ve “dünyamız” denilen son noktaya ulaşana dek giderek kendini küçültmesiyle oluşmuştur. Bu manevi yükseliş için en iyi koşuldur.

Yükseldikçe, bu koşulu unutmuyoruz, aksine onu yeni bir şekilde kavramaya, hissetmeye, onaylamaya, haklı çıkarmaya başlarız. Mükemmellikten uzak olan bu en alçak dünya sayesinde, yükselmekte olduğumuz mükemmelliği takdir edebileceğimizi görürüz.

Aynı zamanda, manevi dünyayı gittikçe daha fazla genişletip açarız ve özellikle bizim için yaratılmış olan içinde bulunduğumuz bu koşulun bir ceza olarak değil, mükemmelliğin tam tersi olarak mecbur edildiğini anlamaya başlarız. Ve iki dünya arasındaki kıyaslamayla üst dünyanın ne kadar mükemmel olduğunun farkına varabiliriz.

Bu nedenle, eğer kişi dünyamıza bir yükseliş noktası olarak doğru davranmaya başlarsa, artık onu lanetlemez, onu nasıl kullanacağını bilir, takdir eder ve değer verir. Bu dünya bizim için gerçekten iyi bir başlangıçtır.

Soru: Bu hissiyat düzeyinde değil de sadece algı düzeyinde mi oluyor?

Cevap: Bu, onu nasıl anladığınıza bağlıdır. Örneğin, hastalanırsam, doktor bana iğne yapar. Bu canımı yakar, hoş değildir ama minnettarlıkla katlanırım ve hizmeti için ona ödeme yaparım çünkü bunun iyi bir sonuç vereceğini bilirim. Bu nedenle, doktor bir aracı olarak benim gözümde haklıdır, istenendir.

Yani, nihai sonucu görmek için gözlerinizi açmanız yeterlidir. Kabala’nın bize verdiği şey budur. Ve o zaman bütün bu dünya gerekli, arzulanan ve doğru hale gelir; karşıt duruma dayanarak mükemmelliğe ulaşmak için onu nasıl kullanacağınızı bilirsiniz.

Soru: Bu bağlamda, dünyamızı bir şekilde geliştirmek/iyileştirmek mi istiyoruz?

Cevap: Hayır. Sadece kendimizi yükseltmemiz gerekiyor. Dünyayı değiştirecek hiçbir şey yok. Sürekli onu iyileştirmeye çalışıyoruz ama daha da kötüye gidiyor çünkü dünyayı değil kendimizi değiştirmek zorundayız.